Artık Terörle Yaşayacağız
[ 4/12/2003 - 21:15 ]  By Atin  anadolu@atin.org

20 Kasım 2003’de HSBC bankasında patlama olduğunda bir hayli yakında, Levent’te bir dostumun bürosundaydık.

20 Kasım 2003’de HSBC bankasında patlama olduğunda bir hayli yakında, Levent’te bir dostumun bürosundaydık.

Patlamayla birlikte, bulunduğumuz binadaki camların zıngırdamasını ve hava boşluğunun yarattığı hışırtılı sesi duyar duymaz, hepbirlikte “eyvah, yine bir yeri bombaladılar” sözleri ağzımızdan döküldü.

Derken sarı-gri karışımı büyükçe bir duman bulutunun genişleyerek gökyüzüne doğru yükseldiğini gördük. Biraz sonra da daha uzaktan gelen ve istikametini tayin edemediğimiz ikinci bir patlama.

Türk haber kanalları hakikaten şayan-ı takdir. Bir kaç dakika sonra NTV patlamalar hakkında gittikçe artan detaylarla bilgi vermeye başlamıştı bile...

Sonrasını hepiniz biliyorsunuz. İnsanın içini ürperten görüntüler, sönen ocaklar, şaşkınlık, korku ve öfke...

Saptırılmış dini inançlardan kaynaklanan ve dini gerilimlerle beslenen kin ve nefret neticesinde, aynı toplumda yaşıyan kendi insanlarımızın bize verdiği inanılmaz zarar...

Gözcülük yapan pişmanmış da pişmanlık yasasından faydalanacakmış. Bunları affede ede bu günlere gelmedik mi?

Artık terörle yaşayacağız. Bu bir gerçek...

Dünya artık gittikçe artacak olan bir terör olgusuyla yaşamaya alışacak.

Ne zamana kadar mı?

Ekonomik sıkıntı ve zaruret içinde, yaşama ümidini kaybetmiş insanlar farkedilip bir tedbir alınana kadar;

Bütün insanların aynı allahın kulu olduğunu idrak edip, dinler adına, allah adına insan öldürülmeyinceye kadar;

Mukaddes kitapları doğru yorumlayıp, onların şiddet değil, insanlığın iyiliği, düzeni ve saadeti için var olduğuna inanıncaya kadar;

Bütün dinlerde aydın din adamlarının sözleri, bağnaz dincilerden daha fazla dinlenmeye başlayana kadar;

Belli siyasi ve ekonomik ideolojileri savunanların, bağımsızlık mücadelesi veren ve haksızlığa uğrayan toplulukların, seslerini duyurmak için masum insanları katletme alışkanlığından kurtulmasına kadar;

Bütün dünya devletlerince müşterek bir terör tarifi üzerinde uzlaşana kadar;

Kendimize yapıldığında şiddetle kınadığımız terörü, başka ülkelerin istikrarını bozmak için kullanmaktan vazgeçtiğimiz zamana kadar...

Göstergeler artık klasik savaşın geçerliliğini kaybettiğini ve yerini terörizmin alacağını göstermektedir. Önümüzdeki uzun bir dönem, dünya terörle yaşayacaktır.

Terörizm sadece teröristlerin başvurduğu bir yöntem olmayıp, hasım ülkelerin de zarar vermek, zayıf düşürmek, istikrarsızlık yaratmak için başvurdukları bir vasıtadır. Nedeni, maliyetinin ucuz, riskinin az olmasıdır.

Terör vasıtasıyla çok düşük bir maliyetle bir ülkeyi trilyonlarca liralık zarara sokmak, değerli insan gücünü yok etmek, yaşıyanları tedirgin, yönetenleri başka bir şey düşünemez, hizmet veremez hale getirmek ve bu surettle o ülkenin istikrarını ve güvenliğini tehlikeye sokmak kabildir. Hem de, olayın arkasında kimin olduğunu gizlemek, tahmin edilse bile ispatını imkansızlaştırmak da mümkündür. Böyle sinsi ve etkili bir araç varken savaşa, pahalı yollara, açık döğüşmeye gerek var mı?

Bundan sonra dozu gittikçe artacak ve kitlesel imha silahlarını kullanmaya da yönelecek olan terör örgütlerine karşı hazırlıklı olmalı, terörün etkisinden en az zararla kurtulabilmek için bu konudaki mücadele yöntemlerini geliştirmeliyiz.

Terörle mücadelede en önemli faktör terör olaylarının olmadan önce haber alınarak önlenmesidir. Yani kuvvetli bir istihbarat faaliyetidir.

Ülkemizde istihbaratla sorumlu birimlerin her biri emsalleri arasında yabana atılmayacak derecede başarılı kuruluşlardır. Buna rağmen iki önemli zaafiyet bizi çoğu kez başarısız durumda bırakır.

- Önemli bir olay olmadan önce atalet içinde oluruz. Çalışmalarımızda sistem ve devamlılık yoktur. Olayların vuku buluşundan sonra son derecede başarılı ve süratli çalışmalar yaparız. Olayların sıcaklığı bitince, bir müddet sonra yine aynı sistemsizlik ve atalet uykusuna dalarız.

- Özellikle istihbarat alanındaki en büyük zaafiyet koordinasyon eksikliğidir. Yani çeşitli kuruluşlardaki bilgilerin birleştirilmesi, kaynaştırılması işleminde büyük bir boşluk vardır.

