Uyuşturucudan Susurluk'a dizimizin 42.nci bölümünde çete tarafından para almak gayesi ile Gaziantep'te gasp edilerek Urfa Siverek'e kaçırılan Mehmet Ali Yaprak'ın TBMM Susurluk Komisyonu'ndaki ifadesine yer veriyoruz.
Mehmet Ali Yaprak 14 Ocak 1997  BAŞKAN - Sayın Yaprak, hoş geldiniz. Buraya niye çağırıldığınızı herhalde biliyorsunuz. Biz yasadışı örgütlerin devletle olan bağlantılarını Susurluk'ta meydana gelen kaza olayının arkasındaki ilişkilerin aydınlığa kavuşturulması amacıyla kurulan bir komisyonuz. Geçmişte siz de kaçırılmışsınız, niye kaçırdılar, nasıl kaçırdılar, kaçırdıktan sonra neler yaptılar, ne söylediler ve netice ne oldu, ondan sonraki gelişmeler ne? Bu konularda bilgi almak için çağırdık sizi. Söze başlamadan önce şöyle kısaca kendinizi şöyle bir tanıtınız. Ondan sonra bu konuyla bilgileri evveliyatıyla sırasıyla anlatın, ondan sonra da sorularımız olursa sorarız. Buyurun.  MEHMET ALİ YAPRAK - Sayın Başkan benim anlatacaklarım biraz uzun sürecek, zamanınızı alır.  DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bizim zamanımız müsait.  BAŞKAN - Bütün detayını hiçbir şey saklamadan, gizlemeden...  MEHMET ALİ YAPRAK - Tabii, bir şey saklamıyorum...  BAŞKAN - Tamam. Elinde belgelerin filan varsa onlara bakabilirsin, onları bize vereceksin tabii, herhangi bir belge varsa şayet...  MEHMET ALİ YAPRAK - Benim belgelerimin tümü dosyamın içinde mevcut, ne, niçin, nerede oldu; onların hepsi dosyada. Ben Gaziantep Nizip 1949 doğumluyum, şu anda Gaziantep'te bir televizyon kuruluşunun yönetim kurulu başkanlığını yapıyorum. İlkokulu bitirdikten sonra ticarete başladım. Şimdi, benim kaçırılmamdan, niçin kaçırıldım ben... Sebep; yok ben eroin ticareti yapıyormuşum, efendim illegal yoldan para kazanıyorum, ama, şöyle kazanıyorum, böyle kazanıyorum gibi suçlamalarla karşı karşıya kaldım. Ha bunu nasıl suçladılar, niçin yaptılar, tabii, bir sonraki araştırma safhası. Şimdi, bir insanı yok edeceklerse önce bir etrafına başlıyorlar, bürokratla ilişkisini kesiyorlar. Nasıl yapıyorlar; işte bu kaçakçılık yapıyor veya rüşvetçidir veya benzeri böyle şeyler söylüyorlar. Politikacılardan uzaklaştırıyorlar, ondan sonra da emniyetten uzaklaştırıyorlar. En son bana yaptıkları şey, Gaziantep Emniyet Müdürüne ben bir Mercedes araba hediye etmişim, bunun için de Gaziantep Emniyet Müdürü beni koruyormuş. Şimdi, ben şuna inanıyorum, Allah'a inanan bir insanım, eminim herkes inanıyordur, ben evvel Allah, sonra da Gaziantep Emniyet teşkilatının sayesinde bugün buradayım. Bu nasıl oldu; şimdi başıma gelen hadiseden başlayayım sonradan da toparlamaya çalışayım. Şimdi, 24-25 Mayıs, yanılmıyorsam, kaçırıldığım gün, sabahına Cumhurbaşkanı, Başbakan o zaman yanılmıyorsam, 28 bakan Urfa ve Gaziantep arasındaki barajların açılışına gelecekler...  DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - 1995'te...
Anadolu Basın Birliği Başkanıyım
MEHMET ALÄ° YAPRAK - 1996. Anadolu Basın BirliÄŸinin BaÅŸkanı olmam sıfatıyla oraya ben de davetliyim. AkÅŸam 11.15 civarında televizyon kuruluÅŸundan çıktım, evime gittim, yalnızdım. Evimin önüne geldiÄŸimde, birden üç veya dört araba ışıklar patladı. Dedim ki, bana herhalde bir saldırı olacak, silahımı çektim, yani ne oluyor diye. Bir baktım üzerlerinde polis gömlekleri yazan ÅŸahıslar. O uygulama esnasında falan giyiyorlar, ama, çelik yelek deÄŸil, fosforlu bir yelek giyiyorlar. "Polis" dedi, o zaman biz gayri ihtiyari silahımızı yerine koyduk. Ãœzerimden silahımı aldılar, bir arabaya bindirildim, yalnız binerken sol taraftan bana ortaya geç dediler, ortaya geçtim. Elimi attığım zaman bir koli bantı elime geçti, koli bantını görür görmez bir tereddüde düştüm, ben acaba dedim bu defa öbür taraftan kapı açıldığında koli bantını dışarı attım. Yani, bir parmak izi bırakabilir miyim diye... Efendim, özür dilerim ben diyabet olduÄŸum için, bir bardak su alabilir miyim?...  BAÅžKAN - Tabii...  MEHMET ALÄ° YAPRAK - Beni bu arkadaÅŸlar -iki kiÅŸi arkaya, iki kiÅŸi de önde olmak koÅŸuluyla, -bir araba önde bir araba da arkada tahmin ediyorum- Nizip tarafına gidiyoruz. Dedim nereye gidiyoruz, dediler "emniyete gideceÄŸiz" ben "emniyete gidecektiysek, ben gelirdim, niye böyle ÅŸey yaptınız' dedim, "efendim, özel bir emir aldık, sizi götürmek için" peki. Bizim Gaziantep'in ipek yolu tabir edilen yoluna çıktık, Urfa'ya doÄŸru gidiyoruz...  BAÅžKAN - Gözlerin falan açık deÄŸil mi? Â
Yanımda Oturanlar Polis Gömlekli
MEHMET ALÄ° YAPRAK - O ana kadar açık. Dedim ki, yahu burası Gaziantep Emniyetine gitmiyor, biz nereye gidiyoruz. Dediler efendim, telefonla ÅŸimdi bize bir emir geldi. O arada telefonla konuÅŸuyoruz ÅŸeyleri yapıyorlar. Sizi dediler, bizim daire baÅŸkanımız Diyarbakır'dan çıktı, sizi yolda konaklayacağız, belki sizi bırakma ihtimalleri varmış. Dedim, olsun yahu, burada Antep'te karşılaÅŸalım biz bu adamla. Efendim, herhalde bu iÅŸ Antep'te sıkıntılı olacak, onun için" Gaziantep'ten bir 20 kilometre kadar çıkınca durdular saÄŸda bir boÅŸluk vardı, cep gibi bir yer var, orada durdular, beni bir Mercedes arabaya geçirdiler. Mercedes'e yine yanımızdaki insanlardan öndeki iki kiÅŸi deÄŸiÅŸti, arkadaki iki kiÅŸi yine aynı. O ÅŸahsın üzerinde polis gömlekleri, yanımda oturanın üzerinde..  BAÅžKAN - Mercedesin plakasını alabildiniz mi?  MEHMET ALÄ° YAPRAK - 16 plakalı sonunu alamadım; kiremit renginde ya da kırmızı daha çok kiremite ÅŸey yapıyor gece karanlığında. Biz Urfa'ya doÄŸru harekete baÅŸladık, gidiyoruz yahu dedim ne oluyor, dediler tamam sen sus, sizi yolda herhalde bırakacaklar. Böyle bir oyalama taktiÄŸiyle falan filan... Urfa'nın giriÅŸine geldik, bu, tepeden aÅŸağı gelirken orada polis kontrolü var. Polis kontrolden biz geçiyoruz. Bize dur diyen yok. Bu olay Hilvan'ı 20 kilometre kadar geçinceye kadar devam etti. 20 veya 25 kilometre kadar geçtikten sonra durdular ihtiyaç molası verdiler, ihtiyaçlarını giderdiler, benim de sıkıntım vardı. Bu arada bu insanların tariflerini yapmama gerek var mı, dosyada bunların hepsi belli, uzun boylu iÅŸte... Tarifleri dosyada var, yani aynı tarifler. Dediler ki, gözünü baÄŸlayacağız, burada bir yerde bizim daire baÅŸkanıyla görüştüreceÄŸiz" "peki" dedim. Tabii, bu arada ben hep tereddütler yaşıyorum. Yani, yahu ne oluyor, düşünüyorum, benim bir yanlış iÅŸim yok, bir ÅŸeyim yok, niçin bu böyle oluyor. Bu arada arabaya binip hareket ederken 2500 sayı saydım. Yani, ileride bir ÅŸey lazım olur, ne olur ne olmaz. 2500 sayı saydık, şöyle bir 5-6 dakikada bir patika yola girdik. Benim iki kiÅŸi koluma girdi, üç katlı bir binâya çıkardılar, orada oturduk. Bu arada gözbağımı deÄŸiÅŸtirdiler...  BAÅžKAN - Bu Hilvan'da mı?.. Â
Seks Hapının Vergisi
MEHMET ALİ YAPRAK - Hilvan’ı 20 veya 25 kilometre geçtikten sonra 2500 sayı saydım, gideceğimiz noktaya vardık. Bu arada oturdum, bir de hatta sigara yaktılar, verdiler, gözbağım değişti. Elim arkadan kelepçelendi. Takriben 10-15 dakika bekledik, ondan sonra, bir vatandaş "hoş geldin Hacı" dedi. "Hoş bulduk" dedim. "Sen niye buradasın biliyor musun" dedi. "bilmiyorum"dedim. "Sen, kaçakçılık yapmışsın, seks hapı satmışsın, devlete vergi vermemişsin, vergi alacağız senden"  BAŞKAN - Orada da gözünü açmadılar değil mi?  MEHMET ALİ YAPRAK - Hayır hayır gözüm kapalı ondan sonra. Beni epey sorguladılar, 15 milyon mark fidye vereceksin,yani bu iş için sana ceza kestik dediler. Yahu dedim 15 milyon markın ne kadar lira olduğunu siz biliyor musunuz? "Biz bunu takdir ettik" Siz kafanızı, zihninizi bir yoklayın, geçenlerde epey oldu dedim, bir 500 milyar örtülü ödenek meselesi oldu, bu paranın ağırlığı 764 kilo geliyordu, sizin benden istediğiniz para bunun iki misli, ben bunu size, yani kamyonla taşımanız lazım. Bu parayı vermem mümkün değil. Siz akıllı gelin, akıl ve mantık içerisinde gelin, benim ödeyebileceğim bir rakam varsa, ben size bunu vereyim" İşte, "yok" dediler "biz kardeşine telefon açalım, kardeşlerinden isteyelim" dediler. Dedim, kardeşim, benim kardeşlerimle ihtilafım var, sizi polise ihbar ederler veya bir yere ihbar ederler, yakalatırlar veya başka şeyler olur, bunun sorumlusu kim olur" dedim. "Sen olursun" dediler. Dedim, "ben elimle yapmadığım bir işi, yani yetişemediğim bir işe kefil olmam, ben o sorumluluğun altına girmem" Bu konuşmaları, dönüp dolaşıp aynı noktalarda konuşuyoruz. Bu sefer ayağımı bağladılar, ayağımdan kelepçe, arkadan elime bağlandı. Beni bir kişi kaldırdı, küt diye yere koydu. Yani, adam öyle güçlü bir adam ki, beni rahatlıkla kaldırıyor böyle, betonun üzerine atıyor. Ben sabaha kadar orada kaldım, sabah olduğunu, sabah ezanından hoparlörden anladım. Bu arada bir ezan sesi daha gelmeye başladı. İyi dedim, demek ki, burası kalabalık bir yer, yani beni burada öldürmeleri mümkün değil...  BAŞKAN - Başka sesler de geliyor muydu?  