Uyuşturucudan Susurluk’a dizisinin bu günkü konusu, adli makamları ve basını bir hayli meşgul eden Abdullah Argun Çetin’in TBMM Susurluk komisyonundaki ifadesi.
Abdullah Argun Çetin, 11 Kasım 1998’de Romanya-Bükreş'ten İstanbul’a geldikten sonra yakalanarak başında şaibeli polis müdürü Cevdet Saral’ın bulunduğu Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından sorgulanmıştı.
Cevdet Saral, Abdullah Argun Çetin’in, “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’ın da liderliğinde 4 kişilik bir istihbaratçı grubunun, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ın eşi Berna Yılmaz ve kardeşi Turgut Yılmaz’ın yanı sıra, gazeteci Emin Çölaşan ile milletvekili Cavit Çağlar'ın oğlu Mustafa Çağlar ve işadamı Ali Balkaner'in oğlu Hakan Balkaner'e karşı suikast hazırlığında olduğunu, suikastlar için 200 bin dolara anlaştığını itiraf ettiğini söylemişti.
Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral, Başbakan Yılmaz'ı ziyaret ederek olayla ilgili bilgi vermiş ve bu arada Berna Hanım'ın korumaları, bir araç ve 4 polisle takviye edilerek Turgut Yılmaz'a da koruma polisi verilmişti.
Olay basına “Berna Hanım'a suikast son anda önlendi” başlıklarıyla yansıdı ve Abdullah Argun Çetin tutuklandı, Gazeteci-yazar Uğur Mumcu'nun, 1993'te uğradığı bombalı saldırı sonucu tasarlanarak öldürülmesine iştirak ettiği ve bu amaçla oluşturulan çeteye mensup olduğu" gerekçesiyle idam istemiyle yargılanmaya başladı.
Esasında, kendisini Yeşil'in eski elemanı olarak tanıtan, “Abdullah Kerimoğlu” ve ‘‘Acar’’ kod isminide kullanan Abdullah Argun Çetin’in, “Türkiye'yi sarsacak basın açıklamaları” 1996 yılında başlamıştı.
ARENA ekibine, Aydınlık Gazetesine ve diğer çeşitli medya kuruluşlarına başvuran Çetin, siyasi olarak önemli noktalara gelmiş sağcı bir babanın oğlu olduğunu, Ülkücülüğe sempati duyduğunu ancak üyelik şeklinde bir bağlantısı olmadığını, Ankara Koleji’nden mezun olduğunu, birkaç dil konuştuğunu, 12 Eylül döneminde yurtiçinde resmi kişiler tarafından eğitildiğini, Türk İntikam Tugayı (TİT) üyesi olduğunu, örgüt tarafından bomba uzmanı olarak eğitildiğini, çeşitli operasyonlarda başarısını ispatladıktan sonra 1985'de Fransa'nın Marsilya Adası'nda Lejyoner eğitimi almaya başladığını, 1988'de Lejyoner olarak İtalya'da NATO (Gladio) birliklerinde eğitime gönderildiğini, boynunda NATO birliklerinde kullanılan hurma dalı ve uzmanlık alanını (patlayıcı) gösteren şerit şeklindeki bröveyi künye gibi taşıdığını, İtalya'daki "psikolojik mukavemet" eğitimlerinde sinir sisteminin bozulduğunu, Milano ve Fransa Paris'e pratik yapmak için gönderildiğini, Abdullah Çatlı ile birçok operasyonda birlikte olduğunu, Fransa adına Çad, Somali ve Etopya'da lejyoner (paralı asker) olarak savaştığını, Amerikan Uyuşturucu ile Mücadele Teşkilatı DEA’ya hizmet ettiğini, Gürcistan'da Swerdnadze'ye, Ermenistan'da Dışişleri Bakanına (yanlışlıkla Turizm Bakanının arabası mayına çarparak havaya uçmuş) ve Azerbaycan'da Haydar Aliyev'e yönelik suikast teşebbüslerinde yer aldığını, Azerbaycan pasaportu taşıdığını fakat arandığı için Azerbaycan'a giremediğini, Bahriye Üçok ve Uğur Mumcu suikastlarına katıldığını, Mumcu'nun yaşamını yitirmesine neden olan bombanın yapımında görev aldığını, Sultanahmet Meydanı'ndan Bakü Metrosu'na kadar, dünyayı dehşet içinde bırakan birçok sabotaj ve bombalama eyleminlerinde bulunduğunu, Matild Manukyan'a karşı girişilen ve Manukyan’ın yaralanmasına, Özer Çiller'in İstanbul Bankası'nda Genel Müdürlük yaptığı dönemde, şoför-kurye olarak kullandığı Mehmet Urhan ve bir başka kişinin, hayatını kaybetmesine neden olan bombalı saldırıyı bizzat yaptığını belirtiyordu.
ARENA ekibi, Abdullah Argun Çetin’in anlattıklarını Emniyetteki bilgiler, yargıdaki dosyalar ve uzmanların açıklamalarından araştırmış ve Çetin’in eşine zor rastlanılır bir yalancı olduğu, birilerinin ona dersini iyi çalıştırdığı, Çetin’in “Susurluk Olayını” yanlış yönlerdirme çabası içinde bulunduğu kanaatine varmıştı.
ARENA, araştırma sırasında Abdullah Argun Çetin’in emekli müşavir olan babası Osman Çetin’e’de ulaşmış ve kamuoyunu yanıltmayı iş edinen Abdullah Argun Çetin'in dolandırıcılık suçundan cezaevinde yattığını ve kredi kartını kullanarak, erkek kardeşini bile çarptığını ve en önemlisi ruh hastası olduğunu, ruhsal tedavi gördüğünü, doktorlarının adı ile birlikte tespit etmişti.
Ruh Hekimi Kemal Aydınalp “Argun Çetin isimli hasta, bana ilk olarak 1981 yılında geldi. O sırada henüz 19 yaşında idi. Kendisini getiren babası Osman Çetin, oğlunun eğitimine devam edemediği gibi, belirli bir işte de çalışamadığını ve evden bazı şeyleri çaldığını söylüyordu. Bu şikâyetlerle başladığımız tedavi, ertesi yıl da sürdü. Babası, sorun çıkarttıkça onu bana gönderiyordu. Babası adına çek düzenlediğini, borç takıp ödemediğini, işten çıkartıldıktan sonra yeni bir işe girmemek için direndiğini biliyorum. Hastayla olan görüşmelerimiz, 1981 ve 82 yıllarında kayıtlı olarak gerçekleşti. Babası ile aynı sosyal kulüpte üye olduğumuzdan, ilerleyen yıllardaki görüşmelerimizi kaydetme gereğini duymadım. Hasta hakkındaki teşhisim, 'sosyopatik kişilik bozukluğu'dur’’ diyordu.
Abdullah Argun Çetin'le kısa süren bir arkadaşlık dönemi yaşamış ve önemli bir kamu kuruluşunda çalışan H.A. isimli hanım da onun için şunları söylüyordu:
‘‘23 Nisan 1998'de bir arkadaşımla birlikte Ankara'daki Metropol Sineması'na gitmiştik. Argun Çetin ile orada tanıştım. Yanımdaki koltukta oturan Çetin, daha önce yüzbaşı rütbesiyle Silahlı Kuvvetler'de görev yaptığını, iki yıl süreyle askeri ataşe olarak Afrika'da bulunduğunu, sonra istifa ederek ordudan ayrıldığını ve halen turist rehberi olduğunu söylüyordu. Böylece başlayan arkadaşlığımız zamanla ilerledi. Ancak bir gün, benden 1 milyon lira isteyince hakkında kuşkulanmaya başladım. Kaldığı otele 17 milyon lira borç takıp ayrıldığını öğrendiğimde kuşkularım artmaya başladı. Bu arada otelden ayrılıp benim evime taşınmıştı. Günün birinde Romanya'ya gideceğini söyleyerek 600 dolar vermemi istedi. Parayı vermediğim takdirde beni ve bir yakınımın 5 yaşındaki çocuğunu öldüreceğini söylüyordu. Çok korkmuştum. Direnince üzerime saldırıp ameliyatlı burnumu sıkarak boğmaya çalıştı. Ardından çantamdaki tüm paramı, kolumdaki künyeyi ve komodindeki ziynetimi aldı. Ayrıca zor kullanarak, bankamatik yoluyla hesabımdan 60 milyon lirayı çektirdi. Amerika'da antiterör eğitimi aldığını ve yanında bir aileyi yok edecek kadar bomba bulunduğunu söylediği için paniklemiştim. Bu nedenle karakola yaptığım şikâyeti de geri almak zorunda kaldım. Daha önceki konuşmalarımızda Abdullah Çatlı, Oral Çelik ve ‘Yeşil' kod isimli Mahmut Yıldırım'la ilişkisinin olduğunu iddia ederek ‘Ben devletim, beni bana mı şikâyet edeceksin?' demişti.’’
Abdullah Argun Çetin’in anlattıklarına inananlar sadece basın kuruluşları değildi. Zamanın bakanı Eyüp Aşık ile Eyüp Aşık’ın yakın adamı Ankara Emniyet Mürdürü Cevdet Saral da bunlar arasındaydı.
Bakan Aşık Abdullah Argun Çetin ile makamında birkaç kez görüşmüş ve tam aradıkları kişi olduğunu saptayarak onu Cevdet Saral’a göndermişti.
Eyüp Aşık gibi Ankara Emniyet Mürdürü Cevdet Saral da Çetin’in verdiği ipuçlarından yola çıkarak 'Yeşil'in Romanya'da olduğuna öylesine inanmıştı ki, hemen Çetin’in cebine para koyarak onu Köstence’ye yolladı. Böylece Çetin kanalıyla 'Yeşil'e ulaşacak ve büyük bir operasyonla yakalayarak İstanbul Emniyet Müdürü olma rüyasını da gerçeğe dönüştürecekti.
Rüya gerçekleşmeyince Türkiye'ye dönen Abdullah Argun Çetin, suikast teşebbüsü ve Uğur Mumcu'nun öldürülmesi olayına katıldığı gerekçesiyle hemen gözaltına alındı ve tutuklanarak cezaevine konuldu.
