Bütün Kilitlerin Anahtarı: Mehmet Ağar
Bir süredir yazamadığımız "Uyuşturucudan Susurluk'a" dizisine, Susurluk'un baş aktörlerinden, dönemin Emniyet Genel Müdürü, İçişleri ve Adalet Bakanı Mehmet Ağar'ın, TBMM Susurluk Komisyonu'na verdiği ifade ile devam edelim.
İfade dikkatle okunacak olursa, Ağar'ın bir hayli konuşmasına rağmen çeşitli gerekçeler ortaya sürerek ana konulardan kaçtığı, TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu'nu aydınlatacak herhangi bir bilgi vermediği, demagoji yaptığı, tiyatro oyuncusu gibi davrandığı görülecektir. Hatta Ağar, çok iyi tanıdığı hemşehrisi Yeşil Kod Mahmut Yıldırım'ın kullandığı Ahmet Demir isminden bahsedilince, "Bursa Emniyet Müdürü. Ahmet Demir, onu mu soruyorsunuz siz?" diye dalga geçmektedir.
Mehmet AÄŸar Tarih : 16.01 .1997
BAŞKAN - Sayın Bakanım, öncelikle hoş geldiniz. Kızınızın hastalığından dolayı da size geçmiş olsun diyorum; Allah şifa versin, Allah sabır versin. İnşallah, en kısa zamanda iyi olur, yine eski günlerine döner diyorum, kendi adıma ve arkadaşlarım adına. Sizi, buraya, bazı konularda bilgi alma k üzere çağırmış bulunuyoruz, Komisyonumuzun niye kurulduğunu izah etmeye gerek yok, biliyorsunuz. Öncelik, biz, Sayın Mehmet Ağar'ı bir tanıyalım, kısaca biyografinizi anlattıktan sonra; sizin hakkınızda basıcıda, medyamızda ve çeşitli kesimlerde, çeşitli şeyler söyleniyor ve gerçekten de, devletin en üst ve en şerefli yerlerinde görev yaptınız, bu görevleriniz de, elbette ki, birçok şeyleri gördünüz, karar verdiniz, bütün, bu sizin hakkınızda söylenen, bugün meydana gelen ve Komisyonumuzun görevi içerisinde olan olaylar hakkında bilgilerinizi rica ediyorum. Buyurun.
Özgeçmiş MEHMET AĞAR (Elazığ) - Sayın Başkanım, teşekkür ederim. Sizi ve değerli komisyon üyesi sayın millet vekillerimizi saygıyla selamlıyorum. Kısaca biyografi arzu etmiştiniz, takdim edeyim ben: 1951'de Ankara'da doğdum, Anadolu'nun çeşitli vilayetlerinde -tabiî gelecekteki konular açısından önemli, söyleyeyim- rahmetli babamın emniyet müdürlüğü görevi dolayısıyla kaldık. Bunları ben sayayım size: Muş, Mardin, Kırklareli, Urfa, Diyarbakır, Erzincan, Gümüşhane, Bolu, Adana, Kayseri ve daha sonrasında Uşak, Ankara, İstanbul'da nihayetlenen bir memuriyet hayatıyla tahsilimi çeşitli illerde tamamladım.
İlk Görev Asayiş Daire Başkanlığında Daha sonra, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde, Emniyet Genel Müdürlüğü hesabına burslu olarak okuyup bitirdikten sonra, Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Dairesinde komiser muavini olarak çalıştım. Daha sonra Cumhurbaşkanlığı korumasında çalıştım; o görevde, komiser rütbesinde ayrılıp, Ankara maiyet memuru olarak kaymakamlık sınavını kazandım, Ankara'da staja başladım. Buradaki stajı müteakip, İznik Kaymakam Vekilliği ve Selçuk Kaymakam Vekilliği görevini tamamladıktan sonra, 1978 yılında kaymakamlık kursunu tamamladım Kurada Torul'u çektim. Bir seneyi aşkın süre Torul Kaymakamlığı yaptım, buradan Ankara Delice İlçesi Kaymakamlığında görevdeyken,
Dört Yılda İstanbul Emniyet Müdür Muavini 1980 Ocak ayında, İstanbul Emniyet Şube Müdür Muavinliğine naklen geçtim ve Siyasî Şube Müdür Muavini olarak orada, 1 ,5 sene yakın görev yaptım. 1981 yılının nisan ayında Personel Şube Müdürü oldum, 1 aylık bir süreden sonra, İstanbul'da Asayiş Şube Müdürü oldum. Orada 3 sene 8 ay çalıştıktan sonra, 1984 yılında terfi ederek İstanbul'da Emniyet Müdür Muavini oldum; terör ve asayişten sorumlu bölüme baktım. 1988 yılında Ankara Emniyet Müdür oldum, 1990 yılında İstanbul Emniyet Müdürü, 1992 yılında Erzurum Valiliğine atandım.
Onüç Yılda Emniyet Genel Müdürü 1993 Temmuz ayında, Emniyet Genel Müdürlüğü görevine atandım. Daha sonra, 1995 Seçimleri münasebetiyle, 1995 Ekim sonunda kanuni süreç. sonunda istifa ettim; daha sonra katıldığım genel seçimlerde Elazığ Milletvekilliğine seçildim ve daha sonra kurulan Hükümetlerde de, önce Adalet, sonra İçişleri Bakanlığı görevlerinde bulunduktan sonra, görevimden istifa ederek ayrıldım, zannediyorum, tarihten 2 ay falan evvel. Evli, 2 çocukluyum. Görevim sırasında, sayısını hatırlayamayacağım kadar çok takdirname ve taltifim var. Bunun içerisinde, Devlet Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık makamı dahil, her türlü makamın taltif ve takdirleri var. Herhangi bir soruşturma geçirmedim bugüne kadar. Bir tek, Erzurum Valiliğine gittikten sonra, İstanbul Emniyet Müdürlüğünde meydana gelen bir patlama olayı olmuştu, orada iyi tedbir alınmadığı gerekçesiyle, onunla ilgili bir sorumluluk söz konusuydu, onda da tahkikat sonucu herhangi bir şey çıkmadı, onun da haricinde bir tahkikatta geçirmedim. Kısaca, benim arz edeceğim bu. Özellikle, tabiî konular itibariyle, uygun görürseniz, şöyle ifade etmek istiyorum, uzun süren, sizin de takip ettiğiniz, benimde biraz evvel anlattığım gibi, meslek yaşamımızın her kesiminde temel çalışma alanımız terörle mücadele oldu. 1980 Ocağında İstanbul'da işe başladığımız vakit -espri olarak söyleyeyim- o dönemde, bizim yanımıza kendi binamızdaki arkadaşlarımız bile çay içmeye zor gelirlerdi, adımız çıkar, hedef oluruz, başımıza iş almayalım diye; o zamanlar başladık ve o dönemden sonra Asayiş Şube Müdürü olduğumda -kayıtlarda da açık seçik bellidir- Asayiş Şubesi olarak teröre yönelik operasyonlarda Birinci Şubeden daha fazla iş yapmışızdır. 3 sene 8 ay boyunca, ki, esas şubesi Birinci Şube olmasına rağmen, yoğun bir dönemdi. Şükür tabiî, onların hepsi geride kaldı. Şimdi, ben, Emniyet Genel Müdürlüğü görevine tayin olduğum vakit 1993 yılında; o zaman şöyle küçük bir hatırlatma yapmak istiyorum, bu tarihten bir ay kadar evvel, bu Bingöl yolunda, 33 askerimizin şehit olması söz konusuydu, PKK'nın sözde bir ateşkesinin arkasından yoğun eylemler vardı, bunun haricinde büyük şehirlerde devam öldürme ve patlama eylemleri vardı; özellikle, Antalya, Bodrum, Marmaris çevresinde meydana gelen patlamalar sonucu bütün sahiller, turizm tamamen boşalmıştı ve o şartlar altında geldik, burada göreve başladık.
Bu İşi Bitirin de, Ne Yaparsanız Yapın Tarihi geçmişi de göz önüne aldığımızda, Türkiye'nin o andaki en önemli meselesinin terörle mücadele olduğu açık bir gerçekti, hatta, öylesine ki, ziyarete gelenler, gidenler "bu işi bitirin de, ne yaparsanız yapın Allah aşkına" büyük bir de konsensüs var tabiî, gerek Hükümet nezrinde gerek toplumda ve her kesimde tabiî... Olağanüstü Hal Bölgesinde, önemli sıkıntıların olduğu dönem, hatta, olaylar Olağanüstü Hal Bölgesinin dışına kaymış durumdaydı, Doğu Anadolu Bölgesine, Erzurum'dan da yeni geldiğim için, Erzurum ve havalisini, Kars, Ardahan, Erzincan, Ağrı, Bingöl gibi bölümleri de çok iyi bildiğim bir nokta, öğleden sonraları, ticarî hayatın bittiği, günlük yaşamın kesildiği, ilçelerin her gün, her gece taciz atışlarıyla ve çeşitli baskınlarla sıkıntıya sokulduğu dönem, illerde dahil buna. Yolların tamamının kesilmiş olduğu bir dönem, özellikle, Erzincan-Erzurum yolu çok önemliydi, doğuyla batının ve Ankara'nın bütün bağlarının kesilmiş olduğu noktalar, gece yaşamı filan diye bir şey söz konusu değil, kamu görevlilerine karşı yoğun bir saldırı var, aynı şekilde, Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Mersin gibi, özellikle göçün büyük çapta olduğu Antep gibi illerde olayların yoğunluk kazandığını görüyoruz. Bu yetmiyormuş gibi, turizm bölgelerinde meydana gelen patlamalar sonucu da, turizmde büyük bir çöküntü meydana gelmiş idi.
Polis Yetersiz Olunca Askeri Müdahaleler Oldu Şimdi, hem geçmişte bildiğimiz hem halen durumunu değerlendirdikten sonra ilk yapacağımız iş, yeni bir kadro kurduk arkadaşlarımızdan; terörle mücadelede başarılı olmuş arkadaşlarla yeniden bir çalışma düzeni kurduk ve burada, en önemli işin istihbarat olduğu, istihbaratı bir noktaya getirmeksizin, çok iyi şeyler yapamayacağımızı ve başarılı olamayacağımızı biliyordum; çünkü, Türkiye'nin tarihi geçmişine baktığımız zaman, geçmişte terör olayları, sokak olayları, büyük toplumsal olaylar ve polisin olayları önlemekte yetersiz kalışı ve onun ardından gelen 12 Mart muhtırası olmuştur. Yine, 1983 öncesi, olayların çok büyük boyutlara gelmesi, terör olaylarının önlenemez boyutlara gelmesi ve onun sonunda yine bir müdahale ortaya çıktı. Burada en temel meselenin istihbarat ve terörle mücadele unsurlarının güçlendirilmesi olduğu, dediğim gibi, gerek tarihsel gelişimden gerekse mevcut durumun değerlendirilmesinden ortaya çıkmış idi. Bu arada, devletin üst kurumlarında sürekli toplantılar yapılıyordu, Millî Güvenlik Kurulu başta olmak üzere, süratle tedbirler, çareler aranıyor idi; bize düşende tabiî, buradaki görevde çalışan kişi olarak, görev çıkarma durum vaziyetinden -askerî bir terim oldu biraz- görev çıkarma ve bu görevde mutlak muvaffak olma. Bu bakımdan istihbaratta ve terörle mücadele birimlerinde teçhizatlanma ve elemanlaşma konularına müthiş bir ağırlık verdik, eğitim çalışmalarına çok büyük bir ağırlık verdik. Süratle Güneydoğu Anadolu Bölgesine gidip, gerek Olağanüstü Hal Bölge Valisi gerekse oradaki askerî komutanlarla yakın diyaloglar kurmak suretiyle mevcut durumu değerlendirmek ve oradaki, özellikle yerli halkla, çok yakın ilişkiler kurmak suretiyle beklentilerin ne olduğunu tespit etme konusunda da bir yandan hareketlendik. Dediğim gibi, babamın memuriyeti sırasında, Güneydoğu Anadolu'da özellikle Muş, Mardin, Urfa, Diyarbakır gibi vilayetlerde Emniyet Müdürlüğü yapması ve yıllardır, bizim, oradaki bazı ailelerle süren yakınlığımız ,bizim orada töreyi, adetleri, yöreyi bilmemiz sonucu, onlarla olan yakınlığımız, sıcaklığımız; o kesimin beklenti ve arzularını daha rahat tespit edebilme imkânı oldu ve bölgede, sayın valilerle, kaymakamlarla, emniyet müdürleriyle, komutanlarla kurduğumuz yakın diyalogu da birleştirmek suretiyle, meczetmek suretiyle meselelere, daha süratli ve çabuk eğilme bakımında bize imkânlar sağladı.
İstanbul'da Çalışmam Askerlerle Diyalogumu Sağladı Özellikle İstanbul'da uzun süre çalışmış olmamız ve o dönemler zarfında uzun süre devam eden sıkıyönetimde çalışan birçok askerî personelin daha üst rütbelerde buralarda görevlerde bulunması, diyalog ve samimiyetimizin, işbirliğinin daha rahat olabilmesi bakımından bize imkân ve fırsat sağlamıştır. Bu açıdan, orada özel timlerin sayısının artırılması, vatandaşın, kaymakamlığımızda, valiliğimize gittiğimizde -eskiden beri hep görürüz- yol, su, elektrik, çeşme filan gibi talepleri ötesinde "aman bize özel tim gönderin, başka bir şey istemiyoruz" gibi, taleplerin yoğun olması, özel timlerle ilgili yeni düzenleme yaptık, kanun hükmünde kararname çıktı ve sayılarının artırılması, eğitim imkânlarının çoğaltılması, özel tim bomba uzmanları ve helikopter pilotlarının maddî imkânlarının artırıcı için yeni birtakım düzenlemeler süratle yapıldı. Olağanüstü Hal Bölgesindeki görevlilerin imkânlarını artırıcı düzenlemeler yapıldı ve bunun ötesinde, olayda, personeli moralize edebilmek maksadıyla, şehit ve malulleri çok süratli iyileştirmeler gündeme getirilmek suretiyle, gerek maddî imkânlardaki artışlar gerekse halen gerçekten çok iyi yaptığımızı bir kere daha inandığım bütün şehit ve malul çocuklarının sınavsız olarak Polis Kolejine, Polis Akademisine ve polis okullarına alabilme imkânı sağlayan bütün değişiklik ve düzenlemeleri yaptık. Bunlar tabiî, personel üzerinde son derece olumlu, son derece motive edici, büyük imkânlar yarattı.
Techizatlanmayı Bütçeden ve Polis Vakfından Sağladık Teçhizatlanma konusunda, gerek bütçeden sağladığımız imkânlar gerekse Polis Vakfından sağladığımız imkânlarla çok güçlü bir yapılanmayı ortaya çıkardık ve 5-6 ay sonra bunun verimlerini almaya başladık. İstihbarata sağladığımız olağanüstü gelişme ve o dönemde şükranla, takdirle anacağım gibi her bölümde görev yapan arkadaşlarımız, gerçekten büyük bir fedakarlık örneği içerisinde çalıştılar ve takriben biz göreve geldikten, 8 ayla 1 sene içerisinde olaylar büyük ölçüde kontrole alınmaya başlandı ve o günden bugüne kadar baktığınız takdirde, bütün bir karmaşa, kargaşa ve kaos var gibi görüntülere rağmen, polis mıntıkalarının tamamında, olaylarda -terör olayları olarak söylüyorum, önemli asayiş olayları olarak söylüyorum- yüzde 95'ler civarında bir düşme olmuştur, ki, bu dünya standartlarının çok üzerinde, olağanüstü bir rakamdır. İstihbarat hizmetleri yönünden, çarpıcı, bazı örnekleri size takdim etmek isterim, dünyanın en güçlü, en önemli istihbarat örgütleri bile, intihar saldırılarına karşı çaresiz kalmış, hiçbir tanesi önleme imkânı bulamamışlardır. Ancak, bizim kurmuş olduğumuz düzen sonucu, en az dört, beş tane intihar saldırısı önlenmiş, iki tanesi yapılabilmiş, onun da ardı ve arkası bir hafta gibi kısa bir zaman içerisinde yapılan çalışmalarla aydınlatılabilmiştir. Bundan önemlisi, 1993 yılından sonraki dönem zarfında, yurtdışında özellikle Yunanistan ve Romanya'dan gelen kilolarca TNT ve sair patlayıcılarla, turizm bölgelerinde, İstanbul gibi büyük şehirlerimizde büyük panik yaratacak eylemleri gerçekleştirmeye gelen 20'nin üstünde grup yakalanmıştır.
Benim Ayrılırken Belge Alma Adetim Yok Tabiî, bunların belgeleri filan Emniyet Genel Müdürlüğünde var, benim hiç böyle bir adetim yoktur, devletten ayrılırken yanımda belge taşıyayım, fotokopi alayım, dosya alayım, yanlış bir iş olarak görürüm, sorulduğunda hepsi bilinebilir. Bunun ötesinde, mücadelenin bir diğer yönü, bana esas üzüntü veren tarafı burasıdır, en büyük gayrette bulunduğumuz konu, PKK'nın, uzun süredir varlık gösteren bu örgütün, Batı kamuoyu nezdinde, birtakım argümanlar kullanmak suretiyle devletimizi zor durumda bıraktığı ortadadır; tabiî, bunların başında gelen mesele, insan hakları ihlalleri iddialarıdır ve Batı kamuoyunda bu meselenin içyüzünü ortaya koyabilecek en önemli unsur, bunların uyuşturucu kaçakçısı, kara para aklayıcısı örgüt olduğunu kanıtlayacak çalışmaların yapılmasına da bir yandan çok ciddî ağırlık verilmiş ve nihayetinde, sonuç olarak, Batı dokümanlarına, Batı polis literatürüne ve bütün yaptığımız ikili anlaşmalarının bir çoğun örgütün bu şekilde olduğu ortaya konulmuş, hatta, en son Belçika'da yapılan operasyon sonucu, Kolombiya uyuşturucu tüccarlarının parasını aklayan kişiyle, PKK'nın parasını aklayan kişinin aynı kişi olduğu ortaya konmuştur, bu son derece önemli bir başarıdır. Polis teşkilatı, burada tarihî bir başarı elde etmiştir. Bunu sağlayabilmek için, daha önceden İnterpol'le ilgili bazı bölge toplantılarını Türkiye'de organize ettik, birisini İstanbul'da, birisini Antalya'da ve bu toplantılar içerisine, kardeş Türk Cumhuriyetlerini de, kendi imkânlarımızla davet ettik, bunun ötesinde, yine Amerika Birleşik Devletleri Narkotik Büroyla, kardeş Türk Cumhuriyetlerine eğitim verecek çalışmaları bizim üzerimizden yapılmasını arzu ettik ve bunu da periyodik bir takvime bağladık.
