bunu bir arkadasimin yazdigi yazisindan vatan evlatlarindan gerekli kisiler cevap olsun diye kopyaliyorum. belki makami geregi sorumlu olan kisiler unutmus ola bilir. bre beyler, bu vatan babanizin mali degildir. bunu ömrünüz boyunca katiyen unutmayin sonunuz perisan olur. ister pasa olun ister hoca ister bakan, ne olursaniz olun hic irgalamaz. sahte pasalari, hocalari, dönmeleri cok gördük ve sizleri izledikce halende görmekteyiz. ayaginizi denk alin arkanizda belki bizi bulursunuz.
HAFTADA sadece üç gün yazdığım için, gecikmeli de olsa behemehal değinmek istediğim bir konu var! Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Doğan Çetin tarafından telaffuz edilen 'Mehmetçik'in kanını Galiçya ve Yemen'de niçin akıtdığımızı
bugün hala soruyoruz.' cümlesi beni iki bakımdan etkiledi: Bir- Silahlı Kuvvetlerimizin kilit noktalarından birinde tarihden ve siyasetden böylesine b”-haber bir kumandanın bulunması beni
dehşete düşürdü. Meğer ne vartalar atlatmışız! İki- Hem ana hem baba tarafından asker bir ailenin evladı ve bir şehid süvari zabiti torunu olarak; ayrıca 'Şanlı Ordu' saflarında 24 ay
iyi kötü hizmet vermiş bir Türk sıfatıyla kendimi hakarete uğramış telakk” etdim. Oysa ben Türk subayını çok daha başka türlü tanıdım. Mesela Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Tuzla Piyade Okulu'nda benim, göğüs göğüse muharebe ve
süngüleşme hocamdı. Hayatda tanıdığım en aklı başında ve kültürlü insanlardan biridir. O da kumandan... Paşam, Bu cümleyle sadece bir pot kırmış olmuyor, ilaveten Türkiye'ye son derece hayran bir zemine çekmiş bulunuyorsunuz. Yemen'de
Mehmetçik'in niye kan dökdüğünü bilmiyorsanız ben sevabına tek kelimeyle ”zah edivereyim: Mehmetçik orada kan dökerken
Yemen, Vatan'ın bir parçasıydı!!! İkinci Meşrutiyet sırası benim büyük dayılarımdan biri 'San'a Kadısı', bir diğeri ise 'San'a Kerkez
Kumandanı' idi!!! Kardeşleri, yani benim Büyükbabam da, o zamanlar yine Vatan'ın bir parçası olan 'Selanik Jandarma Kumandanı'... Bu zat annesini,
yani benim Büyük Anneannemi, değişiklik olsun diye, o zamanın şartlarıyla zahmetli bir yolculukdan sonra San'a'daki öbür
kardeşlerinin yanına yollamış ve kadıncağız haftasına 'Aman, Selanik'in akça-pakça gavurları buranın kara-kuru Müslümanlarından
daha iyi. Beni geri gönderin!' diye sızıldanmaya başlamış. Âile'de hep anlatılırdı. Paşam, Ben askerliğimin bir bölümünü '15. Piyade Tümeni' Talimgah Taburu'nda yapdım. Bu tümenin forsunda 'Beş Yıldız' vardır ki her biri,
şerefle katıldığı bir muharebenin timsalidir. Bu muharebeler Galiçya'da, Kafkasya'da, Suriye ve Irak Cebheleri ile Çanakkale'de
cereyan etmişdir. İkisi o zaman da artık 'vatan toprağı' değildi, ikisi 'artık' vatan toprağı değil. Fakat, Paşam, eğer Mustafa Kemal adlı bir 'meslekdaşınız' bundan seksen küsur sene önce bir talihsizliğe uğrasaydı o zaman, belki
bize sadaka kab”linden bırakılacak olan bir Orta Anadolu kasabasından siz bu sefer 'Mehmetçik'in kanını gidip Çanakkaleler'de,
Dumlupınarlar'da, Sakaryalar'da, Kocatepeler'de hangi akla hizmeten akıtdık?' diye mi soracakdınız? Ve Galiçya... GALİÇYA'YA gelince... Evet, 1914-1918 arası Galiçya da artık uzunca süredir vatan toprağı değildi ama vatan sadece vatanın direkt olarak sınıflarından
başlayarak savunulmaz. Bir kumandan olarak sizin bunu benden çok daha iyi bilmeniz gerekirdi. Ve yine bilmeniz gerekirdi ki
'Galiçya'nın adı bazen 'Irak' da olabilir!!! Bakınız, Almanya Savunma Bakanı Peter Struck, Afganistan'a 2.500 kişilik Alman birliğini yolcu ederken ne dedi: 'Biz Almanya'nın güvenliğini Hindukuş Dağları'nda savunuyoruz!' Size yöneltdiğim bu sözlere ekleyecek tek bir cümlem daha var, Paşam: 'Teessüf ederim!'
|