MEHMET ALİ YAPRAK - Var efendim. Şimdi, ben orada ben ne düşündüm biliyor musunuz Sayın Başkan; bu insanlar beni öldürecekler, nasıl öldürecekler, işte kafama tabancayla sıkarlarsa 1 dakika, boğma teliyle boğarlarsa 1,5-2 dakika, beni koyun keser gibi öldürürlerse 3 dakikaya çıkar bu. Ben sürekli bunun hesabını yapıyordum. Biraz daha vakit geçti, kepenkler geçti, yani iş kepenkleri, aynen binanın altından geliyor sesler. Arabalar gelip geçmeye başladı, eh dedim tamam bugün beni burada öldürmeleri mümkün değil. Saat, tahminen epey geçtikten sonra sen insülin kullanıyorsun, ne marka istiyorsun, beni bir duvarın köşesine getirdiler, yazdırdılar. Verdim, gidip 5-10 dakika sonra getirdiler, biraz rahatladım. Arada çay da verdiler, o zaman sigara da verdiler içtim. Akşam gözüm yine kapalı, ayaklarım yalnız, bağlı da yalnız ayakla el birbirine bağlı değil. Epey vakit geçtikten sonra dediler, bizim, bu insülinden sonra, yemek yer misin dediler, yemek hazırladılar, yine böyle bir duvar köşesinde yemek yedirdiler. Ondan sonra akşam oldu tahmin ediyorum. Akşam, "Hacı gideceğiz" dediler. Olur dedim, tabii bu arada yine bu üç dakika, iki dakika bir buçuk dakika ve şuna şartlanmıştım: Yahu ne olacak Allah'ın verdiği bir can, vereceğimiz başka bir şey yok. İki kişi yine koluma girdi, o üç katlı merdivenden aşağıya indim, üzerime bir örtü örttüler. Bu arada dışarıda bir araba vardı, sesi geliyordu. Birisi dışarı çıktı, kontrole gitti. Dediler tamam, üzerimde örtüyle beraber, iki kişi kolumda bir arabanın içerisine girdim, "yat" dediler yattım. Bu arada yattığım zaman kafam birisinin dizine değdi, o arada kımıldama dediler, kımıldamadım tabii. O beni sorgulayan Erzurum şiveli ya da Kars şiveli olan şahıs, "Hacı, yanındaki adamın adı Ahmet, bundan sonra bir şey istersen ondan isteyeceksin, ne ihtiyacın varsa, o görecek seni" dedi, olur dedim. Orada bir 45 ya da 50 dakika veya 40 dakika bir yolculuk...  BAŞKAN - Yine o Mercedes’le mi...  MEHMET ALİ YAPRAK - Hayır efendim arabanın Mercedes veya Doğan veya Şahin mi olduğunu bilmiyorum, gözüm bağlı göremiyorum. Neyse bizi köye götürdüler veya mezra, artık onu tam olarak bilmiyorum o yeri. Beni iki kişi yine içeri götürdü, bir köy evinin içerisine soktular. Bu arada otur dediler oturdum, yerde bir minder vardı...  BAŞKAN - Köyü yolların kötülüğünden filan mı bildin?..
Sen Örgütmüşsün...!  MEHMET ALİ YAPRAK - Evet, köy yolu. Ana asfalta çıkıp 5 dakikalık veya 10 dakikalık yol ondan sonra tamamen köy yolu. Neyse bu arada o beni getirip oturttular oraya. Dışarıdaki adam diyor ki, gözünü açmayın diyor, köylü de diyor ki, içeride açsak ne olur, dışarı çıkarmayız diyor. İyi siz bilirsiniz deyip çekti gitti. Araba sesinden gittiklerini anladım. Köylü geldi, gözlerimi açtı, bir ocak, ekmek yapılan yerler, soba falan var. Köylü hoş geldin dedi, hoş bulduk dedim. Bu arada ne var, ne yok, kimsin ne değilsin. Dedim, yahu ben Gaziantep'te filan adamım. Çünkü benim bildiğim kadarıyla Hilvan'ın o taraflarda bizim yayınımız var, bu insanlar mutlaka beni tanırlar dedim. Ben dedim ki, kardeşim ben Mehmet Ali Yaprak'ım. Suçum neymiş daha onu da bilmiyorum, niye getirdiler beni buraya. Abi sen örgütmüşsün dedi. Allah Allah dedim, ne örgütü. Ee, kardeşim ben örgüt değilim, benim yayın akışım bellidir, yayın standardım bellidir. Açın Antep'te hiç mi tanıdığınız yok, Allah rızası için sorun. "Abi, olmaz" Peki. Biz orada iki bardak çay içtikten sonra dediler senin gözünü bağlayacağız. Bu gözün bağlanıp gitme esnasında her şeyi zaman içinde 1 ,5, 3 dakika hesabını her zaman yapıyordum. Bizi 100-150 adım bir yere götürdüler, yine bir odaya soktular, içeri girdik oturduk, gözümü açtılar, baktım bir televizyon var, bir minder var. Biz burada oturduk, o insanlar işte yanıma geldiler, herhalde oranın muhtarı mı veya başka bir sorumlusu mu, bunları gündeme getirdi. Dedim ki, beni bırakın veya beni askere teslim edin, bir kavga edin, dövüş edin beni hiç olmazsa askere teslim edin. "Abi bizi öldürürler, bunlar devlet" diyor adam. Neyse iki gün bu insanlarla konuştum, gelenler hep senin gibi abi, biz örgüt değiliz dediler. Şimdi, bu arada şu orada bir şey çıkıyor, kaç kişi geldi, kaç kişi gitti, sayı olarak bilmiyoruz ama, bu laf var ortada...  BAŞKAN - Bu arada sen pencereden falan bakmadın mı?..
15 Milyon Mark'tan, 3 Milyona  MEHMET ALİ YAPRAK - Efendim, pencere, kalın bir pencere şeyi dışarıda, perdesi... Hatta affedersiniz tuvalete falan çıktığım zaman dahi gözümü bağlayıp çıkıyordum. Yani şimdi, o köyden görüntü olarak hiçbir şey yok. Yalnız sulu bir yer kurbağa sesleri geliyor. Yani neresi olduğunu bilemiyorum. İşte sen örgütsün, örgüt değilsin, iki gün bunun mücadelesini verdik ve devamlı bu insanlara şu telkini yaptım. Beni Allah için eğer siz dürüst insanlarsanız bir kavga edin yahut bir şey yapın beni askere teslim edin. "Abi olmaz".diyor "sen örgütsün ya" yahu kardeşim ben örgüt değilim. Neyse bu münakaşa iki gün devam etti. İki gün, üç gün sonra dediler senin yanına geliyorlar, gözünü bağlamamız lazım, elimi bağladılar. Neyse 3-5 dakika içerisinde kendileri geldiler. Yani dışarıda bekliyorlardı veya uzak bir yerden telefonla haber verdiler, geldiler "Hacı ne haber" dediler "iyi düşündün mü" dediler neyi dedim "15 milyon markı" Kardeşim yani ben bu parayı veremem, ne yaparsanız yapın, bende bu para yok, benim bu parayı vermem mümkün değil. Neyse, siz dedim "akılı, mantıklı olursanız, bunu düşeriz." Dedi "bizim arkadaşlar hakikaten çok gördüler, gel dedi bu işi 8 milyona bağlayalım." "Yahu kardeşim rakamları, hesapları matematiksel olarak bilmiyorsunuz, az bir para değil." "Peki, sen ne diyorsun." Dedim "kardeşim benim size vereceğim rakam 3 milyon markı geçmez". "Peki, nasıl ödeyeceksin" dedi. "Beni bırakacaksınız, bu iş bende başladı, bende bitecek, ben size bu parayı ödeyeceğim". "Olur mu?" dedi. "Neden olmasın, korkuyor musunuz?". "Niye korkalım?" dedi. "Ne bileyim tedirginsiniz, beni evimin önünden alacak kadar hepiniz yürekli ve cesaretli insanlarsınız, ben bu parayı ödemediğim zaman, mutlaka cesaretiniz vardır, benden bunun hesabını alabilirsiniz" dedim. "Doğru" dedi, bu arada köylü filan içeride oturuyor, ben bunu sesten anlıyorum, kalabalık bir grup var. Aşağı yukarı 10 dakika olurdu, olmazdı, "kardeşlerinden alalım". Dedim, benim kardeşlerime kefil olamam, sizi şikayet ederler, bu iş neticede benim başıma patlar. Bunun neticesi bende başlar, bende biter, beni bırakırsınız, ben bunu öderim. "Olmaz" dediler, çekip gittiler. Gittikten sonra köylü gözümü açtı, çok iyi hatırlıyorum. Aşağı yukarı 65-70 yaşında bir adam vardı, daha önceden görmüştüm o adamı, adam ağlıyordu "Bu pis işe nasıl bulaştık" diye. Biz iki gün yine o adamlara rica minnet, yahu işte siz de gördünüz bunu para için yapıyorlar. "Abi vallahi bunlar devlet, biz bu hatayı yaptığımızda mümkün değil,bizi öldürürler, hepimizi, ailece yok ederler" "yahu" dedim "ikiniz aranızda kavga edin, asker gelsin, jandarma gelsin bu kavga niye" diye. Hiç olmazsa onlar beni bulurlar, siz de bir sorumluluğa girmezsiniz. Altıncı gün bu şahıslar yine geliyorlar dediler, gözümü bağladılar. Geldiler, biz 3 milyonu kabul ettik, ama, bunu peşin versen iyi olur, sıkıntı var, arkadaşlar itiraz ediyorlar. Dedim kardeşim bu işi beni bırakacaksınız ben gideceğim 1 milyon markı 15 gün içinde vereceğim size, 2 milyon markı da 1'er milyon iki ay sonra, 1 milyonu da ondan sonraki ayda size vereceğim, yani üç ayda size vereceğim. Dediler, "tamam" dediler, biz akşam seni bırakacağız dediler, köylüye talimat verdiler, bu arada bir tek silahım geldi, bu arada Hilvan'da gözüm bağlandıktan sonra cebimdeki paraları aldılar, kolumdaki saati aldılar, cep telefonumu aldılar, kredi kartlarım vardı, ehliyetim vardı, hepsini aldılar...  BAŞKAN - Cep telefonunun numarası?..  MEHMET ALİ YAPRAK - Şu anda aklımda değil.  BAŞKAN - Onu bize sonra bilahare ver.  MEHMET ALİ YAPRAK - Biz sonra o numarayı kaybettik diye, yeniledik ve değiştirdik, yazı aldık emniyetten, bize yeni bir kart verdiler. Yalnız bir silahımı getirmişlerdi, Beretta marka silahım vardı onu verdiler. Akşam saat 8-8:30 sularıydı, köylüye dediler ki, bunu Hilvan yolu üzerinde bırakın...  BAŞKAN - Ne kadar paran vardı?  MEHMET ALİ YAPRAK - 65-70 bin mark civarında bir param vardı, mark olarak, 20-30 milyon da Türk param vardı üzerimde, kolumda saatimi aldılar. Saat 8 sıralarında köylü beni bir arabaya bindirdi, köyü çıkana kadar gözüm bağlıydı, yani çıktıktan sonra gözümü açtılar. Dakika olarak yine bir 40 dakika geldik, Hilvan'ın girişi var, orada Van Tur mu, Diyarbakır İtimat mı diye bir otobüs firması var, onun orada beni bıraktılar, gittiler. Van Turun otobüsü geldi, ona bindim, otobüste araç telefonu vardı, ben geliyorum dedim ve bizi karşıladılar. Şimdi, ben yokken olan bir safha var. Benim kardeşlerim araştırmalar yapıyorlar, emniyet de yapıyor. Emniyet fevkalade çalışıyor. Bazı insanlar, şimdi o insanlar nasıl ele geçiriliyor? Şimdi bizim televizyon kuruluşuna sürekli istihbarat geliyor Gaziantep'te böyle böyle insanlar var, bir çete kurma, kafa koparma tabir ettikleri sistemi uygulamaya çalışıyorlar.  BAŞKAN - Bunlar kimdir, bilinen insanlar mı?
