Daha önce de belirtmiş, "sivil asker birçok güvenlik görevlisinin kanına elleri bulaşan Perinçek ve Aydınlıkçıların, kendilerini Türk ordusu ile bütünleştirmeleri utanılacak bir husus, bundan daha büyük ayıp olamaz, eli kana bulaşmış PKK dostu 'gizli örgütler' TSK'nın dostu olamaz, olmamalı..." diye yazmıştık.
Son günlerde basında, Aydınlık hareketinin üst düzey yöneticilerinden Gün Zileli'nin yazdığı ‘‘Havariler’’ adlı kitaptan çok ilginç pasajlar yayınlanıyor.
Okuyucularımız Doğu Perinçek'in ve Aydınlık hareketinin gerçek yüzünü görmeleri için bu yazıları olduğu gibi yayınlıyoruz:
Aydınlık'la MİT'in bağlantısı vardı
Aydınlık hareketinin üst düzey yöneticilerinden Gün Zileli, hatıralarını anlattığı ‘‘Havariler’’ adlı kitapta, yıllardır konuşulan Aydınlık-MİT ilişkisi konusunda son derece ilginç iddialar dile getiriyor.
Zileli'nin verdiği bilgiye göre, Aydınlık'la MİT'in bağlantısı vardı ve MİT, Aydınlık'ı kullanıyordu. Zileli, 1977'de 34 kişinin ölümüyle sonuçlanan 1 Mayıs'ı da tamamen farklı bir açıdan anlatıyor. Kitapta ayrıca, Aydınlık lideri Doğu Perinçek'in, iktidara geldiği zaman yani 'devrim'den sonra Kıbrıs'ı ve 12 Adalar'ı, Yunanlı Maocular'a 'armağan' etmek için söz verdiği de vurgulanıyor.
‘Daha sonraki yıllarda, Aydınlık hareketinin ileri gelenlerinden biri olduğum için, bana hep sorulmuştur: Aydınlık'ın MİT'le ilişkisi var mıydı? Yoksa, bunca bilgiyi nereden alıyordu? Elbette bu sorunun ardındaki ‘Aydınlık MİT'in bir kolu muydu?' türü daha vahim bir soruyu algılamamak mümkün değildi. Bu yüzden bir başka paranoyayı besleyecek bu tür sorulara hep ‘hayır' yanıtını vermişimdir.’’
Bu sözler, uzunca bir süre, Doğu Perinçek'ten sonra Aydınlık hareketinin ikinci adamı konumunda bulunan Gün Zileli'ye ait. Zileli, hareket içinde görev yaptığı yıllarda bu soruya ‘‘hayır’’ cevabını veriyor doğal olarak:
‘‘Ama, itiraf etmeliyim ki bu ‘hayır' yanıtı, bir solcu paranoyasının yayılmasına karşı gerçeğin bir kısmını ifade etse de, bütününü ifade etmiyordu. 1980 askeri darbesinden sonra öğrendiklerim (ki, buna o yıllara gelince daha ayrıntılı değineceğim) ışığında şimdi gerçeğin diğer kısmını gönül rahatlığıyla ifade edebilirim. Aydınlık hareketinin ve özel olarak Aydınlık gazetesinin MİT'in bir kanadıyla (bu kanada, 'sol kanat' adını takan aklıevveller de vardır, oysa MİT'in 'sol kanadından' söz etmek, 'sol'un MİT kanadından' söz etmek kadar tuhaf bir şeydir) dolayısıyla MİT'le bağlantısı vardı. MİT de, bütün örgütler gibi hiziplerden oluşuyordu. O dönem, Aydınlık hareketine gizli bilgileri akıtan kesim, büyük ihtimalle o günkü MİT yönetimine muhalif bir kesimdi (nitekim, 12 Eylül'den sonra tasfiye edilmişlerdir.) Yönetime hakim rakip kesimi yıpratmak işine geldiğinden, bu kesim Aydınlık hareketine bilgi aktarmayı çıkarlarına uygun bulmuştur (...) Dolayısıyla Aydınlık'a akıtılan bilgilerin tamamının MİT'in hakim kesiminin aleyhinde olduğunu düşünsek bile, MİT bu ilişkiden global bir kazanç sağlamış, sol bir örgütü, ‘muhalif kanadı' aracılığıyla verdiği bilgiler sayesinde şu ya da bu yöne sevk etme şansına sahip olmuş, dahası, bu tür bağlantılar sonucu, bu hareketin Türk devletinin ideolojik kazanımı haline gelmesine katkıda bulunmuştur.’’
