SON TV Yazıları: SONER YALÇIN NEDEN DÖNÜP DURUYOR?
[ 20/10/2013 - 02:57 ]  By Mehmet Eymür  admin@atin.org

SONER HÜSEYİN YALÇIN BİR ZAMANLAR YANINDA YETİŞTİĞİ DOĞU PERİNÇEK’TEN VE AYDINLIK'TAN AYRILDIKTAN SONRA AYDINLIKÇILAR TARAFINDAN MİT'Çİ OLMAKLA VE MİKTAD ALPAY'IN EKİBİNDE YERALMAKLA SUÇLANDI.

SON TV Yazıları: SONER YALÇIN NEDEN DÖNÜP DURUYOR?



Soner Yalçın neden dönüp duruyor?

SONER HÜSEYİN YALÇIN BİR ZAMANLAR YANINDA YETİŞTİĞİ DOĞU PERİNÇEK’TEN VE AYDINLIK'TAN AYRILDIKTAN SONRA AYDINLIKÇILAR TARAFINDAN MİT'Çİ OLMAKLA VE MİKTAD ALPAY'IN EKİBİNDE YERALMAKLA SUÇLANDI.

Soner Hüseyin Yalçın bir zamanlar yanında yetiştiği Doğu Perinçek’ten ve Aydınlık'tan ayrıldıktan sonra Aydınlıkçılar tarafından MİT'çi olmakla ve Miktad Alpay'ın ekibinde yer almakla suçlandı.

Soner Yalçın’da karşılık verince, Ergenekon soruşturması başlayınca dek Doğu Perinçek ile mahkemelik olup kıyasıya çatıştılar, birbirleri aleyhine ne kadar bilgi varsa patlattılar. Bu dönemde Soner Yalçın, Prof. Yalçın Küçük’e yanaştı ve onun yardımcısı oldu.






Ergenekon soruşturması başlayınca, Soner Yalçın fırıldak gibi dönmeye başladı. Soner Yalçın, sahibi olduğu OdaTv sitesinde Ergenekon'u ve Perinçek'i savunur tarzda yazılar kaleme alınmaya başladı. Perinçek aleyhine olan eski yazılar ise ortadan kayboldu. Aydınlık da Yalçın'a aynı şekilde mukabele etti ve dostluk yeniden kuruldu.

Soner Yalçın’ın bu ani dönüşünün arkasında muhakkak ki gizlenen bir sebep, iki taraf için de ortaya çıkmasından korkulan bir neden vardı…

Bu hususları incelemeden önce ona ait OdaTv’de geçmişte yazılanlara ve yapılan analizlere bir bakalım. Bunlar kolay kolay göz ardı edilecek bilgiler değil:






DOĞU PERİNÇEK, UĞUR MUMCU’NUN KEMİKLERİNİ SIZLATTI!

«Doğu Perinçek gençliğinde sağcıydı. Babası Sadık Perinçek Süleyman Demirel'in sağ koluydu. Yani, Perinçek 'dün dündür bugün ise bugün' çizgisine sahip politik bir gelenekten gelmektedir. Aydınlık'ın PKK ile ilişkisine de bu oportünizm hakim olmuştur.

1) Aydınlık hareketi, 1970'li yıllarda PKK ile mücadele etti. Bu uğurda Aydınlıkçılar canlarını verdiler.

2) 12 Eylül 1980'den sonra Aydınlık hareketi özeleştiri yaptı. PKK'ya yakınlaştı. Bu yakınlık öylesine sıcak diyaloglara döküldü ki, Aydınlıkçılar yayın organları 2000'e Doğru'da, 'gerillalar komutan kaçırdı' gibi propaganda kokan yalan haberler bile yaptılar. Ödüllerini de aldılar: Öcalan başta Doğu Perinçek olmak üzere üç Aydınlıkçının SHP listesinden TBMM'ye girmesini teklif etti. Ancak Perinçek daha çok milletvekili istedi. Anlaşamadılar.

3) 1990 yılların ikinci yarısından sonra Aydınlık ile PKK arasında soğuk rüzgârlar esmeye başladı.

4) Son yıllarda Aydınlık, PKK'ya tıpkı 1970'li yıllarda olduğu gibi savaş açtı. Şimdi gelelim meselenin Uğur Mumcu'yla ilişkisine: Uğur Mumcu öldürülmeden önce 'Öcalan-MİT' ilişkisini araştırıyordu. O dönemde Perinçek, Öcalan'a Bekaa'da kırmızı karanfil veriyordu.

Mumcu, Öcalan MİT ilişkisi konusunda Cumhuriyet'te bazı makaleler yazdı. Mumcu'nun, Öcalan'la ilgili yazdıklarına en büyük tepki kimden geldi dersiniz; Doğu Perinçek'ten! Yayın organı 2000'e Doğru dergisinde Mumcu'yu, CIA-MOSSAD ajanlığı ile itham etti.

Perinçek'i bu kadar öfkelendiren neydi biliyor musunuz? Mumcu'ya göre Öcalan Aydınlık'ın (o dönemdeki adı Şafak’tı) bildirilerini dağıtırken, yakalanmış ve bu dönemde MİT tarafından 'devşirilmişti'.