Çetin, Ankara DGM Savcısı Hamza Keleş'e 1998'de verdiği ifadede, Uğur Mumcu'nun öldürülmesi olayına da katıldığını belirtmiş; "Olaydan iki - üç gün kadar önce iki arabayla, yanımda Atakan ve Tekin olduğu halde aynı sokağa gittik. Orada polis kulübesi vardı, yanında da elçilik vardı. Ancak ben orada Uğur Mumcu'nun olduğunu bilmiyordum. Sokaktan iki - üç sefer geçtik. Şahin marka araçta, Atakan, Tekin, ben ve aracı kullanan şoför vardı. Şoförü tanımıyorum. Tekin'i de güvenecek kadar tanımıyorum. Benim ilişkim Atakan'laydı. Atakan bir üsteğmendi ancak gerçek kimliği konusunda bilgim yok. Tekin denilen şahıs o mahallede bir ev kiralamıştı. Keşiften sonra Atakan ile Azerbeycan-Nahçıvan'a gittik Tekin adlı şahıs, bizimle gelmedi, Ankara'da kaldı. 24 Ocak 1993'te (olay günü) Azerbaycan'daki kampta idim" demiştir.
Mahkeme soruşturma neticesinde Çetin'in Romanya'da bulunduğu sırada kullandığı ve kendisine Emniyet tarafından verildiğini belirttiği 0-542-262 11 01 nolu telefonun Romanya’da bulunan Yasin Akın isimli şahsa ait olduğunu, bu şahsında telefonu sivil polis Burhan'a verdiğini söylediğini tespit etti. Mahkeme aynı zamanda Çetin’in, 7-10 Kasım 1998 tarihlerinde Romanya Bükreş Majestik Oteli'nin telefonundan İstanbul ve ABD ile görüşmeler yaptığını belirledi.
Ankara 1 No'lu DGM, Uğur Mumcu'nun, 24 Ocak 1993'te uğradığı bombalı saldırı sonucu tasarlanarak katledilmesine katıldığı ve bu amaçla oluşturulan çetenin üyesi olduğu gerekçesiyle idam istemiyle yargılanan Abdullah Argun Çetin'i, "gözlem altında tutulması için" Adli Tıp'a sevketti. Adli Tıp Kurumu Başkanlığı mahkemeye gönderdiği raporda, ''sanığın suç sırasında ve halen ceza ehliyetini etkileyecek herhangi bir akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunmadığı, ceza ehliyetinin tam olduğu'' belirtti.
Diğer taraftan, üç bomba uzmanının hazırladığı raporda ‘‘Sanık Çetin'in, bomba konusunda anlattıklarının doğruluktan ve mantıktan uzak, uydurma bilgilere dayandığı, şahsın bomba konusunda herhangi bir eğitim almadığı, hatta hayatında hiç bomba veya patlayıcı madde görmediği kanaatindeyiz' denildi.
Neticede "Gazeteci-yazar Uğur Mumcu'nun, 1993'te uğradığı bombalı saldırı sonucu tasarlanarak öldürülmesine iştirak ettiği ve bu amaçla oluşturulan çeteye mensup olduğu" gerekçesiyle idamla yargılanan ve yaklaşık 1.5 yıl tutuklu kalan Abdullah Argun Çetin 4 Ağustos 2000’de tahliye edildi.
Abdullah Argun Çetin’i önemsiyerek TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu’na davet eden kişi, CHP İçel Milletvekili Fikri Sağlar'dı. Sağlar, Abdullah Argun Çetin'in birçok karanlık olayı çözeceğine inanmıştı. Ona özellikle Uğur Mumcu suikastını aydınlatacak kilit adam olarak nitelendiriyordu.
Abdullah Argun Çetin ile ilgili bu açıklamadan sonra TBMM Susurluk Komisyonu’ndaki tiyatro sahnesine dönelim.
ABDULLAH ÇETİN ARGUN 28.1.1997
BAŞKAN - Hoş geldiniz. Önce isminizi ve kimliğinizi söyleyin, kendinizi tanıtın.
ABDULLAH ÇETİN - Adım, Abdullah Çetin. 1962 Tokat doğumluyum. 1980-1983 döneminde, daha doğrusu, 1983'ün martından sonra Çatlı ile tanıştım Almanya'da. Ben, o sırada Almanya'da dil okulunda, Goethe Enstitüsü'nde...
BAŞKAN - Önce kendinizi tanıtın da, sonra...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Anlattı... Anlattı...
BAŞKAN - Ne iş yapıyorsun?..
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Önce kendi özgeçmişinizi söylerseniz...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - O da kahramanlıkların anlatılmasına vesile oluyor, illet oluyorum; yarım saat, bir saat...
DURMUŞ FİKRİ SAGLAR (İçel) - Asker kökenli olmadığı için...
ABDULLAH ÇETİN - Ben paralı askerim; yani, neler...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır, ben başka bir şey anlatmaya çalıştım; sizin bilmediğiniz bir şeyi anlatmaya çalıştım.
ABDULLAH ÇETİN - Ben, Almanya'da, Çatlı'yla tanıştım da onun için oradan girdim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır, hayır, kendinizi tanıtma babında, 1962 Tokat doğumlusunuz. Ne iş yapıyorsunuz?
ABDULLAH ÇETİN - Ben, paralı askerim. İşim, paralı askerlik; yani, lejyonerlik. Onun için, 1983'te Çatlı'yla tanıştığımı söylüyorum; çünkü, ben, askerden sonra, bizzat kendileri tarafından Fransız lejyonuna gönderilen elemanlardan biriyim; 15 kişilik kadrodan birisiyim...
BAŞKAN - Şimdi, arkadaş, bakın, yine, olaya girdin. Anne adın; baba adın; ne iş
yapıyorsun; tahsilin ne? Şu anda neredesin? Ondan sonra anlatacaklarını anlat.
ABDULLAH ÇETİN - Peki efendim. Ben, 1962 doğumluyum. Lise mezunuyum. Baba adım Osman, anne adım Şehvar. Dediğim gibi ,paralı askerlik yapıyorum. Bütün geçmişim budur.
BAŞKAN - Nerede paralı askerlik yapıyorsun? Türk ordusunda mı?
ABDULLAH ÇETİN - Türk ordusunda değil efendim. Ben, Azerbaycan'a başvurmak üzere yurtdışında paralı askerlik yapıyorum. Daha evvel Fransız lejyonuna bağlı olarak yaptım eğitimimi. Bunların mecburi eğitim güzergâhında eğitim aldıktan sonra, onların emrinde Nijerya, Fas, Etiyopya gibi, Çat gibi ülkelerde paralı askerlik yaptım; daha sonra Türkiye'ye geldim.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Fransız ordusunun emrinde mi?..
ABDULLAH ÇETİN - Evet, yabancı birlikler lejyonu var; onların emrinde görev yaptım; yani, orada eğitim aldıktan sonra, zaten sözleşme imzalıyorsunuz, o sözleşme e çalışıyorsunuz bir süre. Daha sonra, isterseniz, sözleşme bitiminde serbest lejyoner olarak kalabiliyorsunuz, serbest paralı asker. Bu, aynı bu sanatçıların olduğu gibi "ajan" dediğimiz bizim, İsviçre ve Belçika'da kurulan kişilere özgeçmişimiz, aldığımız eğitim sistemi; yani, lejyonda aldığınız eğitim, uzmanlık alanımıza göre bir döküm veriliyor; o türlü işler olduğu zaman sizi çağırıp bu görevlere gönderiyorlar. Serbest paralı askerlik budur; ama, benim paralı askerliğim 1985'te başladı ve üç senelik mecburiyetten sonra bitti. Bir sene eğitim, üç sene de mecburiyet var. Altı aylık psikolojik eğitim, altı ay silahlı eğitimden geçiyoruz ve bu tür şeyleri... Ben, dediğim gibi, Abdullah tarafından gönderildim lejyona.
BAŞKAN - Onu söylemediniz...
ABDULLAH ÇETİN - Dedim efendim; onun için baştan...
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Kaç yılında?..
ABDULLAH ÇETİN - Efeııdim, ben askerden 1985 yılında geldim; 1985 yılında, gönderildim; yani, lejyona kayıt tarihim 1985'tir. Abdullah Çetin isminde kayıtlıydım; yani gerçek isimlerle kayıt edilir lejyona kayıtlar; yani, sahte isim vesaire değildir ve mutlaka bir referansınızın olması gerekir lejyona kayıt için; yani, her önüne geleni almazlar lejyona.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - "Abdullah gönderdi" dediniz değil mi?
ABDULLAH ÇETİN - Evet. .
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Neyiniz oluyordu sizin?
ABDULLAH ÇETİN - Hiçbir şeyim olmuyordu.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Nasıl gönderiyordu sizi?
ABDULLAH ÇETİN - 1983'te Almanya'da tanıştım. Dördüncü ayında...
YAŞAR TOPÇU (Sinop} - Onu anladım; sizi nasıl göndermiş oluyor?..
ABDULLAH ÇETİN - Efendim, o güne kadar bizim lejyon hakkında bilgimiz yok; ne olduğunu da bilmiyoruz. Biz, 1985 yılında Ankara'da kahvede... Çünkü, Abdullah'ı Almanya'da tanıştığımiz için gördük ve bizim gibi gençlere ihtiyacı olduğunu söylediler; yani, bu tür ihtiyacı...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kim diyor efendim?..
ABDULLAH ÇETİN - Abdullah Çatlı efendim; ama, o zaman taşıdığı kimliği bilmiyorum; ama, biz reis olarak tanıdığımız için kendi ismi mi, başka isim mi bilemem; ama, bizi Fransa'ya yönelten kendisidir.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yalnız bir kopukluk var, özür dilerim. Almanya'ya bir anda nasıl gittiniz? Türkiye'de değil miydiniz?
ABDULLAH ÇETİN - Ben, Almanya'ya dil okuluna gittim.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Abdullah'ı o zaman tanımıyorsunuz?
ABDULLAH ÇETİN - Hayır efendim. Ben, Almanya'ya Goethe Enstitüsüne İzerlon'da dil eğitimi almak için gittim.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Abdullah ile tanıştınız; o sizi lejyonerliğe yönlendirdi.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçe1) - Yani, şuralarını da söylerseniz belki tam bir silsile olmuş olur. MHP sempatizanısın... 12 Eylülden önce böyle birisiydin, böyle bir gençtin; sonra, 12 Eylül oldu; 1982 yılında Ankara Kolejini bitirdikten sonra, Almanya'ya Goethe Enstitüsüne Almanca öğrenmek için gittin. Almanya'ya gittiğinde ülkücülerle bir iş bağı, doğal olarak, olarak sempatizanı olduğun için onlarla birlikte oldun ve tanıştın.