MED TV, "Kaçakçılığı Biz Himaye Ediyormuşuz Gibi" Korkunç Bir Kampanya Başlattı Bütün bu toplantıların her birisinin kapanış bildirgesinde, PKK'nın terör örgütü ve uyuşturucuyla ilintili olduğu her seferinde vurgulandı ve bana göre, silahlı mücadeleden de daha ağır bir darbe almışken; PKK, yine tabiî arzu ettiğinizde bulabileceğiniz gibi, PKK'nın resmi yayın organı MED TV'de, bu geçtiğimiz senenin, 1996'nın haziran ayından beri şahsım başta olmak üzere, korkunç bir kampanya başlatıldı, bunların, bu noktaların açığa çıkmasından beri, sanki, bu kaçakçılığı kendileri yapmıyor da, devlet himayesinde yapılıyormuş gibi işte biz bunları himaye ediyormuşuz gibi korkunç bir propaganda başlatıldı ve bu propagandanın sonucunda artırılarak devam edildi. Bazı yayın organlarında bunlar yer aldı. Şimdi, devlet hizmetinde, elbette, hep bildiğimiz birey var, küçük yaştan beri öğrendiğimiz, çok genç yaştan beri -kader diyelim- hep üst görevlerde, rizikolu zor görevlerde olduk, bildiğimiz bir şey var; yani, insan boğazından geçmedikten sonra her türlü rizikoyu alır ve gereğini yapar. Biz, Türkiye'de olağanüstü bir dönemden geçtik, Lal,e Devrinden geçmedik, çok ciddî bir devir içerisinde görev aldık ve bu görev süremizin önemli bir bölümünü Türkiye'nin problemli olan bölgelerinde geçirdik. Geçmişte, sayın üyelerimiz de bilirler, kendi tecrübeleri dolayısıyla, Emniyet Genel Müdürlüğü bir seremonim görevdi, sabah 9.00, akşam 18.00; hafta sonları, İstanbul'a, İzmir'e, Antalya'ya gidilir, yenilir içilir, ufak tefek toplantılara gidilir, mesele bitirilirdi. Görev süremizin tetkikinde -ne kadar olduğunu çıkarmadım ben- üçte birinden fazlası, yarısına yakın zamanı Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde geçmiştir. Helikopter uçuşu olarak, zannediyorum ki, bir pilot ölçülerinin üzerine çıkılmıştır. Bunun ötesinde, Türkiye'nin tabiî çok önemli bir problemi de, demin çizmiş olduğumuz hat, Gaziantep, Hatay, Adana, Mersin hattı son derece önemlidir. Buralara çok dikkatli tayinler yapıldı, çok dikkatli teşkilatlanmalar, teçhizatlaşmalar yapıldı. Hepinizin bildiği gibi buralarda 1992-1993 yazlarından biraz boyunu gösterebilen kitlesel olaylar veya bireysel terör eylemleri, örgütün eylemlerinin tamamı, 1994 yılından itibaren sıfıra indirilmiştir. Son derece önemli, başarılıdır; bir daha da kımıldayamaz hale gelmiştir. Aynı şey, İzmir için, Bursa için ve diğer büyük şehirler için de geçerlidir. Bugünün şartlarından bu kadar sıkıntıya rağmen varolduğu gösterilmeye çalışılan sıkıntılara rağmen, bu dediğimiz yörelerinin hiç birinde ciddî bir olay ortaya konulamamaktadır. Bunun bir tek sebebi vardır, polisimizin, büyük bir istihbarat gücü ve terörle mücadelede kazanmış olduğu yüksek bir performanstır; bunu çok net olarak, çok açık olarak söylerim.
Öğünmeyi Sevmem! Efendim, bunun hepsini sen mi yaptın; değil tabiî, biz o işin lokomotifliğini yaptık, hiçbir zaman o şekilde öğünmeyi sevmediğimi de açıkça söylüyorum, gerçekten çok değerli arkadaşlar vardır, çok iyi bir çalışma düzeni oldu, inanç ve güvenç içerisinde bu meseleyi çözdük. Hükümetlerde, büyük ölçüde bize destek oldular, güç verdiler, kuvvet verdiler ve bu sonuçlar alındı. Uyuşturucuda son derece önemli sonuçlar alınmıştır. Dediğim gibi belge, bilgi taşımayı, almayı sevmediğim için, bunlar sorulup öğrenilebilir, rakamsal olarak son derece başarılı sonuçlar alınmıştır; ama, çok net söyleyeceğim, bunu geçenlerde gelen, görevden ayrılmadan evvel -ki, o da enteresan bir ziyaret- İngiliz Dışişleri Bakan Yardımcısının ziyaretinde söyledim, Balkan rotası diye konuşuyorsunuz, Balkan rotasında yakalanan uyuşturucunun yüzde 65'ini Türk polisi yakalıyor, geri kalan yüzde 35'ini, 20 Avrupa ülkesi bir arada yakalıyorsunuz. Kendi ülkeleriniz de parkların içerisinde çoluk çocuğa şırınga, eroini polis eliyle satıyorsunuz, pazarı siz burada kurmuş durumdasınız; bunları önlemedikten sonra, Türkiye'ye kimse kabahat bulma hakkına sahip değil. Kaldı ki, çok ciddî bir mücadele sonucu, güzergah da değişmiş. Türkiye'nin bir diğer şanssızlığı tabiî, temel kaynağı Afganistan olan, Hindistan olan bu geliş yollarının, geçişleri üzerinde yeni kurulan devletlerin, kamu otoriteleri yönünden yeteri derecede iyi örgütlenememeleri, tecrübeli elemanlarını olamayışı, âdeta, o sınırları, Türkiye sınırlarına kadar getirmiş, Türkiye cidden çok iyi tedbirler aldığı için, bu iş, Gürcistan ve oradanda Karadeniz yoluyla, deniz yoluyla Romanya tarafına kaymış.
Avrupa Uyuşturucu Kaçakçılarını Bize Karşı Kullanıyor Bir diğer gelişte, İran, Kuzey Irak'taki boşluk, Suriye -ki, bizatihi meseleyle yakın ilintisi olduğunu bildiğimiz bir ülke- ve oradan Lübnan, Güney Kıbrıs Rum kesimi yoluyla, yine, Avrupa'ya deniz yoluyla gitmektedir. Son derece enteresandır, bazı uyuşturucu kaçakçıları, bütün ısrarlı iade taleplerine, kırmızı bültenlere rağmen, adres bildirilmesine rağmen bazı Avrupa ülkelerinde, her nedense yakalanamamaktadırlar, yakalanmış olsalar bile bize iade edilmemektedirler. Yani, bir nevi kullanılma durumundadır Türkiye'ye karşı. Bunların hiçbirini gözden ırak tutmama mecburiyetimiz vardır ve dediğim gibi, bu dönem zarfında yapılan operasyonlar sonucunda da, gerçekten fevkalade başarılı sonuçlar alınmıştır. Emniyet Genel Müdürlüğü dönemini, böylece kısaca özetledikten sonra, ki, çok net olarak söyleyebilirim ki, istihbarat ve terörle mücadele alanında yapılan iyileştirmeler 50 senelik iyileştirmeler bedeldir, bunu çok açık ve net söylerim, her yerde söylerim. Türkiye genelinde, teröre yönelik, şehir operasyonlarının tamamı, imkânlarımızla ve çalışmalarımızla, kırsalda da, orada güvenlik güçlerine çok büyük ölçüde destek sağlamak suretiyle çok başarılı sonuçların alınmış olduğu bir dönemdir.
Huzurunuzda Bize Destek Veren Büyüklerimize Şükranlarımı İfade Ediyorum Huzurunuzda, tekraren, o dönemde bize güç veren gerek hükümetlerimize gerek devlet büyüklerimize gerekse müşterek çalıştığımız bütün kurumlara şükranlarımı ifade etmek isterim; ama, özellikle teşkilatımızda bu dönemlerde, bu bölümlerde görev yapan arkadaşlarımıza büyük bir şükran borcumuz vardır bence hepimizin. Türkiye, dediğim gibi 1970'lerde 1980'lerde girdiği terör bunalımına 1990'larda girmediyse, bir tek sebebi budur. Bunu çok açık ve net olarak ortaya koymak lazım. Güvenlik güçleri arasındaki koordinasyon, istihbaratın güçlülüğü, operatif faaliyetlere başarısından kaynaklanmıştır. İçişleri Bakanlığı dönemi kısa bir dönem oldu, daha öncesinde malum, Adalet Bakanlığı döneminde bu cezaevleriyle ilgili meseleyi gündeme getirme durumu olmuş idi, orada, tam meseleyi çözümleme imkânı olmadan ayrılma durumu oldu. Dönem, bir sıkıntılı dönem olarak geçti, bizim şahsi problemlerimiz açısından, ailevi problemlerimiz açısından; ama, buna rağmen, mevcut arkadaşlarda bir değişiklik yapmadan, bizden önceki Sayın Bakanın yapmış olduğu bir değişiklik vardı, onu muhafaza edelim dedik, arkadaşlara söyledik, nihayetinde aynı teşkilat içinde olan insanlar bizim insanlarımız, hep beraber oturalım, çalışalım, her gelen kadro değiştirsin, şu, bu olmasın diye düşünerek, mevcut arkadaşlarımızla çalışmalarımıza devam ettik. Bu dönem zarfında da, işte hepinizin bildiği, Yüksekovaydı, Koca eliydi, Adanaydı, şurası, burası, birtakım yerlerde, üzüntü ve sıkıntı verici olaylar oldu. Bunların hepsine karşı ciddî tedbirler alınmıştır. Müfettiş gönderilmesi gereken yere müfettiş gönderilmiştir, daha önceden tahkikatı gereken olaylar karşısında, müfettişlerin aynısı muhafaza edilmek suretiyle, benden önce ki Bakan döneminde kim görevlendirilmişse, onların hepsi muhafaza edilmek kaydıyla, olayların devamı takip edilmiş ve olaylara karışan bütün personel hakkında müfettiş talepleri doğrultusunda gerekli olan işlemler yapılmış. Vali ve emniyet müdürlerine gerek yazılı gerek şifahi olarak birçok talimatlar verilmiş ve bu konuların üzerine hassasiyetle gitmeleri konusunda uyarılarda bulunulmuş, hatta bu konuda valilerle ilgili bir toplantı da yapılmıştır, o toplantıda da, şifahi ve net olarak bunlar söylenmiş ve bu dönemde de gene terörle mücadelenin ve sair görevler konusunda arkadaşlarımıza olabildiğince destek verilmiş; fırsat bulunmuş, bir iki sefer gene Olağanüstü Hal Bölgesine gidilmiş, arkadaşlarımızın moralize edilmesi ve oradaki görevlerinde başarılı olabilmeleri konusunda lazım gelen imkânların azamisinin hazırlanması konusunda gayretler sarf edilmiştir ve yine Adana, Mersin gibi gerçekten benim için her zaman güvenlik, terör yönünde son derece önemli olan bölgelerle yakın ilintiler, ilişkiler sürdürülmüş, İzmir gibi, İstanbul gibi yerlere çok ciddî takviyeler yapılabilmiş ve bu konudaki gayretlere devam edilmiştir.
Araştırma ve Soruşturmaya Rahatlık Sağlamak İçin Görevden Ayrıldım! Daha sonra -hepinizin bildiği- meydana gelen olay dolayısıyla Meclis konuşmamda da o zaman ifade etmiştim, yapılabilecek her türlü araştırma ve soruşturmaya ve sair incelemeye rahatlık sağlamak açısından, görevden ayrılmanın uygun olacağı, tarafımdan değerlendirilmiş; şahsi problemlerim dolayısıyla da, daha uygun görülmüş ve görevden ayrılma durumu söz konusu olmuştur. Bütün bu dönem zarfında, tarihî bir sorumluluk, görev sorumluluğu bilinci içerisinde çalıştık. Bilinmelidir ki, şahsi çıkar, yok servet avcılığı gibi aşağılıkça söylentilerin, yanımızdan bile geçebilmesi mümkün değildir. Gerek Türkiye'deki gerek dünyadaki her türlü kayıtlar herkesin tetkik edeceği kadar kolaydır. Gerek şahsımın, eşimin, çocuklarımın gerekse birinci derecedeki akrabalarımın hiçbir şekilde anormal bir servet artışı, şusu busu olabilmesi mümkün değildir; neysek oyuz. Kendi törelerimiz, yaşantılarımız çerçevesi dışında bir anormal yaşantımız olmamıştır, hiç kimse, bizi bu kritik görevlerde bulunduğumuz süreler boyunca bir yılbaşında, şuralarda buralarda, gazetelerin bilmem ne sayfalarında görememiştir, biz, sokakta elimizde telsizimiz, tabancamız, gezmişizdir, otellerde, lüks eğlence yerlerine filan gidebilme imkânı bulamamışızdır. Üzülerek de ifade etmek lazımsa, bu geçen dönem zarfında, doğru düzgün yaz tatili bile yapabilme imkânımız olmamıştır. Bütün görev süremizle ilgili, izin rapor, seyahat gibi bütün her şey dosyalarda bellidir, ortadadır. Hizmeti en iyi yapabilme bakımından gayret içerisinde olmuşuzdur. Hiçbir şekilde devlet imkânlarını şahsî çıkarlar için kullanmak gibi, hiçbir zaman kabul edemeyeceğimiz bir tavrın içerisinde olabilmemiz mümkün değildir. Öyle birey olmuş olsaydı, zaten, sonuçları da ortada olurdu. Dediğim gibi, bir tek düstur öğrenmişiz, boğazımızdan geçmemek kaydıyla her türlü riski de sırtımızda taşımak suretiyle, devlete, millete hizmet etmişizdir. Bundan dolayı, vicdanen müsterihim, çok net ve açık olarak bunu ifade ederim. Hepinizin de gördüğü gibi bir süreç başlatılmış, bu süreç sonunda, Başbakanlık Teftiş Kurulunun incelemeleri sonucu, konu yargıya intikal etmiş. Şahsımızla ilgili olarak da, dört ana başlık altında ortaya çıkan isnatlar sonucu, yargı süreci başlamıştır.
Söyleyeceklerim Bunlar, Yargıya İntikal Etmiş Konularda Hiç Bir Şey Söylemem Biz, o konuda da, Türkiye'nin bağımsız yargısına, hakimlerine ve savcılarına olan güvencemizi bir kez daha Komisyonunuz huzurda da tekrarlamaktan memnuniyet duyuyorum. Sürece saygılıyız, yasalara saygılıyız, kanunlara saygılıyız, her şey bu çerçeve içerisinde olacaktır ve sonuç ortaya çıkacaktır. Sonucun, şahsımız açısından, memleketimiz açısından, milletimiz açısından en olumlu biçimde de ortaya çıkacağına olan inancımı ve güvenimi belirtmek istiyorum. Benim şu aşamada söyleyeceklerim bunlar; konusu yargıya intikal etmiş, konularla ilgili tabiî herhangi bir şey söylemem, hiçbir yerde söylemem Komisyon: Susurluk Komisyonu mümkün değil. Hepinizi gördüğü gibi, uzunca bir süreden beri -ve kararlıyım da bu konuda- basın ve televizyonla ilgili herhangi bir görüşmem, konuşmam yoktur ve olması da söz konusu olmayacaktır. Ancak, bazı mecburiyetler karşısında yazılı açıklamalar göndermenin dışında herhangi bir şey yapabilmem söz konusu değildir. Dediğim gibi, yargıya olan saygım gereği, konusu yargıda olan bütün meselelerde ketumiyetimi muhafaza edeceğimi ifade ediyor; en içten saygılarımı sunuyorum.
Başkan: Bittiyse Biraz da Bizim Suallerimiz Var BAŞKAN - Şimdi, teşekkür ederim açıklamalarınız için. Benim ve arkadaşlarımızın birtakım soruları olacak. Eğer sözünüz, bize anlatmak istediğiniz hususlar bittiyse...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Genel çerçeveyi çizdim ben.
BAŞKAN - Evet, bu genel çerçeve içerisinde başka söyleyecekleriniz var mı?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Şimdi, tabiî, Türkiye çok olağanüstü bir dönemden geçti, güçlü bir dönemden geçti, zor bir dönemden geçti. Bu dönemde, terörle mücadelenin çok yoğun olduğu bir zaman idi. Terörle mücadele içeride olduğu gibi, dışarıda da terörde, Türkiye'deki terörist faaliyetleri besleyen odaklar, kaynaklar vardı. Bunların her şekliyle ve her türlüsüyle mücadele edebilme konusunda, devletin ilgili bütün kurumlarıyla işbirliği içinde önemli bazı hazırlıklar yapıldı, çalışmalar yapıldı, gayretler sarf edildi. Tabiî, bunların bir kısmından sonuç alındı, bir kısmından alınamadı, bir kısmı devam ediyor, edecektir de bunların hepsi. Bütün bunları, takdir edersiniz ki, belli bir çerçevenin dışında söyleyebilmemiz de mümkün değildir; ama, bütün bunların hepsi, elbette ki, devletteki hukuki çerçeve, kanunî çerçeve içerisinde verilen imkânlar içerisinde -ki, devletin istihbarat yapma imkânı vardır, teşkilatın vardır; Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu gereğince, örtülü ödenek kullanan sayılı kurumlarından bir tanesidir- tabiî, bütün bu faaliyetlerin hepsi nihayetinde, kanunî çerçeve içerisinde yapılmış, bu çerçevenin içerisinde inisiyatifin son noktaya kadar kullanıldığı; ama, kanunî çerçeveleri aşmamak suretiyle, bütün rizikoları omuzlanmak suretiyle, elden gelen bütün gayret, hizmet arkadaşlarımızla birlikte ortaya konmuştur. Teşekkür ediyorum.
Başkan: En Fazla Hakkınızda İthamlar Var BAŞKAN - Sayın Ağar, açıklamalarınız için teşekkür ederim. Bizim sorularımız olacak. Malumunuz, burası, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına görev yapan bir komisyon. Siz de bu çatı altındasınız ve kamuoyunda, medyada, çeşitli kesimlerde çeşitli şeyler söyleniyor ve bundan en fazla da sizin şahsınız hakkında bazı ithamlar var; doğru yanlış, tabiî ortaya çıkacak bunlar neyse. Burada her şeyin söylenmesi gerekli ki, yani, hiçbir şey kapalı kalmasın, kamuoyu da, bütün Büyük Millet Meclisi de aydınlansın ve bu işte kapansın diyoruz tabi müspet yönde. Yoksa, üzerine sünger çekme şeklinde söylemiyorum bunu.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Elbette... Elbette...
BAŞKAN - Onun için, siz dediniz ki "kanunlar çerçevesinde bazı şeyler söylenebilir." Biz, burada, her şeyin söylenmesinden yanayız; çünkü, Türkiye'de çok şeyler söyleniyor, herkes bir şey söylüyor. Onun için, doğrunun ortaya çıkması için, işi bilenler, o işin başında bulunanlar ve inisiyatif kullananlar, bildikleri her şeyi anlatmaları lazım. Artık tabir caizse, ok yaydan çıktı. O nedenle, bizim sizden sorularımız olacak, bunları bu çerçeve içerisinde cevap vermenizi rica ediyorum. Bildiğiniz gibi, bu Abdullah Çatlı olayı var; zaten olay da oradan çıktı, Susurluk'taki malını kazayla ortaya çıktı ve gerek Abdullah Çatlı'nın ve gerekse Abdullah Çatlı gibi, geçmişte birtakım olaylara karışan ve aranan, hatta mahkum olan kişiler veya ismi kötüye çıkan insanlar... İşte, uyuşturucu ticaretine, silah kaçakçılığına, çete oluşturmaya kadar varan kişilerin üzerinde birtakım belgeler çıktı. Nedir bu belgeler; işte yeşil pasaportlar -verilmemesi lazım gelen yeşil pasaportlar- silah taşıma belgesi -ruhsatı değil, ruhsat malumunuz ayrı belge ayrı- ve burada kamuoyuna yansıdığı kadarıyla -doğru yanlış tabi, bunu siz açıklığa kavuşturacaksınız bir yerde- sizin verdiğiniz söyleniyor. Birinci sorum bu. Daha doğrusu net olarak şudur: Abdullah Çatlı, devlet tarafından kullanıldı mı; hangi işlerde kullanıldı; bir. İkincisi, Abdullah Çatlı benzeri kişiler -mesela, Yaşar Öz deniyor, Haluk Kırcı deniyor- bunlar devlet adına kullanıldı mı? Bunun öğrenmek istiyoruz. Kullanıldıysa nasıl, nerelerde kullanıldı; bunlara verilen bu belgeler, verilmemesi lazım gelen bu belgeler, işte yeşil pasaport gibi silah taşıma belgesi gibi belgeler niçin verildi? Bu Abdullah Çatlı'nın yine üzerinde Emniyet Genel Müdürlüğü nezdinde silah uzmanı olarak çalıştığına dair bir belge de bulundu. Birinci sorum bu; bunlar nedir; açıklar mısınız?
