Yolsuzluk.com isimli sitede yayınlanan "Bir Generalin Feryadı" isimli yazının Tuğgeneral Mustafa Fırat tarafından yazılmadığı 12 Şubat 2002 tarihinde Hürriyet gazetesinde yayınlanan bir yazı ile anlaşıldı. Hürriyet gazetesinde "Generale Komplo" başlığı ile yayınlanan yazıda "İnternet iftiralarının sonuncusu bir generale atıldı" deniliyor.
02 Mart 2002 tarihli bir diğer haberde ise "Genelkurmay Askeri Mahkemesinin www.yolsuzluk.com isimli web sitesini kapattığı ve verilen karara gerekçe olarak da, adı geçen sitenin yayınlarının Türk Silahlı Kuvvetleri’nin itibarını zedelemesinin gösterildiği" belirtiliyordu.
Genelkurmay Başkanlığı, hukuki yollardan bir yayını kapatmış. Sıkıyönetimler haricinde askeri mahkemelerin yayın kapatma gibi bir yetkisi bulunduğunu bilmiyorduk, demek varmış...
Zaten Türkiye'de en büyük bilinmezlerden biri askerlerin yetkisinin nerede başlayıp nerede bittiği konusu herhalde.
Genelkurmay Askeri Mahkemesi yayın kapatma kararı alabiliyorsa, Hürriyet, Sabah, Star, Yenişafak gibi gazeteleri ve televizyonları da kapatabilecek demektir. Hayırlı olsun...
Genelkurmay Mahkemesi, ABD'den yayın yapan siteyi nasıl kapattı bilmiyoruz. Zira bizim gördüğümüz kadarıyla site yayınına devam ediyor. Belki Türkiye'den yayına girmek mümkün olmuyordur.
"Bir Generalin Feryadı" isimli yazının Tuğgeneral Mustafa Fırat tarafından yazılmadığı ve onun adının yakışıksız bir şekilde kullanıldığı anlaşıldı ama, bütün bu olan bitenler karşısında Yolsuzluk.com'dan çıt çıkmıyor.
'Başlarını omuzumuza dayayıp ağlamalarını beklemiyoruz' ama yayınlarını çok araştırarak ve titizlikle yaptığını belirten, Yolsuzluk.com'un, bütün bu iddialar karşısında özür dilemesi ve bir kaç laf etmesi gerekir diye düşünüyoruz.
Biz iki tenkit ettik diye kıyameti koparıp abuk sabuk ithamlarda bulunmuşlardı. Şimdi sus pus oldular.
Gelelim Genel Kurmay Mahkemesi'nin gerekçesine. Ordu mensuplarının yaptığı yolsuzluklar Türk Silahlı Kuvvetleri’nin itibarını zedeler mi? Bizce hayır.
Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin önemli bir organı, Türk halkının özünden doğmuş değerli bir parçasıdır. O bütün Türk ulusunun kutsal saydığı değerler arasındadır.
Bizce tersine, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni kendi halkından kopuk ayrı bir üstün sınıf haline getirmek, kendi içindeki olumsuzlukları örtbas etmek ve kimseye, hiç bir makama hesap vermemek gibi bir davranış biçimi içine girmek Türk Silahlı Kuvvetleri’nin itibarını zedeler.
İletişimin bu kadar geliştiği, mesafelerin ortadan kalktığı dünyada "sopa göstererek" tenkitleri önlemek artık mümkün değildir. Esas olan "TSK içindeki yolsuzlukları ve keyfiliği" önleyecek şeffaf bir denetim mekanizmasının kurulmasıdır.
Anayasamız "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz. Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz." demektedir.
Bu hatırlatmadan sonra soralım...
Bırakın muazzafları, son yıllarda başta "Banka" yolsuzlukları olmak üzere bazı yolsuzluk olaylarında ismi geçen emekli üst düzey asker şahıslardan hangisi ciddi biçimde yargılandı?
Hiç biri..
Sorumluluğunu paylaştıkları imzalardan dolayı siviller hapishanelere girerken, onların alelusul bir ifadesi alınarak olay kapatıldı. Hani nerede anayasanın "eşitlik" ilkesi? Onlara bu dokunulmazlığı hangi kanun veriyor?