ABDULLAH ÇETİN - Evet, efendim. Almanya'da o tarihlerde Türkiye'den giden insanlar, Almanya'da kahvelerde oturuyorlardı ve belli bir gelirleri vardı, artık nereden olduğunu bilemiyorum. Benim o kahvelere gitmem büyük bir rastlantı sonucudur; ama, o kahvelerde uzun süre devam ettiğiniz zaman, sizin zaten siciliniz hakkında gerekli bilgiyi alıyorlar; yani, kimdir, nedir... Orada Abdullah Çatlı'yla tanışmam benim rastlantıdır; yani herkesin reis dediği insanı biz tanımıyoruz. Abdullah Çatlı ismini biliyorduk; ama, herkes reis diye hitap ediyordu. Ben sorduğumda reis kimdir; yani, neden bu kadar ilgi görüyor, bu kadar değer görüyor; çünkü, kahvenin sahibi, hiç unutmuyorum Mustafa Bey diye birisiydi, kalkar yer verirdi, masasını verirdi ki, kumar oynanır, vesaire gibi işler dönerdi; yani, oranın sahibi, bizi orada iyi bilen birisiydi. Orada tanışmam öyle olmuştur. Tabiî, hemen, ben, Abdullah Çatlı'yım demedi kendisi. Daha sonra, bizi kullandıktan sonra; yani, birkaç kere Köln'e vesaireye evrak götürdük getirdik ve o zaman işte ben Abdullah Çatlı olduğunu...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Nereye götürüyorsunuz evrakı?
ABDULLAH ÇETİN - Düsseldorf, Köln, İzerlon arasındaki bir üçgene; çünkü, İzerlon ve Köln'de Türkler çok yoğun oluyordu; İzerlon'da Türk gücü çoğunluğu çok fazlaydı o zaman. Kahveler arasında, iki üç tane kahve vardı, o kahvelere kurye olarak evrak götürüp getirdim, bildiğim kadarıyla. O zaman güvenini kazandım. Yoksa, benim; yani, direk Abdullah Çatlı'yla herhangi bir irtibatım yoktur. Ben, lejyondan geldikten sonra, uzun bir süre Abdullah Çatlı'yla irtibat kuramadık.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kaçta geldiniz lejyondan?
ABDULLAH ÇETİN - 1988 yılında...
BAŞKAN - Şimdi, arkadaş, şöyle yapalım; parça parça şey yapmayalım. Şimdi, sen ilk şeyden başla tarihi kronoloji içerisinde...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Anlattı... Anlattı, Sayın BaŞkan; siz konuşuyordunuz.
BAŞKAN - Evet, bir ara anlattı da; ondan evvel parça parçaydı.
ABDULLAH ÇETİN - Ben, Abdullah Çatlı'yı 1988'den sonra en son; yani, ondan sonra 1991'de gördüm; yani, o aradaki zamanda görmedim. Yine, bizim Mülkiyeliler Derneğinin arkasında devamlı gittiğimiz bir kahve vardı, Karadeniz Kahvesi; orada buluşulur genelde..
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - 1991'de nerede aördünüz?
ABDULLAH ÇETİN - Karadeniz Kahvesinde...
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - İstanbul'da mı?..
ABDULLAH ÇETİN - Hayır, Ankara'da, Mülkiyeliler Birliğinin arkasında bir kahve vardı. 1991 yılında...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - 1991 yılında gördünüz?..
ABDULLAH ÇETİN - Evet.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - 1985'te lejyona kayıt edilirken beraber miydiniz?
ABDULLAH ÇETİN - Efendim, o bizi oraya götürmedi; yani, bizzat kendisi götürmedi Lion'a.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Neredeydi o zaman o?
ABDULLAH ÇETİN - Almanya'daydı efendim; çünkü, kendisi götürmedi bizi.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, bir soru daha -affedersiniz, çok önemli- Abdullah Çatlı'yla en son lejyona gitmeden ne zaman görüştünüz?
ABDULLAH ÇETİN - Ben, askerden geldim; Türkiye'de görüştük efendim, İstanbul'da
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Tarih?..
ABDULLAH ÇETİN - 1985'in ilk ya da ikinci ayı, tam hatırlamıyorum...
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Hayır, siz "ben, Abdullah Çatlı'yı Türkiye'de tanımıyorum" dediniz.
ABDULLAH ÇETİN - Hayır, efendim, ben anlatamadım. Almanya'da tanıştıktan sonra...
BAŞKAN - "1983'te tanıştım" dediniz.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır, ben en son görüştüğü tarihi soruyorum. Bir şey için, izin verir misiniz, çok önemli bir şey için soruyorum. Siz, Abdullah Çatlı'yı lejyona gitmeden, yani, iki görüşme arasında, Abdullah Çatlı'yı 1985'te gördünüz Türkiye'de, sonra 1991'de tekrar Türkiye'de gördünüz. Bu mudur?
ABDULLAH ÇETİN - Evet efendim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bunun dışında görmediniz?
ABDULLAH ÇETİN - Evet efendim, doğrudur. Ben, Almanya'dan sonra Türkiye'de askere geldim, askerden sonraki olayı söylüyorum; 1985'teki olayı...
SEMA PİSKİNSÜT (Aydın) - Pardon, bir şey söylemek istiyorum. 1985'te Abdullah Çatlı Fransa'da eroinden yattığı sene olması lazım. Siz nasıl gördünüz?
ABDULLAH ÇETİN - Efendim, bilemiyorum.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ben de onun için sordum. Sen niye söylüyorsun ya... Ben de onun için sordum; ben, ısrarla diyorum ki, ne zaman gördünüz?.. Bitti...
BAŞKAN - Neyse, devam edin. Soruları sonra soralım lütfen, insicam bozulmasın.
ABDULLAH ÇETİN - Hayır, efendim, ben, burada kendi isteğimle bulunuyorum; yani; ben kimsenin şeyinde değilim; yani, tarihler arasında özellikle yanılıyor olabilirim; çünkü...
BAŞKAN - Tamam, siz bildiğinizi kronolojik olarak anlatın.
ABDULLAH ÇETİN - Ben, 1991'de gördüm Abdullah Çatlı'yı... Simdi, bakın, ben, şunu özellikle açıklamak istiyorum. Baştan size söyleyeyim; çünkü, tarihler arasında yanılgı olabilir; yani, aradaki geçen zaman...
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yani, üç aşağı beş yukarı bilebilirsiniz...
ABDULLAH ÇETİN - Yani, 1985 konusunda çok emin olabilirim; ama, yani, ay olarak şey yapamam... Baktığınız zaman, araştırdığınız zaman bulabilirsiniz. Benim askerden geliş tarihim bellidir zaten; yani, 1991'de gördüm. 1991'de kurduğumuz irtibatlar arasında, Çatlı bana hiçbir şey söylemedi ve hiçbir görev de verilmedi. 1991'den 1993'e kadar ben Güneydoğuda görev yaptım efendim.
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Ne görevi?
ABDULLAH ÇETİN - Güneydoğuda dağlardaydım efendim. Güneydoğuda bize verilen, o zaman rahmetli Cem Ersever'in komutasındaki birliklere tam destek sağlamakla görevlendirildik dağlarda; yani, 15 kişilik gruplar halinde Güneydoğuda görev yapıyorduk.
BAŞKAN - Jitem'de görevliydin yani.
ABDULLAH ÇETİN - Efendim, tam olarak Jitem değil; çünkü, yaklaşık 60 kişilik bir grubumuz vardı. 15 kişilik, dağda biz istihbarat çalışmaları yapıyorduk.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Hangi seneler?..
ABDULLAH ÇETİN - 1991-1992 yıllarıydı.. 1991-1992 mayısına kadar...
BAŞKAN - Şimdi, araya girmeyin de anlâtsın. O zaman bir şeyi kalmıyor; yani, her şeyde bir soru sorarsanız o zaman şey olmaz. Not alın. Siz, buyurun.
ABDULLAH ÇETİN - Bizim oradaki görevimiz, istihbarî çalışmalardı; yani, köyün bize verilen... (Karşılıklı konuşmalar) Efendim, şimdi, şunu açıklayayım. Ben, burada kendi isteğimle bulunuyorum. Tekrar söylüyorum; bir şey varsa...
BAŞKAN - Buyurun. Biz de gerek gördük, dinliyoruz.
ABDULLAH ÇETİN - 1991'de bize verilen Güneydoğudaki görev, Jitem'e bağlı istihbarat çalışmalarıydı; ama, direkt Jitem'le bağlantımız yoktu. Şu açıdan soruyorum ben bunu: Bize verilen emir, köylere gidip köy hakkında bilgi almaktı; yani, Kürtçe bilen, özellikle Kürt, milliyetçi dediğimiz, Türk, Kürt kökenli Türk milliyetçileri aramızda bulunan... Kürtçe biliyorlardı. Onların yardımıyla muhtardan PKK'lı olduğumuzu söyleyip yiyecek istiyorduk. Bize eğer yiyecek verirlerse, direkt en yakın özel time telsizle bildirerek o köyün aranmasını sağlıyorduk. Daha sonra bu olay, onların isteğine göre değişti. Biz, onların verdiği...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Onlar dediğiniz kim?
ABDULLAH ÇETİN - Efendim, Ahmet Cem Ersever'in...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Siz tanır mısınız Ahmet Cem Ersever'i?..
ABDULLAH ÇETİN - Bir kere gördüm.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sizi oraya bu işe kim soktu?
ABDULLAH ÇETİN - Çatlı efendim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sen doğru söylemiyorsun. Kes bu ifadeyi burada.
ABDULLAH ÇETİN - Keseyim efendim benim için...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bir dakika dinleyelim efendim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yok canım, buraya sapıtmaca şey için gelmiş. Bir defa lejyonerlik yaptım diyor. Lejyonerlik -ben hukukçuyum- suç. Bir insan...
ABDULLAH ÇETİN - Ben başta söyledim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Anladım. Yok canım, mümkün değil; o şekilde gelip burada lejyonerlik yaptım filan demesi... Birisi göndermiş...
BAŞKAN - Anlatsın, biz değerlendirmesini yaparız.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sen doğru söylemiyorsun kardeşim. Birisi sana öyle çizmiş onu anlatıyorsun bize. Hiç, boşuna şey yapma...
ABDULLAH ÇETİN - Hayır, hiç kimse tarafından gönderilmedim efendim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Belli, 1985'te tutuklu olan adamla, diyorsun ki, görüştüm, ısrarla soruyoruz...
ABDULLAH ÇETİN - Ben, tarihler konusunda yanılabilirim...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Nerede yanılabilirsin? Israrla soruyoruz... Tarih ver; mart diyorsun...
BAŞKAN - Neyse şimdi, buyurun.
