Uyuşturucudan Susurluk'a dizimizin bu bölümünde zamanın Asayişten sorumlu İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Bilgi Ünal'ın, TBMM Susurluk Komisyonu'ndaki ifadesine yer veriyoruz.
Bilgi Ãœnal 07 Ocak.1997
BAŞKAN : Mehmet ELKATMIŞ (Nevşehir) BAŞKAN VEKİLİ : Mahmut YILBAŞ (Van) SÖZCÜ: Mehmet Bedri İNCETAHTACI (Gaziantep) KÂTİP: Metin ÖNEY (İzmir)
BAŞKAN - Oturumu açıyorum. Sayın Ünal, hoş geldiniz.
BİLGİ ÜNAL - Sağolun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bizim Komisyonumuzun sizi niye çağırdığını herhalde biliyorsunuz, bunu izah etmeye gerek yok. Biliyorsunuz, biz, Susurluk olayı, Susurluk Komisyonu deniyor da; mafya, güvenlik güçleri ve siyasetçi ilişkisini araştırıyoruz; bu arada, tabiî, Susurluk olayını araştırıyoruz. Sizi çağırmamızın nedeni, bu, Ömer Lütfi Topal cinayetinde telefonla bir ihbar gelmiş, bu ihbar neticesinde üç özel tim görevlisi Ayhan ve arkadaşlarını siz sorgulamışsınız. Yani, bu sorgulamayı siz yapmışsınız. Bu konuda neler biliyorsunuz, bunları bize anlatın, ondan sonra da bizlerin soruları olursa soracağız. Önce kendinizi kısaca tanıtınız, ondan sonra da başlayalım.
BİLGİ ÜNAL- Efendim, ben, İstanbul'da Emniyet Müdür Yardımcısı olarak görev yapıyordum. Bana, asayiş Şubesi, Muhabere Şubesi ve Bilgi Toplama Büro Amirliği bağlıydı. Bilindiği gibi, geçen ayın 5'inde, İstanbul İl Emniyet Müdürüyle birlikte, görevden el çektirildim. Malum konuyla ilgili bilgimi arz edeyim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sayın Ünal, tam olarak adınızı soyadınızı, doğum tarihinizi, memleketinizi söyler misiniz.
BİLGİ ÜNAL (Devamla) - Bilgi Ünal, 1952 Rahmi oğlu Balıkesir ili, Manyas İlçesi nüfusuna kayıtlı olup, Polis Akademisi mezunuyum. 1973 yılından beri fiilen emniyetin çeşitli birimlerinde görev yapmaktayım.
BAŞKAN - Şu anda açıktasın halen?..
BİLGİ ÜNAL (Devamla) - Doğrudur efendim. Halen açıktayım.
BAÅžKAN - Buyurun devam edin efendim.
BİLGİ ÜNAL (Devamla) - Efendim, bilindiği gibi, Ömer Lütfi Topal cinayeti olduğunda -gece saat 23.00 civarında olmuştur- arkadaşlarımız olay yerine gitmiş, ilgili ekipler, ilgili ilçe araştırmışlar, gece ön bilgi aktarmışlardır olayla ilgili bize. Olay yerinde, işte, sizlerin de bildiği gibi, herkesin kamuoyundan takip ettiği gibi, iki tane Kalaşnikof tüfek bırakılmış, Kalaşnikof tüfeklere ait boş kovanlar bulunmuş, daha sonra olay yerinden gene aynı ilçe içerisinde İstinye tarafından çalıntı olduğu daha sonra belirlenen bir araba tespit edilmiş, bu arabanın içerisinde de ameliyat eldivenleri bulunmuş olduğunu aktardılar. Biz her sabah Asayiş Şubesi olarak, Asayiş Şubesi Müdürü kendi yardımcılarıyla bir toplantı yapar, günün 24 saatini değerlendirirler, daha sonra Asayiş Şube Müdürü bana gelir, biz, günün 24 saatini değerlendiririz, çok önemli konuları da Emniyet Müdürüne bizzat ben aktarırım. Bu olayın ertesi günü de aynı şekilde bir değerlendirme yapılmış, değerlendirmede oradaki hadise yerindeki tüfeklerin bir tanesinin şarjörü üzerinde "Taramaya müsait değil; ancak, mukayeseye müsait yarım bir parmak izi bulunduğu..." tespit edildiğini belirtti olay yeri inceleme ekipleri, teknik büro. Onun dışında da, olayla ilgili, o anda, herhangi bir tespitlerinin olamadığını belirttiler. Biz de, arkadaşlara, olayın üzerinde hassasiyetle durmaları talimatını verdik. Daha sonraki günlerde, bu olayın, Bodrum Torba'daki Regata Otelinin ortaklarının öldürülmesi olayının bir misillemesi olarak değerlendirildiğini aktardılar....
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bir daha söyler misiniz.
BİLGİ ÜNAL (Devamla) - Bodrum Torba'da Regata olayı, Ömer Lütfi Topal'ın ortak olduğu...
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Kumarhane mi orası?..
BİLGİ ÜNAL (Devamla) - Hem otel, hem gazino....Oranın ortaklarından biri öldürüldü; aynı zamanda, Ömer Lütfi Topal'ın da ortağıydı. Her ne kadar, Ömer Lütfi Topal olarak bir tespit yoksa da, onun tarafından yapıldığı kamuoyunda konuşulmaya başlandığında onun bir misillemesi olarak bu olayın olmuş olabileceği üzerinde duruldu, hatta o konuya ilgili, Muğla ekiplerinin, İstanbul'a gelerek 15 gün çalıştıkları, bizim arkadaşlarımızın da ihtiyaç halinde kendilerine yardımcı olabileceklerini belirttiler. O çalışma devam ederken, bu arada, malum, telefon ihbarı, isimsiz telefon ihbarı cinayet bürosuna yapılmış, cinayet bürosundaki ve Asayiş Şubesinin ilgili arkadaşları değerlendirmişler, yapılan ihbarın üzerinde durulması gerektiğine kanaat getirmişler; bana getirdiler konuyu, çok ihbar yapıldığı için, doğruluğu üzerinde değerlendirmelerini sordum "olabilir" dediler, "bir değerlendirmek lazım" dediler, "bir bakmakta fayda var" dediler; çünkü, büyük yerde maalesef zaman zaman arkadaşlarımızın, meslektaşlarımızın da karıştığı olaylar oluyor. Bunun da incelenmesinde fayda olduğunu belirttiler. Ben, Emniyet Müdürüne aktardım konuyu, Kemal Beye. Kemal Bey, "peki" dedi. "Neyse gereğini yapın, ilgilileri alın" dedi. Aynı şekilde, ben de, arkadaşlara, emniyet müdürünün ilgililerin alınmasını ihbarda adı geçenlerin alınmasını talimatını aktardım ve ekipler, bu arkadaşları aldılar. Ancak, alırken, özellikle memur arkadaşlarımızın Özel Harekâtçı olmaları nedeniyle, duyarlı olmaları gerektiğini, kesinlikle bir silahlı müsademe şeklinde veya silahla karşılık verilmesi gibi bir ortamın doğmamasına özen gösterilsin dedim ve başka gerekçe ile -onu önlemek için- bir tane memur İstanbul'dan, diğer bir memur İzmir'den alındı. Üçüncü memur da arkadaşını sormak için şubeye gelmiş ve geldiğinde o da...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - O kim?
BİLGİ ÜNAL - Ayhan... Üçüncü memur, Ayhan. O da, arkadaşlarını sormak için geldiğinde alındı. Bu tür önemli olaylarda, uygulamamızda, özellikle Kemal Bey'in uygulattığı bir sistem, bir çalışma şekli, bir grup oluşturur; bu grupta, asayiş, terör, istihbarat bölümlerinde yetkililer olur. Kemal Bey, bu tetkik için de aynı grubun oluşturulması talimatını verdi. Başında, Asayiş Şube Müdür Yardımcısı, Şube Müdür rütbesinde yine bir arkadaşımız, Cinayet Büro Amiri, Cinayet Büro Amir Yardımcısı...
BAŞKAN - Onların da isimlerini söyler misiniz.
BİLGİ ÜNAL - Tabiî. Grubun başında Şube Müdürü Turan Alp.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Asayiş Şube Müdürü?..
BİLGİ ÜNAL - Müdür Yardımcısı Turan Alp, Cinayet Büro Amiri Refik Baştürk, Cinayet Büro Amir Yardımcısı Başkomiser Şentürk Demiralp, Terörden bir başkomiser; ismini hatırlayamayacağım, emekli oldu zaten o arkadaşımız. İstihbarattan da yine bir başkomiser.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Millî İstihbarattan mı, yoksa Emniyetin kendi..
BİLGİ ÜNAL - Hayır, Emniyetin.. Bizim İstihbarat Şubesinden.
MEHMET BEDRÄ° Ä°NCETAHTACI (Gaziantep) - Bir baÅŸkomiser?
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Evet. Bu grup oluÅŸturuldu.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Arkadaşların hepsi sivil mi idi?
BİLGİ ÜNAL - Evet. Zaten, Asayiş Şubenin büyük bir bölümü sivildir. Resmî olarak Asayiş Şubede, bir asayiş ekipleri, bir de yunuslar resmî görev yaparlar, diğerleri sivildir efendim. Bu gruba, bu ihbarın değerlendirilmesi konusunda çalışmalarını söyledik. Arkadaşlarımız ertesi gün bu ihbarın tıkandığını, bu ihbarın netleşmediğini...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Müdür Bey, değerlendirmeden kastınız nedir? Olayın değerlendirilmesinden kastınız nedir? Meseleyi biraz açarsanız, biz de meselenin içerisine girmiş olabiliriz. İfadenin alınması mıdır, yoksa başka çalışma yapılması mıdır?
BİLGİ ÜNAL - Hayır efendim. Şimdi, her ihbarın doğruluğu söz konusu..
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Bize biraz detaylı bilgi verirseniz.
BAŞKAN - Bütün şeyleri açıkça söyleyin ki, biz bilelim; çünkü, siz biliyorsunuz o şeyleri; ama, biz sizin kastınızın ne olduğunu bilemeyebiliriz.
BİLGİ ÜNAL - Peki. Olayda bu memurların ve iki kişinin ilgisi olup olmadığının araştırılması, incelenmesi, olayla ilgili maddî veya maddî olmayan bulguların tespiti mümkün mü diye çalışma...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yani, ön araştırma, ön çalışma...
BİLGİ ÜNAL - Evet efendim. Arkadaşlarımız o gece çalışmışlar. Kesinlikle bu olayla ilgili olmadıklarını, kesinlikle bu olaya yanaşmadıklarını, bu cinayetle ilgilerinin olmadığını; o gece, bir tanesinin, C bölgesi diye Kadıköy bölgesinde görevli olduğunu, bir tanesinin, Bakırköy'de arkadaşlarıyla yemekte olduğunu, diğer bir tanesinin İzmir'de olduğunu ve basından okuduğunu beyan ettiklerini aktardılar. Ayrıca, teknik büroya üçünün parmak izi mukayesesi için -olay yerinde bulunan silahın üzerindeki şarjörün üzerindeki parmak iziyle mukayesesi için- gönderildiğinde, parmak izinin de uygunluk sağlamadığını belirttiler. Dolayısıyla, ihbarın asılsız veya en azından tespiti mümkün olmadığını, aksinin tespiti mümkün olmadığını belirttiler. Ben de konuyu Emniyet Müdürüne aktardım "peki, bekle" dedi. Daha sonra beni aradı. Herhalde, Sayın İçişleri Bakanımız öğleden sonra kendileriyle görüşmüş, olayı sormuş Kemal Bey,olayı kendisine aktarmış ve Sayın Bakanımızın bir de Genel Müdürlük nezdinde incelenmesi talimatını kendisine aktardığını söyledi. "Ankara'dan ekip gelecek, eldeki resmi ve sivil kişileri o ekiplere teslim edin" dedi..
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - İçişleri Bakanının talimatı mı?
BİLGİ ÜNAL - Kemal Beye vermiş, yalnız Kemal Bey söyledi bana.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - İçişleri Bakanı talimatı vermiş.
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Evet.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İçişleri Bakanı olarak Mehmet Ağar'ı mı kastediyorsunuz?
BİLGİ ÜNAL - Evet. Sayın Bakanımız öğleden sonra İstanbul'a gelmiş bir inceleme veya bir ziyaret için. Ben yalnız ne konuştuklarını bilmiyorum. Kemal Beyin bana aktardığı, telefonla verdiği emirde bunu aktardı. "Sayın Bakan, ekipler gönderecek, onlara teslim edilecek" dendi. Akşam saat 22.00 civarında Özel Harekât Daire Başkanvekilimiz Kemal Beyi aramış, geldiklerini belirtmiş; sonra beni aramasını söylemiş, beni aradı "geldik" dedi. Ben de ekiplere...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Özel Harekât Daire Başkanının ismini söyler misiniz.
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Ä°brahim Åžahin Bey.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - İbrahim Bey arayarak "geldiler" mi demiş?
NÄ°HAN Ä°LGÃœN (TekirdaÄŸ) - Geldik demiÅŸ Ankara'dan.
BİLGİ ÜNAL - Evvela, Kemal Beyi aramış "geldik" demiş. Sonra beni de aradı "geldik" dedi. Biz de Asayiş Şubedeki arkadaşlara emir verdik. Bu memurları aldılar götürdüler. Hatta, götürürken bir tanesinin çocuğunun sünneti vardır, turnikelerde arabadan kendisini atmış, ekiplerin daha sonra bana ifadesi.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Kaçmak için yani.
BİLGİ ÜNAL - Yani, illa gideceğim, çocuğuma geçmiş olsun diyeceğim, yanaklarından öpeceğim, ondan sonra, yine götürün diye. Ekibin...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Atan kim? Bu üç kişi mi?
BİLGİ ÜNAL - Ayhan. Aynı ekip gidiyor, düğün yerinden alıyor, onu da götürüyor. Ankara'dan gelen İbrahim Beyin emrindeki ekiplere teslim ediyorlar tutanakla.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Turnikelerden atıp oraya kadar gidiyor mu?
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Bir arabaya biniyor, bir arabayla gidiyor.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ellerinden kaçıyor yani.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ellerinden kaçıyor yani. Gidip düğün yerinden tekrar alıyorlar.
BİLGİ ÜNAL - Tabiî, tabiî. Şimdi turnikelerde duruyor ya efendim, ters istikamette atıyor kendisini ondan fırsat bilerek, geçiyor karşıya, atlıyor bir arabaya; bizim ekip de aynı şekilde dönüyor; çünkü, düğünü olduğunu da biliyorlar, yerini de biliyorlar. Aynı yerde alıp, tekrar Ankara'dan gelen ekiplerin olduğu yere getirip teslim ediyorlar.
BAŞKAN - Şimdi, bunlar, 36 saat gözaltında tutulmuş; fakat, ifade alınmamış, yani, ifade zaptı yok bizde. Yani, yakalanan bir kişi 36 tutulur da ifade almadan bırakılır mı? Niçin ifade alınmadı?
BİLGİ ÜNAL - Sayın Başkanım, 36 saat olduğunu zannetmiyorum. Herhalde bir hata var; yakalama tutanaklarında benim hatırladığım kadarıyla, teslim saatiyle 29 saat.
BAÅžKAN - Neyse 36 ya da 29 fark etmez.
BİLGİ ÜNAL - Bu 24 saat gözaltı süresi, yasal bir süre. İstanbul'da uygulamada, her akşam, 200 kişi 300 kişi bazen 400 kişi tetkik için alınır. Sokaklar insan doludur, alınır; çeşitli ilçeler alır, şubeler alır, tetkik ederler. Eğer bilgileri yoksa, yasal süre içerisinde bırakılır. Bu, ihbar niteliğinde de olabilir, ihbarı da değerlendirirler. Eğer, ilgisi yoksa, doğruluğu yoksa o da bırakılabilir. Buradaki sürenin aşışı, aslında, bunlar süresi içerisinde salıverilecekti; ancak, Sayın Bakanın talimatı üzerine, Ankara'dan ekip geleceği doğrultusunda bir talimat gelince Emniyet Müdüründen, dolayısıyla, ekibin Ankara'dan oraya intikal etmesi nedeniyle geçmiştir. Yoksa...
BAŞKAN - O yönünü sormadım; o ayrı bir konu. Benim sormak istediğim, ifade alınmamış. Yani, bizdeki zabıt şeyleri dosyada. Bu kişiler, bir suçlu veya sanık yakalandığında ne yapılır; işte ifadesi alınır, bunun kimliği tespit edilir, ifadeleri alınır, imzaları alınır, ondan sonra suçu yoksa bırakılır. Biz, suçu vardır yoktur demiyoruz; ama, siz alıyorsunuz, 29 saat tutuyorsunuz, bu 3 saatte olur, 5 saatte olur; fakat, herhangi bir ifade alma olayı yok. Üstü aranıyor, üstü arandığında bir zabıt tanzim ediliyor, ondan sonra deniyor ki "bunlar Ankara'dan gelen ekibe teslim edildi." Peki, bu adamlar ne dedi... Öyle ya, bu adamlar geldi, bunlara bir iddia sorulacak, isnat edilen suç sorulacak "bakın siz şu şu işi yapmışsınız, yaptınız mı yapmadınız mı." Yani, bir sorgulama yok, zaptı yok.
BİLGİ ÜNAL - Şimdi, sorgulama yapılmadı diyorum; yani, sorgu konusu ayrı, tetkik konusu ayrı. Bunlara sorgulama yapılmadı. Bu grup, bunlara sorgulama yapmadı. Yalnız, ifade konusunda da şöyle bir şey var.
BAŞKAN - Bunların hiç ifadesi alınmadı mı?
BİLGİ ÜNAL - Şöyle efendim, onu da arz edeyim: Alınan kişilere, isnat edilen suçla ilgili kendilerine bilgi verilir ve bu konudaki bilgilerinizi yazın diye birer tane kağıt verilir; uygulamadır bu, bir usul uygulamasıdır bu. Üçüne de birer tane kağıt vermiş arkadaşlarımız ve kendilerinin el yazmasıyla, bu olayla ilgili olmadıklarına dair yazıları var. Yalnız, bu, ifade niteliğini taşımıyor. Eğer, ihbar niteliği doğru şekil kazansa, o, ifadeye dönüştürülüyor. Bu tür kağıtlar, el yazımıyla yazdırılan kağıtlar, hukuki niteliği olmadığından daha sonra iptal edilir. Yalnız, bunlardan, ben -zaman içerisinde yılların tecrübesiyle de düşünerek- birer suret almıştım, aldırmıştım kendi el yazmalarından. Hatta, verdiğim ifadede de, mülkiye müfettişlerine, savcılığa onlara da ibraz ettim. Onlarda da, kesinlikle bu olayla ilgili herhangi bir ilgilerinin olmadığı, kendi el yazımlarıyla beyanları vardır.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Diğer ikisi için de geçerli mi? Çünkü, beş kişiler.
BİLGİ ÜNAL - Hayır efendim, üçünün.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Öbür iki sivil için ne yapıldı?
BAŞKAN - Sami ile Ali Fevzi Bir; onları da aldınız değil mi?
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) -Onları da aldınız içeriye...
BİLGİ ÜNAL - Onları, o tarihte, şeyle ilgili -her ne kadar ihbarda isimleri geçiyorsa da- casinolarının bir tebligatı vardı. İdare Mahkemesinden gelen İstanbul Valiliğine bir tebligatı vardı. Bu tebligatı yapma gerekçesi ile alındı; ancak, esas, üzerinde ihbarda belirtilen üç tane memurun bu olayla ilgisi olduğu doğrultusunda idi. Zaten, Sami, olay tarihinde yanılmıyorsam ya Marmaris'te ya Erdek'te olduğunu belirlediler.
BAÅžKAN - Siz sorgulamada bulundunuz mu?
