Header $articleheadline_he$ "ArticleHeadline" Detay Sayfa Header

 

 

     

 

 

 
2021-08-24

Detay Sayfa

Tüm Dosyaların Listesi

News Database Template Page Example

Fabrikatör'den Mektup 03 - Şafak Operasyonu

13/10/2000 - 11:00 - AtinÄ°lgili BaÄŸlantı Yorumlar Bu Yazıyı Bir Tanıdığına Yolla Bu Yazıyı Yazdır  

      

9 Mart 1971'de içlerinde Faruk Gürler, Celil Gürkan, Talat Turan'ın da bulunduğu bir grup subay, bazı sivil unsurlarla işbirliği ile sol bir darbe planlamışlardı.

Sivil Unsurlar arasında Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk, İlhami Soysal, Uluç Gürkan, Doğu Perinçek, Mihri Belli, Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Nuri Colakoğlu, Şahin Alpay, Ali Kırca, Uğur Mumcu, Altan Öymen, Fakir Başkurt, Mümtaz Soysal gibi isimler vardı.

Hasan Cemal'in "Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım" isimli kitabına göre darbe muaffak olsaydı Avcıoğlu Başbakan, Uğur Mumcu Gençlikten sorumlu Bakan, Altan Öymen Basın-Yayın Genel Müdürü ve Hükümet Sözcüsü, TÖS Başkanı Fakir Başkurt Milli Eğitim Bakanı, Mümtaz Soysal Dışişleri Bakanı, İlhami Soysal da MİT Başkanı olacaktı.

Birçok sosyalist grubun lideri gibi illegal TİİKP örgütünün lideri Ajan Fabrikatör Perinçek'e de darbenin gerçekleşmesi halinde Bakanlık sözü verilmişti.

İhtilalin zeminini hazırlamak için, Deniz Gezmiş, Deniz Harb Okulu öğrencisi Sarp Kuray gibi Marksist gençler kullanıldı. Bunlara silahlı ve bombalı eylemler yaptırıldı.

27 Mayıs'ta olduğu gibi gençleri sokağa dökecekler, bu kargaşa ortamında meşru sayılabilecek bir darbe ile iktidarı ele geçireceklerdi.

Bu hareketinin içine sızan Perinçek gibi ajanlar sayesinde, bu ihtilal önlendi ve üç gün sonra 12 Mart 1971 darbesi yapıldı. Nitekim sonradan Ankara Siyasi Şube'de sorgulanan Doğu Perinçek, güvenlik kuvvetlerine yardım ederek, 120 sayfalık ihbar ve itirafları ile bütün faaliyetin ortaya çıkmasını ve çökertilmesini sağladı.

12 Mart 1971 darbesinden sonra güvenlik güçleri terör örgütlerine yönelik bir dizi operasyonlara girdiler.

Bu faaliyetler meyanında, Fabrikatör Perinçek'in " Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi"ne (TİİKP) yönelik "Şafak Operasyonu"nunu diğerlerinden ayıran önemli bir unsur vardı.

Bu örgütün İstanbul'daki karargahı bir İngiliz'e aitti...

İngiliz uyruklu Hiller Samder Boyt, Robert Kollej'de profesör olarak görevliydi ve Aşiyan'daki ev, bu şahsa Robert Kolej tarafından tahsis edilmiş bir lojmandı.

Örgütün önemli ismi ve İstanbul sorumlusu Ferit İlsever ve arkadaşları burada kalıyorlardı. Güvenlik güçlerince eve yapılan baskın sonunda o anda evde bulunan İngiliz profesör ile bir kaç örgüt mensubu yakalandı.

Daha sonraları Aydınlık Gazetesinin sorumlu müdürü olan Aydoğan Büyüközden de yakalananlar arasındaydı. Başında perukla yakalanan Aydoğan Büyüközden, kendisini yakalayan güvenlik görevlilerine bir müddet "sağar ve dilsiz" numarası yaptı.

Lojmanda telsizler ve örgütsel dökümanlar bulundu.

Bu operasyon sonucunda İstanbul bölgesinde ve bütün Türkiye'de 266 örgüt mensubu yakalandı ve örgüt çökertildi.