Uzatmayalım, gelelim bugüne: Doğu Perinçek ve Aydınlıkçılar, Mumcu'nun doğru yazdığını söylüyorlar. Aydınlık'ın son sayısında Uğur Mumcu'ya övgüler düzüyorlar! Rahmetli Mumcu, Perinçek ile aynı çizgide buluşmaktan memnun mudur bilenmez.

Bilinen; Mumcu’nun yaşadığında, «ÖCALAN'IN MİT İLE İLİŞKİSİ NEDEN AYDINLIKCILARI RAHATSIZ EDİYOR» sorusuna yanıt bulamadığıdır.

Sahi 1990'lı yılların başında Öcalan'ın istihbarat ilişkilerinden rahatsız olan Aydınlık bugün neden 'PKK'yı MİT kurdu' diye haber yapmaktadır. Siz siz olun Perinçek'in ne dediğine değil, ne demediğine bakın! OdaTv»






2000'E DOĞRU DERGİSİ NEDEN PKK'NIN 'PSİKOLOJİK HARP MERKEZİ' GİBİ ÇALIŞTI?

«Aydınlık PKK'yı MİT kurdu manşetiyle çıktığında OdaTv.com olarak, tarihi gerçekleri göz önüne sürmek için bir yazı kaleme aldık. Bu yazımıza İşçi Partisi Basın Bürosu'ndan Hikmet Çiçek'ten açıklama geldi. Sorumlu yayıncılık ilkeleri doğrultusunda bu açıklamayı içeriğine katılmasak da yayınlamaktayız.” (Yazıyı yayınlamışlar)

“Odatv.com haberinin arkasında durmaktadır. Doğu Perinçek ve Uğur Mumcu kavgası için "2000'e Doğru" arşivi en doğru belgedir." Doğu Perinçek'ten geldiğini kabul ettiğimiz açıklamaya son açıklamayı yine Odatv.com olarak yaptık. Doğu Perinçek, Odatv.com’un değerlendirmelerine yanıt vermiyor. Halbuki biz çok açık ve net soruyoruz:

2000'E DOĞRU DERGİSİ PKK'NIN YAYIN ORGANI MIYDI? ÖYLE OLMADIĞINI SÖYLEYECEKSİNİZ. PEKİ NEDEN PKK'NIN 'PSİKOLOJİK HARP MERKEZİ' GİBİ ÇALIŞTINIZ? SADECE SORUYORUZ: 2000'E DOĞRU DERGİSİ'NDE BU HABERLERİ NEDEN YAPTINIZ?

Perinçek'in 2000'e Doğru Dergisinden Birkaç Başlık:

Türk askerleri Cudi de kimyasal silah kullanıyor (23.Temmuz 1989)

PKK ordulaşıyor: Doktor Baran, komando taburuna meydan okuyor: «Gelin buradayız» diyor. Karakol komutanı erzaklarını PKK ile paylaşıyor.(6 Ağustos 1989)

«Dağlarda Gerilla barınmayasın» diye Ordu, orman yakıyor (3 Eylül 1989)

Öldürülen PKK gerillaları efsaneleşiyor, kimse öldüklerine inanmıyor. ( 24 Eylül 1989) PKK kamp komutanları anlatıyor: Hedefimiz çocuklar değil (3 Aralık 1989) Nusaybin'de Kürt intifadası ( 18 Mart 1990)

Gerillalar Onbaşı'yı dağa kaldırdı (1 Nisan 1990) Hakkari'nin küçük generalleri ( 21 Mayıs 1990)

Bu haberlerin yanı sıra 2000'e Doğru'da, Abdullah Öcalan tıpkı Atatürk'ün Kocatepe'deki fotoğrafına benzetilerek dağda çekilmiş fotoğrafına yer verildi.(22 Ekim 1989)

Ayrıca bugün medyanın gündeminde olan PKK'lı Yücel Halis cezaevinde olduğu 1991 yılında, 2000'e Doğru aracılığıyla dağdaki teröristlere mesajlar gönderdi. ( 1 Eylül 1991)

Uzatmayalım bu durum 20 Ekim 1991 seçimleri öncesine kadar devam etti. Dergi o dönem Kürtlerin partisi HEP ile ittifak yapabilmek için kolları sıvadı ve haber yapmaya başladı:

Taban birlik istiyor (25 Ağustos 1991) vs.

Ama Sosyalist Parti HEP ile ittifak yapmadı. HEP, SHP ile ittifak yaptı. Ve bundan sonra 2000’e Doğru da HEP’i hedef alan haberler yapmaya başladı. HEP yöneticileri acımasızca yerden yere vuruldu. SP seçimlerden umduğunu bulamadı; binde 3 oy aldı.

