Uyuşturucudan Susurluk'a dizimizin bu bölümünde çete tarafından istenilen haracı vermediği için babası kaçırılan ve tehdit edilen Senar Er'in TBMM Susurluk Komisyonu'ndaki ifadesine yer veriyoruz. Senar Er
13.01.1997
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, komisyonumuzun İkinci Oturumunu açıyorum. Şimdi, Senar Er'i dinleyeceğiz. Buyurun, sizi önce bir tanıyalım.
SENAR ER - Adım Senar Er, asıl adım Senar Keremoğlu; ancak, bu tehditlerden sonra soyadımı "Er" olarak değiştirdim. 1959 doğumluyum.
BAŞKAN - Ne iş yapıyorsunuz?
SENAR ER (Devamla) - Van Tur'un otobüs işletmesi, traktör işletmesini yapıyorum.
BAŞKAN - Biz, sizi şunun için çağırdık. Sizin babanız, rahmetli kaçırılmış...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayatta olup olmadığı belli değil.
BAŞKAN - Evet, inşallah hayattadır. Kaçırılmış, öyle diyelim. Bu konuda, sizinle Aktüel Mecmuasında bir röportaj da yapılmış. Bu konuda bilginizi almak istiyoruz; ne oldu, kim kaçırdı, nasıl kaçırdı, sizler hangi girişimlerde bulundunuz, kimlerle görüştünüz, netice ne oldu, şu andaki durum nedir, bu konularla ilgili bütün bildiklerinizi, duyum da dahil olmak üzere, görüştüğünüz kimseler de dahil olmak üzere açıklıkla belirtiniz ki, biz bu konuyu araştırabilelim, size de yardımcı olabilelim, tabiî, hem de ülkeye yardımcı olacağız. Sonunda da sorularımız olacak arkadaşlarımızın soruları olacak, onları soracağız. Buyurun, siz başlayın.
SENAR ER (Devamla) - İlk başta, İstanbul'da, tarihi de söyleyeyim 10 Temmuz 1994'te beni aradılar, 100 bin mark para istediler.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Telefonla mı aradılar?
SENAR ER (Devamla) -Telefonla aradılar.
BAŞKAN - Kim aradı?
SENAR ER (Devamla) - Önce hesap numarası verdi, Ahmet Demir isminde biri aradı. Önce Adana'da bir hesap numarası verdi, sonra döndürdü Ankara hesap numarasını verdi. Birkaç gün böyle sürdü, ondan sonra 9 Ağustos 1994'te Bakırköy Cumhuriyet Savcılığına şikayet ettim. Durum böyle böyle, bir kişi beni arıyor, 100 bin mark para istiyor vermezsen seni öldürürüm diyor diye. Versem ne olur diyorum, verirsen yatırılan makbuzu kimliğinin arkasına bırak; her zaman, her kuruluşta, Türkiye'nin her yerinde kimse sana bir şey soramaz.
BAŞKAN - Anlaşılmıyor, biraz daha mikrofona yaklaş ve yüksek sesle konuş.
SENAR ER (Devamla) - Dedi ki, bankaya parayı yatırdığın makbuzu kimliğinin arka tarafına -resimli taraf değil, diğer tarafı- koy Türkiye'nin her yerinde, her resmî kuruluşta geçerlidir. Bana öyle söyledi. Ben seni nasıl tanıyacağım, ben seni tanımıyorum dedim. .. ki Cem Ersever'in bir kitabı var; onu al, beni tanırsın. 10-15 gün sonra Silivri'de yakalanmış. Ben savcılığa şikayet ettikten sonra yakalandı. Çıktı, oraya gitmeden "ben General Zinnar'ım" diyor. Sordum; General Zinnar diye birini...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Çıktıktan sonra diyorsun, hapisten çıkmayı mı kastettin.
SENAR ER (Devamla) - Hayır, hayır, ilk ortaya çıktığı zaman, ilk başta. Yakalandı çıktı Alaattin Kanat. Karakola geldi, ifadeleri alındı "bu kimdir, ben tanımıyorum" dedim. “Alaattin Kanat” dediler. "Alaattin Kanat kimdir" dedim, "PKK'nın itirafçısı falan diye öyle bir şey dediler. Ondan sonra "tehlikeli bir adam" dediler. O zaman savcılığa git, yine tekrar şikayet et avukat tut dediler. Avukat tutamadım, mahkemeye dahi gidemedim; çünkü, biraz çekindim. Bu adam tehlikeliyse benim ne işim var. Ondan sonra devam etti. Bir süre önce Başsavcılıktan biri beni tanıdı. Dedi ki sen tehlikeli bir işe girmişsin, bu adam size zarar verebilir." Sonra 15 Nisan 1995'te babamı kaçırdılar. Babam kaçırıldı, ben kalktım Van'a gittim.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Babanız nereden kaçırıldı?
SENAR ER (Devamla) - Van'dan kaçırıldı. Babam kaçırılmadan on beş gün önce, Lokman dedi "sizin aileye zarar verebilirler, bu JİTEM'ler", dedim "ben tanımıyorum, kim olsa bilmiyorum." Zarar verebilirse ki, bilmiyorum. Bana söyleyen Van'daydı. Ondan sonra, Van'dan kaçtım. Alaattin Kanat'ı... Bizim petrolün üst kısmında Cengiz Akşa var, ben onunla beraberdim. Bir taksinin içinde oturuyordu Alaattin Kanat. Ben cezaevinden biliyordum, oradan gördüm. Ondan sonra, aldım kaçtım, iki üç gün sonra Van'ı terk ettim, İstanbul'a gittim. Ondan sonra babam kaçırıldı. Tekrar Van'a gittim. Dedim "ne oldu?" Camiye giderken babanız... Şehmuz Durak bizim orada üç ay önce bir dükkân kiralıyor, dükkâna gitmiyor; 1,5 milyon para vermiş, ondan sonra hiç uğramamış. Yalnız gelip gidiyor pazardan gelmedi, daha sonra pazar gelecek, gelmedi. O cuma günü babamla beraber bir tatlı yiyorlar. Babamla beraber dışarı çıkıyorlar. Dışarı çıktıktan sonra, iki kişi önüne geliyor "Kadir ,Amca sen neredeydin; niye yazıhaneye gelip gitmiyorsun", dedi "Kardeş sizi tanımıyorum." Bu Şehmuz anlatıyor ve gören de, bizim çaycı Sıddık Işık var. Bizim pasajda birkaç tane esnaf daha var. "Sizi tanımıyorum kardeş, siz kimsiniz? " Kolundan tutup alıp götürüyorlar. Birkaç tane araba plakaları da var burada. Bunları alıp, birkaç tanesini götürdüm. Ben karakola şikâyet ettim. Bizim çarşıdaki karakola şikâyet ettim. Karakolda dahi dedim "babam kaçırıldı; bu Şehmuz Durak her şeyi biliyor. Bunu yakalayın." Yakalandı, yarım saatin içinde ifadelerini alıp bırakıyorlar. Bu kim? Söyledi Şehmuz Durak'ın .... Neden bırakıldı yarım saatin içinde. Dedim "babam .... için kaçırıldı; niye bu adamı bıraktınız?" Van'ın bütün resmî kuruluşlara gittim, hiç kimse kalmadı; ne emniyet ne valilik her yerde; bir netice alamadım. Bana bir telefon geldi dedi "sen gel Ankara'ya." "Oraya mı?" Kalktım Ankara'ya gittim. Bir randevu verdiler Lokman Çetinkaya'nın bir yazıhanesi var, .... orada. Saat 9 oldu. Baktım iki kişi büroya girdi, seninle babanla ilgili, neredeyse biliyorlar. Dedim "buyursun gelsin." Oturdum, baktım iki kişi geldi ve fotoğrafı da vardır dergide. Geldiler oturdular .... dedi
"sen nasıl bu Alaattin Kanat'ı yakalatıyorsun; sen kim oluyorsun", dedim "biraz şey konuş, sen kimsin", dedi "ben askerim, Özel Harp Dairesinden", "peki, Özel Harp Dairesinde askersen, bu Alaattin Kanat, benimle, sonra yakalandıktan sonra tanıyan adam, kaç tane polis, asker öldürmüş bir kişi; sen nasıl bana diyorsun ki 'sen yanlış yaptın, bunu yakaladın' bu ne demek oluyor?" Sonra dedim ki "babam nerede", dedi "baban Kod Yeşil'le", "Kod Yeşil kim", dedi "sen tanımazsın", dedim "Kod Yeşil adıdır", dedi "yok; Kod ismi", dedim "benden ne istiyor; ne istiyorsun", "750 bin mark", "yani 750 bin mark versem babamı sağ olarak teslim edecek misiniz", "tamam, teslim edeceğiz.".... Hemen içeri girdiler, ceketlerini attılar; birisi silahını masaya bıraktı; fotoğrafları var zaten emniyetten çekilen. Ben birkaç gün süre istedim. Dedim "gideyim gayrimenkullerimi satayım. 100 bin markı vereyim, babamı bırakın." 7 gün süre verdiler. İstanbul'a gittim, satamadım. Zamanım doldu buraya geldim, Ankara'ya geldim. Ankara'ya geldikten sonra, iki gün daha müsaade istedim. Mutlaka oturup parayı denkleştiremem, mümkün değil. Kalktım Mustafa Zeydan'a gittim bizim milletvekili. Dedim "Sayın Mustafa Zeydan, durum böyle oldu. Ben onu kurtaramam. En üste bir şikâyet edeyim." O zaman, Mehmet Ağar'dan bir randevu aldı. Kalktık, Mehmet Ağar'a beraber gittik. MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Mustafa Zeydan'la beraber gittiniz. SENAR ER - Mustafa Zeydan'la beraber gittik. Mehmet Ağar'ın yanına oturduk, dedi "ne", dedim "Sayın Genel Müdür, babamı kaçıran kişi de burada, ben görüşüyorum onunla; 'Özel Harp Dairesinde askerim' diyor. Bize yardımcı olursanız...", dedi "tabiî." O zaman hemen kalktı, İbrahim Şahin'i aradı. Onunla görüştü, dedi "dakika dakika, saniye saniye benim haberim olsun, onları takip edin sonra alın." İfadelerimi aldılar. Bir arkadaşıma bir cihaz yerleştirdiler; randevumuz da vardı iki saat sonra. Arkadaşım randevu yerine gitti onlarla görüşmeye. BAŞKAN - O arkadaşının adı ne? SENAR ER - Nizamettin Dağdelen. Cihaz yerleştirdim, o da kalktı onların yanına gitti cihazla beraber. Ben de kalktım .... kamerayla beraber, kapıda bekledim. Baktım adam çıktı. Gösterdim, dedim "budur." Daha sonra ..... ondan sonra .... yanına gelsin diye tehdit ettiler. İkinci günü ifadeye çektiler, tekrar ifademi aldılar. Dedim "niye alınmıyor bu adam?".... Üçüncü gün emniyetten bilgisayardan ifademi aldılar ben dışarı çıktım. Dedi "bir saat sonra seninle görüşeceğim." Adı Nazif (Nafiz)'tir. Dedim "tamam ben bir saat sonra senin yanına... MAHMUT YILBAŞ (Van) - Emniyette ifadeni alanları tanıyor musun ismini bize vermek için? SENAR ER - Tanımıyorum. MAHMUT YILBAŞ (Van) - Genel Müdürlükte mi aldılar? SENAR ER - Genel Müdürlükte değil, diğer tarafa götürdüler. Genel Müdürlükte almadılar. Buradan başka, diğer tarafa götürdüler. MAHMUT YILBAŞ (Van) - Ankara Emniyet Müdürlüğünde mi yoksa burada mıydın? SENAR ER - Ankara Emniyet Müdürlüğü. Emniyette ifade verdim çıktım dışarı, aradı; dedim "bir saat sonra görüşeceğiz." 