SON TV Yazıları: Casusluk Hikayeleri – KERİM MANUKYAN
[ 27/4/2014 - 20:38 ]  By Mehmet Eymür  admin@atin.org

Tarih 27 Ocak 1968. Gazetelerde en önemli ve manşet haber İstanbul’da önemli bir Rus casusunun yakalandığı ile ilgiliydi. “SOVYET CASUSU MANUKYAN NASIL ELEGECTİ?”, “İSTANBUL’DAKİ BÜYÜK CASUSLUK OLAYININ HİKÂYESİ” gibi
başlıklarla verilen haber günlerce kamuoyunu meşgul etmişti.


SON TV Yazıları: Casusluk Hikayeleri – KERİM MANUKYAN


Tarih 27 Ocak 1968. Gazetelerde en önemli ve manşet haber İstanbul’da önemli bir Rus casusunun yakalandığı ile ilgiliydi. “SOVYET CASUSU MANUKYAN NASIL ELEGECTİ?”, “İSTANBUL’DAKİ BÜYÜK CASUSLUK OLAYININ HİKÂYESİ” gibi başlıklarla verilen haber günlerce kamuoyunu meşgul etmişti. O tarihlerde ben de İstanbul’da görevliydim. Manukyan’ın Dolmabahçe’ den Nişantaşı istikametine çıkan Kadırgalar Caddesi’nde Sovyet ajanı ile gizli buluşmasını seyrettim ve sonuçta her ikisinin suçüstü yakalanışlarında da bulundum. Şimdi bu konuyu Cumhuriyet ve Milliyet gazetesinden pasajlar ve resimlerle anlatmaya devam edelim:






“Tam 12 yıl takip edildi


İstanbul’da cereyan eden ve bazı yabancı diplomatların da adının karıştığı son yılların en önemli casusluk olayı, Milli İstihbarat Teşkilâtı tarafından ortaya çıkarılmıştır. Sovyet Rusya hesabına ve Türkiye aleyhine 12 yıldır casusluk faaliyetinde bulunan Kerim Manukyan adında T.C. uyruklu ve Ermeni asıllı bir ajan Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından suçüstü yakalanmıştır. İstanbul’da, Fatih Ormanında bazı askeri sırları taşıyan dokümanları diğer Sovyet ajanlarına teslim ederken yakalanan Kerim Manukyan’ın bütün suç ortakları da tespit olunmuştur. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın bir yıldır üzerinde hassasiyetle durduğu ve nihayet tamamı bütün suç delilleriyle birlikte ele geçirdikten sonra açıklanan bu casusluk olayının tafsilatı şöyledir:






Sovyet ajanlarıyla yaptığı temaslar


Kerim Manukyan'ın, değişik isimler taşıyan pasaportlarla sık sık Avrupa’ya gittiği ve birtakım şüpheli hareketleri, MİT’in gözünden kaçmamıştır. Kegam Levon Pamukoğlu, Kegam Levon Pulli, Kerim Ömer Pamukoğlu, Kerim Borman ve nihayet kendi adı ile Türkiye dışına çıkan Kerim’in oralarda casusluk eğitimi gördüğü, şifreli telsizle Moskova'dan emir aldığı bir yıl önce öğrenilmiştir. Milli İstihbarat Teşkilatı, casusluk olayı hakkında bütün delilleri ele geçirmek istediği için, Kerim Manukyan'ı adım adım takip etmeğe başlamıştır.


Bu arada İstanbul’da Sovyet Rusya hesabına casusluk faaliyetlerini idare eden bir diğer ajanla temas edip, ondan talimat alan Kerim Manukyan 20 Mayıs 1967 günü Mete Caddesi’nde, Fransız Hastanesinin kapısı civarındaki bir ağacın dibine kırmızı bir kiremit koyarak işaret vermiştir.


