Artık herkesin öğrendiği gibi 11 Eylül’ de Yargıtay’da duruşmalı -murafaalı- olarak DEHAP’ın 3 Kasım seçimlerine sahte belgelerle katıldığına ilişkin temyiz davası görülmeye başlanacak. Bu dava ile ilgili olarak bir süreden beri medyada yazılıyor, çiziliyor. Öyle görünüyor ki, bu konu Türkiye gündemini bir süre daha işgal edecek.
Söz konusu dava daha şimdiden hukuk dünyasının tepe isimlerini birbirine düşürmeye başladı bile; YSK Başkanı Tufan Algan, 8 Eylül 2003 tarihinde bir gazeteye verdiği demeçte mealen şunları söylüyor, “İşin bu aşamaya gelmesinde dönemin Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun ihmali vardır. Çünkü Başsavcının YSK’ya gönderdiği ilk yazıda 3 Kasım seçimlerine katılabilecek siyasi partiler listesinde DEHAP da bulunmakta idi. YSK da bu listeyi göz önüne alarak hazırlıklarını yaptı. Ama Başsavcı Kanadoğlu kısa bir süre sonra ikinci bir yazı göndererek, mülki amirler vasıtası ile inceleme yaptırdığını ve DEHAP’ın seçime girme yeterliliğinin olmadığını bildirdi. Oysa bu incelemeyi daha önce yaparak bize ilk yazıda bildirmiş olması gerekirdi.”
Şimdi Kanadoğlu’na da sorsalar, o da muhtemelen işlerinin yoğunluğundan, inceleme süresinin uzunluğundan bahsedecektir. Bizim üzerinde durduğumuz iki yüksek yargıcın söz ya da yazı düellosu değil. Biz davanın önemi üzerinde duruyoruz.
Bu satırları okuyanların bir kısmı şöyle düşünebilirler; “Olan olmuş, seçim bitmiş. Bundan sonra önemi yok… ” Gerçekten de böyle olabilir, yani Yargıtay sürecinden sonra YSK, Türkiye de istikrarın devamından yana olduğunu söyleyerek bu yönde bir karar verebilir. Peki ya vermezse? İşte bizim de ısrarla vurguladığımız husus bu; vermezse ne olur sorusunun yanıtı…
Bu sorunun şöyle bir çarpıcı yanıtı var: HÜKÜMET DÜŞER ! Bu da nerden çıktı ya da ne ilgisi var demeyin de okuyun lütfen; YSK’nın 3 Kasım seçimlerinde DEHAP’ın aldığı oyları geçersiz sayması halinde, %10’luk baraj geçerli oy üzerinden hesaplandığı için DYP barajı aşarak 66 yeni milletvekili ile TBMM’ye girer. Bu artık bilinen bir husus. Ama nedense hiç kimse bundan sonraki sürece bakmıyor ya da bakmak istemiyor.
DYP’nin parlamentoya girmesi halinde, birileri çıkar ve Tayip Erdoğan’a milletvekili seçilerek başbakanlık yolunu açan son Siirt seçimlerinin iptalini ister. Neden mi? Çünkü o seçimlere DYP, ülke genelinde baraj altında kaldığı gerekçesiyle sokulmamıştı. Oysa DYP’nin barajı geçtiği anlaşıldı. O nedenle de bu seçimlerin tekrarlanması gerekir. Böyle olunca da Tayip Erdoğan’ın milletvekilliği ile başbakanlığı ile birlikte hükümet de düşer.
Bu süreç, siyasete yabancı olanlara biraz karışık gelebilir. Bu işi iyi bilenlerde böyle de olsa yenilenecek olan seçimlerde Tayip bey de partisi de nasıl olsa seçilir diye düşünebilirler. Bu düşünceler bu gün için son derece rasyonel görünüyor. Ama 9.Cumhurbaşkanı Demirel’in şu sözünü de unutmamak lazım: “Siyasette 24 saat bile bazen çok uzun bir süredir”
Bununla birlikte, biz başka bir noktaya dikkatlerinizi çekmek istiyoruz; 1 Mart’ta oylanan ve kabul edilmeyen I.Tezkere öncesinde de Tayip beyin seçilmesi ile meşguldük. II.Tezkerenin gündeme oturacağı günlerde de biz yine böyle bir konu ile meşgul olacağız. Ne garip bir rastlantı değil mi?... |