Havası bol ama içi boşlar arasında kendine yer bulmaya çalışan, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan, sırf yazmış olmak için yazı yazan, 'Solcu Müslüman' gibi yeni kavramların arkasına sığınarak popüler olmaya çalışan, Ahmet Hakan isimli genç bir gazeteci var. 21 Nisan 2003 tarihinde Sabah Gazetesindeki köşesinde, 'Hitchcock ve Mehmet Eymür' başlıklı bir yazı yazmış. Okumadınızsa, bu aksiyon filmlerine meraklı yazarın yazısını aynen sizlere aktaralım;
'Sinemada entellektüel boyutlar arayan eleştirmenler burun kıvırsa da ben iflah olmaz bir Hitchcock hayranıyım. "Arka Pencere" başyapıtımdır, defalarca seyretsem sıkılmam.
Tek mekanda çekilmiş olmasına karşın "İp" de favori filmlerim arasında yer alır.
"Gizli Teşkilat" konusuna hiç girmeyelim; sinemanın en unutulmaz sahnelerinin bu filmde olduğundan başlar, espritüel reklamcı tipinin Gary Grant'a ne kadar oturduğundan çıkarız ki, meraklı olmayanları hafakanlar basabilir... "Cinayet Var", siyah-beyaz filmler döneminin unutulmaz klasikleri arasında sayılmaz mı?
Sinema tarihinin en unutulmaz cinayet sahnesi "Sapık"tadır. Hayvanların insanlara yönelik saldırılarını anlatan sayısız film çekildiyse de hiçbiri "Kuşlar"ı yakalayamadı.
Kısacası Hitchcock deyip geçemeyiz, söz uzar...
****
Dün gazetelerde yayınlanan bir habere atılan başlık aynen şöyleydi "Her şeyi bilen adam döndü." Ünlü Hitchcock filmlerinden "Çok Şey Bilen Adam"ın adını çağrıştıran bu başlığın altında, son altı yıldır tuhaf biçimde Türkiye'nin gündeminde olan bir istihbaratçının, Mehmet Eymür'ün ABD'den Türkiye'ye geldiği bilgisi yer alıyordu...
O başlığı atanlar Hitchcock'un filmine mi atıfta bulunmak istediler, yoksa Eymür'ün internet sitesinde yazdıklarından yola çıkarak mı bu başlığı attılar, bilemiyorum...
Bildiğim iki şey var O filmde anlatılanlarla Eymür'ün konumu örtüşüyor, bu bir... İkincisi ise Mehmet Eymür, aslında tipik bir Hitchcock kahramanına benziyor.
****
Kendimi çok istediğim halde 'yolsuzlukların üzerine giden, istihbarat örgütlerini araştıran kahraman araştırmacı gazeteciler' sınıfına dahil edemediğim için Eymür hakkında bildiklerim, hem Susurluk tartışmalarının devam ettiği, hem de 28 Şubat sürecinin ağırlığını koruduğu günlerde Eymür'le yaptığım uzun bir röportajda edindiğim izlenimlerden ibaret...
Türk-Amerikan İş Konseyi toplantısı için gittiğim Washington'da bir gazeteci büyüğümüzün "buraya kadar gelmişken Mehmet Eymür'le bir röportaj yapsana" önerisiyle başladı her şey... Talihin garip bir cilvesi, işler yolunda gitti... Hiç de hesapta kitapta yokken, Washington'da Eymür'le buluştuk.
ABD Başkenti'nin bir banliyö semtinde, çok iyi korunan bir sitede oturuyordu Eymür... Şimdi düşündüğümde o uzun röportajın bendeki en belirgin karşılığı "tedirgin" sözcüğüydü... Odada sürekli dolaşan, sigara üstüne sigara içen bu adamı en iyi "tedirgin" sözcüğü özetliyordu... Tedirgin ve etrafına da tedirginlik aşılayan huzursuz bir ruh hali...
Susurluk'la ilgili, 28 Şubat'la ilgili her şeyi sordum... Sorulara verdiği yanıtlarda "çok şey bilen bir adam" rolündeydi...
Gerçekten biliyor muydu, yoksa biliyor gibi mi yapıyordu, bunu anlayamamıştım.
Kızdıkları vardı Mehmet Ağar'a kızıyordu, Mesut Yılmaz'a kızıyordu, Doğu Perinçek'e kızıyordu...
"Eski istihbaratçı" kimliğinin kendisine verdiği "bilen adam" inandırıcılığını da arkasına alarak, bu politikacılarla ilgili inanılmaz şeyler söylüyordu... Yine kızdığı gazeteciler hakkında "O MİT'e girer çıkardı" diye açıklamalar yapıyordu....
Ailesiyle birlikte Amerika'da yaşıyor olmasına karşın, sanki Türkiye'de yaşar gibiydi, etrafını görmüyordu. Yalnızdı, öfkeliydi...
İnternet sitesinde herkesin çok merak ettiği silahlar konusunda bildiği özel bilgileri vererek, silah tüccarlarından reklam almayı ve ailesini öyle geçindirmeyi planlıyordu... Hayat ve ekonomi konusunda gerçeklerden böylesine uzaktı yani...
****
MİT'ten alınıp Şeker Fabrikaları'na müşavir olarak atanan Eymür, Danıştay'da davayı kazanmış, şimdi Türkiye'de..
İlk işi annesinin mezarını ziyaret etmek olmuş... Yeniden MİT'e dönebilirim diyor...