BİLGİ ÜNAL - Hayır efendim.
BAŞKAN - Peki, yalnız "el yazısıyla ifadeleri alındı",dediniz. Bizim dosyamızda onların el yazısıyla herhangi bir ifade yok benim bildiğim kadarıyla.
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Ä°fade deÄŸil de, beyan. Kendilerinden beyan.
BAÅžKAN - Bende beyan da yok.
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Ben ibraz edebilirim efendim.
BAŞKAN - Evet, lütfen. Var mı sizde?
BİLGİ ÜNAL - Yanımda da olabilir arz edebilirim. Ben savcılığa ve mülkiye müfettişlerine arz ettim efendim.
BAŞKAN - Peki, bir de şu var. Şimdi bir kişi geliyor, sanık sıfatıyla siz gözaltına alıyorsunuz, yani, ifadesini aldık diyorsunuz, hadi aldığınızı farz edelim; fakat, daha evvelden olayı gören, yani Ömer Lütfü Topal'ın öldürüldüğünü gören şahitler var. Kimdir; mesela -alınmış ifadeleri- şahitlerden Yakup Erdoğan Durmuş ve Atiye Kılıç diyorlar ki "iki kişi kaçıyorlardı, uzun boylu, orta boylu..." Yani, bir şey görmüşler; kim olduğunu bilmiyor. Şimdi, bir ihbar var "şu beş kişi bu işi yaptı" deniyor ve sizde gözaltına alıyorsunuz. Sizin ifadenize göre de, 29 saat onu orada gözaltında tutuyorsunuz. Bu şahitlere de elbet, bak bu kişiler miydi, gördüğünüz kişiler -kaçarken gördük diyorlar- diye bir yüzleştirme yapmak gerekmez mi; siz bu işlerin içerisindesiniz.
BİLGİ ÜNAL - Şimdi, Sayın Başkanım, orada, bence, parmak izinden hareket etmek lazım.
BAÅžKAN - Parmak izi bir yoldur; ama, baÅŸka...
BİLGİ ÜNAL - Esas maddî delil odur; gece insanları teşhis etmek o kadar kolay değildir efendim.
BAŞKAN - Ama, belki, görecek; adam görünce "ha bu adam" diyebilecek belki; değil mi? Yani, o da bir yan delildir.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Affedersiniz, bir şey söyleyebilir miyim. Tebligat işi, sizin işiniz değil; bir. İki,bu adamları -affedersiniz bir şey soracağım da- 29 saat tutmuşsunuz; tebligat için adam gözetim altında tutulmaz. Tebligat getirilir, imzası alınır bırakılır.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir, onlara da mı 24 saat...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Tabiî, tabiî... Teslim edilmiş. Şimdi, burada tebligat için alınmıştır, bir şey yapılmadığı, parmak izi arandığı... İkisi de var, birisinde parmak izi var, birisinde yok: Şimdi, görgü tanıkları da var...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Eldiven var.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Eldiven var, her neyse... Bu, şahsen, bana çok mukni gelmedi; yani, memurlar için bu muameleyi yapmış olabilirsiniz. Sordunuz, kağıt verdiniz önüne, dediniz ki "bu olayla ilişkiniz var mı." Adam da "yoktur" dedi; ama, öbür sivillere, hiç değilse "nedir, sizin bu olayla ilginiz" diye sorulup ifadesi alınması gerekmez miydi gözetim altına alınan adamların? Adam, beni polise götürdüler, beni dövdüler, darp ettiler, bilmem ne yaptılar deseydi bir tanesi, bir yerinde yara çıksaydı sorumlu duruma gelirdiniz. Şimdi, çok önemli bir olay. Çok mukni, yani, arkadaşların yaptığı işi anlattığınız şekliyle çok mukni değil. Onun için sordum, yani, sivillere tebligatta sizin işiniz değil, yani, Asayişin işi değil, Emniyetteki teşkilat bakımından söylüyorum; şimdi, ben avukatlıktan gelmeyim, arkadaşlarım da avukatlıktan gelme, bu işleri iyi kötü bilirler.
BİLGİ ÜNAL - Sayın Bakanım, o, casinolarla ilgili olduğu için Kumar Ahlak Bürosuna geldi o evrak.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - O tamam, ona bir şey diyeceğim yok; niye gözetim altında tutuyorsunuz tebligat için; tebligatı yaptınız, bırakın.
BİLGİ ÜNAL - Şimdi, ihbarın doğruluğu konusunda maddî bir bulgu bulunabilseydi; çünkü, o gece hadise olduğunda, en son Ömer Lütfü Topal'ın casinodan çıkışında, casino müdürlüğünü yapan bir bayan ile ortaklarından Ali Fevzi Bir yolcu etmiş. Onu, çeşitli şekillerde, daha hadise günü belirttiler. Yani, hadise, casinodan çıkışından 20 dakika sonra oluyor. Ortağı Ali Fevzi Bir ile müdiresi yolcu ediyor.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sevgili kardeşim, onu anladık. Maddî delil bulamadınız; ama, ben size bir maddî delil söyleyeyim. Ali Fevzi Bir'i çağırdınız, dediniz ki "sizi, Ömer Lütfü Topal olayına karışmakla itham ediyoruz, ne diyorsunuz." Ali Fevzi Bir dedi ki "evet, ben karıştım." İşte, buyurun size maddî delil, kendisi itiraf etti. Yani, adama sormadan "maddî delil yok" diyorsunuz. Bir sorun adama, ifadesini alın, imzasını alın "ben yaptım, yapmadım." Nitekim, özel timden almışsınız. Yani, bir şeyin olması lazım mutlaka. Kanaatimi söylüyorum, bir şeyin mutlaka olması lazım; çünkü, güvenlik olarak, böyle bir soruyu sormamış olmamak gözetim altına aldıktan sonra... Şimdi, Başkan izin verirse başka bir şey daha soracağım.
BAÅžKAN - Bitirsin de ondan sonra...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır, bu mevzuu bir açıklayalım, yani, bu neyin nesi?
BAŞKAN - Buyurun kaldığınız yerden devam edin.
BİLGİ ÜNAL - Konu dağıldı, özür dilerim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sivillerle ilgili bir aydınlık yok ortada. Sivil dediğim, o iki kişi ile ilgili.
BİLGİ ÜNAL - Anladım efendim, anlatayım. Olay günü akşamı, Ömer Lütfü Topal casinodan evine giderken -az önce arz ettiğim gibi- müdiresi ile ortağı Ali Fevzi Bir tarafından yolcu ediliyor ve birkaç gün içerisinde de diğer ortağı Sami Hoştan...
BAŞKAN - Topal, her ikisiyle de ortak mı?
BİLGİ ÜNAL - Tabiî, casinoya ortaklar. İntercontinental Otelinin casinosuna ortaklar. O, il dışında.
BAŞKAN - Kim il dışında?
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Sami HoÅŸtan.
BAŞKAN - Olay günü il dışında.
BİLGİ ÜNAL - Tabiî efendim. Olay anında da, Ali Fevzi Bir ve diğer müdire casinoda kalıyor; ama, bunların, olayla ilgili bilgileri olabilir, olayı aydınlatıcı bilgiler verebilirler. O arada, herhangi bir kişi gelmiş sormuş olabilir, herhangi bir şekilde bir telefonla aramış olabilir veya buna benzer bilgiler alabilmek için onlar tutulmuştur. Yoksa, Sami Hoştan, zaten, bir başka yerde olduğunu her türlü kanıtladı. Diğeri de, casinoda olduğunu; zaten, o, casinodan yolcu ettikten sonra arabasına biniyor, gidiyor, hadise oluyor ve onlar casinoda kalıyor.
BAÅžKAN - Bunu siz tespit ettiniz mi?
BİLGİ ÜNAL-Tabiî efendim, o akşam...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bunu tespit ettiğiniz için sorgulamaya gerek görmediniz, onların maddî bir şekilde bu işi yapmadığına kanaat getirdiniz.
BİLGİ ÜNAL - Tabiî efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Onun için soru sormadınız.
BAŞKAN - Peki, bu Ayhan Çarkın, ifadesinde diyor ki, işte televizyonda söyledi "beni sorgularlarken videoya aldılar, banda aldılar, var" diyor, ısrar ediyor. Tabiî, kamuoyunda da, basında da bir bandın varlığından, bir kasetin varlığından söz ediliyor; ama, biz, bugüne kadar böyle bir kaset elde edemedik. Siz, ifadelerinizde, hele hele böyle önemli olaylarda, böyle videoya veya kasete alıyor musunuz? Bu işte de, bunların ifadelerinde, sorgulamalarında da böyle bir yola gidildi mi, böyle bir bant, bir kaset var mı?
BİLGİ ÜNAL - Sayın Başkanım, ben rütbem itibariyle sorgularına girmedim. Zaten, sorgu kelimesi de hata; tetkik ve inceleme diye grup olarak oluşturduğumuz arkadaşların yaptığı incelemeye girmedim. Ben, bu memurları tanımam, onlar da beni tanımazlar. Benim odama gelmediler de, ben de onların bulunduğu bölüme gitmedim. Ancak, ben İzmir'den geldikten sonra, orada baktığımız tüm olayların içerisinde -İzmir dahil- bizim çalıştığımız ünitelerde, bu şekilde, bir tespit yaptırmadık şimdiye kadar. Yani, bir Söylemezler olayı vardı. En az bunun kadar önemli bir olaydı. Boyutları belki daha değişikti; ama, böyle bir tespitimiz yoktu.
BAÅžKAN - Bu olaylarda da yok, baÅŸka olaylarda da yok.
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Yok.
BAŞKAN - Peki, bunların silahlarına da bakıp -gerek Sami Hoştan gerek Ali Fevzi Bir ve bu üç polis özel tim görevlisinin silahlarına bakıp- bir balistik inceleme yaptırmadınız mı?
BİLGİ ÜNAL - Efendim, hayır yapılmadı; çünkü, bizim üzerinde durduğumuz olayda, iki tane Kalaşnikof'la cinayet işlenmişti; onlar, zaten, hadise yerine terk edilmişti. Dolayısıyla, resmî üniforması olan memurların herhangi bir şekilde bakılma ihtiyacı da doğmadı.
BAŞKAN - Ama, bunun bir özelliği var, bir ihbar var, deniyor ki "şu kişiler yaptı bu işi." Tabiî, bütün polislerin şeyi incelenecek değil; ama, bu insanlar yaptı dendiği için, bir ihtimal olarak düşünülmesi gerekmez mi?
BİLGİ ÜNAL - Ama, vurulan silahlar belli efendim. Kalaşnikof tüfekle zaten ateş edilmiş.
BAŞKAN - Canım olur ya başka silah olur, illa onunla işlenmiş değil ki... Evet, başka...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Siz tekrar anlatmaya devam eder misiniz.
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Hangini efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani olayı; sonra teslim ettiniz, ondan sonra tekrar gözaltına aldınız, Ankara'dan döndükten sonra...
BİLGİ ÜNAL - Hayır efendim. O akşam teslim edildi, bir daha bu olayla yakından uzaktan ilgimiz olmadı.
BAŞKAN - O iş orada noktalandı, teslim ettiniz Ankara'ya gitti.
BÄ°LGÄ° ÃœNAL-Evet efendim.
BAŞKAN - Ondan sonra, siz araştırmalarınıza devam etmediniz mi? Yani, bu olayı kim işledi ki diye, nasıl oldu ki diye. Veya bir duyum aldınız mı? Yoksa kapattınız mı dosyayı?
BİLGİ ÜNAL - Hayır efendim kapanmaz. Dosya, sanığı tespit edilene kadar devam eder. Dolayısıyla, zaten bizim kapatma yetkimiz de yok; savcılık kapatmaz onu. Dolayısıyla, kapandı diye bir şey yok.
BAŞKAN - Peki, ondan sonraki gelişmeler ne oldu? Siz bıraktınız, Ankara'ya aldılar gittiler turnikeden. Ondan sonra, siz, hangi araştırmaları yaptınız? Ondan sonra, herhangi bir ipucu, ihbar gibi bir şeyler geldi mi?
BİLGİ ÜNAL - Gelmedi efendim. Ondan sonra bu konuyla ilgili, benim hatırladığım kadarıyla arkadaşlarımın bana aktardığı herhangi bir bilgi gelmedi.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) -Tekrar gözaltına almadınız mı?
BİLGİ ÜNAL - Hayır efendim.
BAŞKAN - Peki, size gelmez de, diyelim ki Emniyet Müdürünüze, mesela Kemal Yazıcıoğlu'na bir ihbar gelir, denir ki "böyle olmuştur, filan yapmıştır, falan yapmıştır" gibi veya Emniyetten herhangi bir birime gelir. Size, böyle bir bilgi intikal etti mi?
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Etmedi efendim. Bana etmedi.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Susurluk kazası çıktıktan sonra tekrar geriye dönüp bir daha araştırdınız mı bu konuyu?
BİLGİ ÜNAL - Zaten, onun araştırmasını ilgili cinayet bürosu devam ettirir; ancak, Susurluk olayından sonra, zaten, az sonra biz görevden ayrıldık. Benim herhangi bir ferden çalışmam olmadığı gibi, bana da herhangi bir şey de intikal etmedi.
BAŞKAN - Anlatacağınız başka bir şey var mı?
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Müdür Bey, doğrudan doğruya şube ile sayın Emniyet Müdürünüzün sizi atlayarak, bu olayda veya bir başka olayda irtibat kurması alışkanlık mıdır? Böyle bir şey var mıdır? Yoksa, özellikle, asayişle ilgili konularda bütün ilişkileri il emniyet müdürü sizin vasıtanız mı sağlar? Yani, bu çok önemli; dönüp geleceğim, bazı sualler var bu konuda.
BİLGİ ÜNAL - Anladım efendim. Emniyet Müdürümüz, esas itibariyle, emniyet müdür yardımcıları vasıtasıyla hizmetlerini yürütür; ancak, zaman zaman, direkt de, şube müdürüne, hatta büro amirine de telefon açar, olayla ilgili neyse sormak istediği veya öğrenmek istediği veya vereceği talimat neyse, direkt de, hem şube müdürüne veya şube müdür yardımcısına veya ilgili büro amirine de talimat verir.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Verdiği talimatı sonradan size bildirir mi?
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - BildirdiÄŸi de oluyor, bildirmediÄŸi de oluyor.
BAŞKAN - Size hiçbir talimat verdi mi Sayın Müdürümüz?
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Neyle ilgili efendim?
BAÅžKAN - Bu konuyla ilgili olarak size bir talimat verdi mi?
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Bu olaya geleceğiz. Bu olay ağustosta oluyor, sorgulamanız 29'da bitiyor. Ondan sonra, görevden ayrılıncaya kadar hemen hemen ikibuçuk ay geçiyor; bu ikibuçuk aylık süre içerisinde, araştırmanın devamı sırasında siz devre dışı kaldınız mı? Böyle bir duyguya kapıldınız mı?
BİLGİ ÜNAL - Hayır efendim.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Yani, o ikibuçuk aylık süre içerisinde, bu olayla ilgili, asayiş şubesinin, cinayet masasının, cinayet bürosunun çalışmalarında siz de vardınız değil mi?
BİLGİ ÜNAL - Tabiî. Zaten, şube bana bağlı olduğu için devre dışı kaldım demem herhalde yerinde olmaz; öyle bir şey hissetmedim, bırakıldığımı da zannetmiyorum.
BAŞKAN - Size böyle bir telkin veyahut da es geçin bunu gibi bir zorlama...
BİLGİ ÜNAL - Hayır efendim.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Evet, o zaman bir konuyu açıklamakta yarar var. Olayların sonrasında yapılan çalışmalarda, yeni bilgi ve bulguların elde edildiğini ve en azından, bu konuda, yeni işaretlerin, ciddî işaretlerin elde edildiği konusunda bu Komisyonda beyanlar oldu. Siz -Asayiş Şubesi, size doğrudan doğruya bağlı olduğuna göre ve biraz evvelde sorumuza verdiğiniz cevabı da dikkate almak kaydıyla, yani "bu ikibuçuk aylık dönem içerisinde ben böyle bir duyguya kapılmadım, teşkilatın yaptığı çalışmalar içerisindeydim" cevabınızı da dikkate almak kaydıyla- bu beyanı nasıl değerlendiriyorsunuz? Yani, yeni, ciddî bazı işaretlerin, bulguların ve hatta, ifadeyi aynen söylüyoruz "yeni karineler bulduk." Sizin de biraz önce verdiğiniz ifade de "bu sorgulamadan sonra yeni bir bilgi bulunamadı ve ben de bu çalışmaların yönetiminde içindeydim." İki ifadeyi, bu karşıt ifadeyle nasıl değerlendiriyorsunuz?
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Pardon efendim, birinci ifade Kemal Beyin...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - İsim yok burada; burada, komisyonda, buraya gelenler bu şekilde beyanda bulundular. Siz de diyorsunuz ki: "Sorgulamadan sonra veyahut da işte bilgiye müracaattan sonra, yeni bilgi bulgu elimize geçmedi." Onu, ben, açıklığa kavuşturmak için "siz, devre dışı mı kaldınız" dedim "hayır, ben, çalışmaların içindeyim" dediniz. Bu ifade karşısında, ne diyorsunuz?
BİLGİ ÜNAL - Şimdi, efendim, ben, tabiî, onu kimin beyan ettiğini bilemiyorum; ama, emniyet müdürüyse...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Hayır... Hayır...
BİLGİ ÜNAL -...emniyet müdürüne, çeşitli kaynaklardan bilgiler gelir. Emniyet Müdürü, kaynakları, her türlü; 45 tane şube vardır, 32 tane ilçe vardır; hepsinden, ayrı ayrı bilgiler gelir. Vatandaştan gelir, telefonla gelir, basından gelir; yani, bir başkasının ondan sonra karne elde etmesi, bu olayla ilgili bazı ham bilgilerinin ortaya çıkmasını, bilemiyorum neye dayanarak verdi.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Sayın Müdür, şunu mu ifade etmek istiyorsunuz: Bizim güvenlik gücü kuvvetlerimizde, böyle ciddî olaylarda, takım çalışmasının yerine bireysel çalışma vardır; herkes, kendi açısından, mevkii ne olursa olsun... Yani, siz de, emniyet müdürü veya bir başkasından ayrı olarak, ondan uzak olarak, ona herhangi bir bilgi aktarmadan, kendiniz, bireysel olarak mı çalıştınız; altınız ve üstünüz böyle bireysel olarak mı çalıştı; yoksa, bir ekip, takım çalışması mı vardı?
BİLGİ ÜNAL - Şimdi, zaten, kimsenin bireysel olarak çalışması mümkün değildir de efendim; yani, bu bilgi ve bulguları kim ifade ettiyse, nasıl ifade ettiyse, kaynağını ben bilemiyorum tabiî.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Peki, sizin doğrudan doğruya sorumlu olduğunuzu dikkate alarak, bu bilgi sizden saklandıysa veyahut da hıfz eğlendiyse veyahut da sizin bilmeniz gerektiğine inanılmadıysa, bunu nasıl yorumlarsınız? Yani, bazıları bu bilgiyi edindiler bireysel çalışmalarıyla; ama, bir takım çalışması söz konusu olmadı; birileri, birilerinden bazı bilgileri saklayarak, bu soruşmayı, bu araştırmayı yürütme gibi bir çaba içerisine girdi. Siz, uzun yıllar emniyet müdürüsünüz; nasıl yorumlarsınız bunu, değerlendirirsiniz? Kendi açınızdan da; yani, size artık güven mi kalmadı o işlerde, doğrudan doğruya yetkiler sizden alınarak kendisi tarafından mı yürütülmek istenildi gibi düşüncelere sahip olabilir misiz?