1 Mayıs'ta "Halkın Yolu" tamamiyle silahlıydı
Gün Zileli kitabında, 34 kişinin ölümüyle sonuçlanan 1 Mayıs 1977'de yaşananlara da değiniyor. Bugüne kadar bilinenden tamamen farklı bir 1 Mayıs tablosu çizen Zileli; Aydınlık hareketinin 1 Mayıs'a ilişkin düşünce ve yaklaşımını aktardıktan sonra, ‘‘Halkın Yolu’’ndan Aydınlık'a katılan Kamil Arslantürkoğlu'nun gözlemlerine yer veriyor:
‘‘Bir diğer önemli tanıklık, 1 Mayıs günü ‘Halkın Yolu' grubunun içinde bulunan ve grubu yönetenlerden biri olan Kamil Arslantürkoğlu'nun anlattıklarıydı. Kamil'in anlattığına göre ‘üçlü blok'un en kalabalık kesimini oluşturan ‘Halkın Yolu' taraftarları, neredeyse son bireyine kadar üzerlerindeki silahlarla katılmışlardı yürüyüşe. Katılımcılar, her an bir çatışma çıkacağı ruh hali içinde, en ufak bir işarette silahlarını çekip ateşlemeye hazırmışlar. Yürüyüş kolu Tarlabaşı Yokuşu'ndan Taksim Meydanı'na yaklaşırken, Kamil aşağı yukarı yirmi metre kadar yukarıda, bir elektrik direğinin yanında duran birisinin, ortada fol yok yumurta yokken, silahını çekip havaya ateşlediğini görmüş. Silah sesini duyan ‘üçlü blok' içinde yer alan herkes, ‘Halkın Yolu' grubuna karşı silahlı bir saldırı başlatıldığı zehabıyla, anında kendini yere atıp, silahını ateşlemeye başlamış. Kamil, yerden kalktığında direğin yanında silahını ateşleyip provokasyonu başlatan adamın ortalıktan çoktan toz olduğunu görmüş. İşte, meydandaki büyük kargaşalığa neden olan Tarlabaşı'ndan gelen silah sesi salvosu, bir provokatörün silahını ateşlemesiyle böyle başlamış.’’
12 Adalar'ı Yunanlılar'a nasıl verdik
Yunanlı Maocuların örgütü EKKE heyeti, bize biraz daha hitap eder gibiydi (..) Bu duygulu anlar, iki parti heyetleri arasındaki siyasi görüşmelere geçildiğinde, yerini, akılcı hesaplara bıraktı. Neden söz ettiğimi anlayamadığınızın farkındayım. TİKP ile EKKE, bu görüşmelerde Türkiye ile Yunanistan'ın eskiden beri ihtilaf halinde oldukları Ege Adaları'nın ‘devrimden sonraki' statüsünü ciddi ciddi pazarlık konusu yaptılar. Bu saçmalığın o zaman da farkındaydım. Birincisi, ortada fol yok yumurta yokken, sanki her iki parti de kendi ülkelerinin iktidarlarına kurulmuşçasına böylesi ‘paylaşım' konularına girilmesi, iki partinin de birer budalalar topluluğu tarafından yönetildiğini göstermekteydi. İkincisi, bunu mantıki kılacak koşulların olduğunu varsaysak bile, ‘enternasyonalist' olduğunu ileri süren iki partinin adalar konusunda ‘ulusal pazarlığa' girişmesi, ikisinin de alelade milliyetçiler olduğunu ispatlamaktan başka bir işe yaramaz (...) Hele fizik olarak Doğu'ya benzeyen EKKE başkanı hiç gözümün önünden gitmez. Adam, milliyetçilikte Doğu Perinçek'i bile fersah fersah geride bırakmıştı. Sıkı bir ‘megalo ideacı' olan EKKE başkanı, adaların tümünü ve Kıbrıs'ın tamamını istiyordu! Yapılcak fazla bir şey yoktu. Bütün adaları ‘verdik' gitti!