Bundan sonraki dönem soğuklukla geçti. 2000’e Doğru dergisi artık Öcalan’ın “objektif ajan” iddiasıyla öldürdüğü PKK’lıları yavaş yavaş haber yapmaya başladı. (10 Kasım 1991)

15 Aralık 1992’de PKK’nın yayın organı Berxweden de, Doğu Perinçek ve Aydınlıkçıları hedef alan bir makale çıktı. Ve yollar ayrıldı. YANİ: Doğu Perinçek’in sağcı olduğunu vurgulamamızın nedeni, ideolojiyi değil siyaseti merkeze alan bir politikacı olduğu içindir.

Yoksa Odatv.com olarak ne Perinçek ile ne de bir başka politikacıyla kişisel meselemiz yoktur. Bizim isteğimiz, Perinçek’in dün söylediği ve yazdığını bugün hemen değiştirmesindeki kurnazlığının sebebini anlamaktır. (Örneğin; Kıbrıs meselesi, İttihat Terakki’ye bakış, 12 Eylül’ü ele alış, sola bakış, Eşref Bitlis vs)

Yukarıda yazdığımız gibi Perinçek dün PKK’nın psikolojik harp merkezi gibi çalışmıştır. Bugün ise “PKK’yı MİT kurdu” demektedir. Hangisi doğru? Ve en çok merak ettiğimiz: Perinçek yarın ne diyecektir? OdaTv»






DOĞU PERİNÇEK VE İLHAN SELÇUK HANGİ BÜYÜK PROJEYE BİRLİKTE İMZA ATACAKLARDI?

«Aydınlık’ın yeni sayısında Doğu Perinçek’in, Ergenekon Soruşturması için verdiği polis ifadeleri geniş bir şekilde yer alıyor. Habere göre sorgulama, Perinçek’in kişisel bilgileriyle başlıyor ve telefon görüşmelerinden, Ergenekon Soruşturması’nda adı geçen kilit isimlerine kadar uzanıyor. Ancak Odatv.com olarak dikkatimizi başka bir nokta çekiyor.

Buna göre Perinçek’in sorgusunun bir kısmında, Perinçek ile aynı gün gözaltına alınan İlhan Selçuk ve Ferit İlsever’in isimleri geçiyor. Hem de bugüne kadar gündeme gelmemiş bir proje içinde. Doğu Perinçek’in ifadesine göre, 1998 yılında İlhan Selçuk, Ferit İlsever, dönemin Esenyurt Belediye Başkanı Gürbüz Çapan ve Doğu Perinçek, İstanbul Armada otelde bir yemekte bir araya geldi. Yemekte ortak bir televizyon projesi konuşuldu. Buna göre Doğu Perinçek Ulusal Kanal elindeki frekans ve yayın listesini koyacaktı. İlhan Selçuk ve Gürbüz Çapan ise çevrelerinden sermaye bulacaklardı ve böylece ortak bir televizyon kurulacaktı. Ancak sermaye konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle projeden vazgeçildi. Cumhuriyet ve Gürbüz Çapan, makine ve teçhizatlarını aldıkları halde o girişimi sürdüremedi. Doğu Perinçek ise yoluna yalnız devam etti. Perinçek’in bu ifadesiyle, bu güne kadar bilinmeyen bir televizyon projesi ortaya çıkmış oldu. Ancak ortak bir televizyon projesinde bir araya gelemeyen Ulusal Kanal ve Cumhuriyet Gazetesi, yıllar sonra Ergenekon soruşturmasında birlikte anılmış oldu. OdaTv»






İLHAN SELÇUK, DOĞU PERİNÇEK İLE BARIŞTI!

«Ambargonun” bugün kalktığı “resmen” tebliğ edildi. Doğu Perinçek ile Cumhuriyet Gazetesi ilişkisi hep inişli çıkışlı oldu. Örneğin, Aydınlık Gazetesi günlük gazete olarak çıkacağı dönemde, 2000’e Doğru dergisi’nde çok ağır eleştiriler çıktı. Gazeteye “Dönekler Kulübü” dendi.

Cumhuriyet ise Doğu Perinçek ve İşçi Partisi’ne hep mesafeli davrandı. Zorunlu olmadıkça ya haberlerini görmedi ya da küçük verdi. Tabii bu iki “grubun” arasındaki soğukluğun temeli 1960’lı yıllardan beri gelen ideolojik farklılıklardan kaynaklanıyordu. Ama şimdi biz bu konulara girip meseleyi uzatmayalım. Bugün Cumhuriyet Gazetesi “başyazarı” İlhan Selcuk, Doğu Perinçek ve Aydınlık’ı öven bir yazı kaleme aldı.

Perinçek ve Aydınlık’ın İlhan Selcuk tarafından övülmesinin kodlarını çözmek lazım.

Cumhuriyet diyor ki; “Artık biz İşçi Partisi ve Genel Başkanı Doğru Perinçek’e destek vereceğiz.” Peki Cumhuriyet neden bu desteği bugün veriyordu?

Çünkü Cumhuriyet, Deniz Baykal dışındaki tüm solu bir çatı haline getirmeye çalışıyor. Başarır mı? Başarırsa bu Türkiye için iyi olacaktır. OdaTv»






DOĞU PERİNÇEK’İ YEĞENİ DE TERK ETTİ!