Hepsi Mahkemeye İntikal Etti, Açıklama Yapamam MEHMET AĞAR (Elazığ) - Sayın Başkanım, bunlar, hakikaten dediğiniz gibi, büyük bir memnuniyetle cevap verebilme imkânı vardı; ama, görüldüğü gibi bunların hepsi mahkemeye intikal etmiş konular; çünkü, bunlarla ilgili dosyalar var. Malumunuz, Anayasanın 138 inci maddesi gereği de, konusu mahkemeye intikal etmiş meselelerle ilgili benim burada bir şey söyleyebilmem mümkün değil; çünkü, bu konuyla ilgili araştırmalar cumhuriyet savcılıklarınca devam ediyor; ilgili yerlerde ifadeler alınıyor. İş o noktaya geldiği vakit, o noktada söylememiz mümkün; yani, burada bu konuyla ilgili olarak bilgi vermemiz mümkün değil. Devlet bunları kullandı mı, kullanmadı mı meselesine gelindiği vakit, devlet bilgi almak bakımından herkesi kullanır. Devletin kurumları herkesi kullanır. Ben burada söyleyebilme makamında ve durumunda değilim. İsim bazında devlette görev almış almamış, kullanılmış kullanılmamış insanları söylemenin yararı yoktur; bir daha kimseden istifade etme imkânınız olmaz. Ben de bilemem bunu. İçişleri Bakanlığının arşivleri veya MİT'in arşivleri eğer yazılı olarak sorulursa, cevap verebilirler. Benim bu konuda bir şey söyleyebilmem bence mümkün değildir. Benim takdirimin dışında olan konudur. Bu takım iddiaları, isnatları ben de basından okudum, gördüm. İşte, bunların hepsiyle ilgili soruşturmalar yapılıyor, ilgili kurumlara soruluyor, oraya soruluyor, buraya soruluyor; bunların hepsi nihayetinde yargı önüne çıkacak olan konulardır. İleride yargı önüne çıkılacak olan bir konu ve halen konusu yargıda olan bir konuda, benim bir şey söyleyebilmem, üzülerek ifade etmem lazım ki, mümkün değildir. Beni bağışlamanızı rica ediyorum.
Başkan: Aynı Kanaatte Değilim BAŞKAN - Sayın Bakanım, şahsen ben aynı kanaatte değilim ve arkadaşlarım da öyle düşündüğü kabul ediyorum. Evet, Anayasanın 138 inci maddesi var. Yalnız Anayasanın 138 inci maddesi, bizim komisyonumuzu bağlamıyor. Niçin bağlamıyor? Şunun için bağlamıyor: Biz yargılama yapmıyoruz ve şu haklı şu haksız gibi bir değerlendirme de yapmıyoruz. Biz sadece, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına görev yapıyoruz ve Türkiye Büyük Millet Meclisini aydınlatacağız. Biz sıhhatli ve doğru bilgi alamazsak en yetkili olanlardan özellikle, elbette ki, bu aydınlatma görevini de yapmamız mümkün değil ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin de görevini, bu çerçeve içerisinde, yapması mümkün değil. Onun için, ben, şahsen, Türkiye Büyük Millet Meclisinden daha üstte bir kurum ve kuruluş da düşünemiyorum, kabul de etmiyorum. Sizlerin de öyle düşündüğünüze inanıyorum.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Elbette...
BAŞKAN - O konu, mahkeme açılmıştır, yargıdadır sözü bize göre, bizim görevimiz çerçevesi içerisinde doğru değil, bizi de bağlamıyor; çünkü, biz yargılama yapmıyoruz burada. Şu haklıydı şu haksızdı, şu suçluydu bu suçsuzdu gibi bir tasnif de yapmıyoruz. Onu yapsak, o zaman dediğiniz husus doğrudur, yargıya müdahale olur, yön vermek olur, yargının işine karışmak olur ki, biz böyle bir şeyi komisyonumuz da düşünmez zaten, kimse düşünmez. O nedenle, ben, sizin bu konuda bilgi vermeniz gerektiğine inanıyorum.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Ben de, bağışlarsanız, tersini savunuyorum. O açıdan, bu kadar cevapla iktifa edeceğim. Bu konuda bir şey söylemem...
BAŞKAN - Tabiî, bizim zorlama durumumuz yok. Yalnız, şunu belirtmek istiyorum: Cevap vermemek de bize göre bir cevaptır; çünkü, biz MİT'i çağırdık aynı şeyi o da söylüyor; efendim, biz MİT'in çeşitli üst kademedeki insanlarını çağırdık o da aynı şeyi söylüyor; siz en yetkili bir makamda göreviniz itibariyle bulundunuz, büyük bir dönem geçirdiniz, siz böyle söylerseniz, o zaman biz doğru bilgiyi kimden alacağız?
Yargıda Bunların Hepsi Ortaya Çıkar MEHMET AĞAR (Elazığ) - Efendim, yargıda bunların hepsi ortaya çıkar. Bu tür meselelerin, Türk Ceza Kanunun ilgili maddeleri gereği de var; yani, neyi, nerede, ne şekilde hangi makama karşı söylenmesi meselesi. Yoksa, elbette ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinden daha büyük bir kurum olamaz; bundan daha önemli bir makam da yoktur, kurum da yoktur, organ da yoktur; ama, olayın çerçevesi gereğini ortaya koyduğumuz çerçeve içerisinde mesele değerlendirildiği vakit, bu şekilde değerlendirmenizi istirham ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Peki, şöyle sorayım o zaman: Yeşil pasaport, silah taşıma belgesi verildi mi? Daha doğrusu, Abdullah Çatlı'yı siz tanıyor musunuz?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Ben bu konuda daha önceden eşinin bir beyanı çıkmıştı.
BAŞKAN - Çeşitli beyanlar çıktı da, biz sizin ağzınızdan duymak istiyoruz.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Dedi ki, "eşimi Mehmet Özbay olarak tanır, bir düğünden karşılaşmıştık." Ben de onu yalanlamadım; "olabilir" dedim. O şekilde.
BAŞKAN - Yani, siz, Abdullah Çatlı olarak değil de, Mehmet...
Çatlı İle Bir Düğünde Karşılaşmış Olabiliriz! MEHMET AĞAR (Elazığ) - O şekilde karşılaşmışız bir yerde.
BAÅžKAN - Bilmiyorsunuz da, olabilir diyorsunuz.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Evet...
BAŞKAN - Peki, bu pasaport ve silah taşıma belgesi... Ondan evvel, ne zaman böyle bir karşılaşmanız, tanışmanız olmuştur tahminen?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Ben hatırlamıyorum; kendisinin o şekilde bir beyanı...
BAŞKAN - Haluk Kırcı?..
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hayır... O da, işte, daha sonradan gazetelerde çıktı bir düğün meselesi diye. O zaman da, bir siyasî parti il başkanı da dile getirdi; "biz gittik" dedi. "İki aile olarak rica ettik, 'gelin Allah aşkına bu düğünde şahitlik yapın' tanımaz etmezdi" dedi. "Geldi dedi şahitlik yaptı; 5-10 dakika da oturdu kalktı gitti." Ben Erzurum'da vali görevindeyken düğüne de gittim, cenazesine de gittim herkesin, bu şekilde geldi geçti.
BAŞKAN - Yaşar Öz?..
MEHMET AĞAR (Elazığ) - O konularla ilgili, dediğim gibi tahkikatlar devam ediyor; müfettiş tahkikatları devam ediyor, bu pasaportu nasıldı, ne şekildeydi, nasıl verildi; bunların hepsi ortaya Çıkar. O bakımdan bir endişe olmasın. Bunların hiçbir tanesinde...
BAŞKAN - Elbette ortaya çıkacak da; biz, tabiî, görevimizi yapmamız için...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Dediğim gibi, yargı çerçevesi içerisinde bunlarla ilgili bir dava açılmamış olsaydı veya bir davaya gitmemiş olsaydı, bir savcılık araştırma, soruşturma yapmamış, yargı süreci açılmamış olsaydı, bu konularda görüşme veya burada benim anlatma imkânım olacak idi; ama, o süreç başladıktan sonra, bu konularla ilgili görüşlerimi o sürece saklayacağım,
Daha Dava Açılmadı DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Özür dilerim; ama, benim bildiğim kadarıyla daha...
BAŞKAN - Dava açılmadı yani...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İÇEN) - Açılmadı.
BAÅžKAN - SoruÅŸturma...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Savcılıklar soruşturmaya başladı bu konuda.
BAŞKAN - Dava ayrı, soruşturma ayrı.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Başbakanlık bir rapor verdi. Başbakanlık bu raporu doğrultusunda...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hayır. Şöyle: Bu konularla ilgili bazı arkadaşların ifadelerini savcılıklar almaya başladılar, savcılıklar soruşturmaya başladı.
BAŞKAN - Sayın Ağar, bakın, 138 inci maddeyi tekrar bir okuyalım.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Biliyorum Sayın Başkanım, hiç yorulmanıza gerek yok.
BAŞKAN - 138 inci madde, dava diyor. Şimdi, henüz dava açılmış değil, dava aşamasına gelmedi. Soruşturma yapıyor, sanki bir komisyonun yaptığı soruşturma gibi veya Başbakanlığın yaptığı soruşturma gibi. Burada, sarih olarak, davadan bahsediyor bilebildiğim kadarıyla; yine de bakalım da bir yanlışlık olmasın.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kaldı ki, Sayın Başkanım, yapılan soruşturmalar da bu Başbakanlık raporuyla ilgili değil; Ömer Lütfü Topal cinayeti ve onlar, zaten yargıya intikal etmiş olan konular. Dolayısıyla sizinle ilgili olan konularda bugün yargıya intikal diye bir şey söz konusu değil.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Var, var... Savcılıklarda soruşturma var.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Savcılıktan davet aldınız mı? Eğer, aldıysanız; doğru.
BAŞKAN - 138 inci maddenin üçüncü fıkrasında "görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz" deniliyor. Henüz, bize gelen bilgiler, biz devamlı soruyoruz, gerek Bakanlıktan, gerek Başbakanlıktan ve gerekse mahkemelerden, bize bugüne kadar şu konuda dava açılmış diye bir cevap gelmedi, öğrendiğimiz kadarıyla da böyle bir şey yok; ama, cumhuriyet savcılıklarında soruşturmalar ve çeşitli mahkemelerde, gerek adlî mahkemelerde gerekse devlet güvenlik mahkemelerinde birtakım soruşturmaların yapıldığı doğrudur birçok konuda, ama, burada, "görülmekte oları bir dava" diyor. Siz de biliyorsunuz, hukukçusunuz aşağı yukarı, dava ayrı, soruşturma ayrı; yani, bize bugüne kadar dava açıldığına dair bir bilgi gelmedi. O bakımdan, herhangi bir mahzuru yok diye düşünüyorum.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Benim açımdan mahzurlu diye görüyorum.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Şimdi, Sayın Ağar, sevgili kardeşim, sizin söylediğiniz olsa, herhalde benim hukukçuluğuma itirazınız olmaz.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hayır...
138 inci Maddeye Sığınamazsınız YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sizin dediğiniz gibi olsa, bu Komisyon derhal faaliyetini durdurur. Hiç öyle bir şey söz konusu değil. Anayasanın 138 inci maddesi, mahkemelerin bağımsızlığı ve görülmekte olan davaya müdahale açısından konmuş bir olaydır; bunları görüşme falan değil. Şöyle söylerseniz, o zaman belki mesele daha bir şey olur, takdiri yine size ait: Ananasının 138 inci maddesine işi yollamadan, ben prensip itibariyle bu konularda, yargıda soruşturma safhasına geldiği için, dışarıda herhangi bir şey söylemek istemiyorum; yani başka yerlerde bir şey söylemek istemiyorum gibi...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Tabiî, o maddeden mülhem; aynı şeyi söylemek isterim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - O maddeyle alakası yok; yani, o madde dediğiniz zaman, o maddeyi kimse kabullenmez; çünkü, o zaman, hiçbir yer hakkında hiçbir şekilde hiçbir yerde görüşülme yapılmaz demektir; ama, şu var, sizin buraya çağrılmanızı söyleyen benim. Niye bunu ısrarla arkadaşlarımız burada tartıştık, dedim ki "madem ki bizim milletvekili arkadaşımızdır, böyle bir ithamın altındadır; çağıralım, kendisini dinleyelim bunu yapmazsak görevimizi yapmamış oluruz." Biz, sizi o sebeple çağırdık. Tabiî, burada bilgi verip vermeme, Başkanın dediği gibi zorlayıcı şeyi olmadığı için, tamamen, buraya bilgi vermek için çağrılan arkadaşlarımıza ait. Yine, takdir sizin; ama, karar da sizin. Bana göre de, madem ki, bu Komisyona gelen birçok kişi sizin isminizi vererek birçok olayı anlattı; bunlar basına da yansıdı, kamuoyu da bu konuları merak ediyor. Şimdi, geçmişten bu tarafa gelen bir çizgi aktardınız, aşağı yıkarı bir yarım saat 40 dakika, geçmişten bu tarafa gelen çizginizi aktardınız; faaliyetlerinizden, başarınızdan bahsettiniz. Şimdi, bütün onların karşısına işin bir başka yönü kondu, onu burada arkadaşlarınıza, ki, burası kamuoyuna duyurmak için bu olaylarda dahliniz olup olmadığı açısından bilgilerinizi ona sunup, sağlam bir kanaate varılması için en iyi yerdir bence. Takdir sizin, ben ona karışacak değilim. Bana soruyorsanız, bunları burada, benim de arkadaşlarıma ısrar sebebim buydu; çağıralım, bu kadar itham altında kalmış olan bir arkadaşımızı sonra niye çağırmadık, keşke onu çağırıp dinleseydik diye bir pişmanlık içerisine gireriz diye çağırdık. Ben de sizin yerinizde olsam anlatırım, söylerim. Söylemek doğrudur, ben sizden yaşça da büyüğüm, bir arkadaşınız, bir ağabeyiniz olarak söylüyorum; ama, buna rağmen hayır yapmayacağım diyorsanız, tabiî ki...
Geçmişte ve Gelecekte Bu Görevleri İfa Edecekler Açısından Benim Tavrım Doğrudur MEHMET AĞAR (Elazığ) - Benim söyleyeceğim bu. Bir kere çok sağ olun, çok net olarak meseleyi ortaya koydunuz, gerçekten öyle. Ben bu suallerin tamamına söyleyeceğim şey, bir gayri kanunî faaliyet içerisinde olabilmem mümkün değil, gayri kanunî emir de verebilmem mümkün değil. Bana tanınan kanunî yetkiler ve sınırlar içerisinde inisiyatifi son noktaya kadar zorlamak ve riziko da almak suretiyle, hizmet yaptığım kesin bir gerçektir. Ama, dediğim gibi, bunlar yarın öbür gün yargı süreci içerisinde olacağı için, soruşturmalar başlamıştır. Yarın basın öbür gün televizyon çeşitli şekillerde yorumlar, şunlar bunlar, ölçüler kaçmaktadır. Dolayısıyla, burada söylenen bir sözü yarın basın alacaktır, elli bin çeşit yorumlara tabi tutacaktır, onu yapacaktır, bunu yapacaktır. Türkiye önemli bir devlettir, Türkiye'nin her zaman bu tür faaliyetler, teröre karşı faaliyetler ve sair suçlara karşı olan faaliyetler, temadi edecektir. Burası stratejik konumu itibariyle zor bir ülkedir; gerek geçmişte bu görevleri ifa edenler ve gerekse gelecekte de bu görevleri ifa edecekler açısından, ben tavrımın doğru olduğunu düşünüyorum, bu konuda beni bağışlamanızı rica ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim. Yalnız, biz, tabiî, yine sorularımızı soralım da Sayın Bakanım, takdir sizin. Yani, biz mahkemeyle ilgili, davalarla ilgili herhangi bir şey de sormuyoruz. Şu nasıl oldu, bu nasıl oldu. Bazı konularda bizim sağlıklı bir karar verebilmemiz ve Türkiye Büyük Millet Meclisini aydınlatabilmemiz için bazı soruları sormamız ve cevabını da almamız lazım ilgililerden tabiî, sadece sizden değil. Ben tekrar soruyorum, arkadaşlarım da tabiî bu konuda sorusu olacak. Onlara siz ne ölçüde cevap verirsiniz bilemem. Dediniz ki, bana tanınan yetkiler içerisinde ben inisiyatifimi kullandım, onun dışında bir şey olduysa bilmem dediniz; yani, bu konular, mesela Abdullah Çatlı gibi kişilerin devlet için kullanılması konuları, sizin yetkinizin dışında olan bir şey mi, başkaları mı karar veriyordu buna?
Devletin İstihbarat Kurumunu Biz Kontrol Edemeyiz ki... MEHMET AĞAR (Elazığ) - Şimdi, devletin her çeşit kurumu var, bu tür faaliyetleri bulunan kurumları var. Bu kurumlar içerisinde de herkesin kendine göre yetkileri var. Devlet bilgi elemanı kullanır, başka eylem elemanı filan kullanmaz, bilgi elemanı kullanır. İstihbarat kurumları da herkesten istifade ederler, herkesi değerlendirirler. Kimi değerlendirirler kimi değerlendirmezler biz tek tek kontrol edemeyiz ki bunu.
BAÅžKAN - Ama, eylemde diyorsunuz...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hayır, öyle bir şey olmaz. Bilgi almak için herkesten istifade eder.
BAŞKAN - Sizin Millî Güvenlik Kuruluna, PKK ile mücadele konusunda iki maddelik bir teklif sunduğunuz söyleniyor, basında geçti bu ben oradan okuyorum. Bundan bir tanesi, PKK karşı PKK'nın taktikleriyle mücadele edilmelidir; iki, maddî ve siyasî destek verenlere de terörist muamelesi yapılmalıdır diye iki maddelik. Böyle bir şey doğru mu?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Terörist muamelesi yapılmalıdır değil; bu herkesin genel fikriydi zaten o dönemlerde. PKK'nın her türlü finans desteğini, maddî desteğini kesmek önemli. Zaten bu tür terörist faaliyetlerde en önemli unsurlardan birisi. Bir diğeri de, elbette ki, nedir bu; özel timlerin altında yatan espri. Onlar gibi dağda barınabilen, aynı şartlarda yaşayabilen, çeşitli imkân kabiliyetlerine, çevikliğe, atıcılığa sahip olan timlerin, gerek poliste gerek askerde yetiştirilmesi ve bunun gibi, sadece iki madde filan değil, daha fazla tedbirler kararlaştırılmıştı o zaman; bunlar da uygulanmıştır tabiî.
BAŞKAN - Efendim, bir de, dinlediğimiz kişiler bize şöyle bir şey söylediler; dediler ki, devletin çeşitli birimleri içerisinde istihbarat örgütleri bulunur. Nedir; Emniyet Genel Müdürlüğü kendi bünyesi içinde istihbarat birimi kurdu; doğrudur...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Yıllardır kurulmuş, yeni kurulmuş değil ki.
BAŞKAN - Yeni değil. Jandarmanın var, Genel Kurmayın var ve hepsinin dışında, bir de MİT var. Yetmiş yıllık tarihi olan MİT. Fakat, bu istihbarat birimleri arasında bir rekabet var ve hatta, bu rekabet, zamanla birbirlerine karalamaya, kötülemeye, hatta iç çatışmaya kadar varmıştır diye bazılarının beyanları oldu. Bu konuda sizin düşünceniz nedir?
MİT Müsteşarıyla Gayet Uyumlu Çalıştık! MEHMET AĞAR (Elazığ) - Tatlı bir rekabet her zaman vardır; olması da doğaldır işin daha iyi gitmesi bakımından; bir sıkıntı yaratmaz bu. Ama, yok çekişme, kavga dövüş bunlar olacak işler değildir, ciddî bir devlette böyle bir şey olabilmesi mümkün değil. Biz sorunlu olduğunuz her dönemde de bu tür şeylerin olabilecek hiçbir sıkıntıyla karşı karşıya kalmadık. Sayın MİT Müsteşarıyla, fiilen de aynı görevi yürüyor, gayet uyum içinde çalıştık.
BAŞKAN - Bir de bu Osman Gürbüz diye bir isim geçiyor. Tanıyor musunuz? Bazı ifadelerde bize gelen.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Kim acaba; tanıyamadım. Ne iş yapıyor?