Örgütün çökertilmesinde en büyük etkenlerden biri, ele geçirilen Ferit İlsever'e ait şifreli defterdi. Ankara 3 numaralı Sıkı Yönetim Mahkemesinin Şafak Davası dosyasında delil olarak bulunan bu defterde, bugün, halen medyada yer alan, elliye yakın tanınmış insanın ismi vardı.

Şifreli defterde bulunan İstanbul örgütünün şeması çözülünce, operasyon Ankara'ya atladı. Perinçek, burada, bir çiftlik evinde çoban kıyafetinde yakalandı.

Baskın neticesinde İngiliz dahil yakalananlar, İstanbul Emniyet Müdürlüğüne götürüldüler. Ancak İngiliz Profesör kısa bir süre sonra üst makamlardan gelen talimatla serbest bırakıldı. Hiller Samder Boyt, alelacele Türkiye'yi terketti. Böylece İngiliz'in örgütle olan ilişkisi, veya daha doğrusu, örgütün İngilizlerle olan bağlantısı tam olarak çözülemedi.

İstanbul MİT'te, yasadışı Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi operasyonun sorumlusu, Necdet Küçüktaşkıner'di. Küçüktaşkıner 1973'de teşkilattan ayrılarak serbest avukatlığa başladı.

Perinçek grubu, Küçüktaşkıner'i imha edilmesi gereken hedefler listesine kaydetmişti. Ferit İlsever1978 Temmuz ayında silahlı adamları ile Küçüktaşkıner'in Taksim'deki ofisini bastı. Küçüktaşkıner'i "kontrgerilla" olarak niteliyerek, kendileriyle ilgili operasyonların emrini kimin verdiğini sordular, bazı açıklamalarda bulunmasını istediler. "Aksi taktirde seni teşhir eder, bitiririz" dediler.

Küçüktaşkıner'ın "ben kontrgerilla filan değilim, ben bir MİT mensubu olarak görevliydim ve sizin sorgularınızda bulundum, bunu da kabul ediyorum. Ancak, bu ithamlarınız saçma ve talepleriniz de yersiz, lütfen burayı terkedin" cevabı ona pahalıya maloldu.

Olaydan birkaç gün sonra Aydınlık gazetesi "İşkenceci Avukat Necdet Küçüktaşkıner" manşeti ile Necdet Küçüktaşkıner'i teşhir etti. Kendinin, evinin, yazahanesinin çeşitli resimleri, adresleri, şemaları yayınlandı. Küçüktaşkıner'le ilgili, normal bir kimsenin ulaşamayacağı teşkilattaki "personel bilgileri" de yayınlananlar arasındaydı.

Necdet Küçüktaşkıner ayrıca 1 Mayıs 1977'de ki, 37 kişinin öldüğü "Kanlı Taksim Olayı"nın da tertipçisi olarak suçlanıyordu..

Aydınlık, MİT tarafından Emekli Sandığı kanalıyla Küçüktaşkıner'e, olaydan 15 gün önce yapılan 8, 049,041 liralık bir ödemenin belgesini yayanlamıştı. Perinçek grubu bu belgeyi delil olarak göstererek Küçüktaşkıner'i kanlı olayın faili olarak ilan ediyordu.

Esasında belge doğruydu. Ancak bu meblağ, MİT kanununda yapılan bir değişiklikle tüm MİT mensuplarına ödenen "Fiili Hizmet Zammı" isimli bir tazminatın yekünü idi. Bu yekünden Küçüktaşkıner'in hizmeti karşılığı payına düşen meblağ 1,617 liraydı ve Emekli Sandığı Küçüktaşkıner'e sadece bu meblağı ödemişti.

Aydınlık, Emekli Sandığı'ndan elde edildiği sanılan belgedeki, "8, 049,041 liralık ödeme meyanında" kısmında tahrifat yaparak, tüm meblağı Küçüktaşkıner'e ödenmiş gibi göstermişti.

Tabiatıyla MİT'in, gizli bir operasyonun parasını "Emekli Sandığı" kanalıyla ödemesi gibi bir saçmalık da olmazdı.

Bütün bunlara rağmen "provakasyon" işledi. Basın, Aydınlık'tan alıntı yaparak Necdet Küçüktaşkıner'i "37 kişinin öldüğü Kanlı 1 Mayıs olaylarının tertipçisi MİT mensubu" olarak tescilledi.