MEHMET ALÄ° YAPRAK - Bunlar daha yeni yeni çörekleniyor oraya. Bir tanesi dedi ki, Yahya Efe de burada. Ben Yahya Efe'yi bir altı sene önce filan tanıyordum.  BAÅžKAN - Kimdir? Â
Çatlı'nın Adamları
MEHMET ALİ YAPRAK - Bu Yahya Efe, Halfeti doğumlu, bir müddet Gaziantep'te kaldı, şu anda da İstanbul'da, bildiğim kadarıyla Abdullah Çatlı'nın adamı.  BAŞKAN - İstanbul'da yerini biliyor musun.  MEHMET ALİ YAPRAK - Efendim, İstanbul'da Zeytinburnu'nda halı sahaları falan var diye biliyorum, ama, tam yerini bilemiyorum.  BAŞKAN - Peki, Abdullah Çatlı'nın adamı olduğunu nereden biliyorsun?  MEHMET ALİ YAPRAK - Oraya geliyorum efendim. Bu Yahya Efe adını duyduğum gibi, tabii bir araştırın, niçin gelmiş, hatta bir bilardo salonu kurmuşlar, birileriyle ortak bir şeyler yapıyorlar. Bu arada benim oğlum bana telefon etti dedi ki "Ejder abi var burada, gelmiş, seninle bir görüşmek istiyor baba"dedi, "peki, al da gel" dedim. Saat, 10-10.30 civarında oluyor bu. Kaçırıldığım gün olan olayı anlatıyorum. İsim nereden çıktı, onu anlatıyorum. Neyse Ejder geldi, daha önce yanımda çalıştığı için, bir defa ya da iki defa da Yahya Efe'yi görmüştü yanımda, bizim yanımızda değil, Antep'te bu silah filan sıkmıştı, bize bir telefon açmıştı, acele bir avukat gönderin diye, gönderdik. Hatta, Ejder'e dedim, bu pislik burada dolaşıyor, birine zarar verecek, kime zarar verecek senin de kulağın delik olsun, kimin kafasını koparacaklar. Daha doğrusu bize yakın biriyse sahip çıkalım. Tabii, akşam ben kaçırıldım, kafası kopacak adam benmişim. Bu ismi zikretmemden dolayı, emniyet bunun üzerinde çalışma yapıyor, emniyet teşkilatı bunun kardeşini alıyor, bu arada Turgay Maraşlı meydana çıkıyor, Müfit Sement meydana çıkıyor, onu havaalanından alıyorlar, nokta nokta olayı, Turgay Maraşlı'nın evinde misafir oluyor. Turgay Maraşlı'ya bir bakıyorsunuz Abdullah Çatlı'nın bilmem ne teks'te ortağı, İstanbul'da. Şu anda Abdullah, Mehmet Özbay adına kayıtlı olan Botaş'ın da sevk ve idaresini bunlar yapıyorlar. Botaş petrolün de şeylerini bunlar yapıyorlar.  BAŞKAN - Müfit'le beraber...  MEHMET ALİ YAPRAK - Müfit değil, Turgay Maraşlı, Yahya Efe yapıyor. Müfit'i nasıl kullanıyorlar, Müfit'i işte bu gibi kaçırma olaylarına filan ağzı sağlam diye destek olarak kullanıyorlar. Tabii, bizi kaçıranlar, 11 kişi vardı; bu 11 kişinin hiçbiri Antep'ten değil. Hepsi İstanbul tarafından gelmiş, Antep'ten kimse müdahil olmamış. Yalnız bu çetelerin çalışma tekniği nasıl oluyor...  BAŞKAN - Bu 11 kişiyi nasıl tespit ettiniz, siz mi tespit ettiniz, emniyet mi, duyum mu?..  MEHMET ALİ YAPRAK - Bunun 9 tanesi zaten belli, diğer belli olmayan da...  BAŞKAN - Kim mesela bu 11 kişi, bana say.  MEHMET ALİ YAPRAK - Yahya Efe, Turgay Maraşlı, Turgay Maraşlı'nın kardeşi Tuncay Maraşlı, Müfit Sement, Yahya Efe'nin babası var, bilmem nesi var ama, bu adamlar bu üç kişinin haricinde öteki insanların hiçbiri bu ise bulaşmamışlar...  BAŞKAN - Yani o üç kişi dediğin...  MEHMET ALİ YAPRAK - Yahya, Turgay, Müfit. Bunlar Antep'te oturmuyorlar, Antep dışından geldikleri için bu işi yapıyorlar. Şimdi, Antep'te bize göre bu işi pazarlayan üç kişi var; ama, bu üç kişi belki de on üç kişi, ama, bizim bildiğimiz üç kişi var. Bu üç kişi, kafası kopacak olan insanları, bu insanlara lanse ediyorlar.  BAŞKAN - Kim o üç kişi?  MEHMET ALİ YAPRAK - Şimdi, bunun benim elimde belge olarak isterseniz belgesi yok, ama, ben bunu Allah rızası için de yeminle söylerim, Allah rızası için de söylerim. Biri, Abdullah Sabri Kocaman, gazeteci; emniyet bacağını teşkil ediyor. Bir tanesi Mehmet Öztürk, Anavatan Partisinde yönetim kurulu üyesi, avukat, adliye bacağını temsil ediyor. Yani şöyle bir şey de söyleyebilirim: Mehmet Öztürk'ü araştırırsanız, geçen Bolu'da Uğur Gür'le epey bir problemleri oldu, buradan milletvekilleri filan araya girdiler, uyuşturucu trafiğine de karışmış bir adam, avukatlık da yapıyor şu anda.  BAŞKAN - Uğur Gür, emniyet müdürü oluyor, nasıl bir problemleri oldu?  MEHMET ALİ YAPRAK - Tahkikat bitti, kapandı dosya ama, nasıl kapandı bilmiyorum.
HAYRETTÄ°N DÄ°LEKCAN (Karabük) - Avukatlığa devam ediyor...  MEHMET ALÄ° YAPRAK - Evet, devam ediyor. Bir de Mehmet Öztekin var; Mehmet Öztekin, Yahya Efe'nin ÅŸu andaki bilardo salonunun ortağı, aynı zamanda da bana da uzaktan akraba olur. Bunlar sistemi pazarlıyorlar, nasıl pazarlıyorlar; iÅŸte kafası kopacak adam bu adam. Åžimdi bunların hepsinin hesabı, Ä°stanbul'da bunu uyguluyorlar, mevcutta uyguluyorlar, Gaziantep'te de bunu uygulamaya çalışıyorlar. Yani, sistemleri ÅŸu: Mehmet Ali Yaprak ne para kazanıyor yılda, 30 milyar para kazanıyor. Birileri tahrik eder, yani birileri tehdit eder, bunlar gider sahip çıkar ve Mehmet Ali Yaprak'ın kazandığı 30 milyardan 10 milyarlık bir bölümünü isterler, ama, yarısını istemezler, ya da hepsini istemezler. Niye 10 milyar isterler; Mehmet Ali Yaprak ÅŸunu düşünmeli ki, yahu ben belaya gireceÄŸime senede 30 milyar para kazanıyorum, 10 milyarını kendi güvenliÄŸim için versem ne olacak, kendi güvenliÄŸi için bu insanlara para verir. Antep'te de bu çeteyi oluÅŸturdular ÅŸu anda. Åžu anda da mevcut, yine faaliyetteler yani. Åžimdi, Yahya Efe, Müfit Sement, -Müfit Sement bana göre yine devlete çalışıyor- Yahya Efe, Çatlı'yla beraber devlete çalışıyor, çünkü orada ifadeleri takip ederseniz, Müfit Sement'in parmak izi var, sabıkaları var, iyi bir sabıkası var, bir bakıyorsun Tuncay MaraÅŸlı diyor ki, ben Müfit Sement'i almaya gittiÄŸimde Yahya Efe'nin kardeÅŸiyle, orada biraz bekledik, çünkü, silahını polisten aldı diyor. Silahını polisten aldı; demek ki, bu adam silah taşıyor ve ruhsatlı bir silah taşıyor, bana göre de ruhsat alması mümkün deÄŸil. Bunlar bu ÅŸekilde bir çalışmayla... Ha, Mehmet Ali Yaprak'ın hedef haline gelmesi, Mehmet Ali Yaprak orada bir yayın kuruluÅŸu, çünkü çok ses gelecektir ve en büyük... Mesela ÅŸu anda hanımların kabullerinin içerisinde, çok yerde sizi de Mehmet Ali Yaprak'a benzeteceÄŸiz, kocanızı da Mehmet Ali Yaprak'a benzeteceÄŸiz diye tehdit telefonları alan insanlar var. Bunun üzerine bu insanlar bu ÅŸekilde de bana göre altı kiÅŸiydi, ben o gün bir taziyeye gittim, 11 kiÅŸinin bu ÅŸekilde kafasını koparmışlar, kendi ifadelerine göre.  BAÅžKAN - Kim onlar?  MEHMET ALÄ° YAPRAK - Ben isimlerini bilmiyorum, o insanlar... Åžimdi bakın o insanlar çıkıp kendileri anlatamazsa bu medyada veya...  MEHMET BEDRÄ° Ä°NCETAHTACI (Gaziantep) - Bu 11 kiÅŸi Gaziantep'te mi?  MEHMET ALÄ° YAPRAK - Gaziantep'te ve hepsi de iÅŸadamı ve sanayici. Üç yılla yargılanacak bu insanlar derlerse, bu insanların hiçbirisi çıkıp da bu konuyu aydınlatmazlar. Gazeteler bas bas yazıyor, bilmem kim üç yıldan yargılanacak... Üç yıl yargılanacaksa bu adam, hiç kimse çıkıp bunu söylemez, çünkü üç yıl sonra çıkıp karşıma gelecektir diye bu adamlar, kimse çıkıp da benim böyle bir konum oldu diye söylemez. Bize göre tabi gazetelerin yazdığı, medyanın yazdığı...  BAÅžKAN - Gazetelere bakma, onlar bazı ÅŸeyler yazarlar.  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Efendim, bütün mesele, ben bu iÅŸten...  BAÅžKAN - Adam öldürmenin cezası, biliyorsun, idamdan, en asgarisi 24 yıla kadar.  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Onların tabiriyle kafa koparmanın cezası hiçbir ÅŸey deÄŸil.  HAYRETTÄ°N DÄ°LEKCAN (Karabük) - Kastın cezası 20 yıldır, idama kadar gider.  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Tabiî, zaman zaman biz tehdit telefonları alıyoruz bu konuda konuÅŸmamamız için. Biz bu konuda konuÅŸuyoruz, her yerde de konuÅŸuyoruz ve buraya da bu konuda hiç çekinmeden geldik. Åžimdi, sistemi, bu insanlar bu ÅŸekilde çalıştırdıkları sürece, sistem yürür. Mesela, bana bir telefon geliyor; bir vatandaÅŸ diyor ki, biz Abdullah Çatlı'ya rica etmeseydik, sen ölecektin.  HAYRETTÄ°N DÄ°LEKCAN (Karabük) - Nasıl dediniz?..  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Ä°simsiz bir telefon geliyor; ben Abdullah Çatlı'ya ricacı olmasaydım ölecektiniz diyor. Bir gün önce, o Yahya Efe ve Turgay MaraÅŸlı, Müfit Sement isminin çıkması, Emniyetin bu iÅŸ üzerine çalışması, bu insanlara, bana göre de o bölgeden tek saÄŸ gelen insan benim. Durum bu; bana soracağınız bir ÅŸeyler varsa...  BAÅžKAN - Emniyet bu konuları araÅŸtırıp bir rapor haline getirmiÅŸ mi; dava açıldı mı? Â
Takipsizlik Kararı
MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Efendim, ona da geleyim. Åžimdi, Emniyet TeÅŸkilatı, tabiî, belki hataları vardır; ben demiyorum; ama, ben ÅŸuna inanıyorum ve benim kardeÅŸlerim ve benim ailemin bana ÅŸeyi, Emniyet Müdürü için bunu bana söylüyorlar, çok çalıştı diyorlar. Emniyet TeÅŸkilatının içerisindeki insanlar, gece gündüz, operasyon düzenliyorlar. Vali bunların başında, bilmem ne başında; nedir, niye bunu böyle yaptılar; bana göre, bizim ailenin baskısıdır, televizyonun baskısıdır, medyanın baskısıdır veya kendi çabalarıdır. Åžimdi, hal böyle olduÄŸu zaman, Emniyet TeÅŸkilatı dosyayı hazırladı ve güzel bir dosya hazırlamış, çalışma da güzel olmuÅŸ ve sistem de hepsi yerine varmış. Bunu savcılığa sevk ettiler. Savcılığa sevk ettiklerinde, ben ifade vermeye gitmedim savcıya; bir ara o stresten çıkamıyordum, gitmiyordum. Tabiî, bu arada istihbaratımıza baÅŸladık; kim ne deÄŸil, niçin bu iÅŸe bu kadar bulaÅŸmış, ne olmuÅŸ ne olmamış filan. Bana dediler ki, bu dosya kapanacak; nasıl kapanacak bu dosya, bu dosyanın kapanması mümkün deÄŸil. Bize gelen ÅŸeylere göre, senin, talimatla ifadeni alacaklar, ondan sonra da bu insanların talimatla ifadeleri alınacak; ondan sonra dosya kapanacak. Tabiî, biz bunu duyunca biraz daha araÅŸtırmaya girdik; doÄŸru mu yalan mı; doÄŸru. Biz, ifade vermeye gitmedik. Belirli bir zaman sonra, Akın Ä°nan denilen bir savcı, polise yazı yazıyor. Polisin ÅŸeyiyle beni oraya istiyor. Baktık ki, ÅŸey deÄŸil, akÅŸamüstü gittik ifade vermeye; bugün git sabah gel dedi; sabah gittik. Oturduk, ama, emrivaki oturduk yani; dedim ki, daha lafa baÅŸlamadan önce, daktiloyu da getirdiler oraya koydular; efendim, bize bazı duyumlar geliyor; bu dosya kapanacak diye. Nasıl kapanacak diye duyumlar geliyor dedi; efendim, siz benim ifademi alacakmışsınız, bu dosyayı da talimatla Ä°stanbul'dan ifade alınacakmış ve olaylar bu ÅŸekilde kapanacakmış dedim. Ben ÅŸunu söyledim; aynısını anlatıyorum, bu dosyayı kim kapatırsa, eli yanar ilerde, buna inanıyorum dedim. Yok yahu, ne münasebet dedi; ben hatta o zaman onu da söyledim; siz buna lütfen, tavassut olun, yardımcı olun, bu dosya kapanmasın dedim; tamam, sen hiç merak etme dedi. Biz ifademizi verdik; elinizde belgeler var mı bilmiyorum efendim; 23'ü, 24'ü, 25'i, bir gün Müfit geliyor, bir gün Turgay MaraÅŸlı geliyor, bir gün Yahya Efe geliyor; ifadeler geliyor, buradan da takipsizlik kararı veriliyor ve takipsizlik kararı bana karar verildikten 45 veya 50 gün sonra gönderiliyor. Niye; bizim itiraz süremizin geçirilmesi için. Bunun üzerine, biz, kaderimize razı olduk, demek ki, bizim gücümüz yetmeyecek bu iÅŸlere dedik. Bu Susurluk davası çıktı; Susurluk davasından sonra, bu iÅŸler böyle sürgün etti geldi. Geçen sayın baÅŸsavcıya gittim ifade verdim; yine benim hakkımda gazetelerin yazdığı yazılardan mütevellit, Akyol Karakolu denilen karakoldan bize yazı geldi ki, efendim, savcılık sizi istiyor; iki polis benimle savcılığa gidecek. Suçum ne; gazetelere beyanat vermiÅŸim ki. savcı Akın Ä°nan, rüşvet yedi filan diye. Ben, böyle bir ÅŸey söylemedim; ama, böyle, dosyanın kapanacağını da her yerde zikrettim. Bunun, üzerine ben, Sayın Åževket Kazan'ı aradım; efendim, dedim, böyle böyle bir durum var; ne yapayım? Peki, dedi, orada kime güveniyorsun; dedim ki, baÅŸsavcıya güveniyorum; tamam dedi, sen git baÅŸsavcıya ifadeni ver, boÅŸ ver öbürlerini. BaÅŸsavcıyı aramışlar; biz de gittik, Sayın Åževket Kazan'ın...  BAÅžKAN - Åževket Kazan aramış mı baÅŸsavcıyı?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Aramış efendim. Hatta, ben ÅŸunu da söylerim; savcı beye demiÅŸ ki, nerede istiyorsa, oraya gidin; güvenlik sıkıntısı var, kendisi nereyi istiyorsa gidin orada ifadesini alın. Tabiî, biz, bu saygısızlık olur diye, kendimiz gittik. Orada ifademizi verdik. Hatta, ÅŸunu da söyleyebilirim; savcı bey ifademi alırken, Sayın Åževket Kazan bir daha aradı; bir sıkıntın var mı, bir problemin var mı diye; yok efendim, saÄŸ olun, teÅŸekkür ederim dedim.  BAÅžKAN - Savcının yanından mı aradı?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Evet, savcının yanında aradı. Ondan sonra, iÅŸte, dosyalar yeniden tanzim edildi; herhalde, yargıya da intikal etti.  BAÅžKAN - Åžu anda, o dosya, Gaziantep'te devam edecek; öyle mi?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Bilmiyorum, ben takip etmiyorum; dosyayı bilmiyorum; ama, Ankara'ya istendiÄŸini biliyorum; Devlet Güvenlikten mi istendi, Antep'te mi takip edilecek; onu bilmiyorum.  BAÅžKAN - BaÅŸka, bildiÄŸin var mı?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Åžu anda aklımda olan bir ÅŸey yok. Bana bu arada sorarsanız, ben cevaplarım, aklıma gelen bir ÅŸeyi de anlatırım efendim. Â
3 Milyon Mark'ı Ödemedim
DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - 3 milyon markı ödediniz mi?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Hayır efendim, ödemedim.  BAÅžKAN - Şöyle bir durum var; sizi bunlar sorgularken, yani, kaçıranlar sorgularken. sizin sesinizi banta veya kameraya filan çektiler mi?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Ona geleyim efendim. O anda gözüm baÄŸlı görmedim; yalnız, bırakacakları son gün, bana dediler ki, seni kasete çekeceÄŸiz. Nasıl kaset yapacaksınız dedim; seni videoya alacağız, konuÅŸ videoya. Ne konuÅŸacağım dedim; elime bir yazı verildi, kendileri dışarı çıktılar; yazıya baktım, ben kaçakçıyım de dediler. Ben de dedim ki, ben Türkiye'nin deÄŸil, dünyanın en büyük kaçakçısıyım; ne istiyorsanız, bende her türlü kaçakçılık var kardeÅŸim. Ondan sonra, gözüm baÄŸlı, zaten bu kaseti de yaparken gözüm baÄŸlı yaptılar, açıkta filan deÄŸil; gözüm baÄŸlı, elim baÄŸlı.  BAÅžKAN - Peki, nasıl okudun o ÅŸeyi?..  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Daha önce okudum; ondan sonra tekrarladım: yani, bu yarım dakika, bir dakika var veya yoktur bunun hepsi.  BAÅžKAN - Peki, daha evvel de sizi kaçırdılar mıydı?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Hayır efendim.  BAÅžKAN - Bir de, siz daire baÅŸkanımızla görüşeceksiniz falan gibi bir ÅŸeyler söylediler mi; bu daire baÅŸkanı kimdir?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Daire baÅŸkanıyla görüştüreceÄŸiz seni dediler, yolda karşılaÅŸacaksınız, orada görüştükten sonra, belki daire baÅŸkanı sizi bırakacak dediler.  BAÅžKAN - KimmiÅŸ daire baÅŸkanı, onu da söylediler mi?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Åžimdi, bana, onların lafı, biz kaçakçılık daire baÅŸkanlığından geliyoruz diye beni götürdüler; ama, hangisi doÄŸru, hangisi yalan onu bilmiyorum.  BAÅžKAN - Bir de, bu Vantur'un sahibini de kaçırdılar biliyorsun. Onu filan da gördün mü veya seni kaçırdıklarında onun lafını filan de ettiler mi? Â
Senden Önce Gelenler
MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Hayır efendim, bana isim zikredilmeden, yalnız köylüyle fidye meselesinden önce konuÅŸurken "sen örgütsün" dediler; ben örgüt deÄŸilim dedim; o arada, gaf yaparak bana söylediÄŸine inanıyorum; senden önce gelenler de böyle söyledi dedi bana.  BAÅžKAN - Åžimdi, bu Vantur'un sahibi hakkında, oÄŸlu, belki bilebilir dedi de onun için soruyorum.  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Hayır efendim; ben yalnızdım orada.  BAÅžKAN - Bu adamın da lafı edilmedi orada.  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Yok, isim zikredilmedi.  BAÅžKAN - Peki, daha evvel, senin herhangi bir sabıkan var mıydı; böyle bir iddia da var.  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Ben, onu izah edeyim. Åžimdi, ben, Gaziantep'te, 1973 yılından beri tıbbî malzeme satıyorum; yani, bisturi ucundan tutun ameliyat ipliÄŸine ve 18 bin çeÅŸit de kimya madde satıyorum. Åžimdi, sattığımız kimya maddeleri, gebelik testinden tutunuz, kandaki ÅŸeker tahlillerine kadar ve İç Anadolu, Karadeniz, DoÄŸu ve GüneydoÄŸu Anadolu Bölgesine 22 servis arabasıyla satıyoruz bunu. O dönemde, Diyarbakır'da, bir ecza deposuna verdiÄŸimiz eter ve aseton; bunlar da yine hastanelerde ve tıp fakültesinde kullanılıyor. Bizim verdiÄŸimiz ÅŸahıslar, bunu birilerine veriyor, o insanlar yakalanıyor; nereden aldın diyorlar, o ecza deposuna geliniyor, ecza deposuna kimden aldın diyor, faturasını çıkarıyor, ben Yaprak'tan aldım efendim diyor; Yaprak'a geliyorlar, bize soruyorlar, biz de faturamız burada diyoruz; buyurun gideceÄŸiz diyorlar. Biz faturalarımızı alıyoruz; Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne giriyoruz; daha girer girmez, o dönemde hemen parmağımızı fiÅŸliyorlar, ondan sonra biz savcıya çıkıyoruz.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Sene kaç?..  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Sene 1984-1985, o civar. Ben savcıya gidiyorum; o zaman faks da yok, teleksle bunun hemen Ankara'dan ve Ä°stanbul'dan ÅŸeyini alın diyorlar. Zaten sattığımız malın bir kısmı da Makine-Kimya'nın mamulü yani. Teleksle, bu malı siz buraya sattınız mı diyorlar, sattık diyorlar. Bize, kusura bakmayın kardeÅŸim diyor, takipsizlik kararı veriyorlar.  BAÅžKAN - O takipsizlik kararı suç deÄŸil tabiî.  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Bunun haricinde...  BAÅžKAN - Basında geçti, o bakımdan soruyorum.  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Efendim, basına bakarsak, bizden ÅŸeyi yok.  BAÅžKAN - Bu Kaptagon hapı diyorlar, ne diyorlar, onu burada mı imal ediyorsunuz, Bulgaristan'da mı; bir de öyle bir laf var.  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Åžimdi, efendim, bunlar benim savcılıkta sabıka kayıtlarımın olmadığına dair, birisi 1994 yılı, birisi de ÅŸey...  HAYRETTÄ°N DÄ°LEKCAN (Karabük) - Ruhsatsız silah bulundurmak diye bir sabıkanız oldu mu geçmiÅŸte.  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Åžimdi, ben, ruhsatsız silah bulundurmadım efendim. 1974 yılında, bir arabadaydık, iki arkadaÅŸla geliyorduk; arkadaşın üzerinde 1994 yılında yanılmıyorsam, yanımdaki arkadaÅŸta silah yakalandı, yani, ruhsatsız bir silahı vardı, 7.65 mı ne bir silahı çıktı o zaman. Benim silahlarım da ruhsatlıdır.  HAYRETTÄ°N DÄ°LEKCAN (Karabük) - Bu arkadaşınızı mahkûm ettiler, sizin sicilinize mi geçmiÅŸ?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Hayır, o zaman beraber yakalandık; bu 12 Eylül’den önceki hadiseler olduÄŸu için, o zaman beni de aldılar götürdüler oraya.  HAYRETTÄ°N DÄ°LEKCAN (Karabük) - Yani, orada mahkûmiyetiniz var diyorsunuz. Â