Solu karıştıracak ifşaatlar
Ayakları işkencede patlayınca Nuri Çolakoğlu dayanamayıp konuştu
O zamanlar Şahika (Tekand) ile yatmak için yanıp tutuşuyordum. Kendisi çocuk yapan Doğu Perinçek bize kürtaj emri vermişti. Annesinin şımarttığı Perinçek'in iktidar düşkünü bir ailesi vardı. Aydınlık hareketinin öncüsü, eski 'Maocu' Gün Zileli, Londra'da yaşıyor. Zileli iki yıl önce yayınlanan Yarılma adlı kitabında 1972 yılına kadarki "sol harekete ilişkin" anılarını anlatmıştı. Anıların ikinci bölümü önümüzdeki günlerde Havariler adıyla İletişim Yayınları'ndan çıkacak. AKTÜEL dergisinden Kürşad Oğuz, kitap piyasaya çıkmadan tartışma yaratacak bölümleri derledi...
'Kızkardeşim kürtaj olsun!'
"1976'nın başında Doğu Perinçek'in kızkardeşi olan eşim Feyza hamile kaldı. Parti'nin 'çocuk yapma yasağı'na o güne kadar sadakatle uyduğumuz halde; M.K. Çamkıran'ın ve Doğu Perinçek'in bu yasağı delmelerinden cesaret alarak oldukça gevşek davranmaya başlamıştık. Ama aynı zamanda endişe içindeydik. Ya parti çocuğun doğumuna izin vermezse? Haftalık raporumda, Doğu'ya, 'Mozambikli'nin (Feyza'nın kod adı) 'kazaen hamile kaldığını' bildirdim. 'Keşke olmasaydı ama ne yapalım, olmuş bir kere, hayırlı olsun' türünden bir yanıt bekliyordum. Ertesi hafta gelen cevapta, 'iyi bir kürtajcıya' gitmemiz isteniyordu. Gelen cevapla ikimiz de yıkılmıştık. Ama parti disiplinine ve Doğu'nun çelişkili tutumuna karşı duracak bir kişiliğimiz yoktu. Bu emre köle gibi itaat ettik."
Doğu Perinçek'in Despot Ailesi
"Perinçek ailesinin iktidarcı yönelimi daha çok Doğu'nun annesi Lebibe Hanım'ın dahil olduğu 'Olcaytu' kesiminden geliyordu. Olcaytular masonik bir sekt gibi birbirine tutkun ve iktidar ilişkilerine de pek düşkündüler. Dedesi Doğu'yu dizinin dibine oturtup Türkler'in Ortaasya'dan yayılma yollarını göstererek ilk milliyetçi dersleri verirmiş. Çocuklarına 'bir Anadolu beyliği gibi' birlik ve hiyerarşik bir düzen halinde yaşamalarının zorunlu olduğunu telkin etmişti. Olcaytular aldıkları bu terbiyeyi hayatları boyunca yaşamın demir yasası olarak uygulamışlardı. Bunun canlı örneğine ben de tanık oldum. Sülalenin hiyerarşik bakımdan en üst konumdaki üyesi General Turhan Olcaytu aileyi şereflendirecekti. Turhan Olcaytu ve eşi salona zuhur ettiğinde hepimiz büyük bir hiyerarşik düzen içinde ayağa kalktık ve Turhan Paşa'yla eşini karşıladık. Eğer Turhan Paşa ve eşi 'nassın asker' diye bağırsaydı, 'sağol' diye karşılık verebilecek ölçüde kendimizi kaptırmıştık bu askeri teftiş düzenine."