BİLGİ ÜNAL - Efendim, tabiî; yani, eğer, o şekilde bir bilgi kopukluğu varsa, dolayısıyla, bir güvensizlik söz konusu olabilir; ama, bilemiyorum; yani, öyle bir şey de tespit etmedim veya öyle bir şey de hissetmedim ben.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Yani, böyle bir kopukluğu, böyle bir güvensizliği...
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Hissetmedim efendim.
MAHMUT YILBAŞ (Van) -...ipuçlarında, ben, hissetmedim diyorsunuz.
BİLGİ ÜNAL - Ama, Emniyet Müdürümüz, zaman zaman, dediğim gibi, sadece Asayiş Şubeyle ilgili değil, tüm şubelerle ilgili, direkt şube müdürüyle de, müdür muaviniyle de, ilgili kısımla da, direkt görüşür.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - İstanbul'dan evvel nerede görev yaptınız?
BİLGİ ÜNAL- İzmir'de yaptım.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Kaç yıl bulundunuz İzmir'de?
BİLGİ ÜNAL - 2,5 yıl efendim.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Müdürünüz kimdi?
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Kemal Bey'di efendim.
MAHMUT YILBAÅž (Van) - Ä°stanbul'a gelirken beraber mi geldiniz?
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - DoÄŸrudur efendim.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - O zaman, böyle bir güvensizlik söz konusu olmaz...
BİLGİ ÜNAL- Sanmıyorum.
MAHMUT YILBAŞ (Van) -...çünkü, birbirinizi uzun zamandır tanıyorsunuz ve İstanbul'a gelirken, Sayın Emniyet Müdürü de, sizi beraberinde getirdiler.
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - DoÄŸrudur efendim.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Bu konuyla alakalı bu kadar efendim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bir şey, ben, tekrar başa döneceğim. Sayın Müdürüm, iki sivile tekrar dönüyorum. Buyurdunuz ki: "Bunlardan bir tanesi İstanbul dışındaydı, bir tanesi de, gazinodan uğurluyordu."
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - DoÄŸrudur.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Şimdi, hadisenin, olayın cereyan şekline göre "bu ikisinde, birisi uğurladığı için alakası olmaz, öbürkü de, dışarıda olduğu için alakası olmaz" buyurdunuz. Şimdi, gazinodan çıkıyor; çıkışı, pusu kuranlara haber verilecek ki, bekleyecekler, ona göre tertibat alacaklar. Öteki, dışarıdaki de, belki de, bu cinayeti işlemek için ekip oluşturulmasında dahli olacak; yani, bir insanın bir cinayetteki dahli, sadece tetik çekmekten ibaret olmadığına göre "bu iki tane insanı, sadece tebligat için çağırdık; birisi orada, diğeri burada idi" şeklindeki sözünüzü, bir tedbirsizlik ya da bu işleri araştırmada yeterince olayı geniş düşünmemek gibi mi yorumlamak lazım; yani, gazinodan uğurlayan, gazinodan uğurladıktan sonra "geliyor" diyebilir. Nitekim, benim, şahsen, bendeki bir bilgiye göre, bu Özel Tim'den birisinin, gazinoda bu olduğunu söylediğiniz Bir'le telefon konuşması yaptığına -hadise öncesinde ve sonrasında- dair bilgi var. Şimdi, adamları çağırıyorsunuz, gözetim altına alıyorsunuz, 24 saat tutuyorsunuz; sonra, bir de, o zaman şu çıkıyor ortaya; yasaya aykırı olarak, adamları, 29 saat sonra Ankara'ya teslim ediyorsunuz. Yani, mademki adamın bir dahli yok, tebligat yaptınız; hangi yasaya dayanarak, adamları, tutup da Ankara'ya teslim ettiniz? Yani, mademki adam suçsuz, bırakın gitsin; niye adamı Ankara'ya teslim ediyorsunuz? Yani, Bakanın emir vermiş olması, kanunu değiştirmez ki.
BİLGİ ÜNAL - Şimdi, Sayın Bakanım, kendilerinin, her ne kadar bu işaret ettiğiniz gibi, olayla direkt değil, indirekt irtibatı olabileceği düşünülerek, zaten, onlar, tebligat gerekçesiyle alındı; ama, onlar da, bırakılmadı. Eğer, üç tane memurun, herhangi bir şekilde bu olayla illiyeti sağlanabilmiş olsaydı, bunların da bu olayla ilgisi olup olmadığı doğrultusunda, soruşturma, o yönde geliştirilecekti.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İyi ya, onu yapmamış durumuna geliyorsunuz; onu söylemeye çalışıyorum. Yani, şimdi, bakınız, Sayın Müdürüm, siz, bu işin içerisindesiniz. Biz, emniyetçi değiliz; ama, bu işlerin, işte -zaten, emniyetçi olmaya lüzum yok- hepimiz, nasıl olduğunu, nasıl yürütüldüğünü iyi kötü biliriz; bir de meslekten geleceğimiz var. İhbar geliyor "şu öldürdü..." Ham ihbardır; doğrudur, yanlıştır, iftiradır, şudur budur; amenna... Ama, siz bu ihbarı değerlendiriyorsunuz "içerisinde üç tane de polis var; bizim de zaman zaman arkadaşlarımızın bazı olaylara karıştığını dikkate alarak, biz, bunu ciddiye alalım, bunu değerlendirelim" diyorsunuz. Şimdi, ortada iki silah var; birisinde parmak izi var ve orta parmağın birinci bölümü. Şimdi, öbürkü eldiven kullanılmış ve silahlar da yerine bırakılmış; son derece profesyonel bir cinayet. Gözetim altına aldığınız insanların maddî bulgusunu; yani, bu parmak izinden başka yok; ama, bir kullanılan silah daha var; belki onlardan bir tanesini kullandı adam. Nereden biliyorsunuz?.. Kullanılıp kullanmadığını bilmiyorsunuz. Bilmediğinize göre, araştırmak durumundasınız. Sadece bir tanesine ait parmak izinden bakıp "yok bu" dediniz. Öbür silah ortada kaldı; bir. İkincisi; ihbar olduğuna göre, hadisede, tetikçi olmasa bile, doğrudan doğruya organizatör olarak veya bu işi azmettiren olarak veya bu işi planlayan kişiler olarak dahli olması imkânı yahut da ihtimali olan kişileri de, hiçbir şey sormadan bırakmış durumuna geliyorsunuz; yani, bana göre, ihbarı değerlendirmemiş gibi bir durum çıkıyor ortaya. Böyle mi anlayalım?
BİLGİ ÜNAL - Hayır efendim; ihbar değerlendirilmemiş olsa, zaten, onlar, daha baştan bırakılırdı; çünkü, kendilerinin bırakılmaması, ihbarının... Bir grup oluşturuldu ve üç birimden teşekkül eden bir grup; Terörü var, İstihbaratı var, Asayişi var. Çeşitli rütbelerden de oluşan bir grup oluşturulduk.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Onu anladım sevgili kardeşim. Bakın, şimdi, ben, sizin sözünüzü çok iyi anlıyorum; çok iyi anladığım için bu soruyu soruyorum. Baştan geldiniz, çağırdınız Sami Hoş ile Bir'i gazinodan buraya "gel kardeşim buraya, böyle denildi, neredeydin sen", "ben uğurladım efendim buradan; ben, bu işin içinde değilim" dedi; daha bir iki saatte, adamın dahli olmadığını anladınız. Zaten, başka da bulgu yok elinizde; yani, bize verdiğiniz başka bir bilgi de yok; diyorsunuz ki: "Bu adam uğurlayıcıydı; uğurlayıcı olduğu için, hadiseye karışmış olması ihtimali söz konusu olmazdı."
BİLGİ ÜNAL - Yalnız, efendim, bu bilgiyi, biz, hadise gününden biliyoruz.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İyi ya, niye tuttunuz o zaman adamı 24 saat; bırakın...
BİLGİ ÜNAL - Ama, olayla ilgili, eğer, bu memurların, illiyeti, irtibatı çıkmış olsa, bunların da bilgisine başvurulabilecek düşüncesiyle onlar da bırakılmadı.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, Ankara'ya hangi yasaya istinaden teslim ettiniz?
BİLGİ ÜNAL - Efendim, adlî bir irtibat sağlanmadığından, adlî yönden irtibat doğmadığından; yani, adliyeye intikal edecek bir suç bulunmadığından, bir de oranın imkânlarından, Genel Müdürlüğün imkânlarından faydalansın diye, Sayın Bakanı emir verince, Emniyet Müdür de gönderilmesini uygun gördü; biz de, emri yerine getirdik.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır, gözetim süresi bitti sizde, doldu. Bir adamı zorla birisine teslim etmek demek, gözetim devam ediyor demek. Zorla teslim ediyorsunuz; yani, gözetim devam ediyor, süre doldu.
BİLGİ ÜNAL - Ama, o, idarî yönüyle efendim...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Olur mu idarî?:. Öbürkü sivil. Sadece üç tanesi polis; onu anlattık idarî yönüyle.
NÄ°HAN Ä°LGÃœN (TekirdaÄŸ) - Siviller yok.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Var, var... Teslimde var...
BAŞKAN - Bir dakika... Sayın Valimin sorusu olacak.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Ben de bağlantı kuracaktım bu bağlantıyla. Şimdi, Sayın Bakanım çok enteresan bir sual sordular ve bende de öyle bir not vardı ve siz de çok enteresan bir cevap:. verdiniz. Bendeki notum şuydu: İhbardan önce inceledim. İhbardan önceki tarihte, olayın vukuundan iki ay iki gün sonra, basında -kupürler vardır- bu üç kişinin isimleri geçiyor ve buradaki notum şu: Bu basında geçen bilgilere rağmen, niçin bir ay kadar beklenildi ve niçin, bir yazılı ihbar, bir ihbar beklenildi?
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - O da isimsiz neticede.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Siz de buna çok enteresan bir cevap verdiniz, "olayın olduğu ilk günden beri biz biliyorduk" yani "biliyorduk" değil de, "bizde bilgi vardı." Onun için, suali tekrarlıyorum; bu konuyu açar mısınız; çalışmanızı ve o andaki düşüncelerinizi öğrenmek istiyoruz. Niçin bir ay beklenildi, niçin bir yazılı, bir ihbar dikkate alındı? Eğer, ihbardan evvel...
BİLGİ ÜNAL- Hayır...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Ben, kupürleri getiririm; gazetelerde, Özel Harekât Şubesinden İstanbul'dan görevli üç kişinin ismi var gazete kupürlerinde. Bu iş izleyen Cinayet Masasındaki kişiler, herhalde, benden daha önce, bu gazeteleri okumuş olmaları lazım, izlemiş olmaları lazım, takip etmeleri...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İstihbaratın en azından...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Ve siz de dediniz ki: "Olayın olduğu andan itibaren, bu konuda bilgimiz vardı."
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Gazinoda olduğunu biliyordunuz...
MAHMUT YILBAÅž (Van) - Evet.
BİLGİ ÜNAL - Efendim, ben, onu, yalnız, arz edeyim; orada bir yanlış anlaşılmaya -herhalde- meydan vermemek için açıklama yapayım: Bizim bildiğimiz, onu, o akşam, Fevzi Bir -çünkü, hadise oldu-...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Fevzi Bir'le alakalı...
BİLGİ ÜNAL -...ve müdiresinin yolcu ettiğini biliyoruz.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Evet; yani, polislerle alakalı değil. O zaman, ben, dönüyorum -aydınlattınız- bu sualimi tekrarlıyorum. Basında, bu konuda, Özel Harekât Şubesinde görevli bu memurların, bu işe karışmış olduğu konusunda, gazetelerde haberler var.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - 25 Ağustosu niye beklediniz?
BAŞKAN - "Niye, onu ihbar kabul etmediniz de, bir ay sonra isimsiz bir telefon ihbarını ihbar kabul ettiniz" diyor.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ne farkı var gazeteden çıkanla isimsiz telefonla ihbar arasında; mahiyet itibariyle hepsi aynı.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Ya, bu bilgi, sizlere... Sizler, tabiî, yoğun işleriniz nedeniyle, gazeteleri takip etmediniz, size bilgi gelmedi, takip edenler size bu bilgiyi aktarmadılar...
BİLGİ ÜNAL - Bütün samimiyetimle, böyle bir şey okumadım da; o arada, senelik iznimi de kullandım; belki, o tarihlere de gelmiş olabilir; ben, şimdi duyuyorum.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Ben, bitireyim, devam edeyim. Şimdi, Müdür Bey, basit bir hazırlık olması lazım; yani, bir sorgulama, bir ihtisas meselesidir, ifade almak da bir ihtisas meselesidir. Bu işe, çatıdan girilmez, bu işe, çatıdan başlanılmaz ve kime sorarsanız sorunuz "bu işle ilginiz nedir, bu konuda bize bilgi verin" deyip önüne kâğıt uzattığınızda, o da, 1 inci maddeye, oturup "ben, filancayı, filanca saatte, Kaleş'lerle öldürdüm; bu silahları filanca yerden aldım ve öldürdükten sonra şu arabaya bindim; gittim, istirahat ettim ve iyi de ettim..." Bunu, kimse demez. Şimdi, öğrenmek için, ifadenize başladığınızda da, zaten, katkıda bulunmak amacıyla hatırlatmıştım. Hazırlıklarınız ne oldu veyahut da ne gibi hazırlıklar yaptılar da, size söylediler? Eğer, hiçbir hazırlık olmadan, yan bilgiler toplanmadan bir sorgulamaya başladıysa -beni mazur görün- bu, iki şey ifade eder: Bir, ya bu işi ciddiye almadınız; yani, bu ihbarı ciddiye almadınız... Tabiî, takip eden sualler gelir: "İhbarı ciddiye almadıysanız, niçin bunları gözaltına alıyorsunuz, niçin bilgilerine müracaat ediyorsunuz..." İhbar ciddiydi; o zaman, sorgulamayı ciddiye almadınız. Neydi; bu hazırlıklarda, sizi, bunları gözaltına alma ve bilgilerine müracaat etmeye neden olan neydi; sebebi?.. Önemli bir konu daha var burada -sizin ifadenizle, biz, onu anladık- beşinin iki tanesi, zaten, sizin nezdinizde temiz.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Biri dışarıda, biri uğurlamış...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Temiz; yani, beşin iki tanesi temiz zaten. Siz, diyorsunuz ki: "Biri -onu, ifadelerden biliyoruz- Marmaris'te; öbürü de, oradadır; onun için, temizdir." Beşin iki tanesi temiz. O beşin üç tanesini, bu türlü sorgulamaya almaya sizi sevk eden nedir; lütfen, bunu bize söyleyiniz; bunu bilelim. Yazılı tutanakta da bir şey yok; isim yok, şu yok, bu yok ve orada, sorgulamaya sizi sevk edecek bilgiler de yok; işte, bunlar silahı filanca yerden aldılar, filancayla işbirliği yaptılar, geldiler, filancaya tuttular, şurada beklediler, bu işi yaptılar gibi ayrıntıya yönelik bilgi de yok. Neydi -lütfen, tekrarlıyorum; çünkü, bu, çok önemli- neydi?.. Emniyetin bu üç polis memurunu; ikisi zaten safdışı kalıyor sizin beyanınızda... Neydi efendim?..
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Müsaade eder misiniz; bir şey daha ilave etmek istiyorum. Sayın Müdürümüz Kemal Yazıcıoğlu Bey'in bu polislerin alınmasıyla ilgili olarak tembihatında "herhangi bir müsademeye, çatışmaya meydan vermeyecek tarzda ve üslupla yaklaşın; çünkü, bunlar, Özel Timciler; bu tür bir şeye meydan verilmesin" şeklinde bir tembihatta bulunduğunu da ifade ettiniz az önce.
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - DoÄŸrudur.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Şimdi, bağlantı kurduğumuz zaman, olay, gerçekten, üç tane polis üzerinde çok ciddî olarak yorumlanarak alınıyor. Bu kadar ciddî yorumlamaya rağmen, Sayın Valimizin de az önce arz ettiği gibi, bir kopukluk var ortada; yani, çok ciddî bir şekilde hareket ediliyor, çok gayricimdî bir şekilde sonuçlandırılıyor. Bu iki çelişkinin sebebi ne? Acaba, bu noktada, yine, size, herhangi bir yerden veya Emniyete, herhangi bir yerden, bunlarla ilgili uygulamalarınızın şekline yönelik olarak bir talimat -sivil veya resmî- oldu mu, olmadı mı; bunlar da bu olaya etki eder mi, etmez mi şekliyle bir soru yöneltirsek...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Açıklama yapmadan evvel, ben, size, eğer, orada görevli olsaydım -ki, Sayın Valiye de bu bilgiyi vermemişsiniz- bana bir bilgiyi verseydi, siz talimatım şu olurdu: İlk defa, gidiniz, olayın vuku bulduğu saatte bu adamlar nerededir -bunları gözaltına almadan- bunun tahkikini yapınız. Bana verdiğiniz intiba -ben de, en az sizin kadar tecrübeliyim- çok acele edilmiş. Bunlar belli, bunların hepsi görevde. Sami Hoştan, zaten, görev şeyinde sizin için, öbürü gazinosunun başında; bunların dışarıya kaçma gibi bir ihtimalleri de söz konusu değil...
BAŞKAN - Sonra Marmaris'te olduğunu olay anında nereden biliyorsunuz?
MAHMUT YILBAŞ (Van) -...diğerleri görevdeler. Yani, bunu, niçin, 25'inde ihbar var, 26'sında şeye alıyorsunuz, 29'unda da bırakıyorsunuz? Niye, bir beş günlük, altı günlük, yedi günlük, on günlük; hatta, dosyaları incelediğimde gördüm ki, parmak izi, ifadeden sonra geliyor; ama, telefonla -yazılı; bizdeki' o; yazılı olarak, tarih, sorgulamadan sonraki tarih; ama- telefonla, tabiî, irtibat kuruyorsunuz. O dahi, sonradan yapılma durumunda kalmış. Neden bu kadar acele?
BİLGİ ÜNAL - Şimdi, efendim, bir kere, bu olayın aceleliği konusunda veya daha olgunlaştırılması konusunda beklenseydi doğru mu olurdu, beklenmemesi hata mı oldu; tabii, bugün tartışma imkânı oluyor. O gün için, belki, bu bilginin anında değerlendirilmesi şeklinde, arkadaşlar, bir değerlendirme yapıp, bana getirdiler. Ben, tabiî, olayı, bana getirdikleri kadarıyla yorumlayabiliyorum. Direkt konuyu arkadaşlar getirmediler; kendi aralarında yorumladıktan sonra, değerlendirdikten sonra getirdiler. Ha, belki daha da olgunlaştırsaydık, olayda net neticeye varılır veya netice alınmasa bile, daha tatmin edici şekilde ortaya koyma imkânı olabilirdi; ama, arkadaşlar, bu bilginin, bu ihbarın değerlendirilmesinde fayda olacağı kanaatini getirince, neticede, birileri, birilerine danışmak zorunda kalıyor. Arkadaşların fikirlerine, arkadaşların değerlendirmelerine, biz de, belli bir noktadan sonra, hatalı da olsa, zaman içerisinde hata da ortaya çıkmış olsa, onları dinlemek mecburiyetinde kalıyoruz. Dolayısıyla, onların verdiği bilgiler ışığında, Emniyet Müdürüne aktardığım bilgi, dolayısıyla, emniyet müdürünün de verdiği talimat doğrultusunda bu çalışma yapılmıştır. Sizin söylediğiniz gibi, kesinlikle, bir resmî veya gayriresmî insanlardan, ben, öyle bir şey duymadım, bana gelmedi; bu şahıslarla ilgili, alınmalarıyla ilgili, kesinlikle, kimse, benimle muhatap olmadı; olduğunu da duymadım. Yani, bu ifadeleri alınması gereken veya sorguları yapılması gereken memurlarla ilgili bir şefaat müessesesinin çalıştırıldığını, ben...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Benim üzerinde durduğum konu şuydu: Eğer, yer tespiti yapılmış olsaydı, parmak izi daha evvelden alınmış olsaydı, bugün, daha rahat, şu suali size sorabilirdik: Bunlar, yer tespitinde, o anda şurada oldukları tespit edildi ve parmak izleri de var. Niçin, bu bilgilere, bulgulara rağmen, bunları sorgulamaya aldınız? Bunu, sizin de rahat cevaplandırmanız imkânı olabilirdi, bizim de bu suali tevcih etme imkânımız olabilirdi. Bende bırakılan kanaat şudur ki, fevkalade acele yapılmış, üzerinde fazla durulmamış, tartışılmamış, değerlendirilmemiş ve Türkiye'yi meşgul eden bir cinayet olayında bu; alelade bir olay değil bu; alelade bir olay değil... Son bir şeyim -kısa olacak- eğer, bu adamlar Ankara'yı istemeseydi, bu adamları ne yapıyordunuz? Çok kısa bir soru.