Ajan, ertesi gün (21 Mayıs 1967), Fatih Ormanına gitmiş, 20 Haziranda ise aynı ağaca boş bir Hisar sigarası paketi bırakmıştır. 21 Haziran günü saat 21 sıralarında Etiler’de Tepecik Sokağına giden Kerim, bir hafta sonra, aynı saatte tekrar oraya uğramış ve bir Sovyet ajanı ile kısa bir görüşme yapmıştır.






Su Terazisi Önüne Bırakılan Paket


Bütün çalışmaları, temasları kontrol altına alınan Manukyan, 20 Kasım’da Mete Caddesi’ndeki aynı ağacın altına boş bir sigara paketi bıraktıktan sonra, ertesi gün tanınmış filmci Hürrem Erman’dan aldığı 34 AY 715 plakalı otomobille Etiler’deki malum buluşma yerine tekrar gitmiştir. Kerim Manukyan 15 Aralık sabahı Boğaz’da şimdilik ismi açıklanmayan bir yere uğramış ve orada birkaç gün kalmıştır. Takip edildiğinin zerre kadar farkına varmayan ajan, 1 Ocak 1968 günü yine aynı otomobille Belgrat Ormanlarında, Bentler mevkiine gitmiş ve orada toprağı kazarak bir şevler aranmıştır. Öğleden sonra Dolmabahçe den Nişantaşı istikametine çıkan Kadırgalar Caddesi’nin sol tarafındaki su terazisi taşının önündeki incir ağacına önce bir tuğla koyan Kerim Manukyan hemen sonra bir de ufak paket bırakmıştır. Bu paket diğer Sovyet ajanları tarafından alınmıştır.


Buluşma işareti kırmızı kiremit.


Manukyan pervasızlığını o derece artırmıştır ki, 18 Ocak günü kalkmış, askeri önemi haiz bir yer olan Derince’ye gitmiş ve orada bazı şüpheli temaslarda bulunduktan, fotoğraflar çektikten sonra İstanbul’a dönmüştür. 20 Ocak günü ise aynı ağacın altına giderek, artık «buluşma işareti» olduğu anlaşılan kırmızı kiremidi bırakmıştır. Ertesi gün saat 18 sıralarında, Hürrem Erman’a ait aynı otomobille Fatih Ormanına giden Manukyan, siyah boyalı bir taşın altına Türkiye’ye ait gizli bilgi ve dokümanları koyarken Milli İstihbarat Teşkilatı dedektifleri, bu faaliyete son vermiş, casusu kıskıvrak yakalamışlardır.






İkincisi de ağa düşüyor.


Kerim Manukyan'ın taşın altına bıraktığı dokümanlar diğer bir Sovyet ajanı tarafından alınırken, bu ajan da böylece ele geçirilmiştir. Onun nasıl olsa geleceğini bilen «MİT» detektifleri kısa bir süre bekledikten sonra tahminlerinin doğru çıktığını görmüşlerdir.


Manukyan itiraf etti


Kerim Manukyan'ın evinde yapılan aramada bütün suç delileri; telsiz şifreleri, verici ve alıcı makina, gizli yazı yazmağa mahsus malzeme, kendisine Sovyet ajanları tarafından gösterilmiş olan eğitimlere ait mikrofilm ve materyal bulunmuştur Suçunu itiraf eden ve bütün tafsilatıyla anlatan Manukyan kendisini sevk ve idare eden Sovyet ajanlarını teker teker açıklamış şimdiye kadar kendisinden istenenleri ve hizmet karşılığı ödedikleri paranın miktarını açık açık söylemiştir. Öğrendiğimize göre Kerim Manukyan, Sovyet Rusya ajanlarından 500 bin lira almıştır. Son yılların bu en önemli casusluk olayının faili Kerim Manukyan'ın tahkikatının tamamlanmasına müteakip duruşması yapılacaktır.






