SON TV Yazıları: SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNE ÜYE EMEKLİ İSTİHBARATÇI
BİR İSTİHBARAT GÖREVLİSİNİN YABANCI BİR ÜLKEDE FAALİYET YÜRÜTÜRKEN, O ÜLKENİN GÜVENLİK BİRİMLERİNCE DEVAMLI İZLENMESİ VE DİNLENMESİ, İŞİNİ ZORLAŞTIRAN VE RAHATSIZLIK VEREN BİR DURUMDUR. ÇOK DİKKATLİ DAVRANMAK, İZLEYENLERİN ŞÜPHESİNİ ÇEKECEK HAREKETLER YAPMAMAK VE İSTİHBARATIN DEĞİŞMEYEN KATI KURALLARINI UYGULAMAK GEREKİR. YOKSA HEM KENDİNİZİ, HEM DE YÜRÜTTÜĞÜNÜZ FAALİYETİ TEHLİKEYE DÜŞÜRÜRSÜNÜZ.
GEÇMİŞTE, ŞİMDİ AVRUPA BİRLİĞİ ÜYESİ OLAN BULGARİSTAN’DA, BU ŞEKİLDE İKİ SENE YAŞADIM. SONUNDA FAZLA HAREKETLİ OLMAMDAN RAHATSIZLIK DUYAN BULGARLAR, BİR GECE KULÜBÜNDEN ÇIKIŞTA BENİ BİR GÜZEL DÖVDÜLER.
TEKNİK VE FİZİKİ İZLEME
Bir istihbarat görevlisinin yabancı bir ülkede faaliyet yürütürken, o ülkenin güvenlik birimlerince devamlı izlenmesi ve dinlenmesi, işini zorlaştıran ve rahatsızlık veren bir durumdur. Çok dikkatli davranmak, izleyenlerin şüphesini çekecek hareketler yapmamak ve istihbaratın değişmeyen katı kurallarını uygulamak gerekir. Yoksa hem kendinizi, hem de yürüttüğünüz faaliyeti tehlikeye düşürürsünüz.
Geçmişte, şimdi Avrupa Birliği üyesi olan Bulgaristan’da, bu şekilde iki sene yaşadım. Sonunda fazla hareketli olmamdan rahatsızlık duyan Bulgarlar, bir gece kulübünden çıkışta beni bir güzel dövdüler. Daha sonra da nota verip, Türkiye’den “istenmeyen adam” ilan edilerek çıkarılan bir Bulgar diplomata karşılık, geri çekilmem istendi.
Evde ve Konsoloslukta hem dinleniyor, hem de kameralarla gözetleniyorduk. MİT’in teknik elemanları kaç kez mikrofon ve kameraları söküp çıkardılar. Bunlardan bazıları şimdi MİT’in Teknik Müzesinde bulunuyor.
Evde yemek masasında oturup bir şey yazarken, yazdığım gözükmesin diye üstünü bir şekilde örterdim. Nitekim teknik personelimiz sonra o masanın tam üzerinde bulunan kamera ve mikrofonu çıkardılar. Konsoloslukta ise aynı tedbiri kripto odasında almıştık.
Dışarıda ise devamlı fiziki takibe tabi idim. Bulunduğumuz şehrin 40 Km’den ötesine izinsiz, önceden bildirmeden çıkamıyordum. Takipçiler, yolda adres sorduğum insanları bile çevirip, ne konuştuğumu soruyorlardı.
Ailece bir otelde kaldığımızda duvara monte aynalar dikkat etmemiz gereken bir husustu. Genelde onları gazete ve havlu ile örterdim.
Neticede rahatsız edici bir yaşam tarzı ama insan ona da alışıyor.
SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYELİĞİ
Geçtiğimiz günlerde oğlum aradı. “Baba sen Amerika’dan döndükten sonra benim adımla sana aldığım, 532 327 4927 numaralı telefon hattıyla ilgili anneannemin evine bir evrak gelmiş. Terör örgütüne üyelikten filan bahsediyor” dedi. Bende bana Eposta ile yollamasını söyledim. Yukarıdaki resimde görülen evrak geldi.
2005 yılında ABD’den dönmüştüm. Henüz sabit bir adresim olmadığı için o tarihte anneannesiyle yaşayan oğlumdan bir telefon almasını istedim. Sabit adresim belli olduktan sonra da fatura adresi olarak o adresi bildirdim. Bastırdığım kartvizitlerde de o numara vardı. Yani gizli saklı bir telefon değildi.
Yukarıdaki evrakı özetlersek; Nisan 2008’de 0532 327 4927 numaralı telefonum “Silahlı Terör Örgütüne Üye Olmak suçu ile ilgili soruşturma” nedeniyle dinlemeye alınmış. Kasım 2013’te “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş” ve tespit ve dinleme kayıtları imha edilerek durum bana bildirilmiş.
Ben kendi ülkemde telefonumun dinlenmesinden rahatsız olmam. Hatta gizlilik dereceli yerlerde çalışanların hem görevdeyken, hem de emekli olduktan sonra, kademelerine bakılmaksızın, tarafsız bir birimce zaman- zaman kontrol edilmelerini uygun bulurum.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca dinleme evrakının imha edilip ilgiliye bildirilmesi de hukuk ve adalet açısından takdire şayan bir uygulama. Teşekkürlerimi sunarım.