BİLGİ ÜNAL - Salıverecektik efendim.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Salıverecektiniz?.. Ankara'yı istemeseydi, ne yapıyordunuz?
BİLGİ ÜNAL-Salıverilecekti.
BAÅžKAN - Peki, bitti mi sorunuz?
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bununla ilgili bir şey, hemen Sayın Valimizle ilgili bir şey sorayım. Şimdi -olay karışmadan- dediniz ki: "Bu üçlünün bir tanesinin C bölgesinde; yani, Kadıköy bölgesinde görevli, bir tanesinin Bakırköy'de yemekte, bir tanesinin İzmir'de olduğunu saptadık. Bu üçü de resmî kişi; Özel Tim" dediniz. Kadıköy'de görevli bir polis memuru, Sayın Valimizin söylediği gibi, cinayet anında, saatinde orada görevliyse, zaten, vazifesi başındadır; bunu tespit etmek çok zor olmasa gerek. Yalnız, Sayın Başbakanın, liderler toplantısında, bu, Bakırköy'de yemekte olduğunu söylediğiniz Özel Tim görevlisiyle ilgili, kendisinin bir restoranda yemekte olduğunu belirtmiş olmasına rağmen, bu yönde, evvela restoran sahibinin şahadet etmesine rağmen, bilahare gelip "ben, bu konuda zorlandım; onun için böyle ifade vermek zorunda kaldım" şeklinde bir beyanı olduğunu; yani, o saatte, orada, yemekte bulunmadığının tespit edildiğine dair Sayın Başbakanın, liderler zirvesinde beyanı var. Sayın Başbakana, bu beyan; yani, bu bilgi, sizin dışınızda mı ulaşmış; yani, Bakırköy'deki yemek yenildiği söylenen restoranın sahibinin, size "evet, benim orada yemekteydi" şeklinde bir ifadesi var mı; böyle bir teyit yapıldı mı? Bilahare gelip yahut bilahare sorulup -Sayın Başbakana aktarılan bilginin kaynağı bakımından soruyorum- "evet böyle bir şey söylemiştim; ama, ben, bunu, zor altında söyledim" gibi bir beyan oldu mu; yani, siz, bunun Bakırköy'de olduğunu nasıl tespit ettiniz yahut olmadığını Başbakan nasıl söylüyor?.
BİLGİ ÜNAL - Şimdi, efendim, ben, Sayın Başbakanımızın, tabiî, bu konudaki hangi bilgi doğrultusunda, kimin, nereden bilgi aktardığı, ne şekilde o bilgiyi verdi, bilemiyorum. O akşam, yapılan grupta, çalışma grubunda, Terörden, İstihbarattan ve Asayiş Şubesinden grup oluşturdum, çalışma grubu. Terördeki başkomisere "doğru mudur diye bunları araştır" dedik, "o, C bölgesinde görevlidir" dedi, baktı; çünkü, Terör'ün Operasyon Bölümünde çalışıyordu memurun biri. Grup, kendisi, harici bilgilere göre "evet, orada bir yemek yemiş bunlar; o akşam, orada, yemektelermiş" dedi. Yani, bu bilgileri, bize, bu çalışma grubu aktardı. Daha sonra, restoran sahibinin "baskı altında söyledim" veya işte "öyle değildi; ama, böyleydi" demesini ben bilemiyorum efendim.
BAŞKAN - Evet, şimdi, sırayla gidelim. Sayın Valim sordu. Var mı soru?..
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ben, şimdi, bir hususa özellikle dikkat çekmek istiyorum; olay mevzuu anında, aslında, kısmen geçti. Cinayetin olduğu saatteki tanıkların bir kısmı "iki kişi bekliyordu, iki kişi, birkaç kişi koşarken gidiyordu" şeklinde... Şimdi, bu kadar önemli bir cinayette, zanlı olarak, bir kısım insanlar gözaltına alınıyor, tutuluyor ve hukukta, delillerin kaybolmaması, yok olmaması gibi bir endişe vardır. Şimdi, tanıklık müessesesi de, özellikle, böyle, belgeye, bilgiye dayanmayan; ancak, tanıklıkla ispat edilebilecek hadiselerde çok önemli bir olgu. Şimdi, bu husustaki şahitlerle; yani, şahitler, en azından... Bazen, televizyon filmlerinde halk da izliyor; tanıklar, zanlılar gösterilmeden birbirine, bir cam arkasından "benziyor mu, gösterilebiliyor mu" diye, böyle bir inceleme yapılmamış burada. "Gece karanlığında şuydu buydu" şekliyle söylüyor; yani, gece de olsa, insanların az çok bir değerlendirmesi olabilir tanık olarak. Bu hususun atlanma gerekçesi; yani, bu dosyadaki tanıklarla bu zanlıların gösterilmemesi birbirine veya tanıklara gösterilmemesi hadisesi, bence, bir eksiklik bu. Bu eksikliği, siz, nasıl değerlendiriyorsunuz?
BİLGİ ÜNAL-Şimdi, efendim, tabiî, olayı...
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Diyelim ki, bu şahıslar öldü; bir daha hiç gösterme imkânınız olmayacak.
BİLGİ ÜNAL - Şimdi, o tanık, hadise olduğu zaman kafasını eğmiş ve adamlar gitmeden kafasını eğmiş ve adamlar gitmeden de kafasını kaldıramamış. Ben tanığı dinlemedim; arkadaşların bana ifade ettiği.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İ çel )- Bir daha söyler misiniz?
BİLGİ ÜNAL-Tanık, hadise anında, onlar kaçarken "beni de öldürecekler" diye eğilmiş ve bir daha da kafasını kaldırmamış. Ben tanığı dinlemedim. Bu, arkadaşların bana aktardığı. Psikolojik olarak da aynı şeyi tanığın yapacağına inanıyorum. Çünkü, bu tür bir cinayeti işleyen bir kişinin kendilerini herhangi bir şekilde tespit edebilecek kişiyi de o anda, o psikoloji içinde vurabilmeleri doğaldır. Dolayısıyla o tanığın,kimse, sanık durumundaki kişileri tespit edebileceğini ben zannetmiyorum.
HAYRETTİ N DİLEKCAN (Karabük)- Yani, özet olarak, şahitlerin bunlar keşfetmeleri mümkün değildir zannıyla mı...
BİLGİ ÜNAL- Sormamış arkadaşlar.
YAŞAR TOPÇU (Sinop)- Sormamışlar Savcı Bey, senin gibi yapmıyorlar bunlar soruşturmayı.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük)- Ali Fevzi Bir'in uğurlayıcı olduğunu olay gününden itibaren biliyoruz diyorsunuz ancak buna rağmen şahıs, zanlı olarak tebligat maksadıyla da olsa alındı, daha sonra salacaktık, idari soruşturma açısından Ankara istedi diyorsunuz. Bu şahsın olay gününden itibaren net bir şekilde uğurlayıcı olduğu, olaya karışmadığı kanaatine kesin olarak vardınız.
BİLGİ ÜNAL- Efendim, ben şahsım itibariyle bu tür bir hadise olunca bizzat hadise yerine gidip gelip incelemem mümkün değil; arkadaşların bana aktardıklarını ben aktarıyorum, yani hadise gecesi olay olduğunda evvela şahsı hüviyeti, kim olduğu belirlenir, ondan sonra nereden geldi,nereye gitti gibi araştırma yapıldığında gazinodan çıktığını, arkadaşlar, gazinodan çıkışta da kendisini bizzat ortaklarından Ali Fevzi Bir ile müdiresi olan...
HAYRETTİ N DİLEKCAN (Karabük)- Onu anladım da, yani bu şahsı daha önce...
BİLGİ ÜNAL- O noktada, arkadaşların bana aktardığı bilgi doğrultusunda..
HAYRETTİ N DİLEKCAN (Karabük)- Buna rağmen, tekrardan, emniyete alındı diyorsunuz yani?
BİLGİ ÜNAL - Bir şekilde faydalanılır, bir şekilde belki bir irtibatı çıkar diye...
HAYRETTİ N DİLEKCAN (Karabük)- Peki, bu şahıslar emniyete alındıktan sonra gerek Sami Hoşnav gerek Ali Fevzi Bir olsun, bu hususta kendilerini böyle bir şahsı emniyete almışsınız, hangi gerekçeyle aldınız, nedir, Sayı n Müdürüm bu arkadaşlarımız hangi kusur işlemişlerdir de aldınız diye bir soru soran oldu mu?..
BİLGİ ÜNAL- Bana kimse sormadı. zaten arkadaşlar, çalışan grup vardı, onların yanındaydılar, o konuda benimle kimse görüşmedi.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- sayın Ünal,öncelikle şunu söylemek istiyorum: Buradaki arkadaşlarımızın hepsi sizin bilginize başvurmak istiyorlar; bunu bir sorgu olarak addetmeyiniz. Biraz sesimizi yükselterek konuşuyorsak, o da bizim heyecanımız nedeniyledir; size karşı herhangi bir itham ya da şu veya bu söz konusu değil. Siz, çok deneyimli bir emniyet görevlisi olduğunuz için bu konuların üzerinde sorumlu olarak kaldığınız için sizden bilgiler almak istiyoruz. Sorumlu olduğunuz içinde, lütfen "arkadaşlarım bana verdi " demeyin, çünkü o bilgiler hep sizin sorumluluğunuz altında. Dolayısıyla siz, biraz önce başta dediniz ki, "ben emniyet müdürüne karşı sorumluyum ve bu benim sorumluluğum altında bütün işlem yapıldı". Dolayısıyla sizin de yorumlarınızı katarak bulgularınızı koyarak yönlendiren siz olduğunuza göre bilgilerinizi de katarak verin. Lütfen bir başkasının düşüncesini bize aktarmayın, çünkü o zaman bir yere varamayız. Ben şöyle bir baktım, arkadaşlarım da çok iyi incelediler ama gördüğüm kadarıyla olay oluyor, 15 dakika sonra bir ihbar geliyor karakola, o ihbar üzerine Ömer Lütfü Topal diye bir kişinin öldürüldüğü polisler tarafından biliniyor ve gidiyorlar. Sonra, aradan zaman geçiyor, yine bir karakola ihbar yapılıyor, Ömer Lütfü Topal cinayetini işleyen sanıklar bir araba ile kaçtı deniliyor, arabanın plakası da veriliyor, sonra da o araba bulunuyor. Aradan zaman geçiyor, bir ihbar daha yapılıyor cinayet masasına, yapılan ihbar neticesinde 5 kişi - isimleri zikredilen 5 kişi - ifadelerini almak, bu konuda bilgi almak üzere gözaltına alınıyor. Bu arada, Sayın Valimizin sorduğu gibi, gazetelerde de bu olayları yapanların üç özel harekatçı olduğu yazılıyor ama onların hiçbirine itibar edilmiyor, sadece telefonla yapılan başvurulara göre o ihbarlar kabul edilerek bir noktaya geliyor. Aradan zaman geçiyor, siz bu olaylar içinde maddi olarak tek bulgu olan yarım bir parmak izi bulduk demiştiniz, o yarım parmak Abdullah Çatlı'nın Şahin Ekli ismiyle yurt dışına çıkmaya çalıştığı ve bu arada pasaportu sahte olduğu için yakalandığından hareketle bunun o parmak izi olduğunu söylüyorsunuz ve en son maddi delil olarak da o noktada kalıyorsunuz. Şimdi baktığınızda, siz İstanbul Emniyet teşkilatı olarak kendi çabalarınızla, dedektiflerin araştırmalarıyla bir şey bulmuyorsunuz; hep birileri sizi bilgilendiriyor, o bilgiler neticesinde bu noktaya geldiniz. Sonra sorduk; aradan bu kadar zaman geçti, ne yaptınız bununla ilgili diye, görevde bulunduğunuz süre içinde, o günkü koşullar içerisinde bu cinayet dosyası böyleydi, kapanmadı ama devam etti dediniz. Birinci soru olarak şunu sormak istiyorum: Sizi birileri yönlendirdi mi; size bilgi aktararak, ihbarlar yaparak sizi bir yere kadar getirdi mi?
BİLGİ ÜNAL- O şekilde bir yönlendirmeyi ben hissetmedim. Öyle yönlendirme şeklinde bir ihbar yapıldığını da zannetmiyorum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- 25 veya 28 Ağustos, neyse, cinayet masasına "üç polis ve iki sivil ( kişi Ömer Lütfü’yü öldürdü demeselerdi o zamana kadar sizin ne gibi çalışmalarınız vardı.
BİLGİ ÜNAL - Arz ettim efendim; bu Bordum olayı üzerinde duruyorduk. Bodrum'da Torba mevkisindeki Regata Oteli'nin ortağının öldürülmesi olayı vardı..
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR ( İ çel )- Regata Otelinin diğer ortağı kim?
BİLGİ ÜNAL- Ömer Lütfü Topal.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Öbür ortağı kim?
BİLGİ ÜNAL- Öldürülen.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR ( İ çel )- Başka ortağı var mı?
BİLGİ ÜNAL- Ağabeyi veya kardeşi var, öldürülenin.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Sami Hoşnav veya Ali Bir'in bu otelle bir ortaklığı var mı?
BÄ°LGÄ°. ÃœNAL- Zannetmiyorum; yok.
HAYRETTİ N DİLEKCAN (Karabük)- Regata Oteli ile ilgili olarak soruşturma yaptık diyorsunuz, ancak, Sarıyer Cumhuriyet Savcılığında, polisin yaptığı hazırlık soruşturmasıyla ilgili bütün evrakların, suçlu- suçsuz hepsinin savcılığa teslimi gerekmez mi? Sarıyer Cumhuriyet Savcılığında dediğiniz soruşturmayla ilgili bilgi.
BİLGİ ÜNAL- Efendim, suç yeri itibarıyla Muğla yapmış efendim. Biz, bu konuda bilgiler geldiği için, arkadaşlar Topal olayının onlar tarafından öldürülebileceği ihtimali üzerinde duruyoruz.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Peki, onu Muğla yaptı diyorsunuz. Sizin o arada sadece Bodrum'daki öldürülme olayı ile ilgili olarak bütün dikkatinizi oraya verdiniz ama başka hiçbir çalışma yapmadık diyorsunuz. Bunun müsebbibi onlardır ediyorsunuz...
BİLGİ ÜNAL- İlk görüntüde ve kamuoyunda bu olay konuşuluyordu efendim. Ömer Topal bunu vurdurdu, bunlar da aile olarak – doğrudur yanlıştır- çeşitli ortamlarda "bunun hesabı sorulacaktır, kanları yerde kalmayacaktır, kardeşimizin kanını yerde bırakmayacağı" gibi konuştukları çeşitli kulaklardan, eksiğiyle fazlasıyla yayıldı, kamuoyunda bilinen bir konu oldu.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Siz somut olarak bu konuyla ilgili ne yaptınız?
BİLGİ ÜNAL- Bizim somut olarak o konuda bir tespitimiz yoktu. Zaten direkt olarak o olayın Topal tarafından yaptırıldığını da bilmiyorduk ama onu zaten suç yeri itibarıyla Muğla yürütüyordu.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Siz de karine olarak ya da polislik iç güdüsüyle bunun kamuoyunda da bu kadar söylendiğine göre, bununla ilgili olarak bizim mıntıkamızda olan bir olayla bu bağlantıyı kurma konusunda bir çalışma yapmayı düşünmediniz mi?
BİLGİ ÜNAL- Onun üzerinde çalışıyorduk; yani onlar tarafından yaptırılmış olabileceğini düşünüyorduk.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Bununla ilgili olarak ne gibi bir çalışma yaptınız?
BİLGİ ÜNAL- Ekipler, istihbarî çalışma yapıyordu efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Peki, bu arada gazetelerde üç tane özel harekatçının da bu işe karıştığı yazılı olmasına rağmen, çalışma yapan ekipler bunu hiç kaale almadılar mı?
BİLGİ ÜNAL- Az önce de arz ettim, Sayın Valim onu bahsettiğinde, ben o ara izin kullandım; senelik izin kullandım. O konuyu atlamış olabilirim, bilemiyorum, hatırlamıyorum; o konuyla ilgili bana bir konu getirmedi arkadaşlar.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İ çel )- Ama kafanızda bir şey var ki, şu var ki, bir telefon ihbarına dayanarak, hemen ciddiye alıp harekete geçilebiliyor.
BİLGİ ÜNAL- Efendim, konuşmamda Sayın Başkana da aktardım; büyük yerlerde maalesef teşkilat mensuplarımızın bir çok olaya karıştığı bir gerçek; gaspa da, çek- senete de, afedersiniz kadın işine de karışıyor, yani maalesef maalesef, teşkilat mensuplarımızın büyük yerlerde kontrolü çok zor. Ben, İstanbul'da kaldığım bu altı aylık müddet içerisinde belki 25 tane polise gasptan işlem yaptık. Dolayısıyla her ihbarı değerlendirmesek onlar da boşta kalırdı; ama, belki 35 tane yapıldı da 25'i tuttu veya dilekçe ile müracaat oldu da öyle üzerine gidildi. İhbar oldu, savcılıktan müracaat oldu, dilekçe ile gelen oldu, yani çeşitli şekilde ortaya çıktı.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Buradan şuna gelmek istiyorum: Bilgim çok fazla yok belki, onun için soruyorum, özel harekat birimi kimin yönetiminde, denetimindedir?
BİLGİ ÜNAL- İllerde Emniyet Müdürünün. Emniyet Müdür Yardımcısı gene ona şube olarak bağlıdır..
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Sicil amiri emniyet müdürü müdür?
BİLGİ ÜNAL- Şube müdürü ve emniyet müdürüdür.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Doğrudan doğruya daire başkanlığına bağlı değil midir; yani operasyonları kimin isteği üzerine yaparlar?
BİLGİ ÜNAL- İllerde, il emniyet müdürünün efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Biraz evvel söylediniz, arkadaşlarımızda sordular, bu üç tane özel harekatçı, konuyla ilgili olduğu ihbarı yapıldıktan sonra, emniyet müdürü, aman bir müsadereye meydan vermeden bu işi halledin dedi; neden? Özel harekatçı, dendiği zaman hemen tabancasını çekip üzerinize saldıracak tipte memurlar mı?
BİLGİ ÜNAL- Onlar diğer memurlara göre biraz daha o konuda duyarlıdır. Hele, operasyonlarda çalışanlar, ne zaman hangi tavırlarla tepki göstereceklerini kestirmek mümkün değildir.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- O zaman tehlikeli insanlar mı?
BİLGİ ÜNAL- Yoo, tehlikeli demek mümkün değil de...
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep)- Gelenin, emniyetten Olmamasından mı şüpheleniyorlar?
BİLGİ ÜNAL- Zaten polis olmadığını zannetmişler. Giden ekibe "kimsin?" diye sormuşlar; giden emniyet amiri arkadaşımız kendisini tanıtmış ve öyle...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Özel harekatçılardan birisi Ayhan Çarkın isminde, televizyonda ve diğer arkadaşı Oğuz Yorulmaz’la televizyonda bazı beyanatlarda bulundular, herhalde izlediniz?