«Doğu Perinçek’in yeğeni Irmak Zileli neden Aydınlık Dergisi’nden ayrıldı?

Irmak Zileli, Doğu Perinçek’in kızkardeşi rahmetli Feyza Perinçek ile Yazar Gün Zileli’nin kızıdır. Irmak Zileli annesinin sağlığında yıllarca Aydınlık Dergisi’nde çalıştı. Kültür-Sanat sayfalarının editörlüğünü yaptı.

Irmak Zileli bugün Remzi Kitapevi’nin çıkardığı “Kitap Gazetesi”nin hem editörlüğünü hem de sorumlu yazı işleri müdürlüğünü yapıyor.

Peki Irmak Zileli ne olmuştu da Aydınlık’tan ayrılmıştı?

Bilinmiyor. Bilinen bu ayrılığın Feyza Perinçek’in vefatından sonra olduğu sadece. Bir başka bilinen ise Irmak’ın babası Gün Zileli ile dayısı Doğu Perinçek’in kavgalı oldukları.

Bir dönem Doğu Perinçek’in sağ kolu olan Gün Zileli, Aydınlık dönemini kapsayan anılarını “Yarılma” ve “Havariler” kitabında yazmış; Doğu Perinçek ise bu kitaplara çok sert yanıtlar vermişti.

Acaba yıllar önce, babası ve dayısı arasında başlayan ve son yıllarda alevlenen bu kavga mı Irmak Zileli’nin Aydınlık’ı bırakmasına neden olmuştu? OdaTv»

Hep birlikte Soner Yalçın’ın OdaTv’sinde Perinçek ve Aydınlıkçılar ile ilgili geçmişte yazılanların ve değerlendirmelerin bir kısmına baktık. Şimdi Soner Hüseyin Yalçın’a doğru dönelim. Soner Hüseyin Yalçın kimdir? Gazeteci midir, araştırmacı yazar mıdır, gizli bir faaliyetin istihbarat elemanı mıdır? Neden dün söylediğinin bugün tam tersini söylemektedir? Niçin imzasız yazılar yazmakta, neden geçmişini saklamaktadır? Soner Hüseyin Yalçın neden devamlı dönmektedir? Bu suallerin cevaplarını bulmaya çalışalım.






SONER HÜSEYİN YALÇIN KİMDİR?

Soner Yalçın, her ne kadar alaylı bir biçimde kendisinin Selanik doğumlu olduğunu söylese de Cemile Yalçın ve Mehmet Ali Yalçın'ın oğlu olarak 1 Ocak 1966'da Çorum'da doğmuş. Babası gıda ticareti ile uğraşan bir tüccarmış.

Üniversite eğitimine Hacettepe Sağlık İdaresi Yüksek Okulu’nda tamamlamış. Bazı kaynaklara göre bir müddet sağlık memurluğu ve sünnetçilik yapmış. (Eğer Sünnetçiliği de gazeteciliği ve araştırmacı yazarlığı gibi ise, bir hayli kişi sakat kalmıştır diye düşünüyorum.)

1987'de “2000'e Doğru” adlı dergide çalışmaya başlamış, bir süre Ankara bürosunda muhabirlik yapmıştır. Burada Serhan Bolluk, Adnan Akfırat ve Hikmet Çiçek’le birlikte çalışmış, 6 Mayıs 1990'da Ankara İstihbarat Şefliğine getirilmiştir. 1993/94 yılları arasında günlük olarak çıkan “Aydınlık” gazetesinde çalışmaya başladı. 1995'te haber araştırma müdürü iken ayrıldı. Bir süre Doğan Yurdakul'un “Siyah – Beyaz” gazetesinde çalıştı.

1996 yılında televizyonculuğa giriş yaptı. Show TV Ankara bürosunda çalışmaya başladı. Aynı yıl içerisinde Star TV'ye geçti ve haber müdürlüğüne getirildi. Daha sonra Türk kamuoyunda bir hayli tartışılan kitaplarını basmaya başladı. CNN Türk'te Cüneyt Özdemir'le birlikte “5N1K” adlı programı hazırladı. “Kurtlar Vadisi” adlı dizinin ilk iki yılında, konsept danışmanlığını üstlendi. CNN Türk'te yayınlanan “Oradaydım” adlı politik belgeselin hazırladı. 4 Şubat 2007 tarihinden itibaren Hürriyet gazetesinde, pazar günleri “Not Defteri” adlı köşede yazmış, ODA TV davası kapsamında 14 Şubat 2011 tarihinde tutuklanınca, Mart 2012'de işine son verilmiştir. Evli ve bir çocuk babasıdır.






SONER HÜSEYİN YALÇIN GAZETECİ Mİ, İSTİHBARAT ELEMANI MI? KİME NASIL HİZMET EDİYOR?

Soner Yalçın’ın Doğu Perinçek ve Aydınlık’a saldırdığı günlerde Perinçek ve Aydınlıkçılar da Soner Yalçın’ı içlerine sızmış bir MİT’çi olarak nitelendiriyor, özellikle Mikdat Alpay’ın elemanı olmakla ve Aydınlık’ın arşivini çalmakla suçluyorlardı.