BAŞKAN - Uyuşturucu ticaretiyle ilgili bir kişi olduğu söyleniyor ve bir BMW araba...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Uyuşturucu ticaretiyle ilgili kişi olduğu değil. Yanlış hatırlıyorsunuz. Sakarya'da, Adapazarı'nda bir çatışmada yakalan bir TKPB'ci, eski bir itirafçı Osman Gürbüz, takma adı...
BAŞKAN - Benim asıl sormak istediğim bir BMW araba varmış, bu BMW arabayı Genel Kurmay ..... kayıtlıymış ve .... bir arabaymış; siz kullanmışsınız uzun müddet, seçimlerde dahi siz kullanmışsınız.
Hiç Hatırlamıyorum MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hiç hatırlamıyorum böyle bir şey. Seçimlerde... Elazığ'ın yollarında BMW araba gezemez zaten. Orada benim kullandığım araba, DYP İl Başkanı Ramazan Beydi o zaman, onun arabası, ondan aşağı inmedik, onu bütün Elazığ gördü orada. Nereden çıkıyor...
BAŞKAN - Bir de, bu Yüksekova çetesi soruşturması. Cevap verdiniz de aslında ben daha net olsun diye bunu soruyorum. Yüksekova çetesi çıktı ortaya.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Bu çete tabirini bence kullanmamak lazım. Bu suç işler, bu çete. Devlette çete PKK'dır. Çete, eşkıya örgütleridir; devlette çete falan yok Sayın Başkan. Bence bu literatürde dikkatli olmak lazım.
BAŞKAN - Bu soruşturmayı yapan müfettişleri Ağar İçişleri Bakanlığına gelince değiştirdi veya kızağa aldı deniyor.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Bu çok kolay Sayın Başkanım. İçişleri Bakanlığına açar iki satar bir yazı yazarsınız; olmuş mu olmamış mı öyle kolay öğrenirsiniz ki. Bunlar ayıp şeyler. Hiç müdahale etmem hayatım boyunca. Bakın, size çok kısa bir örnek vereyim. Ben geldiğimde Sayın Ülkü Güney teftiş kurulu başkan vekilliğine bir arkadaşımızı atamıştı, on beş gün çalıştım, gayet liyakatli gördüm arkadaşı, ben asaleten atadım. Bu kadar söyleyeyim size ve inisiyatif her zaman teftiş kurulu başkanındadır. Bir yere soruşturma açıldığında kimi müfettiş nerede filan, bakan karışmaz, onun takdiri ona aittir. Ben değiştirmedim bile adamı. Ülkü Bey vekâlet verdiği arkadaşa ben asalet verdim. Bu kadar dikkatliyimdir bu konuda. İmkân var mı öyle bir şeye. Onların hepsi ortada.
BAŞKAN - Bu Korkut Eken var. Sizin görevlendirmişsiniz; ne görev verdiniz ona?
Korkut Eken Çok Faydalı Oldu... MEHMET AĞAR (Elazığ) - Şimdi, Kokut Eken hakkında bir paragraf açmak lazım. Korkut Eken, Türk Ordusunun yetiştirdiği, bana göre, efsanevî subaylardan birisidir. Korkut Eken'le bu dönemde biz son derece büyük istifade ettik. Daha önceden biliyordum ben ilk özel timlerin kuruluşunda bizim Emniyet Genel Müdürlüğü istemişti, hoca olarak orada ilk timcileri yetiştiren insandır. İlk 74 Kıbrıs çıkarmasında çok büyük hizmetler yapmış, hakikaten büyük hizmetler yapmış; çıkarmanın belki de muvaffak olmasını sağlayan en önemli grupların başında olan adam. İlk uçak kaçırmalarında uçağa giren adam, ilk güneydoğu harekâtlarında özel harekât timlerini askerde kuran, poliste kuran adam. Dev bir adam bana göre terörle mücadelede. Biz göreve geldikten sonra bulduk kendisini rica ettik, sayısal artırım yapacağız burada, gelip bizle çalışır mısın diye. Büyük bir şerefle dedi, geldi çalıştı; Menteş'te, Kara Harp Okulunun, Genel Kurmaydan istedik, kamp yerinde iki üç dönem kamp yapıldı; son derece başarılı arkadaşlar yetişti, sadece orada değil Balıkesir'de de daha sonra yapıldı. Daha sonra güneydoğunun çeşitli yerlerinde hizmet içi eğitimler yapıldı; bunun ötesinde de devamlı beraber gittik geldik güneydoğuya ve oradaki askerî birliklerle olan koordinasyonumuzun güçlenmesinde de bize büyük yardımları oldu. Dediğim gibi orada efsanevî bir ismi olduğu için, gerek tabanda gerekse üste orduda çok sevilen bir isim olduğu için hizmetin koordinasyonunda, işbirliğinin koordinasyonunda büyük yararı oldu. Eğitim, değerlendirme konularından bize son sora derece faydalı hizmetler vermiştir; kendisini şükranla anarım.
BAŞKAN - Siz ona ne görev verdiniz?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Eğitim ve değerlendirme görevi. Bazı dokümanlar gelirdi PKK ile ilgili, zaman zaman kendisine verirdim. Buradan PKK ne gibi taktikler çıkarıyor, karşı ne gibi taktikler oluşturmamız lazım alanda, bununla ilgili de değerlendirmeler yapmıştır. Güneydoğu seyahatlerinde beraber giderdik, çeşitli yerleri ziyaretlerimizde son derece faydaları olmuştur bize. Geçmişte de, o bölgelerde çok hizmet ettiği için, korucu aileleriyle filan da gayet yakın ilişkileri vardı; onların motivasyonu yönünden de, son derece yararlı hizmetler yapmıştır.
BAŞKAN - Bu Tarık Ümit olayında, deniyor ki ifadelerde, basında da geçti, Mehmet Eymür sizi aradı mı?
Ümit Konusunda Eymür Aradı mı, Net Hatırlamıyorum MEHMET AĞAR (Elazığ) - Şimdi, ben onu çok net hatırlayamıyorum. Kendisi mi, yoksa kendisi adına birisi mi aradı beni; çünkü, bir kendisi de aramış olabilir; böyle böyle bir kaybolma olayı var, bu konuyla ilgilenir misiniz? Elbette ilgileniriz. Daha fazlasıyla da ilgileniriz dedim ve ilgili arkadaşlara talimat verdik, böyle böyle bir olay var, bununla ilgilenin diye, bu kadar bir konuşma oldu.
BAŞKAN - O ilgilendikten sonra, size bir rapor veya neticeyi filan bildirdiler mi; siz de Mehmet Eymür'ü arayıp, bak şöyle şöyleymiş böyle olmuş veya böyle olmuş...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hayır aramadım ben kendisini. Kendisi beni tekrar arasaydı bilgi verilirdi.
BAŞKAN - Sizin emir verdiğiniz kişiler, size bilgi verdi mi; efendim araştırdık, Sayın Genel Müdürüm araştırdık...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Tabii... Yani, bulundu mu bulunmadı mı... Bir arabasının kaybolduğunu bildirmişlerdi, bulunduğu yeri ve o bölgedeki yerlere talimat verin dedik, arasınlar; herhangi bir sonuç elde edilemediğine dair bilgi vermişlerdi bana.
BAŞKAN - O olayın aydınlanması yönünden bir şey verdiler mi Sayın Bakan, hatırlıyor musunuz?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hayır, herhangi bir şey yok yani.
BAŞKAN - İşte bulduk, mesela, bunu Çatlı kaçırdı veya falan filan...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hayır... Hayır... Herhangi bir bilgi gelmedi. Şahsın bulunduğuna dair bir bilgi gelmedi bana daha sonra.
BAŞKAN - Evet; nasıl öldürüldüğüne dair de bir şey veya öldürülmüş mü?..
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Onu bilemiyoruz, kayıp mı, öldürüldü mü, bulundu mu, sağ mı; o konuda herhangi bir bilgi intikal etmedi.
BAŞKAN - Bir de, bu Sedat Er, işte, Vantur'un sahibi, eski ismi, soyadı Keremoğlu. Hakkâri Milletvekili Sayın Mustafa Zeydan ile size gelmiş, işte, babasının kaçırılması olayını anlatmış, siz yardımcı olacağınızı belirtmişsiniz; böyle bir şey oldu mu? Netice ne oldu?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Sayın Zeydan ile birlikte bana böyle bir şahsın geldiğini hatırlıyorum. Ben de, onun üzerine, zaten ilgili bir birime gönderdim, bakın, edin, ilgilenin dedim, ondan sonra bana gelip tekrar ne aradılar ne sordular, ben de meselesi hallolmuştur diye düşünüyorum. Günde, böyle yüzlerce müracaat geliyor bize.
Ahmet Demir'i Tanıyor musunuz? BAŞKAN - Bir de, Ahmet Demir diye birisini tanıyor musunuz Sayın Bakan?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Tanımıyorum; tanıdığımız bir kişi o da Bursa Emniyet Müdürü. Ahmet Demir, onu mu soruyorsunuz siz?
BAŞKAN - Yok, biz de bilmiyoruz kim olduğunu da... Bursa Emniyet Müdürü...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Ahmet Demir var bizim...
BAŞKAN - Biz de bilmiyoruz, yani, o şahsı arıyoruz, Ahmet Demir kim?
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ahmet Demir kod adı diyorlar, takma adı diyorlar.
BAŞKAN - Yani, iki tane... Bu günlerde, yine, basında çok çıkıyor; özellikle, mesela, dün akşam bütün televizyon kanallarında İstanbul Milletvekili Sayın Menzir'in beyanları oldu dinlediniz mi?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hayır; televizyon dinleme imkânım olmuyor bu aralarda.
BAŞKAN - Bu, Yaşar Öz yakalanmış, üzerinden, birtakım, yine böyle sahte kimlikler, yeşil pasaport, silah bulundurma belgesi gibi şeyler çıkmış; fakat, siz emir vermişsiniz onlara "gönderin buraya" diye, göndermişler. Ondan sonrası muamma...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Görüşmedim ben kendisiyle; hatta, bugün de, şimdi, bana, buraya girmeden evvel haber verdiler, Hürriyette, bu sefer benim ağzımdan başka bir haber çıkmış. Ben, aşağı yukarı yirmi beş gündür, ne bir gazeteci ne bir televizyoncu, hiç kimseyle görüşmediğim halde böyle montaj haberler çıkıyor; şimdi, arkadaşlara söyledim, bir yalanlama, düzeltme hazırlayın diye. Necdet Bey'le de konuşurum ben çıkınca, onunla ilgili de bir şeyler söylemişim ben. Yirmi beş gündür, ben hiçbir gazeteci ve televizyoncu, hiç kimseyle görüşmediğim halde, imalat yapılıyor herhalde.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır; zaten benimle görüştü demiyor, diyor ki; benim muavinime bu kişinin, bu Yaşar Öz'ün, Mestan'a, Genel Müdürlük tarafından kullanıldığını, ihtiyaç olduğunu, oraya gönderilmesi gerektiğini bildirdiler, bunun üzerine biz resmî yazıyla -Sayın Genel Müdür bunu istemiş, Genel Müdür istiyor diye istemişler- Genel Müdürlüğe gönderdik. Onunla beraber çıkan silahlar kayıp, uyuşturucu ticaretine ismi karışmış bir adam. İşte, biz, size onun için dedik, gelsin burada; yani, hakkında söylenmiş birçok söz var, bunlar nedir, ne değildir...
BAŞKAN - Gazetede tekzip etmenin, yalanlamanın...
Detayları İnceleyeceğim MEHMET AĞAR (Elazığ) - Detayları inceleyeceğim, yani, bu tür bir talimat verdiğimi söylüyorsa arkadaşlar, ben sorumluluktan kaçan bir adam değilim, bir gerekçesi vardır mutlaka, odur...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bir de, Tarık Ümit olayında Mehmet Eymür'le görüştünüz mü derken, Sayın Başkanım, sanıyorum -izin olursa, özür dileyerek söylüyorum- noksan söyledi. Şimdi, Mehmet Eymür Bey'le görüşmenizde sarf edilen cümle var, cümle aynen şu: "Tarık Ümit Abdullah Çatlı'nın elinde imiş -istihbaratımız diyor, Mehmet Eymür- ben size teminat veriyorum bir daha Abdullah Çatlı'nın alanına sokmayacağız, girmeyecek Tarık Ümit.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Bana demiş bunu.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Evet efendim, konuşmayı naklediyor. Siz, cevaben, bunu, bunun elinden kurtarın , siz cevaben demişsiniz ki "olmaz öyle şey, ben İbrahim'le görüşür, hallederim?"
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hayır, bu tür bir konuşma olmadı.
YAŞAR TOPÇU {Sinop) - Bak işte, siz diyorsunuz ki, ben burada şey etmem; ama, biraz daha olaylar böyle netleşince, bunların, böyle bir konuşma olmadı diyorsunuz.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hayır, böyle bir konuşma olmadı; sadece, kaybolduğu ve ilgilenilmesi şeklinde bir rica oldu.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır, ifade aynen, yani, söylenen sözler var. Onun için, Sayın Başkanım biraz daha net söylenirse, cevaplar alınabilir.
BAŞKAN - Bir de, bu Ömer Lütfü Topal olayıyla ilgili, işte, bir tane özel tim görevlisi gözaltına alınıyor İstanbul'da, bir ihbar üzerine, onlar sonra bir şey göremiyorlar, salıverecekler iken siz devreye giriyorsunuz ve bu üç özel tim görevlisini, hatta, İstanbul'a da gidiyorsunuz, görüşüyorsunuz...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İki de sivil...
BAŞKAN - Evet, iki tane de sivil tabiî. Bu konuyu detaylı anlatırsanız...
Topal Cinayeti Şüphelileri MEHMET AĞAR (Elazığ) - Şimdi, olay şöyle oluyor. O gün bir tesadüf olarak biz Sayın Başbakan Yardımcısı, dört beş tane bakanla birlikte İkitelli'de bir törene gitmiştik, tören çıkışında, havaalanında, emniyet müdürü arkadaşla görüştük "böyle böyle bir şey var, bunlarla ilgili bir ihbar var, değerlendirdik bir şey çıkmadı" dedi. Ne yapacaksınız kardeşim dedim "serbest bırakacağız bunları, bir sonuç yok" dedi; bu arada bunlarla ilgili çok fazla laf dolaşıyor, bunları bir de dairesi tetkik ederse uygun olur biçiminde görüş birliğine vardık. Ondan sonra, Emniyet Genel Müdürünü aradım ben Ankara'dan, bulamayınca, genel müdür yardımcısına talimat verdim personel işiyle ilgili olduğu için, dedim "bu herifleri bir alın bakalım, bir dinleyin bunları nedir, ne değildir bu tür dedikodular, teşkilata sıkıntı veriyor, hassasiyetle üzerine gittiğimiz bir konu." Konu bu; yoksa, adamlar bu işin failiydi de, adliyeye sevk edilecekti, aman kardeşim adliyeye sevk etmeyin, bunları bize verin; böyle bir şey olabilmesi söz konusu değil. Zaten, böyle bir yetki de kullanamazsınız. "Ne yapacaktınız bunları" dedim "serbest bırakacağız" dediler "bırakılacaksa, hassasiyetle bir daha üzerinde durulsun" amacıyla böyle bir talimat verildi, olay o.
BAŞKAN - Ondan sonra da size bir şey verildi mi? Muhakkak sorgulamışlardır bu arkadaşları.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Tabiî, aradan üç beş gün geçtikten sonra, Genel Müdürden ben öğrendim, bunların bir konuyla ilgisi, rabıtası var mı, hayır, bir rabıtası yok denildi; yani, öyle bir bilgi verildi bana.
BAŞKAN - Detayını bilmiyorsunuz zaten.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Detayını bilmiyorum, merak da etmedim; yani, detayı beni ilgilendirmedi. Bunların bu konuyla bir rabıtası var mı, yok; yok olduğuna dair bir bilgi verildi bana.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Genel Müdür mü söyledi bunu?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Vallahi, hatırlayamıyorum şu an hangisin söylediğini, Genel Müdür mü söyledi, ilgili daire başkanı mı söyledi, yani, şu an hatırlayamıyorum; ama, bilgi gelmişti bana.
BAŞKAN - Bu Hüseyin Baybaşin...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Burada yine bir yer... Şimdi, şöyle, Kemal Bey bu üç özel timcinin iki tanesini buluyor, alıyor, üçüncüsü, Ayhan Çarkın, onlara bakayım niye almışlar diye bunların yanına geliyor, onu da zaten arıyorlar, alıyorlar. Şimdi, alınmasının birinci saati içerisinde Kemal Yazıcıoğlu'nu Sedat Bucak Bey arıyor, bunların niye alındığını soruyor; diyor ki, sorayım, bakayım, araştırayım size cevap vereyim; ona cevap veriyor; o cevapla Sedat Bucak Bey tatmin olmamış olmalı ki, hemen akabinde, bu defa, Halil Tuğ Bey arıyor, Emniyet Müdürüne diyor ki, bunları ne sebeple aldınız, bu sebeple aldık, Sayın Genel Müdürümüzün talimatı var, bunları muhafaza edin, biz gelip alacağız diyor.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Genel Müdürümüzün değil, İçişleri Bakanımızın.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Affedersiniz. İçişleri Bakanımızın talimatı var, biz gelip alacağız diyor.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Kemal mi böyle söylüyor?
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Tabiî efendim.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Halil Tuğ Bey söylüyor, İçişleri Bakanımızın talimatı var diye.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Halil Tuğ Bey söylüyor, böyle böyle diyor; yani, sizden talimat aldığını...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hayır, Halil Tuğ'a benim talimatı verişim İstanbul dönüşü Kemal Yazıcıoğlu'yla görüştükten sonra, orada bir yanlışlık olması lazım.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ayrı, yanlışlık var yok; ama, ben size...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hayır, çok net söylüyorum, ben Kemal'le İstanbul havaalanı dışında bir görüşmem olmadı, ne telefonla ne başka şekilde herhangi bir görüşmem olmadı.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Halil Tuğ Bey’in aradığı kesin yalnız, Halil Tuğ Bey aramış, demiş ki, böyle böyle, bunları niye gözetim altına aldınız, şundan dolayı, Sayın Bakanımızın talimatı var...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Kemal'le görüştükten sonra ben bu talimatı verdim. Yani, İstanbul'da Kemal'le görüştükten sonra bu talimatı verdim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yani, öncesi yok.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hayır, hayır...
BAÅžKAN - Bu BaybaÅŸin, siz de izlemiÅŸ sinizdir...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Biz, onu bir buçuk sene evvel MED TV'de izledik Sayın Başkanım. Şu kadarını ifade edeyim, o bandın keşke tamamını izleseydiniz siz, kendisine kötülüğü olmuş ne kadar kamu görevlisi varsa, -kötülüğü derken görevini yapan kamu görevlisi- emniyet müdürü, şube müdürü, komiser, vali ki, bunlara, herkese hücum ettiği bir banttır; onu emniyette veya MİT'te bulabilirsiniz. Tabiî, üzülerek ifade etmek lazım, diğerlerini kesmişler, sırf bizimle ilgili olanı monte ediyorlar. Şimdi, bu adamla ilgili olarak ben bir açıklama gönderdim Kanal D'ye, bilmiyorum izleme imkânınız oldu mu...
BAÅžKAN - Ä°zledim ben onu da...
