SON TV Yazıları: SÖZLEŞMELİ JİTEMCİ PERİNÇEK VE POLİS İFADESİ (BÖLÜM 3)
SORULDU: TÜRKİYE İHTİLALCİ İŞÇİ KÖYLÜ PARTİSİ olarak İllegal biçimde örgütlenme anlayışınız ve organlarınızı açıklayınız:
Bu hususda tüzük taslağında ayrıntılı şekilde bilgi bulunmaktadır. Özetle örgütlenme anlayışımız: Proletarya öncü müfrezesini mücadele içinde inşa etmektir. Türkiye gibi yarı-sömürge, yarı-feodal ülkelerde parti inşası silahlı mücadele içinde başarılabilir. Köylük alanlarda yürüteceğimiz (esas olarak) mücadele için de partimizi inşa etmeyi düşündük. Çalışmalarımızı tayin eden zirvedeki ilke gizliliktir. Örgütlenmemiz de gizliliğe dayanır. Kademeler ve hücreler birbirini tanımamalıdır. Temaslar bir kişi vasıtasıyla yürütülür. Çalışmalarımızda parola, şifre ve şifre anahtarları kullanılır. Bunlar çok gizlidir, ancak ilgili olanlar arasında bilinir. Her ayrı irtibat için ayrı şifre anahtarı kullanılır. Ben parti başkanı olarak daha önceden bölge sorumluları ile aramızda her biriyle ayrı ayrı olmak üzere şifre anahtarları tesbit ettim, bunlar sık sık değiştirilmiştir. Mesela Ege bölgesiyle «MAHALLENİN GÜLÜ», «KIRİZANTEM», Yurtdışı ile «MAO ZEDUNG YOLUNDA»,
«UNKAPANI KÖPRÜSÜ» bu anahtarlardan bazılarıdır. Partinin örgütlenme ilkesi demokratik merkeziyetçiliktir, şu anlama gelir; kararlar organlar içkide demokratik bir şekilde oluşur, uygulamada merkeziyetçilik esastır, çelik disiplin esastır. Tüzük taslağımıza göre; organlarımız şu şekildedir:
1. MERKEZ KOMİTESİ: Kaç kişiden oluşacağını Kongre karar verir, kongre arasında en yüksek organdır. Merkez Komitesi, ben, Ömer ÖZERTURGUT ve Şahin ALPAY'dan oluşmuştur. Eylül 1971 tarihinde Halil BERKTAY, Bora GÖZEN ve Ferit İLSEVER'i yedek üyeliğe davet ettim. Ben, Şahin ALPAY ve Ömer ÖZERTURGUT, 1971 Ocak ayında kongreye kadar Merkez Komitesine kimsenin alınmamasını kararlaştırdık. Kongrenin gecikmesi üzerine, ben insiyatifimi kullanarak yukarıda sözünü ettiğim bu şahısları ye-dek üyeliğe çağırdım. Merkez Komitesi'nin içerisinde başkan ve başkan yardımcısı (yani ben ve Ömer ÖZERTURGUT) SİYASİ BÜRO'yu oluşturur, bu görevi fiilen ben yaptım.
SİYASİ BÜRO'nun görevi: Merkez Komitesi'nin kararlarını, yürütmek ve partinin izleyeceği siyasi istikameti tayin etmektir.
BÖLGE KOMİTELERİ VE DİĞER KADEMELER: Tüzük taslağına göre; Merkez Komitesi ihtiyaca göre kendi altında kademeler kurar, alttaki ilk kademe BÖLGE KOMİTESİ de olabilir. İL KOMİTESİ de olabilir, hatta daha aşağıda bir kademe de olabilir. Katı bir hüküm yoktur. Bunu ihtiyaç tayin eder. BÖLGE ve İL KOMİTELERİ'nin başında birer sorumlu şahıs vardır. Bu komiteler, eleman durumuna göre teşekkül eder, mesela. ANKARA İL KOMİTESİ başlangıçta Hasan YALÇIN (Ankara il sorumlusu). Halil BERKTAY'dan
müteşekkil idi. Halil, Ege bölgesine gitti, Haşan yakalandı ve. Ankara sorumluluğunu bunun üzerine tek başına Nuri ÇOLAKOGLU'na verdim. İSTANBUL İL KOMİTESİ: Başlangıçta Bora GÖZEN ve İbrahim KAYPAKKAYA'dan teşekkül etmişti. Sorumlusu Bora GÖZEN'dir. Daha sonra, bu bölgeyi tek başına Ferit İLSEVER yönetmiştir.
EGE BÖLGE KOMİTESİ: Başlangıçtan beri Halil BERKTAY sorumlu idi. Hasan ÖZKAN, onunla birlikte EGE BÖLGE KOMİTESİ'nde çalışmıştır.
DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU KOMİTESİ: Başlangıçta İbrahim KAYPAKKAYA ve Muzaffer ORUÇOĞLU sonradan Bora GÖZEN de bu bölgeye katıldı. Bu bölgedeki soruman İbrahim KAYPAKKAYA'dır. Bölgelerdeki sorumlu ve sekreter tabirleri aynı şeyi ifade etmektedir.
BÖLGE ALT KOMİTELERİ: Ankara, İstanbul, ve Ege bölge komitelerinde, ayrıca alt komiteler kurulmamıştır. Bu bölgelerdeki komiteler, bölge faaliyetlerini, yanlarındaki bölge kadrolarıyla yürütmüşlerdir. Bu kadroların hepsi partili değildir, ufak bir kısmı partilidir. Sadece DOĞU VE GÜNEYDOĞU bölgesinde Bölge Alt Komitemiz vardı; MALATYA ALT KOMİTESİ: İbrahim KAYPAKKAYA; DİYARBAKIR ALT KOMİTESİ: Muzaffer ORUÇOĞLU ve Abdulvahap SONER den ibaretti. Diyarbakır alt komitesi sorumlusu Muzaffer ORUÇOĞLU'dur.
HÜCRE ÖRGÜTLENMEMİZİN TEMELİDİR, köyde ve fabrikada kurulur, üç kişiden teşekkül eder, bazen 2 kişi de olabilir. Her hücrede bir sorumlu veya sekreter bulunur. Hücrenin üst kademe ile bağlarını bu sorumlu kurar ve hücrenin yönetimi sorumluya aittir. Hücreler birbirini tanımaz. Temasları yalnız üst kademeler iletir. Hücre üst kademeden bir kimsenin bir şahsa hücre sekreterliği görevini vermesi ve yine üst kademedeki şahıs tarafından beraber çalışacağı hücre üyelerini de bu sorumluya tanıtması şeklinde ya da sadece sorumluyu tayin edip hücrede çalışacak üyelerin tayinini sorumlunun inisiyatifine bırakmak suretiyle olur. Bu ikinci halde sorumlu dışındaki hücre üyelerini üst kademe tanımaz. Hücreleşme bu şekilde aşağıya doğru üzüm salkımı şeklinde devam eder. Ancak partiye yeni üye alınması yani yeni alt hücrelerin teşekkülü, üst kademe tarafından atanmış olan bir hücre sorumlusuna aşağıya doğru yayılma yetkisinin verilmiş olmasına bağlıdır. Bu durumda o hücre sorumlusu veya hücredeki üyelerden biri yeni bir hücre sorumlusu tayin etmek suretiyle aşağıya doğru örgütlenmeye devam eder. Esas itibariyle hücreler köylerde ve fabrikalarda kurulur. Görevleri bulundukları çevre içinde halka önderlik ederek parti teşkilâtının kuvvetlenmesini sağlamaktır. Bunun dışında özel görevli hücreler de vardır.
ÖZEL GÖREVLİ HÜCRELER:
1. Yayın organımız olan ŞAFAK baskı hücresi (ileride başka yayın organlarımız için de bu hücre faaliyet gösterebilir).
2. Tutuklu bulunan sosyalistleri ve devrimcileri hapishaneden kaçırmak üzere kurulan hücre; Ankara'da bu amaçla partili olmayan sempatizan kişilerden 2 kişilik bir grup kuruldu. Bu grupta ismen tanımadığım FAZIL olarak bildiğim bir TEĞMEN ile Filistin'den gelmiş olan FUAT adındaki kadromuz bulunuyordu.
Bu grup Şubat 1972 sonunda ben ve Ankara il komitesi sorumlusu Nuri ÇOLAKOĞLU tarafından kuruldu. Bu hücreye vermiş olduğumuz ilk görev hapisten adam kurtarılması için gerekli keşif ve planları yapmaktı. Öncelikle idama mahkum edilecek ve ŞAFAK grubundan hapiste bulunan kadrolarımızın kaçırılmasına çalışılacaktı. Bu hücreler ayrıca . BAŞKAN MAO'nun SÖZLERİ başlığı altında bastırdığımız ve Sıkıyönetimce el konmuş olan KIZIL KİTAP'ın 15.000 nüshasının kurtarılması görevi ile de uğraşacaklardı. Bu hücre mensupları temaslarını Nuri ÇOLAKOĞLU ile kuracaklarından ve benim de bu hücre teşkilinden sonra Ege bölgesine gitmiş bulunmamdan dolayı hücrenin ne gibi bir faaliyette bulunduğunu bilmiyorum.
3. BELGE TAHRİFİ VE SAHTE BELGE TANZİM HÜCRESİ: Parti örgütü olarak benim bildiğim kadarıyla resmen böyle bir hücre
4. SİLAH VE CEPHANE TEMİN HÜCRESİ: Bu konuda kurulmuş bir hücremiz yoktu. Bütün teşkilatlarımıza bu meseleye önem verilmesi ve kadro bulunduğu zaman özel olarak bu görevlerle uğraşacak gruplar kurulması bildirilmişti. Ben Makine Kimya Endüstrisinde bizim fikirlerde olan bir işçiyle bağ ol duğunu, kurulduğunu öğrendim. Ve bunu memnu niyetle karşıladım. Zira Makine Kimya, stratejik ö nemde bir fabrika olduğu gibi 3.00 kadar da işçi ça lışmaktadır. Her şeyden önce işçi sınıfı içinde kökleş memiz ikinci planda da bu fabrikanın stratejik mad deler imal etmesi bakımından bu olayı olumlu karşıladım.
5. SABOTAJ HÜCRESİ: Teşkilatlanmamızın olgunlaşmamış olması nedeh|yle henüz sabotaj görevleri için özel gruplar kurmamıştık. Yalnız 1971 yılı aralık sonunda Arap halklarıyla dayanışmamızı göstermek amacıyla İSRAİL SEFARETİ'nin duvarına tahrip mad desi koymaya teşebbüs ettik. Olay şöyle olmuştur. Filistin'den dönmüş olan KASIM (daha sonra esas is minin İSMET olduğunu ve Bakırköy'lü bir arkadaş olduğunu öğrendim) Amerikan emperyalizminin Ortadoğu’daki ileri karakolu olan İsrail saldırganlarının Arap topraklarına tecavüz ederek ARAP FEDAİ ÖR GÜTLERİNE karşı tedhiş hareketlerine giriştiğini belirtti. Buna karşı tepkisini ifade etti. KASIM Arap halklarıyla dayanışmamızı ifade eden bir eylemde bulunmanın doğru olacağını söyledi. Bu fikri ben de uygun gördüm. KASIM'la olan konuşmamızda yanımızda kimse yoktu.
Konuşmayı Doğan YURDAKUL'un Nergiz Sokaktaki evinde annesinin yılbaşı tatili için gittiği bir sırada yaptık. KASIM hakkında Filistin'deki arkadaşlardan Şahin ALPAY'dan çok olumlu bir rapor gelmişti. Fuat ve Kasım hakkında askeri yönden en başarılı elemanlarımız ve grubumuzun proleter kanı ifadeleri kullanılıyordu.
KASIM'ı tanımayışıma rağmen bu rapora dayanak İsrail Sefaretine bomba koyma görevini verdim. KASIM ilk önce bir keşif yaptı ve daha sonra önümüzdeki 2-3 gün içinde bu görevi yapmak üzere benden ayrıldı.
Bilahare gazeteden KASIM arkadaşın elinde bomba patlayarak şehit olduğunu öğrendim. Bu konuyu benden başka kimse bilmemektedir. KASIM'ın şehit olmasını Faysal KARAÇALI'nın evinde Atıl ANT, Halil BERKTAY ve ben gazeteden öğrendik. Arkadaşlara bu şahsın bizden olduğunu söyledim, herhangi bir şey sorulmadı. Bundan başka Siverek'teki 14 köyün köylüsünün ürününe her yıl zorbalıkla el koyan ve silahlı adamlarıyla köylüleri baskı altına alan Şeyh Halit GÜRPINAR'a karşı sonbaharda hasat zamanı ürünleri Şeyh'in adamlarına vermemek ve şeyhin adamlarını köylere sokmamak şeklinde bir eylem düşünüldü. Bu amaçla Siverek'teki arkadaşlara bu köylere yerleşilmesi bildirildiği halde bu köylere yerleşemediler. Hasat zamanı gerekirse Şeyh Halit GÜRPINAR'ın adamları üzerinde baskı yapmak ve köylünün şeyhin baskısından kurtulması için şeyhi kaçırmayı da düşündük.
6. İSTİHBARAT HÜCRESİ: Bu hücre mensuplarının görevi bütün devlet teşekkülleri özellikle Ordu, MİT, Jandarma ve Emniyet teşkilatlarının hareketimizin bastırılmasıyla ilgili çakışmaları hakkında bilgi derlemek, içimize soktukları veya sokabilecekleri ajanları tesbit etmek ve kadrolarımız arasında deşifre etmek gibi görevler bu hücrelerin görevlerindendir. Ama biz böyle bir hücre kurmadık, yalnız her arkadaşımıza bütün bu konularda bilgi toplama görevi verdik.
7. SINIRDAN KARŞIYA (FİLİSTİN'E) ADAM GEÇİRME HÜCRESİ: Bu hücrenin görevi Filistin'deki fedai kamalarında askeri eğitim görmek üzere dışarıya çıkması gereken kadrolarımızı bu huduttan geçirmek bu hücrenin görevidir. Özel olarak böyle bir hücre kurulmamakla beraber Siverek'te Muzaffer ORUÇOĞLU'na bu görev verilmiştir. Bu kanalla şimdiye kadar 12 kişi kadar gitti, 4 kişi geri döndü. Bu konuda Filistin bahsinde etraflı bilgi vereceğim.
SORULDU: Örgütün destek kuruluşları nelerdir ve görevleri nelerdir?
Partimizin destek veya yan kuruluşları şunlardır:
1. İHTİLALCİ KÖYLÜ BİRLİKLERİ: İhtilalci köylü birlikleri, devrimci köylü ihtilalinin köylerdeki nüvesidir. Yoksul ve orta köylülerin devrimci teşkilatıdır. İHTİLALCİ KÖYLÜ BİRLİĞİ'nin fikri temelleri ŞAFAK'ın 6.ncı sayısında çıkan TOPRAK DEVRİMİ ile ilgili yazıda belirtilmiştir. Köylü birlikleri bizim teşvikimizde ve önderliğimizle kurulabileceği gibi yoksul ve orta köylüler tarafından da kendi insiyatifleri ile kurulabilir. Bu köylü birlikleri köylük alanlarda verilen mücadele sırasında toprak ağalarının ve tefecilerin iktidarını tasfiye ederek belli bir gelişme içinde kendi iktidarını kurmak amacını gütmektedir. İhtiyaçları olan silah ve cephane mücadele içinde sağlanacaktır*. Bunun uygulanmasında Ege bölgesinde bir köyde kurulduğunu biliyorum, başka bir
köyde bu yönde bir çalışma olup olmadığını bilemiyorum. Bölge sorumlularının bu yönde çalışmaları görevlerindendir. İHTİLALCİ KÖYLÜ BİRLİĞİ köydeki devrimci iktidarı temsil eder, bu birliğin mücadelesi köylülerin silahlanması ve halk ordusuna katılmalarına etkin olacaktır.