ABDULLAH ÇETİN - Şimdi, efendim, bakın, ben, buraya kimsenin baskısı altında gelmedim. Ben, söylediklerimle kimseyi yanıltmak gibi bir şeyim de yok; yani, benim öyle bir derdim olsa...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Lütfen, anlatın, devam edin siz...
ABDULLAH ÇETİN - Ben, 1992'nin Mayıs ayına kadar orada görevyaptım. 1992'nin 12 Mayısında Azerbaycan'a gitmek üzere emir aldım.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kimden emir aldınız?
ABDULLAH ÇETİN - Ben, o zaman o bölgede bulunan... Abdullah Çatlı bizi gönderirken Muhittin Akyol diye bir şahıs vardı...
BAŞKAN - Devam edin, lütfen...
ABDULLAH ÇETİN - Bakın, inanılmazlık ifadeleri...
DURMUS FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yaşar Bey,düşüncelerinizi sonra söylersiniz. Dinleyelim... Buyurun.
ABDULLAH ÇETİN - Efendim, eğer inanılmayacaksa hiç konuşmayayım.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Gayet tabiî inanılmayacak. Bu şekilde konuşursanız inanmam. Arkadaşlar ne söylerse söylesin, siz buraya yönlendirmeye gönderilmişsiniz. Yok öyle şey...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - O zaman siz dinlemeyin. Biz dinlemeye kararlıyız.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır, karar alsaydınız, ondan sonra dinleseydik. Bu kadar böyle ipsiz, sapsız, dipsiz şey olur mu? Birisi söylüyor, şey ediyor. Olmaz öyle şey; yani, bu Komisyon şey değil; biz, keriz değiliz burada.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Müsaade edereseniz, biz, dinleyelim...
ABDULLAH ÇETİN - Benim bu söylediklerimi kanıtlayacak deliller Azerbaycan'da mevcuttur.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Oradan getirtiriz, Azerbaycan devletinden
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Azerbaycan'dan iki otel adı söyler misiniz?
ABDULLAH ÇETİN - Tabiî, ben, bizim kaldığımız yeri söyleyeyim. Bu Devlet Başkanlığının orada, President Apart denilen yerde Devlet Konukevi vardı. Biz, bizzat orada kaldık.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Diğeri?..
ABDULLAH ÇETİN - Efendim, bakın, bunu size şey olarak söylemiyorum. Ben, size 1993'te yapılan savunma sanayinin silahlarının sergilendiği yer vardır. Onu bile söyleyebilirim. 1992'nin, dediğim gibi, mayısında Azerbaycan'a ilhak ettik. 13 Mayısta halk ayaklanmasıyla beraber Nahçivan'dan Bakü'ye geçtik; tarih de tam 14 Mayıs 1992'dir. 1992'de, o tarihte korkulan, 1990'da olan Rus ayaklanmasında Muttalibov'un Rusya'dan destek isteyip, tekrar Rus askerlerinin Bakü'ye çıkacağı gibi bir inanç vardı. O tarihte, biz, onu engellemek için, bizzat President Apart denilen Başkanlık binası içinde bir terör tahkikat aldık. Şu anda, 1995'te, Omman karargâhı olan yer, bizim karargâhımız olarak bize verildi. Yaklaşık bu da 8 kilometrelik bir yerdir; yani, Bakü'ye 8 kilometrelik uzaklıkta olan bir karargâhtır Omman karargâhı; eskiden bizim karargâhımız olarak kullanılıyordu. Biz, 1993'ün, özellikle Ocak ayına kadar, bilhassa Ermenistan vesaire gibi yerlerde, cephede savaştık; ancak, ocak ayından sonra, 5'inden sonra, bizzat kampta, Gence bölgesinde istihdam edildik. Gence bölgesi Hanlar bölgesidir, Hanlar bölgesinin başkenti Gence olarak algılanır. Gence'deki kampta eğitmenlik görevi verildi; yani, benim uzmanlık alanım C-4'tür; plastik patlayıcı. Orada, bu konuda eğitim vermeye başladık. Bu, 1990 ocak ayının 5 ya da 6'sında başladı. Yalnız, burada söylemek istediğim şu var. Benim inanılmazlık şeyi olduğu için bazı şeyleri anlatmamaya...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Gayret et... Gayret et... Anlatmamaya gayret et...
ABDULLAH ÇETİN - Peki, anlatmayacağım efendim; çünkü, benim ifademe değer verilmediği görüşündeyim ve bunu, size tarih ve gün olarak, geçen Fikri Beye de söyledim, bunu, tarih, gün ve saat olarak vermek niyetindeydim ve Fikri Beye anlattım. Bana inanılmayacağı için, Komisyonda ifade...
DURMUŞ FİKRİ SAGLAR (İçel) - Komisyonun Başkanı, Sayın Başkan dinledikten son ra...
BAŞKAN - Biz çağırdık; başkası şey değil... Çağırdık, dinliyoruz. Buyurun, siz anlatın, değerlendireceğiz; inanınız, inanmayız; o ayrı şey; ona biz karar vereceğiz; sonunda karar vereceğiz, şimdi değil...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bir şey dediğim yok; ama, karşısında dinleyenlerin de aptal olmadığını da bilerek konuşsun.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sayın Topçu, aptal değiliz hiç birimiz... Sen de avukatım da değilsin, bakıyorum, dinliyorum; hiç kimsenin avukatı da değilsin...
BAŞKAN - Öyle şey olur mu ya...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kendimin avukatıyım, kendi hakkımı savunuyorum. Ben bu komisyonun üyesiyim. Mecbur muyum dinlemeye...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Dinlemezsen çık dışarı.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Niye canım, ne münasebet; niye çıkayım dışarıya. Bu komisyonun üyesiyim. .
BAŞKAN - Lütfen... Arkadaş, öyle şey olur mu... O zaman sessizce dinlersin veya dinlemezsin, uyursun...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sessizce de dinlemiyorum, konuşma hakkımı da kullanıyorum. Bir diyeceğiniz mi var?..
BAŞKAN - Olmaz canım, olur mu öyle şey...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Olur canım, bal gibi olur... O zaman tutun da atın kolumdan.
BAŞKAN - Konuşmanın da adabı olur...
YASAR TOPÇU (Sinop) - Konuşmanın adabı var, kullanıyorum adabını... Karşı taraf böyle derse, böyle söylerim... Bana inanmak zorunda... Niye inanacakmışım yani.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Biz hep seni örnek aldık... Lütfen... Lütfen...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Mübarek günde, başka işimiz gücümüz mü yok. Olur mu; sizin yaptığınız eziyet yani...
BAŞKAN - Arkadaş, senin istediğin gibi mi konuşacak?
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Sevgili Bakan, bize yarım saat izin verirseniz... Lütfen...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Biraz öz ve şey anlatabilirsen bize...
BAŞKAN - Buyurun, özet olarak, net bir şekilde söyleyin.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Burada önemli bir şey söyledim; bu C-4'ü bize bir aç...
ABDULLAH ÇETİN - Efendim, C-4 askeri bir patlayıcı maddesidir. C-4'ün uzmanlığı bombanın yapımında değildir; o fabrikasyon bir yapımdır. C-4'ün uzmanlığı fünyesinden kaynaklanan bir olaydır. C-4 elektrik ateşlemeli fünyeyle çalışır; yani, yere atmanız veya başka bir şey yapmanız patlatmaz. Son derece güvenlidir. Elinizde hamur gibi yoğurabildiğiniz için; yani, daha doğrusu macuna benzediği için, istediğiniz şekli de verebilirsiniz C-4'e ve ufak gramıyla büyük tepkilere sebep olan bir bombadır. Bu, C-4 uzmanlık isteyen konusu, kullanacağınız fünyenin yapılan olaya göre değişmesidir; yani, her tür fünyeyle ateşlenmez C-4; özellikle yaptığınız operasyonlarda, görevlerde C-4'ün fünye problemi olduğu halde; yani, eğer, fünyeyi doğru kullanmadığınız zaman iz kalır. Yani, C-4 hassas patlayıcı olduğu için, genelde çok hedeflerde kullanılmaz. Ordu malı bir patlayıcıdır C-4; piyasada bulunması zordur. Biz, Azerbaycan'da eğitimizde, Hors Greenmayer denen şahıstan temin ediliyordu bu patlayıcı ve diğer silahlar. Hors Greenmayer'in Azerbaycan'daki etkisi, o tarihte çok büyüktür: çünkü, Azerbaycan'da bulunan silahlar, bizim daha evvel kullandığımız silah tiplerine uymaz: çünkü, Azerbancan'da bulunan silahlar Sovyet yapısı silahlar olduğu için, bizim daha evvel NATO standardı silahlarla eğitim aldığımız için uyum zorluğumuz vardı ve özellikle...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Takılma buraya; ben, sadece C-4'ten sonra...
ABDULLAH ÇETİN - Hayır, Greenmayer önemli bir isimdir orada, onun için... Çünkü. C-4'ürı' temini Azerbaycan'da bulunmayan bir markadır. Biz, eğitimi ayın 1 1'ine kadar, sadece fizikî hedefler üzerinde yapmaya çalıştık; yani, binalar, araçlar, vesaire; ama, 11 Ocaktan itibaren araç üzerine eğitim vermeye başladık; yani, bu aralar gelen şahısların Azerbancanlı olmasının yanında Türkiye'den gelen şahıslara da eğitim vermeye başladık.
DURMUŞ FİKRİ SAGLAR (İçel) - 11 Ocak 1993 mü?
ABDULLAH ÇETİN - Evet efendim. Şahısların nitelikleri de değişti; yani, biz, o tarihte verdiğimiz şahısları... Yani, hepimiz dini bütün insanız; ama, mescidimiz yoktu karargâhta, mescit konuldu. Bu gelen elemanlar için... 11 Şubattan sonra gelen şahıs zaten belli, bizim bölümümüzde yatmamaya başladı: aylık barakalar temin edildi. Gence'de bulunduğumuz kamp, mahalle içinde bir kamptı. Eski bir Rus askeri üssüdür, mahalle içinde. Tabiî, Gence'de bir tane karargâh vardı; bunu araştırabilirsiniz. Gelen bilgiler doğrultusunda C-4'teki verilen şeyimiz, Türk yapımı araç üzerine eğitim vermeye başladı. Tabiî, bu şeylerin kampta eğitim verdiğimiz sonradan gelen şahısların eğitimi yaklaşık 23 Ocağa kadar devam etti...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Hep Azerbaycan'daydı eğitiminiz...
ABDULLAH ÇETİN - Hayır efendim.
BAŞKAN - Neler yaptınız arkadaş; onları anlat.