Ajan suçlamasını kendisinden kopan veya aleyhinde olan herkese yapan Perinçek, iddiasını kuvvetlendirmek için askeri kaynakları referans gösteriyor, Askeri istihbaratın 2000 yılında hazırladığı gazeteciler raporunda Soner Yalçın’ın adının da geçtiğini ve isminin karşısında “Mikdat Alpay ekibinden” yazdığını belirtiyordu.

Soner Yalçın’ın 2000’e Doğru dergisindeki dosyalarla tanındığı ve kendi yayın organında kamuoyunun karşısına çıktığını belirten Aydınlıkçılar “Efendi” isimli kitabı da MİT’in yazıp Soner Yalçın’a verdiğini iddia ediyordu. Efendi kitabı, Yalçın'dan önce dört gazeteciye daha teklif edilmiş ve onlar bunu reddetmişti.

ÇÖREKÇİ İLE BULUŞUP DEĞİŞTİ, MİT’Cİ ALPAY’IN ELEMANI OLDU

Aydınlıkçılar Yalçın’ın, Aydınlık'ın bir problemini gidermek için Çorum'dan hemşehrisi olan, dönemin MGK Sekreteri Orgeneral Ahmet Çörekçi ile görüştükten sonra kontrol altına girdiğini, Soner Yalçın o görüşmeden sonra temelli değiştiğini belirtiyorlardı..

Aydınlık'ın, “ajan” suçlamalarına muhatap olan Soner Yalçın’ın öldürülme endişesi yaşadığı ve uzun bir müddet özel korumalarla gezdiği belirtilirken, bir diğer kaynak, “Chronicle” dergisi, Soner Yalçın’ın yakın bir akrabasının (dayısının oğlu) İsmet Cem Çetin’in MİT mensubu olduğunu belirtiyordu.






SONER YALÇIN’IN ARKASINDA OLMAYAN VARMI?

Türk Solu isimli gazetenin web sitesinde Ali Özsoy’un “Soner Yalçın’ın Arkasında Olmayan Var mı?” başlıklı bir yazı var.

Yazıda 2000’e Doğru’nun kapak sayfası ile Soner Yalçın’ın Ankara Şefi olarak adının geçtiği sayfa yayınlanmış ve onun Perinçek ve Aydınlıkçılar için söylediklerinin aynısı bu kez ona söyleniyordu:

“Soner’deki bu Apo sevgisi çok eskilere gidiyor. Bu konuda da hocası Perinçek. 2000’e Doğru dergisi ve Aydınlık gazetesi 80’lerin sonu 1990’ların başında kelimenin tam anlamıyla PKK yayın organı gibi çalışmaktadır. “Gerilla ordu kurdu”, “Kürdün ateşle imtihanı” gibi manşetler… Bu sırada Soner Yalçın bu çevrenin en aktif muhabiri ve en “belgeli” istihbarat kaynağıdır. 2000’e Doğru’nun Ankara Bürosunun şefi Soner’dir. O zamanlar yine bol bol imzasız yazılar yazmış Soner. 1996-2001 yılları arasında Soner’in boşalttığı koltukta Tuncay Güney oturuyordu. İşleri aynı. Biri sonra haham oldu, diğeri araştırmacı gazeteci.”

Aynı dergide, “Soner Yalçın'ın Irkçılığı ve Kürtseverliği”, “Soner Yalçın'ın Efendisi Kim?” gibi yazıları olan Ali Özsoy, OdaTv’den “Masa Tv” olarak bahsediyor, şunları söylüyordu:

“Masa tv’de imzasız olan yazılar, genellikle polemik yazıları, Ertuğrul Özkök, Aydın Doğan, Perinçek veya Apo övgüleri… Ancak polemik yazılarına imza bekleriz açıkçası. Çünkü bilindiği gibi eğer imza varsa kaçak dövüşmek zorlaşır. Ama Soner Yalçın gazetecilik mi yapıyor yoksa istihbaratçılık mı belli değil. Bundan olacak Masa tv’deki yazıların yarısı imzasız”.

Aynı yazıdan bir başka paragraf:

“Bildiğiniz gibi kampanyamızın adı tamı tamına “Alışverişimi Türk’ten Yapıyorum, Param PKK’ya gitmiyor” idi. Ne bir eksik ne bir fazla. Kendini Türk görmeyen rahatsız olabilir. Ama Türk’üm diyeni, kökeni ne olursa olsun, niye boykot edelim ki? Türkiye’de de Türk yaşar. Yanlış bilmiyorsak. Daha kampanyanın başladığı ilk gün Masa TV’ciler ne hikmetse kampanyanın rozetlerini ve malzemelerini ele geçirmişlerdi. “Kürtten alışveriş yapmayın diyorlar” diye ortalığı ayağa kaldırdılar. Tabii Masa tv’yi kimse takip etmez. Ancak Doğan Medya hemen “masa”sından gelen bu haberin üstüne atladı. “Büyük provokasyon” diye duyurdu”.