Lockheed askeri uçak alımındaki rüşvet olayını ortaya çıkarmayan tek ülke biz değil miyiz?
Kim ne derse desin, okulları, akademileri, lojmanları, alış veriş merkezleri, kampları, dev ticari kuruluşları, mahkemeleri ile asker imtiyazlı bir sınıf haline gelmiştir.
Bu halk askerini sevdiğinden birçok konuda askere tanınan imtiyazı hoş görülebilir, "ordumuza helal olsun" diyebilir ama, kanunlar karşısında sivil-asker ayırımı yapılmasını, göz göre göre bazı suçların örtbas edilmesini hoş karşılamaz.
Yalan haber üretilmesi, çirkin ve kınanacak bir şey. Bu bakımdan "Yolsuzluk.com"u kınıyoruz. Ancak yine de bu sitede yayınlanan bazı iddiaların yabana atılmaması ve titizlikle incelenmesi gerektiği düşüncesindeyiz. Atin'de bu iddialardan bir tanesini doğrulayan bir anıya "Uçak, Balık ve Hayat" isimli yazı ile yer vermiştik.
Tekraren belirtmek istiyoruz ki site kapatarak bir yere varmak mümkün değil. Zaten son günlerde yolsuzluk ile ilgili, özelliklede askeri yolsuzlukların ön planda olduğu siteler çoğaldı.
Bunlar arasında www.soygun.com, Yolsuzluk dosyası, www.microteam.net, Toplumsal Gelişim İçin Elele gibi siteler var. Bir de http://www.sodomgomore.cjb.net/ adresinde "Sodom Gomore" isimli yolsuzlukla ilgili bir site vardı, artık çıkmıyor.
Sodom ve Gomore'nin, eski Filistin toprakları üzerinde, Lut Gölü kıyılarında kurulu bulunan ve "imansızlıkları ve ahlaksızlıklarından" dolayı Tanrı tarafından cezalandırılarak Tevrat, İncil ve nihayet Kuran’da "ateş, kükürt yağmuru ve kaynar sularla yok edildikleri" belirtilen iki kent olduğu söyleniyor.
Kutsal kitaplara göre Sodom ve Gomore halkları, ahlaksızlık ve imansızlıkları nedeniyle Tanrı tarafından feci şekilde yok edilerek cezalandırılmışlar.
Milattan önce 9.ncu yüzyılda meydana geldiğine inanılan bu felaketten bir tek, bu ahlaksız yaşama karışmayan ve Sodom’da oturan Hazreti İbrahim’in yeğeni Lut kurtulabilmiş. Lut'un da ait olduğu Kenanlar kavmi son ferdine kadar ölürken, Lut’la birlikte kaçmaya çalışan karısı da tuzdan bir heykele dönüşerek yok olmaktan kurtulamamış. Efsaneye göre. ahlaksızlık kendini en çok da eşcinsellik ve ters ilişki şeklinde göstermişti. Nitekim bugün ters ilişki anlamına gelen "sodomi" sözcüğü de bizzat Sodom kentinin adından gelmekteymiş.
Bu öykü kutsal kitapların dışında edebiyata da konu olmuş. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun, işgal altındaki İstanbul’da işgalcilerle işbirliği yapanların ahlak düşkünlüğünü anlatan Sodom ve Gomore adlı kitabı bu efsaneden esinlenmiş.
1889-1974 yılları arasında yaşayan romancı ve yazar Yakup Kadri Karaosmanoğlu. 27 Mart 1889'da Kahire'de doğmuş. 1923'den itibaren Mardin, Manisa milletvekillikleri, Kadro dergisi kuruculuğu, Tiran, Prag, La Haye, Bern, Tahran elçilikleri yapmış. 27 Mayıs 1960'tan sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçilen Yakup Kadri'nin siyasal yaşamının son görevi 1961-1965 arasındaki Manisa milletvekilliği olmuş.
Sodom Gomore, yolsuzluk konusunda yayın yapan bu ilginç isimli siteydi ama artık ekrana gelmiyor. Belki de geçici olarak arızalı.. Bakalım yaşadığımız dünyada Sadom ve Gomore'den sonra Tanrı'nın gazabına uğrayacak diğer ahlaksız şehirler hangileri olacak? |