Eti Holding bor madenlerini birkaç yabancı şirketin hammadde deposuna dönüştürdü.
Türkiye'yi hammadde deposu olarak kullandıran bu uygulamanın sürüp gitmesi için, bor ürünlerini Eti Holding'ten başkasının üretmesine izin vermedi ve vermiyor. Bunun için kamuoyunu yanlış yönlendirmekten çekinmiyor. Bor'un stratejik olduğu iddiası, "bor elden gidiyor" söylemiyle birlikte uydurulmuş "hoş ve boş" bir laf. Türkiye için işletemediği her maden,Türk sanayicisinin kullanamadığı her kaynak stratejik önemde: Bor da, toryum da, neptünyum da. Bunun son örneği: Toryum. Toryum da 2840 sayılı yasayla ancak Eti Holding tarafından işletilebiliyor! Ama işletilmiyor!
Mevki Hisarüstü'nde bir evin bahçesi. Bahçede yeni evlenmiş bir çiftle tanıştırılmak üzere çağırılmış yüz kadar davetli. Bu yüz davetliden hiç tanışmadığım altısıyla bir masada oturuyoruz. Tanışmayan insanlar nelerden söz eder? Siyasetten.
‘‘Ne olacak memleketin hali’’ sayfası açılınca alıyorum sazı elime: Eski devrimcilerden birinin ‘‘Elektrik eşit uygarlık’’ özdeyişine kendi özdeyişimi ekliyorum: ‘‘Ucuz elektrik eşit sınaî kalkınma’’ diyorum. Ama ne mümkün! Baraj yapıyorsun astarı yüzünden pahalıya çıkıyor. Bu arada çevreciler ve ‘‘harabeseverler’’ ayaklanıyor. Memlekette kömür, linyit bol diye düşünüp termik santral kuruyorsun. Gene çevreciler ve doğaseverler karşı çıkıyor. Elbette Yatağan örneğinde olduğu gibi haklı oldukları noktalar var. 20-25 yıldır Silifke kıyılarına bir nükleer santral kuramıyorsun. Gene çevreciler, nükleer atık karşıtları ve kendi elektriklerini yüzlerce nükleer santralde üreten sanayileşmiş ülkeler karşı çıkıyorlar. Şimdilerde her derde deva görünen, dışarıya bağımlı olduğumuz doğal gaz da pahalı ve günün birinde bitecek. Kala kala bir rüzgár kalıyor. İyi de ya rüzgár esmezse ne olacak? Ben bu soruyu sorunca, masada, sağ yanımda oturan bir hanım ‘‘Kurtarıcının üzerinde oturuyorsunuz ama haberiniz yok!’’ diyor. Ciddi adamım, komiklik olsun diye üzerine oturduğum sandalyenin altına bakmıyorum. Söz konusu hanım, Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü'nden Prof. Engin Arık, aynı zamanda Türkiye Fizik Derneği 2. Başkanı.
Kurtarıcının adını söylüyor: Toryum.
Evde bir ansiklopedi açıp Toryum maddesini okuyorum: ‘‘Toryum, 1828'de Berzelius tarafından keşfedildi ve radyoaktifliği, 1898'de Marie Curie tarafından ortaya konuldu. Bu element, torit, torianit ve monazit gibi cevherlerin içinde bulunan ve uranyumdan üç kat daha fazla rastlanan metaldir. Doğal toryum, tümü radyoaktif olan izotopların bir karışımından oluşur. Toryum-232, bir kuluçka reaktörle, gelecekte elekronükleer sanayii için önemli bir enerji kaynağı oluşturabilecektir.’’
Ansiklopedinin gelecek sözcüğüyle tanımladığı süreç beş-altı yıl önce başlamış. Zonguldak kömür havzasını bulan Uzun Mehmet'i toplumsal model kabul etmiş dinozorlar kuşağından olduğum için Prof. Engin Arık'ın peşini bırakmadım. Randevu alıp, hiç bilmediğim bir konuda söyleşi yapmak için Boğaziçi Üniversitesi'ndeki laboratuvarına gittim. Bir cahille konuştuğunun farkında olan Bayan Arık da profesörlük yapmadı, profesör gibi konuşmadı.
- Kurtarıcı olarak tanımladığınız Toryum'u bir meslektaşınıza anlatır gibi değil, benim ve okurlarımızın anlayacağı gibi anlatır mısınız?
- Toryum, saflaştırıldığında alüminyum, çelik görünümünde bir element. Toprakta toryum oksit halinde bulunuyor. Dünya rezervlerinin yarıdan fazlası Türkiye'de, Batı Anadolu'da bulunuyor. Eskişehir, Sivrihisar, Beypazarı ve Kızılcaören yörelerinde.
- Dünyada nerelerde var, rezervler ne kadar?