BÄ°LGÄ° ÃœNAL- Hepsini izlemedim efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Orada diyor ki, "beni alıp götürdüler, 15 kişilik bir odaya, 15 tane sivilin bulunduğu odaya girdik, onların bazıları polis değildi ve benden silahımı istediler, 'niçin istiyorsunuz?' dedim, o sırada bir tartışma neticesinde, 'siz beni burada vurabilirsiniz; ama, beni vurana kadar 5 kişinizi öldürürüm' dedim" diyor. Bu onun beyanı. Maddi bir delil. Böyle bir şey olmuş mu?
BİLGİ ÜNAL- Kendi aralarında, tabiî ben o grubun içinde bulunmadığım için oldu mu olmadı mı yaşamadım; ancak, arkadaşların, silahı alma noktasında vermek istemediği, tepki gösterdiği, ona rağmen aldıklarını söylediler bana.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- İfadesini almaya gittiğiniz bir yerde, bir odada, bu şekilde, amirlerinizin - biraz evvel söylediğiniz heyetin- önünde bu tip bir tartışma olduğu ve bu tartışmanın da çok önemli bir olay olması gerektiği neticesiyle size aktarmaları söz konusu olmalıdır' diye düşünüyorum.
BİLGİ ÜNAL- Aktardıkları, az önce arz ettiğim şekilde. Yalnız, genel olarak bir şey söyleyeyim; o tür operasyonlarda çalışanlar kolay kolay, mecbur olmadan veya zoraki bir şartlama olmadan silahlarını vermeme eğiliminde tutumları olur.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Emniyete giriyor; asayişte, biraz evvel söylediniz, dediniz ki, "özlük hakları emniyet müdürlüğüne bağlıdır" dediniz, sizin bir meslektaşınız, sizinle birlikte bir araya geliyorsunuz ve orada da silahını vermemekte direnebiliyor mu?
BİLGİ ÜNAL- Aldı arkadaşlar.. Tepki göstermişler.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İ çel )- Burada, bu hareketle, herhangi bir özel harekatçıyı da buraya getirseniz aynı tepkiyi verir mi?
BİLGİ ÜNAL- Operasyon kısmında çalışanlar, özellikle operasyonlara katılanların bu tepkiyi göstereceklerini tahmin ediyorum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Yani siz bir emniyetin çok yetkili bir insanı olarak, İstanbul'da çok sorumlu olarak operasyonlarda çalışan memurların o zaman ciddi bir şekilde sıkıntı içinde olduğunu, psikolojik sıkıntı içinde olduğunu mu söylüyorsunuz?
BİLGİ ÜNAL- Ne gibi bir sıkıntı efendim?
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Bu tip tepkileri verebilecek durumda olduğunu söylüyorsunuz.
BİLGİ ÜNAL- Silah verme konusunda bu tür tepkileri olabilir diyorum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Polise, kendi meslektaşına dahi bu tür tepkileri olabilir diyorsunuz?
BİLGİ ÜNAL- Tabiî efendim, tabiî.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Neden silaha bu kadar bağlılar?
BİLGİ ÜNAL- Efendim, operasyonlarda çeşitli olaylar yaşamışlar, kendi yanındaki arkadaşını kaybetmiştir, karşıdan biri ölmüştür, kendi yaralanmıştır; yaşadığı olayların tesiridir.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Orada çok ciddi bir şekilde videoya çekildiğini ve polislerin haricinde iki kişinin daha bulunduğunu söylüyor.
BİLGİ ÜNAL- Efendim, ben odada yoktum; ancak, iki kişinin dışarıdan olduğunu zannetmiyorum. Şöyle ki: Asayiş Şubesi bana bağlı olmasına rağmen benim hepsini tanımam mümkün değil, beni de tanımıyorlar. Zaman zaman gezerim katları, çoğu beni tanımaz; isim olarak bilir, şahıs olarak bilmez. Ben de tanımam. Dolayısıyla, bu arkadaşların "iki kişi" dedikleri arkadaşlar kesinlikle teşkilat mensuplarının dışında değildir. Olduğunu zannetmiyorum, çünkü dışarıdan bir başkalarını, orada oluşturulan grup arkadaşlarının alması mümkün değil.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Mehmet Özbay'ı tanır mısınız?
BİLGİ ÜNAL- Tanımam efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Abdullah Çatlı'yı?
BİLGİ ÜNAL- Tanımam efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Siz, emniyette, İstanbul 'da çok önemli görevde bulunan birisiniz; Abdullah Çatlı ismini tanımaz mısınız?
BİLGİ ÜNAL- İsim olarak tanırım efendim, yoksa tanımam; karşılaşmadım, tanımam...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Yani sizin ilişkiniz olduğu anlamında söylemiyorum; böyle bir kişinin zanlının arandığından bilginiz var herhalde?
BÄ°LGÄ° ÃœNAL- DoÄŸrudur.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR ( İçel )- Yani, ilişki kurdunuz, dostunuzdur, ahbabınızdır anlamında söylemedim; o anlamda sormuyorum.
YAŞAR TOPÇU (Sinop)- Özür dilerim, Mehmet Özbay'ın, Abdullah Çatlı olduğunu biliyor muydunuz?
BİLGİ ÜNAL- Bilmiyordum efendim. Benim İstanbul'da müddetim belli efendim; çok uzun bir müddet çalışmadım..
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Ama bütün teşkilattaki insanlar bilebilirler Abdullah Çatlı'nın...
BÄ°LGÄ° ÃœNAL- Ben bilmiyorum efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Mehmet Özbay'ın parmak izinin Ömer Lütfü Topal cinayetindeki parmak izi olduğunu daha sonra nasıl öğrendiniz? Biraz evvel ben söylemiştim; Şahin Ekli falan diyerek. O zaman Abdullah Çatlı'yı araştırma ihtiyacını nereden duydunuz?
BİLGİ ÜNAL- Bütün samimiyetimle söylüyorum, oradaki memurların kendi gayretleridir ve kendi meraklarıdır. Ben görevde değildim. Oradaki parmak izindeki memurların kendi işlerine dikkatleridir. Şahin Ekli ismi 1992 yılında yurt dışına çıkışta, sahte isimle ve pasaportla işlem yapılmış ve basında, kullandığı isimler çıktığı noktada buradaki memurlar araştırmıştır ve bütün samimiyetimle söylüyorum, tespiti bu şekilde olmuştur. Çeşitli demagojiler yapılıyor ama kesinlikle bir başka türlü olduğunu zannetmiyorum.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük)- Abdullah Çatlı'nın, Mehmet Özbay kimliğini kullandığına dair Doğu Perinçek tarafından Aydınlık dergisinde bir kısım haberler yayınlandı. Bu bilgi mahiyetinde, Çatlı'nın Mehmet Özbay kimliğiyle dolaştığına dair bilgiyi harici olarak, emniyet kayıtları dışında ne zaman öğrendiniz; Susurluk olayından önce mi sonra mı?
BİLGİ ÜNAL- Susurluk olayından sonra öğrendim efendim. Çatlı ile ilgili hiç bir konu önüme gelmedi. Polisliğim müddeti içinde onunla ilgili hiç bir konu, problem veya onun durumuyla ilgili hiç bir konuyla karşılaşmadım.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- "Sami Hoştan'ın Marmaris'te olduğunu biliyoruz" dediniz.
BİLGİ ÜNAL- O akşam, arkadaşların yaptıkları, hadise akşamı arkadaşların yaptıkları tespitte, il dışında olduğu, Marmaris'te mi, Erdek mi kesinde bilemiyorum, ikisinden bir yerde...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Dosyanın içinde Marmaris'te olduğunu belgelemek adına vermiş olduğu uçak biletleri ve benzeri faturaların bir tanesinin, hatta bir kaç tanesinin Mehmet Özbay adına kesilmiş faturalar olduğunu gördük.
BÄ°LGÄ° ÃœNAL- Bilmiyorum efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Daha sonra da, Susurluk olayından sonra da bu bağlantıyı kurmadınız mı?
BİLGİ ÜNAL- Yok efendim; o, sadece beyan olarak aktarılmış arkadaşlara...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Beyan değil, resmen...
BİLGİ ÜNAL- Hayır, o zaman bir belge almamış bizim arkadaşlarımız, yani ben Mehmet Özbay adına fatura alındı, başkasının adına fatura edildi veya şu otelde kalıyor şeklinde değil, arkadaşlar o akşam, "diğer ortağınız nerede?" dediğinde "Marmaris'te, isterseniz telefonla da görüştürebiliriz" diye onları tatmin etmişler.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Sayın Ünal, size bu konuda sizin dışınızda emniyetin veya kamunun başka birimi yardımcı oldu mu, yani güvenlik anlamında bu Ömer Lütfü Topal cinayetinin soruşturması...
BİLGİ ÜNAL- Yok efendim, sadece bu grup oluşumunda terör ve istihbaratın elemanları...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- O sizin kendi emniyet müdürlüğünüzün içindeki birimleriniz; onun dışında başka bir güvenlik birimi, kamunun güvenlik biriminden herhangi birisinden yardımcı olunmadı mı?
BİLGİ ÜNAL - Hayır efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- İstemediğiniz için mi yardımcı olunmadı, isteseniz yardımcı olurlar mıydı; mesela MİT?
BİLGİ ÜNAL- MİT ile Asayiş Şubenin direk hiçbir çalışması olmaz efendim. Onlar, genelde, bilgimiz yoktur, istihbaratlarla ve terörle çalışmaları olur efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Peki, İnterpol’e bildirilen, aranan kişiler, Emniyet Genel Müdürlüğü aracılığıyla bildirilir ama bildirilen kişiler emniyet müdürlüklerine ayrıca bildirilmez mi; sizin bilginiz dahilinde olmaz mı, kimin arandığı; dediniz ki "günde 400 kişiyi gözaltına alırız, şüphelileri, bakarız, inceleriz". Bunların içinde İnterpol’ün aradığı insanların da olup olmayacağına dair bir bulgu elde edebilmek için sizler, amirlikleriniz, müdürlükleriniz bu konuda bilgi sahibi değiller mi? Arananların listesi emniyette, karakollarda yok mudur?
BİLGİ ÜNAL- Ayrı bir bölüm vardır o konuda, bir format vardır, doldurulur, bu formatlara göre bakılır...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Herkes için mi yapılır, yoksa gerekli gördüğünüz kimseler için mi?
BİLGİ ÜNAL- Gerekli görülen kimseler için.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Böylelikle atlamak mümkündür de.
BİLGİ ÜNAL-: Mümkündür tabiî.
MAHMUT YILBAŞ (Van)- Sayın Bakanım bir ekleme yapabilir miyim; biraz evvel çok önemli bir sual sordunuz, çok önemli bir şey söylendi; birileri çıkar ve derse ki, "Topal cinayetinin aydınlanmasında MİT ile işbirliği yapılmalıdır", bunu nasıl yorumlarsınız? Dediniz ki, "Bizim asayiş şubesinin ilişkisi yoktur" bunu nasıl değerlendirirsiniz?
BİLGİ ÜNAL- Bir olayın aydınlanması için imkan olan her yerden faydalanma yoluna gitmek, olayın neticelendirilmesi konusunda fayda vardır. Dolayısıyla, şayet bu olayın aydınlatılma konusunda MİT'in imkanlarının ve onların bilgilerinin neticeye götürecek bir yönü olursa tabii ki...
MAHMUT YILBAŞ (Van)- Peki, MİT'in yasası, mevzuatı, cinayet olayları hakkında bilgi toplamaya müsait mi, böyle bir uğraş alanı var mıdır?
BİLGİ ÜNAL- Onların yasalarını çok ayrıntısıyla incelemediğim için, o konuda...
MAHMUT YILBAŞ (Van)- Teşekkür ederim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Samimi olarak bir şey sormak istiyorum; Siz, Ömer Lütfü Topal cinayetini aydınlatabilir misiniz?
BİLGİ ÜNAL- Bugün için aydınlatamam herhalde efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Yani, göreve devam etmiş olsaydınız?
BİLGİ ÜNAL- Gelecek ihbarların, bilgilerin durumuna göre bakmak lazım. Şu andaki, eldeki mevcut bilgilere göre, bıraktığım noktadaki duruma göre aydınlatamam efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- "15 gün daha süre olsaydı bu cinayeti çözerdik" lafı ne kadar doğru?
BİLGİ ÜNAL- Onu emniyet müdürümüz söyledi şeklinde geçti medyada, kendisi neye, hangi kıstaslara dayanarak bunları söyledi bilemiyorum; ama, benim o dosyayı bıraktığım noktada, bana bu görev verilirse 15 günde değil, belki de hiç çözemezdim derim.
BAŞKAN- Peki, emniyet müdürü size bu bilgi ve belgeleri vermiyor muydu, yani böyle bir bilgi alışverişiniz olmadı mı?
BİLGİ ÜNAL- Bu konuda, dosyayı bıraktığımız, yani benim görevden çekildiğim noktasındaki bilginin dışında müdür beyden bana bir bilgi gelmedi.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Sayın Ünal, çok ısrarla Sayın Yılmaz bir bant olduğu söyledi; ses bandı. Bu üç tane özel tim görevlisinin.. Böyle bir bant olduğunu kimlerden duyarak söyledi, yani Ayhan Çarkın da böyle bir bandın olduğunu söylüyor, Sayın Yılmaz'a da böyle bir bant olduğunu, dinleyenlerin aktardığını söylüyor. Biz, çok güvendiğimiz, itimat ettiğimiz bir siyasetçinin, kamuoyuna açıkça bir varlığı, bir gerçeği aktarıyor, onu teyit eder anlamda, bu işin içinde bulunan, doğrudan rol alan aktörlerden bir tanesi de "Evet vardır" diyor, ısrar ediyor; ama, siz, bu işi n sorumlusu, en fazla bilgi sahibi olan kişi olarak böyle bir bandın olmadığını söylüyorsunuz. Bu çelişkiyi nasıl açıklarsınız?
BİLGİ ÜNAL- Sayın Bakan, ben daha önceki konuşmamda da arz ettim; bu olaydan belki daha önemli bir olay yaşadık; Söylemezler olayı, yine kamuoyuna bu olaydan belki daha önemli bir olay yaşadık; Söylemezler olayı, yine kamuoyuna mal olmuş bir olaydır; kesinlikle böyle bir tespit yapılmamıştır. Ben, ne İstanbul'da ne diğer illerde, bu tür tespitlere ihtiyaç duymadım; çünkü, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre zaten böyle bir tespite gerek olacağını sanmıyorum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, siz dediniz ki "el yazısıyla verilen ifadelerden, ben, eski bilgilerime, deneyimlerime istinaden, onlardan birer fotokopi aldım; yani, sağlama bağlamak için bazı konuları, aldım" dediniz. Her ne kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasına da uygun olmasa, gerek de olmasa, yine siz, emniyette deneyimli olan insanlar olarak, bilgiye ulaşabilmek ya da bazı karineler bulabilmek için böyle bir çalışmayı sizin bilginiz olmadan, diğer, ekipten birisi yapamaz mı, bir teybe alamaz mı?..
BİLGİ ÜNAL - Sayın Bakanım, Kanal D'de izlenilmiştir belki, Uğur Dündar'ın bir programı oldu, ben de seyrettim. İşte, telefon konuşmaları veriyor; bir iki telefona hatta soru işareti koymuş. Sonra, DGM Savcılığı onun ifadesini almış. Öğrenebildiğim kadarıyla, emniyetin özel bir biriminden aldığını söylemiş. Emniyetin böyle bir özel birimi olduğu... emniyete mal ediliyor; ama, bilemiyorum ne kadar doğru...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Emniyetin özel bir birimi derken, acaba, Emniyet Müdürlüğü değil de, kamunun emniyetle ilgili başka bir özel bölümü mü?..
BİLGİ ÜNAL - Vallahi, onu da bilemiyorum; ama, ben emniyet olarak kendi çalıştığım kurumu, teşkilatı düşündüğüm için, yani, öyle bir özel birim olduğunu ben duymadım da, bilmiyorum da ve Uğur Dündar'ın da oradan öyle bir bilgi alabileceğini de zannetmiyorum, ama, adres Emniyet Müdürlüğü gösteriliyor.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - O telefon numaraları doğru mu peki; yani, o programda açıklanan telefon numaraları ve söylenenler doğru mu?
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Bilemiyorum... Onu, kendi verdiÄŸi...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hayır, siz bu işleri, hepimizden daha iyi dosyayı bilen bir kişi olarak, orada anlatılanlara ne diyorsunuz?
BİLGİ ÜNAL - Sayın Bakanım, olabilir de, olmaz diye bir şey söylemiyorum. Yani, hayır demem mümkün değil; ama, yüzde yüz doğrudur demem de mümkün değil. Olabilir... Yani, senaryoyu, tamam, işte, emir yerine getirildi falan... İşte, telefonları, konuşmaları veriyor.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sizin bilginizin dışında bir özel büro, özel birim, iki üç kişiden oluşturulan özel bir tim, Emniyet Müdürlüğü içerisinde oluşturulabilir mi; oluşturulsa haberiniz olur mu?
BİLGİ ÜNAL - Emniyet Müdürlüğünün bütün şubelerinde oluşturulacak bölümlerden haberim olmaz; ama, Asayiş Şubesinin içerisinde olursa haberim olur.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki... Son olarak, Ağansoy cinayetiyle ilgili, hangi aşamada olduğundan bir bilginiz var mı?
BİLGİ ÜNAL - Tabiî, bilebildiğim kadarıyla onu da arz edeyim. Ağansoy cinayeti olmadan, Ağansoy'u öldürmeden önce iki sefer öldürmeyi gerçekleştirmek istediler. Bunlardan bir tanesini, bir akşam çorbacıda... Bir akşam, yine, Regata diye, Bakırköy tarafında bir yerde vurmak istemişler; ancak, kalabalık olması nedeniyle, o teşebbüsü...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bodrum'daki Regata ile bir ilişkisi var mı?
BİLGİ ÜNAL - Hayır, hayır... Marina'daki...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İki Regata'nın birbiriyle ilişkisi var mı?
BİLGİ ÜNAL - Zannetmiyorum... Hayır efendim, orası otel, burası da Marina kısmı... Daha sonra, o akşam yemekte olduğunu... Zaten ev tutulmuş o semtten, özellikle onun takibi kolay olsun diye ev tutulmuş. O eylemi yaptıracak kişiler o evde barındırılmış. Lokantada olduklarını tespit etmişler, lokantadan çıkınca, çay bahçesine zaten, devamlı, Deniz Kafe diye Bebek'te bir yer var, buraya gelişlerini biliyorlarmış; geldiklerinde de haber verilip tetikçilere bu eylemi yaptırdılar. Olayın iki sanığını zaten biz aldık, diğer sanıklarını da belirledik. Bir tanesi, yine sanık durumunda olan, hadise yerinde öldürülendi; ama, hatırlayabildiğim kadarıyla, olaya fiilen karışan 6 kişiydi ve diğer tespit edilen kişilerin de isimleri belli.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - İsimleri alabilir miyiz?
BİLGİ ÜNAL - Şu anda kesin olarak hepsini söylemem mümkün değil.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, siz sorgulamalarında bulundunuz mu?
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Hangisinin efendim...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, bu Ağansoy cinayetinden sonraki...
BİLGİ ÜNAL - Hayır efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Başbakanın iki korumasının Ağansoy ile birlikte olmasını nasıl açıklıyorsunuz?