BEHÇET CANTÜRK’ÜN MİT’TEKİ SORGU TUTANAKLARI SONER YALÇIN’A GİTMİŞ.

Soner Yalçın ile ilgili Chronicle Dergisi çarpıcı detaylar içeren bir dosya hazırladı. Yalçın’ın ilişkiler ağına mercek tutan çalışma, Odatv ile MİT bağlantısını da inceliyordu.

Chronicle Dergisi’ne göre Behçet Cantürk’ün MİT’teki sorgu tutanakları Yalçın’a gitmişti.

Ergenekon’un medya yapılanmasında yer aldığı iddia edilen Odatv’nin MİT bağlantısı hep gündeme gelmişti. Bu bağlantının kalp krizi sonucu yaşamını yitiren MİT mensubu Kaşif Kozinoğlu üzerinden kurulduğu iddia ediliyordu. Ancak Chronicle. Soner Yalçın’ın MİT’le ilişkisinin sadece Kozinoğlu’dan ibaret olmadığı geçmişinde de birçok kez teşkilatla yollarının kesiştiğini belirtiyordu.

ANI DEĞİL TUTANAK

Dergide Behçet Cantürk’ün MİT’te verdiği ifadeleri içeren tutanakların ‘özenle’ Yalçın’a ulaştırıldığı yazıldı. Yalçın’ın bu ifadeler doğrultusunda ‘Behçet Cantürk’ün Anıları’ adlı kitabını oluşturduğu belirtildi:

GAZETESİ BOMBALANDI

“Behçet Cantürk’ün anıları Cantürk’ün MİT’teki ifadelerinden oluşuyordu. MİT, ünlü uyuşturucu kaçakçısı, Diyarbakır Liceli Cantürk’ü sorgulamış, bu kayıtları arşivine almıştı. Cantürk’ün annesi Ermeni’ydi ve ayrılıkçı Kürt hareketinin en büyük finansörleri arasında sayılıyordu. Cantürk 1990’larda faili meçhul bir cinayete kurban gitti. Finansörleri arasında bulunduğu Özgür Gündem gazetesinin binası bombalandı. MİT’te verdiği ifadenin tutanakları ise özenle Soner Yalçın’a ulaştırıldı. Cantürk, Cem Ersever’den sonra Yalçın’ın ilgilendiği ve faili meçhul bir cinayete kurban giden ikinci isimdi.”

1950 yılında Diyarbakır'da doğan Behçet Cantürk Chronicle Dergisi’nin belirttiği gibi Kürt bir baba ile Ermeni asıllı bir annenin oğluydu. 1975 yılından itibaren, bazı kaçakçıların faaliyetlerine ortak oldu. 1975 yılında Türkiye Komünist Partisi'nin denetimindeki İlerici Gençlik Derneği'nin (İGD) tertiplediği Diyarbakır Lice protesto yürüyüşünü organize etti ve derneğe para yardımında bulundu.

Aynı yıl askere gitmemek için rüşvet vererek çürük raporu aldı. 1977 yılında silah kaçakçılığına başladı. 1978 sonlarında Devrimci Doğu Kültür Dernekleri'ne (DDKD) üye oldu.

Aynı tarihte, DDKD'yi maddi yönden kuvvetlendirmek amacıyla silah, mühimmat, uyuşturucu madde ve gümrük kaçakçılığına başladı. 1979 yılında Bulgaristan'dan kaçak olarak PKK'ye silah getirdı. 1981 yılında,

illegal olarak Suriye'ye gitti. ASALA üyeleriyle, ASALA DDKD işbirliği ile uyuşturucu kaçakçılığı faaliyetlerini birlikte organize etme kararı aldı.

1981-1983 yılları arasında, Kapalıçarşı'daki bazı kuyumcu Ermeni ve Süryanilerle altın ve pırlanta kaçakçılığı yaptı. 1983 tarihinde Dündar Kılıç’ın denetiminde olan, Kapalıçarşı'daki altın ve pırlanta kaçakçılığını ele geçirebilmek amacıyla ASALA'nın Kapalıçarşı'ya yaptığı bombalı ve silahlı eylemi organize etti.

1983'den 1994'e kadar Diyarbakır'daki uyuşturucu tekelini elinde tuttu. 22 Haziran 1984 tarihinde PKK üyesi olduğu gerekçesiyle Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı'nca tutuklandı.

Mart 1993 ayı itibarıyla Akdeniz'de batırılan Kısmetim I gemisinde bulunan 3 ton uyuşturucuya Hüseyin Baybaşın ile ortak olduğu, PKK'ye para toplanmasında kaçakçılar ile örgüt arasında aracılık yaptığı, Nisan 1992 tarihinde İranlı Hüsso adlı şahıs ile birlikte Pakistan'dan Türkiye'ye 6 ton baz morfin ve 5 ton esrar getirdiği tespit edildi.