Baybaşin'in Otelinin Açılışına Gitmiş Olabilirim MEHMET AĞAR (Elazığ) - Ben bilmiyordum, sonradan çeşitli vesilelerle öğrendim; yani, o kadar yoğun işlerle uğraştık ki, takip edebilme imkânımız da yok bizim. 1983'te, ben İstanbul İkinci Şube müdürü iken, bunu almışım bir kere, zorla senet imzalatma, gâsp bilmem neden filan ve o dönemde bir sürü yoğun baskı olmuş, buna rağmen biz direnmişiz, tutmuşuz bunu, biraz da herhalde zorlama filan oldu, Bakırköy'den tevkif oldu ve dediler ki, sana olan muberiyeti bunun o zamandan başlar. İşte, arkasından -bunu çok özel kaydıyla söylüyorum, bunun buradan çıkmaması lazım- Lucky S olayını da ben size anlatayım bilesiniz diye. Lucky S, uyuşturucu kaçakçılığında Amerikalılarla yaptığımız tarihin en büyük operasyonu. Ben İstanbul Emniyet Müdürüyken, dönemin Narkotik Şube Müdürü Mestan Şener, birlikte bana bir istihbarat geldi, bunların büyük bir iş yapacağına dair. Mestan'a vermiştim, Mestan da teyit etti, dedi "efendim, bu konuyla ilgili teknik izlemeye başlamamız lazım", ben de "başla" dedim. Mestan Şener, ben, ilgili memurlar biliyor bunu. Devam etti bu izleme; fakat, gemi arıza yaptı, yetişmedi, benim o sırada Erzurum Valiliğine tayinim çıkınca, ben bu bilgiyi sadece Necdet Menzir'e, Mestan Şener'le birlikte ilettim, kapandı gitti. Ben Erzurum Valisiyken gemi geldi, SAS komandolarıyla beraber operasyon yapıldı, tarihten on, on bir ay sonra ve çok güzel bir uyuşturucu kaçakçılığı yakalandı. Ben, zannediyorum ki bunlar mahkeme safahatında, bu işin bizim dönemimizden başladığını filan da öğrendiler ve bunların sonu oldu, bir daha Türkiye'ye gelemediler. Şimdi, orada, hicap duyarım ben; yani, Türkiye'de bu kadar hizmette bulunmuş bir kamu görevlisi olarak Hüseyin Baybaşin'in iddialarına karşı savunmayı bile zül addederim ben kendime, yakışık alacak bir iş değildir. Her şeyi ortada olan bir adamdır, o bandın tamamını dinlediğiniz vakit, kendisini yakalayan komisere kadar herkese saldırmak, ona para vermiş, buna para vermiş, ayıptır, bunlar vicdanla, namusla, haysiyetle ilgisi olmayan karalama. "Benim, otelin açılışında bulunmuşlar, videolar var" olabilir de yani, bu daha önceden; hepimiz her yere gidiyoruz, pastane açılışından tutun bilmem neye kadar, neyin ne olduğunu bilmeden; ama, yani, ömrümüz boyunca yaptığımız bütün hizmetlerde -ki, ortaya çıkıp çıkmadığı da belli değil, bilemiyorum- bizden mağdur olmuş bu, muğber olmuş; niye, üstüne gitmişiz, yasadışı iş yapmış. Düşünün ki, yani, bunun dediği gibi bir şey olsa, ben Erzurum'a gittikten on on bir ay sonra bu operasyon yapıldı, ben o sırrı kendimde tutmuşum, hiç kimse bilmiyor, bir Necdet Menzir'e söyledim ben onu, bir o biliyordu, bir ben biliyordum on bir ay bu gizli kaldı, Amerikalılarla yaptığımız, tarihin en önemli, en ciddî operasyonlarından biridir.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Sayın Bakanım, bu ifadesinde bir avukattan bahseder ve o avukatı da soyadını alamadım ben, yardımcı olursanız o amaçla söylüyorum, tanıyorsanız...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hangisi efendim?
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Bu Baybaşin'in avukatı, o ismi bize verebilirseniz...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Çok affedersiniz, iyi hatırıma getirdiniz; Necdet Küçüktaşkıner diye bir avukat beni aradı, ben bunu tanırım...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Yani, isminde bize yardımcı olabilirseniz...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Kendisi bana söyledi, dedi ki "efendim, siz beni tanırdınız, bana da iyilikleriniz var, ben geldim Hüseyin Baybaşin için şubeye, ricada ben bulundum" bana dediniz ki 'sana hiç yakışmıyor, devlette önemli hizmetler yapmış bir adam bu tür insanların davasına girmez, bu bana ders oldu, o gün bu gündür ne uyuşturucu ne silah kaçakçılığı işi almıyorum." İkincisi, İlhan Ogan diye bir avukat var, onun kendi avukatı, şahsî avukatı Hüseyin Baybaşin'in; "bu adamın şerefsizliklerinden bıktım, ben her şeyi biliyorum, ayıptır; Komisyon çağırırsa, ben gelip Komisyona ifade veririm; ama, ben basına, televizyona çıkmam, o tür bir olayın içinde olmam" dedi. Daha güzeli, o bantı siz bir izleyin; emniyetten veya MİT'ten isteyin siz, o bantta, kendisine zararı dokunan ne kadar kamu görevlisi varsa, kendisini yakalamış herkesi karalıyor; ama, üzülerek ifade etmek lazım, bizim değerli kanallarımız onu montaj yapmışlar, sadece bizi alıyorlar orada, diğerleri yok.
METİN ÖNEY (İzmir) - Geçen akşam Kanal D'de Teke Tek'te avukatıyla karşılıklı ağır suçlamalarda bulundular...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Efendim, maalesef, ben hiç televizyon seyredemiyorum...
METİN ÖNEY (İzmir) - Avukatla, birinci şubeye aracılık için geldiğini filan söylüyor.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Çocuk geldi bana, hem hasta ziyaretine geldi, "ben isyan ettim efendim bu programı dinleyince, ben canlı şahidiyim, ben gider her yerde konuşurum, ben geldim size, beni reddettiniz" dedi. Hakikaten de, yapmışızdır yani, yüzlerce böyle olay oluyor, yaptığımız kesin, demek ki yapmışız. "Ben bunu bir vicdanî borç olarak kabul edip, gelip söylüyorum, böyle oldu olay, aynen bu şekilde" dedi ve ben onun üzerine, arkadaşlarımdan rica ettim, bunun sabıka fişini çıkardık; hakikaten, 1983'te silahla senet imzalatma, tehditle adam bilmem ne yapmaktan sabıkası var.
BAŞKAN - Bu avukatlar İstanbul Barosu avukatları mı?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Evet, İstanbul Barosu... Küçüktaşkın mı? Necdet Küçüktaşkıner, diğeri de İlhan Ogan, Okan mı net bilemeyeceğim; ama, öğrenilebilir.
BAÅžKAN - Ä°lhan Ogan dediniz.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Ogan mı Okan mı net bilemeyeceğim; ama olabilir, ben öğrenip telefonla bilgi veririm size.
BAŞKAN - Efendim, bir de yine, son günlerde basında çok geçiyor; işte, Havaş'ı satın alan Park Anonim Şirketinin sahiplerinden bir tanesinin de sizin kardeşiniz olduğu, dolayısıyla sizin de bu işin içerisinde olduğunuza dair şeyler söyleniyor. Yine, Kıbrıs'taki bir bankaya ortak olduğunuz yönünde ifadeler var; yani, başkası, şoförünün kardeşi...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Şimdi, benim şoförlerimi herkes tanır, aşağı yukarı Ankara Emniyet Müdürü olduğumdan bu yana, sürekli görev değişiklikleri olduğu için hiç değişmemiştir bu çocuklar, hep aynı adamlardır. Hiç de böyle bir şoförüm olmadı, herkes bilir.
NÄ°HAN Ä°LGÃœN (TekirdaÄŸ) - Bu isimde efendim...
Park Anonim'in Sahipleri, Kardeşimin Askerlik Arkadaşı MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hayır, hiç olmadı, herkes bilir; çünkü, onları ben her göreve gittiğimde taşırım, Erzurum'a giderken bile götürdüm. Park Anonim dediğiniz mesele, iyi oldu onu sorduğunuz. Şimdi, buranın sahipleri benim kardeşimin askerlik arkadaşı. Benim kardeşimin burada ne bir hissesi var ne yönetim kurullarında üyeliği var; hatta, daha önceden böyle bir şey oldu, sanki bugünleri görmüş gibi "kesinlikle, kardeşim, hiçbir yere girmeyeceksin" dedim, Gider gelirler, dostluğu var, arkadaşlığı var, ahbaplığı var; ama, bunun haricinde ne bir hisse ne bir ortaklık ne bir yönetim kurulu üyeliği hiçbir şey yok; çocuğu ben de o vesileyle daha sonradan tanıdım, hiçbir şey yok. Bunların kısa dönem askerlikten arkadaşlıkları var.
BAŞKAN - Yeşil kod adlı bir kişiden bahsediliyor, onu biliyor nıusunuz, siz de duydunuz mu, göreviniz sırasında veya başka bir vesilerle böyle bir kişiyi tanıyor nıusunuz?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hayır, ben tanımam o şahsı, hiçbir ilintimiz, ilişkimiz de olmadı.
BAÅžKAN - Alaattin Kanat...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Alaattin Kanat bilinen bir adam, itirafçıdır o; şahsen değil -şahsen de tanıdığımız- ama şey olarak tanıyorum tabiî, itirafçı, çeşitli konularda bilgiler vermiştir.
BAŞKAN - Arkadaşların sorusu var mı?
METİN ÖNEY (İzmir) - Ben, tabiî şey olarak, burası Sayın Bakanım bir araştırma komisyonu; baştan ifade ettiğiniz mahkemede daha çok açıklama yapacağım tarzındaki görüşünüze de saygı duyarak bir soru soracağım. Emniyet teşkilatında, A'dan Z'ye bulundunuz, o dönemlerde bizde İstanbul'da okumuş olmamız hasebiyle gıyabınızda da olsa bilgi sahibiyiz, bir kadrolaşmadan söz edilir daima. Böyle bir kadrolaşma oluyor mu? Yani, her gelen, arkadaşlarıyla, yakınlarıyla mutlaka yakın mesaî arkadaşlarıyla gitmesinde de tabiîlik görüyorum. İzmir Emniyet Müdürü de İstanbul'a giderken, hatta, bizim muhalefetimize rağmen -bu bakımdan, çünkü, İzmir'de çok başarılı çalışmalar yapılmıştı, İzmir de bizim memleketimiz, seçim bölgemiz, mağdur olsun istemedik - arkadaşlarıyla gitti İstanbul'a. Fakat, böyle geniş çaplı bir kadrolaşmaya dönüşebiliyor mu?
Adalet Bakanı İken İzmir Emniyetindeki Üç Tayini Durdurdum MEHMET AĞAR (Elazığ) - Şimdi, bu zaman zaman söyleniyor, emin olun burada düşünülecek tek şey hizmette verimliliktir. Mesela, İzmir'den, o zaman bu tayinler olduğunda ben Adalet Bakanıydım, açtım yalvardım orada, üç tane isim verdim, Terörle Mücadele Şube Müdürü, Emniyet Müdür Muavini, istihbarat; bunları sakın İzmir'den almayın ve almadılar, düzen yürüyor. Yani, belli adamları, iyi çalışan, nitelikli adamları mutlaka muhafaza etmek lazım. Şimdi, bu kadrolaşma derken bir karşılıklı güven unsuru oluyor, beceriklilik, iş yapabilme kapasitesi. Şimdi, bir adamı koyarsınız bir yere, belli bir süreç devam eder orada, ortaya çıkar, matematiksel bir gerçek gibidir, yapabilir mi yapamaz mı, yaparsa zaten orada devam edip gidecektir, onu severek kadronuza alırsınız, yapamazsa zaten gidecektir. Yani, bu bakımdan, bence kadrolaşmadaki amaç, özellikle terörle mücadeledeki bizim temel unsurumuz bu, güven veren, güç veren ve personeline hâkim olabilecek adamları mutlaka tercih etmek mecburiyeti vardır diye düşünüyorum. Yani, böyle bir kadrolaşma, özellikle terörle mücadele, istihbarat ve önemli yerlerin çevik kuvvetleriyle ilgili yerlerde oluyor, emniyet müdürleri kendi tercih ettikleri isimleri alıyorlar. Ben genel müdürlüğüm boyunca, Ankara, İstanbul, İzmir, Adana ve Bursa emniyet müdürlerine bu konuda açık bono vermiştim, özellik dolayısıyla Mersin, Diyarbakır, Antep'e, kiminle isterseniz onunla çalışın kardeşim; ama, sorumlu ve muhatabı sizsiniz, problem yaratırsa problem sizsiniz, başarılı da olursa sevabı sizindir diye, böyle bir rahatlık sağladık arkadaşlarımıza.
METİN ÖNEY (İzmir) - Teşekkür ederim.
SEMA PİŞKİNSUT (Aydın) - Sayın Bakanım, ben rahatsız etmezsem, bir iki sorum olacak. Bu, Türkiye'de susturucu ile işlenen cinayetelerden tek bildiğimiz Sabancı cinayeti var; bunun dışında, sizin bu kadar deneyimleriniz içinde var mı bildiğiniz?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Var, Dev-Sol'un yaptığı çok ciddî cinayetler var, 1990, 1991 yıllarında yaptığı cinayetler var, yakalandı da birçoğu bunların; ama, çok fazla da değil zannediyorum, üç beş örneği olabilir diye düşünüyorum ben.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - İsrail'den silah alımı için bir anlaşma yapıldığı, bu en son bulunan silahlardan bir kısmının da oradan geldiği, bir tane susturucunun da öyle olabileceği düşünülüyor. Sizin o konuda bir bilginiz var mı, İsrail'den biz böyle çok silah alıyor muyuz?
Kızıl Çin'den Bile Silah Aldık MEHMET AĞAR (Elazığ) - Biz her yerden silah alıyoruz; zaman zaman ambargo oluyor, bize mermi bile vermiyorlar, ta Kızıl Çin'den bile aldığımız zamanlar oldu. Alınmış olabilir, onlar tetkik edilir, çıkar; yani, kayıtlardan çıkar.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, silah alındığı zaman, emniyetten tabiî ki bir ödeme yapılıyor, ödenti makbuzları oluyor ve geçiyor değil mi?
MEHMET AĞAR (Elazığ) -Tabiî, tabiî...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Böyle olmadan, makbuzları olmadan, silahın İsrail'den ve saireden Emniyete gelmesi mümkün olur mu?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Vallahi, şimdi ne desem yanlış olur ;çünkü, bunlar evrakı, dosyası, kaydı kuydu vardır, çıkar yani oradan; şimdi, ben detayına vâkıf olmadığım için ne desem yanlış olur, yanıltıcı bir bilgi vermeyeyim ben size.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki; yine teknik bir bilgi öğrenmek istiyorum. Emniyet Genel Müdürlüğünün soruşturma yetkisi var mı; yani, polisler alınıp, o üç özel tim görevlisi Emniyet Genel Müdürlüğüne getirilip soruşturulabilir mi?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Soruşturma değil, araştırma gibi, soruşturma yaparlar tabiî, herkes, bütün daire yapar bu şekilde, asayiş dairesi yapar, bakan tarafından talimat verildikten sonra yaparlar. Yani, adlî bir soruşturma yapmıyorlar, idarî nitelikte bir soruşturma bu, adlî soruşturma elbette yapamazlar.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Aslında, İstanbul'da kendi yeri varken, asayiş için olsun ve diğer...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - İşte, orada herhangi bir sonuç alınmadığı için, yani, orada serbest bırakacaktık denildiği için, idarî anlamda yeniden bir süzgece tabi tutulması söz konusu. Yoksa, orada sonuç çıkmış olsa zaten buraya gelmesine gerek olmayacaktı. Yani, orada herhangi bir adlî işlem yapılacak olsa buraya gelmesine ne gerek olsun, zaten gelmeyecek o zaman.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bizim öğrendiğimiz kadarıyla, buraya getirildikten sonra hiçbir işlem yapılmadan, gelmesi bile gerekmezdi diyerek bırakılmaları var; yani, soru bile sorulmadan.
Mutlaka Bir İşlem Yapılmıştır MEHMET AĞAR (Elazığ) - Aslında, orada, belki lüzumundan fazla bir hassasiyet gösterildi, hiç gelmeyebilirdi de tabiî. Mutlaka bir işlem yapılmıştır burada, yani, nedir ne değildir. bunların disipline aykırı bir tavrı, tarzı var mı, bakın edin şeklinde, sonuçta bir şey çıktıysa zaten gereğini yaparlardı, çıkmadıysa da ona göre yapmışlardır.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bir de, sizin gerek eğitim gerek değerlendirme konularında gerekse uzun süredir terörle mücadelede, özellikle, yetişen elemanların, özel timler de dahil olmak üzere psikolojik yapısının çok önemli olduğunu düşünürsünüz herhalde.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Doğru.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Çünkü, ne kadar sakin ve ne kadar da hakla iş yaparlarsa o kadar başarılı olurlar.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Doğru.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ama, Türkiye'de, izlediğimiz kadarıyla -tabiî hepsini birden dahil etmek değil, bir de hekim olarak sormak istiyorum- bu kişiler, özellikle operasyona katılanlar çok irite, çok heyecanlı ve çok birden bire sinirlenen yapıdalar, o konuda bütün bu çalışmalarınızda bir tedbiriniz bir araştırmanız oldu mu?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Oldu; şöyle bir şey yaptık, araştırmalar da yapıldı. Afyon'da bir arazi bulduk, inşaatı da devam ediyor, büyük bir rehabilitasyon merkezi yaptırıyoruz orada...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Afyon mu Balıkesir mi?..
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Afyon'da, Balıkesir'de de var ayrıca, ikisi birden faaliyete geçecek, Karacabey'de, Ayvalık Karacabey tesisleri var bizim, onlar da faaliyete geçecek. Balıkesir'de polis okulu eğitim merkezi var, Afyon'da da bu kaplıcaların olduğu yerde bir yer almıştık Sayın İsmet Atilla'nın zamanında, o da devam ediyor; bunların plan programları var. Dediğiniz doğru; yani, bu konuda tam istenileni yapamadık, yani eksiklerimizden biridir bu.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Aslında, siz en üst makamda olmanıza rağmen ve gayet sakin bir şekilde yargıya saygım var diyorsunuz ki, beklenen de budur; ama, diğer, o özel timler de dahil olmak üzere, silahları alındığı zaman ki, devlettir karşısındaki, kendi makamlarıdır, çok büyük bir tedirginlik ve reaksiyon gösteriyorlar, bu tabiî değişik konularda çok yanlışlıklara sebep olabilir. Siz ne diyorsunuz bu konuda?
Yargısız İnfazdan İnsafsızca Yargılanan Tipler MEHMET AĞAR (Elazığ) - Efendim, şimdi, bunların birçoğu tabiî terör örgütlerine hedef olmuş, çeşitli mahkemelerde, işte bu yargısız infaz tabir edilen yanlış bir şekilde, insafsız bir şekilde meselelerden yargılanan tipler, böyle silahı filan gidince sanki korumasız kaldım, bir panik havası içerisinde olabilirler, işi o yönüyle mütalaa etmek lazım. Tabiî ki, bunda endişeye kapılacak bir şey şok; nihayetinde, devlet bir tedbir alıyorsa koruma ve can güvenliğini de, o tedbiri de aynı şekilde almak durumundadır, aksi düşünülemez.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Doğuda çok uzun yıllar çalıştığınızı ve çok iyi tanıdığınızı söylüyorsunuz. Bu, özellikle koruculara dağıtılan silahların bir kısmının üstlerinden markalarının veya seri numaralarının silik olduğu gibi iddialar ve bunun yanında da, namlu değiştirme olayları var. Sayın Bakanım, namlu niye değiştirilir, emniyette namlusu değişen çok silah var mıdır?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Yok, yok; hayır, olmaz öyle şey. Değişmesi mümkün değil, onların hepsinin orijinal numaraları var nasıl değişecek ki.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, bu Susurluk kazasında bulunan silahlardan bir tanesinin İtalya'daki yapılmış olan yerinden namlusunun değiştirildiğine ait ifade var.
