SON TV Yazıları: PARALEL YAPI
[ 10/2/2014 - 11:37 ]  By Mehmet Eymür  admin@atin.org

Birçok kaynağa göre "Dünya imparatorluğu" ve "Yenidünya düzeni" gibi söylemleri ile dikkat çekmiş ve geniş tepki toplamış Amerikalı bankacı işadamı David Rockefeller’e ait olduğu söylenen ve Türkiye’yi de ilgilendiren bazı açıklamalar ortalarda dolanıyor.

SON TV Yazıları: PARALEL YAPI




Birçok kaynağa göre "Dünya imparatorluğu" ve "Yenidünya düzeni" gibi söylemleri ile dikkat çekmiş ve geniş tepki toplamış Amerikalı bankacı işadamı David Rockefeller’e ait olduğu söylenen ve Türkiye’yi de ilgilendiren bazı açıklamalar ortalarda dolanıyor.

Diğer bir kaynağa göre ise açıklamayı yapan Amerikan Medya imparatoru Rupert Murdoch. Murdoch, yemekli Troyka toplantısı sonunda Yale, Harvard, Princeton ve MIT üniversitelerinin yöneticileri ayrılınca David Rockefeller, Baron de Guy Rothschild ile üçünün özel bir odada baş başa kaldıklarını açıklıyor. Bu özel sohbetin tamamını veremeyeceğini ama ilginç bazı noktaları söyleyebileceğini belirtiyor. Ancak, bahsi geçen Baron Guy Rothschild’in Haziran 2007’de 98 yaşında iken Paris’te öldüğü dikkate alınırsa bu toplantının bu tarihten önce olması gerekir.

Neticede bazı basın organlarında da yer alan 10 sayfalık bu yazı, ne zaman, nerede ve kime söylenmiş belli değil. Yani kaynağı pek sağlam gözükmüyor. Biz yine de sizlere Türkiye’de 1950’li yıllardan beri var olan paralel yapıyı gösterdiğine ve gerçeklerle bağdaştığına inandığımız bazı bölümleri kısaltarak sunacağız:






DÜNYANIN EN ZENGİN AİLELERİNDEN

1915 doğumlu David Rockefeller, Rockefeller ailesinin kurucusu petrolcü John D.Rockefeller’in oğludur. Rockefeller ailesi 1955 yılında bankacılık sektörüne adım atmış, diğer bir bankacılık devi olan Rotschild ailesinin de desteğiyle ABD’nin mali piyasasında önemli söz sahibi olmuştur. Aile, 1904 yılında kurulan dünyanın dört yanında öğrencilere burs veren Rockefeller Vakfı’nın da sahibi olup, Türkiye'de bu bursla okuyan Bülent Ecevit ve Deniz Baykal gibi devlet adamları vardır.

David Rockefeller, ailesi adına CFR’ın “Council on Foreign Relations” onursal başkanıdır. CFR yani Türkçe olarak “Dış İlişkiler Konseyi” Birinci Dünya Savaşının hemen ertesinde yedi Yahudi bankerin finansal desteği ile kurulan ve amacı ABD dış politikası için fikir üretmek olan bir kuruluştur. Bazı Türk Devlet adamlarının da ziyaret ettiği CFR, Rockefeller’lerın maddi imkânlarıyla daha da büyümüş, en parlak beyinleri bünyesine toplamış ve Amerikan dış politikasının belirlenmesinde önemli bir kuruluş haline gelmiştir.