Manukyan’la çalışan Sovyet diplomatı Türkiye’den ayrıldı


Casusluk olayı ile ilgili olarak, İstanbul’daki Rus Konsolosluğu Ticaret Mümessilliğinde görevli Jouri Maximov (Yuri Maksimov), dun Yeşilköy’den kalkan uçakla Türkiye’den ayrılmıştır Diplomatik pasaportlu Jouri'nin, casus Kerim ile ilişkisi olduğu Ermeni asıllı casustan topladığı bilgileri memleketine aktardığı öğrenilmiştir Rus Ticaret Mümessilliğinde bir süreden beri görev yapan ve dün sınır dışı edildiği sızan haberlerden öğrenilen casus diplomatı, konsolosluk memurları uğurlamıştır. Milli İstihbarat dedektifleri, Jouri'nin hareketlerini, Yeşilköy’de uçağa binene kadar izlemişlerdir.


Film Makineleri Tamircisi


15 yıl önce Ermanların şoförlüğünü yapan Kerim Manukyan, daha sonra karanlık işlere girmiş, Alyon Sokak Atlas Apartmanı’nda kiraladığı dairede, film makineleri ayarı ve tamirciliği yapmağa başlamıştır Manukyan. Rus Ajanları ile tanıştıktan sonra işlerini büyütmüş, iki yıl önce de lüks bir araba ile Alyon Sokağa gitmiş ve tanıdıklarına, arabayı satacağını söylemiştir.


Kıbrıs harekâtı sırasında


Kıbrıs olayları sırasında ordunun İskenderun ve Trakya harekâtını izleyen Rus casusunun Derince’de Askeri malzeme boşaltan Amerikan gemileri ve boşaltılan malzemeler hakkında bilgi topladığı da, Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından ortaya çıkarılmıştır Bu arada, Trakya yolunu kontrol altında bulunduran dedektiflerin sıkı izlemesine uğrayan ve Edirne'ye gidip dönen Manukyan’ın faalıyetleri akamete uğratılmıştır.






Kadınlarla teması fazla


Dedektiflerin yaptıkları izleme sırasında Rus casusunun, lüks eğlence yerlerinde görüldüğü ve bol para harcadığı, aktris kadınlarla sıkı bağlar kurduğu da gözden kaçmamıştır.”


Oradaydım


Başta belirttiğim gibi Manukyan'ın Sovyetlerle gizli haberleşmesine şahit olmuştum. Dolmabahçe Stadyumunun batı yanından çıkan ve Vali Konağı Caddesine açılan (şimdi mecburi istikamet olarak kullanılıyor) yokuşun ortalarında idi. Önce Manukyan yukarıdan yürüyerek gelmiş ve boş arazide bulunan ağacın yanında küçük tuvaletini yapıyor görüntüsünde detrap [istihbaratta kullanılan bir gizli haberleşme yöntemi - ölü posta kutusu] noktasına mesajları bırakmıştı. Manukyan stadyum civarındaki detrapa mesaj bırakacağı gün sabahtan itibaren ustaca testlerle arkasını kontrol etmiş, takip edilmediğine kanaat getirmişti.






Gizli faaliyetlerin kuralları bununla da yetinmiyordu. Manukyan detrap noktasına gitmeden önce Fransız Hastanesinin civarındaki belli bir yere emniyet işaretini vermiş, bir tehlike olmadığını belirtmişti. Bu kadar tedbir de yeterli değildi. Manukyan detrabı doldurduktan sonra geldiği yöne geri dönmüş yokuşun üst tarafındaki bir ağaca detrabın dolu olduğunu belli eden işareti koymuştu. Detrap yerinin karşısında bulunan metruk gazinonun bahçesindeki büyük ağaca tırmanmıştık. Aramızda bir hayli mesafe olmasına rağmen bölgeye ve detrap yerine hakimdik. Film gibi faaliyeti izliyorduk. Takipçiler geniş bölgeye yayılmış ve sabit noktalardan gözetleme yapıyorlardı.