Bir Bilgim Yok. Gazete de Okumuyorum Televizyon da Seyretmiyorum MEHMET AĞAR (Elazığ) - İnanır mısınız ben bu konularda herhangi bir spekülasyon olmasın diye hiç kimseyle görüşmüyorum, ilk defa sizinle görüşüyorum. Dolayısıyla, hiçbir konuda vukufiyetim, derinlemesine bir bilgim yok, gazete de okumuyorum, televizyon da seyretmiyorum, hiç kimseyle de görüşmüyorum, ilk defa sizinle görüştüm.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, bu kadar teşkilatlarınız içerisinde özellikle Karadeniz Bölgesinde namluların yivlerinin çıkarılıp yeniden yapıldığına ait imalathaneler bile olduğu söyleniyor; ona ait bir şey...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Tabiî, bu sonra, resmiyete filan da konuldu, fabrikalarda var orada.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Yani, değişebiliyor. Değişmesindeki kasıt silahın numarasının...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Şimdi, bunda, değişmesindeki kasıt, iyi niyet aramak mümkün değil burada, kötü niyet arayacaksınız, bir suçu gizlemek için yapılan bir şey de, bunu yapamazsınız resmî silahlarda, kimse yapamaz, seri numaraları var, kaydı var, kuydu var, kim yapacak, o cesaret nerede; mümkün değil.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki efendim, bir de, Sayın Hüseyin Kocadağ, sizin ekibinizde, daha doğrusu emniyet teşkilatında çalışan insanlardan bir tanesi. Nasıl tanırsınız kendisini?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Şimdi, ekip derken, ben bundan olabildiğince kaçtım.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ekip derken, ben emniyet teşkilatını kastediyorum.
Herkez Bana Uzak Görür, Tam Tersine, Yazıcıoğlu'nu İzmir Emniyet Müdürü Ben Yaptım. MEHMET AĞAR (Elazığ) - Bakın, çok basit bir olay anlatayım. Kemal Yazıcıoğlu olayı tipik bir örneğidir. Mesela, o Adapazarı Emniyet Müdürüydü ben Emniyet Genel Müdürü olduğumda, herkes bana uzak gibi görür onu. Ben, tam tersine, Emniyet Genel Müdürü olur olmaz, ilk yaptığım işlerden biri, getirdim onu İzmir'e Emniyet Müdürü yaptım; herkese, mesaj verdim, ikilik, üçlük yok teşkilatta. Herkes birbiriyle yakın olacak, sıcak olacak. Mesela, şimdiki Adana Emniyet Müdürünü getirdim Adana'ya Emniyet Müdürü yaptım; eski, ANAP döneminde Genel Müdür Muaviniydi. Şimdiki, Antep Emniyet Müdürü var, ANAP döneminde Genel Müdür muaviniydi, bu dönemde hiçbir hizmete... Yani, nitelikli adam bunlar, güzel adamlar; hiç böyle bir ayrım yapmadık, şak şak hepsini yerine koyduk. Mesela, şimdiki İzmir Emniyet Müdürü var, ben genel müdür olduğumda Samsun Emniyet Müdürüydü, ANAP döneminde Ankara Emniyet Müdürüydü, getirdim Mersin Emniyet Müdürü yaptım, son derece muvaffak oldu, çıt kalmadı Mersin'de, bugün, hâlâ onun mirasıyla devam ediyor. Yani, bu iş ayrı. Geldik Hüseyin Kocadağ'a şimdi...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Pardon efendim, tutanağa geçmesi için söylüyorum, ben ekip derken, emniyeti kastediyorum.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hüseyin Kocadağ, Necdet Menzir Bey İstanbul Emniyet Müdürü olduktan sonra onu Müdür Muavini olarak aldı. Daha önceki çalışmaları itibariyle, gerek Hakkâri'de gerek Diyarbakır'da, Özel Hakekâtta son derece başarılı görevler ifa etmiştir, İstanbul Emniyet Müdür Muavini olduğu dönemde de terörle mücadele bölümünde sorumluydu, genel müdür olduğum dönemden biliyorum, orada da son derece başarılı hizmetlerin sahibi oldu, gayet iyi çalışmalar yaptı. Bazı toplumsal olaylarda, Alevî kökenli olması dolayısıyla o kesimin aşırılıklarına karşı bir sipob görevi gördü, bizzat Sayın Vali Kozakçıoğlu, Sayın Menzir'in bana ifadeleri bunlar, burada da başarılı görevlerin sahibi oldu. Daha sonra, bir ortamda, kendisinin başka bir göreve alınması teklif edildi, ben daha önce de söylediğim gibi, Büyükşehir Emniyet Müdürlerinin tekliflerini hiç kulak ardı etmeden gereğini yapardım, kendisini İstanbul'da Polis Okulu Müdürlüğü’ne tayin ettik. Yani, hizmet döneminde dosyasına baktığınızda başarılı bir grafiği olduğunu net olarak görüyoruz.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bizim bildiğimiz bir .bilgiye göre, Hüseyin Kocadağ'ın daha üst bir göreve getirilmesi konusunda, Sayın Yazıcıoğlu'nun yaptırdığı araştırmada, katiyetle olmaz mesajı var. Sizce, bu katiyetle olmaz mesajı birtakım sıkıntıların olduğu -özellikle İbrahim Şahin tarafından da söylenen- katiyetle olmaz mesajı var, siz bundan haberdar mısınız?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hayır.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Böyle bir bilginiz de yok.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hayır, bana bir talimat gelmedi o konuda.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki efendim, son bir şey öğrenmek istiyorum. Bu da, basından izlediğim kadarıyla -bu yeni değil, epey zamandır- Sizin Sayın Necdet Menzir'le, benim anlatamadığım bir soğukluk, bir çekingenlik yapısı var. Sizce nedir Sayın Menzir'le olan aranızdaki ilişki?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hayır, hayır, hiçbir problem yok.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hiçbir probleminiz yok.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Biz, Emniyet Genel Müdürü ve İstanbul Emniyet Müdürü olarak çalıştık, gayet verimli bir çalışma dönemi geçti, problem de olmadı. Kendisi de bilir bunu. Yani, ben, dediğim gibi, sadece kendisi için değil, büyükşehir Emniyet Müdürlerine güvenip, bir adamı görevde muhafaza ediyorsanız, onun arzu ve taleplerini yerine getirirsiniz, sadece onun değil, bütün o dönemde çalışan arkadaşların, o tür taleplerini hep yerine getirmişim.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Teşekkür ederim.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Sağ olun.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Sağlar.
D. FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sayın Bakanım, öncelikle teşekkür ediyorum. Bizler birlikte arkadaşız, milletvekilleri olarak her iki tarafta önemli görev yapıyoruz. Bu arada, açıklıkla bazı sorulara cevap verdiğinizden dolayı da teşekkür ediyorum; ama, 'ben, sizin, 138 inci maddeyle ilgili yorumunuza çok katılmadığımı da belirtmek istiyorum. Ama, bu, sizin kendi kararınızdır, saygı göstermek gerekiyor. O anlamda, onu sormayacağım; ama, birkaç soru sormak istiyorum. Bunları da, bir samimiyet içerisinde sorduğumu, başka art düşünce beklemeden sorduğumu da bilmenizi istiyorum.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Sağ olun.
"Hüseyin Kocadağ, Abdullah Çatlı'yı Yakalamıştı, Teslim Etmeye Götürüyor" Dediniz DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - 3 Kasımda bir kaza oldu. Bu kaza sonrasında, birden Türkiye'de her şey değişti. Siz o zaman İçişleri Bakanıydınız. Biraz evvel özgeçmişinizi anlattığınızda, bu konuda iyi yetişmiş olan insanlardan birisi olduğunuzu da, açıkça gördük, tutanaklara böyle de geçti. İçişleri Bakanlığında, yani emniyet teşkilatında görev yaptığınız süre içerisinde görevinizle ilgili çok fazla hata yapmadığınızı da, siz, kendiniz söylediniz. Ama, kazadan hemen sonra, İçişleri Bakanı olarak size sorulduğunda, basından öğrendiğimiz kadarıyla "bu, bir basit kazadır" diye yorumladınız. Arkasından Abdullah Çatlı, Mehmet Özbay'ın Abdullah Çatlı olduğu ortaya çıkınca, duyulunca "emniyet müdürü de orada ne geziyor" sözleriyle allak bullak olunca "Hüseyin Kocadağ, Abdullah Çatlı'yı yakalamıştı, teslim etmeye götürüyor" dediniz. Bunların...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Bu sualleri sorduğunuz çok iyi oldu... Onları, ben size açıklayayım. Bunu sorduğunuza çok sevindim. Birincisi şu: Bir gazeteci arkadaş "Efendim, bu olay için bir suikast diyorlar, ne diyorsun?" diye sordu. Yok kardeşim, basit bir trafik kazası, ne suikastı yahu. Bu nasıl suikast olacak bu... Kurgu filmimi yani. "Efendim, uzaktan kumandalı aletle, abs'lerini bozmuşlar, kamyonun altına girmiş..." Bırakın bu hayalleri. Basit bir trafik kazası dedik. Olayı küçümsediğimiz ortaya çıktı. İkincisi, o diğer iddia konusunda, yine bir gazeteci arkadaş "Efendim böyle böyle teslim etmeye götürüyorlarmış" Yahu, bu konuda bir şey söylemek mümkün değil dedim. Olabilir de, ancak Sedat Bucak'ın ifadesi alınmaksızın bu konuda herhangi bir şey söyleme imkânı yoktur; olabilir de, olmayabilir de dedik. Vay efendim "Sayın Bakan dedi ki, teslim etmeye götürüyorlar..." Ondan sonra ben, basınla konuşmayı bıraktım. O dakikadan itibaren bıraktım; çünkü, her şey istismar ediliyor.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Arkasından, bu sözlerinizden sonra ve oradaki tablo ortaya çıktıktan sonra, hakkınızda gensoru önergesi verildi ve siz, gensorunun görüşülmesine gerek kalmadan istifa ettiniz. Çok sorumlu bir hareketti. O çerçeve içerisinde, onu da açıklar mısınız, neden gensoruya gerek..
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Şimdi, bana, muhalefetten ismini vermeyeceğim bazı arkadaşlarım da telefon ettiler, çeşitli partilerden. "Gensoruda biz senin yanındayız, hiç merak etme filan..." diye. Ama, o günkü ortam içerisinde, siyasî yapı içerisinde, mesele, istismara çok açık olacaktı, her dakika, bakanlık makamı yıpratılacaktı, şahsımızı da aşan bir olay olacaktı. Bence orada, meseleden çekilmeyi, siyasî bir terbiye ve nezaket gereği olarak düşündüm ve o kararı verdim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Son derece önemli, tabiî saygı duyuyorum düşüncelerinize; ama, diğer taraftan da, o günden sonra bugüne kadar geçen süreç içerisinde o kadar önemli olaylar peşi sıra gelmeye başladı ki, nitekim böyle bir komisyon da kuruldu. Bu komisyona gelen bilgiler, ortaya çıkan bilgiler ışığında, gerçekten Türkiye'de önemli olayların olduğunu görmeye başladık. Belki sizin Bakanlıktan istifa etmeniz, bu olayların görülmesine neden oldu. Ben, böyle de, önemli bir katkıda bulunduğunuza da, inandığımı söylemek istiyorum. Bakan olarak kalmış olsaydınız farklı yorumlar da yapılabilirdi, dolayısıyla siyasî sorumluluk içerisinde böyle hareket ettiniz.
MEHMET AĞAR (Elazığ)- Ben şunu söyledim orada, Meclis konuşmamda da arz etmiştim. Yani, ben, bu makamı muhafaza ederek, korkum var, endişem var, sıkıntım var gibi bir kompleksin içerisinde değilim. Yapılan her türlü araştırma da yapılsın, soruşturma da yapılsın, orada da aynen söyledim, bilerek bir hata yapmadım; devletime, milletime asla ihanet etmedim, şahsi çıkarımı da hiçbir zaman düşünmedim. Hata yapmış olabilirim, varsa hata, o da ortaya çıkar, onun da ceremesine katlanırız diye Meclis konuşmamda aynısını söylemiştim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - O günden bugüne kadar geçen süreç içerisinde, Abdullah Çatlı, Yaşar Öz gibi kişilerin elinde sizin imzanızla silah taşıma ruhsatları olduğu, o kazada da olduğu ortaya çıktı, bu da basına yansıdı. Onunla ilgili de, siz, şimdi...
Verilmiş Belge Yok! MEHMET AĞAR (Elazığ) - Basına, ben o Çatlı belgesiyle olarak çıktığı vakit, olmadığını söylemiştim. Basında o da çıktı malumunuz ve şimdi bunların teknik seviyede her türlü araştırması yapılıyor. Yapılsın, bitsin bakalım, ondan sonra ne diyeceğiz...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bir iddiaya göre, sizin imzanızla verilen bu, artık nedir bilemiyorum; ama, İçişleri Bakanlığına bir soru önergesi de vermiştim. İçişleri Bakanı soru önergesinde "böyle bir unvan yoktur, böyle bir uzmanlık dalı yoktur" diye cevap vermişlerdi; ama, çok yetkili ağızlar, iddia ettikleri, iddiadan da öte "kesindir" dedikleri şekilde 30-40 tane daha böyle belge olduğunu söylüyorlar.
MEHMET AĞAR ( Elazığ) - Varsa çıkar tabiî...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, işte Yaşar Öz'e yeşil pasaport veriliyor, aynı şekilde Abdullah Çatlı'ya yeşil pasaport veriliyor. Abdullah Çatlı'nın 10 ayrı pasaport alarak, iki sene içerisinde 122 defa yurtdışına girip çıktığı söyleniyor ve emniyetin çeşitli yerlerinde yer aldığı...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Bilmiyorum; ama, bunların hepsi çıkar, yani bunlar, hep kayıtlarda kuyutlarda, bilgisayarlarda, orada burada olduğu için, yani, emin olunuz ki, ben, spekülasyon olmasın diye kimseden sormadım bunları.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - Sayın Bakan, yani, baktığınız zaman, bu kadar ortalıklara döküldü ve üst üste de çok işler yapmış olan bir kişi, emniyet teşkilatında ya da İçişleri Bakanı olarak, Emniyet Genel Müdürü olarak emniyetin, babanızdan hareketle, o camianın içinden yetişen birisi olarak böyle bir adamın varlığından gerçekten haberdar değil miydiniz?
Çatlı Gibi Binlerce İnsan Var. Herkesten Haberdar Olabilmek Mümkün mü? MEHMET AĞAR (Elazığ) - Emniyet Genel Müdürü olarak, ona benzer binlerce insan var; herkesten haberdar olabilmek mümkün müdür yani, hiçbir şekilde mümkün olamaz. Akşama kadar son derece önemli işlerle meşgulsünüz. O şekilde aranma durumunda olan, bugün kayıtlara bakalım, 50 binin üstünde adam vardır Türkiye'de. Bunların her birini takip edebilmek, alabilmek, anlayabilmek mümkün değil. Bir diğer konu daha söyleyeyim ben size. Ben, alt kademelerde çalıştığım dönemde, hep sol terör örgütleriyle ilgili bölümlerde çalıştım; yani, sağ terör örgütleriyle ilgili bölümlerde hiç çalışmadım, özellikle İstanbul Birinci Şube Müdür Muavini olduğum dönemde. Dolayısıyla, sol terör örgütleriyle ilintili olan kişilerin hepsini tanırım; fakat, bu kesimde tanıma şansım olmamıştır.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Arkadaşlarınızdan kimse de mi tanımazdı?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Tanıyabilir...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - Çünkü, Mehmet Eymür, size telefon açıp, Tarık Ümit'in öldürülmesi ya da kaçırılması sırasında Abdullah Çatlı'nın elinde olduğunu bildirdiğini söyledi...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hayır, öyle bir şey yok.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - Biraz evvel sordu arkadaşlarımız da...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hayır... Hayır... O tür bir konuşma olmadı.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, efendim, oradan şuraya gidelim: Önce Eymür'e açıyor soruyor-ben de baktım tekrar, hatırladım- "Tarık Ümit, Korkut Eken tarafından Abdullah Çatlı'ya vermiş, onu sorgulamasında" diyor. Sayın Bakan da "benim bundan haberim yok, İbrahim'e bir sorayım" diyor. Ama beklemeden İbrahim Şahin'i arıyor, ona da aynı şeyi söylüyor. İbrahim Bey de teyit etti. Ben burada şunu sormak istiyorum:
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Ben, yani, İbrahim'e filan da telefon açmış değilim bu konularla ilgili olarak,..
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - Hayır, bize verdiği...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Kaybolmuştur diye, bana gelen mesaj o. Kaybolmuşsa, ben, hemen özel kaleme söylerim, ilgili vilayetlere hemen şu şu araba, adam kaybolmuş, ilgilenilsin diye söyleriz. Yoksa öbür türlü bir şey söylemesi mümkün değil. Madem öyle, bunların hepsi resmî yazıyla, vesaire tevsik etmesi lazım, rapor verilmesi lazım, o makama bu makama, yani böyle bir şey söz konusu olamaz.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - Tarık Ümit’i, siz, kullanır mıydınız?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Bizimle ilintileri oldu bazı konularda...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - Ama, aslında MİT mi kullanırdı onu?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Orası da zamanında... Yardımları olmuş... Ben "kullanma" kelimesini çirkin görüyorum...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - Peki, pardon...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Yardımları olmuş...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - Tarık Ümit hangi konuda uzman, yani yardımları daha çok?..
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Uyuşturucu madde kaçakçılığı konusu. Kaçakçılık konusunda yardımları olmuştur. Geçmişte de olmuş, MİT'e de olmuş, bize de olmuş. Yani, öldüğü için söylüyorum, sağ olan bir şahıs olsa... Olmuş yani, daha önceden olmuş...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - Sizin Mehmet Eymür ile aranızda ne var?..
Eymür'le Aramızda Hiçbir Şey Yok MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hiçbir şey yok...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - Çünkü, 1988 MİT raporunda da...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Şimdi, bakın, ben, devlet hizmetinde, dediğim gibi hiç kin de tutmam, husumet de beslemem, kimseyle de uğraşmam. Uğraşmış olsaydım, konum itibariyle ben ondan daha ilerideydim, bu konularda her zaman problem yaratırdım, sıkıntı yaratırdım. Hiç böyle bir sıkıntı yaratmadım. Herkesin işi ayrı, gücü ayrı, dairesi ayrı...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - Çünkü, 1988 MİT raporunda da, sizle ilgili, malumunuz birçok şeyler söylüyor...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - O MİT raporunda da, iyi oldu, onu da tutanaklara geçmesi bakımından söyleyeyim. O zaman posta yoluyla bu bizim elimize geçmişti, zamanın İstanbul Emniyet Müdürü Ünal Erkan ile beraber ben de Emniyet Müdür Muaviniydim. Hemen bundan bir fotokopi çekip, zamanın Emniyet Genel Müdürü Saffet Arıkan Bedük'e müracaat ettik, derhal hakkımızda tahkikat açılması diye. Ondan sonra, zamanın Başbakanı Sayın Özal'a gittik; tahkikat açılsın, dava açacağız. Kendisi "devlete dava açılmaz, devlette çalışan insan devlete dava açmaz" dedi. Başbakanlık Teftiş Kurulunca tahkikat yapıldı. Tahkikat hitamında iddiaların aslı çıkmadı ki, kendisi, İstanbul Emniyet Müdürüydü vali oldu, biz İstanbul Emniyet Müdür Muaviniydik Ankara Emniyet Müdürü olduk.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - Ama, öyle değil; yani o tahkikatın raporu sonra bizim elimize geçti, Kutlu Savaş, oradaki bilgi formunun doğru olduğunu, bunların belgelendiğini; ama, bir daha araştırılması gerektiğini ortaya koyuyor.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hayır... Şimdi, mesela orada tabiî sadece bizimle ilgili değil, binlerce iddia var. Bizimle ilgili olabilmesi mümkün olmayan bir sürü yanlışlıklar, duyum, dedikodu. Polis teşkilatı zor bir iştir. Burada çalışmak neye benzer; beyaz bir elbiseyle kömürlükten kömür çıkarmaya çalışırsınız. Yüzlerce insanın menfaatini haleldar ediyorsunuz ve bu ettiğiniz menfaatler de ağır menfaatler, zor menfaatler öyle ve size karşı bir muğberiyet doğuyor. Bir terör mücadelesi yapıyorsunuz. Bunun öncesinde olan insanlar, bugün başka başka konumlarda, şimdi birtakım diyetler ödetmek istiyorlar. Bunların detaylarına girmek istemiyorum; ama, bu hizmetlere gelen adam, bu rizikoları, bu sıkıntıları göze almak mecburiyetindedir. Benim rahatlığım, huzurlu olduğum konular. İşte bakın, çok net olarak söylüyorum, o zaman da, 1988'de, 1987'de de rahattım, yine rahatım. Anadolu tabiriyle söyleyeyim ki, gittiğimiz Antep yediğimiz pekmez; bizim hiçbir şeyden sıkıntımız yoktur, Allah'a bin şükür. Devletin elinde hür türlü imkân var; yurtiçinde, yurtdışında alan, satan, yiyen, içen kim varsa hepsi çıksın ortaya, hiç şeyimiz yok bizim...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - Sayın Bakanım, bu itirafçılar yasaya göre korunuyorlar. Bunların polis lojmanlarında oturtulması da, bu korumanın çerçevesi içerisinde mi?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Tabiî can güvenliği aşırı derecede sıkıntılı olan varsa, oradaki ilgili mülkî amir, o yetkiyi kullanabilir veya...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - Uzun zaman Alaattin Kanat'ın, Mecidiyeköy Polis Karakolunun üzerindeki lojmanlarda oturduğunu iddia ediyorlar, gazetelerde de okuduk. Doğru mudur, yani bunlar...