10 dakika geçmedi, tekrar beni aradı dedi "lazım kalmadı", dedim "niye", dedi "senden bir fidye istemek, bir para istemek yok." Ne kadar rica ettim, kesildi telefonlar; telefonların hepsini kapattılar. "Kardeşim, parayı vereyim, her şeyimi vereyim ne yapıyorsunuz" dedim, bir daha bulamadım kesildi telefon. Ben kalktım İstanbul'a gittim. Tekrar emniyete geldim ikinci günden sonra; yine, Mustafa Zeydan'a çıktım. Dedim "Mustafa Zeydan, bunlar ilgilenmedi; ama, bir şey daha oldu: Ben bir tane isim vereceğim, bu ismi alın, bakın babam çözülecek", "kimin adresi?" Hemen kalktı, kendi eliyle mektup yazdı, dedi "söyle", dedim "Şehmuz Durak alınırsa, babam meydana çıkar”. Mektubu yazdı, Mehmet Ağar'ı aradı -Genel Müdürü- şoförü gönderdi, o mektubu zarfla beraber, oraya verdi, götürdü. Ben kalktım İstanbul'a gittim. Bir süre İstanbul'da . kaldım. Bir gün İstanbul-Van aktarmalı uçakla Van'a gidiyorum. Van havaalanına indim, baktım aynı bu Nazif (Nafiz), bu ekipler, hep Van'a geldiler. Havaalanında görüştüm. Esat var Lokman'ın kardeşi. Birden Lokman'ı....herkes koştur silah almaya. Tereddüte düştüler, silahları niye aldılar? Kayıp, Esat'ı... BAŞKAN - Esat dediğin?.. SENAR ER - Esat... BAŞKAN - Soyadı?.. SENAR ER - Çetin. BAŞKAN - Esat Çetin. SENAR ER - Esat Çetin, Lokman'ın kardeşi. Dedi "gel; akşamüstü seni ararız." Akşamüstü aradılar; Serhan Oteli var. Dedi "gel." Gittim baktım hepsi oradalar. Dedim "hayır ola, ne için gelmişsiniz?" Bir zaman koyun kaçak geliyordu; Irak'tan gelen, İran'dan gelen bir hastalık vardı, koyun kaçak geliyordu. Meclis Bakan şeysinde yasak ettiler. Kesinlikle bir tane koyunun bu tarafa gelmesi yasak. Lokman, Yüksekova, Şemdinli'den koyun almış canlı koyun. İzin almaya geldim. Dedim "sen mi izin alacaksın?" Orada fikir edindim; eğer, bu izin alabilirse demek ki tam askerdir. Eğer alamazsa kesinlikle değil. BAŞKAN - Kimden izin alacağını da söyledi mi? SENAR ER - Bu Nazif (Nafiz)... BAŞKAN - Nazif (Nafiz)'ten izin alacak. SENAR ER - Van'dan, Başkale'den, Yüksekova'dan. Koyun izni alacağım geçirmek için. Dedim, eğer alabilirse, demek ki bu adam babamı da kurtarabilir. Bu çok büyük bir iş. Sessiz kaldım. İkinci gün yemeğe götürdüm; Cem Restoranda alabalık yedik. Baktım hakikaten 35 milyarlık koyun geçiriyor. Şemdinli'deki adam beni tanıyor diyor ki, çek verdiler; eğer sizleri tanımasalar Lokman, gidin Senar'a sorun. Yanıma geldiler, babam da onların elinde, "ben onları tanıyorum, iyi insanlar" yani, mecbur kaldım söyledim. Ondan sonra adamın parasını ödemediler; adam geldi "o zaman o parayı sen vereceksin" dedi. Orada dedim "kardeş bir gün meydana çıkar, ben ne için dedim onlar iyi bir insan. Ben ne bileyim kim." Şimdi onların köyü de haciz ettiler. Lokman Çetinkaya'nın; bugünlerde satılığa çıkartıyor Diyarbakır'dan. Baktım, bu izin aldıktan sonra tekrar onları havaalanına kadar yolcu ettim. Dedim "babam nerede", dedi ''senin bu sefer babanı kurtarırım, sağ olarak senin eline teslim edeceğim”. "Peki niye fidye istemedin" dedim, "sen bu işten anlamazsın" dedi. Niye bu adam alınmadı? Ben bir şey demiyorum; Mehmet Ağar belki de... Bir şey demiyorum; ama, niye bir saat dahi emniyete alınmadı? Niye bu adam alınmadı? Niye bu Şehmuz Durak alınmadı? Alaattin Kanat dün telefon açıyor dergiye diyor "ben cezaevinde değilim çıkmışım, cezaevinde bitmişem" yine cezaevinde; şimdi bu adam, belli ne yapacak? Bilmiyorum nereden nereye kadar gider; çünkü, geçen gün evimde oturuyordum, bir dergiye gittim, dergiden sonra eve gittim, saat 12.30 gece oldu. Ben uzanmıştım, bir baktım çocuk çağırdı; 6-7 kişi dışarıda kapıyla uğraşıyorlar anahtarla. Ben hemen pijamamı giydim koştum, dürbünle baktım 6-7 kişi içerde, salonda, kapıyı açmaya uğraşıyorlar, benim kapı da çelik. Yangın merdiveninden ses geldi. Bir baktım orada da. Bir baktım bunlar polistir. Dışarı bir baktım, bir tane transit kapalı minibüs. Efendim, biraz uzakta orada... NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Yer neresi? SENAR ER - Kozyatağı İstanbul. Geçen gün, bu gazeteden sonra. Çekmiş oraya kapalı bir transit; ama, polis yazmış üzerine. Dedim bu polisse, ben bağırırsam bu polisler gelir. Ondan sonra, 155'i aradım. 155'i aradım, dedim "bir şeyler var dışarda." Bilmiyorum. Polis midir değil midir kapıyla uğraşıyorlar. Silah sesinden, polis sesinden kaçtılar. Baktım aynı minibüse... Bizde evde 6 kişiyiz. Bu 6 kişi baktım transit minibüse, kapalı minibüse bindiler gittiler. Tekrar 5-6 tane taksi terörle mücadele geldi, asayiş geldi, siyasî ne oldu; geldiler, "ne oluyor", " bu kapıyla uğraştılar, kaçtılar gittiler." Daha da bir bilgi alamadım. HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki o otobüsün, transit dediğin minibüsün plakasını okuma imkânın oldu mu? SENAR ER - Yok, hayır. Kapı dürbününden baktım. HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, ben yanlış anlamışım. SENAR ER - Fotoğraf makinesi olsaydı, alırdım. Hiç olmazsa kendisini fotoğraflayacaktım. Tam 6-7 kişiydiler. BAŞKAN - Evet, devam et. SENAR ER - Bu kadar. BAŞKAN - Hani sonradan Kayseri'de Yarbay Nevres Özatlı'yı filan da ziyaret etmişsin. O konuları anlat. SENAR ER - Nevres Yarbayın yanına gittim Van'da. Dedim "Nevres Yarbay, benim babam kaçırıldı", dedi "kim kaçırdı" ..... dedi "seninle Alaattin Kanat'ın ilgisi ne var", dedim "benimle Alaattin Kanat'la ilgili, ben İstanbul'da yakaladı...", "sen, İstanbul'da Alaattin Kanat'ı yakalayabildin mi" dedi ve çok düşündü. Bana dedi "sen karanlık bir adamsın." Bilmiyorum ben, sen, ondan sonra, dedi ki "madem, seninle Alaattin Kanat arasında böyle olmuş, o zaman, seni alay komutanına çıkartayım, Paşaya." Kartla beraber yazdı, beni Paşaya çıkardı. Paşa, yalnız, karta baktı, başını salladı; başka hiçbir şey demedi. Yarım saat. Dedim "paşam, müsaade varsa, ben kalkıp gidiyorum", dedi " yok, bir çay iç." Ondan sonra, kalktı, kendi odasında geziyor, diyor nasıl oluyor bu iş; yani, oluyor benim haberim olmuyor. Nevres Yarbayın kendi ...... diyor ki, "eğer, ikinci sefer sen yanıma gelseydin, babasını kurtarmıştık" Nevres Yarbay. Şimdi, geçen gün beni aradı, tehdit etti telefonla, "sen dedi benim adamlar buralarda ..... telefonu aradı. Bir kaç kişi daha vardır. Konuyu herkes bilir; yani, bizim Van eski valisi de biliyor, emniyet amiri de biliyor, herkes de biliyor Nevres nedir, ne işi, ne için yapılmış, hepsi de biliyor. Bana sormanıza hiç gerek yok, hepsi de biliyorlar. Sıkıştırsın desin ki bakalım, hepsi de meydana çıkar. Babamın hiç olmazsa ben cenazesini alayım, madem, biliyor eğer onun cenazesini; cenazemi versinler. De ki, filan yerdedir. Hiç olmazsa, babamım cenazesini bileyim. BAŞKAN - Bak, şimdi, sen, o dergiye verdiğin şeyde bu Zinnar Kod adlı Alaattin Kanat diyorsun. Bundan Aytek'ten de 100 bin mark aldı diyorsun. Ahmet Demir'den bahsediyorsun, Mehmet Yazıcıoğulları'ndan bahsediyorsun, bunlar hakkında... SENAR ER - Bu ilk defa, Alaattin Kanat'la başlandı. Alaattin Kanat'tan sonra otobüslerim yakıldı, iki kere otobüs yaktılar... BAŞKAN - Senin otobüsün mü? SENAR ER - Evet. iki tane otobüs tarandı. Alaattin Kanat'tan sonra babam kaçırıldı; yani, neler oldu başımda... Benim bir dosyam vardı, onu, ben burada yetiştiremedim; onu size yetiştirip, takdim ederim size. İki tane otobüs tarandı, iki tane otobüs yandı Tadvan'da... DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bunları yapan kim ? SENAR ER - Bilmiyorum. Alaattin Kanat'tan sonra bunlar hep başa geldi. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - 2 tane otobüs tarandı... SENAR ER - 2 tanesini de yaktı, bize ait olan. SEM A PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sizin otobüsler? SENAR ER - Evet. BAŞKAN - Peki, bu Bakırköy Cumhuriyet Savcılığına şikâyet etmişsin. İşte, üzerine alet konmuş. Emekli polis memuru mu bu Nizamettin? SENAR ER - Emekli. BAŞKAN - Polis emeklisi mi? SENAR ER - Ortaköy... BAŞKAN - Efendim?.. SENAR ER - Ortaköy içinde... BAŞKAN - Yani, Polis emeklisi mi? SENAR ER - Polis emeklisi mi? BAŞKAN - Peki, bunun üzerine cihazı taktınız; gittiniz. Yanınızda kimlerle gittiniz siz? Bakırköy Cumhuriyet Savcılığına gitmişsiniz, orada savcı demiş ki "tehlikeli birisi bu. Bu Kanat çok tehlikeli" demiş. Kim dedi bunu; bir diye, niye tehlikeli dedi, durup dururken tehlikesini anlattı mı sana. SENAR ER - Yakalandıktan sonra. BAŞKAN - Yakalandı mı ve Bakırköy Cumhuriyet Savcılığında da tahkikat açıldı mı, bir dosya açıldı mı? SENAR ER - Tabiî, bir dosya açıldı; yakalandı, tutuklandı. Onu daha önce tanımıyordum, tanısaydım, zaten üstüne gitmezdim. Hiç olmazsa, verirdim, kurtarırdım kendimi. Nereden tanıyayım, ondan sonra çıktı, ben adliyeye bile gitmedim, korktum gidemedim. Hatta, bu konuda kendim ifadeye dahi gitmedim. Yakaladıktan sonra tanıdım Alaattin Kanat'ı; yoksa tanısaydım Alaattin Kanat'ı görürdüm. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Nasıl tanıdın yakalandıktan sonra Alaattin Kanat'ı? SENAR ER - Sordum dedim bu kimdir? Polislere sordum, birisi dedi ki, "sen bunu tanımazsın, bu Alaattin Kanattır." Yakalandıktan sonra, polisin elindeyken; isimleri geçti yazıldı. Bana bazen diyor ki, gelenler .... JİTEM'den. Onlar öyle tanıyorlar. Dedim "JİTEM böyle bir iş yapar mı?" Ondan sonra şikâyette bulundum. Dedim, kesinlikle, JİTEM bu bir işi yapmaz. Ondan sonra şikâyet ettim. Çıktı, dedi, "bu Alaattin Kanat'tır", dedim, "Alaattin Kanat nedir", dedi, ondan sonra, ona söyledi "tehlikeli bir insandır." Ondan sonra ifadeye dahi gitmedim. Ama benden el çekmedi. Bir de Nazif (Nafiz) Karacan'a söylediğim zaman, o dedi "baban Kod Yeşil'in elindedir Ahmet Demir'in." Kod Yeşil, bir ismi var; sana bir hesap numarası verelim; bu da, Kod Yeşil'in hesap numarasıdır. Nazif (Nafiz) Karacan söylüyor. Sonra soy ismini öğrendim. Bu senin dediğin Kod Yeşil, o Ahmet Demir'dir. Hesap numarası da Alaattin Kanat, onun hesap numarasıdır. HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - O hesap numaraları aklında mı şimdi? SENAR ER - Yok... BAŞKAN - Para yatırdın mı hiç? SENAR ER - Yok, hiç yatırmadım. BAŞKAN - Ama, bak burada... SENAR ER - Yalnız Nazif (Nafiz)'e 80 milyon yatırdım. 80 milyonu verdim babamın masrafı için, 200 milyon Lokman'a verdim; bir 11 bin dolar onlara para olarak yine veriyordum baba masrafı için. Benden alıyordular. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Babanın ne masrafı? SENAR ER - Babam onların elinde, diyor "babanın masrafını vereceksin." DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bakım masrafı... Lokman Çetin mi? SENAR ER - Yok. Nazif (Nafiz), Lokman Çetin'in yanında bana söyledi onun yazıhanesinde; babanın masrafı. "Hatta 11 bin dolarda ben onun babanın masrafını vermişim" dedi. HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Nazif (Nafiz) Karacan mı vermiş o parayı onlara? DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hayır. Nazif (Nafiz) Karacan'a Lokman Çetin vermiş. SENAR ER - Lokman veriyor 11 bin dolar. 