Şahika Tekand'ı arzuluyordum
"Evli, ciddi bir yönetici görünümüne bürünmek zorunda kaldığımdan, kadınlara karşı içimdeki 'güdü'yü, 1970'ler boyunca bastırmıştım. Partiden ve karımdan gizlice yaşadığım birkaç 'kaçamağı' sayılmazsa eğer... Örneğin, İzmir'de, evlerinde kaldığım Levent Gedizoğlu'nun eşi Şahika'nın (Tekand) o muhteşem güzelliği karşısında adeta başım döndüğü ve geceleri yattığımda, yan odada uyuyan Şahika'yı düşlediğim halde, sabah kalkar kalkmaz, suratıma derhal bürokrat maskemi geçiriyordum."
İşkence'de Mastürbasyon
"Emniyet Sarayı'nın 6'ıncı katında ayrı hücrelere kapatılmıştık... İşkenceye çekilenlerin feryatları korkunç sinir bozucuydu. Bu sesleri dinlemek yerine bizzat işkencede olmayı tercih edebilirdiniz. Bu sinir bozukluğu, olmayacak bir 'eyleme', mastürbasyon yapmama bile yol açtı. Bu tuhaf davranışın izahını, ruhbilimcilere bıraksam daha iyi olacak!"
Çolakoğlu çok direndi
"Yıl 1972... Bir haberle sarsıldık. Nuri Çolakoğlu ayakları işkenceden patlayıncaya kadar direnmiş, ancak sonra çözülerek birçok önemli bağlantıyı vermişti. Halil Berktay hemen hemen tamamen çözülmüştü. Doğu Perinçek de 60 sayfalık bir ifadeyi imzalamıştı... Dört gözle Perinçek ve Berktay'ı beklemeye başlamıştık. Hele bir cezaevine gelsinlerdi, bizden çekecekleri vardı!.. Ne var ki Doğu ile yüzyüze gelmek, ruh halimizde değişikliğe yol açmakta gecikmedi... Doğu havalandırmaya çıktığında, üzerindeki gömleği çıkarıp bizim sırtını görmemizi sağladı; tüm sırtı mosmordu."
Mehmet Ali Birand'ın Yorumu:
Perinçek’in incileri
Doğu Perinçek’in ne yapmak istediğini anlayabilene bravo doğrusu. Dünkü Hürriyet’te, Aydınlık Hareketi’nin üst düzey yöneticilerinden Gül Zileli’nin "Havariler" adlı kitabından alıntılar yayınlandı.
Zileli, Doğu Perinçek’in eski kurmaylarından biri. 1970’lerde Perinçek’in, Yunanlı Maocularla neler planladığını anlatıyor. 12 Adalar’ın Yunansitan’a verilmesinden tutun da, MİT ile yakın ilişkilerine kadar bütün kirli çamaşırları sergileniyor.
Kime ve neye hizmet ittiği bilinmeyen Perinçek’in ilk olayı değil... PKK ile işbirliği çabaları, Türkiye’de Kürtlerle bir federasyon kurma çalışmaları, 11 Eylül’ü gerçekleştiren El Kaidecileri övmesi, ardından bütün bunları bir yana bırakıp, AB ile ilişkilerin genişletilmesini destekleyenleri vatan haini ilan etmesi... Perinçek’in Türk siyaset yaşamına tek katkısı, kavga etmek, etrafa çamur atmak.
İşin ilginç yanı, bunlardan sonra, ortaya "Türkiye’nin bağımsızlığını koruyan lider" olarak çıkması.
Pes doÄŸrusu... |