2. İŞÇİ KÖYLÜ SİLAHLI KUVVETLERİ: Devrimin silahlı mücadeleyle başarılacağına inandığımız için tüzük taslağımızda ileride halk ordusunun nüvesini teşkil edecek İŞÇİ KÖYLÜ SİLAHLI KUVVETLERİ'nin kurulması görevini örgütümüze verdik. Fakat henüz silahlı mücadeleye girişmemiş olmamız sebebiyle böyle bir kuvvet teşekkül etmiş değildi. İŞÇİ KÖYLÜ SİLAHLI KUVVETLERİ köylük alanlarda toprak ağalarının ve tefecilerin hakimiyetine karşı köylünün toprağa ve hürriyete kavuşması için mücadele edecekti. Bu harekete girişecek olan İŞÇİ KÖYLÜ SİLAHLI KUVVETLERİ toprak ağalarının ve tefecilerin tasfiyesi. mücadelesinde karşılarına çıkacak bu gerici feodal sınıfı koruyacak olan her türlü silahlı kuvvete karşı mücadele edecektir. Bizim stratejimiz köylük alanlarda başlayan toprak devrimi* mücadelesini şehirlere doğru geliştirerek neticede bütün yurtta emperyalizm ve işbirlikçilerinin iktidarını yıkıp, halkın devrimci, demokratik iktidarını kurmaktır.
Bu iktidar demokratiktir. Çünkü işçi sınıfı önderliğinde, köylülerin, şehir küçük burjuvazisinin ve milli burjuvazinin yani halkın yüzde 98'inin ortak iktidarıdır. Bu demokrasi feodal toprak ağalarına, emperyalizme ve onun bir avuç işbirlikçisi büyük burjuvazisine karşı diktatörlüktür, çünkü bunları tasfiye amacını güder.
Bütün bu mücadelemize ışık tutan esaslar Marksizm-Leninizm-Mao Zedung düşüncesinin yurdumuz şartlarında kaynaştırılmasından çıkar.
3, İHTİLALCİ GENÇLİK BİRLİĞİ: Sıkıyönetim ilanından sonra bütün gençlik teşkilatlarının yasaklanması ve gençliğin örgütsüz kalması üzerine bir gençlik teşkilatı kurulmasını düşündük. Bu gençlik teşkilatı çalıştığımız bölgelerdeki sorumluların gençlik içinde devrimci bir önderle bağ kurması ve onu bu yönde teşvik etmesi suretiyle kurulacaktı. İhtilalci Gençlik Birliği örgütümüzden bağımsız olarak kendi insiyatifiyle teşkilatlanacaktır. Gençliğin örgütsel bağımsızlığı ve kendi inisiyatifiyle teşkilatlanması LENİN'in de savunduğu bir esastır. Bu husus AYDINLIK SOSYALİST DERGİ'nin ilk sayısında çıkan LENİN'in gençlik üzerindeki makalesinde vardır. İHTİLALCİ GENÇLİK BİRLİĞİ yalnız Ankara ve İstanbul Üniversitesi çevrelerinde kurulabilmiştir. Ankara'da Halis ÖZKAN yönetti. İstanbul'daki yöneticiyi bilmiyorum. İHTİLALCİ GENÇLİK BİRLİĞİ imzalı benim Ankara'da bulunduğum sırada bir tek bildiri yayınlandı, kimin kaleme aldığını bilmiyorum. Fakat Nejat BAYRAMOĞLU’nun evindeki ŞAFAK baskı hücresinde teksir edildiğini biliyorum.
Benim Ege'de bulunduğum sırada yine Ankara'da bir kaç bildiri yayınladıklarını Nuri ÇOLAKOĞLU'nun gönderdiği nüshalardan öğrendim. Nuri ÇOLAKOĞLU 1972 başlarında sağlam nitelikteki arkadaşların büyük çoğunluğunun aranması veya hapse girmesi sebebiyle fakültelerde İGB'yi teşkilatlayacak nitelikte eleman bulunmadığını nakletmişti. Bunun üzerine fakültelerde İGB'nin teşkilatlanmasından eleman bulunana kadar vazgeçildi. Yalnız fakültelerde bildiri ve yayın dağıtan şahıslar vardı. İşçi kesiminde de özellikle İstanbul'da arkadaşlar fabrikalarda partili olmayan işçilerden komiteler kurmaktaydılar. Bana falan fabrikada falan şahıslardan bu şekilde komiteler kurulmuş şeklinde bir bilgi intikal etmedi, çünkü bu, gizlilik ilkemize aykırı idi. Ayrıca köylerde de hareketimize sempati besleyen köylüler komitelerde birleştirilmiştir. Bu komitelerin hepsi partili değildir.
SORULDU: TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ içerisinde yapmış olduğunuz çalışmalar ve hedefi nedir?
ORDUYLA İLİŞKİLER: PDA'nın çıkışı sonrasında 1970 sonlarına doğru Leon MAFYAN 2 subayla aynı evde kaldığını, bunları bizim görüşlere kazandırmaya çalıştığını ve eğitim yaptığını söylüyordu. Bunlardan birinin Ankara'da görevli iken sonradan Gaziantep'de bir birliğe verildiğini öğrendiğim Kara subayı Teğmen OKTAY (Cengiz CENGİZBAY) olduğunu öğrendim, diğerlerinin adını bilmiyorum. Ben Leon MAFYAN'a yalnız eğitim yapmalarını, birlikte dergi ve kitap okuyarak tartışmalarını söyledim. Ordu konusunda daima son derece dikkatli ve aşırı ihtiyatlı davrandık. Rastladığımız subaylarla hemen ilişki kurmaya çalışmak ve giderek ondan taleplerde bulunmak gibi hafif davranışlardan kaçındık: Mesela, 2 defa iki ayrı şahıs dergiye gelerek kendini subay olarak tanıttı, bağ kurmak istediğini, devrime hizmet için hazır olduklarını söylediler. Kendilerine dergi ve yayınlarımızı tavsiye ettim. Kendileriyle başka bir şekilde ilişki kurmayı reddettim. İsimlerini bilmem. Başka arkadaşlar kanalıyla gelen bu tür teşebbüslere karşı da aynı tavrı takındım. Leon MAFYAN'ın birlikte kaldığı subaylara karşı tutumumuz da bu olmuştur. Hatta o evde kalan ABDULLAH adlı arkadaşa o evden ayrılmasını tavsiye ettim. Leon MAFYAN'ların evine ve kitap okuma çalışmalarına bir kere dahi gitmedim. Bu evin yerini dahi bilmem. 1970 sonları parçalanmış cilan devrimci hareket içinde gruplar, arası çatışmaların keskinleştiği dönemde, devrimci harekete sempati besleyen ordu mensupları arasında da tartışmalar olduğunu duyuyordum. Leon MAFYAN'ın bana verdiği bilgiye göre; bizim görüşlerimizi kabul eden yalnız Teğmen OKTAY (CENGİZBAY) ve beraber kaldığı arkadaşıdır. Bu bilgiyi ileride teğmen OKTAY'da teyit etti. Hikmet KIVILCIMLI grubu ve DEV-GENÇ grubu subaylar üzerinde etkiliydiler. Teğmen OKTAY'la bir iki defa dergi eğitim toplantılarında karşılaştık, karşılıklı hatır sorduk bir görüşmemiz olmadı. 1971 başında devrimci hareket içindeki görüş ayrılıklarını anlatmam için görüşümü istediler. Cenap NUHRAT'ın evinde görüştük.
OKTAY ile 10 ay sonra gördüğüm Top. Teğmeni ve bir de gene sivil sarışın bir çocuk vardı, kimsenin ismi sorulmadı ve söylenmedi. Ben milli kurtuluş savaşı döneminden başlayarak sol akımların bugüne kadarki gelişmesini bildiğim kadarıyla anlattım. Özellikle 1960’dan sonraki gelişmeler üzerinde durduk, ilgiyle dinlediler, fakat OKTAY hariç diğer ikisi ağızlarını açıp tek kelime dahi söylemediler, OKTAY arada bir sual sordu. Bundan sonra ben kendilerinden ordu içindeki güçler konusunda fikirlerini sordum, OKTAY şöyle bir tahlil yaptı: Ordu içinde şu güçler vardır: 1. AP iktidarına bağlı güçler, 2. KEMALİST subaylar, 3. Küçük bir kuvvet olarak revizyonist ve küçük burjuva devrimcisi akımlara sempati besleyen bir kısım genç subaylar.
Yani KIVILCIMLI ve DEV-GENÇ sempatizanları. PDA'nın orduya hakim sınıfların baskı aracı olarak tanıması, subayların PDA'nın fikirlerini benimsemelerini zorlaştırmaktadır. Bu sebeple PDA sempatizanı bir kuvvet yoktur. Ayrıca subayların üretim faaliyetinden kopuk olmaları sebebiyle işçi ve köylülerin meselelerini kavramada zorluk çektiklerini, yetişme ve eğitim tarzlarının da Marksizm-Leninizmi kavramalarına engel olduğunu belirttim. Maddi durum sebebiyle de devrimci bir istekleri olmadığını söyledi. Bununla beraber geçmişinde şanlı bir Kurtuluş Savaşı olan bir ordu olması sebebiyle bütün tahribata rağmen Kurtuluş Savaşının anti-emperyalist geleneğinin izlerinin ordudan tamamen sökülüp atılmadığını da söyledi. Teğmen OKTAY tahlile şöyle devam etti. İktidar güçleri KEMALİST subayları tasfiye etmek isteyecektir ve buna mecburdur. KEMALİST subaylar ise uygun bir zamanda hamle yapmayı kolluyorlar. OKTAY üretimden kopuk olmalarının kendileri için önemli bir mesele olduğunu, askerle temaslarında halkı tanımaya ve öğrenmeye çalıştıklarını belirtti. Askerlere iyi davrandıklarını, dayak ve küfre başvurmadıklarını, bu sebeple askerlerin kendilerini sevdiğini ve daha sağlam bir otorite kurulabildiğini anlattı. Ayrıca askerlik sanatı açısından da kendilerinin iyi yetiştirildiğini ve komutanlarının da kendilerini takdir ettiğini söyledi.
Konuşmanın sonunda şu noktalar üzerinde durdu: Ordu içinde çalışma en fazla dikkat isteyen bir konudur, gizli grup vs. kurmaya heves etmemeliyiz. Çünkü ordu provakosyana en açık alandır, kimse bir tecrübeden geçmediği için kimin ne olduğu bilinmez ve hatalar yapılabilir. Kapalı odada keskin devrimci laflar etmek kolaydır. Fakat bizce bir ölçü ifade etmez. Bu sebeple devrimci subaylara fikirlerimizi ulaştırmak ve yayın ortamı dışında herhangi bir şey yapmanın fikrimce doğru olmayacağını söyledim. OKTAY da esasen en çok fikirleri yaymaya ve yanlış fikirleri düzeltmeye ihtiyaç olduğunu belirtti; görüşme bundan ibarettir.
Bundan kısa zaman sonra teğmen OKTAY ve beraberindeki şahıslarla bir görüşmemiz daha oldu, kendilerine, dergiye giderken Kızılay'da Tuna Caddesinde rastladım, onlar da beni dergide aramış bulamamışlar, dönüyorlarmış, görüşmek istediler, hemen orada bir kahvede oturduk. O sırada darbe söylentileri vardı, bu mesele üzerinde duruldu, fikrimi sordular ordu içindeki darbe ile halkın kurtuluşa kavuşamayacağım, halkın kendi kurtuluşunu kendi eliyle gerçekleştireceğini, tabiatıyla ordu saflarından da halkın mücadelesine katılanlar olacağını belirttim, bununla beraber içinde ilerici eğilim taşıyan her hareketin bu yönünü desteklemek gerektiğini, fakat kendi siyasi varlık ve bağımsızlığımızı korumanın başka hareketlerin kuyruğuna takılmamanın da şart olduğunu söyledim. Onlar ordu içinde kaynaşmalar olduğunu KEMALİST subayların AP iktidarına büyük tepki duyduklarını, her an darbe teşebbüsleri olabileceğini söylediler. Kendilerinin bu gibi teşebbüslerden uzak durduklarını söylediler. Ben darbe, herhangi bir hareket veya teşebbüsle ilgili olarak öğrendikleri haberleri bize ulaştırmalarını istedim. Bu konuşmalarımız karşılıklı fikir alışverişi şeklinde oldu, kendileri ile ilişkimde «TALİMAT», «EMİR» vs. şeklinde anlaşılacak hiç bir ifade kullanmamaya özel dikkat gösterdim. Bundan sonra kendini görmedim. Fakat birkaç defa birliklerin alarma geçirildiği şeklinde Leon MAFYAN vasıtasıyla haber yolladılar. 12 Mart'tan önceki günlerde de sık sık darbe veya ordu içinde AP iktidarı tarafından girişilecek operasyonlar olabileceği şeklinde haberler verdiler.
FAZIL takma adıyla tanıdığım sonradan (tutuklandıktan sonra) adının Alaattin SEVİMLİ olduğunu öğrendiğim topçu teğmeni ile olan temasım: 1970 yazında arkadaşların OKTAY'ın arkadaşı olan bir teğmenle temasları olduğunu biliyorum. Bana bu hususu partimiz üyelerinden Hasan YALÇIN nakletti. Daha, sonra bu temasın kaybolduğunu söyledi. 1970 Eylül sonu veya Ekim'inde Nuri ÇOLAKOĞLU'nu görmek üzere RÜMEYSA'nın evine gittim. Beni oraya Halil BERKTAY götürmüştü. Nuri, teğmenin de irtibat kurmak üzere aynı evde olduğunu söyledi. O evde kalmadığım için teğmenle konuşmakta bir sakınca görmedim. Kendisinden ordu içinde bizim fikirleri benimseyen kimseler olup olmadığını sordum, kendisinin devrimci arkadaşları olduğunu, fakat bizim görüşlerde olan yalnız Oktay 'CENGİZBAY'ın bulunduğunu ifade etti. Bu şahsın İŞÇİ KÖYLÜ'deki arkadaşları tanıdığını, hatta benimle de görüşmüş olduğundan ve beni iyi tanıdığından kendisine söz ettiğini söyledi. Atıl, Bülent ÇÖKER dedi. Böyle birini tanımadığımı söyledim, gerçekten İstanbul'da Bülent ÇÖKER adında bir subay tanımıyordum. Teğmeni Bülent'in adresini bulup bize vereceğini söyledi (çok sonra Ferit İLSEVER'le görüştüğümde Bülent'i önceki dönemde İstanbul'da tanıdığını, fakat davaya faydalı olabilecek nitelikte bir kimse görülmediğini bu sebeple hiçbir temas kurulmadığını söyledi). Neticede teğmene başka bizim fikirleri benimseyen kimler olduğunu sordum, kendisi temaslardan ve görüşmelerden söz edemiyeceğini belirtti.
Ben kendisinden bu görüşmede şunları istedim:
1. Ordu içinde askerlere, astsubaylara ve subaylara yapılan baskı ve haksızlıkları tesbit eden bir yazı hazırlaması;
2. Ordudan malzeme sağlama imkanlarını araştırmasını söyledim. Bu teğmenle ikinci görüşmemiz, Şubat 1972 sonu Faysal KARAÇALI'nın evindedir. Bu evden taşınılacağı için görüşmekte mahzur görmedim. Burada teğmenle -birlikte Nuri ÇOLAKOĞLU ve Filistin'den gelen raporda kendisinden övgü ile bahsedilen FUAT vardı (Asıl ismini bilmiyorum). Teğmen ve FUAT'ı partili olmayan bir özel görev grubu olarak birleştirdik. Ve şu görevleri verdik:
(1) Hapishaneden devrimcileri kaçırmak için gerekli keşif ve planları hazırlamak;
(2) Sıkıyönetimce elkonulmuş olan BAŞ KAN MAO'NUN SÖZLERİ adlı kitabın (KIZIL KİTAP) kurtarılması için plan hazırlamak...