Mahkumiyet ve Sabıkam Yok
MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Benim bildiÄŸim kadarıyla mahkumiyetim yok; benim hiçbir ÅŸeyimde de çıkmıyor. Ne hikmetse, bu son zamanlarda böyle bir fiÅŸ çıktı; daha elime geçmiÅŸ de deÄŸil. Benim sabıka kayıtlarım burada veya 1984'ü de sorabilirsiniz, 1982'yi de sorabilirsiniz, 1972'ye de gidebiliriz; benim sabıkam olmuÅŸ mu olmamış mı, Cumhuriyet Savcılıklarında fiÅŸim, yani, sabıkam var mı yok mu burada belli.  HAYRETTÄ°N DÄ°LEKCAN (Karabük) - Sabıkaları belli bir sene sonra çıkarırlar, silerler.  BAÅžKAN - Hap imal ediyor diyorlar...  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Hayır efendim, bunların hepsi iftiradır; baÅŸka bir ÅŸey deÄŸil.  BAÅžKAN - Peki, bize verebileceÄŸin baÅŸka bilgi, belge filan var mı yanında veya unuttuÄŸun, ÅŸimdi hatırladığın bir konu?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Åžu anda hatırladığım yok; sorular esnasında hatırlarsam söylerim.  BAÅžKAN - Evet, sorulara geçeceÄŸiz; buyurun Sema Hanım.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Biraz önce, Abdullah Sabri Kocaman diye bir isimden bahsettiniz; onun yakınlarını veya çevresinden birisini...  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Yahya Efe'nin akrabası aynı zamanda.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Yahya Efe'nin akrabası. Peki, onun kardeÅŸlerinden tanıdığınız var mı?..  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Onun kardeÅŸleri bu iÅŸte müdahil deÄŸiller.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Mesela, kim var onun kardeÅŸlerinden tanıdığınız?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Abdullah Sabri Kocaman'ın kardeÅŸlerinden diyorsunuz; tanımıyorum.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Rıdvan Kocaman diye bir isim tanıyor musunuz?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Hatırlamıyorum, ben Abdullah Sabri Kocaman'ın o ÅŸekilde bir kardeÅŸi var mı yok mu onu da bilmiyorum.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Biraz önceki o dosyalarda, en son kapatılarak takipsizlik kararı verildi dediniz ve 45-50 gün sonra size ulaÅŸtı. Takipsizlik kararına sebep nedir; delil yetmezliÄŸi mi?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Delil yetmezliÄŸinden verdiler.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Peki, bu olayların içerisinde, o konuÅŸulan isimlerde veya iliÅŸkili olarak hiç Haluk Kırcı ismi geçti mi?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Åžimdi, Haluk Kırcı şöyle geçiyor; Tuncay MaraÅŸlı, ben yokken olan hadise, benim kaçırıldığını dönemdeki hadise bu. Tuncay MaraÅŸlı'yı polis ifadeye alıyor. Bu arada, bilmiyorum efendim, eÄŸer o dosyayı okuyabildinizse..  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Dosya daha bize gelmedi.  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Åžimdi, dosyada diyor ki "aÄŸabeyimin evinde yani. Babam gilde, aÄŸabeyimin misafiri vardı, Haluk diye biri" diyor.  BAÅžKAN - Tuncay diyor bunu...  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Turgay diyor; Tuncay'ın misafiri olduÄŸunu söylüyor; hanımıyla beraber, babam gildelerdi diyor. Polis, tabiî, bunu öğrenince, benim kaçırıldığımın ertesi günü hepsi ortadan kayboluyor.  BAÅžKAN - Åžimdi, bu ÅŸu; yani, Tuncay'ın veya Turgay'ın ifadesini anlatıyorsun sen.  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Tabiî, Turgay'ın ifadesini. Haluk Kırcı meselesi, Haluk ismi oradan çıkıyor; onu anlatıyorum. Åžimdi, polis sorgulama esnasında bunu Haluk diye öğrenince, soyadı ne diyor, soyadını bilmiyorlar; çünkü, soyadını aÄŸabeyim biliyor, aÄŸabeyimin arkadaşı, ben bilmiyorum diyor.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Yani, Tuncay MaraÅŸlı biliyor.  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Tuncay MaraÅŸlı biliyor. Tuncay MaraÅŸlı, ele geçmediÄŸi için, ifade veremediÄŸi için, polis mecburen Haluk .... yazıyor. Tabiî, bu, insanlar arasında yanlış telakki edildi; Haluk Kırcı'nın adı saklanıyor filan diye bir ÅŸey çıktı. Bunun üzerine, Haluk .... Haluk Kırcı'ya baÄŸlandı. Åžimdi, bana, Haluk Kırcı'nın bir resmini gösterdiler, gazetelerdeki çok eski bir resmini.  BAÅžKAN - Emniyette mi gösterdiler; savcılıkta mı?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Sonradan efendim; bu yeni, baÅŸsavcıya ifade vermeye gittim, orada gösterdiler.  BAÅžKAN - Yani, baÅŸsavcı gösterdi bunu deÄŸil mi?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - BaÅŸsavcı da sordu, emniyet de sordu; bu insan Haluk Kırcı mı diye. Åžimdi, Haluk Kırcı'nın orada, bana göre, on beÅŸ sene önceki bir resmi. Beni kaçıran ve arabayı kullananlardan bir tanesini bin kiÅŸinin arasına baÄŸla çıkarırım; böyle bir tipsiz adam yani. Haluk Kırcı da o ÅŸekilde tarif ediliyor; ama, gençlik resmindeki Haluk Kırcı o deÄŸil, onu bilelim. Ancak Haluk Kırcı ile karşı karşıya gelmeliyim, öyle tanırım.  BAÅžKAN - Ama, resimdeki deÄŸil diyorsun. Â
Botaş'ta Petrol Olayları
SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Peki, biraz önceki o iÅŸ sahaları içerisinde, Ä°stanbul'da tekstil iÅŸi dışında bu Abdullah Çatlı'ların...  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - BotaÅŸ'ta petrol olayları var.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - BaÅŸka?..  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Åžimdi, bakın, BotaÅŸ'ta petrol var; boru hattından da petrol çalıyor bunlar. Bu boru hattından çaldıkları petrolü veya BotaÅŸ'ta fuel oilleri karıştırıp bugün ÅŸu anda da satıyorlar. Bunun saklı gizlisi de yok.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Tekstilde ne yapıyorlar?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Tekstilde de hayalî ihracat yapıyorlar.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Peki, siz uzun zamandır tıbbî malzemeyle ilgili çalışıyorsunuz. Zaman zaman Ankara'yla olan iliÅŸkilerinizde, özellikle ihale almada, hiç isimler çıktı mı karşınıza?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Hayır. Åžimdi, bizim ekseri ihalelerimiz doÄŸu ve güneydoÄŸuda; çünkü, doÄŸu ve güneydoÄŸuya çok insan gitmediÄŸi için, biz de o bölgeyi çok iyi tanıdığımız için, zaten bunlarda bizim kendi personelimiz var, yetki belgeleri var, onlar gidiyorlar. Zaten, bizim sattığımız malzemeler, ÅŸu anda, Modern Çarşıda da mevcut. Modern Çarşı da aynı ihaleye giriyor, bizler de giriyoruz veya Ä°stanbul'daki esnaf da aynı ÅŸekilde ihale giriyor.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Devlet hastanelerine ihaleye giriyor musunuz?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Devlet hastanelerine, doktorlara; mesela, röntgen cihazları, ÅŸu anda, zaten biz 7-8 yıldır kimya madde olayını, başımıza gelen bu hadiselerden sonra, yani, bu kaçakçılık unvanını aldıktan sonra, biz o kimya maddesi iÅŸlerini bıraktık. Ondan sonra, tıbbî malzeme üzerine çalışıyoruz; kendim için konuÅŸuyorum.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Gaziantep'te sizin gibi kaç tane tıbbî malzeme firması var?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Åžu anda, bizim yanımızda yetiÅŸip ayrılan, bu iÅŸi yapan 6-7 kiÅŸi var.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Toplam 6-7 kiÅŸi var. Peki, zaman zaman ihale giriÅŸlerinde, milletvekili tavassutu veya Ankara'daki SaÄŸlık Bakanlığıyla ilgili görüşmeniz olmuyor mu hiç; yani, öyle ihalelerde, döner sermaye saymanlığında konuÅŸma olmadan ihale olmaz; nasıl yapıyorsunuz? O 6-7 kiÅŸi hep beraber mi giriyorsunuz, tek mi girersiniz?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Åžimdi, ihaleler, resmî ilanla, bir de teklif usulüyle olur; bu ÅŸekilde çalışıyor çocuklar; ama, ÅŸu anda biz zaten yapmıyoruz, bıraktık.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Ne kadar zamandır yapmıyorsunuz?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - AÅŸağı yukarı, 1986'dan, 1987'den beri yapmıyoruz.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Biraz önceki saydığınız isimlerden, Anavatan'la ilgili avukat beyle... Â
ANAP Gaziantep Yönetim Kurulu Üyesi
MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Anavatan Partisinin Gaziantep yönetim kurulu üyesi bu vatandaÅŸ.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Peki, o isimle beraber hiç iÅŸ yaptığınız oldu mu sizin daha önce; o ismini bahsettiÄŸimiz Mehmet Öztürk, onunla daha önce iÅŸ iliÅŸkiniz oldu mu?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Hayır, olmadı.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Peki, bu isimlerin, oradaki konuÅŸmalar içerisinde, sizin de tıbbî malzemeci olmanız dolayısıyla, Ä°stanbul'daki tıbbî malzemelerle bir iliÅŸkileri var mı?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Yok.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Veya siz duymadınız. Â