Manukyan'ın ayrılmasından 15-20 dakika kadar sonra Sovyet memurun aşağıdan geldiğini gördük. Diplomatik plakalı araba ile Beşiktaş istikametinden gelmiş ve araba stadın yanından yokuşa sapar sapmaz otodan inmişti. O yukarı doğru ilerlerken içi kalabalık olan Sovyet arabası iki kez Taşlık'tan tur atarak Sovyet’in yanından geçti ve güvenliğini kontrol etti. Sovyet detrap noktasına yaklaşırken yokuşun yukarı tarafında ortaya çıkan bir diğer Sovyet aşağı doğru yürümeye başladı. Herhalde güvenlik ve detrap dolu işaretlerini o kontrol etmişti. Yan yana geldiklerinde hiç durmadan ve konuşmadan geçtiler. 1.nci Sovyet bir müddet sonra ağacın yanındaydı. O da Manukyan gibi davranıp bir müddet oyalandı. Sonra oradan ayrılıp yukarı doğru yoluna devam etti. Maçka Oteli sapağına geldiğinde arkadan gelen ve üçüncü turunu atmış olan Sovyet arabasına binip uzaklaştılar. Bu meslek hayatımda yaşayabileceğim en güzel olaydı.






Orman’da Suçüstü


Fatih Ormanı o kadar sessizdi ki en ufak bir fısıltı dahi yankılanıyordu. Sovyet casusu Manukyan'a bu gece suçüstü yapılacaktı. Biz iki kişi, Maslak asfaltından ormana giren yola yakın bir yerde duruyorduk. Detrap noktası 300-400 metre kadar ilerdeydi. Etrafında tertibat alınmıştı. Aylardır yürüttüğümüz takip faaliyeti nihayet sona erecekti. Manukyan veya onu sevk ve idare eden Rus ormana bu yönden girerlerse onu ilk önce biz görecek ve işaret verecektik.


Manukyan, bizim bulunduğumuz yönden geldi ve orman yoluna girdi. İşaret dalga dalga detrap bölgesine ulaştı. Nefeslerimizi bile tutmuştuk. Çıt çıkmıyordu. Bir süre sonra yol kenarındaki bir kaya parçasının altı olan detrap yerinden koşuşmalar ve sesler geldi. Arkadaşlar haberi ulaştırdılar. Manukyan enterne edilmiş ve götürülmüştü.


Sıra Rus'a gelmişti. Yarım saat geçmemişti ki, Rus'un otomobili ormanın Kilyos istikametinden detrap bölgesine yaklaştığı işareti geldi. Yerimizde kaldık. Kısa bir süre sonra bağrışmalar gelmeye başladı. Koşarak detrap bölgesine gittim. Sovyet Yuri Vladimirovich Maksimov'un ayaklarında balıkçı çizmesi ve üzerinde spor bir kıyafet vardı. İlk bakışta denizden yeni dönmüş, ağlarını toplayan bir balıkçıya benziyordu. Detrabı boşaltmaya yalnız gelmişti. İri yarı bir adamdı. Kendisini tutmaya çalışanlara şiddetle karşı çıkıp kurtulmaya çalışıyordu. Sonunda kollarını arkasından kıvırıp hareketsiz hale getirdiler, o vaziyette yürüyerek 200 metre kadar ilerdeki Orman İdaresine ait binaya götürdüler. Ankara'dan yetkili amirler gelmişti. Binada onunla görüştüler. Herhalde usulen bir kimlik kontrolünden sonra kendisine bizimle çalışması halinde bu olayı unutabileceğimiz söylenmiştir. Maksimov kısa bir müddet sonra diplomatik statüsü icabı serbest bırakıldı. Kazaya uğramış bir balıkçı gibi perişan bir vaziyette arabasına binip bölgeden uzaklaştı. Ertesi gün Sovyetler Birliğine geri dönüyordu.






Mükemmel Kurulmuş Bir Faaliyet


Manukyan, filmciydi. Beyoğlu'nda Mis Sokağı civarında oturuyordu. Sovyetler onu bir savaş halinde kullanmak üzere eğitmişlerdi. Gömülü uzun mesafeli telsizi vardı. Sovyetler zaman zaman kendisine işten kopmasın diye küçük görevler veriyorlardı.