ABDULLAH ÇETİN - Sonra Türk şahıslar gelmeye başladı. O tarihten sonra zaten normalde kampta bulunan C-4'ler alındı; patlayıcı eğitimina son verildi 23 Ocaktan sonra. Daha çok o tarihte, 24 Ocakta olan olaydan sonra kampın o bölümü, eğitim bölümü kapatıldı. tekrar Ermenistan üzerinde yoğunlaşacağımız...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - 24 Ocakta ne olayı oldu?
ABDULLAH ÇETİN - Uğur Mumcu olayı oldu. Bu şahısları da tanımladım. Bu şahıslar yaklaşık, tam tarihini bilmiyorum, bir veya iki hafta sonra, şeye saldırılan şahıslarla, aynı, Kamhi'yle yakalanan şahısların aynısıydı.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sizin eğitim verdiğiniz kişiler mi?
ABDULLAH ÇETİN - Evet. Onları çünkü daha sonra teşhis ettik.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sizin eğitim verdiğiniz kişiler Türkiye'ye geri mi dönüyordı eğitim aldıktan sonra?
ABDULLAH ÇETİN - Evet.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Niye orada eğitim alıyor o kişiler?
ABDULLAH ÇETİN - O tarihte, çünkü patlayıcının nereden alındığını bilemem; ama,
patlayıcı eğitimini biz Azerbaycan'da verdik.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Abdullah Bey, o Kamhi olayında bir tanesini bana tarif edebilir misin?
ABDULLAH ÇETİN - Tabiî. Yani, benim orada eğitim verdiğim, daha sonra giden şahısları da verebilirim.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Daha sonra resimlerini gördün, onlara benzettin değil mi?
ABDULLAH ÇETİN - Tabiî efendim. 1.78 boyunda, benim gibi esmer, dalgalı saçlı, sakallı bir insandı, o tarihte de sakalı vardı; yalnız oradaki en büyük özelliği üniversite, çünkü bizim oraya gelen insanlar isim vermezler, üniversite mezunu olduğu konuşmalarından belli oluyordu, düzgün konuşmaları ve yönetici vasfına sahip bir şahıstı. Öbürü, 1.60 civarında 65 kilo ağırlığında bir şahıstı. Çünkü bunlar önce bize getirildiği için, eğitim için, sadece o haki üniformalar içinde getirilirler. Yani ben size orada bize verilen, terör eğitiminde bir noktayı açıklamak istiyorum. Bu tür olaylarda her zaman ben Cefi Kamhi olayını yapmış olsaydım, Cefi Kamhi oradan sağ çıkmazdı. Çünkü, bu operasyonda kullanılan lav silahı, onu kullanan şahıslar bilir, çok emniyetli bir silahtır. Yani, roketatar çok sağlam bir roketatardır, Amerikan malı ve elektrik ateşlemeli olan bir roketatardır ve Emniyet pimi çok sağlamdır. Kapatıldığı zaman, boru şeklindedir, emniyet pimi kendi kendine kitlenir; ama, bir şey vardır, üstünde seri numarası vardır, NATO standardı silahı olduğu için seri numarasından hangi ülkeye satıldığı standart olarak bulunabilir.
BAŞKAN - Neyse silahın o özelliğine...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Yani, Cefi Kamhi olayını yapanları sen eğittin şeyde?
ABDU LLAH ÇETİN - Evet.
BAŞKAN - İsimlerini biliyor musun?
ABDULLAH ÇETİN - Hayır efendim, bilmiyorum; ama, ben bağlantıyı şey yapmaya çalışıyorum. Kampta bomba eğitimi verdiğimiz kişilerin de aynı kişiler olduğunun özellikle altını çizmek istiyorum. Onun için adlarını şey yaptım, daha evvel tanımazdım.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Uğur Mumcu bombasının hazırlayıcısı mı demek istiyorsun bunlara?
ABDULLAH ÇETİN - Evet. Yani, o tür, Uğur Mumcu cinayetinde kullanılan fünye sadece bizim hazırladığmız fünyelerden biri olabilir. Çünkü şeyin bulunuş şekli, cesedin bulunuş şekli vesair gibi araştırmada bulunamayan kanıtlar, bulunsa bile bulunamayacak kanıtlar bu olayın eğitimini almış kişiler olduğunu gösterir. Çünkü, orada ayarlanan pim ve ateşleyici fünye maktulün araca giriş şeklinde patlama yani...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Onların yakalandıktan sonra verdikleri ifadeleri hatırlıyor musun?
ABDU LLAH ÇETİN - İran'da...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Kum kentinde... Yani Azerbaycan'dan bahsetmediler.
ABDULLAH ÇETİN - Azerbaycan'a gitme şeklinde, adamın şeyini bilemem nerede eğitim aldığını ama, ben size bunu söylüyorum. Ben şey olarak söylemiyorum, anlattığım bilgilerde yardımcı olmaya çalışıyorum. Yani, içtenlikle söylüyorum kimsenin baskısı altında... Eğer birisi beni yönlendirmeye kalksa ben başka şeyler söylerim. Ben kendimi suçlu duruma düşürecek şeyler söylüyorum. Üzerine basa basa C 4'te kullanılan fünyenin bizim hazırladığımız fünyelerden biri olduğunu söylüyorum. Çünkü C 4 imalini yerleştiren bomba değildir, bakın herkesin yanılgıya düştüğü odur. C-4 hazırlamak problem değildir, hazırdır C 4...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Evet bunıa anladık, 1993'teki yaşamınızı anlatın.
ABDULLAH ÇETİN - 1993'te... Yalnız bu arada 1993'teki o Hazirandaki Gence İsyanı önemli, onu bir müsaade ederseniz... '
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ne işimize yarayacak...
ABDULLAH ÇETİN - 1993'te Albay Hüseyinov'un başlattığı ayaklanmada, ayaklanmayı bastır emri verildi. Emrin de bize olay gece olduğu için kalabalığa ateş açtık fakat gelen kalabalık sivildi falan, sivil olduğunu bilmiyorduk... Orada 68 kişinin öldüğünü öğrendik, sivil şahısların ve daha sonra bu olayda Fereckuruyev, o zaman Azerbaycan Halk Cephesi Genel Sekreteriydi, Fereckuruyev'in emriyle... Orada bizim direkt irtibat kurduğumuz Nihat Çetinkaya idi, eski Ülkü Ocaklarında görevliydi kendisi. Bu isyandan sonra Türkiye'ye döndük, 1993'te ben yine Asil Nadir olayı için Kıbrıs'a gönderildim ben. Asil Nadir'in kaçırılışı biliyorsunuz Azeri kaynaklıdır. 1993'teki Asil Nadir olayında ben Kıbrıs'ta non grata persona oldum, istenmeyen kişi ilan edildim, bunu da araştırabilirsiniz.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Bu parantezi de açarsanız memnun oluruz, kim gönderdi Kıbrıs'a?
ABDULLAH ÇETİN - Vallahi efendim ben Türkiye'ye Amerikalılar tarafından getirildim. Çünkü o sırada isyan başarıya ulaşmış, Aliyev, Hüseyinov ve Elçibey tarafından yönetilmeye başlanmıştı. Azerbaycan Halk Cephesi dağılmış biz ortada kalmıştık. British Petroliuma ait uçakla biz Nahcivan üzerinden Türkiye'ye girdik ve bu şeyler içinde o sırada Ankara'da bulunduğum sırada gittiğim kahve var, orada bir emir alışverişi yaparız. Yani, bana verilen emirler orada...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Açarsan o kilidi...
BAŞKAN - Kimler veriyor emri, onları bilelim.
ABDULLAH ÇETİN - O Azerbaycan'dan, Kıbrıs'a gitme emrini kimin verdiğini hâlâ bilmiyorum. Çünkü bana Kıbrıs'a gidip Asil Nadir'e vermem gereken bir zarf verdiler. Ben Kıbrıs'a ulaştım, 1993 eylül ayırıda, araştırıp bakabilirsiniz. Asil Nadir'in Magosa'daki bürosuna gittim...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Bu zaman içerisinde ücreti nereden alıyordunuz?
ABDULLAH ÇETİN - Demin atladım, Azerbaycan'da o bölgede çok yüklü kenevir tarlaları var, hâlâ da bakidir bu tarlalar. Çünkü o tarihte Abhazya, Gürcü sınırındaki savaş devam ediyordu o bölge Azerbaycan'ın sadece Ermenistan sınırının bulunduğu bölge dağlıktı, diğer yerler ovadır, Bakü'ye kadar ovalardan oluşur. Bizim o tarihteki görevlerimizden birisi kenevir tarlaların ın korunması ve birisi de güvenliği sağlamaktı.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Tamam da parayı nereden alıyordunuz? Bordro karşılığı mı alıyordunuz, birisi mi getirip dağıtıyor muydu?
ABDULLAH ÇETİN - Hayır bordro karşılığı hiç almadık. Azerbaycan'da Fereckuruyev ve Nihat Çetinkaya aracılığıyla alıyorduk?
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Kim bu Nihat Çetinkaya?
ABDULLAH ÇETİN - Vallahi, Elçibey'in dışülkeler danışmanıydı. Eski Ülkü Ocaklarından tanıyoruz bunu.
BAŞKAN - Güneydoğu'da görevliyken kimden alıyordun?
ABDULLAH ÇETİN - Vallahi, güneydoğuda görevliyken, o zaman getiren sivil şahıslardan alıyorduk. Yani, kimse biz belli, 15 kişinin mesela ihtiyacı, devamlı gelen mühimmat ve yani yiyecek yardımıyla beraber gelirdi, kamyonla gelirdi:
BAŞKAN - Devletten mi alıyordunuz veya başka kişilerden mi alıyorduriuz?
ABDULLAH ÇETİN - Devletten aldığımı asla söyleyemem, devletten aldığımı da kanıtlayamam, ben gelen getiren şahıslardan aldım.
BAŞKAN - Yani, devlet adamımı yoksa?.. Evet buyurun...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bitti... Seferî... Ben mi çıkayım, o mu çıksın?.. Hangimiz çıkalım?
BAŞKAN - Vallahi, biz onu dinliyoruz.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İstersen iftara kadar dinle... Eve götür orada dinle...
BAŞKAN - Sabaha kadar da dinleriz.
ABDULLAH ÇETİN - Niye Kıbrıs'ta sınırdışı olayım ki, istenmeyen kişi ilan edilmem için, bir sebep olması lazım. Kıbrıs Hükümeti beni non grata personel ilan etti. Yani, bu kanıtlarla vardır, ortadadır. Ben bunu kafadan şey yapmıyorum.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hangi Kıbrıs ediyor bunu non grata persona, sen non grata persona nasıl ilan edilir bilir misin?..