27 MAYIS 1960 DARBESİ, ADNAN MENDERES VE İDAMLAR

Yukarıda bahse konu anlatım şu şekilde; “Mesela Türkiye’yi ele alalım. Türkler de yıllar boyu komünizme karşı savaşmıştır. 1950’lerde ülke yönetimine bizim desteğimizle Adnan Menderes gelmişti. Aslında Menderes bizimle başta gayet güzel bir diyalog kurmuştu. Bizden seçimde aldığı destek karşılığında, Marshall yardımı adı altında devamlı borç alıyor ve ülkesinde yatırımlar yaparak sanayi yapısını geliştiriyordu. Fakat o kadar plansız ve programsız harcama yapıyordu ki ödeme günleri geldiğinde, bizden, borç ödemek için tekrar tekrar borç istemeye başladı. Biz de kendisinden ülkesini yabancı sermayeye açmasını ve bizim şirketlerimize özel imtiyazlar tanımasını, diğer bir deyişle Osmanlı İmparatorluğu’na dayatılan kapitülasyonlar benzeri şeyler talep ettik. Menderes bize bunu hiçbir zaman kabul etmeyeceğini söyledi ve bizden uzaklaşmaya başladı. Ülke insanı ilk defa asfalt yollarla tanışıyor, fabrikalar arka arkaya dikiliyordu. Ülkenin çoğunluğu Müslüman olduğu için ülkenin her yerine camiler yaptırıyordu. Menderes bu şartlarda iktidardaki yerini uzunca bir süre için, sağlamlaştırdığını sanıyordu. Bir darbe ile bu işe bir son verildi ve sonunun öyle bitmesini istemediğimiz halde, çalışma arkadaşlarıyla beraber idam edildi.”






1980 DARBESİ BİZİM İSTEKLERİMİZ DOĞRULTUSUNDA YAPILDI

“Aynı ülkede gerçekleşen 1980 darbesi de bizim isteklerimiz doğrultusunda yapıldı. O zamanlar ülkede bir solcular, bir sağcılar iktidara geliyor ve bizim isteklerimiz doğrultusunda ülke ekonomisini yönlendiriyorlardı. Fakat Amerika ve Avrupa’da gelişmiş ülkelerin piyasaları doyuma ulaşmışlar ve biz yeteri kadar mal satamaz olmuştuk. Bunun üzerine diğer az gelişmiş ülkelere uyguladığımız planı onları da uygulamak istedik ve serbest piyasa ekonomisine geçmelerini ve ithalatın serbest bırakılmasını talep ettik. Bu istediğimizi kabul etmiş görünüyorlar, fakat işi uzatıyorlardı.”

BİNLERCE TÜRK GENCİ UYDURMA İDEOJİLER UĞRUNA CAN VERDİ

“En sonunda bu ikilem yine bildiğimiz yollarla, ‘Ordo Ab Chaos’ ile çözüldü. Yani önce kaos, sonra düzen. Provokatörlerimiz aracılığıyla sağ ve sol ideoloji kavgaları başlatıldı. Aslında başında onay vermiş gibi göründüğümüz Kıbrıs Savaşı’ndan sonra ülkeye uygulanan ambargo sayesinde halk canından bezmiş, ülkede yağ ve tuz bile bulunamaz olmuştu. Karaborsacılar zenginleşirken halk iyice sefalete düşmüştü.

Ülkeye gönderilen provokatörler için bu halkı kışkırtmak hiç zor olmadı. Ülke halkı sağcı ve solcu olarak iyiye bölündü ve çatışmaya başladılar. Olaylar öyle bir dereceye geldi ki, her gün elli-altmış kişi sokak çatışmalarında ölmeye başlamıştı. Bütün ülke terör korkusu altında eziliyordu. İnsanlar akşamları sokağa çıkamaz olmuştu. Her an bir serseri kurşuna hedef olmak vardı. Binlerce Türk genci uydurma ideolojiler uğruna can vermişti. Hükümetler birbiri arkasına iktidara geliyor fakat olayları önleyemiyorlardı. Sonra darbe geldi ve bütün olaylar bıçak gibi kesiliverdi. Zavallı ülke halkı bu sözde başarıyı darbenin bir neticesi olarak gördüler. Çünkü nihayet terörizm sona ermiş, ülkeye huzur gelmişti. Aslında provokatörlerin görevi bitmiş, sahneden çekilmişlerdi. Burada oynanan oyun, halkı umutsuz ve çaresiz bir duruma düşürmek ve onlara bir “kurtarıcı” sunmaktır; ondan sonra bu kurtarıcı ne yaparsan yapsın hemen kabullenilecektir.”