Bence yanlış yapar... Otursun hayatını yazsın... Hitchcock geleneğini sürdürme iddiasındaki zeki bir yönetmen de onun hayatını film yapsın... Filmin adı da hazır Tedirgin...'
Bilmiyorum bu içi boş, fikri hiç bir katkısı olmayan, ne demek istediği belirsiz yazıları yazan köşe yazarına gazetesi ne kadar para ödüyor. Yazık ki, yazık...
Yazılarını çoğunlukla zevkle okuduğum, son yıllarda az bulunur araştırıcı tabiatı dolayısıyla taktirle izlediğim Fehmi Koru'nun isteği üzerine Ahmet Hakan ile Washington'da bulundukları bir sırada söyleşi yapmıştım.
Ahmet Hakan'ın söyleşi sırasında sorduğu sualler sathi, aktüel ve sansasyonel konulardaydı. Bu konularda bile derinlemesine bilgi sahibi olmadığı gözüküyordu.
Bana, Kanal 7'de yayınlanacak bu söyleşide Fehmi Koru'nun da bulunacağı ve söyleşinin yorumlanmasının onunla birlikte yapılacağı söylenmişti. Söyleşinin ham çekimi ve program bantının da bana yollanacağı söz verilmişti.
Sözlerin hiç biri yerine getirilmedi...
Günlerce reklam yapılmasından sonra bir kısmı sansürlenerek yayınlanan bu programın bantını kendi imkanlarımla elde ettikten sonra seyrettiğim zaman, Fehmi Koru'nun programda yer almadığını, canlı yayında, Doğu Perinçek, Eyüp Aşık, Fikri Sağlar gibi kişilerin tek taraflı yorumlarına yer verildiğini, programın takdimcisi Ahmet Hakan'ın konular üzerindeki bilgisizliğinden, ya kendini savunduğunu, ya da her söyleneni başı ile tasdik ettiğini üzülerek gördüm.
Doğu Perinçek, her zamanki 'tecavüzcü deli' rolünü üstlenmiş, ağzından köpükler saçarak Ahmet Hakan'a 'MİT'çi ile dinci' oturmuş program yapmışsınız diye bağırıyor, Ahmet Hakan'da papağan gibi 'Eymür'ün hiç bir düşüncesine katılmadığını, Perinçek'e söz hakkı vererek ilkeli yayın yaptığını' söylüyor, Perinçek'in tek yanlı hücumlarını 'Bakın ilkeli yayıncılık yapmasak, size söz hakkı tanımasak bunları ifade etmek imkanınız olamazdı sayın Perinçek' diyerek onu tamamlıyordu. Bilgisizliği ve konulara hakim olamaması yüzünden daha programın başında teslimiyeti kabul etti.
Eyüp Aşık ise yapılan reklamlardan etkilenmişti. 'Genel Başkanımız Mesut Yılmaz bu yayını dava edebilir' diye söze tehditle girdi. Sonra hem yayının içeriğinin, hem de programın yöneticisinin boş olduğunu görünce atıp tutmaya başladı.
Eyüp Aşık, 'Türkbank'ın Çiller zamanında satıldığını söylüyor', büyük bir hayranlıkla bu uzman kişiyi seyreden Ahmet Hakan ise başını sallayarak onu tasdik ediyordu.
Ahmet Hakan daha sonra bu söyleşiyi kitap haline getirerek bir de kitap yazmış oldu.
Eh artık, bu kadar çalışmadan sonra herhalde kendisini, çok istediği 'yolsuzlukların üzerine giden, istihbarat örgütlerini araştıran kahraman araştırmacı gazeteciler' sınıfına girmiş sayıyor olmalı.
Gazetecilik ve köşe yazarlığı bu kadar basit olmamalı.
Ahmet Hakan'a bir kaç sözüm var.
Ahmet Hakan'ın köşesinde yazı yazdığı gazetenin patronu ile onun dostu mu, ortağı mı belli olmayan karanlık kişilikli parti başkanı, Mehmet Eymür'den çok daha fazla şey bilirler. Bilirler ama onların ağızları kilitlidir. Hakan, Hitchcock filmi istiyorsa, onların hayatından bir dizi filimler çıkarabilir.
Mehmet Eymür'ün hiç bir makam ve mevkide gözü yoktur. Böyle bir istek sahibi de değildir. O sadece zorlamalarla kaybettirilen bir takım haklarını hukuki yollarla alma çabası içindedir.
Mehmet Eymür'ün 'tedirgin olduğu, etrafına da tedirginlik aşılayan huzursuz bir ruh hali' taşıdığı iddiası saçmadır. Bunun böyle olmadığı söyleşinin bantında açıkça görülmektedir. Ahmet Hakan Eymür'ün yanında huzursuzluk duyduysa, buna, onun konulara olan cehaleti sebep olmuş olabilir. Mehmet Eymür'ün silah konusunda bir uzmanlığı yoktur ve Eymür bilmediği konularda ahkam kesmez. Silah tüccarlarından reklam almayı ve ailesini öyle geçindirmeyi planlama gibi hiç bir teşebbüsü olmamıştır.
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibiymiş gibi gözükmek, sırf yazmış olmak için bir şeyler yazmak, Ahmet Hakan'ın çok arzu ettiği 'popüler olma' hevesini tersine etkileyebilir.
Ahmet Hakan, bir şeyler yazmadan, program yapmadan önce, o konuda bir-iki ciddi laf edebilecek kadar bilgi sahibi olmalıdır. |