Manukyan'a mesajlar ve talimat, radyo vasıtasıyla Moskova'dan geliyordu. Manukyan bu mesajları şifre blokları vasıtasıyla çözüyor, en üst katta bulunan evinin balkonundan hareketli hale getirdiği su tahliye borusunu çıkardığı zaman mesajları doğru aldığı anlaşılıyordu.


Sovyetler o sokaktan geçip göz ucuyla mesajların alınıp alınmadığını anlıyorlardı. Yani hiçbir şekilde yüz yüze temas yoktu. Yakalandıktan sonra evinde yapılan aramada casuslukla ilgili malzeme ve şifre blokları Manukyan'a ait agrandisörün özel bir bölmesinde bulundu.


Bu mükemmel kurulmuş faaliyete nasıl sızabilmiştik bilmiyorum. Kim bilir, belki de Manukyan ABD Konsolosluğuna gidip itirafta bulunmuş ve kendi ayağı ile kaderini çizmişti...






Pırıl-Pırıl Rus Casusu


Gazete haberlerine dönelim: “Yakalandıktan sonra Birinci Ordu Askeri Ceza Mahkemesinde yargılanan Manukyan (Keğam Pulli) mahkemede son derecede sakindi.


24 Mayıs 1968 günü yapılan duruşmada Rusların kendisine verdiği eğitimden bahsetmiş, mikro film, şifre çözme ve telsiz kursu gördüğünü açıklamıştır. Sözlerine şöyle devam etmiştir: “İlk başlarda İstanbul ve diğer bölgelerdeki askeri üsler, radar merkezleri ve birlikleri, askeri vasıtaların numaralarını benden istiyorlardı.

Sonradan telsizle 15 günden 15 güne (Merkez) denilen Moskova ile irtibat kuruyordum. Aldığım malûmatı da tanıdığım ajanlara rapor ediyordum. Beni daha ziyade seferberlik için hazırlıyorlardı. Son defa da benden nüfus hüviyet cüzdanları istemişlerdi. Herhalde ajan sokmak istiyorlardı. Nüfus tezkerelerini Belgrat Ormanına haberleşme yerimize bıraktığım gün yakalandım. Yakalanmasaydım bu yaz askeri bölgelerden filimler çekmemi istemişlerdi.


Manukyan yakalandıktan sonra, doküman almak için ormana gelen diplomatik pasaportlu Ajan Yuri Maksimov’da «istenmeyen adam» olarak memleketine iade edilmiştir.


Nazi Taraftarı Rus Casusu


Mahkeme Başkanının, «Evinde bulunan Hitler resimlerini ve Nazi sembollerini neden topladın?» sorusuna Keğam şu cevabı vermiştir: «Ben öteden beri bir Hitler hayranıydım. Nazi rejimine karşı büyük sempatim vardı. Ruslara karşı hizmet etmemin gayesi biraz da onlara daha sonra bir kötülük yapabilirim ümidiydi.

Fakat istediklerim olmadı. Ruslara karşı düşmanlık hissetmekteydim.»






Kaç Lira Aldı?


Çok sakin bir şekilde» konuşan Keğam sık-sık «Yakalandıktan sonra vicdan huzuruna kavuştuğunu» bildirmiş, «Kazandığı paralar konusunda» şunları söylemiştir: «Masraf alıyordum. 13 yıl içinde aldığım masraf 50-60 bin lira eder. Bana ayda 500 lira maaş bağlayacaklarını söylemişlerdi. Bir defasında bu maaşın bir yıllığını peşin aldım. Fakat aldığım paralar elimde kalmıyordu. Arkadaşlarım filmcilikle milyoner olmuştu. Ben ise huzursuzluk ve vicdan azabı yüzünden işimde de başarı kazanamadım. Haydan gelen huya gidiyordu.»


Babanın Mezarı Nerede?


