Header $articleheadline_he$ "ArticleHeadline" Detay Sayfa Header

 

 

     

 

 

 
2021-08-24

Detay Sayfa

Tüm Dosyaların Listesi

News Database Template Page Example

Bir Tayinin Arkasından

28/11/2000 - 11:00 - AtinÄ°lgili BaÄŸlantı Yorumlar Bu Yazıyı Bir Tanıdığına Yolla Bu Yazıyı Yazdır  

      

Tasfiye
MİT Müsteşarı ve haberi veren gazetelere göre "efsanevi" yardımcısının açıklamalarını ilgi ile okudum.

Neler düşündüğümü anlatayım.


Yılmaz'ın İzinde
Öncelikle, MİT Müsteşarı'nın açıklamalarının, birkaç gün önceki Mesut Yılmaz'ın açıklamaları ile parelelliği dikkatimi çekti.

Ayrıca, müsteşar ve yardımcısının beyanlarını pek samimi bulmadım.

Samimi bulmadığım ve şaşırtıcı olan, eski meslektaşlarımdaki değişiklik. "Mütedeyyin kitleyi ayıralım" diyebilecek kadar sevecen ve hoşgörülü sözleri.

Samimiyet, bu sözleri sarfederken, sadece kendilerini devamlı metheden medya temsilcilerini değil, "mütedeyyin" kitleyi temsil eden bir kaç gazete temsilcisini de çağırmalarını gerektirirdi.


Mütedeyyin Kitleyi Ayırmak
Onları samimi bulmasam da katıldığım görüş şu:

Son yıllarda, "irtica ile mücadele" adına, yapılan en yanlış işlerden biri Refah partisi gibi büyük bir kitlenin oylarını almış "siyasi bir partinin kapatılması" olayıdır. Bu, kitlesel ve toplumun bir bölümünün tümüyle cezalandırılması, hareketidir. Yanlış, tehlikeli ve toplumu kamplara bölen bir hareket olmuştur.

Refaha oy verenlerin hepsi, "şeriatçı", "yobaz", "fanatik dinci" takımından mıydı?

Hayır.

Dini inançları çok kuvvetli olmasada, o tarihte diğer partilerin yolsuzluklarından, rüşvetinden bıkan ve daha temiz bir görüntü veren Refah partisine yönelen büyük bir kitle olduğu bir gerçek.

Atılan yanlış adımlardan sonra, bugün, dini inançları olan herkese, "yobaz", "irticacı" gibi bakan ve onları toplum dışında tutmaya çalışan zihniyet ile inançlarına sahip çıkmak istiyen kitle arasındaki zıtlaşma tehlikeli bir şekilde büyümekte. Bundan kimlerin nasıl faydalandığı da malum.


Parti Kapatmanın Yararları
Siyasi parti kapatmanın, geçmiş tecrübelerde de görüldüğü gibi, pratikte de bir yararı yok. Aksine reaksiyon yaratıyor. Demirel'in yıllarca siyasette kalması, Ecevit'in helen Başbakanlık koltuğunu işgal etmesi, bu reaksiyonun neticesi. Onların da zamanında partileri kapatılmıştı.

Suç ve ceza kişisel olmalıdır. Kim rejim düşmanı, kim bölücü, kim irticacı, kim din devleti kurma heveslisi ise devlet onun yakasına yapışmalıdır. Büyük bir siyasi partiye, oy verenlerin tamamını, illegal bir örgütün üyeleri gibi düşünmek ve onları yok saymak, bütün inanç sahibi, dini vecibelerine düşkün temiz insanları, "gerici" gibi tanımlamak, çok tehlikeli bir oyundur. Sadece Türkiye düşmanlarının işine yarar.


Samimiler mi?
Sözü, iki MİT yöneticisinin "Mütedeyyin kitleyi ayıralım" ifadelerindeki samimiyet ölçüsünden açmıştık.

Geçmiş yıllardaki seçimlerde, Refah Partisinin büyük oy almasından sonra, Yenimahalle ve Beşevler gibi MİT yerleşiminin bulunduğu yerlerdeki sandık neticelerini inceletip, MİT içinde kimlerin ailesinin başörtü taktığının, kimlerin evinde kuran okunduğunun listesini çıkartan, biri, zamanın "İstihbarat Başkanı", diğeri, "Ankara Bölge Başkanı" olan bu ikilinin samimiyetine inanmak mümkün mü?

Çevik Bir ekibinin, MİT'teki en yakın destekçisi Mikdat Alpay değil miydi?