3.Teğmenin ordudan malzeme sağlaması,
4. FUAT'ın şoförlük öğrenmesi, ayrıca teğmenle özel olarak ordu içindeki durumu görüştük. Gaziantep'de bulunan teğmen OKTAY'ın herkes tarafından devrimci olarak tanındığını, bu sebeple eli kolu bağlı oturduğunu söyledi. Kendisinin (OKTAY'IN) ordudan istifa ederek devrimci harekette çalışmak istediğini nakletti. Ben ordudan ayrılmasını ve ayrılırken alabildiği kadar silah getirmesini söyledim (Daha sonra Ege Bölgesine OKTAY'ın ordudan ayrılmak ve devrimci harekete katılmak istemediği şeklinde haber yollandı). Haberi yollayan Nuri ÇOLAKOĞLU'DUR, teğmen ordu içindeki durumla ilgili olarak iktidara karşı hoşnutsuzluk olduğunu fakat subaylarda genellikle pasif bir tutumun hakim olduğunu belirtti. Ordu içinde yeni devrimciler kazanmak konusunda hiç bir somut başarı yoktu.
ORDUDAN SAĞLADIKLARIMIZ: 1. Hindi Çin’i gerilla savaşı ve Sovyet Partizan savaşı hakkında 2 Amerikalı generalin yazdığı ve Milli Savunma Bakanlığı tarafından bastırılmış 2 adet kitap, İkinci Ordudaki haksızlık ve baskıları belirten yazı (Top. Teğmene bu yazıyı hazırlama görevini ben vermiştim. Yazı bana Nuri ÇOLAKOĞLU vasıtası ile geldi). Bunların dışında ordudan malzeme temini istenmişse de şimdiye kadar hiç bir şey intikal ettiğine dair bir bilgim yoktur. .Teğmen Oktay CENGİZBAY'ın adresini Ankara'daki sorumlu arkadaş (muhtemelen Nuri ÇOLAKOĞLU) doğu ve güneydoğu bölgesindeki sorumlu arkadaşımıza vererek kendisi ile temas kurabileceğini söyledim. Bunun da doğu bölgelerinden bize herhangi bir askeri yardım sağlayabildiğine dair malumatım yoktur. Ayrıca doğu ve güneydoğu Anadolu bölgesindeki arkadaşlarımın diğer sosyalist grupların etkisi altında bulunan subayları bizim fikirlerimize çekmek için bir buçuk sayfalık elle bir yazı hazırlamışlar, bu yazının bir nüshası da bana gönderildi. Bu yazının aslının kime verildiğini bilmiyorum. Ege bölgesinde; Beşparmak dağlarında iken bir veya iki kere Halil BERKTAY'a Ankara'dan
herhangi bir subay adresi gelip gelmediğini sordum. Bana böyle bir adres gelmediğini söyledi, bana gelen kağıtlardan da hiç bir subay adresi çıkmadı.
SORULDU: Yurtdışı faaliyetlerini anlatınız?
Avrupa ile ilişkilerimiz 1967 yılında Berlin'de TÜRK TOPLUMCULAR OCAĞI'nın kuruluşu ile PDA'nın Almanya ilişkilerini, daha önce ilgili bölümlerinde anlatmıştım. Burada, 12 Mart'tan sonraki Almanya'daki legal ve illegal faaliyetlerimi anlatacağım. Bu faaliyetlerimizin amacı, yurtdışındaki işçi ve öğrencilerimize devrimci fikirlerimizi aşılamak ve enternasyonal bağlarımızı kurup geliştirmekti. Yurtdışındaki çalışmamızı partimizin merkez komitesi üyesi olan Ömer ÖZERTURGUT iletmiştir. Prensip olarak yurtdışında parti örgütlenmesi düşünülmüyordu.
Devrim Türkiye'de gerçekleşecekti, yurtdışındaki Türkler arasında ancak propaganda faaliyetleriyle cephe çalışması yapılması daha uygun görülüyordu, çünkü örgütlenmemizin temeli Türkiye'deki fabrika ve köylerdir. Yurtdışında Marksist-Leninistlerin önderlik ettiği YURTSEVER BİRLEŞİK CEPHE üzerinde ayrıca duracağım.
YURTSEVER BİRLEŞİK CEPHE Avrupa'da bulunan Türkiyeli işçi ve öğrencilerin ilerici, devrimci teşkilatlarının birleşmesi ile kurulmuştu. YBC'yi meydana getiren kuruluşların hepsi legal kuruluşlardır ve bu kuruluşlar gerek bulundukları memleket kanunları gerekse tabiyetleri dolayısıyla TC kanunlarına göre kurulmuş ve bildirimlerini yapmışlardır. YBC'yi kuran teşkilatın adlarının. YURTSEVER BİRLEŞİK CEPHE programında belirtildiği gibi ifade ediyorum: ALMANYA TÜRK ÖĞRENCİ FEDERASYONU (Başkanı Heilderberg Hukuk Fakültesi asistanı Metin GÜNDAY'dır, Marksist-Leninist’tir), İSVİÇRE İŞÇİ ÖĞRENCİ BİRLİĞİ, FRANKFURT SOSYALİST TÜRK BİRLİĞİ (İşçi Yalçın TALAY, yöneticidir) (Marksist-Leninist’tir), SAARBURCKEN İLERİ DEMOKRATLAR BİRLİĞİ, STURTTGARD TÜRK ÖĞRENCİ DERNEĞİ, KONSTANS TÜRKİYELİ ÖĞRENCİ DERNEĞİ, BİRLİĞİN AVUSTURYA TÜRKİYELİ İŞÇİ ÖĞRENCİ BİRLİĞİ (Kamil Sedat UYAR sanırım yetkilidir, Marksist-Leninist’tir), HOLLANDA'DAKİ TÜRKİYELİ İŞÇİLERDEN BİR GRUP, GÖLTİRGEN ÖĞRENCİ DERNEĞİ, GİESSEN TÜRKİYELİ ÖĞRENCİ DERNEĞİ, FRANSA TÜRK ÖĞRENCİ BİRLİĞİ (Doğan YURDAKUL, Yönetim kurulu üyesidir, Marksist-Leninist’tir), KÖLN TÜRK GENÇLİĞİ ' KÜLTÜR KULÜBÜ, NÜNBERG TÜRK TOPLUMCULAR OCAĞI (Deniz KAVUKÇUOĞLU yöneticidir, Marksist-Leninist’tir), İŞÇİ KÖYLÜ gazetesi (Almanya Temsilciliği), HEİDELBERG DEMOKRATİK TÜRK ÖĞRENCİ DERNEĞİ (Metin GÜNDAY yöneticidir, Marksist-Leninist’tir), GLAHUSTHAL SELLERFELD TÜRK ÖĞRENCİ DERNEĞİ, İNGİLTERE TÜRKİYELİ YURTSEVER ÖĞRENÇİLER GRUBU, İSVEÇ TÜRKİYELİ ÖĞRENCİLER BİRLİĞİ, DANİMARKADAKİ TÜRKİYELİ İŞÇİLERDEN BİR GRUP MARKSİST - LENİNİST'den Marksizm-Leninizm-Mao Zedung düşüncesini benimsemiş olanları, yani bizim görüşümüzde, onları anlıyoruz.
Yukarıdaki kuruluşlar 12 Mart 1971'den sonra bir kongre toplayarak DEMOKRATİK ANTİ FAŞİST VE ANTİ EMPERYALİST bir zemin üzerinde ittifak kurmuşlardır. Bu ittifakın içinde Marksist-Leninistlerin yönettiği derneklerden Demokratik ve Yurtsever unsurlara kadar çeşitli ideolojik ve siyasi akımları temsil eden teşkilatlara kadar geniş bir cephe yer almıştır. Marksist-Leninistlerin YURTSEVER CEPHE içindeki önderliği tutarlı ve doğru bir politika izlemelerinden ileri gelir. Bu önderlik cephedeki bütün kuruluşlara gönüllü olarak kabul ettirilen bir önderliktir. Bizim örgüt olarak YBC ile doğrudan doğruya bir bağımız yoktur. YBC'ye herhangi bir emir ve talimat yollamayız. Bununla beraber bizim görüşümüzde olan Marksist-Leninistler YBC içinde demokratik ve anti emperyalist bir zeminde en tutarlı fikirleri savunmak suretiyle önderlik yaparlar. Bu husus bize gönderilen raporlarda belirtilmiştir, cephenin gücü bundan ileri gelir. YURTSEVER BİRLEŞİK CEPHE'nin başkanı Metin GÜNDAY'dır.
MARKSİST-LENİNİST İLLEGAL PARTİ ÖRGÜTÜ OLARAK YURTDIŞI FAALİYETLERİMİZ: Bu faaliyetlerimiz ÜÇ noktada toplanır:
1. Marksizm-Leninizm PROLETER ENTERNASYONALİZMİ ve eşitlik temeli üzerinde dünyanın bütün Marksist-Leninist parti ve örgütleriyle dayanışma, yurtdışında en son Aralık 1971 sonunda aldığımız bilgiye göre aşağıdaki partilerle enternasyonal dayanışma sağlanmıştır: ÇİN KOMÜNİST PARTİSİ, FRANSA MARKSİST LENİNİST KOMÜNİST PARTİSİ, BELÇİKA MARKSİST LENİNİST KOMÜNİST PARTİSİ, HOLLANDA MARKSİST LENİNİST KOMÜNİST PARTİSİ, ALMANYA KOMÜNİST PARTİSİ (MARKSİST -LENİNİST), LÜKSEMBURG MARKSİST LENİNİST KOMÜNİST PARTİSİ, LÜBNAN MARKSİST LENİNİST KOMÜNİST. PARTİSİ, İTALYA KOMÜNİST PARTİSİ (MARKSİST-LENİNİST), İSVEÇ KOMÜNİST PARTİSİ (MARKSİST- LENİNİST), İSPANYA KOMÜNİST PARTİSİ (MARKSİST-LENİNİST) bunlardan başka ARNAVUTLUK EMEK PARTİSİ ile görüşme talep edilmiş fakat en son Aralık 1971'de aldığımız habere kadar böyle bir temas olmadı. Bu haberleri Faysal KARAÇALI vasıtası ile Almanya'dan derlenen rapordan öğrendik. Bütün Marksist-Leninist partilerle ilişkimiz karşılıklı olarak görüş ve tecrübelerimizin nakledilmesi ve halkımızın mücadelesinin onlara duyurulması şeklinde olmuştur. Bu partilerden Türkiye'deki emperyalizme, faşizme ve gericiliğe karşı mücadeleyi yayın ve faaliyetleriyle desteklemelerini, kendi halklarına duyurmaları istenmiştir. Biz de yayınlarımızda aynı şekilde onları destekledik. Ayrıca yayın teatisinde bulunulmuştur. Biz ihtilalin esas olarak kendi halkımızın gücüne dayanılarak zafere ulaşılacağına inanırız. İhtilal o ülke halkının kanı ve canı ile başarılır. ENTERNASYONAL dayanışma bunu destekler. Yoksa devrim dışardan ithal edilmez. Hareketimiz Türkiye işçi ve köylülerinin bağrında doğmuştur. Ve varlığını Diyarbakır'dan Söke'ye kadar halkımızın varlığına borçludur.
2SÖMÜRGECİLİĞE VE EMPERYALİZME KAR ŞI BÜTÜN EZİLEN HALKLAR VE SÖMÜRÜLEN MİLLETLERLE İTTİFAK: Hareketimiz dünyadaki bütün milli kurtuluş hareketlerinin ve ezilen halkların devrimci mücadelelerini destekler. Bu temel üzerinde ilişki kurduğumuz örgütler şunlardır: FİLİSTİN DEMOKRATİK HALK CEPHESİ, FİLİSTİN DİRENME HAREKETİ, İŞGAL ALTINDAKİ ARAP KÖRFEZİ HALK KURTULUŞ CEPHESİ. Bunlarla ilişki kurulduğunu ben Aralık 1971'den evvel öğrendim, daha sonraki gelişmelerden haberim yok (Bu ilişkiler Şahin ALPAY tarafından organize edilmiştir).
3SOSYALİST ÜLKELERLE DAYANIŞMA: Başta sosyalizmin bugün dünyadaki jalesi olan ÇİN HALK CUMHURİYETİ ve ARNAVUTLUK . HALK CUMHURİYETİ olmak üzere sosyalist ülkelerle emperyalizme karşı aynı cephede yer alıyoruz. Fakat bu dayanışma bu hükümetlerle herhangi bir somut iliş ki şeklinde değildir. Emperyalizme karşı aynı safta yer almaktan doğan bir dayanışmadır. Almanya'da Ömer ÖZERTURGUT ve Yıldırım DAĞYELİ ile bağı mız vardı. Bu bağı kuryeler vasıtasıyla ve posta kanalı ile sağladık. Gönderdiğimiz kuryeler: Faysal KARAÇALI (Aralık 1971 tarihinde) gitti, ayrıca Mart 1972'de gitti. İkinci gidişinin sonuçları bana intikal etmedi, birinci gidişinde Almanya'daki arkadaşları Türkiye'ye sürekli yayın sokmalarını, idamlara karşı Avrupa'da bütün ilerici demokrat çevrelerde kampanya' yürütmeleri, bu kampanyayı miting, yürüyüş, imza toplama ve kendi düşündükleri çeşitli araçlar vasıtasıyla yürütmeleri, ayrıca bildireceğimiz kongre tarihinde Ömer ÖZERTURGUT'un Türkiye'ye gelme si hususu bildirilmiştir. Aldığımız' cevapta yukarda tafsilatlı olarak anlattığım YURTSEVER BİRLEŞİK CEPHE RAPORU, enternasyonal bağlarla ilgili bilgiler, bütün dünyadaki ülkelerin sosyal ve ekonomik gelişmelerini ihtiva eden etraflı bilgiler bildirildi. Şule ZALOĞLU; Ekim 1971 Yılında Almanya'ya gitti, Şule ZALOĞLU ile Almanya'daki arkadaşlara Türkiye'ye yayın yollamalarını gene demokratik kampanya yürütmelerini bildirdim. Onlar bir cevap yollamadılar. En son, Ankara'da 15 Mayıs 1972'de Almanya ile bütün bağlarımızın kopmuş olduğunu ve Nuri ÇOLAKOĞLU'nda bulunan Almanya irtibat adreslerinin polisin eline geçtiğini, yurt dışındaki kadrolarımıza bildirmek ihtiyacı sebebi ile yurtdışına bir KURYE yollamayı düşündük. Halil BERKTAY birkaç gün sonra böyle birisinin bulunduğunu söyledi. Ve bildirmemiz gereken hususları sordu. Ben şu hususları bildirmesi gerektiğini söyledim: Türkiye'ye herhangi bir haber, insan vs. yollanmasına derhal son verin, ilerde bağ kurulana kadar irtibatları kesin. Filistin'e (Kuran Kursu diye kamufle edilmişti) haber yollayarak İbrahim KAYPAKKAYA'nın hareketten ayrıldığını ve bizimle ilgisi olmadığını bildirdik. Bütün yayın ve görüşlerimizi dünya Marksist-Leninist hareketlerine ulaştırın, ayrıca Türkiye'deki durumumuzun iyi olmadığım, her tarafta ağır darbeler yediğimizi bildirdik. Filistin'e toplu olarak KIZIL KİTAP yollanıp yollanmadığını sorduk. Halil BERKTAY'ın Almanya'ya kimi yolladığını bilmiyorum. Yakalandığımız ana kadar giden KURYE'nin döndüğüne dair hiçbir haber gelmedi, bunlar dışında Almanya'dan gelen işçiler ve öğrenciler vasıtasıyla çeşitli zamanlarda yayın, kullanılmış elbise, kullanılmış fotoğraf makinası, teyp vs. ile bir kere ONBİN başka bir kere de 4 bin lira para geldi. Bu eşya ve paralar Almanya'daki işçi ve öğrenciler arasında toplanan eşya ve paralardır. Almanya'dan gelen bir mektupta bize bir teksir makinası yollanacağı, Ocak 1972 sıralarında bildirilmişti. Bu bildirim örgütümüzün Yurtdışı Bürosu tarafından ve muhtemelen Ömer ÖZERTURGUT veya Yıldırım DAĞYELİ tarafından yapılmıştır. Burada Yurtdışı Bürosu denen şey Partimizi yurtdışında temsil eden Ömer ÖZERTURGUT ve Yıldırım DAĞYELİ'nin oluşturdukları bir temsilciliktir. Ben Mart 1972 başında Ege'ye. gidene kadar herhangi bir teksir makinası gelmedi. Ege'de iken Nuri ÇOLAKOĞLU Almanya'dan gelen iki şifreyi bana gönderdi. Bunlardan birinde Anamur'da bir Alman adresi vardı, burada bir emanet olduğu belirtiliyordu. Bu emaneti almak üzere Fatma Gül BALTALI Anamur'a gitti. Döndüğünde emaneti Ankara'ya götürmediğini, fakat Nuri ÇOLAKOĞLU'na bildirdiğini söyledi. Gelen emanetin ne olduğunu bilmiyorum, teksir makinası olabilir, çünkü daha önce böyle birşey yollayacaklarını bildirmişlerdi.