80 milyon Türk parası ben İş Bankasına... DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Lokman Çetin'i bir anlatır mısın? SENAR ER - Diyarbakır’lı. BAŞKAN - Necidir yani? Diyarbakırlı da, seni nereden tanıyor? SENAR ER - Onu bir başsağlığında tanıdım. Ne iş yapıyor; daha sonra, o da aynı, bir sefer Adana'da yakalanıyor. Ne işten yakalanıyor onu da bilemedim. Birkaç kişiye sordum, Diyarbakırlı tanıdıklara sordum. BAŞKAN - Ne diye sordun? SENAR ER - Dürüst bir adam değil; yani, ne desen yapıyor. Yani dört dörtlük bir adam değil. MAHMUT YILBAŞ (Van) - Nerede tanıdın sen; İstanbul'da mı tanıdın? SENAR ER - İstanbul'da başsağlığında. Başsağlığına gitmiştim. Alaattin Kanat'ın dedi "Senar sen misin", dedim "benim" ve "Alaattin Kanat'ı şikâyet eden sen misin" dedi, "benim"; ondan sonra dedi "Alaattin Kanat'ı yapmayacaktın bu işleri", dedim "yaptım, halimden geçti; desem dahi yetişmem; ben yaptım." BAŞKAN - Peki; ondan başka bir şeyiniz oldu mu Lokman'la? SENAR ER - Başka bir şey olmadı. BAŞKAN - Para filan verdin mi ona? SENAR ER - 200 milyon babamın masrafı için. Onlara verin babama götürsün versin. BAŞKAN - Şimdi, yine, Diyarbakır'da mı bu Lokman? SENAR ER - Ankara'da. BAŞKAN - Ankara'da. Ne iş yapıyor? SENAR ER - Vallahi bilmiyorum. Yalnız, bu fidye olayından sonra kesildi ya. Daha onu bulamadım; ama, dergiye telefon açmış, "ben Senar'ı öldürüceğim" demiş; bunu demiş, Aktüeli aramış. "İlla ki, ben onu öldüreceğim." HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Lokman mı demiş öldüreceğim diye? SENAR ER - Evet. Dedim "buyurun", dedi "sen..." BAŞKAN - Peki, bu Nevres Özatlı Yarbay. Yarbay Nevres Özatlı ile de görüşmüşsün; para istemiş, para yatırmışsın. O konuyu anlat bir de. SENAR ER - 100 milyon para istediler; babamın bir iki kişi bir yere göndermesi için. İki kişiyi göndereceğim, baban şimdi nerededir, daha sonra... İşte, "100 milyon Sevimli adına gönder" dedi, dedim "kendi adınla gönderme" Yılmaz Sevimli var, bizim Van Seyahatin sahibi dedi "onun adına gönder" çünkü, ben de onun adına gönderilen Yılmaz Sevimliyim; İstanbul'dan Kayseri'ye gönderdim. BAŞKAN - Onun hesabına mı; onun adına mı? SENAR ER - Kendi adına, kendi hesabına. BAŞKAN - Yılmaz Sevimli... SENAR ER - Yok; gönderilen Yılmaz Sevimli, alan Nevres Yarbay. BAŞKAN - Ondan sonra ne oldu? SENAR ER - Ondan sonra, bu dergi çıktıktan sonra, dedi "senin paranı geri aldım, geri gönderdim", dedim "kime gönderdin", dedi "Yılmaz'a gönderdim", dedim "ben para için şikâyet etmedim, para için de söylemedim." Babam için ne gerekirse yaparım. Gerekse canımı ver dediyse, yaparım. Ben 100 milyonun peşinde değilim, babamın peşindeyim. BAŞKAN - Bu Yarbay Nevres Özatlı, halen Kayseri'de mi? SENAR ER - Kayseri'de. BAŞKAN - Ne iş yapıyor orada? SENAR ER - Görevlidir. BAŞKAN - Jandarmada mı? SENAR ER - Jandarmada. BAŞKAN - Ondan sonra, bir şey gelmiş. Aralık ayında, yine, bölüğe bir jandarma istihbarat subayı gelmiş; senden yine helikopter filan tutacağım demiş, 200 bin mark istemiş. SENAR ER - Onlar şimdi de Van'dadır. BAŞKAN - İsmi ne? SENAR ER - Mustafa... Bir Alaattin Kanat'ın dayısıdır orada. Narkotikte çalışıyor. BAŞKAN - Alaattin Kanat'ın dayısı mı narkotikte çalışıyor? SENAR ER - Tabiî... Polistir. BAŞKAN - Polis. Peki öteki? SENAR ER - Bir tanesi de astsubay mı... BAŞKAN - Nerede assubay; yani, jandarmada mı, askerî birlikte mi? Bize açık bilgi ver ki, hem sana yardımcı olalım hem bu işi... SENAR ER - Tam olarak, onları net olarak hepsini yazmıştım. Benim elime yetişmedi; uçak inmedi. Birazdan inecek, geç saatlerde. Onun için dosyayı tamamıyla, hepsini size getirip bırakacaktım; çünkü, yeni bir şeyler daha... Bir tane assubay var; şimdi, onun tayinini yapın, tayinini Van'dan Gülpınar'dan, dedi "tayinimi yapın Van'a; neler olmuş, kim babanı götürmüş kimin elindedir, kim ne yapmışsa hepsini sana anlatacağım." DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kim bu; adı ne bunun? SENAR ER - Bir tane assubay mı başçavuş mudur... BAŞKAN - Van'da mı görevli? SENAR ER - Şimdi Van'da görevlidir; Gülpınar'da. BAŞKAN - Gülpınar'ın neresinde görevli? SENAR ER - Gülpınar'ın bir köyündedir. BAŞKAN - Jandarma mı?.. SENAR ER - Jandarma. BAŞKAN - Karakolda... SENAR ER - Karakoldadır. BAŞKAN - Nereli? SENAR ER - Yerini tam bilmiyorum. Size yazıp yetiştirebilirim. BAŞKAN - Peki, bu Lokman Çetin bürosundaki, alet yerleştirmisiniz Nizamettin Dağdelen. Bu Nizamettin Dağdelen kim yani, senin... SENAR ER - Benim komşum. BAŞKAN - Senin komşun oluyor. SENAR ER - Alaattin Kanat yakalanırken, cihaz benim yanımdaydı. Daha sonra, bu cihazı kendime bağlayacaktım; dedim "sen git." Onun bir şeyi yok; ben onu gönderdim. BAŞKAN - Ve emniyet yakaladı diyorsun; ama, serbest bıraktı adamları. SENAR ER - Kimi? Yok, buradaki hiç yakalanmadı. BAŞKAN - Peki, o konuşmalar filan nereye gitti; hatta fotoğraf da çekilmiş. SENAR ER - Yakalanmadı bir saat bile. Yarım saat dahi yakalanmadı; kesinlikle. Adamlar herhalde geziyor. Yarım saat dahi yakalanmadı. BAŞKAN - Peki, bu şey, sesçi, dinleme, bant... SENAR ER - Emniyettedir. BAŞKAN - Hangi emniyette? SENAR ER - Ankara Emniyet... BAŞKAN - Ankara Emniyet Müdürlüğünde. SENAR ER - Onlara verdim. BAŞKAN - Sen mi verdin? SENAR ER - Ben verdim. BAŞKAN - Böyle bir zabıt falan da şey yaptın mı; yoksa alın şunu diye... SENAR ER - Bant da onlarındı, teyp de onlarındı. Öyle sesleri aldık, teslim ettik; cihaz da onlarındı. Bir saat dahi alınmadı. Ondan sonra, ben Van'a geldim. Hakikaten işi de becerdi. Hakkâri'ye gitti, izin aldı; Yüksekova'dan aldı, Başkale'den aldı, Van'dan aldı; koyunları da getirdi. 35 milyarlık koyun aldı getirdi. Bu adam bir saat değil, yarım saat de değil ..........ifadeye dahi çekilmedi..................................Tabiî ben anlamadım. Tabiî ki benim işim değil. BAŞKAN - Bu, Mehmet Yazıcıoğulları ve Nizamettin Kumlu pazarlık sırasında eve bir baskın yapmışlar, bu ikisinin dışında beş kişi... SENAR ER - O şeyciydiler, benim anladığım, .........., .....var ya yakalarken Mehmet Yazıcıoğulları ile beraber idi. İçeri girdiği zaman... BAŞKAN - Yani, Alaattin Kanat onunla beraber mi girdi? SENAR ER - Beraber içeri girdiler, üç kişiydi. BAŞKAN - Yani, kim bu üç kişi? Nizamettin... SENAR ER - Nizamettin Dağdelen, Alaattin Kanat, Mehmet Yazıcıoğulları. Üç kişi. BAŞKAN - Nizamettin'in soyadı Kumlu mu, Dağdelen mi? SENAR ER - Dağdelen benim arkadaş. Nizamettin Kumlu. BAŞKAN - 3'ü vardı. Pazarlığı yaptınız... Nasıl pazarlığı yaptınız? SENAR ER - Bunlar Silivri'den gelirken daha önce bu 45 gün süre oldu. Alaattin Kanat'ı yakalamaya başlangıç oradan başlandı. Para istediler, 100 bin mark. Vermezsen seni öldürürüm. BAŞKAN - Hepsi mi dedi, yoksa Alattin mi dedi seni öldürürüm?.. SENAR ER - Tabiî tek tek ............. o benimle konuşuyordu. Sesinden artık 5 gün devam........ Ondan sonra Silivri'de yakalanırken, Ömer Yazıcıoğlu, Nizamettin Kutlu üçü de almaya geldiler. Kadir Akbıyık'ın evine. Kadir Akbıyık aracıyla beni çağırdı dedi "gel................. Yüksekova'lı. Kadir Akbıyık'ın evine ........................ bir de Ayhan'ın kardeşi, iki kişi. Onları 3 kişi de ......... BAŞKAN - Ayhan'ın kardeşinin adı?.. Biliyor musun adını? SENAR ER - Kadir Akbıyık bir de Ayhan Akbıyık. BAŞKAN - Onların evinde pazarlığı yaptınız. Ama, polis mi bastı ondan sonra? SENAR ER - Ondan sonra polis bastı? BAŞKAN - Para verdin mi? SEN'AR ER - Yok vermedim. BAŞKAN - Vermedin. Polis bastı. 5 kişi diyorsun. Alaattin, kardeşi ve 3 tane... Alaattin Kanat, Nizamettin Kumlu, Mehmet Yazıcıoğulları ve o ev sahibi Akbıyık, İki kardeşler. SENAR ER - .........,...........",...............,.......",Emniyete getirildiler. BAŞKAN - Nerenin emniyetine?.. İstanbul Emniyete mi? SENAR ER - İstanbul. BAŞKAN - Ve ne oldu ondan sonra? SENAR ER - Ondan sonra ifadeleri alındı. Ondan sonra öğrendim gelen .........Alaattin Kanat çıktı. Bir polis .............bu Alaattin Kanat. PKK'nın itirafçısıdır bilmem nedir. Oradan anladım tehlikeli bir insan. Ondan sonra onları bıraktım gittim. BAŞKAN - Onları da, Emniyet serbest bırakmış diyorsun. SENAR ER - Yok, Alaattin Kanat'ı aldılar içeri. Daha ben öğrendim Alaattin Kanat'ı cezaevine koymuşlar. BAŞKAN - Halen cezaevinde... SENAR ER - Bilmiyorum. BAŞKAN - Ama, telefon etti diyorsun... SENAR ER - Ama, kaç ay sonra Van'da gördüm. Babam kaçırılmadan bizim Van'ın petrolün arka................... takside oturuyordu. BAŞKAN - Yani, tevkif edildikten sonra gördün. SENAR ER - Tevkif edildikten sonra bizim Van'da ben onu gördüm. Bir de hatta Mustafa Bayram'ın da adamları da görmüştü. Ben gördüğümde ..........Cengiz Akşa iki kişi; tanıdık o da. O da çünkü, .............Silivri'de yakalanırken o da benim yanımda beraber gittik oraya. BAŞKAN - Cengiz'le... SENAR ER - O da benim... DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Arada ne kadar zamanlık bir mesafe vardı; yani, bir ay mı, iki ay mı, üç ay mı? SENAR ER - Öyle bir zaman. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Yani?.. SENAR ER - İki, üç ay sırasında. Van'ın bizim petrolün yukarı kısmından gördüm. Ondan sonra, hatta silaha da koştum. Oradan gittiler, ondan sonra dedi "dikkatli olun" herkes dikkatli oldu. Ondan sonra, ben İstanbul'a geldim. .............. babam kaçırıldı. Babam kaçırıldıktan sonra otobüsler yakıldı iki tane otobüs, iki tane otobüs tarandı. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - O günden bu güne kadar hiç bir haber var mı babanızla ilgili? SENAR ER - Yok. ............................................ BAŞKAN - Plakalar var dedin, o plakalar ne plakası? Bize verir misin. Oku plakaları. SENAR ER - ................. durduğu zaman arabaya bindirilen araba. BAŞKAN - Babanı kaçırırlarken... SENAR ER - Evet. Sahte plaka mı ne... BAŞKAN - Oku onları. SENAR ER - 34 ALL 82, 06 FH 600, 65 ER 279, 01 EA 600 BAŞKAN - Bu araçlara bindirilmiş veya takip etmişler bunlar götürmüşler. SENAR ER - Evet. BAŞKAN - Bu araçları gördün mü sen sonradan hiç? SENAR ER - Kardeşim benim gördü, herkes görüyor. Ben o sıra yokum orada. Ondan sonra Van'da gezmediler. BAŞKAN - Bu araçlar, eskiden beri Van'da mıydı? SENAR ER - Van'daydı. Ondan sonra... BAŞKAN- Sen görüyor muydun, kimlerin altındaydı, kimler kullanıyordu bu araçları, senin gördüğünde kaçırılmadan evvel? SENAR ER - Ben görmedim. ......... İstanbul'da ............... kardeşlerim onlar görüyordu. Babamın olayında kullandılar ondan sonra yok oldular. Birkaç yerde sordum ...........sahte, sahte plaka çıktı. BAŞKAN - Evet. Başka diyeceğin var mı? SENAR ER - Başka diyeceğim yok. BAŞKAN - Sema Hanım... SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Paranı geri veririm diye bir şey söylediniz. O yarbay Nevres Özatlı 100 milyon göndermiştiniz, ondan sonra bu, basında Aktüel'de çıktıktan sonra paranı geri iade ettim Yılmaz'a gönderdim dediler. SENAR ER - Ondan sonra... SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Siz, o Yılmaz Sevimli'den gelmiş mi hakikaten paranız; aldınız mı? SENAR ER - Yok almadım. SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sordunuz mu? Yani, gelip gelmediğinden tam emin misiniz? SENAR ER - Yok, gelmemiş. SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Gelmemiş. BAŞKAN - Bir de tam tarihler... O makbuz var mı yatırdığına dair dekont? SENAR ER - Vardır. Kapalı Çarşı İş Bankasıyla gönderdim. BAŞKAN - Hangi tarihte?.. SENAR ER - Vallahi tarihi ne bilmiyorum tam. BAŞKAN - Peki o dekont yanında mı senin? SENAR ER - Dekont İstanbul'da. Bugün gönderebilirim. Kapalı Çarşı Yılmaz Sevimli adına, her zaman çıkar. BAŞKAN - Tamam, yani, sen bize bir de tarih söyle. Mesela; tam bilmiyorsan tarihi misal bugün ayın kaçı... SENAR ER - Dört aydan bundan önce... SEMA PİŞKİNSÜT - Dört aydan önce. BAŞKAN - Evet. Yani, baban kaçırıldıktan dört ay sonra. Bugünkünden itibaren 4 ay evvel. SENAR ER - 4 ay evvel. BAŞKAN - İstanbul Kapalı Çarşı İş Bankasında Yılmaz Sevimli. SENAR ER - Gönderen Yılmaz Sevimli, alan Nevres. BAŞKAN - Evet, Nevres Özatlı. Bu dekontu bize gönder. Bir de o dosya diyorsun, o dosyayı da bize başka ne belgen varsa elinde... SENAR ER - Var. BAŞKAN - Diğer yerlere de para yatırırken makbuz veya bir şey... SENAR ER - Onlar da vardır. BAŞKAN - Ne var mesela? SENAR ER - Nazif (Nafiz) Karacan'a gönderilen Ankara'ya para makbuzu var 80 milyon. BAŞKAN - Evet, onları bize vereceksin oldu mu. SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bir de siz tabiî Van'lı olmanız dolayısıyla iki milletvekili arkadaşımızla Sayın Bayram"la ve Sayın Zeydan'la da görüşüyorsunuzdur. Peki, bu arada bu kadar mesela epey bir süre geçti ve son durum değerlendirmesi için Sayın Mehmet Ağar'la bir görüşme yapılmış mı onların bu konuda bir bilgisi var mı veya size ne diyorlar? SENAR ER - Mustafa Zeydan'dan bir iki sefer daha sordum. SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ne dedi kendisi? SENAR ER - Dedi, sen babanı bulmuşsun bana demiyorsun. Yüzünden söylerim. ...........................Dedi nasıl Mehmet Ağar yakalanmadı onlar. Dedim "yakalanmadı." Dedi "nasıl olur." Daha ondan sonra...................... baktım ne diyeyim Yakalanmadıktan sonra bir saat bile yakalanmadı, Şehmuz Durak'ı aldılar yarım saat içinde ifadeyi aldılar, dedim babamı kaçıran bu yarım saat içinde bırakılıyor. Ben ne diyebilirim. Kimsede kalmadı. Her yere de başvurdum. 1 saat bir kişi de yakalanmadı. Ondan sonra bütün valilerin hanımları gelmişti Cenktur'a yemek yemeye. Ben de kaç kişi ...........Şehmuz Durak'ı panzerden inerken gördüm. ................................O da bizim Uğur Erkan'ın hanımı da gelmişti. Birkaç tane ......... hanımları da gelmişti oraya yemek yemeye. Şehmuz Durak onlan içinden çıktı orda.. SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bir de şey söylediniz bir komutana yazı götürdüm, o yazıya baktı, yarım saat başını salladı dediniz biraz önce. SENAR ER - Van'daydım. SEMA PİŞKİNSÜT - Van'da. Peki, bu kadar şeyden sonra bir daha geriye dönüp o komutanla görüşme imkânınız oldu mu? SENAR ER - Hiç görüşmedim. SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Onlar size herhangi bir haber gönderdiler mi? SENAR ER - Hiç haber vermediler. SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, çok olayları silsilesine göre anlatıyorsunuz, mahsuru yoksa eğitiminizi öğrenebilir miyiz? BAŞKAN - Tahsilin nedir? Neyi okudun, hangi okullarda okudun. SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Orta, lise... SENAR ER - Ben hiç okumadım, ilkokulu, dışarıdan bir diploma aldım. BAŞKAN - Bitti mi Sema Hanım? SEMA PİŞKİNSÜT - Bitti. MAHMUT YILBAŞ (Van) - Senar, alay komutanıyla mı görüşmüştün, yoksa güvenlik komutanıyla mı? SENAR ER - Jandarmada. MAHMUT YILBAŞ (Van) - Hayır, tugaya mı gittin, yoksa... SENAR ER - 2 sefer tugaya gittim; ama, Nevres Bey'le de görüştüm jandarmayla da. MAHMUT YILBAŞ (Van) - Hem alay komutanıyla görüştüm diyorsun... SENAR ER - Hem onunla da görüştüm, ikisiyle de görüştüm. SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Kâğıt götürdüğünüz alay komutanı mı? SENAR ER - Evet, kâğıt götürdüğüm alay komutanı. Götürdüm eline bıraktı...... başını salladı bir iki sefer de gezdi, hatta bir nefes de çekti; nasıl oluyor bunlar oluyor benim haberim olmuyor. Hani oradan ben garanti verebiliyorum ki, o biliyordu o saat babam oradaydı; o dakika oradaydı; o saniyelerde, o gün üçüncü günüydü babam oradaydı. Çok iyi biliyorum... MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Neredeydi yani?.. SENAR ER - Jandarmadaydı. Kesin de diyebilirim. BAŞKAN - Ee, peki demedin mi babam benim burada, biliyorum verin benim babamı. SENAR ER - Diyemedim, nasıl diyeyim, ondan sonra beni de götürecekler. Siyah bir steyşın taksi gelip götürüyor. Bu steyşın kimindir, Alaattin Kanattır. Kimdir onlardır. Başka kim olacak... MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Siz, Nevres Yarbayı daha önceden tanıyor musunuz? SENAR ER - Tanımıyordum. MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Niye yanına gittiniz? SENAR ER - Sordum; yani, babamla ilgili ........belki bir şeyler........ DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kayseri'deyken gittiniz ama değil mi?.. SENAR ER - Ben Kayseri'ye gitmedim. DURMUŞ FİKRİ SAĞLER (İçel) - Van'dayken mi... SENAR ER - Van'dayken... Kaçırılan 3 gün yanına gittim. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki 100 milyon lirayı Kayseri'ye mi gönderdin? SENAR ER -Kayseri'ye gönderdim. Bu İki ay, üç ay, dört ay önce gönderdim; yeni. MEHMET BEDRİ İNCETAHTAC) (Gaziantep) - Bu olaydan çok sonra yani. SENAR ER - Çok sonra. Üç-dört ay... DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Niye? Ben bulurum diye mi? SENAR ER - Dedi ben bulurum, izini dedi şimdiye kadar kaybettim babasını teslim edecektim. Bulmuştum teslim edecektim; ama iş işten geçti zaman diyor ki 150 bin mark o da istemişti öyle kaldı. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kim isteyen 150 bin markı? SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Kim istedi? kimlerin elindedir şeye sorabilirsiniz. Iskender Ertoş'a diyor ki eğer ikinci sefer Senar yanıma gelseydi babasını kurtarmıştım. MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Kim diyor? SENAR ER - Nevres Yarbay, İskender Ertoş'a söylüyor. MAHMUT YILBAŞ (Van) - İskender Ertoş Başkale Belediye Başkanı. SENAR ER - Ona söylüyor, eğer, Senar ikinci sefer yanıma gelseydi babasını teslim edecektim. Bulmuştum teslim edecektim; ama iş işten geçti. O zaman diyor ki 150 bin mark o da istemişti o da kaldı. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kim isteyen 150 bin markı? SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Kim istedi? SENAR ER - ........Söylemiş, İskender Ertoş'a demişti. O belki kendine istemişti. Ben de onu tam şey almadım. BAŞKAN - Peki, bu kaçıranlardan bir tanesi görgü tanıklarını görenler kaçırırken, Şehmuz diyorlar peki diğer yanındaki üç-dört kişi kimmiş? Onun hakkında da bir şey söylediler mi? Ahmet, Mehmet filan gibi. SENAR ER - Yok. Şehmuz.. BAŞKAN - Şehmuz tanıdıkları için onu dediler. SENAR ER - Şehmuz Durak çok iyi biliyor. Lokman biliyor. Nazif (Nafiz) Karacan çok iyi biliyor. Daha sonra, bilmiyorum, Mehmet diğer taraflara söyledi mi söylemedi mi bilmiyorum; ama, Nazif (Nafiz) biliyor. MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Senar Bey, sizin iştigal ettiğiniz konular nelerdir? Ne işle yani, iştigal ediyorsunuz. Bu Van Turizm, petrol işleri var. Başka neler var? Bunun dışında iştigal ettiğiniz başka konular var mı? BAŞKAN - Ne iş yapıyorsunuz yani. Sadece petrollen, seyahat işiyle mi uğraşıyorsunuz başka işlerde var mı yani ek?.. SENAR ER - Başka iş, bizim bir kaç eskiden bir yer almıştım 150 milyona, pasaj yaptım. Ondan sonra bu olaylar dahilinde yapamadım, sattım. Keremoğlu pasajı var ................babamı onun içinden kaçırdılar. MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Onu yapmadınız, sonra bıraktınız. SENAR ER - Önce aldım, onu yapacaktım... MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Otel işletmeciliği filan yaptınız mı öyle bir şey. SENAR ER - Yok. Yaptık, ondan sonra teşvikini alamadık Ankara'da. Öyle duruyor. Yüksekova'da. Bir yer yaptık........ MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Ne için yani... SENAR ER - Turizm... MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yapmaya niyetlendiniz. SENAR ER - Duruyor. Kaç senedir duruyor. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Nerede otel? SENAR ER - Yükseova'da. BAŞKAN - Siz,Yüksekovalı mısınız aslen? SENAR ER - Esas Yüksekovalıyım. PKK çıktıktan sonra kaçtık, Van'a geldik. Hepsi yerleri bıraktık. Baba kardaşım muhtar idi, tehdit ettiler kaçtık. BAŞKAN - Baban niye kaçırılmış olabilir; yani bir... Öyle ya durup dururken misal, niye seni kaçırmıyorlar da veya Ahmet'i, başkasını kaçırmıyorlar da babanı kaçırıyorlar? SENAR ER - Bizi elde etmediler. BAŞKAN - Kim elde etmedi? SENAR ER - Babamı para için kaçırdılar onlar. 