Bu olumsuz gelişme, Emekli MİT mensubu Avukat Necdet Küçüktaşkıner'in yaşantısını birden bire değiştirdi. Küçüktaşkıner terör örgütlerinin başlıca hedefleri arasına girdi, İstanbul Barosu Taşkıner'in Avukatlık yapmasını engellemeye kalktı.

Neticede Küçüktaşkıner'in Taksim'deki bürosu bombalandı. Şans eseri kendisine bir şey olmadı.

Necdet Küçüktaşkıner hala, Perinçek ekibinin kendisine monte ettiği bu iftirayı temizleme mücadelesi veriyor.

Esasında, "Kanlı 1 Mayıs" olaylarının yegâne sorumlusunun Fabrikatör Perinçek ve ekibi olduğu biliniyor.

Taksim'deki miting sırasında, Perinçek'in "Maocu" grubunun barikatları yıkarak meydana girmesi ile olay başlamıştı. Sonuçta 1 polis memuru tabanca mermisiyle, 36 kişi de panik sırasında ezilerek ve havasız kalarak öldü.

Fabrikatör Perinçek'in grubu belki diğer terör örgütleri kadar silahlanmış bir örgüt değildi ama, "provokasyon" ve "hedef gösterme" özellikleri onları en az diğer örgütler kadar tehlikeli kılıyordu. Kendileri yapmıyorlar, hedef gösterip başkasına öldürttürüyorlardı.

Yabancı istihbarat teşkilatlarının "Türkiye Operasyonları"ndaki maşası olarak bu taktikleri, yıllardan beri aynı ustalıkla devam ettiriyorlar.

1970-1980 arası, bir çok terör örgütü gibi, Fabrikatör Perinçek'in grurbunun da en büyük amacı Türk ordusuna sızmaktı.

Doğu Perinçek'in örgütü Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisine de bazı genç subaylar üye olmuşlardı. Bunlar Doğu Perinçek'e selam veriyor, "komutanım, başkanım" diye hitap ediyorlardı.

Bu subaylardan, o tarihte tespit edilen birkaçı, Perinçek grubu ile birlikte yargılandılar.

Fabrikatör Perinçek'in ordu bağlantısı, bilahare üst rütbelere gelen bu genç subaylarla devam etti. Bu subaylar yakın tarihde ordudan ayıklandılar.

"Perinçek'i doğru teşhis etmek gerekir. Bence bu adam ruh hastası bir paranoyaktır. Karalamak için söylemiyorum, gerçekten psikiyatristler tarafından müşahede altına alınması gereken ölçüde ruh hastası olduğu kanaatindeyim. Bu yüzden ajan provokatör olarak kullanılmaya müsait bir kişiliğe sahip, zaten öyle kullanılıyor.

...Oynadığı ajan provokatör rolü, bu ülkede herkesi ilgilendirmesi gereken bir güvenlik sorunudur. Üstlendiği misyon, bu ülkede sıhhatli olabilecek herkese ve herşeye hücum etmek; kurumları yıpratmak, kişileri şaibe altında bırakmak, zayıflatmaktır. Türkiye'de kim destabilizasyon peşindeyse Perinçek, o tür güçler için bulunmaz bir nimettir. Bu amaçla kullanıldığı besbellidir. Kürt meselesi, Türkiye'nin önündeki en hayati sorunlarından biridir. Nitekim, Perinçek de bu mesele ile ilgili olarak kendini gösteriyor. En hassas olduğu konu neredeyse bu. Bu bir rastlantı olmamalı"


Bu sözler, bir zamanlar Doğu Perinçek ile çok yakın olmuş, kader birliği yapmış, onu çeşitli açılardan tahlil etme imkanını bulmuş bir kişiye, tanınmış gazeteci Cengiz Çandar'a ait. 10 Kasım 1991 tarihinde Nokta Dergisinde yer alan söyleşiden paragraflar.

Çandar, Perinçek'in gerçek yüzünü erken teşhis edip ondan ayrılanlar arasında.


Ancak Perinçek, kendisinden kopanları hiç bir zaman hazmetmedi. Onları hemen "hain, ajan, CIA'cı" diye damgalayarak yok etmeye çalıştı.




FastCounter

 

Hit Counter

  Anadolu Türk Ä°nterneti

 

Güncelleştirme : 24.08.2021 - 15:50