ABDULLAH ÇETİN - Efendim, gidin sorun.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Nereden bilirsin!.. Non grata persona resmî kişidir, istenmeyen, sen resmî kişi misin?
ABDULLAH ÇETİN - Lütfen gidip sorun.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ne soracaksın!.. Git, ben bu işin eğitimini görmüşüm, sen bana burada non grata persona nasıl ilan edilir; onu mu öğreteceksin!..
ABDULLAH ÇETİN - Efendim, estağfurullah.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bir söylediğin lafı biraz şey söyle!.. Sabahtan beridir söylüyoruz!..
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Yaşar Bey, en sonda bağlıyoruz.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Aman ya!..
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Buraya gelme arzun nereden kaynaklandı, onu bize bir açıklar mısın?
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bırak yahu, non grata persona ilan edildim diyor, Dışişlerinin resmî memuru mu bu!..
ABDULLAH ÇETİN - Efendim, bir dakika, bir saniye, kendime burada hakaret var. Yani, ben gidip bakabilirsiniz efendim. Yani orada kayıtlar, Kıbrıs polisinde istenmeyen kişi olduğuma dair...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Yaşar Bey, küçük bir ihtimal dahi olsa, lütfen 10 dakika sabret. Benim hatırım için, sıkıntılar içinde olduğunu görüyorum, bu kadar üzülüyorum.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yahu ettim. Estağfurullah.
ABDULLAH ÇETİN - Ben buraya bir menfaat karşılığı gelmedim buraya.
Yani, beni kimse de göndermiş değil. Benim ne olduğumu da bilen bilir.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Neyse, kapatalım. 1993 ile 1995 arasında önemli bir iki olay varsa, onu da anlat sonra geliş nedenini bize izah et canım.
ABDULLAH ÇETİN - O zaman ben size geliş nedenimi anlatayım. Önemli olaylar vardır ama, ben bu komisyona içtenlikle geldim. Ben kanıtlamayacağım şeyleri de size söylemiyorum. Bunu üstüne bastıra bastıra...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Sen yine söyle, başlıklarla söyle önemli olayları.
ABDULALAH ÇETİN - 27 Eylül 1995'te... Ben kendimi suçlu duruma düşürebilecek şeyler söylüyorum ve siz bana inanmazlık' ediyorsunuz. İnanmamanız normal ama, kanıtlayabilirsiniz. 27 Eylül 1995'te Manukyan olayı vardı, İstanbul'da ve burada kullanılan da C 4'tür. Yani, bazı şeyleri yaptığım için biliyorum. Demin Bakan bey hasta olduğumu söyledi. Yani beni hasta olarak algılıyorsa benim şeye gerek yoktur. Yani ben size bunu kanıtlayabileceğimi söyledim.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Peki, son değerlendirmeni yap bize o zaman, hadi canım.
ABDULLAH ÇETİN - Anlatacağım çok şeyler var ama, siz bu şeyde...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Başka yerde anlat onları!..
BAŞKAN - Tabiî, anlatacak Yaşar Bey... Nedir yani, sıkıntın ne?..
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ne sıkıntısı... Böyle şey olur mu!..
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sen hızlı hızlı anlat...
BAŞKAN - Anlatıyor. Yani bir şeye doğru geldiğinden mi sıkıntın?
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Her dakika böyle şey olur mu!...
BAŞKAN - Biz dinleyeceğiz arkadaş, dinlemeye karar verdik, dinlemiyorsan dinlemezsin sen, biz dinleyeceğiz. Buyur arkadaş.
ABDULLAH ÇETİN - Efendim bakın benim buraya geliş sebebim ne kendimi, ben eğer başka amaçla gelsem televizyonlara konuşurum. Ben televizyonlara gitsem balıklama atlayacaklar...
BAŞKAN - Bırak arkadaş onları, çağırdık dinliyoruz.
ABDULLAH ÇETİN - Hayır efendim. Bana niye geldin dedi Beyefendi, ben geliş sebebimi anlatıyorum. Ben bazı kişilerin bazı şeylerden dolayı kahraman bilmem ne onun derdinde değilim. Ben, bizim ikinci dereceye atılmamızdan gocunduğumdan buradayım. İşi yapan biziz, onlar pastayı yiyen onlardır, milyonları götüren onlardır...
NiHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Onlar kim, Abdullah bey?
ABDULLAH ÇETİN - Abdullah Çatlı, şimdi, Oral Çelik vesaire vesaire gibileri... Bize asla ve asla yardım edilmedi, biz hep kullanıldık. Bakın hep kullanıldık. Ben gösterdim, Bakan beye, benim vücudumda izleri hâlâ durur işkencelerin. Ben 1993'te Nokta'ya konuştuğumda işkence gördüm; ama, ben onlar için değerli olduğum için beni öldürmediler. İşkenceler hâlâ suratımda ve vücudumdadır, kafatasımın çatlaklarını röntgenden ispatlanabilir. Yani, buraya benim geliş amacım ne meşhur olmaktır ne birşeydir, hiçbir şey değildir. Benim buraya geliş amacım doğruların artık yeter, açıklanması gerekiyor. Siz hep büyükleri dinlediniz, hep başları dinlediniz; ama, bu işi yapan bizler gibi adamları, bize siz tetikçi diyorsunuz, biz onlardanız. Benim Azerbaycan devleti pasaportu keyfi vermemiştir. 17.5.1993'te beni Azerbaycan vatandaşı yapmıştır Elçibey'in imzasıyla ve pasaportum da bakidir, numarasına kadar vereyim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Pasaportunuz yanınızda mı?
ABDULLAH ÇETİN - Hayır pasaportuma elkoydular 1993'te.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Numarası var mı?
ABDULLAH ÇETİN - Numarası var efendim, Nokta dergisinde de yayınlanan haberde de var. Aliyev beni vur emriyle aradılar. O zamanki Abdullah Kerimov kimliğimle ben aranıyorum, Gence'deki katliama katılmaktan aranıyorum. 1995'teki Çehadov olayına katıldığımdan dolayı aranıyorum. Bunlar hep şey değil. Ben ayrıntıları biliyoru'm. Ama, siz beni hâlâ dinlemernekte ısrar ettikçe söyleyecek bir şeyim yok.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Yok, yok dinliyoruz.
ABDULLAH ÇETİN - Çehadov olayında bulunan birisinin bilebileceği şeyleri biliyorum, saatleri biliyorum. Yani bunu Azerbaycan kaynaklarında da vardır, Türk kaynaklarında da vardır. Bulabilirsiniz; ama, ben güvenilirlik hissetmediğim yerde ifade vermek zorunda değilim. Çünkü, ben buraya kendimi suçlayacak durumda geldim.
BAŞKAN - Arkadaş biz dinliyoruz. Sen bize özet olarak net anlat bize. Daldan dala atlama, net şekilde anlat.
ABDULLAH ÇETİN - Operasyonların yüzde 80'i yurtdışı operasyonlardır. Ben size başka yerde duyulmayan şeyleri... Ben 1993'ün Nisan ayında hatırlarsanız Azerbaycan'da o şubattaki 24 Ocaktan sonra Ermenistan'a dönüldüğünü söyledim. Yani, Ermenistan'daki operasyonlara geçildiğini söyledim. Nisan 1993'te Erivan'da o zaman Turizm Bakanlığına bir saldırı oldu, o da C4'tür ama, hedef Turizm Bakanlığı değil, Dışişleri Bakanıydı. O tarihte görüşmelerden dolayı büyük ihtimalle yanılmıyorsam ve bunu da kanıtlayabilirsiniz. Bunu kimse bilmez, yapanlar bilir ve kullanılan bombanın cinsini de yapanlar bilir. Aynı şey Gürcistan'ta aynı şekilde aynı bombayla Şevardnadze yaralandı. Yani, bunlar yani tür yan saldırı dediğimiz saldırı türü vardır. Yoldan geçmekte olan aracın geçeceği istikametteki araca C4 yüklersiniz o geçtiği saatte de onu patlattığınız zaman bu patlayan araç diğer araca zarar verir ve içindeki şahıslar yok edilir.
BAŞKAN - Biz onu sormuyoruz, şimdi sen neler yaptın? Abdulah Çatlı ile nasıl yaptınız, başkasıyla neler yaptınız, operasyon istiyoruz biz.
ABDULLAH ÇETİN - Ben Çatlı ile yurtdışı operasyonda bulunmadım yani o benim başımda amirim, komutanım sıfatında bulunmadı.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Abdullah, içinde bulunduğun örgütün şeması konusunda bize bilgi verebilir misin?
ABDULLAH ÇETİN - Efendim ben size şemayı vereyim, mesela ben size...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Demin ücreti onun için sordum, oradan bir yere varabilir miyim diye... Muayyen şahıslar geldi, oradan hemen geri çekildim ben. Yani mensup olduğun örgütü tanıyor muydun?
ABDULLAH ÇETİN - Bizim aşamamızdaki kişiler yani maşa dediğiniz şahıslarız biz. Biz üstümüzdeki eli ancak tutanı biliriz. Ama, maşanın yönetildiği beyni asla bilmeyiz; ama, bakın 1996'da ben deşifre oldum. Ben Aydınlık Dergisi benimi için çete elemanı dedi deşifre oldum. Aydınlık'a görevli olarak gittiğim için orada olanlar, istihbaratları kuvvetli beni deşifre ettiler.Eylül, Ağustos ayından beri ben kaçak yaşıyorum.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Aydınlık'a siz mi gittiniz?
ABDULLAH ÇETİN - Evet efendim. Aydınlık'ta o zaman ellerinde Yeşil'in fotoğrafı olduğu söylendiği için bizzat gönderildim ben.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Aydınlık'a gittiğiniz yayınlandı mı?
ABDULLAH ÇETİN - Evet efendim.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Hangi sayısı?
ABDULLAH ÇETİN - Vallahi, sayısını bilmiyorum. Eylül Ağustos aylarında ve şey ayrıca söylemek istediğim şey şu: Vur emriyle arandım, ben hâlâ aranıyorum. Yani, benim sizin inanıp inanmamanız benim için değil, ben bildiklerimi anlatıyorum. Siz ister inanın, ister inanmayın.
BAŞKAN - Biz maşaydık dedin, peki tutan yönlendiren kim? Bizim aradığımız o.