MEHMET AĞAR (Efazığ) - Bilmiyorum. Bunlar Diyarbakır'da oturdu diye biliyorum, İstanbul'u bilemiyorum.
DURMUŞ FİKRI SAĞLAR (İçel) - Mecidiyeköy'de de oturmuş. Bunlar emniyetten çıkarılabilir mi, yani sorulursa, Emniyet Teşkilatı bunları verir mi?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Verebilir tabiî, niye vermesin.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - Çünkü, aynı yerde, aynı binada...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Yalnız, Mecidiyeköy Karakolu mu dediniz?
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçe!) - Evet.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Onun üstü resmî daire, orada lojman filan yok.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - Lojman olduğunu söylüyor. Ben, gazetede okudum. Aynı şekilde Erdek'te, Abdullah Çatlı'nın silahla ateş etmesinden sonra adres olarak bildirdiği yerin de aynı yer olduğu yine iddia ediliyor.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Çıkar onların hepsi; ama, Mecidiyeköy Karakolunun üstü resmî daire, lojman yok orada, bir yanlışlık var orada.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - Peki, oralarda lojman olan başka bir karakol var mıdır? .
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Şişli Emniyet Amirliğinin üzerinde...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel ) - Olabilir. Belki, yani, Mecidiyeköy dedikleri yer belki Şişli Emniyet Amirliğidir; ama, bu şekilde bildirilebiliyor.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Çıkar o.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - Şimdi, işin ilginç tarafı, yani Abdullah Çatlı'nın da, Mehmet Özbay kimliğiyle aynı yere adres verilmesi ilginçtir de Alaattin Kanat ile...
Sorulduğunda Hepsi Çıkar, Kayıtlarda Vardır! MEHMET AĞAR (Elazığ) - Sorduğunuzda hepsi çıkar, yani kayıtlarda vardır mutlaka, eğer, kendisine lojman verilmişse...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - Şimdi, efendim bir şey sormak istiyorum sizden. Bir açıklamanızda -hakikaten çok ender açıklamalar yapıyorsunuz- "bu konuların üzerine çok fazla gidilirse, bir daha kimse risk almaz" dediniz. Neyi kastettiniz?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Şimdi, şöyle: Yani, bu baştan aşağı riskli bir iş; şakası olmayan bir iş. Kime risklisiniz şimdi; bütün terör örgütlerinin can hedefisiniz, olduk. Zaten öyleydik, misliyle olduk. Bu yetmiyormuş gibi birtakım senaryolarla şimdi ilave bütün eroin mafyasının da baş hedefi olduk, tamamının, mafyadan bir kişi kalmadı bizi hedef kabul etmeyen, basın da, Allah'a şükür, en ufak....... her şeye hedefsiniz. Şimdi, bundan sonra, zor bir iş, bu rizikolu bir iş. Adam yakalamaya gidiyorsunuz, operasyona gidiyorsunuz, eleman kullanacaksınız, ajan kullanacaksınız, para kullanacaksınız, sıkıntı bu. Yahu, kullanıp da niye sıkıntıya gireyim; otur oturduğun yerde... Ben size arz ettim ya, daha önceki emniyet genel müdürlerini, sayın bakanım da, yakinen bilirler, çocukluğumuzdan beri biz de biliriz, hoş bir işti; pazartesi saat 09.300'da gelirdi mesaiye, cuma akşamı treniyle İstanbul'a inilirdi, güzel bir yere yerleşilirdi, pazar akşamı Anadolu Ekspresiyle gelirdi, keyfederdi, Ankara'da göreve gelirdi, hoş işti. Türkiye kolaydı, rahatttı. Türkiye bundan sonra zor, daha da zor. Türkiye San Marino değil ki, Türkiye'nin stratejik konumu itibariyle, Türkiye'nin savunma ve güvenlik konuları her zaman gündemin birinci sırasında olacak ve çok çeşitli kombinasyonlar yapmak zorunda kalacak buradaki insanlar. Yapmaya gerek yok yani, olan olur, biten biter, kalan sağlar bizimdir felsefesine gider. Zor yani, istihbaratçılık, terörle hizmet, birtakım riskler alacaksınız, eleman kullanacaksınız, ajan kullanacaksınız, operasyon yapacaksınız... Türkiye'deki problem içeriden de kaynaklanmıyor sadece, dışarıdan da gelen problemler var. Bakın, ben size bir şey söylüyorum, çok önemli bir şey söyledim. Yurtdışından yirmiye yakın kilolarca TNT ile gelen adamları yakaladık burada. Hiç kimsenin katkısı olmadan ve bütün turizm bölgeleri 1994, 1995, 1996 yıllarında yerle bir olurdu. Bu, bir sistem ve düzenin ürünü ve kimsenin katkısı yok. Bin şükür, hiçbir şeyle iftihar etmesem, ben, bununla iftihar ediyorum, bu işi yaptım diye. Bunlar zor iş. Bunları yaparken birtakım riskleri omuzlayacaksın. Türkiye'de bundan sonra riks falan kimse omuzlamaz, bundan emin olun. Hiç omuzlamasına gerek yok; öyle de aynı, böyle de aynı...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - Sayın Bakanım, yani bu sözlerinizden şunu anlayabilir miyim; kendinizi yalnız mı hissediyorsunuz?
Sessiz Çoğunluk Arkamda... MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hayır hayır. Ben, sessiz çoğunluğun, milletim benim arkamda olduğuna, bu sağduyusu, aklıselim içinde bu meseleleri çok sağlıklı değerlendirdiğine ve hatta Parlamento içinde, siz de dahil birçok kimsenin, içinden bana hak verdiğine, kesinlikle inanıyorum. Üç senedir Türkiye'de ciddi sayılabilecek hiçbir olay yok. Bu hakkı da teslim etmek lazım.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - Yani, belki "sessiz çoğunluk" diyorsunuz; ama, asıl sesli azınlık size belki destek çıkmıyor mu acaba, yani Tansu Hanım sizi bıraktı gibi bir intibağınız mı var?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hiç önemli değil... Hayır hayır... Şimdi, bu işler zor işler zor işler. Zor işlere giriş...
BAŞKAN - Sayın Sağlar...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - İzin verin canım, sohbet ediyoruz.
Şükrü Balcı Örneğini Göre Göre Yaptık Bu İşleri... MEHMET AĞAR (Elazığ) - Bu işlere girişte, Allah'a ve kendinize güvenirsiniz, inanç meselesidir bunlar. Ben, İstanbul Birinci Şube Müdür Muavini olduğum vakit Tansu Hanım mı vardı? Siyasî şubeye girdiğimizde Ocak 1980'de, Türkiye'de yarın ne olacağını kimse bilmiyordu. Ne diyordum, üst kattaki adam, gelip çay içmiyordu yanımızda, adımız hedefe çıkar diye; biz orada dört beş kişi çalışıyorduk orada. Ne oldu; Şükrü Balcı da mahkemelerde süründü o dönemin Emniyet Müdürü, hayatını koydu ortaya. Şükrü Balcı örneğini de gördük, hepsini gördük; bunları göre göre yaptık biz bu işleri. Rahat olduğumuz bir tek konu vardır, buramızdan geçen bir şey yoktur. O bakımdan, benim hiç endişem yok. Millet için her türlü fedakarlığa da girersiniz, ne gelirse sonunda da, onu da göze alırsınız; hiçte önemli değildir, yani, bu, tarihi bir görevdir, tarihi sorumluluktur. Bunu da yaşayacaksınız yani, biri yaşayacak bunu. Bundan sonra dünyaya gelsen yapar mısın; vallahi biz bunun için doğmuşuz, yine yaparız yani; ama, herkes yapmayacaktır bunu bundan sonra, benim üzüldüğüm bu.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - Önemli olan bunu söylemek istiyorsunuz; yani, diyorsunuz ki, kimse, bundan sonra risk almaz.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Zor... İnşallah... Almalı, başka çaresi yok, almalı...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - Peki, son bir soru sormak istiyorum; yani, sizin bu kadar samimiyetinize güvenerek; çete kurduğunuz doğrultusunda bir iddia var, çeteye karşı çıkıyorsunuz, öyle bir şey söz konusu mu?
Devlette Çete Olmaz MEHMET AĞAR (Elazığ) - İmkân var mı... İmkân var mı... MED TV'nin altı aylık yayınlarını alın, şöyle bir şey var orada: Abdullah Öcalan "Mehmet Ağar kontrgerillanın başıdır. Yüzlerce yandaşımızı katletmiştir. Ama, kabul etmek lazım ki, aşiret bağlamında kurduğu düzenlerle bizi, Şırnak'a, Beytüşebap'a, Lice'ye, Sillopi'ye, Urfa'ya, sokmadı. Şimdi sıra bizde" diyor. Şimdi, o bile, bu tahlili yaptıktan sonra ben ne diyeyim artık. Başka söyleyecek bir şey... Devlette çete olmaz... Devlette suç işleyen insan olabilir; ama, devlette münferit suçlara "efendim, organize çete yaptılar da..." Bizim yıllardır PKK'ya monte ettiğimiz, PKK uyuşturucu kaçakçısıdır, eroin aklayıcısıdır, Batı dokümanlarına soktuğumuzu, şimdi, elbirliğiyle geri çeviriyoruz, şimdi, sanki devlet, sanki bu işleri... Devlet, niye yapsın?!. Devlet, niçin yapar bu işi diyelim, başka devletler; kendine kaynak sağlamak için ve birtakım insanlar kendilerine çıkar sağlamak için... Çıkar sağlamak için varsa, yakalanır ve gereği yapılır. Devletin kaynağı var. Türkiye, fukara bir devlet değil; iş yapmak için Türkiye'nin her türlü kaynağı var. Böyle iddialar da var. Olmaz, devlet bu işi yapmaz, yaptırmaz, göz yummaz. Uyuşturucu kaçakçılığı yapmak, vatanını, milletini seven bir adam için şerefsizlik, en aşağılık bir iştir ve bunlarla mücadele etmek en kutsal bir iştir ve çok şükür ki, dönemimizde, bu konuyla ilgili çok ciddi mücadeleler yapılmış, son derecede başarılı sonuçlar alınmıştır. Bunların hepsi, dediğim gibi, ben devletten ayrılırken bir gram doküman almam yanıma, hepsi arşivlerde, bilgisayarlarda hepsi var, hepsi kayıtlı. Bizim olduğumuz yerlerde asla öyle bir şey olmaz; hata mata yapmayız, böyle hata yapılmaz. Başka türlü hata yapar insan; ama, hata mata değil, bu devlete ihanet, geçmişine ihanet, ailene ihanet, soyadına ihanet; böyle bir şey yapılamaz. Allah'a bin şükür, asla böyle bir şey yapılamaz, yapmamız da mümkün değil. Peki; bir de mantiken düşünün: Böyle bir uyuşturucu kaçakçılığı yapın; nerede yakalandı? Madem yapılıyor, hepsi mi yakalanmadı bunların, madem böyle organize var, hiç yakalananı yok mu bunun, nerede yakalandı, kim yakaladı, kim ifadesini aldı? Hangi devlet... Bir tanesi yakalasa bu Batı devletleri, 24 saattte Avrupa Parlamentosundan aleyhimize karar çıkıyor, ne yaparlar bunları; müthiş şekilde reklam ederler. Ortada "çete, çete" suç nerede? Suç yok ortada. Hani bir gram uyuşturucu mu var yakalanan? Yapılabilir mi böyle bir şey? Hangi emniyet müdürüne, valiye, narkotik müdürlerine biz talimat vermişiz, şunlara göz yumun, şunlar şu işi yapıyor, bu işi yapıyor; var mı böyle bir şey? Nerede olacak; gümrükçüler nerede, o nerede, bu nerede; yani, böyle bir şey olamaz. Müthiş senaryolar yapılıyor, yazık oluyor yani... Büyük emeklerle ortaya konulmuş olan PKK'nın, esas Batı nezdinde yıpratıp, yok eden argumanımızı, kendi devletimize çevirmek suretiyle, çok büyük hata yapıyoruz, son derece yanlış bir davranış.
Kurye Dilek'i Ben Hiç Tanımam SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Dilek kurye, defalarca girdi çıktı deniyor efendim...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Efendim, ben hiç tanımam, bilmem. Nesi varsa çıksın...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Yani, yakalanan da var diyorum; getiriyor, götürüyor demek istiyorum.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Yakalayan bizim polisimiz yahu... Allah'a bin şükür, bizim polisimiz yakalamış. İşte bundan güzel, keyifli bir şey ne var yani..
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, teşekkür ediyorum.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Ben de, çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Evet, teşekkür ederim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sevgili kardeşim, şu heyette herhalde en eski tanışan biz ikimiziz. Şimdi, ben sizi, büyük bir dikkatle dinliyorum. Baştan da söyledim, buraya gelmenizde ben ısrarcı oldum, dedim ki, işte, birçok şeyi de cevaplamış oldunuz. Şimdi, tabiî Türk Devletinin uyuşturucu kaçakçılığı yaptığını söyleyen yok. O söyleyenler bizi ilgilendirmiyor. Biz zaten, o tür bilgileri, burada süzgeçten geçiriyoruz aklıselimimizle ve onları ciddiye almıyoruz. Onlara karşı da, tabiî ki devletimizi savunuyoruz. Yalnız bir de gerçek var: Devlet uyuşturucu ticareti tabiî ki yapmaz, buna müsaade de etmez kendi iradesiyle, devlet, kendi özgür iradesiyle ya da kendi hukuk içi iradesiyle buna müsaade etmez; ama, Türkiye'de bu işlerle uğraşan birtakım adamların da, işte arkadaşlarımızın basına da yansıyan ifade ettiği sabit olan birtakım belgeleri devletten aldığı da sabit. Bizim de, burada üzerinde durduğumuz o. Biz, o MED TV'de Abdullah Öcal'ın, Ahmet'in, Mehmet'in devlet hakkında yaptığı ithamları biz de, sizin gibi savunuyoruz, diyoruz ki; hayır, devlet o tür şeyleri yapmaz, devletin adını bu tür işlere karıştırmayın; ama, Abdullah Çatlı'nın iki defa uyuşturucudan tutuklandığı, cezaevinde yattığı, devletten de yeşil pasaport aldığı da sabit. Yani, özel bir hüviyet bulduğu da sabit, birkaç defa hüviyet değiştirdiği de sabit. Yaşar Öz'ün elinde yeşil pasaport olduğu da sabit; yani, şimdi, bunları da görmezlikten, zaten bu araştırmanın, Türkiye'de bugün toplumu ayağa kaldıran, hadiseyi bu derece, bu denli büyüten olay, devletin uyuşturucu ticareti yaptığı veya onları koruduğu değil. Tabiî ki, onu hiç kimse kabul etmez, asla onu devlete... Ama, bu tür işlere bulaşmış birtakım adamların, devlette görevli birtakım adamlarla ilişki içerisine girmiş olduğuna dair çok ciddi ve kuvvetli emarelerin ortaya çıkmış olması bu komisyonun kurulmasına vesile oldu. Yani, bizim de zaten üzerinde durduğumuz o. Biz, buraya gelen her bilgiyi, sanmayın ki biz onları dinliyoruz da, burada herkesi... Daha geçen oturumda burada arkadaşlarımızla münakaşa ettik. Bir önceki oturumda gelen başçavuşun, astsubayın, daha birinci cümlede yalan söylediğini bulduk. Dedik ki, hayır bu daha birinci cümlede yalan söylemiş. Çağıralım, burada yalan söylemeyeceğini kendisine anlatalım, gel bakalım, sen yalan söylemişin diyelim dedim. Biz burada tabiî ki, birtakım şeyleri süzüyoruz, bilgilerimizi olabileceklere, olmayacaklara bakıyoruz, ona göre yapıyoruz; ama, söylediğim gibi, bunlar da bir gerçek. Bunları da yok farzederek, devlet böyle bir şey yapmaz, hadi arkadaşlar, toplayın çantalarımızı gidelim demek de mümkün değil ve birtakım olaylar da peşpeşe olmuş, bunlar da, gerçekten birtakım bağlantılar da görülüyor. Bunu da inkâr etmek mümkün değil. Şimdi, biz, meseleye bir defa komisyon olarak böyle yaklaşıyoruz. Bizim burada aradığımız şu: Bu kişilerle devletin içerisinde, ama "çete" demeseniz de bir organizasyon olduğu görülüyor; yani, ben size net söylüyorum. O da bizim arkadaşımız, ben çok eskiden tanırım. Parlamentoda en çok sevdiğim insanlardan bir tanesidir. Şu olaylarda ki, dahlini şeydinceye kadar kendisi de onu bilir. 3 özel timin böyle bir ihbardan sonra İstanbul Emniyetince ifadesi alınmak üzere gözetime çağrılmış olmasının arkasından Sedat Bucak Bey telefon ediyor ve Sedat Bucak Bey de Abdullah Çatlı ile aynı arabada bulunuyorsa, buna bir şey yok diyemezsiniz; hiç kimse diyemez. Hiç kimsenin söylemesi de mümkün değil. Niye?.. Şimdi, yani burada benim korumamdı, o zaman koruması da değil. Hadise önemli bir hadise...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Bir açıklık getirmesi lazım.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Tabiî efendim... Yani, bu, bu kadar böyle hiç bir şey yok denilerek şey edilecek bir olay değil. Şimdi, ben oralara girmek istemiyorum. Sadece, komisyonumuzun bu konuda son derece dikkatli olduğuna emin olmanız için...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Çok sağol... Onda bir tereddüt yok efendim, komisyonun yapısından belli.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Şimdi, ben size birkaç şey soracağım, cevaplayıp cevaplamamak da sizin takdirinizdir; ama, çok dillerde dolaştığı için soracağım. Ömer Lütfü Topal ile münasebetiniz nedir?
Hiç Birini Tanımam MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hiç yoktur Sayın Bakanım... Hiç yoktur.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki. Çünkü, Ömer Lütfü Topal ile ilgili olarak söylenilen şu: Ömer Lütfü Topal'ın sizinle daha evvel tanıştığı, arkadaşınız olduğu, münasebetinizin bulunduğu ve bu işte Abdullah Çatlı ile Ömer Lütfü Topal arasında... Peki, ortakları Ali Fevzi Bir ve Hoşnav ile bir şeyiniz var mı?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hiç tanımam Sayın Bakanım.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, size bir soru daha soruyorum. Bunlar söylendiği için soruyorum. Siz, Abdullah Çatlı'yı öldürtmek istediniz mi, ortadan kaldırtmak istediniz mi?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hayır efendim, benimle ne alakası var...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ben, alakası vardır demiyorum Sayın Bakan. Ben, size söylenileni, yani... Şimdi, bakınız, bir dosyaya gideceğiz, Hadi Özcan dosyasına. Hadi Özcan dosyasında karşımıza çıkacak bu. Ben, şimdiden sizi bulmuşken sorayım diye şey ediyorum, yani orada, Hadi Özcan'ın Abdullah Çatlı'ya haber verdiği, sizin böyle bir şey hazırladığınız ve aranızda bir meselenin geçtiği. Şimdi, demin dediniz ki "Abdullah Çatlı'yı tanımıyorum" Biz, öyle kabul ederek, yani tanımadığınızı esas alarak ben yine soruyu soruyorum, yani ona inanmadığım için ya da onu öyle kabul etmediğim için değil; ama, karşımıza çıkacak bu tür şeyler, ondan dolayı soruyorum. Şimdi, tabiî "Abdullah Çatlı'yı tanımıyorum, Ömer Lütfü Topal'ı da tanımıyorum..." diğerleri de, yani bir münasebetiniz yok, tanımıyorumdan kastı öyle anlıyorum ben, bir münasebetimiz yok dedikten sonra, geriye...