Keğam kendisine sorulan «Babanın mezarı nerede?» sorusuna «Türkiye'de» cevabını vermiştir. «Ya senin hizmet ettiklerinin babalarının mezarları nerede?» şeklindeki ikinci bir soruyu cevaplandıramamış sadece, "Nedamet hisleriyle dolu bulunduğunu, duruşmadaki rahatlığının yakalanmasından ileri geldiğini» söylemiştir.


Elbisesi ütülü ayakkabıları «Pırıl, pırıl» boyalı «Rus casusu» Savcının «idam talebini» de soğukkanlılıkla karşılamıştır.


19.06.1968’deki duruşmada ise Askeri Muhkeme tarafından önce İdam cezasına mahkûm edilmişse de, yakalandıktan sonra suçunu itiraf etmiş olması ve MİT'e kolaylıklar sağlamış olması yüzünden ceza hafifletilmiş, “ömür boyu hapis cezasına çevrilmiştir.”


Manukyan 1979’da aftan yararlanarak çıkar ve Paris’e gider. Burada ölür.






Hikâyeyi Bir de Sahibinden Dinleyelim


90’lı yılların sonunda (1997-2000 arası) Paris mahreçli bir haberde şunlara yer verilmişti: “(Paris) Türkiye’de 14 yıl aralıksız olarak Sovyetler hesabına çalışan eski KGB Ajanı Manukyan sığındığı bir Avrupa ülkesinde Sovyetlerin hesabına çalıştığı yıllardan Türkiye’de yakalandığı zamana kadar olan hatıralarını yazıyor. İsviçre’nin Zürih kentinde görüştüğümüz eski KGB Ajanı Manukyan yaptığı açıklamada ”yarısından fazlasını yazdığım hatıralarımı satın almak için şimdiden 5-6 yayınevi başvurdu” diyerek, aslında eski yıllara ait çalışmalarını hiç bir zaman yazmayı düşünmediğini, buna kendisini MİT Mensubu Mehmet Eymür’ün yazdığı hatıralarının mecbur bıraktığını açıkladı. MİT Mensubu Mehmet Eymür’ün MİT’ten ayrıldıktan sonra kaleme aldığı hatıralarında kendisiyle ilgili yazdıklarının aslı olmadığını söyleyen Manukyan, Mehmet Eymür’ün yazdıklarının gerçekleri yansıtmadığını, anlattıklarının bir senaryodan öteye gitmediğini iddia eden Eski KGB Ajanı Manukyan ‘Sovyetlerin hesabına çalıştığını’ gizlemiyor.”


Fransa’ya Sığınmış


Çalışmaya ne şartlar altında zorlandığını hatıralarında açıkça yer verdiğini belirten Manukyan, Mehmet Eymür’ün hatıralarında kendisi için yazılanları yalanlamak zorunda kalacağını açıkça belirtiyor ve "suç benden gider” diyor. Türkiye’de 1954 yılından 1968 yılına kadar aralıksız olarak Sovyetler Birliği hesabına çalışan Manukyan, veya film piyasasındaki ismiyle “Kerim” şimdi Fransa’ya sığınmış olup Paris’te yaşamaktadır. Türkiye’den yasa dışı yollarla kaçmıştır. Manukyan şimdi Parkinson hastalığına yakalandığını, sağ eli ile sağ gözünde hafif bir arıza olduğunu, ara sıra tedavi gördüğünü söyledi.






Sovyetlere Çalışmaya Başlaması


Manukyan'ın ailesi, 1915 sürgünü sırasında Erzurum yöresinden kaçarken, bir bölümü Batum’a diğer kısmı ise Romanya’ya gitmişler. Amcası olan Adrinik Batum’a gidenlerdenmiş. Amca Adrinik yıllar sonra Türkiye’ye Süleymanoğlu Hüsnü ismiyle dönmüş ve İstanbul’da bir apartmana kapıcı olarak girip çalışmaya başlamış. Manukyan’ın anlattığına göre Amca Adrinik, Rusya’da çok iyi yetiştirilmiş bir KGB ajanıymış. Manukyan film piyasasında çalıştığı sırada Rusya’dan kaçak film getirilebileceğini duymuş. Zaten Avrupa ülkelerinden ham film getirip karaborsada satıyormuş.