MİT mensuplarını ilgilendiren bir "konut" işi konusunda, Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek ile iki-üç kez görüştüm diye, "Genelkurmay İstihbarat Başkanı Çetin Saner Paşa senden şikayetçi. Dinci takımı ile görüşüyormuşsun" mesajını bana ileten de o. Yani, hemen birilerini damgalamaya hazır bir zihniyetin temsilcisi.

Susurluk olayları ile hiç bir bağlantısı olmamasına rağmen, Başbakanlığa yazılan MİT yazısının içine "Fettullah Gülen" adını sokuşturan da o.

Keza, Yargıtay Başsavcılığı seçiminde, Vural Savaş'ın en zorlu rakiplerinden biri olan ve inançları nedeniyle hayatında ağzına hiç içki koymamış Yargıtay üyesi Yılmaz Alasu hakkında "içkici" diyen, diğer adaylar hakkında da çeşitli suçlamalarda bulunan, istihbarat raporunu ilgili makamlara vererek seçimleri etkiliyen de o.

Şimdi "Mütedeyyin kitleyi ayıralım" demiş. Acaba samimi mi?


Birbirlerini Sevmezler
Siz, MİT Müsteşarı ile yardımcısının birbirlerini methetmelerine, "32 yıllık arkadaşız" demelerine bakmayın. Onlar birbirlerini günahları kadar sevmezler.

MİT Müsteşarı Sönmez Köksal'dan sonra, müsteşarlığa birinci aday Mikdat Alpay'dı. Zaten bir boşluk döneminde Müsteşarlığa vekalet etti, fiilen MİT'i yönetti.

Alpay'ın o zamanki askeri kadro ile arası çok iyi idi ve bu avantajlı durum dolayısıyla herkes müsteşarlığına kesin gözle bakıyordu. Makam odası bile hazırlanmış, tebrikleri kabul ediyordu.

Birden beklenmeyen şekilde Şenkal Atasagun ismi ortaya çıktı. Alpay, Atasagun müsteşarlığa gelmesin diye elinden gelen her türlü faaliyeti yaptı. Onu hem fiziki, hem de teknik takibe aldırdı.

Atasagun'un bütün temasları ve telefon konuşmaları izleniyordu. Arada, basına "Atasagun liseden sonra iki sene okumuş, üniverste mezunu sayılmıyor, müsteşar olamaz" gibi haberler de sızdırılıyordu.


Kaybedilen Mücadele
Neticede Alpay mücadeleyi kaybetti ve Atasagun müsteşar seçildi. Herkes onun o gün istifa edip ayrılacağını sandı. O ise bir şey yokmuş gibi, ceketinin önünü ilikleyip bina girişinde yeni müsteşarını karşıladı. Etrafına, bir iki aya kadar ayrılacağını beyan ediyordu.

Ne olmuş, Mikdat Alpay'ın şansı, hem de askerlerin desteğine rağmen birden bire neden dönmüştü.

O tarihte en yaygın söylenti, Alevi asıllı olduğu ve MİT içinde "Alevi Kadrolaşma" yaptığı hususu idi. Söylentiye göre, bu bilgi Genelkurmay'a da yansımış ve askerler son anda Alpay'dan desteğini çekmişlerdi.

Miktad Alpay, hakikaten MİT içindeki en teşkilatçı kişiydi. Yıllardan beri yavaş yavaş, bütün kilit noktalara kendisine yakın kişileri getirmişti. Ancak bunların hepsinin, iddia edildiği gibi Alevi asıllı olduğu doğru değildi. Bu kadrolaşma ideolojik bir kadrolaşmadan ziyade "menfaat" ve "yönetimi ele geçirme" kadrolaşması idi.


Atasagun Unutmaz
Atasagun'un medeni görünüşünün altında son derecede toleranssız, kindar bir yapısı vardır. Kendisine yapılanları hiç unutmaz, ve muhakkak karşılık verir.

Müsteşar olduktan sonra, Mikdat Alpay'la doğrudan bir mücadeleye girmedi. Yavaş yavaş Mikdat Alpay'ın yetkilerini azalttı. Önce yeni bir Müsteşar Yardımcılığı tesis ederek, operasyonel konuları Mikdat Alpay'ın elinden aldı, sonra da yeni ayarlamalarla yetkilerini iyice azalttı.