- Avustralya'da 300 bin ton, Hindistan'da 290 bin ton, Norveç'te 170 bin ton, ABD'de 160 bin ton, Kanada'da 100 bin ton, Güney Afrika'da 35 bin ton, Brezilya'da 16 bin ton. Neredeyse bütün dünyada toplam 1071 bin ton, Türkiye'de 800 bin ton.
- Birkaç yıldır bir başka maden, boryum üzerine bir tartışma vardı. Boryum stratejik maddedir, özelleştirilmesin, özellikle de yabancıların eline geçmesin deniliyordu. Toryum için de aynı şeyi söylemek mümkün müdür?
- Bildiğim kadarıyla, toryum'un 21. yüzyılın en stratejik maddesi olması büyük bir olasılık. Eğer 2005 yılına kadar yapılması planlanan yeni tip nükleer enerji santralleri gerçekleşirse, toryum bir numaralı element olacak. Çünkü yeni tip reaktörlerde yakıt olarak kullanılacak. Eğer biz toryum ile elektirik enerjisi üretebilmek olanağına kavuşursak, bu trilyonlarca varil petrole eş değerde bir enerji kaynağı olacak.
- Diyelim ki her şey yolunda gitti, 2005 yılında, haydi diyelim 2010 yılında toryumlu nükleer santraller çalışmaya başladı. Bu nasıl olacak? Yani kömür gibi topraktan çıkartıp, bir çuvala koyup...
- Şu anda planlanan yeni tip reaktörlerin prototipinden söz edecek olursak: Yerin yaklaşık 30 metre altında, kurşun bir hedefin içinde bulunacak toryum. Bu hedefe dışardan, yeryüzünden hızlı protonlar gönderiyorsunuz. Bu protonlar kurşundan nötron üretiyor. Bu nötronlar da gidip toryumla birleşerek enerji üretiyor.
- Peki toryumun topraktan çıkartılması ve enerji üretimi sırasında bu işlerde çalışan insanlar herhangi bir tehlikeye maruz kalıyor mu?
- Hayır. Bizim rezervlerimiz zaten toryum-232. Yüzde yüz oranda, oksitlenmiş durumda toryum içeriyor. Kurşun hedef dediğimiz şey, içine toryum konulan bir muhafaza, bir kap. Silindirik biçimde, boru biçiminde olabilir. Üzerine hızlı protonlar gönderildiği için ‘‘hedef’’ olarak adlandırılıyor. Bu tip reaktörlerin eskileriyle mukayese edilmesi mümkün değil. Kesinlikle patlama tehlikesi yok. Çernobil benzeri bir felaketin tekrarlanması mümkün değil. Radyoaktif kalıntı minimum nisbetinde. Bu da nötronlarla yok edilebiliyor. Reaktörün fişini çektiğinizde her türlü işlem duruyor. Doğa kirlenmiyor, minimum atıklar da uzun ömürlü değil.
- Uranyum bu kadar belálı bir madde, tehlikeli, radyasyon yayıyor. Oysa toryum da 1828'de bulunmuş, radyoaktif olduğu da 1898'den bu yana biliniyor. Tehlikesiz olduğu halde neden toryum tercih edilmemiş?
- Toryum nedense iyi tanınmıyordu. Cenevre'de CERN (European Center for Nuclear Research-Avrupa Parçacık Fiziği Araştırma Merkezi) laboratuarında araştırma yapan, Nobel almış bir İtalyan fizikçi, Prof. Carlo Rubbia tarafından önerildi, 1993'te. Toryumun, uranyumun yerini alabileceği kanıtlandı. Dokuz yıl öncesine kadar toryumun bu tip bir reaktörde yakıt olarak kullanılabileceği bilinmiyordu.
- Yakıt olarak kullanmak için dünyada ne gibi çalışmalar yapılıyor?
- Ön araştırma çalışmaları bitti, projenin fizibilitesi 1998'de tamamlandı. 11 Avrupa ülkesinin Bilimsel Araştırma Bakanları için araştırma panelleri oluşturuldu, bir de bilim adamlarının katıldığı teknik danışma grubu var. Ne yazık ki Türkiye yok buralarda. CERN laboratuarı da 1954 yılından bu yana var. Aralarında Yunanistan'ın da bulunduğu 12 Avrupa ülkesinin kurduğu bir laboratuar... Burada biz maalesef yokuz. Olmak için Türkiye Bilimler Akademisi'yle birlikte yoğun çaba içindeyiz.
- Sadece Bilimler Akademisi mi? Devletin, hükümetin bu işe el koyması gerek miyor mu?