100 bin mark benden istediler, ben vermedim yakalattırdım. Ondan sonra bu gurur meselesi oldu. Babamı kaçırıldı 750 bine çıkardılar; konu bu. Vermeyince 750 bine çıkardılar. BAŞKAN - Başka neden yok diyorsun yani? SENAR ER - Başka bir neden yok. BAŞKAN - Böyle birisiyle bir alıp veremediğiniz veya bir ihtilafınız filan böyle bir şey olamaz mı? SENAR ER - Kesinlikle... MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Sizin siyasî çalışmalarınız var mı, harhangi bir siyasî partiyle?.. SENAR ER - Yok, kesinlikle. Hiçbir şey yok. Bizim ekmek peşinde, başka hiçbir şey yok. Ne siyasî yönümüz var ne sabıkamız var. BAŞKAN - Peki, PKK kaçırmış olamaz mı yani, madem ondan kaçmışsınız?.. SENAR ER - Yok, ne işimiz var. Eğer bir kardeşim benim birisi başka konularla başka işle ilgilenirse doğru. Kesinlikle o yok bizde. Sorabilirsiniz. BAŞKAN - Kaç kardeşsiniz? SENAR ER - 8 kardeş. SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Kumarhanelerle ilgili işletme İstanbul'da var mı? SENAR ER - Efendim?.. SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Kumarhaneyle herhangi bir ilişkisi olan kardeşiniz var mı? SENAR ER - Kesinlikle. BAŞKAN - Sorusu olan var mı arkadaşlardan? DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Evet, ben bir şey kaçırdığım için sormak istiyorum. Biraz evvel dediniz ki, bir astsubay ismini bilemiyorum dosyada getireceğim dediniz o biliyor nerede olduğunu, nereye gittiğini babamın biliyor... SENAR ER - Tabi hepsini ...........kardeşime söyledi Bahattin'e. Ben hepsini konuşurum size söylerim, yalnız bir tayin yapın bana. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Nereye tayinini istiyor? SENAR ER - Tayini bir yere istemiş, tayini oraya yapın, ondan sonra kaç arkadaş uğraştık, dedim bir tayinini yapalım ondan sonra başlasın, öyle de duruyor. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Şu anda görev yeri neresi? SENAR ER - Şu anda da Van'dadır. DURNIUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - O peki bu olaylar zamanında Van'da mıydı? SENAR ER - Van'daydı. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ne görevdeydi? Asker ama... BAŞKAN - Jandarma mı?... SENAR ER – Jandarma, Jandarma. Alaattin Kanat'ın dayısıyla çalışan birisiydi. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Alaattin Kanat'ın dayısı, narkotikte polis değil mi? SENAR ER - Narkotikte. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, bu Alaattin Kanat uyuşturucuyla filan da ilgileniyor mu acaba? SENAR ER - Bilmiyorum. MAHMUT YILBAŞ (Van) - Saner, Alaattin Kanat nereli? SENAR ER - Mardinli. MAHMUT YILBAŞ (Van) - Yani, Vanlı değil? SENAR ER - Yok, Vanlı değil. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, Van'da dolaşıyor sürekli? SENAR ER - Yok, her yerde geziyor. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kaç yaşlarında gibi? SENAR ER - 35,37,38 yaşında. BAŞKAN - Peki tahsili filan var mı? Ne yapardı daha evvelden? Alaattin Kanat'ı sen bu olaya kadar tanımaz mıydın? SENAR ER - Yok tanımazdım. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yakalanana kadar tanımıyordum diyor. SENAR ER - Yakalandıktan sonra tanıdım. BAŞKAN - Esrarengiz birisi yani. SENAR ER - Yakalandıktan sonra, ondan sonra tanıdım. Tehlikeli biri.... Ondan sonra tanıdım. BAŞKAN - Başka anlatmak istediğin, unuttuğun veya... DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu ara, Abdullah Çatlı filan gibi isimler duydun mu? SENAR ER - Yok, kulağıma gelmedi. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, bu Nafiz Karacan olduğunu nasıl öğrendiniz resimlerin? İsmini... SENAR ER - Nasıl mı öğrendim. Lokman söyledi. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Lokman söyledi. Gelen kişinin bantta ismini aldınız, resmini çektiniz, bunun Nafiz Karacan olduğunu Lokman söyledi. SENAR ER - Bu resmi Emniyetten aldım. Emniyetten birisi postayla bana gönderdi. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Postayla göndermiş. SENAR ER - Postayla göndermiş. İsim misim vermedi, gizli göndermiş. Üzerine de yazmış. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Öyle mi? Nerede buldu sizi, iş adresinize mi gönderdi? SENAR ER - İş yerime gönderdi. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu resimleri?.. SENAR ER - Bu resimleri. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Siz bunu, bu resimlerin çekildiğini biliyorsunuz ama, resimlerin nasıl olduğunu bilmiyordunuz? SENAR ER - Bilmiyordum. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, resimleri ve bunun Nafiz Karacan ile Murat Akdemir olduğunu... SENAR ER - Evet. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) ... o bir imzasız mektupta size gönderdiler. SENAR ER - Gönderdi. İmzasız bana gönderdi. Bir de hem de Lokman Çetin de söylüyordu; çünkü, onun arkadaşıydı çok iyi biliyor, tanıyor. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Lokman Çetin'le bir taziyette tanıştım dediniz. SENAR ER - Tanıştım. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, o ondan sonra nasıl ahbaplık oldu? Yani... SENAR ER - Babam kaçırdıktan sonra ahbap olduk. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Babanın kaçırıldığını o biliyor muydu, yoksa sen mi söyledin? SENAR ER - Onbeş gün önce bana söyledi. Hem de onbeş gün önce, dedi ki, sizin aileye zarar verecekler bunlar, bu JİTEM'ler. Ondan sonra, onbeş gün sonra babam kaçırıldı. Alaattin Kanat'ı gördüm. Dedim ben Van'da görmüşüm. Van'da gördükten sonra, onbeş gün sonra, Lokman bana telefon açtı. Dedim Lokman böyle bir olay oldu, sen Alaattin Kanat'ı tanıyorsan Van'a gelmiş..........Dedi senin ailene zarar verir. Onbeş gün sonra babam kaçırıldı. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - O sözden sonra... SENAR ER - Evet. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ondan sonra sen de Lokman'a gittin, kaçırıldıktan sonra. SENAR ER - Van'a gittim. Van'dan sonra Lokman çağırdı beni. Nazif (Nafiz) Karacan telefon etti, buyur gel Ankara'ya. Onlar çağırdılar, ben Ankara'ya geldim. Ankara'da onlarla görüştüm. Dedi, "senin babanı biz kurtarırız kimse kurtaramaz." Peki dedim babam kimin elinde, senin elinde mi? Dedi "yok, Yeşil'in elinde." Dedim, Yeşil de kim? Dedi senin ......hesap numarayı veren Ahmet Demir odur. Gerçek bir ismi de söyledi, -bilmiyorum- hatta memleketini de söyledi. BAŞKAN - Ne dedi? SENAR ER - Bingöllü dedi. Köyüne kadar söyledi. BAŞKAN - Hatırlaylabiliyor musun? SENAR ER - Yılmaz, neydi....Gerçek ismine kadar söyledi. Bana dedim lazım olmaz ki babam bugünlerde bırakılacak; yoksa, hepsini not alırdım. Gerçek ismini... Bingöllüdür, köyüne kadar söyledi. BAŞKAN - Lokman söylüyor bunu? SENAR ER - Yok Nafiz. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - 70 bin mark istediler orada senden. SENAR ER - 750 bin mark. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, verip vermeyeceğinle ilgili, vermeyeceğim dedin. SENAR ER - Yok, ben dedim vereceğim. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Vereceğim dedin. SENAR ER - Suçüstü yakalattırırdım. Emniyetten dedim para numarasını da alın öyle onları yakalattırırdım. Ondan sonra Emniyette ifade verdikten sonra bu iş durdu. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, senin düşüncen, bu Emniyete bunları anlatınca, bunlar, Emniyetteki insanlar -kimler olduğu belli değil- bunlara haber verdiler böyle bir iş yapacaklarını... SENAR ER - Haber verdiler. Haber vermeseler, 10 dakika sonra bana diyorki seninle görüşmeyeceğiz. Para da senden istemiyoruz; ama, parasız sana bir iş yaparız, parasız. Sana bir iş parasız yaparız. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Nedir parasız, ne işi?.. SENAR ER - Babanı bırakacağız, parayı almadan, daha Emniyetten sonra. Öyle de kalıyor. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sonra bir daha konuşmadın?.. SENAR ER - Hiç konuşmadım. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, Mehmet Ağar'ın bu işte ciddî bir şekilde takip ettiğine inanıyor musun? SENAR ER - Ben bilmiyorum. Takip ettiler, etmediler onu da bilmiyorum. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, Sayın Zeydan, niye sen babanı kurtarmışsın, bulmuşsun da bana söylemiyorsun dedi diye ifade verdin. SENAR ER - Sen rahattsın, onun için. Dedim ben ağlamayacağım. Rahatsın onun için. Ben rahatım. Dedim sen sorsana Sayın Genel Müdüre sorsana. SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Tutanağa doğru geçsin Zeydan mı, Mustafa Bayram mı? SENAR ER - Mustafa Zeydan. Mustafa Bayram o zaman milletvekili değildi. Milletvekili Mustafa Zeydan'dı. BAŞKAN - Bir de bu 80 ve 120 milyon liralık Ziraat Bankası Kavaklıdere şubesine para göndermişsin, onu kimin adına gönderdin açıkla?.. SENAR ER - Nazif (Nafiz) Karacan adına. BAŞKAN - Nazif (Nafiz) Karacan. Gönderen de senin ismin mi olarak mı geçti; yoksa onu da başkasının adına mı gönderdin? SENAR ER - Benim adıma geçti. BAŞKAN - Senin adına. Nazif (Nafiz) Karacan adına gönderdin. O Aktüel dergisinde mi o verdiğin iki dekont. SENAR ER - Evet. HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Aslı siz de değil mi? BAŞKAN - Aslı mı fotokopisini mi verdin Aktüele. SENAR ER - Aslı bendedir. BAŞKAN - Bize vereceksin onu? SENAR ER - Evet, size vereceğim onu. BAŞKAN - Tamam. O dosyaları, o dekontları biz senden istiyoruz. SENAR ER - Aslını size vereceğim; çünkü, fotokopisini oraya verdim, aslı bende. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Nafiz Karacan bu paraları çekmiş mi sonra. SENAR ER - Aynı akşam çekti, teşekkür de etti. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Öyle mi?.. SENAR ER - Aynı akşam aradı, bana teşekkür de etti, aldım dedi, en kısa zamanda hem babanın masrafı hem en kısa zamanda babanı da sana teslim ettireceğim. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu Emniyetten sonra mı geçiyor Emniyetten önce mi? SENAR ER - Emniyetten sonra. Daha sonra fidye durdu. 750 bin mark istemedi. Van'a geldi. Yemek yedirdim. Ondan sonra, o koyunlara izin aldı. Dedim hakikaten bu adam yapar; yani, bildim bir iş beceriyor. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Nafiz Karacan? SENAR ER - Tabi. Yarın sorsanız da Hakkari bölgesinde ilk izin alan odur. Kesinlikle Mustafa Zeydan kendisi biliyor. Kendi ...........bulundu. Dedi ki yasak etti. Askeriyenin elinde yasak etti. Tek, yalnız, koyunu geçtiren Nafiz Karacan oldu, başka kimse geçiremedi. BAŞKAN - Kimden izin almış? Onu da söylediler mi; yani izini kim vermiş? SENAR ER - .............askeriyenin içine girdi, aldı. Hakkari'ye gitti, Şemdinli'ye gitti, Yüksekova'ya gitti öyle. Oralardan bir yerlerden aldı getirdi. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Askeriye mi izin veriyor?.. MAHMUT YILBAŞ (Van) - Şimdi, tabiî, Senar ayrıntıyı biliyor mu bilmiyorum da, hayvanların sevki için menşei şahadetnamesi aranıyor. Köy muhtarlarından alınıyor; ama, Senar'ın enterasan bir şeyi var: O sırada Yüksekova'dan mal çıkarılabilmesi için, Yüksekova'daki talim komutanından izin alınması lazım. Yani, biz dahi Van Et'e alırken 100 tane hayvan alınmıştı, Van Et çıkaramadı; yani, o enteresanlık orada. BAŞKAN - Nereden alıyordu? MAHMUT YILBAŞ (Van) - Yüksekova'dan. BAŞKAN - Yüksekova'dan hangi şeyden alıyordu izini? MAHMUT YILBAŞ (Van) - Güvenlik komutanlığının Van'da yoktu bu Hakkari'de vardı. Tali komutanlıklarından, sıkı yönetime benzer hukukî bir şey değil. Yani, ilçenin yönetimine ait bir birim değil. Güvenlik komutanlığının kendi irtibatını sağlayan bir komutanlık vardı. Onu kastediyorsun sen herhalde. SENAR ER - Doğrudur, öyleydi. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Oradan izin aldı? SENAR ER - İzin aldı. HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Kaç tane ilçeden dediniz? MAHMUT YILBAŞ (Van) - Tamamını Yüksekova'dan mı naklettiler Senar? SENAR ER - Şemdinli, Yüksekova'dan naklettiler. 35 milyarlık mal... BAŞKAN - Kaç milyarlık?.. SENAR ER - 35 milyarlık. MAHMUT YILBAŞ (Van) - Menşe-i şehadetnamesini alan... SENAR ER - İki yerden alınıyordu. İzinler Adana'ya getirdi. Ondan sonra adamların parası çek karşılıksız çıktı. HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - 35 milyar diyorsun bu değerlendirmeyi hayvan sayısı olarak değil de parasal olarak nereden?.. SENAR ER - Hem dana idi, hem de diğeri. HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani, 35 milyar olacağını; yani, niye 41 , 30 değil de 35 diyorsunuz? SENAR ER - O kadar çıkmıştır; çünkü, Şemdinli'de bizi tanıyan var, hepsi de tanıyor beni. Geldi dedi ki "eğer, biz iyi bir insan olmasak Senar'a sor." Geldiler bana sordular dedim "verin, bir şey olmaz." DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hayvanları satarken kefil oldun. SENAR ER - Ben kefil olmadım. MAHMUT YILBAŞ (Van) - Yani, sözlü olarak kefil oldu. SENAR ER - Yalnız bana sordular "peki çekleri nasıl" dedim "sağlam." Babamın korkusundan ben, sağlam dedim; yoksa, demezdim. Korktum, dedim ki sağlam verin. Ondan sonra hepsini .........ödedi, 7-8 milyar para kalmış ödemediler. Ondan sonra köyü haciz edilmiş. HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Bu hayvanları Nafiz mi aldı? SENAR ER- Lokman. HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Lokman aldı. SENAR ER - Nafiz, ona izin almak için Yüksekova'ya gelmiştir Van'a. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Lokman Çetin'in bürosu nerede Ankara'da? SENAR ER - O zaman şeydeydi............................oradaydı; şimdi değişmiş başka yerde. O şey biliyor Aktüel biliyor. Verdiler telefon numara.... DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Şimdi, Lokman Çetin mi seni öldüreceğim demiş? SENAR ER - Evet. Telefon Aktüele açmış.............. bana söyledi, öldürsün. Dedi, yüzleşmek istemiş; dedim nerede isteren. İstersen Ankara'da, istersen Diyarbakır'da... Babam öldükten sonra ben niye korkayım; çünkü, ben de öldürüleceğim başka bir şey var mı? Babamı öldürdükten sonra beni de öldürsün. Ben geliyorum nereye istersen, gelmediler. HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Lokman, sizinle niçin yüzleşmek istiyor? Siz, Lokman hakkında... SENAR ER - Aktüel dedi. Aktüel dedi ki, sizi yüzleştiririm; ama, ben ........... dedi ki Senar'ı öldüreceğim. Ben, kesin Senar'ı öldüreceğim. Kesinse, gene de sen istersen ben yüzleşmeye hazırım. BAŞKAN - Evet, arkadaşların sorusu var mı başka? Teşekkür ederiz. Yalnız, sen, o dosyayı bize getir ver oldu mu bütün dekontları... SENAR ER - Birazı var bende. BAŞKAN - Olanları ver de istersen, diğerlerini de alalım. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Senar Bey, sizin olaya benzer, Van'da veya bildiğiniz yerde Hakkâri'de benzer olay olmuş mu hiç? SENAR ER - Kesin, hiç yok. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yok mu; yani, bildikleriniz... SENAR ER- Var orada var. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Nerede var? BAŞKAN - Başka olaylar yaptı mı yani? SENAR ER - Çok... DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Neler var, bildiklerini bize söyler misin onları da bir dinleyelim. BAŞKAN - Kaçırılan, fidye istenen; bu kişiler tarafından. SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hepsi zengin mi? SENAR ER - Vallahi fidye isteyenlerden, ben sana kimi diyeyim hepsinden alınmış. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İsimlerini ver. SENAR ER - Kaç tane zengin varsa... Ben veremiyorum isimlerini... DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Burada verdiğin isimler burada kalır. Bizde gidip onlarla konuşacağız, senin söylediğini söylemeyeceğiz; ama, belki bizde bir izden bir yerlere kadar varırız babanı da buluruz. SENAR ER - Benim babam için sizden bir ricam; Gaziantepli bir Yaprak var, yarın dinleyeceksiniz onu... DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Evet. SENAR ER - O bir köye götürülürken bir şey söylemiş babam hakkında. Görmüş bir şey söylemiş. Tam net olarak bilmiyorum... MAHMUT YILBAŞ (Van) - Yarın sorarız onu. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ne demiş? SENAR ER - Benim babamı gördüğünü söylemiş. Bir isim söylemiş Kadir Keremoğlu, isim söylemiş MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Mehmet Ali Yaprak mı söylemiş? SENAR ER - Ben onu tanımıyorum. Öyle bir şey söylemiş. İyi ki hatırlattınız, yarın sorarsanız çok iyi olur. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, diğer kimler var duyduğunuz fidye alan kaçırılan? SENAR ER - Kaçırılan........................kenarında bırakılıyordu, parasını alıyordular, 20 bin mark, 30 bin mark, 50 bin mark. ...............Aykutlar gibi 2 milyon mark filan............... DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kim Aykutlar?.. SENAR ER - Cumhur Aykutlar var, soy isimleri. 2 milyon mark kulağıma geldi alındı onlardan. Hepsinden alındı. Mustafa Bayram'a kadar alınmış. Zaten Aktüel'de bir açıklaması da var. MAHMUT YILBAŞ (Van) - "İstedi diyor" Aktüel dergisinde. SENAR ER - Ama "istedi diyor" ama, ben çakıyorum o işi. HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani, istendi diyenlerden alınmıştır diyorsun alınmıştır diyorsun. SENAR ER - İstendi veremedim... Benden istendi, ben yakalattırmasam söylemem zaten; ama, versem, demek ki, rahatsız oluyorum, vermişim; onun için söylüyor. Bence verilmiş. D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu bildikleriniz hep Van'da mı? Başka yerde, Hakkari'de... SENAR ER - Her yerde, Hakkari'de, Yüksekova'da... Kimle konuştuysam bir tek ben vermemiş. Yüksekova'da yaptılar, diyor ki: "PKK geldi bizden para alıyor; yakalatırsak bizi öldürecekler. " Sonradan çıktı, siz biliyorsunuz, kim çıktı. Her gün konuşuluyor... Birisi görürken gidiyordum oraya, PKK bizim evimizi basıyorlar, bilmem ne yapıyor bizden fidye istiyor; vermezsek, bildirsek onlar bizi öldürürler. Şikayet etmesek, bir gün yakalansak, bunlar bizi öldürürler, çaremiz nedir... Ondan sonra meydana çıktı. MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziarıtep) - PKK fidye istiyor mu orada. SENAR ER - Onlar istiyorlardı, alıyorlardı. Benden istediler, ben vermedim. MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yani, PKK olduğunu biliyorsunuz. SENAR ER - Yok. MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - İsteyen kim? SENAR ER - Bir, iki sefer pasaja geldiler, kardeşimden istemişler "sizi yakalatırım" demiş, kaçmışlar. Birkaç sefer olmuş. MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Ben şöyle sormak istiyorum; mesela sizin Van'da veya o bölgede insanlar, kendilerinden fidye isteyenlerin PKK mı yoksa bir başka şey olduklarını fark edebiliyorlar mı? SENAR ER - Tabiî fark edebiliyorlar. D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Nasıl fark ediliyor? SENAR ER - Rahat, rahat isteniyor, rahat oturuyor. Bizim orada insanlar rahattır. Mesala PKK diyelim, beni tanımazsa, seni tanımazsa nasıl... Kim verir; kimse veremez. MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Kim rahat oturuyor, PKK mı, diğerleri mi? SENAR ER - Belli değil. Öyle olmuş ki, kimse kimseyi bilmiyor bu PKK'lı mı, bu asker mi; hepsi karışmış, aynı elbiseyle, aynı kürk. Yani, kimse itibar etmiyor. Yani, itibar meselesi ortadan kalkmış, hiçbir tanesi... Ne onlara, ne onlara itibar meselesi ortadan kalkmış. HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - PKK, asker elbisesiyle haraç alıyor mu? SENAR ER - Yok, zaten orada fazla giyilmiyor. D.FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu para toplama, fidye isteme ne zamandan beri var? Yani, yoğun bir şekilde, duyulur bir şekilde. SENAR ER - 2-2,5 sene oldu. D.FİKRİ SAĞLAR (İçel) - 2,5 sene oldu; yani, 1993-1994 o zamandan beri mi? SENAR ER - Tabiî. 