Atasagun'un "Washington bizim için çok önemli, Son aylarda Ermeni ve Kürt meselelerinin, Türkiye gündemini bu kadar meşgul etmesi, bu konuların diplomatlar, siyasetçiler dışında devlet işleyişinde önem taşıyan noktalara da anlatılması ihtiyacını doğurdu. ABD, dünyanın şerifi oldukça, siz Washington'da derdinizi iyi anlatamazsanız, dünya sahnesinde istediğiniz etkiyi gösteremezsiniz. Öyle bir temsilci gönderelim ki dedik, gerektiği zaman CIA Başkanı George Tennet de dahil her kapıyı açabilsin ve Türkiye'nin tezlerini, kanıtlarını anlatabilsin, Mikdat Bey'in Washington'a gidiş nedeni Türkiye'nin tezlerini en üst düzeyde anlatmasına katkıda bulunmaktır.Bu bir sürgün değil, terfidir" şeklindeki komik açıklamasına bakmayın. Senaryo baştan aşağı tutarsız.


Tutarsız Bir Gerekçe
Bir kere, lisan bilmeyen, etrafında olup bitenleri anlayamayan, bir istihbarat görevlisinin, tercüman kanalıyla bu söylenenleri yapması bir hayaldir. Miktad Alpay'ın bir de üstüne gittikçe artan bir kulak rahatsızlığı mevcut. Bazen sabah toplantılarında, Müsteşar Sönmez Köksal'ın başka bir şey sorması, onun ise bambaşka bir konuda cevap vermesi gülüşmemize sebep olurdu. Yani lisan zorluğunun yanısıra, bazen kulaklığının da yetersiz kaldığı bir duyma zorluğu da var. Bu, ikili ilişkiler ve iletişim açısından önemli.

İkincisi, bu post bu kadar önemli ise, neden bu güne kadar boştur. Neden, Mehmet Eymür'ün yerine bir başkası atanmamış ve post kapatılmıştır. Postun önemli olduğu son bir ay içinde mi anlaşılmıştır? Bizim bildiğimiz, Washington - Ankara ilişkilerinde ağırlık merkezinin Ankara olduğu.

Öbür taraftan, bu şekilde "yurt dışı" görevlere giden MİT görevlilerinin muhatabı Operasyon Başkanlığı'nın ilgili şubesidir. Yani "eski müsteşar yardımcısı" MİT'in talimatlarını bu şube kanalıyla alacak, özlük işleri, izin ve sair konularda o şube muhatap olacaktır.

Bu dolaylı da olsa Müsteşar Yardımcılığına kadar gelmiş bir kimsenin, bir zamanlar kendi emri altındaki kişilerin denetimine girmesi demektir.


Eve Gitmeyi Bilmek
Genelde Müsteşar ve Müsteşar Yardımcılarının, bu görevlerden sonraki tercihi, konumlarına uygun bir yer verilmiyorsa, evleridir.

Gerekçe ne gösterilirse gösterilsin, anlaşılan odur ki Miktad Alpay tasfiye edilmektedir. O evine gitmeyi tercih etmemiş ve MİT'in yurtdışı imkanlarından bir kaç sene daha faydalanmakta yarar görmüştür. Gerisi kandırmaca.

Bilmediğimiz bu tasfiye kararının nereden geldiği.


Talihsiz Beyanat
MİT Müsteşarının, "Ben de komünist olurdum" , "Fethullah sümüğünü çeken bir adam" gibi sözlerine bir yorum getirmek istemiyorum. Bu, bir MİT Müsteşarının beyanından çok, kahvehane köşeside sohbet eden sıradan birisinin söylevi gibi geldi bana.

MİT Müsteşarı ve yardımcısının benimle ilgili sözleri de, cevap vermeye değer nitelikte değil. MİT Müsteşarı'nın "Eymür orada altı ay kaldı, daha çok kendi işlerine baktı" demesi de manasız ve kasıtlı. Herhalde o kısa dönemde, şimdi etkili makamlar arasında saydığı FBI ile MİT arasındaki ilk resmi ilişkiyi tesis edenin kim olduğunu unutmuş.

MİT Müsteşarı'nın Aptullah Öcalan hakkında "Getiren de biziz, asılmaması için en büyük mücadeleyi veren de" beyanatı, çok düşündürücü, talihsiz bir beyanat.

Biz Öcalan ile mücadele edip, operasyonlar düzenlerken, bu ikilinin bir çok engellemelerine muhatap olduğumuz için, sözlerini fazla garipsemedik.

Ama, bu beyanatı duyan şehit yakınlarının, bu ülke için savaşmış, kanını akıtmış kişilerin içlerinde derin bir sızı, gittikçe kabaran bir öfke hissettikleri muhakkak.

Kimsenin asılmasını ve öldürülmesini istemeyiz ama, Aptullah Öcalan ayrı bir vaka.


Bakalım bu tayin başka neler getirecek.




FastCounter

 

Hit Counter

  Anadolu Türk Ä°nterneti

 

Güncelleştirme : 24.08.2021 - 15:50