FÄ°LÄ°STÄ°N'LE Ä°LÄ°ÅžKÄ°LERÄ°MÄ°Z:
Yukarıda da belirttiğim gibi Ömer ÖZERTURGUT 1971 başında Filistin'e giderek DEMOKRATİK HALK KURTULUŞ CEPHESİ ile bağ kurdu. Yayın organlarımızda karşılıklı yazı çıkarmak ve Türkiye'den Filistin'e gidecek arkadaşları DEMOKRATİK CEPHE KAMPLARINA kabul edilmesi noktalarında anlaşma yaptık. Buna dayanarak Haziran 1971'den itibaren Ankara, İstanbul, Doğu bölgesi ve Almanya'dan Filistin'e kadrolar gitti. Bunlar hakkında etraflı bilgi Filistin'den Aralık ayında gelen raporda mevcuttur.
FİLİSTİN'E GİDEN KADROLAR: Şahin ALPAY, Cengiz ÇANDAR, Atıl ANT, Ayhan ÖZER, Ali MERCAN, BAKIRKÖYLÜ İsmet (Kasım), FUAT, Kerim ÖZTÜRK ayrıca İstanbul'dan 2-3 kişi doğu bölgesine yollanan 4 mahalli kadro (işçi Ve köylü) Almanya'dan yollanan 5 kişidir. Bunlardan Atıl ANT Aralık 1972 sonunda döndü ve çalışmak üzere İstanbul'a gönderildi. KASIM, BAKIRKÖYLÜ İSMET olup, 1971 Aralık ayı sonunda daha yukarda elinde bomba patlayarak öldüğünü anlattığım şahıstır. Ali MERCAN 1972 Ocak ayı sonlarında döndü ve Doğu bölgesine yollandı. FUAT, Şubat 1972 sıralarında döndü, Ankara'da teğmenle birlikte özel görevli gruba dahil edildi. Bu şahıslar ilk giden Şahin ALPAY, Atıl ANT ve Cengiz ÇANDAR, Şahin’in daha önce güney bölgesinde yaptığı çalışmalarda temin ettiği bir imkanla geçtiler, daha sonrakiler Siverek üzerinden Muzaffer ORUÇOĞLU vasıtası ile yollandı. Ömer ÖZERTURGUT'u Filistin'e Ercan ENÇ götürdü. Bu arkadaşlar Filistin'e Şam'daki DEMOKRATİK CEPHE BÜROSUNA gittiler. Büro adresi hatırımda kaldığına göre; EL-EZBEKİYE Halfalipik-Şam'dır. Bu adresten Zekeriya Ebu İHSAN'ın (Cengiz ÇANDAR), bulunması suretiyle oraya intikal ediliyordu. Aralıkta gelen raporda FİLİSTİN MUKAVEMET TEŞKİLATLARI arasında DEMOKRATİK CEPHE dışındakilerle bağımız olmadığı bildiriliyordu. Biz Almanya vasıtasıyla Filistin direnme hareketi ve EL FETİH ile de bağ kurulmasını kendilerinden istedik. Bu konuda girişilen herhangi bir teşebbüs ve neticesi hakkında bilgim yoktur.
SORULDU: Parti çalışmaları ile ilgili olarak Ankara'da yürüttüğünüz faaliyetleri ve Ege bölgesine intikalinizin, Ege bölgesi çalışmalarınızı anlatınız?
ANKARA'DAKİ FAALİYETLERİM: Sıkıyönetimin ilam ile açık çalışmalar kesin olarak nihayete erdi. Arkadaşlar dağınıklık içindeydi, kimsenin kimsedeki haberi olmadığı bir kargaşalık dönemine girdik. İlk olarak Şahin ALPAY ve Ferit İLSEVER'i güney bölgesinde köylerde yerleşme imkanları aramaya yolladık. Fakat yerleşme sağlayamadan döndüler. Bu arada İstanbul'daki arkadaşlarla bağlarımız kopmuştu. Bunu sağlamak için henüz ismimin okunmadığı (yani aranmadığım) bir sırada İstanbul'a gittim. İstanbul'da Bora GÖZEN'i buldum. Bora GÖZEN hareketimizden mücadeleyi terkeden tasfiyeci grubun etkisiyle arkadaşların önemli kısmını bu arada Mehmet ALTUN'un da mücadeleyi terkettiğini belirtti. Kendisini İbrahim KAYPAKKAYA ile beraber İstanbul'u toparlamaca çalışmalarını söyledim, bu sırada Efraim ELROM olayı vukuu buldu ve aynı akşam radyoda arananlar meyanında benim ismim de okundu. Üzerimde Avukat Doğan DEVELİ adına düzenlenmiş Avukat kimliği vardı (bu kimlik kendi avukat kimliğimi tahrif etmek sureti ile hazırlanmıştır), iki gece Aksaray Kent otelinde kaldım, Elrom olayından iki gün sonra Ankara'ya döndüm.
Ali BİLGİLİ'ye ait Bağlum köyündeki evi Tayyar ERTEN adıyla ve nüfus kağıdı ile aylığı 200 liradan kiraladım. Daha doğrusu önceden kiralamıştım, yerleştim. Mayıs ayında yani başlayan gizli çalışma döneminde arkadaşlara yardımcı olması bakımından gizlilik meselesi ile ilgili bazı prensipleri kapsayan bir metin kaleme aldım. Bunu «FİLİPİNLER KOMÜNİST PARTİSİ SİYASİ BÜRO KARARI» başlığı altında kamufle ettim. Ve daktiloda yazdım. Bağlum köyünde kalışım sırasında ilişkilerimi Haşan YALÇIN vasıtasıyla kurdum. Ev sahibi Ali BİLGİLİ benim gerçek kimliğimi bilmez. Radyodan arandığım ilan edilinceye kadar Hukuk Fakültesi’ndeki görevime de bu arada devam ediyordum. Aynı evde partimizin tüzük ve program taslağı çalışmalarını da yaptım. Bu evden bir gün civar da gördüğüm bir otomobilden kuşkulanarak ayrılmak lüzumunu hissettim.
1971 Temmuz ayı ortalarında ayrıldım, Faysal KARAÇALI'nın Anıttepe'deki evine gittim (Ankara'da kaldığım süreler zarfında ikamet ettiğim yerler ve buralarda temas kurduğum şahıslar hakkında ayrıca toplu bilgi vereceğim). Bu evde Temmuz 1971 sonu ve Ağustos ayını tüzük ve program taslaklarım hazırlama çalışmalarıyla geçirdim. Daha evvel okumuş olduğum Marksist-Leninist eserlerin önemli bir kısmını tekrar gözden geçirdim. Özellikle Türkiye tarihi ve Türkiye'deki Komünist hareketin tarihi ile ilgili notlarımı topladım. Türkiye'nin sosyal-ekonomik yapısı ve halkımızın talep ve ihtiyaçları konusunda o zamana kadar bütün arkadaşların toplamış olduğu bilgileri bu malzeme ile birleştirdim. Bu arada Marksizmin Leninizmin büyük ustalarının parti meselesi üzerine yazılarından çıkarmış olduğum notları değerlendirdim. Tüzük taslağı Ağustos sonlarında hazır oldu. Program taslağı ile 1971 yılı sonuna doğru tamamlandı. Tüzük taslağımız aynı zamanda «ENDENOZYA KOMÜNİST PARTİSİ TÜZÜK TASARISI» adı altında da kamufle edilmiştir.
Tüzük ve Program taslakları kongreden önce örgüt içinde tartışıldı, teklif ve eleştiriler alınacak merkez komitesi tarafından son taslak hazırlanacak ve en nihayet kongrede tartışılacak kesinleşecekti. Gene Ankara'da Temmuz ve Ağustos aylarında ERİM HÜKÜMETİ'nin yoksul köylüleri aldatmak ve uyutmak için ortaya attığı TOPRAK REFORMU MASALINI eleştiren bir yazı hazırladık. Bu yazı «ÇİZMELİ KAMÇILI ERİM HÜKÜMETİNDEN TOPRAK VE HÜRRİYET BEKLENİR Mİ?» başlığı altında Şafak'ta yayınlandı ve daha sonra toprak devrimi programımız başlığı ile Şafak yayınlarının 3. broşürü olarak çıktı. Keza «İHTİLALCİ KÖYLÜ KOMİTELERİ» de bu broşürde belirtilmekteydi.
1970 Eylül ayında Halil BERKTAY, Ferit İLSEVER ve Bora GÖZEN'i Ankara'ya çağırdım. Faysal KARAÇALI'nm evinde toplandık. Dünyada ve Türkiye'de 12 Mart 1972'den sonraki gelişmeler üzerinde tartıştık. Neticede billurlaşan fikirleri ben yıl sonuna doğru uzun bir yazı haline getirerek Şafak yayınlarının birincisi olarak yayınladım, bu broşürün ismi «12 MART' TAN BU YANA DÜNYA VE TÜRKİYE'DE SİYASİ DURUM» idi. Bundan başka 1972 Şubat ayı sonunda Türkiye şartları ve silahlı mücadele meselesi ile ilgili bazı görüşleri bir genelge halinde hazırladık. Ve bunu «TAYLAND KOMÜNİST PARTİSİ MERKEZ KOMİTESİ BAŞKANLIĞI GENELGESİ» şeklinde kamufle ederek daktilo ettik. Ankara'daki çalışmalarımı Eylül ayından itibaren Nuri ÇOLAKOĞLU vasıtasıyla yaptım. Esasen benim merkezi görevlerim vardı, Ankara ile ilgili çalışmaları Ankara bölge sorumlusu olan Nuri ÇOLAKOĞLU yürüttü, bu çalışmalara direkt olarak ben katılmış değilim.
EGE BÖLGESİNE İNTİKALİM VE ORADAKİ ÇALIŞMALARIM: Söke'ye 4 Mart 1972 tarihinde minibüsle gittim. Minibüse Nuri'nin verdiği randevu üzerine sıhhiye yakınımda bindim. İsmen tanımadığım şoför ve daha sonra Ege bölgesi irtibatçısı olarak tanıdığım SEYYAR (sonradan Raşit GÜRBİLEK'in evinde yakalandığını öğrendiğim şahıs) ve Cengiz adındaki şahıs vardı, SEYYAR bir otomobille önümüzden Ankara dışına çıkarak bize yolda iltihak etti. Öğlen yola çıktık. Daha önce Nuri ÇOLAKOĞLU bana kardeşim Işık SONER (PERİNÇEK) 'in arabasından istifade etmeyi düşündüğünü söyledi, takip edileceği için ben uygun bulmadım. Minibüsle hareket ettikten sonra CANER'in önümüzde giden bir araba ile Ankara'yı terkettiğini biliyorum fakat bu arabanın Işık'ın arabası olup olmadığım bilmiyorum (Bundan gayem içinde dokümanlar bulunan çantamı tehlikesizce SEYYAR (CANER) vasıtası ile Ankara dışına çıkarılması ve Ankara çıkışındaki kontrol durumlarını kolaylıkla atlatabilmemiz içindi). Gece yarısı Avşar köyü altında Derek köyü yakınında minibüsten indik, Halil BERKTAY ve Ercan ENÇ bizi tekliyordu. Yürüyerek Avşar'a çıktık. Şoför ve SEYYAR bizimle gelmediler. Avşar'da iki gün kalıp gece dağdaki mağaraya gitmek üzere ben, Ercan ENÇ ve Halil BERKTAY yola çıktık. Kazlıkaya mevkiindeki ilk mağarayı gezdik. Bu mağara çok derinde gün ışığı almayan bir mağara idi. Daha önce yiyecek yığılmıştı. Burada 20 gün kadar kaldık. Ercan ENÇ ve Halil BERKTAY zaman zaman benimle kaldılar. Mağaranın tamamen karanlık ve rutubetli olması dolayısıyla o mağaraya yakın bir yerde yeni bir mağaraya geçtik. 6 Nisan 1972 günü Nuri ÇOLAKOĞLU'nun Ankara'dan yolladığı kadrolar geldi. Bunlar: Fatmagül BALTALI, Melek ULUĞAY ile (MURAT), (SEFER), (AHMET) idi. Halil BERKTAY bu kadrolara eğitim yaptırdı. Ben bu kadrolarla uzun zaman beraber bulunmadım. MURAT, AHMET'le SEFER 18-20 yaşlarında devrimci fikirleri henüz kavramamış genç ve taşralı çocuklardı. 12 Nisan civarında Ercan ENÇ köyden gelerek köye jandarma baskını yapıldığını birçok köylünün götürüldüğünü, kendisinin jandarma tarafından kovalandığı halde kaçmayı başardığını söyledi. Bu baskından birkaç gün sonra ikinci mağarayı da terkettik. Gene Kazlıkaya mevkiinde üçüncü bir mağaraya geçtik, eğitim çalışmaları durdu, zaten bir hafta kadar yapılabilmişti. Dağda devrimci olduğu civar köylerde şayia olmuştu, Kazlıkaya mevkiini terketmemiz kanaatına vardık, 15-16 Nisan 1972 günü civarında İlyas ÇAKIR'ın kılavuzluğunda ben, SEFER ve MURAT bir kısım yiyecek maddesi ve battaniye ile Bafa gölüne daha yakın olan Gökderesi ile Eğridere arasındaki Bıçığın (Tepe sıralar) üzerinde bir mağaraya yerleştik, ertesi gün diğer arkadaşlar da bize iltihak ettiler. Halil BERKTAY ve İlyas ÇAKIR iki gün sonra Avşar'a döndüler. 20 Nisan civarında dağda ve köylerde büyük bir jandarma harekatı oldu. Daha sonra öğrendiğimize göre Avşar, Azap, Köprüalan, Sarıkemer, Serçin köylerine jandarma birlikleri sevkedildi; jandarma bu köylerden bazı köylüleri topladı.