BİLGİ ÜNAL- Biz, tabiî, onların polis olduğunu da hadiseden sonra öğrendik. İşte, Ağansoy ile arkadaşmış, hemşehriymiş, memleketlisiymiş, diğeri de onun arkadaşı olduğu için, birlikte oturmuşlar kalkmışlar ve o, tabiî, olayı yapanların, onların polis olarak hadise yerinde bulunduğunu bilip bilmedikleri konusunda bir bilgim yok.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İfadelerde, çek tahsilinde birlikte bulunacakları falan yazılı.. Polislerin, biraz evvel de söylediğiniz bu tip işlere karıştığını söylüyorsunuz...
BİLGİ ÜNAL - Maalesef, zaman zaman, büyük yerlerde bu tip olaylarla karşılaşıyoruz.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Daha çok bu tip olaylar, özel harekât timlerinde bulunan ya da daha başka özel birimlerde bulunan polisler mi; yoksa, normalde...
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Genel efendim...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Genellikle oran nedir?
BİLGİ ÜNAL - Şimdi, tahminî, kesin olmamakla, altı yedi aylık bir zaman dilimi içerisinde; yirmi beş civarında, belki yirmi ikidir, belki yirmi sekizdir, tam kesin bir şey söylemem mümkün değil; ama, gasp ve çek senet işlerinden dolayı işlem yaptığımız personel olmuştur Asayiş Şubesi olarak.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - İzmir de mi aynı şekildeydi?
BİLGİ ÜNAL - Tabiî, İzmir'de 9 bin polis vardı, İstanbul'da 30 bin civarında. Dolayısıyla, o orana göre aynı şeyi... Sonra, İzmir'de biraz daha kontrol etmek mümkün, daha ufak, ilçelere hâkim olması mümkün. Karşıyaka'da görev yapıyorsa adam, oralarda oturuyordur, akşamını da bilirsiniz, gündüzünü de, mesaisini de; ama, burada, Kadıköy'de görev yapıyor, işte bilmem nerede oturuyor, gözden kayboluyor gidiyor. Ondan sonra da yetkili amirlerin onu takip etmesi, bilmesi veya yaptığı yanlışları duyması daha zor oluyor.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - O gece, Ağansoy'da, Başbakanlık koruma polislerinin arkadaşlıktan daha çok, Ağansoy'u korumak veya birlikte iş yapmak üzere geldiklerine dair ifadeler var. Yaralı olarak alınan koruma polisinin daha sonraki ifadeleri var mı; yani, bununla ilgili çalışma yapıldı mı?
BİLGİ ÜNAL - Tabiî, memurların idarî yönden tahkikatları açıldı, onları, o yönüyle ben incelemedim. Bizim, tabiî, sanıkların belirlenmesi konusunda çalışmalarımız yoğunlaşmıştı ve en son yaptığımız çalışmada da, iki sanığı Mamaris'te aldık; yanılmıyorsam, Muğla Marmaris'te aldık. Zaten o yönüyle soruşturması, ilgili disiplin kurullarınca, eksiği fazlası, o yönüyle... Sanıkların kim olduğu belli değildi o tarihte. İlkönce, bir ölen olay vardı; o da, öleni de şöyle belirledik: Çakıcı olarak kamuoyunda bilinen kişinin daha önce silahla birini yaralama hadisesine karıştığı ve azmettirmeden dolayı, azmedenin tetikçisi olarak işlem yapılmıştı. Dolayısıyla, Ağansoy'u da, işte, ikide bir, vuracağız, öldüreceğiz deyince, olayla o şekilde irtibatını bağladık. Ölenlerin biri, cinayeti işlemeye gelenlerden biriydi.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Arkadaşlar, şunu söyleyeceğim -yanlış anlaşılmasın- sorular kısa ve konunun içerisinde olan sorular olsun. Buyurun Sayın İlgün.
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Ben, bir defa, açıklığa kavuşturulması bakımından soracağım. Çok önemli ve Türkiye'nin genelini ilgilendiren bir Topal cinayeti ve cinayeti aydınlatacak. bir ihbar... İhbarın öncesine falan, uzatmamak için girmiyorum. 5 kişiyi sorgulamaya alıyorsunuz, bu sorgulamaya katılan insanların, televizyonda, bütün herkesin gözü önünde, canlı olarak ifadeleri var. Şimdi, oradan da hareket ediyoruz. Bir de bu olayla ilgili, bu ifadelerle ilgili, bu memlekete iki dönem başbakanlık yapmış, bir ana muhalefet lideri durumunda olan, çok sayın bir genel başkanın da, kamuoyuna, Cumhurbaşkanına, Başbakana ve her şeyin ötesinde kamuoyuna bir açıklaması var. Yani, bu ifadelerin banda, kasete alındığı, görüntülü olarak alındığı ve zabıtlarının olduğunu, bu işin kaynağını da göstererek ve hatta kendisine çok yakın çalışma arkadaşlarının da bu kasetleri ve bantları seyrettikleri, dinlettiklerine dair, basında -ama doğru, ama yanlış- bazen de televizyon kanallarında çok çirkin, çok kötü görüntüler gördüklerini beyan eden sözler var, beyanları var. Siz de diyorsunuz ki "biz bu soruşturmayı yalnızca bir bilgi edinme babında, kendi el yazılarıyla bir tutanak aldık ve usul gereği de bunu imha ettik; ama, ben, bunun bir kopyasını bende saklıyordum." Şimdi, Sayın Yılmaz'ın, çok ciddî bilgilere, çok ciddî kaynaklara dayanmasa, böyle bir şeyi söyleyeceğini zannetmiyorum, mümkün değil ve endişe ediyorum ki, bir müddet sonra bunlar açıklanacak; yani, bunların var olduğuna şahsen inanıyorum, şahsî kanaatimi söylüyorum. Hiçbir genel başkan kalkıp da bu kadar önemli bir konuda, bu kadar iddialı konuşmaz. Şimdi, siz, Sarıyer Savcılığına, bu 5 kişinin ifadesinden sonra, neticesi olarak, bir ihbar neticesi, hatta, basında isimler geçmiş olayın hemen akabinde; siz, bunları biz görmedik, duymadık, okumadık, o yazımlarla da hiçbir işlem yapmadık denmesine de ben inanmıyorum şahsen; net söylüyorum. Neden yapılmadı? Çok büyük bir ihmaldir. Bir telefon ihbarıyla mı bu iş araştırılmaya giriliyor. Siz, Sarıyer Savcılığına, DGM'ye verdiğiniz fotokopiler hariç, onu yeni verdiniz herhalde...
BİLGİ ÜNAL - İfademe müracaat ettiklerinde verdim.
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Ama, bir polis olarak, bu olayı araştıran bir kurum olarak, Sarıyer Savcılığına bu ifadelerle ilgili ne verdiniz? İkincisi, Susurluk olayından sonra, bu bant ve kasetlerle ilgili, televizyondaki bu Ayhan Çarkın'ın beyanıyla ilgili çok iddialı beyanlarından sonra "gel kardeşim buraya, bu beş sorgulamayı yapan insanlara, bakın, akşam televizyonda adam çıktı, çok kötü muamelelere de tabi tutulduğunu söyledi; bu söyledikleri mi doğru, sizin yaptığınız mı doğru" gibi bir araştırma, bir şey yâpmadınız mı? Yani, sorduk, ettik... Bu nedir yani? Bunun hakkında aydınlanmak istiyorum.
BİLGİ ÜNAL - Efendim, Ayhan Çarkın'ın televizyondaki programında zaten ben açıktaydım. Yani, ondan sonra o arkadaşları toplayıp herhangi bir değerlendirme yapmam o yönüyle söz konusu değil. Ancak, Ayhan Çarkın -ben tamamını izlemedim programın ama- konuşmasında, banda alındı, görüntüye alındı, neyse, tespitler yapıldı şeklinde beyanı varmış ve bu beyan içerisinde o bantlar çıkarsa, kendisinin zaten suçsuz olduğu ortaya çıkacağını ifade ediyormuş. Kaldı ki, kendisinin bu kadar net konuşabildiği durumda, kendisi kimin bu tespiti yaptığını çok rahatlıkla bilmesi lazım. Diyebilmeli ki, işte, isim olarak bilmiyorsa da, ben gideyim tespit edeyim, teşhis edeyim, şu şu tespit yaptı desin. Yani, eğer, bu tespiti yaptığı iddia ettiği kişiyi onun görmüş olması lazım. Dolayısıyla, varsa öyle bir iddiası, onu da o yönüyle neticelendirmek mümkün.
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Sayın Ünal, tespiti yaptıracak olan biz değiliz. İfadeler burada. "5 kişiden 3'ünü şahsen tanıyorum" diyor beyanında. "İkisini tanımıyorum" diyor. İkisinin de sivil insanlar olduğu... MİT'ten de geldi, hatta öyle bir laf var...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bilmiyorum dedi nereden olduğunu, hangi birimden geldiğini...
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - "Ama, üçü teşkilatta gördüğüm, tanıdığım insanlar" diyor...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ellerinde bir mavi dosya var...
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Yani, o tespiti yaptıracak olan biz değiliz, emniyet yaptıracak.
BİLGİ ÜNAL - Hayır efendim... Şimdi, ben, daha önceki konuşmalarım içerisinde de söyledim. Ayhan'ın veya diğer arkadaşların Asayiş Şubesindeki bütün birimlerde çalışanları tek tek tanıması mümkün değil. Ben tanımıyorum, beni tanımıyorlar, tanımıyorlar efendim. Girdim bir iki sefer, adam oturuyor. Aslında, bizde, ast-üst ilişkisi içerisinde toparlanması lazım üstü geldiği zaman; adam, normal... Tanımıyor çünkü. Dolayısıyla, Ayhan'ın da diğerlerini tanımaması ve kendisine göre başka kuruluştan olduğu yorumunu yapması doğaldır.
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Pişkinsüt.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sorunun bir devamı olarak, kendi soruma başlamadan sormak istiyorum: Sizce, Ayhan Çarkın'ın televizyona çıkıp da bu şekildeki demeçler vermesinin, anlatmasının gerekçesi nedir?
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Ben bu konuda bir ÅŸey bilmiyorum.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bir şey yok... Peki... Sayın Ünal, Sayın Yazıcıoğlu, sizin kendisinin sağ kolu olduğunuzu, isimler konusunda kendisi bâzı konuları Emniyet Müdürü olduğu için bilemese bile, sizin çok net olarak konulara vakıf olduğunuzu ve bize çok aydınlatıcı bilgi verebileceğinizi de belirtmişlerdi ve İzmir'den beri de beraber çalıştığınız için...
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - DoÄŸru.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Doğrusu, ben, bugünkü konuşmanızda ve buradaki şu konuşmalarımızda sizin çok net bazı konuları söylemediğiniz hissini aldım veya bana o şekilde his geldi. Çünkü, bu kadar üst düzeye kadar gelinmiş olunacak ve bu kadar deneyimlerden geçilecek ve ondan sonra da belli konular çerçevesinde çok kısıtlı, çok yüzeysel bakış açısı olacak. Ne demek istediğimi şöyle sormak istiyorum: Şimdi, başa gelecek olursak, Sayın Yazıcıoğlu'nun, size, İçişleri Bakanının talimatıyla bu kişilerin Emniyet Genel Müdürlüğünde bir kez daha sorgulanması veya araştırılması gerektiğini söylediklerini söylüyorsunuz. Hiç o zaman -ki, çok beraber çalışıyorsunuz ve siz hem asayişten hem bilgi toplamadan sorumlusunuz, başta da öyle söylediniz- size, Sayın Sedat Bucak'ın, kendisini birkaç kez aradığını -üç defa telefonla konuştuğunu ve birkaç defa da telefona cevap vermediğini söylüyor- ifade etmediler mi; bu konuda bir bilginiz var mı?
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Hanımefendiyi aydınlatırsanız memnun olurum. Bilgi toplamanın istihbarat olmadığını, bunun ayrı bir şube olduğunu, onu da açıklarsanız ortaya çıkar mesele...
BİLGİ ÜNAL - Anladım efendim. Bilgi toplama -bilebiliyor musunuz bilmiyorum, bana ayrıca muhabere elektronik şubesi de bağlıydı- istihbarî bir kısım değildir.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Asayişle mi ilgili?
BİLGİ ÜNAL - Hayır, Emniyet Müdürlüğünün ayrı bir bürosudur, on kişilik çalışan bir bürodur. Aranıp aranmadığı, herhangi bir pasaport işlemi, vatandaşların herhangi bir...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Muhabere ve bilgi toplama...
BİLGİ ÜNAL - Evet... Odur... Benim bulunduğum yerle Emniyet Müdürünün oturduğu yer arasında bir kere ilçe farkı var. O Vatan Caddesinde oturur -Emniyet Müdürü makamı- ben Gayrettepe'de otururum. Ama, bu olaydan sonra, Emniyet Müdürü bir konuşması içerisinde, Sedat Bucak'ın -bu olaydan sonra duydum yalnız ben, bu iş bitti, adamlar teslim edildi- bu olayla ilgili kendisini birkaç kez aradığını söyledi, duydum; ama...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bu olayla ilgili olarak aradığını söylediler...
BİLGİ ÜNAL - Evet, bu memurların alınışıyla ilgili...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Nereden tanıdıkları hakkında bir bilgi var mı?
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Bilmiyorum.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, Sayın İbrahim Şahin'in aradığına ait bir şey söylediler mi?
BİLGİ ÜNAL - İbrahim Şahin kimi aradı efendim.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) -Yazıcıoğlu'nu... Olayın başında...
BİLGİ ÜNAL - Ben onu şimdi duyuyorum. İbrahim Şahin Bey Ankara'dan geldiğinde Kemal Beyi aradı, daha sonra da beni aradı telefonla.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hayır, sorgulama için ilk alındıkları zaman arama var mı, böyle bir bilginiz var mı?
BİLGİ ÜNAL - Hayır, yok. Hiç duymadım...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Yani, size Yazıcıoğlu’nun söylediği bu konu yok.
BİLGİ ÜNAL - Yok... Ama, Sedat Beyin aradığı şeklinde, olaydan sonra bir bilgim oldu. Hatta, Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Halil Beyin geldiğini, ondan da olay hakkında bilgi edindiğini, daha sonra da, Sayın Bakanın öğleden sonra da...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sizin söylediklerinize göre, İçişleri Bakanı olaya muttali olduğuna göre, niçin Sayın Yazıcıoğlu konuyu -Emniyet Genel Müdürü incelensin demiş, oraya gelsin demiş- Cumhurbaşkanına götürme isteğini ve Valiye de bu istekle randevu alması için talebini iletti acaba?
BİLGİ ÜNAL - Efendim, ben bu konuda bir yorum yapamam. Mümkün değil..
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Acaba, bulguların Cumhurbaşkanına, yani, çok üst bir noktaya iletilmesi gerektiğini düşünerek mi bunu söyledi. Yani, sizin elde ettiğiniz bulgular...
BİLGİ ÜNAL - Efendim, takdir edersiniz, bizde ast-üst ilişkileri vardır. Yani, Kemal Beyin Emniyet Müdürü olarak kendi değerlendirmelerini, kendi üst makamlarla konuşmalarını, her şeyden benim bilgim olması mümkün değil, bir yorum da yapmam mümkün değil.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, bu olayla ilgili sorumlu, doğrudan doğruya bilgi sahibi olan sizsiniz; sizin verdiğiniz bilgi...
BİLGİ ÜNAL - Ama, yani, Kemal Bey görüştüyse de, sadece bu konuyla ilgili
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, asayiş meselesi mi, yoksa Emniyet Müdürlüğüyle ilgili mesele mi?..
BİLGİ ÜNAL - Türkiye'deki, işte, Susurluk olayından sonra bir sürü olaylar konuşuluyor gündemde... Tahminî... Ben bilmiyorum; yani, ne konuşulduğunu...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki Sayın Ünal. Siz, Sayın Yazıcıoğlu'nun beyin takımı içerisindesiniz. Yani "kelimeleri, isimleri ben unutabilirim; ama, Sayın Ünal unutmaz; ondan ifadeleri, belli konuları alabilirsiniz" diyor bize kendisi; çünkü, belki, asayişin içerisinde günlük olarak da bulunduğunuz için de olabilir bu konuda. Kazadan önce, Ömer Lütfi Topal cinayeti temmuz sonu; arkasından Susurluk olayı 3 Kasım, sizin alınmanız, tahminen bir ay sonra, 5 Aralık civarında. Şimdi, 3 Kasım ile 5 Aralık arasında bir aylık bir süre var. Sizin gibi çok konuya sahip deneyimli bir emniyet müdürünün, bu bir aylık süre içerisinde, oldu ki, diğer arkadaşlarımızın sorduğu gibi, Ömer Lütfi Topal olayında bazı net delillere ulaşamasa bile, kazadan sonraki ipuçlarıyla, bir kez daha oturup değerlendirdiniz mi? Mesela, ben size şunu soracağım: Sami Hoştan konusunda -Sayın Bakanımız söyledi- Azur Otel'deki, Ömer Lütfi Topal cinayeti sırasında, Marmaris Azur Otel'de bulunduğuna ait verdiği adresteki yer ayırtılmasının ve kaldıkları gün içerisindeki otel parasının ödenmesinin, havayolları bilet parasının alınmasının, hepsinin Mehmet Özbay adıyla yapıldığını biliyoruz. Şimdi, Mehmet Özbay'ın tekrar Şahin Ekli ile aynı isim olduğunu Sayın Yazıcıoğlu da zaten bir süre sonra ifade ettiler, parmak izinden çıkan olayda. Peki, bunu bir kez daha, bazı daha derin araştırmalar yapmak gerekir diye düşündünüz mü veya bu konudaki yorumunuz nedir?
BİLGİ ÜNAL - Efendim, bu konuda Asayiş Şubesinde derinlemesine, o olaydan sonra bir araştırma yapılmadı.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, Susurluk olayına kadar derinlemesine bir araştırma yapılmadı...
BİLGİ ÜNAL - Hayır... Susurluk olayı olduktan sonra da, o noktada, bir Mehmet Özbay veya Sami Hoştan'ın gidip, faturalarının Mehmet Özbay adına...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Niye yapılmadı? Böyle önemli bir cinayette, beş tane sanık şüphesi olan insan var elinizde, aradan süre geçmiş, bir fırsat doğmuş. Yani, niçin inceleme yapılmıyor? Kaldı ki, Sami Hoştan'ın ve Ali Fevzi Bir'in, daha önce hem uyuşturucu kaçakçılığından, hem silah kaçakçılığından sabıkalı olduğunu ve onların hâlâ daha İstanbul'da, İstanbul gibi çok zor şartların, yeraltı dünyasının işlediği bir yerde, hâlâ daha kumarhanelerinin olduğu biliniyor ve bu tür bir bağlantı kuruluyor ve geriye dönük bir araştırma yapılmıyor. Yani nedir bunun sebebi sizce? Teknik eksiklik midir, bilgi eksikliği midir; yoksa, insanlarda yorum eksikliği midir; yoksa, siz bir şeyden çekindiniz mi?
BİLGİ ÜNAL - Hayır efendim...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Nedir peki bunun altındaki konu? Ben hukukçu olmadan bunu sorabiliyorum düşünerek. Siz, yani, bunu nasıl, emniyet mensubu olarak...
BİLGİ ÜNAL - Herhangi bir yerden çekinerek falan, kesinlikle öyle bir şey yok.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, nedir bunun altında yatan neden?
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Bilgi eksikliÄŸidir efendim.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) -Ama, nasıl... O zaman...
BİLGİ ÜNAL - Bilgilerin bağlanma noktasındaki kopukluktur.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, bir başka konu daha... Biraz önce kendiniz ifade ettiniz ki, daha önce de biz görüştüğümüz konularla biliyoruz; bu özel tim, özellikle de icraat faslında olan, özel timin operasyon yapan grubunun çok hassas davranabildiğini -disipline edilmesi konusunda da acaba hassasiyetin çıkıp çıkmadığını da tartışmak lazım- söylediniz. Peki, bu kişilere psikolojik olarak bir takip yaptırıyor musunuz; mesela, senelik olarak, aylık olarak; Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı bunlar da.
