Medyadan Alıntılar - Derin devlet ama kiminki?
[ 6/4/2005 - 01:00 ]  By Ömer Lütfi Mete - Sabah  ometo@superonline.com

Yavuz Donat ustanın önce Demirel'le aralamak istediği 'derin devlet' kapağının altına bakmamak için epey direndim. Fakat Evren 12 Eylül ihtilalini kutsarcasına derin devletten söz edince susmanın bana haram olduğuna hükmettim.

Derin devlet ama kiminki?

Yavuz Donat ustanın önce Demirel'le aralamak istediği 'derin devlet' kapağının altına bakmamak için epey direndim. Fakat Evren 12 Eylül ihtilalini kutsarcasına derin devletten söz edince susmanın bana haram olduğuna hükmettim.

Derin devlet meselesini köşe yazılarımda ve katkı yaptığım televizyon dizilerinde bir hayli işleyip kurcalamış biri olduğum az-çok bilinir. Bu ilgimin iki sebebinden birincisi, PKK'yı Türkiye'nin belli bir yöresinde adeta devlet haline getiren sürecin mimarlık çalışmalarını kavrama arzusudur. İkincisi de, yine bununla ilintili olmak üzere 28 Şubat sürecini hakkıyla okuyabilme çabası.

Doğrusu bu iki alanda, ne komplo teorileri beni tatmin edebiliyor, ne de 'komplo yok' tezi durdurabiliyordu. Pek çok soru askıda kalmakla beraber nihayet bir kanaate vardım:

-Ortada komplolar var ama senaryo tek elden çıkma değil. Bir sürü küresel ve bölgesel mizansen bir tek drama merkezince tasarlanmış olamaz. Birileri şu sahneleri yazmış, başkaları bu sahneleri. Çıkarlar birbirine karışmış, zıtlar buluşmuş, kardeşler kutuplaşmış. Pislik boğaza kadar ulaşmış, kimde ne kadarcık temizlik kaldığı fark edilemez olmuş.

Bütün bunlardan çıkardığım temel sonuç yalındı:

-Türkiye'de değil derin devlet, sığ devlet bile yok.

Onun için su sütunlarda defalarca 'Atatürk'ten sonra Türkiye devlet olmaya veda etmiştir' diye yazıp durdum. Ayrıca bin yerde, bin kere 'Türkiye'de derin devlet yok, derin çeteler var' dedim. Şimdi daha açık söylemek istiyorum:

-Türkiye'de; iyi veya kötü, karanlık veya aydınlık, tamamen bu ülke için düşünen ve uygulayan, tamamen bu ülkenin kendi dinamikleriyle oluşmuş bir derin devlet yapılanması yoktur. Kendini derin devlet diye satmaya çalışan birtakım birimler ve kurumlar vardır ama bunların bazıları tamamen, bazıları kısmen kokuşmuş ve derin çete halini almıştır. Derin çetelerimizin bazıları tamamen veya kısmen yabancı gizli servislerin denetimine girmiştir. Dolayısıyla bu topraklarda Türkiye'nin kendi derin devleti değil, başkalarının derin devleti karanlık icraatlarını sürdürmektedir.

Şurası muhakkak ki yeryüzündeki bütün devletler ve bütün derin devlet çarkları birer suç örgütü niteliği taşıyabilir. Gizli veya açık, derin veya sığ; bütün devletler şu yahut bu ölçüde haksızlık yaparlar, hatta zalimdirler. Sözgelimi Türkiye, dış güdümlü bölücü fitne karşısında kendini savunurken sık sık sapla samanı karıştırmış, bir kısım vatandaşlarına utanç duyulacak muamelelerde bulunmuştur. Ayrıca bölücü fesada karşı yürütülen derinliksiz mücadele gerçekte fiyasko ile neticelenmiştir. Sözde müttefiklerimizin dahi silahlı desteğini almış eşkıya karşısında sağlanan kesin askeri başarıya rağmen bugün belli illerimizde devletin başı Öcalan'dır.

Evren'in derin devlet muhabbetine balıklama dalması ve 12 Eylül'ü aklamaya çalışması esasen bütün evrensel kabullerimize ve dolayısıyla bütün demokrat insanlarımıza hakarettir. Bir kere açık devletin cumhurbaşkanı ve başbakanına mahrem bir yapılanma derin devlet değil, tanımı gereği ancak derin çete olabilir. Bu böyle olduğu içindir ki, 12 Eylül'ün sabahında bir başka ülkenin başkanı, gizli servislerinin Türkiye'deki istasyon şefi tarafından şöyle uyarılmıştı:

-Bizim çocuklar becerdi.

12 Eylül eğer söylendiği gibi gerçekten bir derin devlet müdahalesi ise, kesindir ki o derin devlet Türkiye'ye değil, başka bir ülkeye aittir! 11 Eylül 1980'e kadar Türkiye kan gölü halindeyken 12 Eylül günü terör eylemlerinin tek düğmeyle durdurulmuş gibi birdenbire kesilmesindeki sır, her hatırlanışta bir karanlığın tükürüğü gibi suratımıza yapışırken hala ihtilal savunuculuğu yapabilmek ne demektir? Bu tavır tezimizin itirafıdır:

-Türkiye Atatürk'ten sonra devlet olmaktan çıkmıştır.

Gazi gideli beri ne Cumhurbaşkanlığı, ne de başbakanlık makamına hakiki devlet adamı oturtabilmiş değiliz. Yerli Sovyetçilerimizin de derin katkıları sayesinde, NATO ile birlikte başkasının derin devleti içimize çökmüş ve Türkiye Cumhuriyeti de bağımsızlık davasından vazgeçmiştir. Böylece başlayan mutlak güdülme sürecinde şöyle veya böyle sorumluluk almış birtakım zevatın kendilerinden menkul kerametleri bu gerçeği örtemeyecek, tarih onlara 'devlet adamı' sıfatını layık görmeyecektir!

Belki bir gün, bazıları için 'başka devletin adamı' diye yazılacaktır.