Haluk Kırcı Tıbbi Malzeme İşinde
MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Åžimdi, yalnız, bu ne kadar doÄŸru, yalan; onu bilmiyoruz. Ä°stanbul'da, Fındıkzade Karagül iÅŸ merkezinde, Haluk Kırcı'yı tarif eden insanlar var; yani, bundan, iÅŸte, tam zamanını da bilemiyorum, iki üç sene önce bu iÅŸi yapıyordu, burada bir dükkan açtı diye bir ÅŸeyler...  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Tıbbî malzeme mi yapıyordu?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Evet, tıbbî malzeme.  MEHMET BEDRÄ° Ä°NCETAHTACI (Gaziantep) - Haluk Kırcı mı?..  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Evet.  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - Nerede?..  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Ä°stanbul'da, Fırıdıkzade Karagül iÅŸ merkezinde.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Peki, Haluk Kırcı'yı, Haluk Kırcı ismiyle mi tanıyıp iÅŸ yapıyor diye söylediler.  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Onu bilmiyorum.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Bu konuÅŸma nerede geçti?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Bu konuÅŸma Karagül iÅŸ merkezinde geçti.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Siz oraya malzeme mi almaya gitmiÅŸtiniz.  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Biz, orada Urfalı Mahmut Oturakçı var; Mahmut Oturakçı, ÅŸu anda da bu iÅŸi yapıyor. Ondan öğrenilebilir Haluk Kırcı'nın orada olup olmadığı, doÄŸru söyler yalan söyler, onu bilmiyorum.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Urfalı Mahmut Oturakçının firmasının adı var mı?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Onu bilmiyorum.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Gene aynı yerde, aynı iÅŸi yapıyor. Peki, sizin SaÄŸlık Bakanlığı üst düzeyindeki müsteÅŸar veya teftiÅŸte falan hiç tanıdığınız yok mu; hiçbir iliÅŸkiniz olmadı mı?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Hayır olmadı.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Sizinle birlikte çalışan bu altı yedi kiÅŸinin veya sizin insanlarınızın orada hiçbir iliÅŸkisi olmaz...  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Olmaz; bu ihaleler açık eksiltme sistemiyle gidiyor, teklif usulüyle gidiyor; o ÅŸekilde, böyle bir tavassuta gerek duymadık.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Yakın tanıdıklarınızla birlikte yine aynı Gaziantep ve o çevrede inÅŸaat firmalarıyla iliÅŸkileri olan var mı; inÅŸaat iÅŸi alan var mı?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Yani, devlet inÅŸaatı mı, özel inÅŸaat mı?  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Özel, devlet...  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Benim özel inÅŸaatlarım var; ama, devlet inÅŸaatlarım yok.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Köy Hizmetlerinden, Bayındırlıktan hiç almadınız.  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) -Yok, almadım.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - TeÅŸekkür ederim.  BAÅžKAN - Sayın SaÄŸlar...  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - Sayın Yaprak, sizin ruhsatlı silahınız var mı?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Var efendim.  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - Nasıl ruhsat aldınız?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Benim ruhsat almamam için bir gerekçe yok bize göre.  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - Åžimdi, benim elimde bir belge var; Emniyet Genel Müdürlüğünden 1993 tarihinde verilmiÅŸ bir belge. Rıza Akdemir, MüsteÅŸar Yardımcısı imzasıyla, sizin silah ruhsatı alamayacağınıza dair bir açıklama var.  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Bu fiÅŸlerimden dolayı söylediler; az önce izah ettiÄŸim parmak izlerim var ya benim, ondan dolayı alamayacağımı bildirdiler. Biz, bunun üzerine, mahkemeye müracaat ettik ve haklarımızı geri aldık; bizim bu iÅŸlerle alakamız yoktur. Bir de beÅŸ yıl mı, altı yıl mı doldurduktan sonra zaman aşımına uÄŸruyor diye, mahkeme kararıyla biz fiÅŸlerimizi kaldırdık. Benim fiÅŸim, sabıka olarak deÄŸil, fiÅŸ olarak var yalnız.  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - Åžimdi, diyor ki, burada "23.5.1976 tarihinde ruhsatsız tabanca ve mermi bulundurmak suçundan dolayı Bakırköy Ä°kinci Asliye Ceza Mahkemesinin 81308 sayılı kararıyla 10 ay hapis ve ağır para cezasıyla cezalandırıldığı..." Böyle bir ceza aldınız mı?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Ben ceza aldığımı hatırlamıyorum. Ben yapmadım ki, bu konuda yatmadım da...  HAYRETTÄ°N DÄ°LEKCAN (Karabük) - Tecil edilmiÅŸ ceza.  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Åžimdi, aynı ÅŸekilde, MaraÅŸ'ta da bir Mehmet Ali Yaprak var. Geçen gün bizim ekip gidiyor, orada tesadüfen Emniyet Müdürünün, Valinin yanında karşılaşıyor. Getirsinler, benim parmak izim veya baÅŸka bir ÅŸeyim varsa onu kabul ediyorum.  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - Yani, anlıyorum da, ben, bu belgeyi aynı zamanda okuyorum, kayda da geçsin diye söylüyorum. "12.7.1988 tarihinde uyuÅŸturucu madde imaline teÅŸebbüs suçundan dolayı, Diyarbakır Üçüncü Ağır Ceza Mahkemesinin 88182 sayılı kararıyla delil yetersizliÄŸinden beraatine; 9.9.1985 tarihinde müessir fiil suçundan Gaziantep savcılığının 854457 sayılı kararıyla takipsizlik kararına..." Â
İslamî Cihad Diye Yargılanma
MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Bir cevap verebilir miyim. O dediÄŸiniz darp ve Ä°slamî Cihad diye yargılandın diyor; ben, Ä°slamî Cihad hareketi içerisinde gidip öz kardeÅŸimden ÅŸey istiyorum.  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - O, sonunda söyleniyor.  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - O sonunda mı, ben bu zannettim.  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - O deÄŸil; bu, Diyarbakır'da uyuÅŸturucu maddeyle ilgili müessir fiil diyor. "Diyarbakır Emniyet Müdürlüğünün Narkotik Åžube Müdürlüğü’nde 17.1988 tarihinde 2313 sayılı Kanuna muhalefet, eroin yapımında kullanılan madde kaçakçılığı suçundan, 88-C44 sayılı turuncu renkle yakalandığı, kaÅŸeli örnek fiÅŸinin mevcut olduÄŸu; Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü Narkotik Åžube Müdürlüğürıden 22.8.1988 tarihinde eroin imal etmek suçundan 89-C35 sayılı yakalandı kaÅŸeli örnek üç fiÅŸinin olduÄŸu; Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü Narkotik Åžube Müdürlüğü’nün 25.11.1988 gün ve 88-C62 sayılı örnek üç fiÅŸine istinaden açılmış yakandı kaÅŸeli örnek iki turuncu renkli eroin imal etmek ve satmak suçundan fiÅŸinin mevcut olduÄŸu; Gazianiep Emniyet Müdürlüğü’nün 16.9.1985 gün ve 85- C41 sayılı örnek üç fiÅŸine istinaden açılmış yakalandı kaÅŸeli Ä°slamî Cihad örgütüne tehditle para toplamak suçundan turuncu renk örnek iki fiÅŸinin mevcut olduÄŸu belirtildiÄŸi; ancak, bu olaylarla ilgili mahkeme kararlarının ibraz edilemediÄŸi bildirilmektedir. Adı geçen ÅŸahsın durumu 1.6.1991 gün ve 20883 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 91779 karar sayılı yönetmeliÄŸin 16 ncı maddesinin A bendi kapsamına girdiÄŸi anlaşıldığından, söz konusu ÅŸahsa silah satın alınarak taşıma veya bulundurma ruhsatı verilmesi mümkün deÄŸildir."  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Åžimdi, efendim, biz bunların hepsinden tamamen...  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - Var mı mahkeme ÅŸeyleri sizde?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Tabiî, bunları bizzat emniyete verdik; bir de, avukatlarımız götürdüler verdiler ve benim bu fiÅŸlerimin zaman aşımına uÄŸradığından dolayı, yani, beÅŸ yıl mı altı yıl mı bir zaman aşımı var, bundan dolayı da benim ÅŸu anda hiçbir emniyette fiÅŸim olmaması lazım. Bu yazıyı da...  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - Ama, bu 1993 yılında yazılmış bir yazı; yani, zaman aşımı, ben bilemiyorum, savcı arkadaşımız burada, üç yıl için zaman aşımı olmaz. Burada ruhsat verilemez.  HAYRETTÄ°N DÄ°LEKCAN (Karabük) - Sayın Bakan, yalnız, hadisede ÅŸu var; bir memnu hakların iadesi için mahkemeye müracaat ettik dedi; bu belli süre sonra sabıka kaydından çıkarılır; kendisinin talebiyle, aslında resen çıkarmak lazım ama, onu çıkarmazlar.  BAÅžKAN - Fakat, ruhsatta ÅŸey olmaz.  HAYRETTÄ°N DÄ°LEKCAN (Karabük) - Ruhsatta önemlidir. Sabıka kaydım yok diyor, belgeler var.  BAÅžKAN - Önemli olan Emniyetin mütalaasıdır.  HAYRETTÄ°N DÄ°LEKCAN (Karabük) - Anladım da, o noktada 1976'da alınmış, en son fiÅŸlenme tarihi de 1988. Siz tabanca ruhsatınızı ne zaman aldınız?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - 1996'da.  HAYRETTÄ°N DÄ°LEKCAN (Karabük) - Dokuz sene geçmiÅŸ, bu dokuz sene içerisirıde, emniyette hiçbir vukuatı olmayan bir ÅŸahsa da bu olaylardan sonra silah ruhsatı vermemek bence yanlıştır yani.  