Bazı duygular vardır ki tarifi zordur.
Eğer, İstiklal Marşı çalarken, içinizde köpük gibi kabaran bir duygu ile ay yıldızlı bayrağa bakıp bütün benliğinizle “Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak” diyebiliyorsanız,
Eğer, önünüzden bir ip gibi muntazam bir şekilde geçen askeri birliğinizi, damarlarınızdaki kan sirkilasyonu hızlanarak ve duygusallaşarak, iftiharla seyrediyor, tarihin akışını değiştiren kahraman ordunuzla gurur duyuyorsanız,
Eğer, yaşadığınız bu günleri yaratan, bu uğurda canlarını, kanlarını feda eden atalarınızın nasıl bir özveri içinde davrandığını idrak edebiliyor, tarihinizle ve atalarınızla gurur duyuyorsanız,
Eğer, ülkenizin geleceği için siz de, severek ve isteyerek bazı fedakarlıklar yapabiliyorsanız veya yapmaya hazırsanız,
Eğer, dostlarınızla muhabbet içinde geçen bir gecede şarkıların yanı sıra 'Dağ başını duman almış', 'Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız', 'Çıktık açık alınla', 'Yaslı gittim, şen geldim' gibi marşları da büyük bir zevk duyarak söylüyorsanız,
Eğer, milli maçlarda galibiyet sizi sarhoş edip, malubiyet bir o kadar kimyanızı bozuyorsa,
Eğer, yabancı bir ülkede, daha itibarlı olurum düşüncesiyle kendinizi başka bir ülkenin vatandaşı gibi tanıtmıyorsanız ve her yerde gururla “Türküm” diyebiliyorsanız,
Eğer, ülkenizde yapılan her güzel eseri zevk duyarak alkışlayıp, her tatsız olayda üzüntü duyabiliyor ve iyisiyle-kötüsüyle, eğrisiyle-doğrusuyla, tozuyla, çamuruyla, doğduğunuz ve yaşadığınız toprakları seviyorsanız,
Eğer, Laz'ı, Kürt'ü, Çerkez'i, Musevi'si, Ermeni'si, kültürlüsü-cahili, köylüsü-şehirlisi, düzgünü-üçkağıtçısı, sivili-askeri, ile bir bütün olarak bitlikte yaşadığınız insanları seviyor, iyi ve kötü günleri paylaşabiliyor, kendi insanınızı sıcak ve sempatik buluyorsanız,
Eğer, Atatürk'ün 'Onuncu Yıl Nutku'nu her zaman aynı heyecanla dinleyip, kökünüz nereden gelirse gelsin, inançlarınız ne kadar farklı olursa olsun, göğsünüzü gere gere, “Ne mutlu Türküm” diyebiliyorsanız...
Siz bu ülkenin gerçek sahibisiniz...
Ve ne mutlu bize ki, renkli insan yapısı, tarihin her çağını yaşamış toprakları, eşsiz doğa güzelliği, operadan türküye, baleden folklöre geniş bir kültür ve sanatı ile renklerin her tonunu taşıyan bu ülkenin vatandaşlarıyız...
Bu satırları neden yazdım...
Söyleyeyim...
İki nedenle...
Son günlerde gittikçe artan bir biçimde gözlediğim milli müesseselerimize ve özelliklede silahlı kuvvetlerimize yönelik sistemli bir yıpratma faaliyetinden ve Atatürk'ün manevi kızı ve ilk kadın Türk savaş pilotu rahmetli Sabiha Gökçen'le ilgili spekülasyonlardan, rahatsızlık ve endişe duyduğum için,
Bu sistematk faaliyete dikkatinizi çekmek için,
Duygu ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak için...
Ne diyor Tolon Paşa; ''Zaman zaman birileri ya kişisel düşmanlıklarından veya ileriye yönelik maksatlı düşüncelerinden dolayı silahlı kuvvetlerin, halkın indindeki güvenilirliğini sarsmak için bir takım gayretlerde ve faaliyetlerde bulunuyorlar. Türk Ordusu halkın ordusudur."
Evet, Türk ordusu, halkın ordusudur, milletin ordusudur, bizim ordumuzdur.
Türk ordusu sadece askeri bir güç değil, bir okuldur, bir ocaktır, bir rehberdir.
Ordusuz millet, ordusuz devlet, ordusuz iktidar olmaz.
Türk halkının gözünde ordusuna olan güveni sarsmak, orduyu yıpratmak ve bölmek için yoğun bir faaliyetin yürütüldüğü bu günlerde bu yazıyı, "Ne mutlu Türküm" diyen bu ülkenin gerçek sahiplerine bir çağrı olarak kabul edin.
Her müessese gibi, orduyu ve mensuplarını da eleştirmek, bazı yanlışlıkları kamuoyuna açıklamak, yapıcı tenkitlerle daha iyiyi, mükemmeli aramak hepimizin hakkı ve hatta bir yerde görevi.
Ancak, tenkit etmek, kamuoyunu aydınlatmak ile yıkıcı olmak, hainlik etmek, zarar vermek arasındaki ince çizgiye çok dikkat edin, bu nüans farkını hassasiyetle irdeleyin.
Arkasında kimin olduğunu bilmediğiniz yayınlara itibar etmeyin, ispatı olmayan söylentilere inanmayın. Kışkırtmalara, spekülasyonlara, komplo teorilerine kanmayın. Biraz muhakeme yeteneğinizi kullanırsanız bunların bir çoğunun arkasında psikolojik savaşın karanlık yüzünü teşhis edebilirsiniz.
Hatalar kişilere mahsustur, hataları milli müesseselerle bütünleştirmeyin. Unutmayın ki milli müesseselerimiz sağlam ve sağlıklı olduğu müddetçe, ülkemiz de sağlam ve istikrarlı olacaktır. Ülkemize, milli müesseselerinize, askerimize, polisimize sahip çıkın. Onlar bizimle aynı hamurun parçaları, onlar bizim yansımamızdır.
Unutmayın ki onlar yoksa, biz de yokuz, onlar zayıfsa bizde zayıfız.
Bu topraklarda yaşayan, bu toprakları seven, bu ülkeye bağlı insanlar arasında etnik yapılarına ve inançlarına göre ayırım yapmayın. Bu sadece Türkiye'yi bölmeye, kargaşalık çıkarmaya çalışanların işine yarar. Alt kimliği ne olursa olsun, kendini Türk olarak kabul eden herkes bizim kardeşimiz, vatandaşımız, bizim kadar bu ülkenin sahibidir.
Sizler bu ülkenin gerçek sahibisiniz. Başkalarından, çarpık ideolojilerden, aşırılıklardan medet ummayın. Bize bizden başkasının faydası olmaz.
Biz sağlam oldukça, bölünmedikçe, "Bu şafaklarda yüzen al sancağı" kimse söndüremez.
Ne mutlu ki Türküm, ne mutlu ki Türküz. |