ABDULLAH ÇETİN - Tam olarak ağustos, eylül aylarında Aydınlık'a gitmeden önce bana bu emri Ankara'da tek o zaman emir aldım polisten. O zaman Başbakanlık Koruma Polisi yazan kimlikli çünkü bize yabancı şahıslar geldiğinde kimlik isteriz. Bana Abdullah Çatlı ismini vererek polis kimliğini gösterdi ve Başbakanlık Koruma Polisi yazıyordu. O şahsı da daha sonra teşhis ettim. Ağansoy'un öldürülmesi sırasında yaralanan polisierden biridir. Yani, bunlar benim isteyerek söylediğim şeyler. Hiç kimsenin beni göndermesine gerek yok ki, ben kendimi suçlu duruma düşürüyorum kendimi. Bunlar benim buraya geliş sebebimi açıklar, ben kendim, benim gibi olanların artık bu işleri aydınlatacaklarına inanıyorum, benim gibi olanların. Yani, ne Ağar aydınlatabilir, ne de bir şey... Çünkü kullanılan biziz. Onlar sadece emir verirler.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Sizin gibi olup da aynı konumda olan başka arkadaşlarınız var mı? İsimlerini verebilir misin?
ABDULLAH ÇETİN - Vardır efendim. İsimleri gerçek olup olmadığını bilmiyorum ama vardır efendim. Şu anda benim bildiğim kadarıyla Azerbaycan'da kalan hâlâ birkaç kişi var. Şu anda bir tanesi de Azerbaycan'da O zaman tüccar kimliğiyle şu anda hapiste, çünkü Çehadov olayını organize etmekle suçlanıyor.
BAŞKAN - Haluk Kırcı'yı tanır mısın?
ABDULLAH ÇETİN - Tanımam efendim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Asker arkadaşı.
BAŞKAN - Lütfen, Yaşar Bey...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yahu bir tane isim verdi mi şimdiye kadar; Başkanım sen benim kardeşimsin, etme gözünü seveyim.
BAŞKAN - Yahu nasıl kardeşinim...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Yanımda diyor.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bir tane yanındaki adamın ismini verdi mi!.. Aman yahu, yapmayın, yanındaysa çıkar kardeşim bir tane söyle!..
BAŞKAN - Telaşın ne? .
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Aman yahu, bırak yahu!.. Telaşın ne değil canım, lüzum yok!... Şey gününde böyle sinir içerisinde insanı... Sen bu komisyonun başkanısın yani, bizi bu hale getirmeye hakkın yok ki!.. Şimdi, çıkar basına söylerim ben!... Buna hakkın var mı!..
BAŞKAN - Ee, söyle... Biz sabote etmiyoruz ki!..
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sabote ediyorsun, daha nedir yahu!..
BAŞKAN - Sen sabote ediyorsun... Biz bilgi alıyoruz.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Nesini bilgi alıyorsun, bunun neresi bilgi!.. Anlattıklarından bana bir isim çıkar. Diyor ki, Şaban'ı biliyor musun, bilmiyor, yanındaki arkadaşı biliyor musun, bilmiyor... Bilmem neyi biliyor musun, bilmiyor... Sadece birtakım olayları söylüyor!.. Böyie şey olur mu!.. Aman ya!..
BAŞKAN - Tamam arkadaş.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hâlâ bekleyecek hali yok, bitir hiç değilse bitir kardeşim artık!..
BAŞKAN - Vazifemi senden öğrenecek değilim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ne demek benden öğrenecek değilsin!.. Bu komisyonun üyesiyim ben, sen Başkan olmakla bu komisyonu esir alamazsın kardeşim!.. Hiç değilse bitir yahu!.. İnsanlar da konuşsun!..
BAŞKAN - Ben senin şey yaptığını söyledim mi!.. Lütfen, herkes haddini bilsin arkadaş.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Aa!.. Gayet tabiî, herkes haddini bilsin!.. Sen Başkan oldun diye, burayı şey mi...
BAŞKAN - Beyefendi, arkadaşı getirmiş, dinliyoruz.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Burada şey değilim ben beyefendi, bitir artık bu işi!..
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Mesut Beyi öyle dinlemedik mi!.. O ne söyledi!.. Duyduğunu söyledi, niye o zaman itiraz etmiyorduk? Bitir kardeşim!..
BAŞKAN - Bitir.. Bitir...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Oyla o zaman, artık yeter, sabrımız kalmadı!.. Tadını tuzunu kaçırdın ya!..
BAŞKAN - Her şeyi de oylayacak mıyız... Sen kaçırıyorsun.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sen kaçırdın kardeŞim ya!.. Hâlâ anlat diyorsun ya!.. Biraz dikkat et ya!..
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - A, Yaşar Bey...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Senin getirdiğin` Nuri Gündeş, adam bir şey mi söyledi!..
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bir şey söyledi tabiî.
DURMUŞ FİKRi SAĞLAR (İçel) - Ne söyledi?..
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Allah Allah...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Senin istediğin şeyi söyledi de gitti.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Benim istediğim şeyi söyler söylemez...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ben de benim istediğim şeyi bekliyorum. .
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - O zaman o soruyu sor gidelim ya!.. Allah'tan korkun saat 1 ya!..
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Müsaade eder misiniz. Buraya bir adam çağırılmış...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yahu, çağırmadık kardeşim. Arkadaşımız konuşmuş dışarıdan getirmiş, peki buyursun dinleyelim dedik, tamam...
BAŞKAN - Fikri Bey rica etti, biz de dinleyelim dedik.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yahu, anlattığı bir şey yok, niye dinleyeyim kardeşim!.. Akşama kadar bu adamı...(Karşılıklı konuşmalar)
BAŞKAN - Ne biliyorsun, sana göre yok, bana göre çok önemli şeyler söylüyor.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - İyi de tepkiniz çok fazla.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sevgili dostum kaç defa söyledim: Ama, söylüyorum, diyor ki, yok biz dinleyeceğiz. (Karşılıklı konuşmalar)
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Topçu, sen sadece bunda yapmıyorsun, devamlı yapıyorsun, daha önce gelen bilmem yüzbaşı, astsubaya da bilmem neye de aynı şeyi yaptın.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ee, aynı şey!.. O kadar söyledik, çağırın, burada yalan söylüyor adam diye!..
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - O zaman kimseyi dinlemeyin, niye dinliyorsun burada, bu kadar zaman!..
BAŞKAN - Kim ne söyledi! Herkes duyduğunu söyledi... (Karşılıklı konuşmalar)
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Dışarıdan duyuluyor lütfen...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bu komisyonun üyesiyim, diyorum ki, artık bitir bunu ya!..
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Sayın Topçu, bunu söyleyebilirsiniz de tepki tarzınız çok...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ya ama, kaçıncı söyleyişim. Kocaman adamız ayıptır, burada bir şey söylüyoruz!..
BASKAN - Senden başka itiraz eden var mı!..
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Senden başka itiraz eden var mı!.. Ee, dinleyelim akşama kadar o zaman.
BAŞKAN - Dinleriz tabiî. Benim bir sıkıntım yok.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - O zaman ben burada soruşturma yapıyorum deme, çıkalım şurada basının önünde tartışalım, bitsin bu iş.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Niye tartışacağız ki?..
YÂŞAR TOPÇU (Sinop) - Ter bastı, yeter ya!.. Oruç ağız dinliyoruz, kafa denen bir şey var.
BAŞKAN - Sen dinleme, ben dinlerim, benim bir sıkıntım yok. (Karşılıklı konuşmalar)
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Biraz da senin sıkıntın olsun zaten!..
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Sayın Bakan, Karadenizli olduğu için...
BAŞKAN - Ben çok şey alıyorum. Çok bilgi alıyorum. Bak nerelere kadar gitmiş.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Tabii, tabii... Azerbaycan'da bizi DC eğitimi için burada bu komisyonu anlat burada, dinlesin. Fünye nasıl çekilir, onu da öğretsin.
BAŞKAN - Öğreniriz tabiî.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yalnız tepkileriniz böyle olmamalı.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ben de üzülüyorum senin gibi, ayıp oluyor; ama, yanlış oluyor bu iş ya!..
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bunları kayda geçmeyin.
BAŞKAN - Yok, alsın, yok... Burada nasıl çalıştığımızı insanlar bilsin.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Siz benim söylediğimi...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sen bağırarak söylüyorsun...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Neyi bağırarak... Ee, rica ettik yapmayın dedik.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) – Sen bştan söyledin ya, bu adam bilmem nedir dedin çektin gittin.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ee, buyurun kardeşim, daha birinci cümlesinden adamın herşeyi yanlış söylediği ortaya çıktı!.. Daha gerisini dinlemeye gerek yok ki...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ya, biraz evvel Nuri Gündeş doğru mu söyledi?!.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Efendim, çağıralım, 5 dakikada gelsin özetlesin gitsin.(Karşılıklı konuşmalar)
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ben de üzülüyorum, kendime işkence konulmuş gibi... Sen ne yaparsan yap; ne demek ya sen ne yaparsan yap...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bakın, avukat arkadaş, ya bu adam deli ya da bu adam suçlu olduğunu bile bile gelilp bu komisyona ifade vereceğim diyorsa, bildikleri bir şey var. Ben doktor değilim, hanımefendi bilir, bu adamın psikolojik sıkıntısı var diye, ya da bu adam savcı bey itiraf ediyor, ben suçluyum diyor, burada bunları söylüyor, tutanağa geçtiğini bilmiyor mu.
BAŞKAN - Değerlendirmesini yapacağız. Her söylediği doğru değil ki, veya yanlış da değil.
DURMUS FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Öyle bir şey de demiyoruz, sadece değerlendireceğiz.
BAŞKAN - Herkesi dinleyeceğiz.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Neler yalan söyledi, kocaman kocaman adamlar.
HAYRETTiN DİLEKCAN (Karabük) - Esasen soracağımız şu, özet olarak olayları anlatmasın da hangi operasyonlara katılmış, talimatları kimlerden almış, soralım geçsin gitsin.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, Azerbaycan diyor, arkasından Kıbrıs diyor bizim konumuz değil bunlar.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Adamın söylediği şu, onu burada atladık, biz dedi gittik, Azerbaycan'da benim uzmanlık dalım bomba uzmanlığı. Biz normal olarak bomba anlatırken, yani, büyük yerlerin imhasını binaları... Bir gün dediler ki, arabalara nasıl ya da bilmem nelere nasıl bomba- konulur emri verildi. 7-8 tane de adam getirildi dedi, onu şimdi dinleyelim doğru mu değil mi. Beni getirdiler Ankara'ya Uğur Mumcu'nun sokağına getirdiler. Ben kim olduğunu, nere olduğunu bilmiyorum, bir araba gösterdiler, renault marka arabayı nasıl bomba konur dediler. Ondan sonra beni tekrar götürdüler dedi. Bence önemli olan bu, bunu dinleyelim gitsin. Abdullah bey, şimdi arkadaşlarımızın ilgisini çeken bir konu var, orayı biraz es geçtiniz. Orayı da biraz detaylı anlatırsanız, bu 24 Ocaktaki Uğur Mumcu cinayetiyle ilgili daha önce gelen insanlara eğitim verdim dediniz, o eğitmi verdiğim insanlar, daha sonra da Kamhi olayında da aynı insanlar oldu dediniz. Orayı bir anlatır mısınız? Yani, sizi Ankara'ya getirdiler mi, kimlere eğitim verdiniz, ne amaçla eğitim verdiniz?