14 Ocak 1994 tarihinde kimliği belirsiz kişilerce kaçırıldı. Cantürk'ün ve şöförünün cesetleri, bir gün sonra Sapanca yakınlarında bulundu. Cantürk’ten alınan bilgilerle Avrupa ve Amerika’da, tarihin en büyük ve kapsamlı uyuşturucu operasyonları yapıldı.






SONER YALÇIN "TEŞKİLATIN İKİ SİLAHŞORU" KİTABINI HANGİ SAF DUYGULARLA YAZDI?

Soner Yalçın Teşkilatın İki Silahşoru Kitabının “Giriş” kısmına şunları yazmıştı:

«"Soner Bey beni arıyormuşsunuz!"

Tanışmamız telefonda bu cümleyle başladı... Tarih 16 Haziran 1999. "Sizi tanımıyorum, gazeteci ağabeyin ısrarıyla arıyorum. O ağabeyime güvenimden dolayı konuşuyorum. Size bazı bilgiler vereceğim. Sadece bir tek isteğim var; adımı, kim olduğumu sormayacaksınız. Sanırım siz de o gazeteci ağabeye güveniyorsunuzdur”.

Doğan Yurdakul'la birlikte Bay Pipo kitabı üzerinde çalışıyorduk. Hiram Abas'ın ASALA operasyonlarında görev aldığını öğrenmiştik. Fakat elimizdeki bilgiler kısıtlıydı. Hürriyet gazetesindeki ağabeyimiz sayesinde Torun "Yakub Cemil"e ulaştım. Daha doğrusu o beni buldu.

O gün telefonda yirmi dakika konuştum. "Sizi bir daha aramayacağım. Lütfen siz de beni bulmaya çalışmayın. Söylediklerime inanırsanız yazarsınız, yoksa siz de diğer meslektaşlarınız gibi birkaç çapulcunun halkı kandırmasına alet olursunuz" dedi. Söylediklerinin bir bölümünü Bay Pipo kitabında yazdık. O yirmi dakikalık telefon görüşmesinden sonra bir daha aramadı.

Bay Pipo kitabı çıktı. Bir akşam yine telefonla aradı. "İlginç bir kitap yazdığınız söyleniyor. Bana bir tane gönderir misin?" dedi. PTT’den kiraladığı posta kutusuna gönderdim. O günden sonra kitapla ilgili konuşmaya başladık. Söylediklerini yazmamak üzere anlaşmıştık. Bu görüşmelerde beni en çok şaşırtan yanı, onun Yakub Cemil'in torunu olduğunu öğrenmem oldu.»

Soner Yalçın’ın gerek Bay Pipo, gerekse de Teşkilatın İki Silahşoru kitabı, “Türkiye’nin bilinmeyen tarihini yazdık”, “MİT’in gizli tarihini yazıyoruz” gibi çok iddialı sözlerle piyasaya sürülmüştü.

Hiram Abas’ın hayatını anlatan Bay Pipo birçok maddi hata ile doluydu. Teşkilatın İki Silahşoru ise tam bir rezalet.

Soner Yalçın’ın safiyane duygularla hayran olup anlattığı saçma sapan hikâyeleri kitap haline getirdiği ve Yakup Cemil’in torunu olarak nitelendirdiği şahıs, aslında yer altı dünyasının meşhur isimlerinden İnci Baba’nın (Mehmet Nabi İnciler) adamı Kadri Baba’ydı (Kadri Ergin).

Kimdi bu Kadri Ergin veya Kadri Baba?

Hürriyet Gazetesindeki 31 Ekim 1997 tarihli Faruk Bildirici’nin “İnci babayı örnek aldım” başlıklı yazısına göre Mahkûm ve “Mahkûm Aileleriyle Dayanışma Vakfı Ankara Şube Başkanı Kadri Baba” (Kadri Ergin).

Sabah Gazetesinde Mehmet Altan’ın 02 Ocak 1997 tarihli “Yakub Cemil'in yeğeninden mektup...” başlıklı yazıya göre Yakup Cemil’in yeğeni A. Kadri Ergin.

Hürriyet Gazetesinde Oktay Ekşi’nin 15 Ekim 2005 tarihli “Onlar Ölmez” başlıklı yazısında ise Kadri Ergin Türk Silahlı Kuvvetleri'nde görev yapmış ve şimdi köşesinde oturan bir kahramandı. Yazıda adı şöyle geçiyor: “Kenan Çoygun'la ilgili kaynakları araştırırken dün elimize yıllar önce bize telefon edip ‘Kahramanlar isimlerini vermezler. Ama tarih bilsin diye ben size söylemek istiyorum. Eğer Türk Silahlı Kuvvetleri'nin böyle isimlerini bilmek isterseniz şimdi köşelerinde oturan Kadri Ergin'in, Hasan Engin'in, Korgeneral Alan'ın adını bir kenara kaydediniz' diyen bir bayan okuyucumuzun uyarısı üzerine kaydettiğimiz not geçti.

Kim olduklarını bilmiyoruz. Yaşıyorlarsa uzun ömür diliyoruz. Ama bilsinler ki ulus olarak onlara saygımızı gösterebilmek için gerçeklerini öğrenmek istiyoruz.” Sahtekâr Kadri Baba, kendini gerçek bir kahraman olarak tanınan General Engin Alan’la aynı kefeye koydurmuştu.