ÖZAL, KAPILARI SONUNA KADAR AÇTI

“Askeri hükümet bir süre devlet yöneticiliği yaptı ve bizim belirlediğimiz bir kişiye yönetimi devretti. Bu Turgut Özal’dı. Özal, tam da bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim şirketlerimiz bu bâkir piyasaya kurtlar gibi saldırdılar. İlk önceleri fiyatları çok düşük tutarak yerli sanayinin rekabet gücünü düşürdüler. Ülke artık Amerikan ve Avrupa yapımı mallarla dolmuştu. Sanayi şirketlerimiz stoklarını eritirken finans şirketlerimiz de ülkeyi artan ithalatı karşılayabilmeleri için yüksek faizlerle borç yatağına sürüklüyorlardı. Böylece, gelişmekte olan ülkeler olarak adlandırdığımız bu ülkelerin hemen hemen hepsinde uygulanan ve 80’li yıllarda başlatılan bu proje ile, bütün ülkeler, hem bizlerden aldıkları mallarla sanayi şirketlerimizi zenginleştirmeye devam ediyorlar, hem de bu malların karşılığı olan ödemelerini yapabilmek için bizim finans şirketlerimizden aldıkları yüksek faizli kredilerle, her sene artan bir borç batağına sürükleniyorlardı.”

TÜRKİYE’DE PARA İTİBAR GÖRDÜ, KAVRAMLAR UNUTULDU

“Bu arada, Özal bütün bunların yapılabilmesi için gereken kanunları yavaş yavaş çıkarmıştı. Bu ülke vahşi kapitalist sisteme o kadar çabuk uyum sağladı ki, bizim bile düşünemediğimiz hayali ihracat gibi vurgun yöntemleri keşfettiler. İnsanlar artık en kısa ve en kolay yönden servet yapmanın peşine düştüler. Rüşvet, devlet bankalarının çeşitli entrikalarla soyulmaları, banker skandalları birkaç örnek. Arkadaş, dost, aile gibi kavramlar unutuldu ve sadece parası olanlar itibar görmeye başladı. Bu arada, yerli sanayi can çekişiyor, küçük işletmelerden başlayarak yavaş yavaş büyük işletmelere doğru bir iflas dalgası yayılıyordu. Devlet işletmeleri ise bizim istediğimiz yöneticilerin atanmaları sağlanarak zarar ettiriliyordu. Sonunda bu işletmeler ya kapatılıyor, ya da özelleştirme hikâyesiyle, ucuz fiyatlarla şirketlerimiz tarafından ele geçiriliyordu.”






KÜRT DEVLETİ PROJESİ İÇİN ÖNCE ÖRGÜT YARATTIK

“Beyni yıkandığı için temiz hayallerle işe başlayan Özal, sonunda bu sistemin gerçeklerini görerek kendisini de kapitalizmin çarklarına kaptırdı. Ailesini ve yakın çevresini zengin etmeye başladı. Öyle bir duruma geldiler ki, Özal’ın çevresinde prens ve prensesler ortaya çıkmaya başlamış, "biz ülke monarşizme dönüyor" diyerek kaygılanmaya başlamıştık. Aslında tam bir komedi oynanıyormuş. Her neyse, ülke insanının tepkisini ölçmek için kendisinden Kürt devleti fikirlerinden bahsetmesini istedik. Fakat bu düşünceler kendisine pahalıya mal oldu. Biz de Kürt devleti projemizi hayata geçirmek için *** denilen bir örgüt yaratıldı. Bu örgütle uğraşmak ülke ekonomisine çok büyük zarar verdi ve şu anda koskoca Osmanlı İmparatorluğu’ndan geriye kalan bir avuç toprakta varlığını sürdüren Türkiye, bizim hiçbir istediğimizi geri çevirecek durumda değil. Sanırım yakın gelecekte topraklarından biraz daha, bir süre sonra da bizim için hala geçerli olan Sevr Antlaşması uyarınca hemen hemen tamamından fedakârlık etmek zorunda kalacak.”






DİĞER BAŞLIKLAR

Çok uzun olan yazı aşağıdaki başlıklarla devam ediyor.