Üzüldüğüm konu, terör örgütlerinin hedefi olduğum için zaman zaman devlet tarafından zoraki koruma altına alınan benim, nasıl ve kim tarafından “Silahlı Terör Örgütü Üyesi” olarak nitelendirildiğim? Yıllardan beri terörle mücadele alanında uğraş veren bir kişi olarak, dinleme izni almak için dahi olsa terör örgütü üyeliği ile suçlanmak canımı acıtıyor.
SANIK DA TANIK DA OLABİLİRSİN
2008 yılının Haziran ayı. Ergenekon soruşturması ve gözaltılar başlamıştı. Telefonum çaldı. Arayan 505’li bir numara. İsmimi söyledi. “Buyurun benim” dedim. “Bir dakika Zekeriya Öz Savcım görüşecekler” dedi. Savcı Zekeriya Öz’le konuştuk. Levent’teki Adliye Binasının en üst katında olduğunu ve görüşmek istediğini söyledi.
Anlaştığımız saatte gittim. Herhalde bilgime başvuracaklar, nasıl faydalı olurum diye düşünüyordum. Yanında görevli polisler vardı. Sanıyorum oraya yeni yerleşmişler veya savcı odasını değiştirmiş, bulunduğumuz odaya taşınmıştı. Bir takım dosyalar taşınıp dolaplara konuyor, savcının bilgisayarı bağlanıyordu. İşler tamamlandıktan ve hal hatır sorduktan sonra Savcı Öz’le aramızda şu konuşma geçti.
Savcı Z. Öz: Mehmet Bey, ifadenizi alacağız. M. Eymür: Hay, hay Sayın Savcım.
Savcı Z. Öz: Yalnız sanık olarak da alabiliriz, tanık olarak da.
M. Eymür: Siz bilirsiniz. Nasıl isterseniz alın da neden sanık olarak alacaksınız, sorabilir miyim? Savcı Z. Öz: Alaattin Çakıcı’nın uzunca bir ifadesi var. Doğu Perinçek için suikast hazırlamışsınız.
M. Eymür: O konuda ifadem alındı ve savcı kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Zaten suçlanan sadece ben değilim. Eski MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, Şenkal Atasagun ve Kaşif Kozinoğlu ile birlikte suikastı hazırlamışız!
Savcı Z. Öz: Onu bilmiyordum.
M. Eymür: 10 yıl sonra size de benzer şeyler sorarlarsa beni hatırlayın…
Çok canım sıkılmıştı. Bir ara Savcı Öz odadan çıkınca odadaki polisler beni teselli ettiler. Uzatmadım, sorulara cevap verip ifadeyi tamamladım. İfadeyi polisler imzaladı. Bu sebeple ifadeye “Ergenekon soruşturmasında yararlı olabileceğini düşündüğü konularla ilgili bilgi vermek istediği” ibaresini yazdılar. Sanki savcı çağırmamış, ben kendim müracaat etmiştim. Benim için çok önemli değildi ama Savcı Öz, neden ifadeyi imzalamadı, neden benden yeterli derecede faydalanmadı sorularının da cevabını bulamadım…
FAİLİ “MEŞHUR” CİNAYETLER
Biliyorsunuz bir de Kasım 2011’de “Faili Meçhul Cinayetler” konusunda gözaltına alınıp, polis nezaretinde Ankara’ya götürüldüm. Sabah polisler eve geldiğinde, televizyonda evimin arandığı haberi vardı. Gelen polisler son derecede saygılı ve sistemli çalışan kişilerdi. Bir gece Ankara’da TEM Şubesinde misafir edilip, sabah Savcı Hakan Yüksel’in huzuruna çıkarıldım. Yanımda avukatım da vardı.
Belli etmemek ve sakin görünmekle birlikte yapılan bu muameleye çok içerlemiştim. Sanki “Faili Meçhul Cinayetler” ile ilgili birçok konuyu ortaya çıkarttığım için cezalandırılıyordum. Savcı ile konuşurken Susurluk lafı geçince diklenerek “Susurluk’u nereden öğrendiniz, nasıl ortaya çıktı Sayın Savcım” diye sordum. Savcı Yüksel aynı şekilde diklenerek “Siz mi çıkardınız?” dedi. “Evet ben çıkarttım. Yoksa kimsenin haberi olmayacak, konu ört bas edilecekti” diye cevap verdim.
Savcı Yüksel daha sonra ifade alırken gönlümü alıp, “Biz sizi arşivinize ulaşmak için aldık” dedi, Ben de gülüp, “Bana söyleseydiniz, seve seve getirir, daha da fazla faydalı olurdum” dedim. Neticede ifadeden sonra “Yurt dışına çıkış yasağı” konup serbest bırakıldım. Savcı Yüksel yurt dışı yasağından önce bana seyahate çıkma niyetim olup olmadığını sordu. Hiçbir yere gitmeyeceğimi söyledim. Yasak iki senedir duruyor. Bir yere gitmeye niyetim yok ama savcılar değişti, benim yasak hala devam ediyor.
Bazıları, belli kişileri karşılarında el pençe görerek kendilerini tatmin edebilirler. Bazıları ise bunu mesleki başarı için reklam olarak kullanabilirler. Unutmamalı ki devletten alınan güç geçicidir. Güçle saygı uyandırmak da mümkün olmaz.
Sonuç olarak bu ülke benim ülkem, telefonum da dinlenebilir, bana her türlü sual de sorulabilir. Hiç gocunmam. Yeter ki usulüne uygun olup, onur kırıcı olmasın.
|