Jandarma harekatının bir parçası ise dağda ceryan etti. İlk önce saat on sıralarında ise Bafa gölünden Eğridere ağzına beş motor jandarma çıktı. Ben Eğridere vadisine hakim mevkide olan tepedeki nöbet yerinden jandarma harekatını izledim. Diğer arkadaşlarım da civarımdaydı. Arazi dökük kayalık olduğu için kumsaldan sonra jandarmayı gözle takip edemedik. Fakat bağrışları birkaç kere silah atmalarından, seslerinden izledik. Sesler önümüzden geçti ve vadiyi takip ederek Kazlıkaya istikametinden uzaklaştı. Daha sonra Kazlıkaya etrafında silah atışları oldu. Daha sonra Kazlıkaya mevkiindeki evvelce kaldığımız mağaraların ve eşyalarımızı ve yiyeceklerimizi stok ettiğimiz mağaranın basıldığını öğrendik. Bu harekatın ertesi günü Ercan ENÇ köyden geldi, köylerin de basıldığım anlattı; bir gün sonra ise Halil BERKTAY geldi, ikisi de yakalanmamışlardı. Bu harekattan sonra kızları Ankara'ya yollamaya karar verdik. Kızlar İlyas ÇAKIR'ın kılavuzluğunda sekiz dokuz saatlik bir yol katederek Söke asfaltına çıkmışlar. Halil BERKTAY ile Ercan ENÇ de aynı kafile ile köye gitmişlerdi. 30-31 Mayıs 1972'de Halil BERKTAY ile Ercan ENÇ dağa geldiler. 1 Mayıs 1972 gecesi İlyas ÇAKIR'a Avşar yakınlarında randevu vermişler. İlyas bu randevuya yiyecek getirecekti. Aynı zamanda kendisine Söke'de 2 Mayıs'da irtibatçı ile olan randevunun talimatı verilecekti. Gayemiz çok sıkışık durumda kaldığımız Ege bölgesinden yeniden Ankara'ya intikalimizi sağlamak üzere Ankara'dan yardım istemekti. 1 Mayıs gecesi randevusuna Ercan ENÇ ve MURAT gittiler. 2 Mayıs sabahı saat 16.00 sıralarında Ercan geri döndü. Anlattığına göre İlyas ÇAKIR randevuya beraberinde jandarma ile gelmişti. Jandarma pususunun ortasına düşen Ercan ve Murat jandarmanın ihtarına rağmen kaçmışlar fakat birbirlerini kaybetmişlerdi. Biz Ercan'ın haksız bir şüpheye kapılarak kaçtığını sandık. İlyas'ın ihanetine inanamadım. Rehavete kapıldık, Ercan ve Ahmet su için dereye gittiler, ben de Halil ve Sefer mağarada idik. Çay demledik içiyorduk. Saat 19.00'da jandarma komutanının sesini duyduk. Teslim olun, sarıldınız, hiç bir yere kaçamazsınız, şeklinde bağırdı. Bir aydır nöbeti ilk defa bir saat için ihmal etmiştik.
Arkadaşların dereye inmesi dolayısıyla o istikametten gelecek bir tehlikenin onlar tarafından tesbit edileceğini sanmıştık. Teslim olun ısrarı üzerine fişekleri kuşandık, tüfeklerimizi aldık, cephane torbasını ve ekmek torbasını aldık, dağdan jandarmanın göremeyeceği yollardan Kapıkırığı istikametinde hızla vadiye indik. Jandarma bizim kaçış yolunda en az 20-25 dakika sonra mağaraya girdi. Mağaranın dört beş girişi vardır, Biz karşı tarafta bir yere gizlendik, jandarmanın çıkması üzerine de gece mağaraya tekrar döndük. Gece yarısı Ahmet ve Ercan ENÇ bize iltihak etti. Bu operasyon sırasındaki parolamız «KIZIL YILDIZ», işareti de «PARLAYACAK» idi. Ertesi günü 5 Mayıs'ta dağda kaybolan Murat da geldi. Aynı gece Ercan ENÇ, Halil BERKTAY ve (Sefer) Avşar köyü istikametinde mağaradan ayrıldılar. Bunlardan sadece (SEFER) Ankara'ya gönderilecekti, göndermişler üç dört gün sonra Ercan ENÇ ve Halil BERKTAY geri döndüler. 8-9 Mayıs akşamı dağı terketmek üzere ben, Halil. Ercan, Ahmet ve Murat yola çıktık. İki gün sonra sabahleyin Söke asfaltına ulaştık. Üç kola ayrıldık. Ben Murat'la kaldım. Tanınmayan bir kişi olduğun için benim biletlerimi aldı ve bana yardımcı oldu. Halil BERKTAY yalnız kaldı. Ercan ile Ahmet'de ayrı bir Grup teşkil ettiler. Keza tanınmayan bir kimse olduğundan Ahmet'de Ercan ENÇ'e yardımcı olacaktı. Söke asfaltında Murat'la birlikte Milas'tan gelen İzmir otobüsüne bindik. Ortaklar'dan sonra indik, bir minibüsle Aydın'a geldik, Aydın'dan saat 13.30 arabası ile Ankara'ya hareket ettik. Aynı gece 22.50 de Bahçelievler hizasında otobüsten inerek doğruca Faysal KARAÇALI'nın Küçükesat'taki evine gittik. Bu arada Ankara'da sokağa çıkma yasağı saat 23'de başlıyordu. Ve biz geldiğimizde yasağın başlamasına 10 dakika vardı. Araba bulamamıştık, bu sırada askeri bir araba gördük ve yanına yaklaşarak yoldan geldiğimizi, sokağa çıkma yasağının başlamasına az kaldığını, bizi Küçükesat’a bırakmalarını rica ettik. Bize askeri arabaya sivillerin binmesinin yasak olduğunu, kendimize bir araba bulmaya çalışmamızı söylediler. Bu hareketi çok çaresiz kaldığımız için yapmak zorunda kalmıştım. Mağaradan beraberimizden çıkardığımız üç tüfek, bir tabanca ve cephaneden tüfekleri ve cephaneyi Ercan ENÇ Avşar köyünde bir yere bırakmıştı. Benim sadece Ceze marka. 7.65 çapında bir tabanca ve mermileri vardı. Benim Ege'de kaldığım iki aylık süre zarfında devamlı şekilde mağarada kalmış olmam nedeni ile partimizin Ege bölgesi çalışmalarıyla fiilen ilişkim olmamıştır. Yukarda sözünü ettiğim' ve mağarada beraber kaldığımız arkadaşlardan başka' mahalli kadrodan (SEYFİ) ve (CEMAL) adlarındaki köylüleri ve bir de İlyas ÇAKIR'ı görmüştüm. Bunlardan başka mahalli kadrolardan kimseyle temasım olmadı. Buradaki çalışmaları Avşar köyünde bulunan Halil BERKTAY yönetiyordu. Söke bölgesi kadrolarımız hakkında bildiğim şunlardır: Bu bölgenin sorumlusu Halil BERKTAY'dır. Bu bölgede çalışan kadrolar arasında Yaşar KARADAĞ, Abdurrahman TAŞÇI, Ercan ENÇ, Ünal NALBANT'ı tanırım. Yaşar KARADAĞ ve Ercan ENÇ hariç diğerleriyle hiç temasım olmadı. Bu bölgede muhtelif köylerde köy komiteleri kurulmuştu. Ayrıca Avşar köyünde İHTİLALCİ KÖYLÜ BİRLİĞİ kurulmak üzereydi. Diğer köyler ise Sarıkemer, Serçin, Turanlar köyleri Muğla'da bir, İzmir’de bir arkadaş olduğunu öğrendim. Bunlardan tafsilatını bölge sorumlusu olan Halil BERKTAY bilir.
EGE BÖLGESİNDEN ANKARA'YA DÖNDÜKTEN SONRAKİ FAALİYETLERİM:
12 Mayıs 1972 günü yukarda anlattığım şekilde Ankara'ya intikal ederek Faysal KARAÇALI'nın evine gittim. Murat'da 'beraberimde idi. Evde kimse yoktu. Sokağa çıkma yasağı başlamıştı. Kapıcının zilini çaldım, kapıcı Faysal KARAÇALI'nın evinin basıldığını söyledi. Bunun üzerine derhal dışarı çıktım, kapıcı da peşimizden fırladı. Apartmandan da bazı kişiler arkamızdan çıktılar, bağırdılar, biz karanlığa dalarak Kenedy Caddesinin bir üst sokağına geçtik. O geceyi Kennedy caddesinin bir üstündeki sokakta bulunan YAMAÇ apartmanının arka bahçesinde duvarın dibine yatarak geçirdik. Sabah doğruca Halil BERKTAY'ı bulmak için daha önceden bildiğim RÜMEYSA'nın Güvenlik Caddesindeki evine gittim. Evde Halil BERKTAY, ERCAN ENÇ ve Melek ULUĞAY vardı. RÜMESYA yoktu keza Adem TOLAY'da yoktu. Murat'ı memleketi olan Zonguldak'a yolladım. Burada daha önce bir çalışmamız olmadığı için bazı arkadaşları çalışma yapmak üzere oraya yollayabileceğimizi düşündüm. Ayrıca Ankara'da MURAT'ı barındırabileceğimiz bir yer de yoktu. Zonguldak'a şimdiye kadar kadro göndermiş değilim. Akşam Ercan ENÇ'le birlikte Raşit GÜRDİLEK’ in Bahçeli evler 14. Sokaktaki evine gittik. Kapıyı bize Raşit açtı, adresi bize Melek ULAĞAY vermişti. Karısı Fotaş'a beni Doğan DEVELİ olarak Avukat arkadaşı imiş gibi tanıttı. Bunu kapıyı açar açmaz kendisine söylemiştim. Evde başka kimse yoktu. Evde 19 gün kadar kaldım (Yani 24 Mayıs 1972 evin basılarak yakalanmamıza kadar kaldım). Bu süre zarfında evde yalnız bulunduğum bir sırada SEYYAR geldi, kendisine kapıyı ben açtım. Evde kimse yoktu. SEYYAR (Caner ÖZTAŞ) bize 2 Mayıs 1972'de Söke'de irtibatın koptuğunu bizi bulamayınca bir süre orada kalıp Ankara'ya geri döndüğünü söyledi. Bu sırada Halil BERKTAY'da geldi. SEYYAR ile Halil BERKTAY konuştular. Ben yanlarında bulunmadım. Zannederim Ege'deki çantanın Ankara'ya getirilmesi konusunu görüştüler. Yine bu süre zarfında Raşit GÜRDİLEK'in evine Bora GÖZEN geldi, kendisi ile partinin genel meselelerini ben ve Halil irtibat meselelerini ve Güney bölgesine gönderilecek kadrolar meselesini ben özel olarak konuştum. Bu konuşmalarda hareketimizin darbeler yediğini, bütün irtibatların koptuğunu tesbit ettik. Temel mesele olarak polisin son operasyonlarını yakalanmadan atlatma meselesini ele aldık; bu sebeple başka irtibatlar aramayı kararlaştırdık. Çünkü polisin hakkımızda neler bildiğinden haberimiz yoktu; bir hata yapmak istemiyorduk. Bora'nın derhal güneye giderek, yeni kadro yerleştirme imkânları araması ve Ercan ENÇ ile Halis ÖZTÜRK'ün bulabileceğimiz başka kadroları bir hafta sonra Bora'ya gönderilmesi ayrıca kararlaştı, ileride Filistin'deki kadrolarımızı da getirerek yeniden toparlanmayı ve herşeye yeniden başlamayı düşündük. Bu arada Halil BERKTAY ile Almanya'daki kadrolarımızı uyarmak için onlara haber yollama imkanlarını konuştuk ve yukarıda ilgili bölümde açıkladığım şekilde Halil bu imkanı sağladığını bana söyledi. Raşit GÜRDİLEK'in karısı Fatoş, bizim evlerinde kaldığımız süre zarfında evde bir veya iki gece kaldı. İki defa İstanbul'a gitti. Raşit, aralarının iyi olmadığını söylemişti. Bunun bizim orada kalmamız yüzünden olduğunu da Raşit ima etmişti. Fatoş'un yanında çalışmalarımızla ve devrimcilikle ilgili herhangi bir şey konuşulmadı. Raşit GÜRDİLEK'in Partimizle ilişkisini bilmiyorum, PDA hareketine sempati besleyen bir devrimcidir. Kendisinin hareketimize maddi yardım yaptığını, yayınlarımızı, özellikle ŞAFAK yayınlarını izlediğini biliyorum. Ayrıca', hareketimizle ilgili bizleri 10 gün müddetle evinde barındırmıştır. Raşit GÜRDİLEK'in evinde kaldığım sırada, eve, temizlikçi geleceği için iki gün oradan uzaklaşmam icab etti.
Dikmen Yukarı Öveçler'de terzilik yapan ve oturan Adil ASLAN'ın evine beni Halil BERKTAY götürdü. Burada Halis ÖZTÜRK ve Ömer KÖMÜRCÜOĞLU'nun kaldıklarını gördüm. Halis ÖZTÜRK'e güney bölgesine gideceğini söyledim. Ömer'e de keza güney bölgesine gideceğini söyledim. Her ikisi de, Adil ASLAN vasıtasıyla benimle irtibat kuracaklardı. Bu evde kaldığım iki gün zarfında Gürhan ERTUR'u bir gün uğradığında gördüm. Ankara'daki işçi arkadaşların takib edildiğini (çalışma yaptığımız işçi kesimindeki arkadaşlar, bunların isimlerini bilmiyorum), Ankara'daki çalışmalarımızın tamamen durduğunu belirtti. Hatta kendi inisiyatifleriyle bizimle ilişkilerini keserek Ankara dışına çıkmayı dahi düşündüklerini, söyledi. Burada iki gün kaldıktan sonra tekrar Raşit'in evine döndüm. Ve 24 Mayıs 1972 gecesi bu evde Halil BERKTAY ve Ercan ENÇ ile birlikte yakalandım.
SORULDU: Arandığınız süre zarfında, yakalandığınız tarihe kadar Ankara'da evlerinde kaldığınız şahısların isimleri, bu evlerin açık adresleri ve bu evlerde gördüğünüz, temas kurduğunuz şahısları anlatınız.
İsrail İstanbul Başkonsolosu Efraim ELROM'un İstanbul'da öldürüldüğü günlerde, radyodan benim ismim de arananlar meyanında okunmaya başlandı. ELROM'un öldürüldüğü günden sonraki iki gün, İstanbul Aksaray KENT otelde kaldım. Trenle Ankara'ya geldim ve doğruca daha evvel hazırlanmış olduğu Bağlum köyündeki eve yalnız olarak yerleştim. Bu evi Ali BİLGİLİ'den 200 lira mukabilinde tavukçuluk yapacağımı söyleyerek kiralamıştım. Burada daha evvel buranın adresini verdiğim Haşan YALÇIN ile irtibat kurdum. Birkaç kere evime geldi ve kendisiyle görüştük. Faysal KARAÇALI'nın Anıttepe, Strazburg Cad.'deki evinde Temmuz 1971 den Mart 1972 başına kadar sürekli olarak kaldım. Yani, Bağlum köyündeki evde 1,5 ay kadar kalmış oldum. Bu evde Haşan YALÇIN, Halil BERKTAY, Bora GÖZEN, Atıl ANT, İbrahim KAYPAKKAYA, Nuri ÇOLAKOĞLU, Tğm. Alaattin SEVİMLİ, Fuat, Kerim ÖZTÜRK, Halis- ÖZKAN, Nejat BAYRAMOĞLU, Şule ZALOĞLU ile görüştüm. Bunlardan Nuri ÇOLAKOĞLU, Atıl ANT, Kerim ÖZTÜRK, Halil BERKTAY kısa sürelerle kalmışİardı. Diğerleri gelip giderlerdi. Faysal KARAÇALI, Nejat BAYRAMOĞLU'nun arkadaşıdır.
Hareketimize Faysal'ı kazandıran Nejat BAYRAMOĞLU olmuştur. ŞAFAK baskı hücresine mensuptur. Parti üyesi olmamıştır, partimize imkanı nispetinde maddi yardımları da olurdu. Faysal'ın adresi, daha önceden bana, sık sık bir durumda kalabileceğim emin bir yer olarak Hasan YALÇIN tarafından verilmişti. Nejat BAYRAMOĞLU; Küçükesat, Nenehatun Cad. 15/9 nolu dairesinde, Ağustos 1971'de 15 gün, Şubat 1972 de 10 gün kaldım. Bu adresi bana Faysal KARAÇALI vermişti. Burada kaldığım süreler zarfında Faysal KARAÇALI, Ahmet KUMRULU, Şule ZALOĞLU, Nuri ÇOLAKOĞLU, Halil BERKTAY ile görüştüm, benden başka bunlardan kalan olmadı.
Nejat BAYRAMOĞLU'nun evini ŞAFAK'ın basılması, ŞAFAK yayınlarının basılması ve örgüt arşivi olarak kullanıyorduk. Nejat BAYRAMOĞLU, örgütümüzde baskı grubunun sorumlusu idi. Kendisinin Partimize alınıp alınmadığından benim haberim yoktur. Nejat BAYRAMOĞLU PDA zamanında bir sempatizan iken 12 Mart'ı müteakip baskı işi dolayısıyla hareketsiz kalmıştır. Nejat Bayramoğlu'na bu görevin kimin tarafından verildiğini bilmiyorum. Yalnız o sırada Ankara sorumlusu Haşan YALÇIN idi ve parti işlerini o yönetiyordu.