1994'ten beri şiddetle var. D.FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Şiddetle var... Nasıl şiddet? SENAR ER - Devamlı isteniyor, alınıyor. MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Çok sayıda alınıyor yani. SENAR ER - Çok sayıda alınıyor; herkesten alınıyor. Hangi kara kola gitsen alınıyor; ben, geçen bir sabıka için bizim kara kola aittim, benden 5 bin mark istediler. Bir sabıka için... D.FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İstanbul'da mı? SENAR ER - Yüksekova'da. Bizim sabıkamız orada; gittim sabıka almaya, benden 5 bin mark istediler. Herkesten ama... MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Sen sabıka kağıdı istedin, sabıka kağıdını vermediler. SENAR ER - İstedim "5 bin mark verirsen vereceğim." Ben de almadım çektim, tekrar emniyetten aldım. D.FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Daha çok asker mi yapıyor, polis mi yapıyor bu işi? SENAR ER - En çok korucu yapıyor. Asker de yapıyor; ama birşey değil, kimseyi rahatsız etmez, az; ama, diğeri çok fazla. HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Miktar olarak ne kadar? SENAR ER - Çok fazla. D:FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hangisinin, korucunun mu? Ne yapıyor korucu? Korucunun elinde belge verme yetkisi falan yok ki. SENAR ER - Korucular çok alıyor. HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Hangi gerekçeyle alıyor korucular? Mesela onlar sabıka kağıdı da vermiyorlar. SENAR ER - Onların, korucuların yönü bambaşka. HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Mesela?.. Bilelim yani onu; o başka yön ne? SENAR ER - Korucular hangi işi desen yapıyorlar; ne dersen vardır içinde. HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ben, şimdi orada yaşamayan biriyim; yani, ne desem. Yani, bunu açmanız lazım. SENAR ER - Açmayayım; şimdi, korucular da başıma yıkar. Artık yerim kalmadı; bir yerim kalmış, artık bu da hiç kalmaz. D.FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Saner Bey, birşey sorayım: Normal iş yapandan da bu kadar çok para alıyorlar mı? Yani, namuslu, dürüst vatandaşlardan. SENAR ER - Tabiî ki alıyorlar. D.FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hiç kimseyi dinlemiyorlar yani? SENAR ER - Yok, hiç kimseyi dinlemiyorlar, rahat istiyorlar. Bellidir, diyor ki "sen vermiyorsan, öldürürüm." İstersen git, istediğin yere şikayet et. Bana kaç sefer geldiler, diyorlar ki "istediğin yere git şikayet et." D.FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Orada devlet yok mu? SENAR ER - Ben bir sefer Aktüele çıktım, benim kapıma geldiler; resmî arabaya bindiler geldiler. Ben şimdi, dışarı çıktıktan sonra benim başıma ne gelir belli değil, bakın, kaç kişi beni bekliyor; ama, nereye gideceğim, şimdi onu da şaşırdım. Van'a gitsem, askerî bölge... Polis bölgesinde mi oturayım asker bölgesinde mi oturayım, nerede oturayım; bu da bir dert. Hakikaten zor... Siz, burada yaşıyorsunuz bilmiyorsunuz, bir de oraya bir gelin, ondan sonra bilirsiniz. Valla biz korkuyoruz, asker köye gider bir çay içer. Hayır, insan, güvenlikten korkuyor. Terörist dağdadır, ya o beni öldürür ya ben onu öldürürüm; iş oradan geçmiş, insanın güvencesi... Yoldan beni asker alırsa, polis alırsa ben birşey yapamam, ne silah çalışıyor ne küfür söylüyor ne birşey söyleyebiliyorsun; o tehlikeli. Dağdaki insan, ya o beni vurur ya ben onu vururum, bu kadar. Asker durdurursa?.. Askere silah çeksen olmaz, polise çeksen olmaz. Diyorlar ki, bizim orada silah iddia olunmuş, kesinlikle iddiadır. Senin bin tane silahın olsa kullanamazsın, benim evimde bir tane silah kullanamazsın. Gece hangisi gelir bilmiyorum; polis midir, terörist midir, kimdir, insan bilemez. Hakikaten bilemem. D.FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Onun için isteyen herkese para vermek zorundasınız. SENAR ER - Zorundayız; ne yapacağız. D.FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Siz niye vermediniz peki? SENAR ER - Ben vermedim; ama, babamı verdim. Benim canım da belli değil ki, belki ben de giderim, belki kardeşim de gider; ama, sonuna kadar gider. Veren ise gidiyor, evinde rahat rahat oturuyor, parasını vermiş o keşke olsa bende versem; versem de, hiç olmazsa 85 yaşındaki babamı götürmeselerdi; bir de, bir tarafı sekte olmuş, o gün, zaten hastaneden çıkardık götürdük Ankara'dan, bir tarafı da sektedir. Öyle götürdüler; yazık değil mi. Ben, şimdi buraya geldim, Nazif (Nafiz) Karacan’a söyledim... YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bir tarafı sektedir diye felçli diyorsunuz. SENAR ER - Evet, bir tarafı felçlidir. Sevgi Hastanesinde 15 gün yattı; götürdük, bu olay oldu. Ben, onlara babamın yerine beni götürün dedim, neredeyse, onun yerine beni alın, onu bırakın dedim. Kardeşlerim, neyse, ne varsa, gayrimenkul satarlar, verirler. Onlar bizi mahvettiler, Allah onları mahvetsin. Ondan sonra otobüs yaktılar, gidip firmayı kapatacağım. 300 kişiden fazla çalışan insan var -300 kişiden fazla- diyorlar ki "sen kapatıyorsun, biz ne yapacağız." 300 kişi, iki çocuk olsa 600 eder, belki üç, beş fazla çocuğu olan var. Ondan sonra, valla şirketimi satana kadar devam ederim dedim, pasajı da satarım, devam ediyorum dedim, devam da ederim, hep zararına. Onlar için, görüyorum, 1 kişi değil, 100, 150 kişiden fazladır; yalnız bizim petrolden, şoför hariç 150 kişi orada var; ne yapacaksın mecbur; kapatsan olmuyor, kapatmasan... 8 tane otobüsüm vardı 1 otobüse gelmişim; çünkü, bizim kendi otobüsüm yok mesela, hepsini sattım. Kaç tane onlar yaktılar. BAŞKAN - Şimdi, bize 25 tane belge verdin, fotokopi daha doğrusu; bunlardan bir tanesinde Van yazıyor, bir tanesi İstanbul herhalde, ötekiler nerenin belgeleri? Onların başlığı yazmıyor SENAR ER - Ben, orijinalleri size vereceğim, bu fotokopidir; belki yanlış çıkmış olabilir. BAŞKAN - Tamam, sen orijinalini bize ver, bunlar yine bizde kalsın. Hangi emniyet müdürlüğü? Bunlar hep müracaat mı? D.FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu kadar olaylardan sonra herhalde biraz düşünüyorsunuz, konuşanlar, sizinle ilgilenenler, sağdan-soldan bilgilerle sizin geldiğiniz nokta ne? Babanızı kim kaçırdı? Şu anda da yaşıyor mu, yaşamıyor mu? Yine, böyle bir araştırma yapılırsa bulunabilir mi? SENAR ER - Babamda gelinen nokta bu Kod Yeşildir. D.FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ahmet Demir mi? YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ahmet Demir... Mehmet Yıldırım değil mi? SENAR ER - Evet. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ahmet Demir kod adı. SENAR ER - Mehmet Yıldırım ismi, doğrudur. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hollanda da değil mi? SENAR ER - Bilmiyorum. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Onunla bu kaçırma olayı doğrudan ilişkili diyorsun: Peki, bu kişi kod adı kullandığına göre kimin nesi olduğunu hiç merak etmedin mi? SENAR ER - Merak ettim, Nazif (Nafiz)'e sordum. O da, köyünü de söyledi; Bingöl'den bir köy dedi ve adını da söyledi. HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yazılı mı sende o köy? SENAR ER - Yok yazılı değil. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, bununla polisin ne ilişkisi var yahut askerin ne ilişkisi var? SENAR ER - Sadece polise gittim şikayet ettim, yakalandı. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır, bu Ahmet Demir kod adlı ya da Yeşil kod adlı, Ahmet Demir diye tanınan, esas adı Mehmet Yıldırım olan kişinin polisle, askerle ilişkisi ne? SENAR ER - Askerin içindedir. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Askerin içindedir diyorsun. Bu, JİTEM'ci mi? SENAR ER - Tabiî, bu JİTEM'cidir. Bunun bir kaç kişi görmüşlerdir. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki Hollanda da ne geziyor bu JİTEM'ciyse? SENAR ER - Onu ben bilmiyorum. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır şunu anlamaya çalışıyorum; bu, JİTEM'in kullandığı bir adam mıdır, JİTEM'ci mi? JİTEM'ci dediğin zaman, Jandarma İstihbarat, Jandarmayla organik bağ; yani, ne demek, Jandarmanın mensubu, bu da bir Jandarma. Bu da bir Jandarmaysa, bunun mesleğini, birliğini terk edip de mi gitti kayboldu ortadan yoksa, onların kullandığı bir adamdı da mı kayboldu ortadan? SENAR ER - Yeşil?.. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Evet. SENAR ER - Yeşili tam tanımıyorum; bilmiyorum kimden, bilsem söylerim. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ama diyorsunuz ki, bu Yeşille ilişkisi var bu işin. SENAR ER - Onların dediğine göre, benim daha sonra piyasadan öğrendiğim kadarıyla askeriyenin içinden biri. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yeşil?.. SENAR ER - Tabiî, askeriyenin içinden. HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani askerlerle beraber mi görüyorlar bunu; yoksa, askeri elbiseyle mi? SENAR ER - Askerlerle. Devamlı askerlerle beraber. HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Askerî elbise içinde mi görüyorlar bunu? SENAR ER - Yok sivil. Yanında birkaç kişi var, telsizi var; kol saati de telsizdir. Yanında bir telsiz, iki tane silahı var. Hatta, bir seferinde Gölbaşında bir kaza da yapmış. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kaç yaşında bu adam? SENAR ER - Bana dediklerine göre, resmini de gördüm, poliste vardı 40-45 yaşlarında. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bu sizin o taraftan, Bingöllü dediğinize göre. SENAR ER - Öyle söylediler, Nazif (Nafiz) Karacan’ın dediği. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki başka bir şeye karışmış mı bu Yeşil duydunuz mu hiç? SENAR ER - Çok işe. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Nedir onlar? SENAR ER - Bunun hakkında Yüksekovalılar daha fazla konuşuyor. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bu Yeşil üzerine?.. SENAR ER - Tabiî, orada çok fidye almış. BAŞKAN - Ne anlatıyorlar? Yani, çok konuşuyorlar demek... SENAR ER - Ben bilmiyorum, sizin programınızı daha sonra bildireceksiniz. Gerçekten burada kalsın, Selim Işık'tan da 750 bin mark aldı Kod Yeşil. D.FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Selim Işık kim? SENAR ER - O da Yüksekovalı. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Neci bu orada? SENAR ER - Normal bir vatandaş. HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Neyle geçinir? Ne iş yapar? SENAR ER - İşini tam olarak bilmiyorum. MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Aykutlar'dan ayrı değil mi? SENAR ER - Ayrı. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Siz kendisiyle konuştunuz mu? SENAR ER - Konuştum. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bu Selim Işık'la. SENAR ER - Evet. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Teyit etti mi sizi; yani "evet, benden bu parayı aldılar" SENAR ER - Bu konuyu, elalemin konuşmasına göre, iki İranlı öldürüldü ya? BAŞKAN - Bursa'da öldürülen mi? SENAR ER - İstanbul'da. Öldürürken, o sırada, Kod Yeşil denen onları tam, net olarak yakaladığı zaman, o kişi yakalanıyor, burada, emniyette... Selim'de ona para çıkartıyor, o İranlılar için. Selim Işık, onun hesabına para çıkarıyor, 200 bin dolar. İranlı Nazım var, onun kardeşi de 200 küsur mark da o çıkarıyor. Bu Ahmet Demir'in hesabına çıkarıyorlar, Ankara'ya. Bunun hesabına çıkardıktan sonra emniyet bunu alıyor; bunu aldıktan sonra, bırakılana kadar ikisi de öldürülüyor. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Karıştı iş, bir daha söyle. Şimdi, iki İran'lı İstanbul'da öldürüldü. Bundan öldürülmeden evvel veya öldürüldükten sonra; hangisi? Öldürülmeden evvel mi, sonra mı? SENAR ER - Öldürülmeden evvel. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Öldürülmeden evvel, Ahmet Demir, Selim'i arıyor. SENAR ER - Evet. Öldürmemesi için para çıkarılıyor ama, Nazım'ı onlar almışlar. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Dur şimdi... Bunlar, Selim'e diyorlar ki "ben bunları öldürmeyeyim, sen bana para çıkar" SENAR ER - Öldürmeyeyim para çıkar. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, İranlı bu adamların, Selim'le ne ilişkisi var? SENAR ER - Yani, konuşulan kelimeler... YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Siz, Selim'le görüştüğünüzü söylüyorsunuz; bunları sormadınız mı? SENAR ER - Yok, ben sormadım. konuşulan kesin ödenmiş para? YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kim konuşuyor, konuşulan dediğin kim canım, itimat edilir bir adam mıdır? SENAR ER - Tabiî, itimat edilir biridir. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kim? SENAR ER - İşin gerçeği, söylemesini istemiyorum. İstemiyorum, burada isim vereyim; çünkü, beni alakadar etmez. Ben, onlarla hiç görüşmüyorum; ama, kulağıma gelende bu paranın ödendiği. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kardeşim, bak şimdi, buraya geldiniz, teşekkür ederiz; o yazıyı gördük, yayını gördük, ben yayını görünce, aldım geldim, Başkana, burada böyle bir yayın var, bu arkadaşımı dinleyelim dedim. Arkadaşlarda aynı yayını görmüşler, aynı şekilde ifade ettiler; biz sizi çağırdık geldiniz. Şimdi, bize, başınızdan geçen olayı anlatıyorsunuz, güzel de, bir yere geldiği zaman orada tıkanıyorsunuz, işte korku var, endişe var, şu var, bu var; bütün bunları anlıyorum. Anlıyorum; ama, siz, bu işi anlatmazsanız, bize isimleri vermezseniz, biz onları çağırıp dinlemezsek, sonra biz buna Parlamento olarak nasıl el koyarız; yani, bu işi nasıl çözeriz. Karanlık... Diyorsunuz ki "muteber kişi" kim o muteber kişi; yani, dağdaki çoban mı anlatıyor, evdeki bir hanım mı anlatıyor, yoksa, oradaki bir yetkili mi anlatıyor; kimdir o güvenilir kişiler? Yani, o isimleri bizde bilsek de, sizi çağırdığımız gibi "gel kardeşim buraya, böyle bir şey söylemişsiniz, bunun kaynağı nedir?" desek SENAR ER - Bunlar söylemezler. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Söyler söylemez, siz bize söyleyin, biz onları çağıralım, gel kardeşim buraya siz böyle demişsiniz" bunun kaynağı nedir bilginiz neye dayanıyor? Yani, ortada kalmış bilgiler bütün bu verdiğiniz bilgiler, sizin başınıza gelen, sizin bizzat şahadet ettiğinizin dışındakileri söylüyorum; biz, bunu nasıl çözeceğiz yani, kimse bize yardım etmezse olur mu? Bak kardeşim, insan bir defa ölür... SENAR ER - Bir defa ölür... Ben şimdi, size söylerim; ama, Kod Yeşil ismini getirdiğin zaman kimse konuşmuyor. Ben söylüyorum; ben sizin gibi bilgi topluyordum, dedim ki, belki başkasının elinde, babamı elinden kurtarayım, zaten ben kendim için... YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, bu Kod Yeşilin nereden bu kadar güç aldığını hiç araştırmadınız mı? SENAR ER - Gücü askeriyeden alıyor; başka kimden alacak. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kesin eminsiniz. SENAR ER - Kesin eminim, askerden güç alıyor; bu güç nereden alınacak. Nereden alıyor, askeriyeden alıyor; kesin... Kod Yeşil askeriyenin içinde. Doğuda herkes biliyor, kime sorsan, Kod Yeşil adını getirdikten sonra herkes biliyor. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Adamı da tanıyorlar. SENAR ER - Tanımıyorlar. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bu Robin Hood gibi bir şey oluyor şimdi. SENAR ER - Var diyorsam vardır; görsem tanırım. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Süperman gibi bir adam tarif ediyorsun. SENAR ER - Resmini gördüm, görsem tanırım. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Resmini gördünüz yani. SENAR ER - Resmini gördüm; ama, görsem tanırım. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, yani, burada birisi telefon etse, dese ki oraya "ben Kod Yeşilim, şu kadar para gönder" pat diye geliyor mu bu. SENAR ER - Sesini tanıyorlar, herkesle telefonla konuşuyorlar. Ben sesini tanıyorum, kaç sefer benimle de konuştu. HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ne dedi size? SENAR ER - Bir sefer beni tehdit etti "seni öldürürüm." MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yani, seni ilk arayan o değil mi? SENAR ER - Hurşit Han'ın bana söylediğini, bir dostudur. Ondan sonra, bizim orada bir adam var, astsubay; Adem astsubay... Adem astsubay. daha önce Yeniköy'deydi; onun vasıtasıyla, fırsat buldum, telefonla bir görüştüm; o telefon etti. D.FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu Adem astsubayın soyadını biliyor musun? SENAR ER – Soy ismini bilmiyorum. En son Yeniköy'de. HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Bu, Kod Yeşili, Adem astsubay mı telefonla arayıp, sizi görüştürdü? SENAR ER - Telefonla aradı bana verdi, o sesle, beni tehdit eden ses aynı sesti, birbirine benzedi. Bundan sonra dedim ki, beni öldürecek bu kişiydi, bana "seni öldürürüm" dedi. Bu ses, aynı ses, Kod Yeşilin sesi. Adem astsubay aradı. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, şu İranlılara bir daha gel hele, şu Selim Işık - İranlı ilişkisine bir daha gel. Yani, iki İranlı, birisi Nazım diyorsun... İki İranlıyı İstanbul'da öldürüyorlar, öldürmeden evvel, bu, Ahmet Demir adını kullanan, Yeşil kod adlı Mehmet Yıldırım adlı kişi, Selim Işık'a telefon ediyor "200 bin dolar gönder, bunları öldürmeyeyim." Yani, Selim Işık, İranlı mıdır? SENAR ER - Yok, Türkiyeli. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Türkiyeli... İran'da akrabaları mı var? SENAR ER - Var. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bu öldürülen İranlılar onun akrabası falan mı, yakını mı? SENAR ER - Yakını. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ne kadar yakını? İnsan her yakını için de para göndermez. SENAR ER - Kız almışlar, kız vermişler. D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Uyuşturucu işinde mi? YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Oraya geleceğim... SENAR ER - Kız almışlar; o. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bir uyuşturucu işi var mı Selim'de? SENAR ER - Selim'de vardır. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Vardır... Şimdi, oldu. SENAR ER - Getirirler, bunlar kaçakçıdır. Sana desem yapmıyorlar; yalan olur. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Tamam; çünkü, 200 bin dolar falan büyük paralar. SENAR ER - Onlar, piyasada söylendiği, bunlar söylüyorlar, diyorlar ki "o zaman Ahmet Demir yakalanmasaydı, bunlar öldürülmezdi." YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, Ahmet Demir'i kim bırakmış yakaladıktan sonra? Ahmet Demir, Mehmet Yıldırım, Yeşil; üçü de aynı adam. SENAR ER - Bilmiyorum. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İstanbul mu yakalamış, Ankara mı? SENAR ER - İstanbul. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Istanbul... Emniyet mi? SENAR ER - Yok, buradan alınıyor. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Emniyet mi? SENAR ER - Ankara'dan alıyor... Emniyet alıyor. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Orası yakalıyor, burası alıyor. SENAR ER - Burada yakalanıyor. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Burada yakalanıyor, Ankara'da yakalanıyor. Yani, biz nereden soracağız, bu zatı kimin yakaladığını; biliyor musunuz diye soruyorum. SENAR ER - Yok bilmiyorum, bilsem söylerim. BAŞKAN - Peki, teşekkür ederiz. Sen, o geri kalan evrakları bize getir. D.FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bir de, kardeşi, yakını, kaçırılan bir başka kişi var mı? Bizim onlara temas edebileceğimiz, o da kimler olduğunu anlatabilecek? SENAR ER - Birkaç Siirtli var; adlarını bilmiyorum. İki, üç kişi daha var. D.FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Nasıl bulabiliriz? SENAR ER - Daha önce, bizim gibi onlar da aradılar. İki tane Başkale'nin köylerinden var. Ondan sonra bize sordular "sizinle ilgili kim bunları kaçırdı" diye ve ondan sonra bizim yanımıza hiç gelmediler. D.FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Onların isimleri filan... SENAR ER - Yok. BAŞKAN - Peki bulunmuş mu? Kontrol etmişler mi, emniyete, jandarmaya şikayet etmişler mi? SENAR ER - Çoğu gitmemiş; şikayet etmiyorlar, korkuyorlar; çünkü, tehdit ediyorlar, tehdit dolayısıyla kimse gitmiyor. HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Kendileri çaba harcıyorlar yani bulmak için. SENAR ER - Tabiî. BAŞKAN - Onların; yani, kaçırılanların sonradan bulunup bulunmadığını da bilmiyorsun? SENAR ER - Bulundu, bulunmadı bilmiyorum; duymadım. Ortada pek çok kayıp var. Söyleyeyim, fidye istendikten sonra herkes gizlice gidip veriyor; çünkü, bizim olayı işittiler. Mesela, ben onları yakalattırdım, daha sonra babamı götürdüler. Herkes daha fazla korkuyor. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, bu Selim Işık işinin Yüksekova olayıyla bir ilişkisi var mı? Yüksekova'daki fidye olaylarıyla ilişkisi var mı? SENAR ER - Yok. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bu ayrı yani, Yüksekova Çetesi olayından ayrı bir şey bu. SENAR ER - Ayrı bir şey, bu İstanbul. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Nasıl İstanbul?.. Selim Işık İstanbul'da mı? SENAR ER - İstanbul'da. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Selim Işık, Yüksekovalı; ama, İstanbul'da oturuyor. BAŞKAN - Başka bir soru? Yok. Peki sağ olun. İnşallah bulunur baban. SANER ER - İnşallah.
|