BİLGİ ÜNAL - Şimdi, benim, tabiî, ilgi alanımın dışında ve yetki alanımın dışında. Emniyet Müdürlüğü...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ama, gözlemliyorsunuz; en azından teklif edebilirsiniz.
BİLGİ ÜNAL - Anladım da, onun başında şube müdürü var, emniyet müdür yardımcısı var. Yani, konu onların konusu..
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki efendim... Bu olay çıktıktan sonra, biraz önce söylediğim, Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir gibi bakış açısıyla, acaba, şu üç özel timin, o zaman parmak izi uymadı dediniz, serbest bırakılması gerekti dediniz ve kaldı; ama, kazadan sonra, üç özel tim ve birtakım şu ilişkileri gördükten sonra bir kez daha derinlemesine araştırıldı mı? Mesela, bu kişilerin neden ödül aldıkları, ikramiyeleri var bize gelenlerde, beş ikramiye, üç ikramiye, devamlı ödüllendiriliyor; nasıl oluyor bu, neye bağlı ödüllendiriliyor?
BİLGİ ÜNAL - Ödüllendirme şudur efendim: Çeşitli operasyonlara fiilen katılarak emekleri geçenlerin, olayın önemine göre valiliklerin teklifi ve bakanlığın takdiri üzerine tespiti yapılan ödüllendirmedir.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hangi konuda; uyuşturucunun haricinde her konuda mı?..
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Her konu deÄŸildir efendim. ValiliÄŸin...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Her konuda derken, yani, özel olaylarla ilgili diyorsunuz... Sadece uyuşturucu değil, işte, operasyonda yakalama falan filan da dahil mi?
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Åžimdi, asayiÅŸ hizmetlerinde de olur bu...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Onu kastediyorum.
BİLGİ ÜNAL - Hiç ilgisi olmayan bir insanın -İzmir'de yaşadığım- bir arabanın içinde beş kişilik ailenin kurtarılması için bir emniyet amirinin suya atlayarak, canını ortaya koyarak çalışmasıdır; sel felaketinde vatandaşları uyandırmaya çalışan bir komiser gibi.. Dolayısıyla, ödüllendirme, üst makamların uygun görmesi, bakanlığın da...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sayın Ünal, olay yine kaza sonrasında bu şekilde bakıldığında, Arnavut Sami olarak bilinen Sami Hoştan'ın Almanya'da esrarla yakalanmak ve kumar oynatmak suçlarından hakkında fiş düzenlenmiş olmasına rağmen, kendisine silah taşıma ruhsatı verildiği polisteki dosya kayıtlarından anlaşılıyor. Nasıl oluyor da verilmiştir veya siz bu konuda şu olay çıktıktan sonra geriye doğru bir araştırma yaptırdınız mı?
BİLGİ ÜNAL - Şimdi, efendim, ben o konuda bir yorum yapamam. Kaldı ki, silah nasıl verildi, dosyada ne var, dosyada bu belgeler var mı yok mu, eksik mi tamam mı, bilemiyorum ben onu.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Silah ruhsatını kim veriyor?
BİLGİ ÜNAL - Silah ruhsatını, yönetmelik var...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Verilebilir de, adı çıktıktan sonra araştırıldı mı, ben onu söylemek istiyorum.
BİLGİ ÜNAL - Ama, onu ilgili birim araştırması lazım.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Silah masası kime bağlı?
BİLGİ ÜNAL - Silah masası, silah ruhsat şubesi vardır, oraya bağlıdır, şube müdürü vardır, görev dağılımında bir de emniyet müdür yardımcısı vardır...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Size mi bağlı bu?
BİLGİ ÜNAL - Hayır, emniyet müdürüne bağlıdır, bana bağlı değildir. Ayrıca bir şubedir.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sayın Ünal, 14.11.1996 tarihinde, Uğur Dündar'ın, İstanbul Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığına ibraz ettiği isimsiz ve tarihsiz bir dilekçe var, mektup olarak. Orada, iki nokta izleniyor; bir tanesi -İzmir'le ilişkiniz olduğu için soracağım- isimleri tek tek sayılan ve İzmir grubu olarak adlandırılan kişilerle ilgili araştırma yapılması gerekir şeklinde, Tuana Cafe diye, Güzelyalı'da isimleri olan var. Bu Tuana Cafe hakkında bir bilginiz var mı İzmir'den?
BİLGİ ÜNAL - Hayır... Ben Güzelyalı'da oturdum aslında ve haftada birkaç gün de orada yürüyüş yapardım; ama, İzmir'in en güzel semtlerinden biridir. Orada olduğum müddetçe hem lojmanda oturmam hasebiyle karakol altımdaydı. Ceraim olarak, suç olarak, en az suç işlenen bir bölgedir; Sayın milletvekilim de bilirler ve suçların sabıkalıların barındığı tiplerin yer aldığı bir bölge değildir. O kafenin, benim hatırladığım kadarıyla, çok uzun bir geçmişi olmaması lazım, hafızamda eski bir isim değil orası.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, üç özel tim polisi ile bu kafe arasında bir ilişki var mı, böyle bir bilginiz var mı? Bu kafenin onların kendi mal varlığı olduğu söyleniyor, o konuda bir duyumunuz oldu mu?
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Efendim, müsaade ederseniz, bu konularda muhataplarına...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ama, İzmir Emniyet Müdürlüğünde çalışmışlar.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Müsaade eder misiniz hanımefendi... Arkadaşımın fevkalade önemli bir yaklaşımı var. Biz de bazı kurallara riayet etmek durumundayız. Bu konu üzerine çalışılmadı. Bir karşı sorgulama söz konusu olabilir. Üzerinde çalışalım, ondan sonra.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki geçiyorum. Yine Uğur Dündar'ın beyanlarında, Abdullah Çatlı ile Sami Hoştan üç özel tim görevlisinin cep telefonu muhaberesi var deniliyor. Bu araştırıldı mı? Siz muhaberenin başındayım dediniz. Böyle bir şeyi araştırdınız mı o bir ay içerisinde?
BİLGİ ÜNAL - Muhaberenin görevi değildir o araştırma, muhabere şubesinin görevi değildir.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, olay çıktı, istihbarat almanız lazım; en azından asayiştesiniz. O bir ayın içerisinde. Daha önce Ömer Lütfi Topal olayı var. Kaza çıkmış, siz, bir şey...
BİLGİ ÜNAL - Zaten savcılığa verilmiş bu dilekçe. Bize vermedi mesela, bu mektubu bize getirmedi.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, Haluk Kırcı hakkında bir bilginiz var mı?
BİLGİ ÜNAL - Bilmiyorum. Basından bildiğim kadarıyla...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Kazadan sonra Haluk Kırcı ile ilgili bir araştırma yaptırdınız mı?
BİLGİ ÜNAL - Hayır efendim, yaptırmadım.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Öney.
METİN ÖNEY (İzmir) - Ben, İzmir'den sizi de Sayın Yazıcıoğlu'nu da biliyorum. Fevkalade başarılı çalışmalarınızın da canlı tanığıyım. Birincisi, bu konuyu ihbar edenlerle ilgili bir araştırma yaptınız mı? Bir bilgi var mı? Kim ihbar etmiş? Hiç önemsemediniz mi? Çünkü, çok ihbar geliyordur. Bunu dikkate aldığınıza göre...
BİLGİ ÜNAL - Geliyor. Onu tespit etmek de çok zor.
METİN ÖNEY (İzmir) - İkincisi, bu kadar profesyonelce işlenmiş bir olayda silahların bırakılmasıyla ne mesaj verilmek istenmiş sizce? Kendileri maharetle ortadan kaybolduklarına göre -kimler yapmışsa- tüfeği düşürdü gibi bir şey mümkün değil. Ne gibi bir mesaj verilmek istenmiş? Kime?..
BİLGİ ÜNAL - Ben şahsî tahminimi söyleyeyim. Bu tür hadiselerde, profesyonelce işlenen cinayetlerde, suçta kullanılan tabanca, tüfek, neyse, özellikle hadise yerinde bırakılır; çünkü, bırakılmadığı takdirde başka bir hadisede kullanıldı mı yakalanma ihtimali olacağından o hadisenin de akabinde çözülmesini getireceği düşüncesiyle bırakıldığı kanaatindeyim.
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama daha kolay değil mi? Delil, orada bakarsınız, ona göre...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Onu söylemiyor. bilahare diyor. Bir de zorlarlar sanığı yakaladığı zaman, göster derler -çok affedersin Metin- zorladığı zaman göstermek zorunda kalır.
BİLGİ ÜNAL - Onun için bırakmışlardır.
METİN ÖNEY (İzmir) - En küçük olayda bile iki tutanaktan birinin tutulması gerekir. Biri salıverme tutanağı, tespitinize göre; iki, bir fezlekeyle cumhuriyet başsavcılığına başvurma tutanağı. Bu, emniyetin kurulduğundan beri genel ilkesidir. Ya "hiç bir şey çıkmamıştır, ama, üstü arandı, şunlar bulundu ifadesine başvuruldu şunları söyledi, yeterli bir belge ve delil taşımıyor, salıverilmesine..." kimse buna karışmaz, ama, tutanak orada durur ya da bir fezleke ilgili biriminiz yazar, der ki "deliller budur, şu maddelere göre gerekir." İkisinin de yapılmamasını nasıl yorumluyorsunuz?
BİLGİ ÜNAL - Yakalama tutanağı yapıldı. Salıverme tutanağı şunun için yapılmadı; çünkü, salıverilme noktasında Ankara Genel Müdürlüğe gönderilmesi emri olduğu için teslim tutanağı yapıldı onun yerine.
METİN ÖNEY (İzmir) - 29 saat içinde olup bitenlerle ilgili de bildiğimiz ayrıntılı bir tutanak yok, yani, ben avukat olarak... Siz bunu anlıyorsunuz, ne demek istediğimi. Bizim bildiğimiz bir dosya şöyle kapanmıştır, böyle olmuştur, ama, o yok. Yani, ben onları, yazılı olanları fazla kayda değer bulmuyorum.
BİLGİ ÜNAL - Orada salıverme tutanağı yapılmış olsa onun dökümü içerisinde sizin belirttiğiniz veya üzerinde...
METİN ÖNEY (İzmir) - Olurdu diyorsunuz.
BİLGİ ÜNAL - Evet, onlar olurdu. Ama, teslim tutanağında ona benzer ayrıntılar nelerle ilgili, ne yapıldığına dair ayrıntılar teslim tutanağında geçti.
METİN ÖNEY (İzmir) - Hem İzmir'de hem İstanbul'da görev yaptınız; çok çeşitli olaylar önünüze geldi. Şimdi, ülkemizde yukarıdan aşağıya yanlış işlerin yapıldığına dair bir organizasyon hissediyor musunuz sizi rahatsız edecek? Dürüstlüğünüzü de bildiğim için söylüyorum. Sizi rahatsız edecek tarzda bir yapılanma -isimlendirmek için söylemiyorum, kafamda da hiçbir isim yok- şema olarak sizi rahatsız eden bir tabloyla karşılaşıyor musunuz üç sene, beş sene veya son gün, bugün?
BİLGİ ÜNAL - Ne İzmir'de ne İstanbul'da bizim görev alanımız içerisinde ne siyasîlerimiz ne bürokratlarımız -üst bürokratlarımız- bize en ufak tesir etme girişimiyle karşılaşmadık.
METİN ÖNEY (İzmir) - Sizinle ilgili demiyorum. Sizi aşmak suretiyle, yani, ben, size veya üst ast, yukarıdan aşağıya emir demiyorum; ama, devletin içinde böyle bir beğenmeyeceğiniz, tasvip etmeyeceğiniz bir yapılanma sizce hissediyor musunuz? Sadece bu duyguya yönelik... Tabiî, bir şey hissetmiyorum da diyebilirsiniz.
BİLGİ ÜNAL - O konuda söyleyeceğim afaki olur.
METİN ÖNEY (İzmir) - Peki teşekkür ederim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın İncetahtacı.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Sayın Ünal, ben, aslında, Metin Beyin sualinin benzerini soracağım. Metin Bey genel olarak sordu size, yani, bir rahatsızlık hissediyor musunuz dedi; ben, spesifik olarak sormak istiyorum. Topal cinayetinden bugüne kadar gerek araştırma safhasında gerek gözaltına alma safhasında gerekse bugün gelmiş olduğumuz noktada bir anormallik hissediyor musunuz, yani, yapılan bütün işlemler bir tecrübeli emniyetçi olarak sizin emniyetçi anlayışınıza uygun mu gidiyor? Bir de başka yönünüze hitap ederek soracağım. Siz, aynı zamanda, bu memleketin değerli bir vatandaşısınız. Memleketimizin şu anda içinde bulunduğu bu anormal durumdan rahatsızlık duyuyorsunuz hepimiz gibi. Vicdanen de aynı soruyu soruyorum, yani, emniyetçi olarak soruyorum, bir anormallik var mı diye soruyorum, bir de insanî boyutunuza soruyorum, vicdanen Ömer Lütfi Topal cinayetinden bugüne kadar geçen zaman içerisinde herşeyin doğru yapıldığı konusunda vicdanen "evet" cevabını verebilecek durumda mısınız?
BİLGİ ÜNAL - Bazı olayları aydınlatmak, çok yaklaşırsınız, mümkün olmaz.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Fizikî engelleri kastetmiyorum.
BİLGİ ÜNAL - Ben de netice itibariyle sizin dediğinize bağlamak açısından söylüyorum. Bazı olaylara o kadar çok yaklaşırsınız ki, cinayet olur, yaralama olur, başka bir hadise olur, netice almak için bir ayı iki saate düşürürsünüz; ama, o iki saat içerisinde kitlenirsiniz, orada kalırsınız.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bu kalmanın sebebi fizikî midir, yoksa tabiî midir veya başka bir...
BİLGİ ÜNAL - Bağışlarsanız başka bir yaşadığım, İzmir'de yaşadığım bir olaydan bir örnek vermek istiyorum. İzmir'in Güzelbahçe Semtinde beraber yaşadığı bir kadınla bir erkeği kadını boğarak erkeği de boynu kesilerek öldürülmüş olarak bulundu. En son eve girdikleri bir haftaydı, Biz, cinayeti iki saate kadar indirdik. Artı, evde bulduğumuz parmak izlerinin, kapının orada bulduğumuz parmak izlerinin sahiplerini tespit ettik. Normalde, görüntü, cinayet bunlar tarafından işlenmiş olması lazımdı ve bu şahısların araba hırsızlığı, teyp hırsızlığından da sabıkaları vardı. Bulduğumuz parmak izlerini genel müdürlüğe sorduk, kaç gün muhafaza edilebilir, özelliğini kaç gün korur diye.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Eşyaların üzerinde... . BİLGİ ÜNAL - Kapıda net bir zeminde. Bize cevap verdiler; iklime göre değişir, şartlara göre değişir; yani, olabilir de olmaz da diye. Çocukların oraya gittiği doğru. Teyp almaya gitmişler, o da doğru; ama, kesinlikle cinayeti onlar işlemediler. İki saate kadar düşürdük. Hem vicdanî kanaatimiz hem de tespitlerimiz bu cinayeti onların işlemediği şeklinde oldu. Görüntüde, biz onları verseydik onlar tutuklanırdı. Belki kamuoyu da o anda tatmin olurdu; ama, vicdanen biz rahatsız olurduk hem yasalar nezdinde hem Allah nezdinde. İnsanın biraz kendi kendini dinlemesinde fayda var. Dolayısıyla, o kadar yaklaştığımız halde biz o cinayeti çözemedik.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bugünkü olaya da aynı açıdan mı bakıyorsunuz?
BİLGİ ÜNAL - O olaya da belki biraz daha acele etmeseydik, konuşmalar içerisinde, biraz daha sabırlı hareket edebilseydik, biz polisi, bir suçun sanıklarını yakalamak kadar manen tatmin eden bir şey yoktur efendim. Bir olayı çözebilmek bizi dinlendirir, manen dinlendirir, huzur getirir bize. Onun için de aceleciliğimiz vardır. Eğer, bir hata yapıldıysa bundan dolayı yapılmıştır; yani, bu bilgi biraz daha olgunlaştırılabilseydi, bu ham bilgiler biraz daha pekiştirilebilseydi, daha netleştirilebilseydi belki netice alınırdı.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bu hata bir iradenin sonucu mudur, yoksa, belli bir iradenin neticesinde böyle acele davranmak sonucu mu çıkmıştır, yoksa olayların gelişi mi?..
BİLGİ ÜNAL - Hayır.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Daha önce de böyle aceleyle davranıp netice alamadığınız olayları hatırlayabiliyor musunuz? Yani, ille bir örnek şart değil de, olabilir mi böyle bir şey?
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Olabilir efendim.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Fakat, belli bir tecrübeden sonra bunun yapılmaması gerekir aslında.
BİLGİ ÜNAL - Tabiî, her şeyi bir kişinin değerlendirmesi, bir kişinin yürütmesi mümkün değil büyük yerde.
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, siz, bu cinayeti çözemeyeceğinizi mi demek istiyorsunuz; yani, şu anda, bu görüntüde, bu fotoğrafta?
BİLGİ,ÜNAL - Benim dosyayı bıraktığım noktada tıkanmış durumdaydı, ama, daha sonraki gelişmeler, yeniden bir daha dosyayı ele alıp, çalışmalar nereye kadar götürebilir bilemiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Topçu.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ayhan Çarkın'ın televizyondaki ifadesinde geçen iki siville ilgili genel bir soru soracağım. Siz, dışarıdan iki tane adam aldırıyorsunuz, siz de cevaben hepsini tanımıyorum... Peki, benim sorum şu: emniyet, bu tür sorgulamalarda emniyette âdet ya da istisna da olsa hiç dışarıdan emniyette sorgulamak için adam getirdiğiniz vaki midir? Emniyet camiasından olmayan, kendi camianızdan olmayan kişileri sorgulamaya dahil ettiğiniz hiç vaki midir?
BİLGİ ÜNAL - Hayır efendim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sadece bu olayla ilgili değil, genel olarak...
BİLGİ ÜNAL - Hayır efendim, mümkün değil.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İkinci sorum şu: Acaba, özel tim mensuplarından Oğuz'un, Hüseyin Kocadağ'ın korumalığını yaptığına dair bir beyan var. Bu beyan doğru olabilir mi?
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Bilmiyorum.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bir başka beyan... Ayhan Çarkın televizyondaki ifadesinde diyor ki "ben, İstanbul'dan 8 Ağustosta ilişkimi kestim; Ankara'ya tayin edildim koruma olarak. İhbar 25 Ağustosta. Sizin de gözetim altına almanız 25 Ağustosta. "Mehil müddetini kullandım. 23 Ağustosta Ankara'da başladım" diyor. Oysa, siz diyorsunuz ki, biz Ayhan'ı 25 Ağostos'ta kendiliğinden geldi.
BİLGİ ÜNAL - Doğrudur. Arkadaşının alındığını duyarak arkadaşını ziyaret gayesiyle geldi.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ankara'dan mı geldi?
BİLGİ ÜNAL - İstanbul'dan geldi. Zaten sünneti vardı.
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, o sırada izinli mi?
BİLGİ ÜNAL - Bilmiyorum efendim. Özlük durumunu bilmiyorum.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki. O zaman sorum şu: Kendisi ifadesinde ısrarla diyor ki, ben bantlar falan sözünü yoktur diyorsunuz, böyle bir şey yapılmadı, onları dikkate almıyorum. Sizin sözünüze, cevabınıza göre söylüyorum. Diyor ki "ben şu kadar kişiyi öldürdüğüme dair beyanda bulundum, bunun hangi şartlarda yapıldığına bakılsın." Yani, kendisinin, emniyette böyle bir beyanda bulunduğunu söylüyor. Siz de diyorsunuz ki "hayır, ifadesi alınmadı, sadece önüne bir kâğıt verildi, o kâğıtların bir sureti de bende var." Bant var mı yok mu ayrı bir iş. İfade verdiğini söylüyor. Bu mümkün mü, böyle bir şey olmuş olabilir mi sizin dışınızda veyahut da arkadaşlarınızdan acaba bunu kime soralım, bunu kim bilebilir? O diyor ki "ben şunları öldürdüğümü söyledim" siz diyorsunuz "hayır..." "Ben bunları öldürdüğümü söylüyorum, ama, hangi şartlarda söylediğime bakılsın."