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - Bunun içerisinde yorum yapmak istemiyorum ben, niye aldı, niye vermedi demiyorum da, eÄŸer böyle varsa, yani, haklarınızı iade alabilmek için elde ettiÄŸiniz mahkeme kararınızdan bir kopya bize gönderirseniz...  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Ben onu göndereyim. Åžu anda, emniyetten bu yazıları alırsanız, benim sabıkamın olup olmadığını görürsünüz. Bunlar, hep, kaldırıldığına dair yazılardır.  BAÅžKAN - Tabanca ruhsatını ne zaman aldınız, tam tarih olarak?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Efendim, burada yazması lazım.  NÄ°HAN Ä°LGÃœN (TekirdaÄŸ) -  Bir tane mi tabancan var?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Var efendim, iki üç tane var. 1996'nın üçüncü ayından 2001 yılına kadar geçerli olan...  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - 1996'nın hangi ayında aldınız?  BAÅžKAN - Üçünü birden mi aldın, ayrı ayrı zamanlarda mı? Babadan filan da kalmış olur.  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Hayır, bir tane aldım; bir tane de arkasından getirdiler, o hoÅŸuma gitti, onu da aldım; iki üç gün arayla.  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - Yani, siz, kaçırılmadan önce mi ruhsatı aldınız. kaçırıldıktan sonra mı?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Kaçırılmadan önce aldım efendim.  BAÅžKAN - Tarihleri ne, orada belli mi tarihleri?  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - 30.3.1996. Sayın Yaprak, bu altı günlük geçen serüven içerisinde, sizin Hilvan'a kadar, Hilvan'dan sonra 20 kilometre gittiÄŸinizi söylediniz. 20 kilometre gittikten sonra bir mezra veya köye geldiÄŸinizi söylediniz; ama, sonradan baktık ki, bir çarşı içerisinde ezanların çokça olduÄŸu, arabaların açıldığı bir yer olarak aktardınız. Aradan geçen bu kadar zaman içerisinde, mutlaka, siz de düşünüyorsunuz, araÅŸtırıyorsunuz, sizi kaçıranların kimler, çocuklarınızı kaçırmaya hazırlanıyorlar.  MEHMET BEDRÄ° Ä°NCETAHTACI (Gaziantep) - Nereden biliyorsunuz?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Hayır efendim istihbaratı bu ÅŸekilde geliyor.  MEHMET BEDRÄ° Ä°NCETAHTACI (Gaziantep) - Yani, çocuklarınızın kaçırılacağına dair...  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Evet, evet; çocuklarımın kaçırılma istihbaratları geliyor.  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - Kimlerin kaçıracağı doÄŸrultusunda?.. Â
Müfit Sement MİT'de Çalışıyor
MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Efendim, bunların içerisinde iki kiÅŸilik özel harekâttan memur var diyorlar mesela; ama, doÄŸru ama yalan; bilmiyorum ikisini de. Ama, kimse de demiyor ki, ya ben bunu hakikaten kaçıracağım Ali Bey kusura bakma. Ama, araÅŸtırıyorsun, neticede gelip dayanabiliyorsun, tıkanıp kalıyorsun; ama, ona göre de tedbirini almak mecburiyetinde kalıyorsun. Åžimdi, beni bırakmalarının tek sebebi Yahya Efe isminin konuÅŸulması, Yahya Efe ile beraber Müfit Sement isminin isme gelmesi, Müfit Sement benim bildiÄŸim kadarıyla ÅŸu anda da MÄ°T'e çalışıyor.  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - Yahya Efe ismini, Müfit Sement ismini kim konuÅŸtu?  MEHMET ALÄ° YAPRAK - Efendim Yahya Efe ile epey konuÅŸtuk. Yahya Efe'yi polis aldı, yani, Yahya Efe'yi araÅŸtırmaya baÅŸladık hemen,Yahya'nın kardeÅŸini alıyorlar, babasına soruyorlar, babasıyla beraber Hüseyin Efe diye kardeÅŸi çıkıyor. KardeÅŸi "abim yok ÅŸimdi burada, dün de gittim misafirini havaalanından aldım geldim" diyor. "Kimden aldın geldin?" soruluyor, "Turgay MaraÅŸlı'dan aldım geldim" diyor. Ondan sonra olay sükûn ediyor. Bu Müfit Sement'e, ben kaçırıldığım gün, o Hilvan'da, tarif ediyorum emniyet ifadelerimde, diyorum ki, uzun boylu şöyle bir insan, şöyle şöyle, kot pantolan var üzerinde, gömleÄŸi ÅŸu ÅŸekilde diyorum. Bu arada havaalanından inen Müfit Sement'i, Turgay MaraÅŸlı veya Tuncay MaraÅŸlı kardeÅŸi anlatıyor; o da aynı ÅŸahıs, o da aynı tarifi yapıyor.  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - Yani, sizi kaçıranlardan bir tanesi o?..  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - O diyoruz.  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - Müfit Sement?..  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Tabiî, tabiî.  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) -Bu neci Müfit Sement Antep'te?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Antep'te deÄŸil bu adam, Ä°stanbul'da kalıyor.  BAÅžKAN - Peki, bu Müfit Sement'i sen gözün açık olduÄŸu zaman gördün mü?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Åžimdi gözüm baÄŸlanmadan önce arkadan bir araba geldi geçti önümüze, beyaz DoÄŸan veya Åžahin; o arada bir 15 metre filan var mesafe, arabayı açtı, içinde bir bont çantası var, bir de montu vardı, aldı koluna koydu,orada öpüştüler orada ayrıldı geldi, ben orada gördüm adamı.  BAÅžKAN - Yani Müfit'i gördün? Evvelden de tanıyor muydun?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Hayır tanımıyordum efendim.  BAÅžKAN - Peki, nereden biliyordun onun Müfit olduÄŸunu?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Onu bilmiyorum ki efendim, ben tarif ediyorum, Müfit olduÄŸunu sonradan öğreniyorum. Yani dosyaları incelerseniz Turgay MaraÅŸlı onu tarif ediyor, ben de aynı insanı tarif ediyorum ve bu Müfit çıkıyor diyorum.  BAÅžKAN - Tahmin tabiî. Peki, bu Haluk Koral diye biri varmış, onu tanıyor musunuz?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla ) - Haluk Koral, bizim yanımızda mimar bir arkadaÅŸ; böyle ÅŸeylerle alakası olmayan birisi.  BAÅžKAN - Peki, senin yanında mı çalıştı bu arkadaÅŸ?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) -Yanımda çalıştı.  BAÅžKAN - Peki, bu, siz kaçırıldıktan sonra güvenlik görevlileriyle veya istihbarat görevlileriyle sizin için bir görüşme filan yaptı mı?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Yaptı.  BAÅžKAN - Nasıl bir görüşme? Â
Siverek'te Olabileceğimi Söylemişler
MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Bir yerlen yapmış, ben sonradan öğreniyorum. O ÅŸahıslar kendine Siverek'te olabileceÄŸimi söylemiÅŸler.  BAÅžKAN - Kimle yapmış? Yani açıkça bir ÅŸey demedi mi?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) -Ben detayına inmedim.  BAÅžKAN - Åžimdi kaçırıldın, sonra serbest bırakıldın, yani, ondan sonra bu iÅŸi öğrendin; "yahu Haluk kimmiÅŸ, bu iÅŸin aslı neymiÅŸ?" diye insan merakından sorar; yani, bu kadar da ilgileniyorsun; ki, doÄŸrudur, ilgilenmen gerekir.  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) -MÄ°T'ten, bir yerden aldım dedi.  MEHMET BEDRÄ° Ä°NCETAHTACI (Gaziantep) - Haluk Koral kim, yabancı gelmedi bana?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) -Avukat Handan Koral'ın aÄŸabeyisi. O da mimar yani.  BAÅžKAN - MÄ°T'le mi konuÅŸmuÅŸ bu arkadaÅŸ?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - MÄ°T'ten bir arkadaÅŸtan aldım dedi.  BAÅžKAN - Ne almış?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) -Yani, benim Siverek’te olduÄŸumun haberini almış.  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - Ben bir ÅŸey sormuÅŸtum. Bu Siverek civarlarında siz yani Bucakların ailesinin içinde bulunduÄŸu yerlerde mi dolaÅŸtınız?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) -Åžimdi efendim bakın, ben sonradan sayıyorum, 2500 sayıda Siverek'e vardırıyorsunuz,  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - 2500 sayı?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) -Siverek'in içerisine giriyoruz.  BAÅžKAN - Gözünüz kapandığı andan itibaren?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Evet, gözüm kapandığı andan itibaren.  SEMA PÄ°ÅžKÄ°NSÃœT (Aydın) - Sonra bir daha sayıp gittiniz mi o yolu denemek için?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Evet, bunu yaptırdık, hepsini yaptırdık, 2500 sayı bizi oraya götürüyor. Yani, benimle sizin aranızda 30 sayı 40 sayı oynuyor, fazla bir ÅŸey oynamıyor. Åžimdi, oradan sonraki gittiÄŸimiz yer Bucak köyüne, bir baÅŸkasının köyüne veya baÅŸka birinin evi mi mezrası mı bilmiyorum.  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - Peki, gözünüzü açtığınız zaman karşı karşıya geldiÄŸiniz köylüyü tanıyabilir misiniz?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Köylüyü tanırım.  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - Ä°smini filan sormadın mı?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) -Ä°smi Ahmet iÅŸte, o, Ahmet diye seslen dedi...  BAÅžKAN - Yardımcı olacak.  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Bir adam.  BAÅžKAN - Peki, orada uzunca zaman kaldın, gözün de açıktı, seni kaçıranlar gelirken baÄŸlıyorlardı; ÅŸimdi sen orada adamla sohbet ediyorsun, baÅŸkaları da var, yahu arkadaÅŸ ben neredeyim ÅŸimdi?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Söylemedi.  BAÅžKAN - Yani sordun? Siz kimsiniz falan?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) -Çok sordum; söylemediler. Bir de ÅŸu var Sayın BaÅŸkan; bu iÅŸ benim başıma geldikten sonra orada ÅŸunu öğrendim, bu insanları tedirgin etmemeyi öğrendim. Yani, mesela o gözüm açıldığı zaman belki evin içerisine her yere bakabilirdim evde yemek yerken; ama, o insanları tedirgin etmemeyi yeÄŸledim yani orada; çünkü, bir ÅŸansım vardı, o ÅŸansımı da kullanmam gerekiyordu. Ancak, gözümün ucuyla görebildiÄŸim, beyaz mozayik, kahverengi mozayik, siyah mozayik. Åžimdi evin içerisine girsem o mozayikten tanırım; ama, bulamıyorum, evi bulamıyorum.  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - Sayın Yaprak, 3 milyon Markı ya da onların istediÄŸi gibi 15 milyon Markı verebilecek durumda mısınız? Â