Bir gün Amcası Adrinik (Hüsnü Süleymanoğlu), isterse kendisinin de film temin edebileceğini ve bunun daha


da ucuza olacağını söylemiş ve Manukyan bu teklifi kabul etmiş. Getirilen filmi kaliteli bulmuş ve arkasından 10 adet daha sipariş etmiş. 10 film daha gelince amcası kendisini birileriyle tanıştıracağını söylemiş ve evinde tanışmışlar. Manukyan'ın tanıştığı kişiler 10 adet filmi teslim etmiş ancak ücret almamışlar. Hediye olduğunu söylemişler. Bu kişiler, Manukyan'a kendilerinin de bir istekleri olduğunu açıklamışlar. KGB hesabına çalışmasını... "Reddettim" diyor Manukyan. Manukyan’a daha evvel çekilmiş bazı resimleri göstermişler, Sovyetlerin ne kadar güçlü bir ülke olduğunu söylemişler ve tehdit etmişler. Neticesinde kabul etmiş ve eğitim için Doğu Berlin’e gönderilmiş. Berlin’de gördüğü eğitimden sonra İstanbul’da 5 ajandan gelecek bilgileri şifrelemek ve yerine ulaştırmakla görevlendirilmiş.


Göreve başladığı ilk ayda kendisinden, "İstanbul’da ne kadar çift çıkışlı lokanta ve kahve varsa adreslerini tespit et ve bir rapor halinde ver" şeklinde istekleri olmuş. Manukyan, kendisine bağlı çalışan ajanların önceden belirlenmiş ağaç kovuklarına bıraktıkları mesajları alıp anında mikro filme çekerek yerine ulaştırdığını, bu işi en iyi şekilde yapmak için büyük gayret sarfettiğini belirtiyor. Bir ara KBG’den kurtulmak için Bağdat’a kaçmış, Beyrut’ta çalışmış, orada da bulmuşlar. KGB kendisinden en çok 30 yaş dolayındaki kişilere ait kimlik istiyormuş. Sonsuz bir harcama imkânı tanımışlar. Kendisine 6 ayrı kimlik ve harcamaları için yüksek miktarda avans para vermişler. Manukyan, "ben göreve başladıktan bir müddet sonra amcam Adrinik bir ormanda ölü bulundu" diyor. "Çünkü amcam çok şey biliyordu bildikleri KGB’yi rahatsız edebilirdi bundan dolayı aynı ekip tarafından öldürüldü" şeklinde ilave ediyor.


Yakalanışı


Manukyan yakalanışını ise şöyle anlatıyor. İlkokuldan tanıdığı bir Ermeni, Amerika’ya yerleşmek ve Amerikan vatandaşlığına geçmek istiyor. Sözlü mülakat sırasında "hiç komünizimle ilişkin oldu mu?", "komünist tanıdığın var mı?" şeklinde sorular soruyorlar. Ermeni arkadaşı bir an tereddüt ediyor, ancak Amerikalıların ısrarlı soruları üzerine "film piyasasında çalışan ilkokul arkadaşım var" diye Manukyan'ın adını veriyor. "Yıllar sonra Amerika’ya yerleşecek olan arkadaşımla Beyrut’ta karşılaştık. Bana olayı anlattı. Bu arada beni, ilk okuldaki ismim ile film piyasasında aramışlar. Sonunda beni buldular ve ilk önce Amerikan ajanları sorguladılar” diyor. Amerikalılar kendisine Türkiye’deki KGB ajanı olduğundan şüphe ettikleri kişiler hakkında bilgi toplaması görevini vermişler ve bu iş için de bir yıl süre tanımışlar. Manukyan "benden istedikleri arasında Hürrem filmin sahibi de bulunuyordu. Üstelik Hürrem Bey Rus bir kadınla evli idi ve Rusya’dan kaçak film getiriyordu. Onun KGB’ye çalıştığını iddia ettiler. Ben Hürrem beyi tanıdığım için mümkün olmadığını söyledim. Buna rağmen evine girip, kasasını açıp bakmamı istediler. Diğer isteklerinden bazılarını yerine getirdim ama Hürrem Bey için söz konusu olmayacağını tekrarlamam üzerine bir yılın sonunda beni MİT’e Amerikalılar ispiyon etti" şeklinde anlatımlarını sürdürüyor.