Aslan SONAT: Aşağı Ayrancı Güvenlik Cad. Meneviş sok. 5/18 Halen İş Bankası müfettişi olup, SBF mezunudur. Eskiden tanımam dolayısıyla Aralık 1971 ayında bir hafta süreyle evinde, saklandım. Kendisinin hareketle bir ilgisi olmadığı, gibi bizim faaliyetlerimizden de habersizdi. Benim aranmadığımı bilir. Bu evde kaldığım süre zarfında Nuri ÇOLAKOĞLU, Şule ZALOĞLU, Faysal KARAÇALI geldiler. Faysal KARAÇALI, FETHİ adını da kullanıyordu. Bu evde kaldığım müddet zarfında yanımda örgütümüzle ilgili bir toplantı yapmadık. Yalnız bana gidip gelen şahıslara örgüt çalışmalarıyla İlgili talimatlar verirdim. Bu eve Faysal KARAÇALI geldiğinde bir zarf içinde yurt dışından gelen çevirileri vermişti. Bunları orada okudum. Aslan SONAT devrimci temayüllü bir kimsedir. Aynı evde daha sonra Ocak 1972 ayı içerisinde 5-8 gün kadar kalmıştım. Bu eve, Faysal KARAÇALI'nın Almanya'ya gitmiş olması nedeniyle gelmiştim, Faysal dönünce tekrar buradan ayrılarak Faysal’ın evine geçtim.
Doğan YURDAKUL: Nergiz Sok. 3/4 No'lu evinde annesi Yılbaşı tatili sebebiyle İstanbul'a gittiği zaman üç gün kaldım. Bu eve, (KASIM) yani Bakırköylü İSMET ile görüşmek için geldim. Bu görüşmemizi yukarıda alakalı bölümde ayrıntılı olarak anlattım. Bu görüşmeden sonra Faysal KARAÇALI'nın evine döndüm. Doğan YURDAKUL'un evinde kaldığım süre zarfında buraya KASIM'dan başka Nuri ÇOLAKOĞLU da gelmişti. Doğan YURDAKUL Fransa'da Hukuk doktorası yapmış ve yeni dönmüştü. Kendisi, Ankara'da avukatlık stajyerliği yapmaktadır. Hareketimizin mensuplarındandır, belirli bir görevi yoktur.
Adil ARSLAN: Yukarı (Yukarı Öveçler) Dikmen 12. durak civarında terzilik yapar, ev adresi, Topalar sok. no. 171’dir. Kendisi Fethiye'den getirilmiştir, hareketimiz mensuplarındandır, partiyle ilişki derecesini bilemiyorum. Bunun evine beni Halil BERKTAY götürmüştü (18-19 Mayıs 1972). Eve gittiğimde Halis ÖZKAN, Ömer KÖMÜRCÜOĞLU orada kalıyorlardı. Gürhan. ERTÜR de oraya gelip gitti. Bundan başka Halil BERKTAY, Ercan ENÇ de gelip gitmişlerdir. Burada Halis ÖZKAN'a ve Ömer KÖMÜRCÜOĞLU'na Güney bölgesinde görev almalarını söyledim. Niyetimiz Güney bölgesine yerleşme ve çalışma imkanları aramaktı. Adil ARSLAN Fethiyeli bir devrimcidir. Fethiye'de işçi köylü komiteleri kurmuştur. Yazdıkları mektuplar Aydınlık'da yayınlanmıştır. Fethiye'deki devrimci hareketin öncü kadrolarındandır.
Raşit GÜRDİLEK: Bahçelievler 14. sok. 10/10 nolu evde yakalanmamdan önceki 10 gün kaldım. Benimle beraber Halil BERKTAY ve Ercan ENÇ de kaldılar. Burada kaldığım süre zarfında Bora GÖZEN, Caner ÖZTAŞ gelip gitmişlerdir. Ankara'daki son parti çalışmalarımızı bu evden yürüttüm. Raşit GÜRDİLEK'in evinde herhangi bir yere talimat göndermedim. Fakat merkez komitesi üyeleri olarak ben, Halil BERKTAY, Bora GÖZEN, (Bunlar yedek üyelerdir) 15-16 Mayıs günlerinden birinde toplantı yaptık. Görüştüğümüz hususları yukarıda belirtmiştim. Almanya'ya mesaj yollama işini Halil BERKTAY'la bu evde konuştuk. Bu evin adresini Melek ULUĞAY (AKER), Halil BERKTAY'a vermişti. Raşit GÜRDİLEK devrimci harekete sempati besleyen bir kimsedir. Partimizle ilgili bir faaliyet ve çalışmasının olup olmadığını bilmiyorum. Bu evde 24 Mayıs 1972 akşamı ben, Halil BERKTAY, Raşit GÜRDİLEK, Ercan ENÇ yakalandık.
Raşit GÜRDİLEK Dış İşleri Bakanlığı meslek memurlarındandır. SBF mezunudur, FATOŞ, biz orada kaldığımız sürece 1 veya 2 gece evde bulundu. Sonra İstanbul'a gitti, bulunduğu süre zarfında bizim herhangi bir faaliyetimizi gördüğünü sanmıyorum. Raşit beni, karısına avukat Doğan DEVELİ olarak, Ercan ENÇ'i de arkadaşı Kemal olarak tanıttı. Ankara'da bulunduğum süre zarfında kaldığım bu evlerden başka Rümeysa ve Adem TOLAY'ın Aşağı Ayrancı Güvenlik Caddesi 63/19 nolu evine, Şule ZALOĞLU'nun Bestekar Sokak Kuğu Apartmanı alt kattaki evine de gidip geldim. Rümeysa'nın evine teğmenle (Alaattin SEVİMLİ) görüşmeğe ve Ege'den döndüğüm zamanda Halil BERKTAY'ı bulmaya gittim. Şule ZALOĞLU'nun evine ise, kendisi Almanya'dan döndüğü zaman getirdiği haberleri öğrenmek için gittim. Bu konuya yukarıda ayrıca değinmiştim. Rümeysa ve Adem TOLAY’in evlerinde bizi barındırmalarından başka hareketimizle ilişkileri olmamıştır, kendileri devrimcidir.
SORULDU: ŞAFAK gazetesi ve ŞAFAK yayınlarının çıkarılış sebepleri, basım kadrosu, nerede basıldığı, nasıl dağıtıldığı, hususlarını açıklayınız:
ŞAFAK gazetesi fikirlerimizi halka yaymak, faşizme, emperyalizme ve gericiliğe karşı propaganda için TÜRKİYE İHTİLALCİ İŞÇİ KÖYLÜ PARTİ'sinin kontrolünde yayınlanan bir yayın organıdır. PDA ve İŞÇİ KÖYLÜ'nün kapatılmasından sonra fikirlerimizi yaymaya devam etmek için bir yayın organına ihtiyaç duyduk. Ve ŞAFAK ismi altında PROLETER DEVRİMCİLERİN YAYIN ORGANI adıyla gizli bir gazete neşretmeye karar verdik. İlk sayısı 1 Mayıs 1971 tarihini taşır, ilk sayıdan 14. sayısına kadar yazı metinlerini bizzat ben kaleme aldım ve basılması için Ankara'daki baskı hücresine Verdim. Bölgelerden gelen haberlerin redaksiyon ve yorumunu ben yaptım, makaleleri ben hazırladım. ŞAFAK gazetesini ve ŞAFAK yayınlarını basmak için L- Baskı grubu teşkili işi Ankara sorumlusuna verilmişti. Bu zamandaki Ankara sorumlusu Haşan YALÇIN idi. Baskı grubunu (hücresi) Nejat BAYRAMOĞLU, Faysal KARAÇALI'nın teşkil ettiğini bizzat biliyorum. Ayhan ÖZER ve Asistan Ahmet KUMRULU'nun dolaylı olarak bu hücrede çalıştıklarını öğrendim.
Ahmet KUMRULU'nun dolaylı olarak bu hücrede çalıştıklarım öğrendim. Ahmet KUMRULU'nun adını daha önceden gerektiğinde yararlanılabilecek bir kimse olduğunu arkadaşlara söylemiştim. Ve bir gün kendisini Nejat BAYRAMOĞLU'nun evinde gördüm. Ankara'daki baskı faaliyetleri Nejat BAYRAMOÖLU'nun evinden yürütülmüştür, ŞAFAK gazetesi Ankara'dan başka Ege bölgesinde, İstanbul ve Almanya'da da basılıyordu. Doğu Anadolu bölgesinde basmak için bir teşebbüsümüz vardı, fakat başaramadık. ŞAFAK yayınları ise yalnız Ankara ve Almanya'da basılıyordu. ŞAFAK'ın asıl metni tarafımdan hazırlanıyor, Ankara'da basılıyor ve Ankara'dan diğer basım yerlerine ya ben daktiloda çoğalttığım metni gönderiyor veya Ankara'da basılan ŞAFAK'tan bir nüsha diğer yerlere gönderiyordum. ŞAFAK metni İstanbul ve Ege'de aynen basılıyor, Avrupa'da ise, Enternasyonal faaliyetlerle ilgili haberleri ekliyordu. ŞAFAK gazetesinin bir ila 14. sayılarını bizzat ben yazdım. ŞAFAK basımında kullandığımız teksir makinalarını mühendis- Ayhan ÖZER sağlamıştı.
Baskı için Ankara'da iki, Ege'den benim bildiğim bir tane, İstanbul'da bir tane, Doğu bölgesinde bir tane teksir makinası vardı. Bu arada Almanya'dan bir makine gönderileceği bildirilmişti. Baskı işinde kullanılan kağıtlar piyasadan alınmışlardır. Faysal KARAÇALI ve Nejat BAYRAMOĞLU, açmış oldukları Gölbaşı Sineması yanında kitapçı dükkanında gerekirse baskı yapmayı da düşünmüşler. ŞAFAK dağıtımı işi bölge sorumluları tarafından düzenlenirdi. Benim bildiğim kadarıyla ŞAFAK gazetesi yalnız Ankara'da üç dört bin adet basılıyordu. Basılan gazeteler, dağıtıma Faysal KARAÇALI tarafından çıkarılır, dağıtım işini Nuri ÇOLAKOĞLU ve Faysal KARAÇALI kendi aralarında kararlaştırmışlardı. Baskı grubunun çok gizli tutulması sebebiyle bu konuda oldukça hassas davranılıyordu.
ŞAFAK gazetesinin yanı sıra ŞAFAK yayını olarak 4 tane broşür yayınladık, bunları ben kaleme aldım. Bu broşürlerin adları 1. «12 Mart'tan Sonra Türkiye' de ve Dünyada Siyasi Durum.», 2. «Yaşasın İhtilalci Kitle Çizgisi», 3. «Toprak Devrimi Programımız», 4. «Poliste ve Mahkemede İhtilalci Tutum». Bunların dışında partimizin merkez komitesi ve siyasi büro kararları Güneydoğu Asya'dan Devrimci Mücadeleden İki Belge başlığı altında CALL dergisinden tercüme görünüşü altında' kamufle edilerek yayınlanmıştır. Yine bu arada ENVER HOCA ve MEHMET ŞEHU'dan iki tercüme yayınlamayı düşündük, fakat gerçekleşmedi.
Hareketimizle ilgili olarak yurt dışına çıkarılan yayınlar: PROLETER DEVRİMCİ AYDINLIK'ı 12 Mart'tan önce sürekli olarak Almanca ve zaman zaman da İngilizce ve Fransızca olarak yayınlamaya başladık. Bu derginin amacı, halkımızın mücadele tecrübelerini bütün dünya devrimcilerine duyurmak ve bütün dünyanın Marksist-Leninist hareketleriyle dayanışmaya hizmet etmekti. Bu dergide daha önce PDA ve İŞÇİ KÖYLÜ'de yayınlanmış bazı yazılarla ŞAFAK'ta çıkmış yazıların tercümeleri veya özel olarak bu dergi için kaleme alınmış yazılar yayınlandı. PROLETER DEVRİMCİ YILDIZ adlı Türkçe aylık dergi de Almanya'daki Marksist- Leninist arkadaşların legal olarak çıkardıkları ikinci yayın organıdır. Bu organda çıkan yazıların bir kısmı Türkiye'den tarafımızdan gönderilmiştir. Bir kısmı ise orada hazırlanmıştır. Bunlar dışında Almanya'daki arkadaşlar muhtelif fabrikalarda küçük fabrika gazeteleri çıkarmaktaydılar, hatırladıklarım: DEVRİMCİ MOTOR, DEVRİMCİ ELEKTRİK, GERÇEK, DEVRİMCİ AEG gibi isimler taşıyan gazetelerdir. Bundan başka Ege bölgesindeki arkadaşlar İHTİLAL adı altında bir kadro yayın organı daha çıkarmak için teşebbüste bulunmuşlarsa da bu gerçekleşmemiştir. Üzerinde Mao ZEDUNG'un kabartma profili bulunan rozetler Almanya'daki kadrolar tarafından sağlanarak bize iletilmekteydi. Bunlardan şimdiye kadar benim elime 30- 40 adet geçti, bunları hareketimize dahil muhtelif arkadaşlara dağıttım. Pekin başlıklı Türkçe ve İngilizce diğer yayınlar, fotoğraflar, takvimler ve duvar afişleri, Almanya'daki kadrolarımız vasıtasıyla bize intikal ettiriliyordu. Bunlar genellikle yurda dönen devrimci işçi ve öğrenciler vasıtasıyla getiriliyordu. Bunlarla temasları, Nuri ÇOLAKOĞLU sağlardı.
SORULDU: PDA hareketi ve TÜRKİYE İHTİLALCİ İŞÇİ KÖYLÜ PARTİSİ çalışmalarınızın mali kaynaklarım açıklayınız.