•“Kraliçe ve kiliseyi gözden düşürdük,

•Kennedy ve Marilyn Monroe neden öldüler,

•Amaç, dünyada tek devlet, tek din,

•Vatandaş devleti tanrı gibi görmeli ve kendini feda edebilmeli,

•Seçimler, tamamen bir aldatmaca... Amaç; yenidünya düzeni,

•Kapitalizm-komünizm-sosyalizm... Fark etmez, hepsi bizim eserimiz,

•Medya ve sinema endüstrisinin rolü çok önemli,

•Nükleer savaş tehdidi en büyük blöftü,

•Gerektiğinde çeşitli ülkelerde provokasyonlar çıkardık,

•Atatürk yüzünden, planlarımızı yarım yüzyıl ertelemek zorunda kaldık,

•Türkiye bizim için çok önemli... Su kaynaklarının önemli bir kısmı burada,

•En önemlisi, Türkler medeniyetin beşiğidir ve kökenleri Sümerlere kadar dayanır,

•Medeniyetin beşiği olarak Türkleri kabul edemezdik, bu mirasa el koymalıydık,

•Osmanlı’yı yıkmak zor olmadı,

•Hitler, bizim tarafımızdan getirildi, çünkü buradaki Yahudiler, İsrail devletini kurmaya yardımcı olmadılar,

•Atom bombası, Yahudilerin yaşadığı Almanya’ya atılamazdı, bu nedenle Japonya kışkırtıldı ve oraya atıldı,

•İsrail Devleti, Rotschild Ailesi’nin cömert mali desteği ile kuruldu,

•Sovyetler Birliği’ne yeteri kadar ülke tahsis edilmiş, mali destek verilmişti,

•Çin, henüz kontrol edemediğimiz bir ülke ama ABD ekonomisine katkısı büyük,

•Vietnam, Kore, Kamboçya, Tayland, Endonezya, Afganistan, İran-Irak ve Yugoslavya’daki savaş, işgal ve bölünmeler savaş sanayisinin deneme ve gelişmesine yaradı,

•Zaire, Çad, Yemen, Guatemala, Şili, Brezilya, Dominik, Somali, Panama, El Salvador, Bolivya, Ekvator, Peru, Uruguay, Angola’daki savaşlar ve darbeler bizim planlarımızdı,

•Bütün ülke yönetimlerini kontrol altında tutuyoruz, aksi halde terör olaylarını devreye sokuyoruz,

•Dünyada hiçbir yerde mafya ve kaçakçılık olayları bizim iznimiz olmadan yapılamaz,

•Neden Kuzey Amerika ve Batı Avrupa varlıklı bir yaşam sürer? Dünyada 5 milyar insan, bizim 1 milyar insanımız için çalışır.”

SONUÇ

Evet, bu açıklamaların bazısı abartılı, bazısı da mantık dışı görülüyor. Aklı başında olan bir kimsenin böyle bir

açıklama yapacağına da inanmıyorum. Ancak;

1. ABD’nin 1950’li yıllardan beri içimizde olduğu ve bütün kılcal damarlarımıza kadar girdiği bir gerçek. Yani “Paralel Yapı” veya “Paralel Devlet” yeni değil. Bu durumdan zamanın Başbakanı İsmet İnönü dahi açık bir şekilde yakınmıştır...

2. Yukarıdaki anlatımda belirtildiği gibi Amerikalı dostlarımızın “darbe” hareketlerinde rol aldığı da, yeni bir bilgi değildir. Ülkenin güvenliğini sağlamak, işbirliğini aşan yapılanmaları tespit edip çıkartmak öncelikle Türkiye’yi yönetenlerin görevidir.

3. ABD ile sağlıklı bir ittifak ve işbirliği her zaman Türkiye’nin yararınadır. Süper bir güç olmadıkça, gücünü ve gerçeği aşan meydan okumalar, gökdelene yumruk atmaya benzer. Belki milli duygularımıza bir süre hoş gelebilir ama sonunda Kaddafi’nin Libya’sına, Saddam’ın Irak’ına, Muhammed Mursi’nin Mısır’ına döneriz.

4. Bir yıl öncesine kadar iftihar ettiğimiz Türkiye’mizde manzara, endişe verici ve çirkin görüntü vermektedir. Durum ülke düşmanlarına fırsat yaratacak, provokasyona açık, halkı birbirine düşürecek haldedir. Çocuk kandırır gibi öne sürülen iddialar ve savunmalar faydasızdır, ters etki yaratmaktadır. Tepkili ve kin dolu topluluklar gittikçe genişlemektedir. Seçim çekişmesi neredeyse bir savaş haline dönmüştür. Ekonomi olaylardan etkilenmektedir.

Olumsuzluklar çok fazladır. Yöneticilerin süratle tedbir almalarını ve milli bütünlüğümüzü sağlamalarını içtenlikle temenni ediyor, ülkemize iyilikler diliyorum.