Beni yakaladılar Ziverbey köşküne attılar, burada 8 gün ayaklarımda çok ağır prangalarla tutuldum ve sorgulandım. Çocukça sorular soruyorlardı, Amerikalıların verdiği bilgiler çerçevesinde sorular sorulduğu için" diyen Manukyan sonra tutuklandığını söylüyor. Belgrad ormanlarında bir miktar dolar ve bazı aletlerin toprağa gömülü olduğunu anlatıyor. "20 yıl dayanacak plastik kutular içindeydiler, ayrıca yakalandığım büro ve evde de duvara gizlenmiş okuyucu aletler ve resim çeken bir saat vardı" diyor. Yakalanışı konusunda gerçeklerin yazılmadığını da anlatan Manukyan; ”Benim büromda buldukları mikro filmleri yaktılar, içinde ne var diye bakmaya bile lüzum görmediler. Bu aptalca bir işti” diyor. “Aslında o filmlerin birer kopyası alındıktan sonra imha edilmesi gerekirdi, benim ve diğer ajanların ne gibi konuları işledikleri öğrenilebilirdi, ben Amerikalılara çok şeyi anlatmamıştım” diyor. Manukyan, Türkiye’de kısa süre Ulaştırma Bakanlığı yapmış bir kişinin de CIA ajanı olduğunu, çünkü İstanbul’da Amerikan Haberler Merkezinde bu zatı çokça gördüğünü, CIA ajanlarını Leyla S’nin evine götürerek peşkeş çektiğini iddia ediyor. Paris’te yaşadığını gizlemeye çalışan Manukyan, Mehmet Eymür’ün kolunun uzun olduğunu, bunun için de Paris’te bulunduğunu bilmemesini istiyor. Manukyan yaz aylarında tatilini geçirmek için Yunanistan’a gideceğini söylüyor.”


Evet, kendi beyanı ile Manukyan’ı dinlediniz. Ben de o tarihte (Nisan 2000’de mealen “Kerim Manukyan'ın bizden korkması için bir neden de yok. O şu veya bu şekilde bu oyuna katılmış ve cezasını çekmiştir.


Yukarıdaki mülakatta çok sathi geçen ‘hayat hikâyesini’ kitabına yansıtırsa, daha çok bilgilenir veya doğrudan bize bir şekilde hayatının bilmediğimiz kısımlarını aktarırsa, bundan memnuniyet duyar, okuyucularla paylaşırız” diye yazmış, bazı haksız ithamlarını da cevaplamıştım. Bir süre sonra Paris’ten şu mesajı aldım.


“Efendim, size daha evvel de Manukyan'la ilgili bilgi vermiştim, hani şu hatıralarını satmayı düşünüyordu. Kerim bey veya gerçek ismiyle Manukyan'ın geçtiğimiz Ağustos ayında sizlere ömür, tedavi gördüğü hastanede vefat ettiğini öğrendim. Size bu haberi vermeyi uygun buldum. Zira Manukyan sizi çok takdir ettiği kadar sizin elinizin her an kendisine ulaşabileceği inancını asla kaybetmemişti. Sizin çok iyi ve değerli bir istihbaratçı olduğunuzdan sitayişle bahsettiği için size bu haberi ulaştırmak istedim. Başarılar, diğer yazılarınızı okuyorum ve de faydalanıyorum. Saygılarımla. S.T.M”


Not: Ercan Çitlioğlu’nun ‘Gölgedeki Sessiz Tanıklar’ isimli kitabında da Manukyan (Levon Keğam Pulli) hakkında detaylar bulunuyor. İlgilenenlere tavsiye ederim.