1980’lerde Bulgaristan’da tanıdığım zarif ve güzel hanımefendi, Leyla Tavşanoğlu’ da onun tuzağına düşmüş ve 29 Nisan 2001 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Araştırmacı-Yazar Kadri Engin’le söyleşisini yayınlamıştı!

Diğer bir Cumhuriyet yazarı Ali Sirmen ise Ahmet Kadri Ergin’i şair olarak tanıyor ve yazılarında onun şiirlerine yer veriyor. Nitekim 13 Ocak 2013 tarihli Cumhuriyet Gazetesindeki
“Çalışan Gazeteciler” başlıklı yazısında şöyle diyor; “Her neyse, dostum Ahmet Kadri Ergin bana göre iyi bir şair, arada
Mine Kırıkkanat da köşesinde şiirlerine yer veriyor. Bugün de burada, yeni yitirdiği bir çocukluk “arkadaşına” yazdığı şiiri okuyalım: GEÇ KALMIŞ BİR AĞIT / Buralardan sana dönemem artık / şapkam atkım eldivenlerim var şimdi. / Üstelik ayaklarım üşüyor / ve yüreğim de / çok önceleri / ramazan geceleri / davulcu olup geçerdim / evinizin önünden / türkü söylerdim / gizlice çıkardım kayısı ağaçlarına / deli çocuk babam görecek kaç / çabuk sesleriyle / bütün yıldızlar bütün gökyüzü / dönerdim sokaklarda sabahlarla / soğuk olur Çorlu’da kış akşamları / çocuklar yattıktan sonra / masallar da buz tutar / çıkarıp gömleğimi karlara yatardım / Yılmaz Güney’li filmlerden sonra / İnce Memed okudum / okul müdürünü vurdum / sen bir yana, ben bir yana / nerde olduğunu bilmiyorum / nerde olduğumu bilmiyorsun / buralardan sonra sana dönemem artık / şapkam var eldivenlerim var şimdi / üstelik ayaklarım üşüyor / ve yüreğim de.






Kadri Baba’yı en iyi tanıyanlardan biri Tuncay Özkan. Milliyet Gazetesinde 18 Temmuz 2001 tarihli “Kadri Baba, çooookk kan akıtacak, çoooookkk!..” başlıklı yazısına göre Kadri Baba, kendini "Dev Solcu" baba olarak tanıtan mafya babası! Hayal satan, mühim adam olmak için çabalayan, modern zamanların hastalıklı dolandırıcılarından, şeceresini Tekirdağlıların, Trakyalıların çok iyi bildiği Kadri Ergin olarak tanımlıyordu.

Evet, İnci Baba’yı örnek alan Kadri Baba, Dev-Solcu Baba, Araştırmacı Yazar Kadri Ergin, şair Ahmet Kadri Engin. Bakalım daha ne kılıklara girecek.

Bu saf Soner Yalçın, çocukluk hayallerinin kahramanı Kadri Ergin’e o kadar hayran kalmış ve inanmış ki, kitabını yazdığı Bay Pipo’nun yani Hiram Abas’ın, abuk-sabuk şiirler yazıp, şarkılar söylediğine bile kitabında yer vermiş. Şair Ahmet Kadri Ergin’in uydurduğu anlaşılan sözde Hiram Bey’e ait şiir şöyle:

Ne alnımızda bir ayıp / Ne koltuk altında saçlı haçım / Biz bu halkı sevdik ve bu ülkeyi / İşte bağışlanmaz korkunç suçum.

Eminim onun şiirlerini sevenler bu şiire de bayılacaklar. Şarkı konusunda ise kitapta kendisine gizli faaliyetler sırasında cüssesi nedeniyle “ırgat” ve “büyük ayı” denildiğini söyleyen Kadri Ergin’e atfen şunlar yazılmıştı: “Mehmet Ali Ağabey o günlerde birkaç kadeh rakı içtikten sonra hep, "Menekşelendi Sular / Dikensiz gül olmazmış Ayşe’m" şarkısını söylerdi..."

Ben Soner Yalçın’ın Teşkilatın İki Silahşoru kitabı için 4 tane yazı yazdım.
Atina'da torun "Yakub Cemil",
Cumhuriyet Silahşoru ve
İşte Asala'yı Bitiren Teşkilatın Silahşor'u. Son yazımda
Soner Yalçın Özür Dilemelidir, Özür dilemek de affetmek de bir meziyettir, büyüklüktür dedim. Soner Yalçın küçük adam kalmayı yeğledi, özür dileyeceğine saldırmayı yeğledi.

Soner Yalçın neden mi dönüyor? Başkalarının hazırladığı kitapları üstlenen, yalanlarla tarih yazan, cehaletini saldırganlıkla gizleyen bu saf adam dönmeyip de ne yapsın. Döne döne yörüngeye girecek. Hem yazarlık, hem de istihbaratçılık yapmak kolay mı sanıyorsunuz…