- Hepsi bir arada olmalı. CERN'e ve öteki çalışmalara katılan devletler kendi güçleri nisbetinde bütçelere katkıda bulunuyorlar. Ancak bilimsel araştırmalara yapılan yatırımlar bir süre sonra misliyle kendini öder duruma geliyor. Ama Türkiye bu gibi konulara para ayırmadığı için büyük bir bilim adamı eksikliği var.
- CERN'de neler yapılıyor?
- Ön araştırmalar bitti. Avrupa'nın ilk prototip toryumlu nükleer santrali 2005 yılına kadar tamamlanacak. Ayrıca Japonya ve ABD'de kendi santrallerini yapmaya çalışıyor.
- Bunlar santrali bitirdikleri zaman bize satacaklar...
- Araştırmaların içinde olursak biz kendimiz daha iyisini de üretebiliriz. Prototipin geliştirilmesinde mutlaka aralarında bulunmamız gerek. Avrupa prototipi reaktörü 2005 yılında bitirilecek. Bu yeni reaktör, mevcut reaktörlerin sorunlarını da çözümleyecek. Prototip reaktör 2005 yılında tamamlanırsa, seri üretim 2010 yılından önce başlar.
- Toryumun yarısı bizdeyken reaktör çalışmalarının neresindeyiz?
- Hızlandırıcı üzerinde çalışan bir tek araştırma grubumuz var Ankara'da. Hızlandırıcı proton ve elektron gibi temel parçacıkların ve atom çekirdeklerinin hızını çoğaltan alet. Tıpta, sanayide, savunma sanayinde de kullanılıyor. Fakat araştırmayla ilgili hızlandırıcı yok.
- Türkiye'nin yerin altındaki toryumunu 2015 yılından itibaren kullanabilmesi için ne yapmak lazım?
- Türkiye'de, 2010 yılında hızlandırıcı, deneysel yüksek enerji fiziği ve nükleer fizik konularında 1200 bilim adamının çalışıyor olması gerek. Şu anda sadece 80 kişi var. Önce bilime ve bilim adamına yatırım yapmak lazım.
- Bu desteÄŸi kim verecek?
- Devlet, hükümet, tabii ki TÜBİTAK, Türkiye Bilimler Akademisi TÜBA. Özel teşebbüsün, sanayi kesiminin de katkıda bulunması gerekir. En önemlisi eleman yetiştirmek. Dünyadaki araştırmalara bilimadamlarımızın katılması.
- Türkiye'de akademik ünvana sahip kaç bilim adamı var bu işin içinde?
- Hızlandırıcı alanında çalışanların sayısı onu bile bulmaz. Sıfır diyebiliriz. Üniversilerin fizik bölümlerinin bu alanda çalışmasını sağlamak, çalışma yapacak olanları yüreklendirmek lazım. Büyük bir servetin üzerinde oturuyoruz, küçük bir bilimsel yatırımla toryumla enerji üretme alanının dünya devleri arasına girebiliriz. 290 bin tonluk toryum rezervi bulunan Hindistan enerji geleceğini toryumda arıyor.
- Peki bizim aklımız erer mi bu işe? Katılmaya kalkışsak bizi aralarına alırlar mı? Bir fizik bölümü mezununun dünya stardartlarında yetişmesi için kaç yıl lazım?
- Bilim adamlarımızı elbette alırlar aralarına. Bu alanda çalışan bilim adamlarımızın zaten bağlantıları var onlarla. Bir mezunun 5 yıl daha çalışması lazım doktora alması için, 7 ile 10 yıl yeter. Ayrıca, başka ülkelerde yaşayan Türk bilim adamları var, onlar davet edilebilir.
- Toryum nükleer enerji reaktörleri çalışmaya başladı diyelim. Elimizdeki toryumun ömrü ne?
- Ebediyen diyebiliriz.
Türkiye'nin elektirik üretmek için dışarıdan petrol ve doğal gaz almadığını, ısıtmada kullanılan doğal gazın yerini toryumdan üretilen elektiriğin aldığını düşünelim. Düşünelim, Türkiye'nin başına büyük bir devlet kuşunun konduğunu anlarız. Önümüzdeki 10-15 yıl içinde Türkiye'nin talihi tersine dönebilir. Önü açılabilir.
Devletin, hükümetin, TBMM'nin, TÜSİAD'ın, Sanayi Odalarının toryum gerçeğinden haberi var mı, bilmiyorum. Prof.Dr. Engin Arık, Devlet Planlama Teşkilatı'nın haberi olduğunu söylüyor.
Uranyuma dayalı nükleer enerji üretimine, hidrolik enerji için baraj yapılmasına, termik santrallere karşı çıkan, ancak Türkiye'nin enerji gereksinimi için olumlu öneride bulunamayan çevreci örgütlere, doğaseverlere, sivil toplum örgütlerine ve ‘‘harabeseverler’’e de müjde! Şimdi ellerinde toryum kozu var. Yürüyüş, açlık grevi yapmalarına artık gerek kalmayabilir.