Mali bakımdan kadroların, sempatizanların ve halkın fedakarlığına dayandık, açtığımız PROLETERLEŞME KAMPANYALARI ile arkadaşlarımız arasından DEVRİMCİ HAREKETE YARDIM ve VERGİLENDİRME adı altında aidat, bağış şeklinde de topluyorduk. Ayrıca bir devrimci için lüks sayılabilecek televizyon, teyp, buzdolabı, halı vs. gibi eşyaları toplayıp satmak suretiyle sağlanan gelirler de harekete veriliyordu. Bu eşyalar, eşyasını harekete bağışlayacak şahsın bunu söylemesi üzerine bu eşya için piyasadan müşteri aramak suretiyle yapılıyordu. Genellikle eşyaları elden satmayı tercih ediyorduk. AYDINLIK ve İŞÇİ KÖYLÜ'nün satış ve gelirlerinden önce birikmiş 80.000 lira kadar paramızda mevcuttu. Bu paranın büyük bir kısmı bende bulunur, ihtiyaç nisbetinde bölge sorumlularına verirdim. Ayrıca Almanya'daki arkadaşlardan bir defa 10 bin lira, bir defa 4 bin lira civarında bağış geldi. Onbin lira Faysal KARAÇALI tarafından getirildi diğerinin kimin tarafından getirildiğini hatırlamıyorum. Ayrıca Asistan Rıza Cenabi NAHRAT, Nuri ÇOLAKOĞLU, ben ve fiilen harekete katılmış olan diğer kadrolarımızda eşyalarımızın bir kısmını harekete tahsis etmiştir. Ayrıca Mürüvvet ENÇ Amerika'ya giderken ev eşyalarını sattı ve gelirini hareketimize bağışladı. Mürüvvet ENÇ karım Sırma PERİNÇEK'in arkadaşıdır, kendisi ile ordan tanışırız, Türkiye'deki mevcut gerici iktidarın Türkiye'yi felakete sürüklediğini ve insana yaraşmayan bir baskı ve sömürü düzenini yürüttüğünü farketmiş bir aydındır. Bu sebeple yardımda bulunmuştur. Benim PROLETER DEVRİMCİ AYDINLIK ve İŞÇİ KÖYLÜ'de çalıştığımı bilir. Mürüvvet ENÇ eşyaların satışından Onbeş bin lira kadar bir yardım yaptı. O sırada henüz aranmıyordum, Mürüvvet ENÇ'in Amerika'da, Türkiye'den ithalat (Turistik eşya üzerine) yaptığını biliyorum. Onun özel ticari faaliyeti olmakla beraber gelirinden bağışta bulunacağını vadetmişti. Kocası Berent ENÇ halen Amerika Viskonsin Üniversitesi’nde Felsefe profesörüdür. Berent ENÇ'in hareketimizle bir ilişkisi olmamıştır. Ege bölgesinden bal toplanmak suretiyle bir ticari faaliyete girişildiğini ve bir miktar sermayenin Halil tarafından konduğunu öğrendim. Ballar Ankara'ya Nuri ÇOLAKOĞLU'na gönderiliyor ve buradaki piyasaya onun vasıtası ile aktarılıyordu. Bu işten zarar edildiğini öğrendim. Faysal KARAÇALI ve Nejat BAYRAMOĞLU'nun bir kitapçı dükkanı açtıklarını biliyorum. Bu dükkan onların özel ticari faaliyeti idi. Gelirinden bağışta bulunacaklarını vadettiler. Fakat ben Ankara'dan ayrılana kadar bir gelir sağlanmadı. Sıkıyönetimden önce Emek Mahallesinde Gündüz BİLGİLİ bunu gerçekleştirdi. Fakat yürütemediği içini bilahare dükkanı tasfiye etti. Bu dükkan için ben şahsen Elli bin lira kadar sermaye koydum, bunun tamamını henüz almadım. Gündüz BİLGİLİ dükkanı tasfiyesi sonunda aldığı bonoların vadesinde tahsil ettikçe bana olan borcunu ödeyecekti. Halen ne kadar alacağım olduğunu Nuri ÇOLAKOĞLU bilir. Ege'den Ankara'ya döndükten sonra para istemek üzere Halil BERKTAY'ı Ahmet KUMRULU'ya yolladım. Ahmet KUMRULU, Nejat BAYRAMOĞLU ve Faysal KARAÇALI'ya ait olan ondokuz bin lirayı Halil vasıtasıyla bana gönderdi. Yakalandığım sırada bu para üzerimdeydi. Örgütümüzün yurt dışındaki hiç bir Marksist-Leninist parti veya örgütten mali yardım almışlığı olmamıştır. Bu yönde herhangi bir talebimiz de olmamıştır. Bunun yanı sıra köy çalışmalarımızda özellikle devrimci köylülerin desteğine dayanmak suretiyle işlerimizi masrafsız şekilde görmeye çalışıyoruz. Masraflarımızı genellikle yayın organlarımız için lüzumlu malzemelerin temini, profesyonel kadroların kalacakları evlere ödenen kiralar, kadroların İaşe masrafları şeklinde oluyordu. Ayrıca her bölgede küçük çapta tabanca gibi silahlar ve mermi tedariki için de masraflarımız olmuştur. Her bölgede şahsi emniyetlerini sağlamak için üç-dört silah bulunabilir. Sayıları hakkında kesin fikrim yoktur. Ege bölgesinde silah durumumuzu ise ilgili bölümde anlattım.
SORULDU: TÜRKİYE İHTİLALCİ İŞÇİ KÖYLÜ PARTİSİ olarak Türkiye'de faaliyet gösteren diğer sosyalist olduklarını söyleyen gruplarla ilişkileriniz ve bunlar hakkındaki görüşlerinizi anlatınız.
Türkiye'nin ilk legal sosyalist siyasi partisi olan TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ'nin siyasi görüşlerini ve bu partide üye bulunduğum süre zarfındaki faaliyetlerimi yukarıda ilgili bölümde ayrıntılı şekilde açıkladım. TİP'i biz tamamen emperyalizme teslim olmuş, bir burjuva kliğinin yönettiği bir parti olarak görüyorduk. Onlar iki türlü bilimsel olduğunu söyleyerek PROLETARYA'nın devrimci iktidarının amacını gütmediklerini mahkemelerde açıkça belirten kendilerini Marksizm-Leninizm'den ayrı göstermeye özel dikkat sarfetmişlerdir.
Parlamenterizm yapmışlardır. Onlarla ancak demokratik bir zemin üzerinde faşizme karşı bir ittifak içinde olabiliriz. Örgütsel ilişkimiz olamaz. Bu kliğin her türlü oportünist etkisinin tamamen bertaraf edilmesini ve yıkılmalarına çalışırız.
Biz bugün «TKP» TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ adını sahtekarca tabela olarak kullanan ve TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ'ni Mustafa SUPHİ'ler Şefik HÜSNÜ'ler zamanındaki şanlı geçmişinden sahtekarca istismar eden Berlin'deki kliği, sosyal emperyalizmin işbirlikçisi bir burjuva kliği olarak görürüz. Türkiye Proletaryasının gerçek ihtilalci hareketi yani, TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ'nin gerçek mirasçısı bizim hareketimizdir. Berlin TKP kulübü Türkiye'de devrimin yeminli düşmanıdır, bunlar bir takım burjuva tablolar yaratarak ve ordu içindeki darbelere bel bağlayarak Türkiye'de bir tekelci bürokrat burjuva iktidarı kurmak tasarısı içindedirler. Bu örgütten sadece Yakup DEMİR'i bilirim. Kendisi ile görüşmüşlüğüm yoktur.
*MİHRİ BELLİ GRUBU: Mihri BELLİ ile olan ilişkilerim ve sonra aramızda zuhur eden fikir ihtilafları ve kopma hakkında AYDINLIK SOSYALİST DERGİ ile ilgili açıklamalarım sırasında bilgi verdim. Mihri BELLİ'yi ideolojik olarak burjuvazi, içindeki darbelere bel bağlamış ve legalizme saplanmıştır. Yakup DEMİR gibi bir
revizyonisttir. Proletarya Partisine karşıdır. 12 Mart'tan sonra tamamen dağılmış ve ülkede etkisiz bir duruma gelmiştir.
HİKMET KIVILCIMLI: Ordunun hakim sınıfların baskı aracı olduğu gerçeğini inkar ederek, ordu içindeki darbelere bel bağlamıştır. Mihri BELLİ ile bir beraberlik durumu olmadığı halde, her ikisinin kadroları taraftarları savundukları fikirlerin birbirine yakın olması nedeniyle içiçe durumdalar. 12 Mart'tan sonra bu harekette etkinliğini tamamen kaybetmiştir.
Gerek Mihri BELLİ ve gerekse H. KIVILCIMLI kliklerinden küçük çapta da olsa hareketimize katılmalar olmuştur.
TÜRKİYE HALK KURTULUŞ PARTİSİ (THKP) ve CEPHESİ (THKC) yani MAHİR ÇAYAN GRUBU: Bu örgütlerin illegal olmaları sebebiyle ne zaman teşekkül ettiğini bilemem. Yalnız grup olarak Mihri BELLİ ile 1970 sonlarına doğru beraberliklerine son verdikten sonra teşekkül etmişlerdir. Bunların legal mücadelelerinde görülen önderleri; Yusuf KÜPELİ, Mahir ÇAYAN, Münir Ramazan AKTOLGA ve Ertuğrul KÜRKÇÜ. Benim tahminime göre bu grup içinde Mahir ÇAYAN'ın etkisi daha zayıftır. DEV-GENÇ'in son olarak iktidarı geniş ölçüde bu grubun elindeydi. Fakat DEV-GENÇ legal bir örgüttü, kapatılmıştır, bunlarla doğrudan doğruya bir ilişkisi yoktur. Bizim görüşümüze göre THKP küçük burjuva devrimciliğini temsil eder. Bunlar seçkin bir genç grubun iyi eğitilmek suretiyle ve modern silahlarla devrimi başarabileceği gibi yanlış bir görüşe sahiptirler. Fikir planında devrimin kırlardan şehirlere doğru gelişeceğini iddia ettilerse de gazetelerden öğrendiğim kadarıyla şehirlerde bir takım terörist küçük burjuva hareketlerine giriştiler. Bizim THKP ile olsun THKC ile olsun, illegal dönemde bir ilişkimiz olmamıştır. Fakat biz tabanında birçok dürüst devrimci bulunan bu grubu diğer revizyonist gruplarından ayırırız. Bunların, küçük bir burjuva devrimcisi de olsa, bir yanlarıyla devrimci olmaları sebebiyle THKO ile birlikte bize en yakın ve bir anlamda faşizme karşı aynı kaderi paylaşmış grup olarak görürüz. THKP'nin örgütlenme şekli Marksist-Leninist ilkelere dayanmadığı için etkinlikleri olmakla beraber gevşek bir örgütlenme sağlayabilmişlerdir. Biz ise Marksist- Leninist örgütlenme ilkelerine dayanmaya çalıştık. Önemli hatalar da yaptık.
TÜRKİYE HALK KURTULUŞ ORDUSU (THKO): Görüş ve çalışma tarzı itibariyle THKO'nun THKP'den farklı bir yönü yoktur. Bunlar partiyi sözle ve pratikde reddetmektedirler. THKP ise bir parti kurmuştur. Bu noktada ayrılmaktadırlar. THKO'nun partiyi reddetmesi kanaatimce partinin bürokratik bir ayakbağı olduğu şeklindeki anarşist görüşlere dayanır. THKO hareketinin ön plânda Hüseyin İNAN, Yusuf ASLAN ve Sinan CEMGİL'in olduğunu tanırım. İllegal bir kuruluş olduğu için daha fazla bilgim yoktur.
YÖN-DEVRİM GRUBU (DOĞAN AVCIOĞLU KLİĞİ): Bu grup reformcu burjuvazinin bir siyasi akımıdır. Aydınlara (sivil ve asker) hitab ederek onları bir kuvvet haline getirmeyi, aynı zamanda aydınların kaderlerinin işçi ve köylülerle birleştirilmesini engellemeye çalıştılar. Bunlar sivil ve asker aydınların kuvvetine dayanarak iktidarı ele geçirmeyi tasarlıyorlardı. Emperyalizmle uzlaşmaya hazırlardı. Bu grubun önde gelen şahıslan olarak Doğan AVCIOĞLU, İlhan SELÇUK ve DEVRİM DERGİSİ yazar kadrosunu söyleyebilirim. Yazıhanelerimiz karşılıklı bulunmaları nedeniyle ve her iki grup da neticede anti-emperyalist olduğumuzdan ilişkilerimiz olmuştur. Fakat bizim onları şiddetli eleştirmemiz sebebiyle bu ilişkilerimiz gelişmiş değildir.
SORULDU: TİİKP olarak doğu ve güneydoğu bölgelerindeki etnik gruplarla olan faaliyetinizi anlatınız?
Program taslağımızda da belirtildiği üzere KÜRT MESELESİ ile ilgili görüşlerimiz şöyle özetlenebilir: 1 - Türkiye'nin doğu bölgesinde nüfusu 6 milyon civarında Kürt milliyetinden bir halk yaşamaktadır. 2- Kürtler tarih boyunca ağır milli baskılar altında ezilmişlerdir.
3- Kürt milliyetinin kendi kaderini tayin hakkını savunuyoruz. Bu esas Milli Kurtuluş savaşında ve Lozan'da Milli Kurtuluş savaşının liderleri tarafından da savunulmuş, fakat daha sonra Kürtler üzerinde bir milli baskı ve eritme politikası uygulanmıştı. Bize göre Türk ve Kürt milliyetinden halkların birliği ancak her iki milliyetin serbest iradesine dayanan gönüllü bir birlik olabilir. Gönüllü olmayan bir milliye tin ezilmesine dayanan birlik sahtedir ve yıkılmaya mahkûmdur.
4- Bizim politikamız Türk ve Kürt milliyetlerinden oluşan tüm halkımızın emperyalizme ve toprak ağalarına karşı omuz omuza savaşarak kendi devrimci iktidarını kurmasıdır. Türk ve Kürt milliyetinden halkların serbest iradelerinde eşit olarak bir DEMOKRATİK HALK CUMHURİYETİ içinde birleşmeleri hedefine yönelen bir politikayı benimsiyoruz.
Doğu bölgesindeki çalışmalarımıza yukarıdaki ilkeler ışık tutmuştur. Kürtler üzerindeki her türlü milli baskıya karşı çıktık. Ve bununla mücadele ettik. Bunun yanında Kürt ye Türk halklarının birliğini sağlamak İçin Kürt şovenizmiyle do mücadele ettik. Biz Kürt milliyetinin kaderini Kürt İşçi ve köylülerinin menfaatleri yönünden tayin edilmesi için çalışıyoruz. Yani her İki milliyetin emekçilerinin kardeş olduğunu ve iki halkın kaderini ve kurtuluşunun ortak olduğuna inanıyoruz. Kürt emekçileri arasında bu esaslara uygun bir çalışmaya yani onların emperyalizme toprak ağalığına ve üzerlerindeki milli baskıya karşı mücadeleyi seferber etmek amacını taşıdık. Tıpkı batı bölgelerimizde olduğu gibi doğu bölgelerimizin Kürt emekçilerini de mücadeleye sevketmek için örgütlemeye çalışıyorduk. Siverek, Diyarbakır ve Malatya bölgelerinde çalışmalarımız oldu. Siverek ve Diyarbakır'daki çalışmalar tamamen şehir içinde hapsolup kalmıştır. Dokümanlarda da görüleceği üzere köylere yerleşilmemiş ve köylü yığınları içinde örgütleme çalışmasına gidilememiştir. Bu bölgede partimizin bölge sorumlusu Muzaffer ORUÇOĞLU idi. Malatya bölgesinde ise 1971 sonbaharında çalışmalara başlanmış ancak yollanan mektuplardan da anlaşılacağı üzere köylere yerleşmek ve köylüleri örgütleme yönünden somut bir başarı elde edilememiştir. Daha sonra giden Bora GÖZEN ise kara sarılık hastalığına tutularak üç dört ay hasta yatmış ve verimli bir çalışma geliştirememiştir. Fikir ihtilafları sebebi ile İbrahim KAYPAKKAYA ve Muzaffer ORUÇOĞLU çeşitli dokümanlardan da anlaşılacağı üzere hareketimizden dört beş ay evvel kopmuşlardır. Doğu bölgesini son yediğimiz darbelerden sonra yeniden inşa etmeyi düşünüyorduk. Bu bölgeyi yapacağımız devrimin Türkiye'deki kilit noktalarından biri olarak görüyorduk.
Molla Mustafa BARZANİ ile herhangi bir ilişkimiz olmamıştır. Esasen Molla Mustafa BARZANİ Irak Kürtlerinin hareketinin yöneticisidir. Bu bakımdan bizimle bir ilişki kurması sözkonusu olamaz. Suriye'deki Kürtlerle Filistin'e giden arkadaşların ilişkisi olmuştur. Avrupa'da zannederim İsviçre'de bulunan KÜRT DEVRİMCİLERİ'nin örgütü HEVRA, YURTSEVER BİRLEŞİK CEPHE tarafından cepheye katılmaya davet edilmiştir. Bunu YURTSEVER BİRLEŞİK CEPHE'nin bir bildirisinden öğrendim. Katılıp katılmadıklarını bilmiyorum. Fakat biz Avrupa'daki Türkiyeli Kürt devrimciler ile arkadaşlarımızın omuz omuza çalışmalarını istiyorduk. Esasen biz Türkiye devrimcilerinin milliyet farkı olmaksızın tek örgütde birleşmesini savunuyoruz. Avrupa'daki arkadaşlardan KÜRT MESELESİ ile ilgili kitap, yazı ve her türlü doküman yollamalarım tasarlıyorduk. Bu konuyu etraflı surette araştırarak fikirlerimizi geliştirmeyi tasarlıyorduk. Avrupa'daki HEVRA isimli Kürt devrimci örgütünün çıkardığı ROHANİ adlı derginin bir iki ve dört sayılarını Avrupa'daki arkadaşlar bana yolladılar. Bu yayınlar Kürtçe ve Türkçe olarak kaleme alınmıştır.
SORULDU: Doğan AVCIOĞLU, Cemal MADANOĞLU ile olan irtibat ve faaliyetlerinizi anlatınız.