Ödemeyi Taksitle Yapacaktım
MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Efendim 15 milyon Markı vermem mümkün deÄŸil. 3 milyon Markı şöyle verebilirim:Benim kendi arazilerim var, satar,l5 gün içinde; yani, bana bunu nakit verin dediler, dedim kardeÅŸim bunu ben nakit veremem,"kardeÅŸlerinden iste" kardeÅŸlerim, kardeÅŸlerim de bu iÅŸe çıktığı zaman, ancak bana 15 gün izin verirseniz, benim birkaç parça arazim var -yani, arazim var- arazimi satayım size vereyim; 1 milyon markını, 2 milyon markını da iki ay sonra birinci ayda 1 milyon markı, ondan sonraki ayda 1 milyonunu ödeyeyim. O ÅŸekilde konuÅŸtuk yani. Yani, üzerimde giderken aldıkları paranın haricinde ben para vermedim. Ä°ki defa da aradılar...  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - Ä°nandılar.  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Ä°ki defa da aradılar, bıraktıktan sonra, bizde hatta ÅŸu anda kasetleri de var...  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) -KeÅŸke getirseydiniz kasetleri?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) -Şöyle efendim; biz orada şöyle konuÅŸtuk o insanlarla. Ben dedim iÅŸte nasıl senaryo yapacağız; ben dedim ki beni aramayın direkt, ne olur ne olmaz, polis benim telefonumu dinler. Ne yapalım; Esin Hanıma verin gelen parayı, o size bir numara versin, ondan arayın. Yani, onlara güven duygusu vermeye çalıştım.  MEHMET BEDRÄ° Ä°NCETAHTACI (Gaziantep) - Aramadılar mı?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Ä°ki defa aradılar, iÅŸte birinde Hacı Bey burada yok dedirttik, Esin Hanımı aradılar; birinde de bir numara verdik benim oÄŸlumun cep telefon numarasını verdim, o ÅŸekilde ondan sonra da aramadılar.  BAÅžKAN - Peki, seni telefonla arıyorlar tabiî; o anda saatini, gününü ve hangi tarihte hangi telefondan aradıklarını?..  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Tabiî, bizde var efendim, Esin Hanımın, genel müdür hanımın özel hattından aranıyor.  BAÅžKAN - Saatini de tespit ettiniz mi dakikası dakikasına?  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - Peki, sonradan oÄŸlunuzun cep telefonundan aradılar mı?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Hayır, biz cep telefonunu hemen kapattık. Onu da hasbelkader kazayla verdik, yani, çocuÄŸun telefonunu vermezdik, o anda o aklırnıza geldi; sonradan dedik ki, aman bu cep telefonu çocuÄŸun elinde.  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - Niye yani, görüşmek istemediniz mi?  MEHMET ALÄ° YAPRAK (Devamla) - Tabiî, efendim, ÅŸimdi görüştüğüm zaman ya "he" diyeceÄŸim ya "yok" diyeceÄŸim; iki yoldan birisi var; bence en iyisi zamana bırakmak, oyalamak.  DURMUÅž FÄ°KRÄ° SAÄžLAR (İçel) - Peki, bu olay mayısta geçiyor, Mayıs'tan bugüne kadar geçen süre, nereden bakarsanız bakın 7 ay olmuÅŸ... Â
Bunların Ajanları Var
MEHMET ALİ YAPRAK (Devamla) - İki defa aradılar. Tabiî, bunu da biz şimdi emniyete bildireceğiz. Efendim bunların öyle bir çalışmaları var ki Sayın Bakanım, mesela 10 kişilik bir grup veya 30 kişilik, mesela yayın için sizin televizyonunuza geliyorlar, ister istemez bu laf gündeme geliyor ve bunlar söyleniliyor; bu 10 kişiden bir kişisi yüzde 85 ihtimalle kendilerinin ajanları; yani, ne konuşuyorsun, yapmak istediğin nedir onu öğreniyorlar. Biz, onun için, son zamanlarda hiçbir şey konuşmuyorduk, kimseyle bir şey konuşmuyorduk.  DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yanlış hatırlamıyorsam Arena Programında siz dediniz ki, ben 3 milyon markı ödedim diye çıkan, bu bir yalan özellikle ...  MEHMET ALİ YAPRAK (Devamla) - Onu şöyle söyleyeyim efendim bakın, onu anlatayım. Ben 3 milyon markı ödemedim, dedim ki biz şöyle bir blöf yaptık, biz bunlara 1 milyon mark ödedik diye dedikodu çıkardık. Bu dedikodunun neticesinde zaten birçok olaylarda, yani biz bu insanların bu kadar irtibâtla bağlantılarını oradan öğrenmiştik; bunları da birbirlerine düşürmek için; para aldık, kime verdiğimizi de söylemedik; kim kimden aldı, kim aldı diye onu araştırmaya kalktılar, araştırma neticesinde de bazıları kendiliğinden çıktı.  DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, siz buldunuz bir yerlere kadar geldiniz bu dedikodudan sonra.  NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) -  Böyle bir organizasyon bu kadar zaman içerisinde sizi götürüyorlar getiriyorlar hiç bir şey almadan nasıl bıraktılar? Yani, fevkalade basit bir şey gibi geliyor bana; bu işin bir garantisi mi kontr garantisi mi veyahut hemen bir ödemesini yapmadan eğer, bu adamların niyeti sizden belli bir miktar para almaksa yani, hiçbir çete böyle bir garantiyi veya böyle bir peşin ödemeyi almadan sizi böyle hemen bırakmaz gibi geliyor; yani, pek inandırıcılığı yok.  MEHMET ALİ YAPRAK (Devamla) - Size göre öyle efendim.  NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Yani, 1 milyon dolar ödedik demeniz, sonradan mı vazgeçiyorsunuz acaba böyle bir şeyden?  MEHMET ALİ YAPRAK (Devamla) - Hayır. Şimdi biz bu adamların isimlerini tespit ettikten sonra araştırmalarımız hep bu parmağımızı bastığımız insanların gerçek insanlar. Yani, benim az önce zikrettiğim bunların pazarlamacıları diye zikrettiğim insanlar da bunların kendi insanları. Ha bunun belgesi; belgesi yok, belgesi kim olacaktır; Yahya Efe olacaktır. Yahya Efe ifadelerinde konuşturulursa, Yahya Efe belgesi... Benim elimde belge yok.  DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İfade verdi mi?  MEHMET ALİ YAPRAK (Devamla) - Hayır. İşte, takipsizlik verildi; o ifade verdi İstanbul'daki savcıya birer gün arayla; Yahya Efe, Turgay Maraşlı, Müfit Sement birer gün arayla ifade verdiler,hemen burası takipsizlik verdi, ondan sonra da onlar elleri kolları serbest gezdi. Son bu başsavcıya benim verdiğim ifadeden sonra yanılmıyorsam bunların aranmalarına tekrar başlandı ve savcı beyin Akın İnan'ın ifadesinde, yani , takipsizlik vermeden önce, oradaki ağır suç masasının ben o gün bir yazısını gördüm, diyor ki, bunların suçlu olduğunu ve bunların mutlaka ifadelerinin alınması gerektiği üzerinde, doğrultusunda da yazı var.  NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) -  İnan'ın yazısı mı?  MEHMET ALİ YAPRAK (Devamla) - Hayır, emniyetin yazısı.  NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) -  Peki, bunlardan bir tanesinin MİT'le irtibatlı olduğuna dair, yani bu Müfit Sement'i nasıl tespit edebiliyorsun? Yani, bu sonradan çıktı mı meydana MİT'in bir ajanı olduğu veya?..  MEHMET ALİ YAPRAK (Devamla) - Şimdi bende belgeleri yok; ben bunları araştırmalarım neticesinde anlatıyorum. Benim araştırmalarımın neticesi, mesela, az önce Abdullah Sabri Kocaman ismini zikrettim, bu ismin yanında çalışan insaniar var, kendi kendisini mafya bozuntusu gören insanlar da var; ama, eziyorum,eziyorum sigara paketinin içine bu adamlar girmiyor, girenler belli; yani, biz parmağımızı bastığımız insanlar girmişler yani. Ha, bunu beni, yazılı bir kâğıda kimse beni kaçırdım diye, ben de bu işe bulaştım deyince vermiyor. Yani, sistem, bu adamların üzerine kurulmuş, pazarlama artı kaçırmak, fidye koparmak. Mesela bana adam diyor ki, Çatlı'ya ben çok rica ettim seni bıraktırması için, onu da söylüyor, adam açıyor telefonu söylüyor. Mesela, benim kardeşim ikinci günü İstanbul'u arıyor, İstanbul'da kimi arıyor, birilerini arıyor, diyor ki benim burada bir arkadaşın ağabeysini kaçırdılar, bize yardımcı olun. "Ağabey bir saat sonra beni ara" diyor, bir saat sonra bizim kardeş arıyor, "Ağabey orada bir PKK'lıyı kaçırmışlar" diyor “yahu nasıl PKK'lıyı kaçırmışlar?" diyor, "istersen sana resmini fakslayayım" diyor; bir bakıyorsunuz benim resmim fakslı olarak PKK'lı olarak benim resmim fakslanıyor.  DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, bu ismi söylemenizde bir sakınca var mı?  BAŞKAN - O faks yok mu numarası?..  MEHMET ALİ YAPRAK (Devamla) - Efendim bunların hepsi inanın bunları bulma...  DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Olsun ama, kardeşiniz bulmuş nasıl bulmuş...  BAŞKAN - O fakş en azından var mı?  MEHMET ALİ YAPRAK (Devamla) - Bu faksın üzerindeki numaralara baktık, silinmiş fakstan çıkmıştı, yani üzerinde numara yoktu, yani biz o kadarına gittik efendim, gitmeye çalıştık.  BAŞKAN - Ama, kardeşin biliyor kiminle konuştuğunu.. .  MEHMET ALİ YAPRAK (Devamla) - Onu bir öğreneyim efendim.
 DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, o "Çatlı'ya çok rica ettim" diyen kişi de bizim için çok önemli, kim?  (Devam edecek) |