Türkiye önümüzdeki 12 ay içinde mutlaka CERN'e üye olmalı ve toryum Prototip Reaktörünü üreten devletlerin arasında yer almalı. Bu da yetmez, Türkiye, ABD ve Japonya ile ilişki kurup toryum reaktörü alanında çalışma yapan gruplara bilim adamları göndermeli. Bu yılın sonuna kadar Hindistan bu alanda neler yapmış, oradan da birşeyler öğrenmeli.
Ülkemiz adına, bu işi bana haber verdiği için Prof. Engin Arık'a ve bu alanda çalışan birkaç bilim adamımıza teşekkürü borç bilirim. Ben de sizlere, bütün Türkiye'ye, başımıza konan devlet kuşunun, kurtarıcımız toryumun müjdesini veriyorum. Büyük bir servetin üzerinde oturuyoruz, küçük bir bilimsel yatırımla toryumla enerji üretme alanının dünya devleri arasına girebiliriz. Kesinlikle patlama tehlikesi yok. Çernobil benzeri bir felaketin tekrarlanması mümkün değil. Reaktörün fişini çektiğinizde her türlü işlem duruyor. Doğa kirlenmiyor, minimum atıklar da uzun ömürlü değil.
* * *
Konu ile ilgili elime gecen bazı siteleri sizlere gönderiyorum . Gelecek için en tehlikeli firma olarak bu Millenium Cell'i görüyorum . Ayrıca Boraks ile ilgili kurulmuş hiçbir sitede Türkiye’nin adı geçmiyor, bu da çok ilginç. Türkiye'de çıkarılan bütün madenlere yer veriyorlar ama Boraks yok. Ayrıca bir de kısa film var, bu filmi de Millenium Cell adlı firma Amerikan halkını bilgilendirme amaçlı hazırlamış sanırım. Filmi izleyebilmek için bilgisayarınızda Realone Player'in yüklü olması gerekiyor.
Millenium Cell adlı kurulusun hazırladığı bu filmde; içine %75 oranında su, %25 oranında sodyum borohidrat ve %5 oranında sodyum hidroksit konulan kabın içindeki sıvı yakılmaya çalışılıyor. Sıvı bu durumda iken yanmıyor. Daha sonra sıvının içine adı net olarak açıklanmayan (Millenium Cell katalizörü) denilen bir katalizör koyuluyor ve sıvı o andan itibaren yanıcı hidrojen gazı çıkartmaya başlıyor, bir ateşleyici yardımıyla tutuşturularak yakılıyor . Katalizör katı halde bir nesneden yapılmış ve bir cımbız yardımı ile sıvının içerisinden çıkarıldığında ise bu yanıcı sıvı karışım eski yanmaz halini alıveriyor. Benim fikrimi soracak olursanız bu katı katalizör maddesi aslında isin aldatmacası. Kendilerini dahi ilan ederek insanları kandırma yolu da diyebiliriz. Bence asıl önemli madde burada %20'lık bölümü oluşturan sodyum boro hidrat. Çünkü Boraks minerali olmaksızın zaten böyle bir nesneyi herhalde elde etmeleri mümkün değil, her neyse ben kimyager yada fizik mühendisi değilim . Heykeltıraşım, grafik tasarımcıyım , ama aptal da değilim . Su kısacık film de anlatılanları biz kendi olanaklarımızla ülkemizde yapamayacak kadar aciz de değiliz aslında. Fakat işin içinde büyük ihtimalle başka işler olduğu bir gerçek. Biz daha önceki hükümetler zamanında gizli kapaklı kendi madenlerimizi, ve başka öz kaynaklarımızı gelişmiş ülkelere danışmaksızın kendi yararımıza kullanamama anlaşmaları bile yapmış olabiliriz. Her ihtimali düşünmek lazım. Şu anda yazacaklarım bu kadar eğer yeni şeyler bulabilirsem sizleri haberdar etmeye devam edeceğim . Kısa filmi açabilmek için bilgisayarınızda realone programının yüklü olması gerekiyor . Bu programı www.real.com adresinden ücretsiz olarak indirip kurabilirsiniz Filme direk olarak su adresten de ulaşabilirsiniz. http://www.milleniumcell.com/index.pl
Bu Death Valley denen yerin adı çok geçiyor . İlk olarak Boraks'ın keşfedildiği bölge olduğu söyleniyor , bu günlerde milli park sınırları içerisinde yer alıyor . Kapsamlı bilgi sitede. Selamlar http://nobel.scas.bcit.ca/resource/ptable/b.htm, http://www.americanwest.com/deathvalley/index.htm.
Ekonomik Varlıklarımızı Koruma ve Değerlendirme Derneği |