Doğan AVCIOĞLU ile ilişkimizi yukarda DEVRİM gazetesi münasebetiyle belirttim. Cemal MADANOĞLU karım SIRMA PERİNÇEK'in halasının kocasıdır. 1970 Haziran ayında evliliğimizi tebrik için karısı ile benim Bahçelievler 35. Sokak 35/5 no.lu evime geldiler. Bu gelişlerinde bir aile görüşmesi yaptık. Bu arada da yeni vukuu bulmuş olan 15-16 Haziran işçi olayları hakkındaki fikirlerimi söyledim. Bu olayların işçi sınıfını susturmak ve sendikal hakları gasbetmek için değiştirilen 270-271 sayılı kanunlara karşı bir tepki olduğunu işçilerin satın alma gücünün resmi istatistiklere göre hızla düştüğünü anlattım. Ayrıca 15-16 Haziran olaylarının halkın gücünü -göstermesi bakımından önemli olduğunu işçi sınıfının ve halk yığınlarının her geçen gün daha bilinçli olarak devrimci mücadeleye atıldıklarım söyledim. Halkın ancak kendi gücüyle kurtuluşunu gerçekleştireceğini, halkın namına onun dışında bir kuvvetin halkımızı kurtaramayacağını anlattım. Cemal MADANOĞLU beni dinledi, halkın ancak kendi gücüyle kurtulabileceği yolundaki fikrimi kabul etti. Halkın dışında bir kuvvetin nasıl kurtulabileceğinin boş bir hayal olduğunu o da söyledi. Bu arada bizim Kürt Meselesi ile ilgili görüşlerimizi pek doğru bulmadığını açıkladı. İkinci olarak Cemal MADANOĞLU
ile gene karım Sırma PERİNÇEK'in halası ve Cemal MADANOĞLU'nun karısının kızkardeşi olan Jale CANDANLAR'ı Çankaya'daki evlerine ziyarete gittiğimizde karşılaştık. Siyasi bir mesele konuşulmadı. Bu görüşme 1970 sonlarında oldu.
SORULDU: Kurduğunuz TÜRKİYE İHTİLALCİ İŞÇİ KÖYLÜ PARTİSİ lider kadrosu üzerinde kimler vardı? Bu teması kimler sağlamaktadır?
Partimizin merkez komitesi başkanı benim. Herhangi bir kimseden talimat emir vs. almadım. Bizim dışımızda hiç kimseden parti fikrinin oluşması veya yönetimi sırasında fikir talimat veya emir almış değiliz, Yukardan beri anlattığım şahıslar partimizin (Parti merkez komitesi ve diğer alt kademelerde adı geçen şahıslar) gerçek lider yöneticileri olup bunların dışında üst kademe olarak herhangi bir kimse yoktu.
SORULDU: Partinizin çeşitli kademelerinde görev alan ve görev almayan bilumum tanıdığınız partili üyeler kimlerdir, takma isimleriyle zikrediniz.
Doğu PERİNÇEK takma İsimleri: Tayyar YILMAZ, Hüsamettin, Behlç, Mustafa, Zeynel (Merkez Komitesi Başkanı);
Ömer ÖZERTURGUT takma ismi: Hasan CUMALİ (Başkan Yardımcısı olup, halen Almanya'dadır); Şahin ALPAY takma ismi: Selim, Şale, Nilgün (Merkez Komitesi üyesi, kendisi halen Filistin'dedir); Ferit İLSEVER, takma ismi: Selim, Lütfi (Merkez Komitesi yedek üyesi ve Ege bölgesi sorumlusu); Bora GÖZEN takma ismi: Rüstem (Merkez Komitesi yedek üyesi ve Doğu Bölgesi komitesi üyesi);
İbrahim KAYPAKKAYA takma ismi: Musa, Bektaş (Doğu bölgesi eski sorumlusu, sonradan hareketten ayrılmıştır);
Muzaffer ORUÇOĞLU takma ismi: Seyit (eski doğu bölgesi komitesi üyesi sonradan hareketten ayrılmıştır) ; Haşan YALÇIN takma ismi: Sancar (eski Ankara sorumlusu);
Atıl ANT takma ismi: Musa, Leman (parti üyesidir)
Nejat BAYRAMOĞLU (Parti üyesi olup olmadığını bilmiyorum Ankara ŞAFAK baskı hücresindendir), takma ismi Kamil'dir;
Ahmet KUMRULU (Parti üyesi olup olmadığını bilmiyorum, Ankara ŞAFAK baskı hücresindendir); Cengiz ÇANDAR (Parti üyesidir, kademede görev almamıştır);
Alaattin SEVİMLİ (Parti üyesi olup. olmadığını bilmiyorum, Top. Teğm.dir, askeri grupta görevlidir);
Caner ÖZTAŞ, takma ismi: Seyyar'dır (Parti kademeleri arasında habercilik yapar, parti üyesi olup olmadığını bilmiyorum);
Şule ZALOĞLU takma ismi: Ayşe'dir (parti üyesi olup olmadığını bilmiyorum, kademeler arasında kuryelik yapar);
Faysal KARAÇALI takma ismi: Fethi ve Temel (Ankara ŞAFAK baskı hücresi üyesidir, parti üyesi olup olmadığını bilmiyorum);
Nuri ÇOLAKOĞLU, takma ismi: benim bildiğim kadarıyla Hulusi, Yaşar ve Mehmet'tir (Parti Ankara sorumlusudur);
Adil ARSLAN, takma ismi olup olmadığını bilmiyorum (Ankara'da gecekondu kesiminde Partimiz için kitle
çalışması yapmakla görevlidir);
Kerim ÖZTÜRK, takma ismi: Yusuf'tur (Filistin'e gönderilen kadrolardandır);
Bakırköylü İsmet, takma ismi: Kasım (Filistin'de eğitim gören kadrolarımızdan idi, parti üyesi olup olmadığını bilmiyorum, 1971 Aralık ayı sonunda Aşağı Ayrancıda meydana gelen patlama sırasında ölmüştür. Bu konu hakkında ayrıntılı bilgi verdim);
Halis ÖZKAN takma ismi: Salih'tir (Parti üyesidir) ;
(Yukarıda sözünü ettiğim Tğm. Alaattin SEVİMLİ'nin takma ismi FAZIL'dır);
Tğm. Oktay CENGİZBAY (Parti üyesi olup olmadığını bilmiyorum. Doğu bölgesi kadrolarımızla ilişkileri vardır);
Ömer MADRA (Partiyle ilişkisi olup olmadığını bilmiyorum, benim vekilimdlr ve Amerika'ya giderken eşyalarını satarak hareketimize bağışlayan Mürüvvet ENÇ'in de vekilidir, aynı zamanda Mürüvvet ENÇ'in bir gayrimenkulünü sattığını ve Mürüvvet'in bu parayla Amerika'da açtığı bir dükkanda Türk El Sanatları üzerine ticaret yaparak, oradan sağlanacak gelirin bir kısmını yine hareketimize bağışlamayı vadettiğini biliyorum);
Ercan ENÇ takma ismi: Kemal'dir (Partimiz üyesidir) ;
Raif ÇAKIR (Parti üyesi olup olmadığını bilmiyorum, İhtilalci Gençlik Birliği mensubudur);
Raşit GÜRDİLEK (Parti üyesi olup olmadığını bilmem, sempatizandır ve parti kadroları olarak bizleri evde saklamışdır).
SORULDU: Doğu ve Güneydoğu bölgesindeki kadroların jip temini konusundaki talepleri hakkında bildiklerinizi anlatınız.
• 1970 Kasım ayında Doğu Anadolu bölge komitesi (İbrahim KAYPAKKAYA, Bora GÖZEN, Muzaffer ORUÇOĞLU) sınırdan geçerek kadroları sınıra götürmek, Türkiye'ye dönecek olanları sınırdan almak, Türkiye'ye dışardan temin edilecek cephane, silah ve yayınlan sokmak ve Doğu Anadolu bölgesindeki nakliye işlerini görmek amacıyla bir jip almayı tasarladıklarını bildirdiler. Ben verdiğim cevapta bu jip için gerekli paranın kısmen temin edilebileceğini bununla beraber herşeyden evvel bu jip için şoför ve kamufle edilmesi şartlarını yaratmak gerektiğini bildirdim. Daha sonra çeşitli dokümanlardan da anlaşılacağı üzere jip almaktan vazgeçildi. Çünkü gerekli maddi imkânımız olmadığı gibi dışardan getirilecek herhangi bir malzeme de sağlanmadı.
SORULDU: Parti olarak şiddet hareketi şeklinde nitelendirilecek yapmayı planladığınız somut eylemleri anlatınız.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi şiddet hareketi niteliğinde partimizce düşünülen eylemler şunlardır: 1. İlgili bölümde değindiğim üzere Başkan Mao'nun sözleri ismini taşıyan ve toplattırılmış olan Kızıl Kitap'ın tekrar kurtarılması amacıyla askeri komiteye proje hazırlama görevi verildi, netice sağlanmadı. Hapishanedeki tutuklu devrimcilerin kaçırmak amacıyla yine askeri komiteye proje hazırlama görevi verildi ve bir netice sağlanamadı. Yine ilgili, bölümde ayrıca anlattığım üzere İsrail Sefareti'nin duvarına Filistin'den yeni gelen kadrolarımızdan Kasım takma adıyla tanınan Bakırköy'lü İsmet vasıtasıyla bir patlayıcı madde atılmasını planladık; KASIM elindeki saatli bombanın erken patlaması yüzünden olacak görevini yapamadan şehit düştü. Ege bölgesinde bir muhbirin o muhitten söküp atılması amacıyla tehdit edilerek gerekirse safdışı bırakılması, bu adamın kim olduğunu bilmiyorum. Sadece bu adamın Yeniköy'den birisi olduğunu biliyorum. Şeyh Halit adındaki Siverek'li 14 köyün mütegallibesi olan bir toprak ağasının köylerine yerleşmek ve hasat zamanı köylünün ürününe el koymak için gelen Şeyh'in adamlarını köylere sokmamak, Şeyh'in köylüler üzerindeki geniş nüfuzunu kırmak amacıyla bu adamı kaçırmayı ve gerekirse ortadan kaldırmayı planlamıştık, zira bu adam etrafındaki silahlı muhafızlarıyla halk üzerinde ağır bir baskı kurmuştu, kendisine karşı çıkanları öldürttüğünü biliyoruz, hatta katil suçundan Şeyh Halit'in mahkemede davaları olduğunu biliyoruz. Mesela Ali Rıza ÇAKMAKÇI adındaki köylülerin savunuculuğunu yapan şahsı, Şeyh Halit GÜRPINAR öldürülmüştü. Bu adamın ara sıra Ankara'ya gelip gittiğini duyuyorduk, gerekirse Ankara'da dahi olsa bu adamı öldürtmeyi düşünüyorduk. Fakat şimdiye kadar bu konuda bir eyleme girişildiğini bilmiyorum. Bunların dışında biz devrim yolu olarak silahlı mücadeleyi benimsediğimizden halkın azılı sınıf düşmanlarına karşı halkı seferber edecek bir eylem çizgisini benimseriz, bu konuda yukarıda söylediklerim dışında somut planlarımız olmamakla beraber ileride şiddet hareketleri, silahlı hareketler, sabotaj vs. ye girişebiliriz.
SORULDU: Legal dönem zarfında katılmış olduğunuz ve yukarıda ifadenizin muhtelif bölümlerinde belirtmediğiniz eylem ve toplantıları anlatınız.
1968 Ağustos ayında İstanbul'da ölen eski komünistlerden Reşat Fuat BARANER'in Şişli camiinde yapılan cenaze merasimine ve Zincirlikuyu mezarlığındaki defin törenine katıldım. Beraberimde bu merasim için Malatya'dan özel olarak beraber geldiğimiz Vahap ERDOĞDU ve Şahin ALPAY da vardı. Ayrıca bu törende eski komünistlerden Mihri BELLİ, Hikmet KIVILCIMLI ve şu anda isimlerini hatırlayamadığım kimseler de vardı. Mezarın başında Hikmet KIVILCIMLI ve Mihri BELLİ birer konuşma yaptılar. Reşat Fuat BARANER'in devrimci kişiliğini tanıtıp övdüler. Onun bıraktığı yoldan gidilmesi gerektiğini belirttiler. Bu konuşmalar o tarihlerdeki Türk Solu dergisinde yayınlandı. 19 Mayıs 1969 günü Tandoğan meydanında Anayasayı Koruma Mitingine katıldım. Mitingden sonra Kızılay'a doğru bir yürüyüş yapmak istediğimiz sırada, Maltepe köprüsü üzerinde, polis yürüyüşümüze mani olmak istedi. Çıkan çatışma sırasında yakalandım, halen bu konudan, dolayı Ankara Adliyesinde dava devam etmektedir. Hatırımda kaldığına göre 5. Asliye ceza mahkemesindedir. Mustafa Şekip KUSEYRİOĞLU'nun öldürülmesi üzerine bunun faşistler tarafından yapılmasını protesto için düzenlenen ve birçok öğretim üyesinin de katıldığı yürüyüşe ben de katıldım.
Sonradan bu şahsın Nejat ARUN adındaki bir şahıs tarafından öldürüldüğünü gazeteden okudum. Hatırlayabildiklerim bunlardan ibarettir.
SORULDU:
Eşyalarım arasında bulunan Durmuş oğlu Hatice’den Söke-1942 doğumlu Behiç UYANIK adına düzenlenmiş 274892 B-1 89292 seri numaralı ve Hüseyin Rıfkı oğlu Adalet'ten Konya 1942 doğumlu Tayyar ERTEM adına düzenlenmiş 685005 D/24003 seri numaralı üzerinde benim fotoğrafım bulunan sahte nüfus cüzdanları Ankara'da Nuri ÇOLAKOĞLU tarafından fotoğrafsız olarak bana verilmiş, sahte fotoğraf ve mühür fekki ve bazı kısımlarının doldurulması bizzat tarafımdan yapılmıştır. Hareket içerisinde kadrolarımızın kullanması için sahte nüfus cüzdanı kimlik, belge temini ve hazırlanması işlemleri bu konuda görevli olan Nuri ÇOLAKOĞLU tarafından yürütülmüştür. Bu arada yukarıda söylemeyi unuttum 1970 yılı 29 Ocak ayında Türkiye Komünist Partisi kurucusu Mustafa SUPHİ'nin ölümünün 50. yılı münasebetiyle Türk Hukuk Kurumu salonunda daha önceden Prof. Muammer AKSOY'dan almış olduğum müsaade üzerine dayanarak bir anma toplantısı yaptık; bu toplantıda Mustafa SUPHİ'nin yazılarından örnekler okundu, Halil BERKTAY, Mustafa SUPHİ'nin canavarca katledilmesi konusunda bir şiir okudu. Ayrıca müteakip hafta çıkan PROLETER DEVRİMCİ AYDINLIK dergisinde Mustafa SUPHİ'yi tanıtan yazılar neşrettik. 1972 yılında Mart ayında Almanya'da çıkan PROLETER DEVRİMCİ adlı dergide (Almanya'daki kadromuz tarafından çıkarılan) 7. sayısında Mustafa SUPHİ hakkında yazılar neşroldu.
SORULDU: Kurmuş olduğunuz Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi'nin temelini teşkil eden ideolojik görüşleri hangi yayın organlarıyla oluşturmaya çalıştınız.
Bugün gerçekleştirdiğimiz örgütün ideolojik temeli ilk başta AYDINLIK SOSYALİST DERGİ içindeki çalışmalarımızdan olmuştu. Daha sonra AYDINLIK SOSYALİST DERGİ'de Mihri BELLİ ve arkadaşlarıyla olan ihtilafımız sebebiyle bu temel daha sonra çıkarttığımız PROLETER DEVRİMCİ AYDINLIK ve İŞÇİ KÖYLÜ adlı yayın organlarında olgunlaştırıldı. Ve Marksizm-Leninizm-Mao Zedung düşüncesini bu yolla kavradık, parti kuruluşuna giden fikir bu şekilde oluşmuştu yayın sahasında.
BÖLÜM 4 için lütfen tıklayınız...
|