BİLGİ ÜNAL - O gruba söylenmiş olması lazım.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kimden soralım bunu?
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sorgulamaya katılanlara bunları sorsak bilirler mi?
BİLGİ ÜNAL - Söylediyse onlara söylemiş olması lazım.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bir sorum da şu: Bu arkadaşlar açığa alındı, üçü. Bu arkadaşların bir suçu, kabahati yoksa, bu kadar takdirname almış olan arkadaşların sizce niçin şey yapılmış olabilir?
BİLGİ ÜNAL - Bakanlık takdiri. Ben kendimin de niçin açığa alındığını bilmiyorum ki.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bu kadar takdirname almış olan arkadaşların açığa alınmasının...
BİLGİ ÜNAL - Benim de çok takdirnamem var, ama, ben de açığa alındım.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Siz, deniyor ki, bize bilgi vermek için alınıyor; bize bilgi verin.
BİLGİ ÜNAL - Olanı verdik efendim biz.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Son sorum şu: Bu olayın tipik özellikleri var. Siz polisler bu işleri iyi bilirsiniz. Silahlar bırakılmış, ameliyat eldiveni kullanılmış, kalaşnikof tüfekler kullanılmış, yalnız orta parmak izi var, silahlar oraya atılmış, yani, olay, büyük bir profesyonellik gösteriyor. Cinayetin işlenme tarzı itibariyle, size, hiç, İstanbul'da veya başka bir yerde başka bir cinayeti anımsatan bir havası var mı? İkincisi, bu kadar profesyonelce İstanbul'da cinayet işleyen bir şebeke, çete sizce başka bir olay benzeri bir şekilde bir yerde mukayese yapabilme veya böyle bir şeye daha önce de rastlandı gibi demek mümkün mü?
BİLGİ ÜNAL - Tabiî, doğru bir soru. Kalaşnikof tüfeği herkes kullanamaz zaten. Bir kere, bunu kullanan kullanmasını bilen bir kişi.
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kimler olabilir böyle? Polis içerisinde kimler olabilir?
BİLGİ ÜNAL - Kaleş, bizde çeşitli birimlerimizde var.
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hangi birimde daha yoğun?
BİLGİ ÜNAL - Karakolda da var; yani, nöbeti tutan...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sorunun esasını kaybetmeyelim.
BİLGİ ÜNAL - Benim dönemimde, İstanbul'da, buna benzer, Kaleş'le işlenen cinayet olmadı. Yani, bir bağ kurması açısından onu da işlediyse bunu de işlemiş veya işleyiş özellikleri itibariyle tarzı çapraz ateş, iki tane Kaleş, iki tane veya bir tane terk edilmiş gidecek şekilde bir cinayet işlenmedi.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ameliyat eldiveni...
BİLGİ ÜNAL - Benim dönemimde işlenmedi.
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sizden önceki dönemleri bilmez misiniz siz? Yani, emniyette devamlılık söz konusu değil midir?
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kayıtlarda olabilir.
BİLGİ ÜNAL - Kayıtlarda... Ama, onun hepsini... Zaten günlük yaşıyorsunuz İstanbul'da.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İstanbul'da siz kabadayılarını, bu teftişleri bilirsiniz aşağı yukarı. Bu işi, size göre, işleyebilecek başka kişiler yahut başka şebekeler, mafyadır şudur budur var mı size göre?
BİLGİ ÜNAL - İstanbul'da o kadar çok mafya var ki, her köşeden bir mafya çıkıyor. Nereyi sıkarsanız...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Böyle bir kabiliyet var mı?
BİLGİ ÜNAL - Vardır efendim. İşleyebilirler; çünkü, İstanbul'da her türlü oluşum her zaman mümkün.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ama, bir benzerine rastlamadım diyorsunuz.
BİLGİ ÜNAL - Rastlamadım.
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Bu beş kişinin sorgulandığı odayı siz gördünüz mü?
BİLGİ ÜNAL- Hayır.
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Bilginiz var mı? Bir sorgulama odası mı, yoksa bir makam odası mı?
BİLGİ ÜNAL - Sorgulama yapılmadı zaten onlara; mülakat yapıldı. Dolayısıyla, sorgu odası ayrı, mülakat ayrı.
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Biz şimdi İstanbul'a gitsek, Sayın Müdürüm, mülakat yapılan odayı ve o mülakat sırasında içeride bulunan kişilerin kimler olduğunu kimden öğrenebiliriz? Biz, onlarla birlikte görüşmek istesek, hepsi o günkü aynı kadroyu kim bilir? Siz bilmiyorsunuz. Kim bilir?
BİLGİ ÜNAL - Söyledim efendim size.
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - O dördünüzün haricinde on onbeş kişi dendi. Onlar bilirler mi?
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - On onbeÅŸ kiÅŸi deÄŸil efendim.
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ayhan Çarkın da onbeş kişi diyor.
BİLGİ ÜNAL - Onbeş kişi dediği esas mülakatı yapan bunlar. O anda alındığı için ekip getirmiştir, götürmüştür.
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Mülakatı yapan ekibin başı kim?
BİLGİ ÜNAL - Şube Müdürü Duran Alp Bey.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Sayın Müdürüm, iki hususu öğrenmek istiyorum. Ömer Lütfi Topal'ın bunu resmi belgelerle ispatlama anlamında demiyorum, sizin şahsî duyum ve bilgilerinizde böyle bir bilgi var mı açısından soruyorum. Ömer Lütfi Topal'ın uyuşturucu, PKK gibi bağlantıları olduğuna dair duyumunuz var mı?
BİLGİ ÜNAL - Uyuşturucu kaçakçılığını daha önce yaptığı şeklinde duyumum var; ancak, bugün için uyuşturucu kaçakçılığı yaptığını değil de zaten uyuşturucu kaçakçılığından çok çok daha fazla para mevcut gazinolarından kazandığını...
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - PKK'ya haraç verme noktasında ola ki...
BİLGİ ÜNAL - Duymadım.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ömer Lütfi Topal'ın avukatı, basına onun bir iki beyanı yansıdı. Onlar söylüyor ki, Ömer Lütfi Topal Ankara'ya geldi, birileriyle görüştü, daha sonra da "oh be, bu meseleyi hallettim, rahatladım" dediği ifade ediliyor avukat tarafından; yani, Ömer Lütfi Topal, birileri tarafından kendisinin bir liste içine dahil edildiğini, öldürülmeyle ilgili olarak, kendisiyle ilgili olarak bir öldürme listesine dahil edildiğini, ancak, bu hususta karar verme durumunda olan, resmî olabilir, sivil olabilir, mafya dediğiniz şahıslar olabilir, yani, net olarak bunun kimler tarafından olduğuna dair bir beyan yok; ancak "bu meseleyi hallettim, çok şükür rahatladım" dediğine dair bir beyanatı var avukatının. Siz, haricen duyum da olabilir, yani, mutlaka dinlemeniz şartıyla demiyorum, sizdeki bilgi olarak diyorum, bu doğru da olabilir, yanlış ta olabilir; ama, kafanıza yerleşmiş olan bir bilgi kırıntısı var mı bu konuda? Ömer Lütfi Topal'ın herhangi bir şahıslar tarafından...
BİLGİ ÜNAL - Bilmiyorum. Ömer Lütfi Topal, gazinocular alemi içerisinde sevilmeyen olarak bilinir. Sadece kendi, tek başına, ferdî hareket eder. Diğer gazinocuların arasında bazen böyle dostluk, arkadaşlık, dayanışma gibi girift ilişkiler varsa da Ömer Lütfi Topal tamamen bunun dışında derler.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Televizyonlarda, gazetelerde okuduk yine, Kıbrıs'ta bağlantılı olarak Ömer Lütfi Topal'ın, Abdullah Çatlı ile -Abdullah Çatlı'yı Mehmet Özbay olarak bilmiyorum dediniz gerçi- bu hususta Kıbrıs'a gidip geldiği, yurtdışında kumarhane alımlarıyla ilgili, emniyette, Ömer Lütfi Topal'ın yurtdışıyla ilgili işlemleri, ilişkileri noktasında somut bilgiler olmayabilir, ama, dedikodu mahiyetinde de olsa bu hususta bilgiler ne tür bilgilerdi?
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Bilmiyorum.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Müdür Bey, Topal cinayetinin genel havası içinde size en garip gelen taraf nedir? Şöyle bakıyorsunuz, işleniş tarzı, maktulün durumu, size garip gelen tarafı var mıdır? Bunun en garibi nedir sizin için? Acaba aynı şeyi düşünüyor muyuz... Bana sorarsanız ben söyleyeceğim yani.
BİLGİ ÜNAL - En garip tarafı ne geldi biliyor musunuz... Ömer Lütfi Topal'ın bu kadar düşmanı var. Bu kadar imkânları bol görünüyor.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Yalnız başına o gece orada...
BİLGİ ÜNAL - Yalnız başına ve silah yok.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Teşekkür ederim. Hiçbirimiz bunun üzerinde durmuyoruz. Sayın savcım bir şey sordu "Ankara'ya gittim, bu işi ben hallettim." Dışarıda birtakım rivayetler. Sayın Müdürümüz de söylüyor. Bu kadar para kazanıyor, etrafında bu kadar düşmanı var. Öyle zannediyorum, birkaç ay evvel Bodrum'da bir cinayet işlenmiş..
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sürekli silah taşıyor muymuş?
BİLGİ ÜNAL - O tür insanlar, ama kendisi, ama yanındaki adamları silahsız yaşayamaz.
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sizin bilgilerinizde, araştırmalarınızda Ömer Lütfi Topal o geceye kadar bundan önce silahlı adamlarla dolaşır mıymış, yoksa, hep böyle mi dolaşırmış?
BİLGİ ÜNAL - Gittiği yeri hiç söylemezmiş. Hatta, o akşam, o gün, Kuşadası'na gideceğini söylemiş; ama, ne olduysa, gitmekten vazgeçmiş.
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Gittiği yer neresi?
BİLGİ ÜNAL - Gazinodan evine gidiyor. Belki, hanımın doğum meselesinden dolayı vazgeçti veya bir şaşırtma olarak Kuşadası'nı gösterdi, gitmedi. Bence en önemlisi, Sayın Valimin de belirttiği gibi, bu tür bir insanın üzerinde arabasında silah çıkmaması ve yalnız olması.
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Genel olarak taşır mıymış, o gün mü taşımamış, yoksa hiç taşımaz mıymış?
BAŞKAN - Sayın Müdürüm, bu üç özel tim görevlisi Ayhan ve diğerleriyle Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir'in de bir ilişkisi olduğuna dair bilginiz var mı? Bir de, diyorsunuz ki, Marmaris'teydi diyorsunuz Sami Hoştan'lar için...
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - O akÅŸam arkadaÅŸlar o ÅŸekilde tespit etti.
BAŞKAN - Yani, arkadaşlar söyledi. Bir de ihbarlar geliyor size tabiatıyla. Bunları banta filan mı alıyorsunuz, zapta mı alıyorsunuz, yoksa bilgi olarak muhafaza edip üzerine mi gidiyorsunuz?
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Ä°hbarlarla ilgili..
BAŞKAN - Banta alıyor musunuz?
BİLGİ ÜNAL - Hayır, kesinlikle banta alınmaz.
BAŞKAN- Bu üç özel tim görevlisiyle Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir'in ilişkileri hakkında bir bilginiz?..
BİLGİ ÜNAL - Bilmiyorum. Ben o üç tim görevlileriyle hiç karşılaşmadım. Sami Hoştan'ı hiç tanımam, hiç görmedim, Ali Fevzi Bir'i o tebligatla ilgili Ömer Lütfi Topal'ın oğluyla beraber gelmişti, bir sefer gördüm; onun dışında onlar da şimdi belki benzer olursa karışıtırabilirim, ama, tanıyabilirim de.
BAŞKAN - Bilgi olması bakımından bir sorum daha var. üst düzey görevlisi, mesela, İstanbul Emniyet Müdürü İzmir'den -Sayın Yazıcıoğlu- İstanbul'a geliyor, tayin ediliyor, ekibiyle geliyor, başka bir emniyet müdürü şey yapıyor, ekibiyle gidiyor. Niye ekibiyle gidiyorlar da oradaki mevcut kadroyla çalışmıyorlar, orada yeni bir ekip oluşturmuyorlar? Bilgi olsun diye bunu soruyorum. Bir de, çek senet tahsili işlerinin polisler de içerisinde diyorsunuz, 25-30 civarında...
BİLGİ ÜNAL – Bir kısım.
BAŞKAN - Tamamı değil elbette. Bunu önlemek için ne yapmak lazım. Siz, bu kadar insanı görevden aldım diyorsunuz. Bilgi kabilinde...
BİLGİ ÜNAL - Sayın Başkanım, büyük yerlerdeki yaşam şartları çok daha zor. Ben, bir örnek arz edeyim. Benim daha önce de tanıdığım, bildiğim bir memur bir gün bana çıktı, dedi ki "efendim, lütfen benim yerimi değiştirir misiniz" "ne var niye değiştirmek istiyorsun" dedi ki, "ben her gün mesaiye geliyorum, her gün de sefer tasıyla geliyorum, sefer tası alıyorum, elimde geliyorum; belimde rahatsızlık var; beni 12.00-24.00 ve evime yakın bir yere gönderebilir misiniz..." Tabiî, İstanbul gibi veya Ankara gibi, İzmir gibi geçim şartları ağır olan yerlerde, belki buna diğer büyük illerin bir kısmı da ilave etmek mümkün. Bu tür suç işlenmesi, Bu tür suç işlenmesi konusunda herhalde geçim şartlarının, sıkıntılarının tesiri olabileceğine işaret etmek istiyorum. Ayrıca, tabiî, bu tür mazeretler suç işlemesini gerektirmez, hiçbir zamanda hoşgörüyle de karşılanması da mümkün değil; ama, bir kısmı, maalesef, büyük yerin imkânlarına veya bu tür cazip olan şeylere dayanamıyorlar herhalde.
BAÅžKAN - Niye herkes kendi ekibiyle...
BİLGİ ÜNAL - O tartışılıyor. Bir kısım görüşe göre, ekiple hareket etmek mevcut kadroyu küstürüyor; bir görüşe göre de büyük yerde iletişimi hızlandırmak için, tanıdığı bildiği insanla, hizmeti beraber götürmek, hizmeti hızlandırıyor ve çabuklaştırıyor diye. Tabiî, biz, Kemal Bey ile sekiz on seneden beri birlikte çalıştık, Sakarya'da, İzmir'de, İstanbul'da birlikte çalıştık. İstanbul'dan biz tahminen İzmir'den biz on kişi civarında geldik; ama, hiçbir zaman mevcut kadroyu da iterek, küstürerek bir tarafa koyarak değil, onlarla kaynaşarak bu hizmeti götürmeye çalıştık. İzmir'de de öyle götürdük, İstanbul'da da öyle götürmeye çalıştık.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Bunlarla ilaveli olarak Müdür Bey, özellikle büyük şehirlerde güvenlik teşkilatımızın mensuplarımızın sadece çek, senet değil de birtakım usulsüz ilişkiler içerisine girmesini engelleyebilecek bir disiplin uygulama sistemimiz mevcut mu; yani, bugünkü uygulama -İstanbul için söylemiyorum- genelde bu tür olayları neticelendirebilecek düzeyde mi? Tatbikatçı olarak görüşünüz nedir? Benim 15 yıllık müfettişliğim var, bu işlerin nasıl gittiğini de bilirim. Burada arkadaşlarımıza düşüncelerinizi aktarmanız için bunları soruyorum.
BİLGİ ÜNAL - Büyük yerde disiplin uygulamak çok zor. o kadar zor ki... Küçük yerde dört dörtlük uygularsınız, kontrol imkânı olan yerde her şeyi görme imkânınız, denetleme imkânınız var; ama, büyük yerde gördüğün noktada ancak denetleyebilirsiniz.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Yöntem için bir öneriniz var mı?
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - O devletle ilgili bir şey.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sayın Ünal, Ayhan Akçay'ı tanıyor musunuz?
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Yok.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, İbrahim Şahin'in özel koruması olduğu söyleniyor polis memuru...
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Bilmiyorum ben.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki üst arama tutanağıyla salıverme tutanağı aynı kişilerce tutanak olarak tutulur?
BİLGİ ÜNAL - Hayır öyle bir mecburiyet yok.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Öyle bir mecburiyet yok. Bu üç kişinin de üst arama tutanağında Yusuf Yüksel Komiser, Ayhan Akça polis memurunun imzası var ve salıverme tutanağında da yine Ayhan Akça ile Yusuf Yüksel'in var. Bu Ayhan Akça Ankara'da mı görevlidir, yoksa İstanbul'da mı görevlidir? Olayın muhatabı mıdır?
BİLGİ ÜNAL - Onlar, Ayhan Akça, bu salıverme tutanağı nerede tanzim edilmiş benim bilgim yok.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Üst arama tutanağı, buyurun...
BİLGİ ÜNAL - Bu şeydir efendim, Ankara ekiplerine teslim ettiğimizde, burada Özel Harekât Daire Başkanlığında tanzim edilen tutanaklardır bunlar.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ben de bunu öğrenmek istiyordum.
BİLGİ ÜNAL - İstanbul'da asayiş şubesiyle ilgisi yok bunların.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Tamam, şunu bunun için peki bu üst arama için?..
BİLGİ ÜNAL - O da aynı.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ama arada fark var.
BÄ°LGÄ° ÃœNAL - Ben bilemem o aradaki...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bu ilk geldiği zaman aranmış olan 29.8 üst arama, bu salınırken yapılmış olan bu, ikisinde de aynı imza var, salıvermelerde imza yok.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Tarih?..
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Salıvermelerde tarih yok.
BİLGİ ÜNAL - Ben onu bilmiyorum; yani, burada tanzim edilen evraklar hakkında...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sayın Başkan, Ömer Lütfü Topal dışında bir şey söylemek istiyorum. Hadi Özcan Çetesiyle ilgili İstanbul Emniyetine bilgi verildi mi?
BİLGİ ÜNAL - Hadi Özcan ile ilgili İstanbul Emniyetine...
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Kocaeli...
BİLGİ ÜNAL - Kocaeli... Belki faks gelmiştir ama, benim önümden öyle bir faks geçmedi veya teleks geçmedi ben hatırlamıyorum yalnız...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Dolayısıyla ne yapıldığını da bilmezsiniz...
BİLGİ ÜNAL - Ne yapıldığını da bilmiyorum. Yalnız ben, Sapanca Emniyet Amirliğim vardır, Hadi Özcan'ı o yıllardan tanırım, balıkçılık yapardı fi tarihinde.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Teşekkür ederim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sayın Ünal, bu özel hareket polislerinin ruh sağlıklarıyla ilgili bir şeyler söylediniz. Dolayısıyla, onların varlıkları halk içinde bir sıkıntı yaratıyor gibi geliyor bana, siz bile bundan sıkıntı... Özellikle Doğu'da olduklarını söylediğinize göre...
BİLGİ ÜNAL - Onların içerisinde o kadar vefalı, o kadar düzgün çocuklar var ki; yani, bunu genellemek büyük hata olur. Benim, mesela korumam özel harekât memuruydu...
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
BİLGİ ÜNAL - Teşekkür ederim |