Beni Bunlarla Gören Bir Allah'ın Kulu Olmadı MEHMET AĞAR (Elazığ) - Yani bunlarla beni, bir yerde otururken, kalkarken, giderken, gelirken, konuşurken gören Allah'ın bir kulu olmadı. Bunlarla hiç birisini göremez, ne Ali dediğiniz, ne öbür Sami dediğiniz, ne Topal ile hiç kimse göremez. Hatta geçen gün tesadüf oldu. Topal'ın çok eski bir avukatı var, Ekrem Marakoğlu diye bir zat, beni aradı "Ben üzülüyorum, yani en yakın şahidi benim, sizin hiçbir zaman hiçbir şeyiniz olmamıştır. dedi. "Neresi isterse, gelir oraya da ifade veririm ben" dedi. "Hiçbir bağlantınız, hiçbir ilginiz, hiçbir merhabanız dahi olmadığını en yakın ben bilirim" dedi. Tanımam bile...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - Sayın Bakanım, ama, arkadaşlarınız, Korkut Eken Bey, İbrahim Şahin, Abdullah Çatlı ile oturup yemek yediğini söylediler.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Efendim, onlar benim arkadaşım değil.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, maiyetinizde en azından.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Siz bunca senedir Ankara'dasınız hiç beni münasebetsiz bir adamla bir yerde oturup yemek yerken gördünüz mü?
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçeI) - Hayır.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Ankara'da ben Emniyet Müdürlüğü de yaptım. Benim gece hayatım falan yoktur. Resmi yemek, şu, bu olmadıkça ben hiçbir yere çıkmam.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçe) - Maiyetinizdeki bu insanlar böyle birisinin varlığını size haber vermediler mi?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hayır. Vermelerini gerektirecek bir şey olsaydı verirlerdi, niye vermesinler.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır diyor ki, biz tanıyorduk, orada haklı Fikri Bey. Şimdi, Abdullah Çatlı aranıyor, çok ağır suçlardan aranıyor, uyuşturucudan, adam öldürmeye azmettirmekten, katliama karışmaktan aranıyor, her ikisi de diyor ki biz tanıyorduk, biliyorduk, yemek yedik. Tanıyorlar, biliyorlar, arandığını da biliyorlar, ama, ne size haber veriyorlar, ne de şey yapıyorlar, nihayet devlet memurudur, öğrendiği şeyi vermek zorundadır, Yani, böyle birtakım izahı mümkün olmayan olaylar da ortada duruyor. Yani, ben size şunu söyleyeyim -yine kendi döneminizin değerlendirmesi tabiî ki size ait- dediğim gibi çok eski arkadaşlığımız olduğu için söylüyorum, siz diyorsunuz ki, biz böyle başarılı işler yaptık, doğrudur, ben yapmadığınız anlamında söylemiyorum; ama, netice itibariyle gelip bu dönemin içerisinde bu tür birtakım olaylar da sizin o başarınız yerine bunları bu dönemin, şeyi olarak oraya koyar gelecek yıllarda sembol olarak, o dönemde bunlar yapılmıştı diye. Onun için bunların net bir şekilde açığa çıkmasında yarar var. O zaman ben sizi fazla da yormayayım, tabiî onları tanımayınca diğerlerini de diyorsunuz ki Hadi'yi tanımam.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hayır hiç tanımam.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Alaaddin Çakıcı ile bir alakanız var mı?
Çakıcı'yı Tanırım, İki Üç Sefer Geçti MEHMET AĞAR (Elazığ) - Alaaddin'i tanırım, ben İstanbul İkinci Şube Müdürü iken yakalamıştık, iki üç sefer geçti o. Ben İstanbul Emniyet Müdürü iken de yakalandı, Alaaddin'i oralardan tanırım.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Alaaddin Çakıcı nerede?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Dışarıda olduğunu söylüyorlar.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Kuşadası'nda olduğunu söylüyorlar...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Dedikodu... Dışarıda.
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Sayın Bakanım, soracağım ve aydınlanmasını isteyeceğim husus; sizin yetkili ve etkili dönemler içerisinde de var, yetkili olduğunuz Bakan, Emniyet Genel Müdürü, Vali olduğunuz dönemleri de kapsıyor, şimdi, Sayın MİT Müsteşarımız ve Mehmet Eymür Bey, burada komisyona bilgi verirken Abdullah Çatlı'nın daha çok yurtdışı örtülü operasyonlarda kullanıldığını beyan etti ve onun gibi Yaşar Öz'ün de son Menzir Beyin ifadeleriyle üzerinde birtakım pasaportlar falan yakalandığı kimlik belgeleri. Şimdi, ben şunu öğrenmek istiyorum; devlet MİT tarafından bir kişiyi kullanmış, daha doğrusu kullanmış demeyelim o tabir biraz ağır kaçıyor, bilgi almış ve yurtdışında da görevlendirmiş, örtülü operasyonlarda. Şimdi bir kişiye bir yetki verirken onu belgelendirmek lazım, bir yetki belgesi, bu resmî dairelerde de oluyor, özel kurumlarda da bir mal almaya gönderdiğiniz bir kişiye dahi bir yetki belgesi veriyorsunuz veyahut bir kır korucusuna bir kimlik veriyorsunuz, bir tabanca veriyorsunuz, yani, bunu güçlendirmek ve yetkilendirmek lazım. Şimdi, MİT böyle bir kimseyi Abdullah Çatlı'yı bile bile birtakım değişik isimlerle 8-10 isme varan birtakım isimlerle bu kişiyi kullanıyor. Kullanırken de tabiî, bunun üzerine birtakım belgeler vermesi lazım, nedir, kimlik belgesi, yeşil pasaport, icap ettiği şekilde, diğer belgeler, tabiî bu belgelerin kendisi tarafından verilmesi mümkün değil, yani, MİT Müsteşarlığının kaşesini ve yetki belgesi Türkiye'de geçerli değil, böyle bir gelenek de yok, ne yapacak, ya nüfus idaresinden veyahut Emniyet Teşkilatından bu belgeleri verdirtecek. Şimdi, MİT de devletin menfaatına çalışan resmi bir kurumdur ve Emniyet Teşkilatı da. Şimdi, Abdullah Çatlı'ya MİT böyle yetki belgelerini yeşil pasaportu veya başka belgeleri verirken verdirirken Emniyete bir referansı olmuş mudur? Olabilir mi? Ben bunu genel olarak soruyorum.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - İsim bazında sormuyorsanız bilemiyorum, ama, şifahi olarak olabilir, rica ederler çok özel yazıyla da rica edebilirler, o olabilir, dünyadaki her istihbarat teşkilatının yaptığı bir şeydir; yapabilir.
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Tabiî ki MİT bunu kendi istihbarat birimlerine böyle yetki belgeleri, yeşil pasaportlar verdiği gibi, Emniyet Teşkilatı da kendi elemanlarına pek tabiî bu tür belgeleri vermesi de normaldir herhalde. Yani, Emniyet Teşkilatına böyle bir referansta bulunabilir mi, şu kişi bizim elemanımızdır.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Arzu ederlerse bulunurlar. Bu her yerde olur, sadece Türkiye'de değil, her yerde olur.
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Teşekkür ederim.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Sayın Bakanım, ben komisyonumuzun ikinci konusu üzerinde biraz durmak istiyorum. Yalnız, spesifik olarak Susurluk konusunu açtık, biz genel olarak yakın tarihimizde veya orta tarihimizde devletle mafya ilişkisi, siyasetçi emniyetçi ilişkisi üzerinde duruyoruz, çünkü bana göre Susurluk bir sonuçtur, bir neticedir, bununla ilgili birkaç önemli hususu arz etmeye çalışacağım. Birkaç defa tekrarladığınız bir cümle var, insan boğazından geçirmedikten sonra her türlü riski alıp kullanabilir. Ne demek bu? Risk almaktan...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Şahsi çıkarını gözetmeksizin devletteki her türlü hizmeti, rizikolu da olsa yapar.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yani, bu rizikonun çerçevesini çizebilir misiniz?
MEHMET AĞAR (Elazığ)- En basitinden hedef oluyorsunuz bu işleri yaparak.
MEHMET BEDRÄ° Ä°NCETAHTACI (Gaziantep) - Salt o mudur yani?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - En basiti o, görevden alınma, işte böyle sıkıntılarla karşı karşıya kalma, cezalandırma...
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Görevden alınma niçin cezalandırma olsun Sayın Bakanım.
MEHMET AĞAR (Elazığ)- İşler her zaman düz gitmez, olur, birtakım insanların menfaatlarını zedelersiniz, o insanlar o menfaatleri zedelenen insanlar daha başkalarını etkilerler ve görevden aldırırlar sizi.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Peki. Biraz evvel Sayın Başkan sordu gerçi ama, ben tekrar önemli olduğu için söz etmek istiyorum. Bu komisyon araştırmalarında benim kanaatim bu araştırmamızın 80 öncesine kadar gideceği görülüyor, çok daha öncelere de gidebilir. Türkiye'deki istihbarat teşkilatları arasında bir konum çatışması var mı Sayın Bakanım? Birbirlerinin sahasına tecavüz gibi bir konum çatışması var mı?
Saha Herkese Açık MEHMET AĞAR (Elazığ) - Saha açık herkese.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Mesela, burada Emniyet Genel Müdürünü dinlerken Emniyet Müdürünün istihbarat sahasının sadece asayişle ilgili olduğunu öğrendik. Yine, JİTEM'in soruşturma istihbarat alanının da kendi bölgesiyle ilgili olduğunu biliyoruz; ama, biraz evvel Sayın Topçunun bir misalinde olduğu gibi, bir Jandarma astsubayı Tarık Ümit meselesinde çok garip bir takım tavırlarla soruşturma içerisine girmiş, hatta bir insanı gözaltına almış, gözünü bağlamış, zincirlemiş falan. Bu nedir yani, acaba. Sonra daha ilginç bir şey söyleyeyim, yine emniyetçiler kendisine niye bu sahaya giriyorsun diye de avami bir ifadeyle fırça atmışlar. Ne oluyor yani, biz bunu...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Zaman zaman olur bu. Yani, bu, dünyanın her yerinde olur, bu tür teşkilatların bu tür tatlı bazen sert olan rekabetleri olur. Bundan verim de çıkabilir, ama, önemli meselelerde koordinasyon kopukluğu olursa burada zarar da olur. Bu bakımdan önemli olan koordinasyon kopukluğunu ortadan kaldıracak tedbirleri gözden ırak tutmamak lazımdır. Şahsen ben uzun yıllar MİT'le çalıştım. Yani, birinci şube müdürü muavinliğinden beri çalıştım, çok ciddi bir problemimiz olmadı, zaman zaman ufak tefek sıkıntılarımız oldu ama, üst kademelerde bir araya gelmek suretiyle onu da izale ettik.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yani, mesela, ben çok ilginç olduğu için soracağım, direkt konumuzla alakalı değil, mesela, Milli İstihbarat Teşkilatının 12 Eylül Harekatını 11 Eylül günü bağlı olduğu Başbakana bildirmediğini biliyoruz. Yani sorumun çerçevesi bu manada.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bilmediği için belki bildirmemiştir. (Gülüşmeler)
Ben Kendi Müdürüme İhtilali Bildirmiştim MEHMET AĞAR (Elazığ) - Ama, ben kendi müdürüme bildirmiştim, yarın bunun olacağını, görevimi yapmıştım.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu tatlı sert çatışmalarda birbirine girerler mi?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Hayır, hiçbir zaman öyle bir şey olmaz, işi ben yapmış olayım, bu da doğal bir şeydir yani.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sonuçtan pay çıkartmak.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Evet, işten başarı kazanabilmek, bu da insanın tabiatından kaynaklanan bir olay.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Sayın Bakanım, biraz evvel her ne kadar güzergahını değiştirdiğini söylediyseniz de, yani, Gürcistan-Romanya üzerine kaydı uyuşturucu ticareti dediyseniz de..
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Buradan yok mu canım, buradan da var canım, keşke sıfırlayabilsek.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bunun yıllık değeri nedir acaba? Mesela, 35 milyar dolar civarında bir rakam duyduk.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Dünya piyasası olarak mı?
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Hayır, hayır, Türkiye'den geçip giden uyuşturucunun değeri...
MEHMET AĞAR (Elazığ) -Bilemiyorum, olabilir tabiî, yıllık ne kadar gelip gidiyor, bunu hassas bir terazi yok ki ölçülsün.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu, dünyada 500 milyar dolar galiba değil mi? Bütün dünya toplamı.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Tabiî, Amerika'ya gittikçe daha fazla artıyor.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yani, bunu asgari 20 milyar dolar olarak kabul etsek, bu çok yekun bir miktar mal demektir. Elbette biz devleti tenzih ediyoruz, aynı kanaatteyiz, ama, şüphe yok ki, birileri buna göz yummuş olması lazım. Çok net olarak soruyorum, acaba, bu işi görenler arasında...
Bütün Bunları Organize Edecek Bir Yapıyı Kurdunuz mu, Türkiye'yi Teslim Alırsınız MEHMET AĞAR (Elazığ) - Yani, burada organize bir faaliyet şundan olamaz diyorum. Şimdi, sınırdan öbür sınıra gidene kadar onlarca vilayet geçiyorsunuz, buranın polisi var, askeri var, jandarması var, gümrükçüsü var, şusu var busu var, bütün bunları organize edecek bir yapıyı kurdunuz mu, Türkiye'yi teslim alırsınız.
BAŞKAN - Yani, bir yerde takılır diyorsunuz.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Çoğunun haberi bile olmaz.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Tabiî, hepsinin haberi olmaz, sadece giriş çıkış yapılan ilin haberi olur.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Doğru, olabilir.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Mesela, gümrükten gelen gıda maddesi getiren bir kamyon eğer gümrükte boşaltılmazsa...
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Bizde tır aramak çok zor bir iştir. Almanya'ya yalvardık yakardık şimdi Kapıkule'ye koyduk, tır röntgen cihazı var, bütün çıkanların röntgeni çekiliyor, hiç olmazsa silah kaçıkçılığıydı, şuydu, buydu, para da değil bunlar, alınması lazım bütün bunların.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Buna bağlı üçüncü sorum da şu Sayın Bakanım, gerek bu istihbarat teşkilatlarında gerek diğer kurumlarda bir dünya görüşü ayrılığından kaynaklanan bir çatışma var mı? Bunu da ben yani, açıkça söylüyorum, çok samimi konuştuğunuz için söylüyorum, buraya gelen misafirlerimizin ifadelerinden anladım. Yani, gerçekten bir devlet kavramını tarifte, devlet sırrı kavramını tarifte, ya da devletin sınırları nereden başlar nerede biter, devlet millet ilişkisi, vesaire, vesaire, bunları çok uzatmak istemiyorum, çok ciddi farklılıklar var, bu da acaba bir çatışma sebebi olarak görülebilir mi?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Şimdi, şöyle demek lazım, bu tür kurumlarda hizmet eden insanların vatanseverliğinden falan şüphe edersek iyi bir görev anlayışı içinde olmaları arzusu içerisinde olmalarından şüphe edemeyiz ama, yorum farklılığı vardır, öncelik, tehdit önceliği bakımından verdikleri değerlendirme sıraları vardır, bundan dolayı farklı görüşler ortaya çıkar; ama, nihayetinde Türkiye ile ilgili tehditler meselesi ortaya çıktığı vakit bir standarda da ulaşılması lazım. İşte, istihbaratın koordinasyonu dediğimiz olay da budur. Bunu da yapacak olan kurum Hükümettir, istihbaratla ilgili kuruluşları toplar, tehdit önceliklerini sıralar ve bir çalışma güzergahı koyar bunların önüne; ama, bu tür tehdit önceliklerini farklı yorumlamaktan kaynaklanan bir görüş farklılığı olabilmesi o da doğaldır diye düşünmek lazım.
MEH'MET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Son iki sorum kaldı, JİTEM'in ilga edilmesi konusunda bir görüşünüz var mı?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Şimdi, bu beni ilgilendirmeyen bir konu. Ben de bir huy var, sorumluluk üzerimde olduğu vakit konuşurum, bu konuda bir sorumluluğum yok ne konuşayım şimdi.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Son bir soru da şu; bu altı özel timin bu meseleyle ilgili Sedat Bucak'a koruma olarak verilmesi tesadüfi bir hareket midir?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Geleneklere aykırı bir yapısı yok. Yani, bu koruma olaylarında hep isteğe bağlı olarak verilmiştir. Yanlış bir uygulamadır bana göre, fakat, bir türlü eğer vaktimiz fırsatımız olsaydı bunu değiştirecektik. Yani, sertifikası olmayan, koruma kursundan geçmemiş; ama, mümkün değildir bizim bütün eski bakanlarımız, başbakanlarımız korumaya tabi, artık evin bir ferdi gibi oluyor adam, aman Hasan'ı benden ayırma... Her sene Şark tayinlerinde bayılırız. Aman bunu tut, aman şunu tut. Tutarsınız, kıramazsınız, bir gün siz de eski bakan olacaksınız, nitekim olduğu gibi, yenisine siz söyleyeceksiniz aynı insanlarla ilgili.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bir de güvenme meselesi var.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Doğru, bir güven meselesi oluyor, evin bir ferdi gibi oluyor, ailenin bir çocuğu gibi oluyor, öyle gidiyor.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bir de risk de taşımak istemiyorsunuz başına bir şey gelirse.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Ha bir de o risk. Ben bunu istemişim de bana vermedi, bana güvesiz bir adamı verdi. Yani, bu bir problemdir Türkiye'de.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sayın Bakanım, bu konuda bir şey söyleyebilir miyim?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Buyurun Sayın Bakanım.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bu korumalar Ankara'da görevli olduğu halde lojmanları niye İstanbul'da, bu konuda bir bilginiz var mı? Korumalar burada lojmanları İstanbul'da. Yani, Ankara'da görevliler, lojmanları İstanbul'da.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Acaba yeni tayin falan oldu da nakil mi yapamamışlar?
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır efendim, İbrahim Şahin'in koruması Tokatlı Ayhan Akça, ezelden beri Ankara'da İbrahim Şahin'in yanında görevli, lojmanı İstanbul'da. Şunun için söyledim, bunlar korumaya falan da gelmemişler son bir iki olay hariç, Ankara'ya da gelmemişler. İbrahim'in lojmanı İstanbul'da.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Okul falan mı var acaba?
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bunu, bu altı tim görevlisi için söylüyorsunuz değil, diğerleri için değil.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Özel tim deyip de tümünü şey yapmaya lüzum yok, böyle bir şeyin içinde göstermeye kimsenin hakkı yok?
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Özel timde kaç yaşına kadar kalıyorlar?
MEHMET AĞAR (Elazığ) - 35.
BAŞKAN - Sayın Yılbaş, sizin sorunuz var mı?
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Efendim, arkadaşlarımız sorulabilecekleri sordular, benim söyleyecek bir sualim yok. Teşekkür ederim.
BAŞKAN- Sayın Bakan, açıklamalarınız için çok teşekkür ederiz. Tekrar geçmiş olsun diyoruz.
MEHMET AĞAR (Elazığ) - Çok sağolun efendim.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, oturumu burada kapatıyorum.
Kapanma Saati: 13.20 Başkan : Mehmet ELKATMIŞ Başkanvekili : Mahmut YILBAŞ (Van) Sözcü : Mehmet Bedri İNCETAHTACI (Gaziantep) Katip : Metin ÖNEY (İzmir) |