ABDULLAH ÇETİN - Efendim, normalde bu tür eğitim vermeden önce yer ve hedef belliyse yer tanımı yapmak gerekir, yani bir planı yaparken bulunduğunuz mevkinin yapılacak eylemin koordinesini yapmanız gerekir. Yani, giriş noktaları, çıkış noktaları, araçların durduğu yer, yani birden fazla araç, araların çıktığı yer, güvenlik tedbirleri vesaire gibi şeyler için önemli olan bu planı yapmaktır. Yani bu organizeyi yapabilmek için önce yeri görmeniz şarttır. Bu yeri görmeden sadece araç üzerinde çalışmanız yeterli değildir.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu yeri gördünüz mü?
ABDULLAH ÇETİN - Evet efendim. O tarihlerde eğitim vermeye başladıktan sonra 11'inden sonra iki gün içinde beni Türkiye'ye Azerbaycan Nahcivan üzerinden Türkiye'ye getirdiler ve o kapıda giriş çıkışlar çok basittir. Nahcivan-Iğdır kapısı bizim elimizi kolumuzu sallayarak geçtiğimiz bir yerdir.
BAŞKAN - Kimlerle getirdin, kim getirdi?
ABDULLAH ÇETİN - Beni o zaman Murat Atakan adlı bir şahısla birlikte geldim, Türkiye'den gelen bir şahıstı. Ben normalde bu tür hedefin ne olduğunu, ne olacağını bilmiyordum. Sadece yer tespitinde bulunmaya gittiğimiz söylendi ve bu tür işlerde söylenen işlerde asla isim verilmez. Yani şu şahıs bu şahıs diye bir şey yapılmaz. Ancak burası diye gösterildi bana, bulunduğunuz yerin çok güvensiz yer olduğunu söyledim ben şahıslara, çünkü üstte polis kulübesi, altta taksi durağı olan bir yerdi ve iyi bir istihbarat yapılması gerekliydi. Çünkü aracın benden istenen şey kullanılacak fünyenin zamanlama değil, iz bırakmaması gerektiği konusunda, kesin ve net emir vardı. İz bırakmamalı, yani fünye parçası bulunmamalıydı ve yapılan işte çevreye zarar vermeyecek şekilde sadece nokta hedef üzerinde yapılması gerektiğikonusunda emir vardı. Onun için bulunduğum mevkide yapılan incelemede bulunulan yerin çok güvensiz olduğunu söyledim, Çünkü üstte polis kulübesi altta taksi durağı mutlaka şahıslar aracın altında çalışırken görülme ihtimalleri çok yüksektir. Saat gece kaç olursa olsun, yani yerleştiğinde ne olursa olsun araçta çalışırken en az 3-5 dakikaya ihtiyaç vardı. O tür fünyenin yerleştirilmesi zor bir iştir, saniyelerce sürecek bir iş değildir. Çünkü orada kullanılan benden istenen civa türü bir fünyeydi. o fünyenini yerleştirilmesi nazik isteyen bir iştir ve istihbaratın çok sağlam olmasını gerektiğini söyledim. Bana söylenen şu, hedef konusunda istihbaratımız çok iyidir, gün gün takip edilmektedir, o şahıslar seni ilgilendirmez ne olduğu, sadece burada konulacak hedefin, bombanın sağlam ve fünye tarafındanyapılmasıdır. Ben bundan sonra zaten ayın 13'ünde geri döndüm, Azerbaycan'a. Bu konuda Türk markalı yani, çünkü çalıştığınız aracın aynı araç olması önemlidir, çünkü, her aracın altındaki sistem değişiktir, yani kartel dediğimiz sistem değişiktir. O aracın cinsine göre çalışmakta fayda vardır. Onun için o tür aracın temin edilmesini istedim ve o tür araç temin edildi. Yani, beni o konuda söyleyeceklerim bu kadar.
BAŞKAN - Sonra kim yaptı, peki bu eylemi, siz mi yaptınız, başkası mı yaptı?
ABDULLAH ÇETİN - Ben yapmadım, ben bunu içtenlikle söylüyorum ancak, fünye, hazırlanan fünyeyle yaptılar, yani...
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Kim yaptı bunu?
ABDULLAH ÇETİN - Vallahi, eylemi yapan şahıslar, eğitim verdiğimiz şahıslardandır mutlaka; çünkü, eğitim alan şahıslar aracın altına girecek şekilde eğitim yapıldı; yani, başkasına eğitim verme ihtimalleri çok düşük. O eğitimi, bizzat aracın üstünde çalışan şahısların yapmış olması lazım
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Eğitimi nerede verdiniz?
ABDULLAH ÇETİN - Gence'de efendim.
BAŞKAN - Kaç kişiydi bu eğitim verdiğiniz kişi?
ABDULLAH ÇETİN - Normalde 8 kişiydi; fakat, araç üzerinde eğitilmeyen, araç altında eğitim verdiğimiz 3 kişiydi efendim. Daha önce söylediğim gibi teşhis ettiğim şahıslardan biri de onlardı.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Araba ne markaydı?
ABDULLAH ÇETİN - Araba Renault'du.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu eğitim verdiğiniz kişilerin isimlerini verebilir misiniz, tarif edebilir misiniz?
ABDULLAH ÇETİN - Ben size daha evvel söyledim; yani teşhis ettiğim şahıslardan biri de, daha önce de söyledim, yani, ortalama, tahminen 1.78 m boyunda, benim gibi esmer, hafif kıvırcık saçlı ve sakallı, diğeri de, 1.65 m boyunda...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Onlar sizi görseler, yüzleşebilir misiniz?
ABDULLAH ÇETİN - Ben yüzleşirim; benim bakın, kimseden korkum yok. Benim derdim, olayları saptırmak veya bir tarafa yönlendirmek değildir. Ben içtenlikle konuşuyorum, kendimi suç altına alarak konuşuyorum; yani...
BAŞKAN - Başka söylemek istediğiniz bilgi var mı?
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, bunun dışında başka operasyonlara katıldınız mı veya başka operasyonlardaki adamları eğittiniz mi?
ABDULLAH ÇETİN - Direkt olarak orada verdiğimiz eğitimde her türlü eğitim verildi.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Kamuoyunda bilinen şu operasyonlar yapıldı, operasyonları yapan şahısları biz eğittik diyebileceğin başka olaylar var mı?
ABDULLAH ÇETİN - Yok.
SEMA PİŞKİNSÜT (İzmir) - Abdullah Bey, uyuşturucu kullanıyor musunuz?
ABDULLAH ÇETİN - Hayır.
SEMA PİŞKİNSÜT (İzmir) - Nasıl peki, bu kadar; çünkü, çok büyük, uzun işler bunlar.
ABDULLAH ÇETİN - Şimdi, efendim bakın, ben sigara içerim, içki de içerim; ama, asla uyuşturucuya elime sürmedim. Çünkü, ne hale geldiklerini gördüm ben onların.
SEMA PİŞKİNSÜT (İzmir) - Diğer yetiştirdikleriniz kullanıyor muydu?
ABDULLAH ÇETİN - Kullananlar vardı efendim.
SEMA PİŞKİNSÜT (İzmir) - 8 kişi içinden var mıydı?
ABDULLAH ÇETİN - Onların içinde bilmiyorum; ama, eğitim görenler içinde, özellikle oda tanzim edildiğini biliyorum; yani, içmek için özel oda tarizim edildiğini biliyorum.
BAŞKAN - Bu işin ticareti de oluyor muydu o eğittiğiniz veya...
ABDULLAH ÇETİN - Efendim, bakın, ben onu anlatmaya çalışıyorum; daha evvel anlatmaya çalıştığım şeylerin içindedir o; yani, kenevir tarlalarını korumak görevi verilmiştir bize. Ben, 1995'e kadar, bunun sadece ve sadece nakliye işi olduğunu zannediyordum; ancak, özellikle, daha evvel de söyledim bunu, Bakan Bey'e de söyledim; yani, orada, Güneydoğu'da yapılan işlerin büyük çoğunluğunun, yüzde 80'ninin Azerbaycan civarından gelen uyuşturucu olduğunu gördüm ben; çünkü, bu paranın... Bakın, tonlarca yani, nasıl anlatayım size, dönümlerce ekili kenevir var; yani, buradaki, Azerbaycan kaynaklarınız teyit edebilir bunu. O bölgede, yani Hanlar bölgesinde dönümlerce toprakta ekili kenevir var.
BAŞKAN - Peki, teşekkür ederiz.
Diğer arkadaşı alalım.
***
Tiyatronun devamı:
Fikri Sağlar'la Söyleşi (Radikal 31.8.1998/Yurdagül Erkoca)
‘‘...Komisyonumuza Abdullah Argun Çetin isimli bir kişi geldi. Bu kişi, Uğur Mumcu cinayetiyle ilgili çok önemli bilgiler verdi. Kendisinin Azerbaycan'da, Abdullah Çatlı'nın komutasında çalışan bir ülkücü olduğunu anlattı. Bir gün kendisine birkaç kişiye bomba eğitimi vermesini istediklerini ve bu bombayı bir araca koyacaklarını belirttiklerini, hatta bir günlüğüne hangi araç olduğunu göstermek üzere Türkiye'ye geldiğini... Bu sokağın Uğur Mumcu'nun sokağı olduğunu, Uğur Mumcu'nun aracının kendisine gösterildiğini söyledi. Ama nedense Yaşar Topçu, daha fazla ifade vermesini engelledi ve bağıra çağıra komisyonun dışına çıkardı. Yalan söylüyor diyerek...
- Ne oldu bu kişi?
- Sonradan kayboldu.
- Nasıl kayboldu?
- Yok... Bulunamıyor!..’’
Abdullah Argun Çetin aynı tarihlerde DGM'de sorgulanıyor ve bugüne kadar yaptığı tüm açıklamaları inkâr ediyordu... |