Biz geçmiş yıllarda MİT'te, Türkiye’nin teröre en çok muhatap olan ülkelerden biri olduğunu ve ulusal ve uluslararası terör olaylarının gittikçe artacağını dikkate alarak, gelişmiş ülkelerdeki terörle mücadele birimlerini araştırdık.

Gördük ki bizdeki sorunları onlar da yaşamış ve bu zaafları berteraf etmek için terör, kaçakçılık gibi önemli faaliyetlerle mücadele için "füzyon merkezleri" yani birleştirme, kaynaştırma merkezleri kurmuşlar ve aynı amaçlı çeşitli birimlerin katılımıyla, belli bir sistem içinde çalışan bu merkezler, mücadeleye önemli katkı da sağlamış.

Araştırma sırasında örnek aldığımız kuruluşlardan biri CIA'nın kısaca CTC adıyla anılan Kontr Terörist Merkeziydi.

CTC, terör olaylarında artış gözlenmesi üzerine 1986’da Başkan Reagan’ın emri ile kurulmuştu. Karargahında 200'ün üstünde personel çalıştıran CTC'nin bünyesinde 12 kurum ve kuruluşa mensup 18 temsilci yeralmaktaydı. Bu temsilcilerden asker olanlar genellikle Albay seviyesinde, bir telefonla kendi karargahlarındaki işleri halledebilecek, bilgi alabilecek kimselerdi. Sivil kuruluşların temsilcileri de muadil seviyedeydi.

CTC, ABD'nin terörle mücadelesinde ulusal siyasetinin oluşturulmasında istişari ve uygulayıcı bir organ rolü oynuyordu. Şematik olarak CIA İstihbarat Yardımcılığı kuruluşunda bulunmakla birlikte, normal hiyerarşik yapının dışında bir çalışma düzeni vardı. CTC'nin şefi, terörizm konusunda ABD Milli Güvenlik Konseyi’nin politika üretmekle sorumlu alt biriminin üyesi ve 33 Federal kurum ve kuruluşun kıdemli koordinatörü durumundaydı. ABD Başkanı, Başkan Yardımcısı ve CIA Başkanına doğrudan muhatap olabilmekte, ABD üst düzey yöneticilerine terörle mücadele konusunda danışmanlık yapmaktaydı.

Neticede, 1996 yılı başında, ülkemizin terörle mücadelede karşılaştığı en önemli sorunun, “İlgili makamlar arasındaki koordinasyonun sağlanması” ve “İstihbaratın icraata döndürülmesi” işlemleri olduğunu ve Mill İstihbarat Teşkilatı'nın kanunen devlet çapında istihbaratla sorumlu bulunduğunu dikkate alarak, MİT’te, kendi milli ihtiyaçlarımıza uygun yapıdaki bir "füzyon" merkezi olan Kontr Terör Merkezini (KTM) kurduk.

KTM'nin amacı, terörizm’le mücadelede görevli tüm kuruluşların gayretlerinin bir merkezde toplanması, birleştirilmesi, koordine edilmesi, kurumlar arası kopuklukların önlenmesi, dublikasyonlara, yetki çatışmalarına, lüzumsuz rekabete, kaynak ve bilgi israfına mani olunması, gayret ve güçbirliği sağlanması, İstihbaratın süratle icraata döndürülmesi, terörle mücadelede, etkili ve kalıcı bir platformunun yaratılmasıydı.

Bu ünite, terörle mücadelede en küçük ayrıntıların son derece önemli olduğunu dikkate alacak, gelişmiş tekniklerden ve bilgisayardan azami faydalanılacak ve bu şekilde bilgi kaybınının en az düzeye indirilmesine, değerlendirmelerin daha süratli ve bilimsel bir şekilde yapılmasını sağlayacak, 24 saat esasına göre faaliyet yürütecek, modern, süratli, güvenli ve alternatifli bir haberleşme ağı ile donatılacaktı.

Zamanın müsteşarı bu merkeze büyük önem verdi ve destekledi. KTM'ye bazıları birkaç lisan bilir, yetenekli genç memurlar verildi, merkezin bilgisayar ve ihtiyaç duyulan diğer teknik malzeme ile donatılmasına özen gösterildi.

KTM'nin alt yapısı, önemli terör olaylarında “Devlet Çapında Kriz Yönetim Merkezi” şeklinde kullanılmaya imkan verecek şekilde planlandı.



Yurtiçi ve yurtdışında, teröre maruz bölgelerde görev yapacak MİT ve diğer kurumların personeli ile terör krizlerinde ve karşı terör operasyonlarında aktif olarak kullanılacak personelin çeşitli düzeylerde eğitilmesi için 500 hektarlık bir alana "Kontr Terör Eğitim Tesisleri" kuruldu. Burada eğitim görecekler için modern dershaneler, 2 kişilik yatakhaneler, atış poligonları, tahrip eğitim alanları, engelli parkurlar, su üstü-su altı eğitim alanları, yakın boğuşma eğitim alanları, köpek eğitim alanları, özel otomobil kullanma ve kaçıp kurtulma eğitim alanları, rehine kurtarma harekatı eğitim alanları gibi her türlü eğitim imkanı tesis edildi.

KTM, bir yandan ana misyonu doğrultusunda gelişirken, diğer yandan birçok zor faaliyeti başarı ile yürüttü.

Avrasya Feribotu'nun kaçırılması olayında güvenlik güçleri, geminin karadan takibi sırasında, kırsal alanda telsizler ve cep telefonları ile kendi aralarında ve merkezleri ile konuşamamışlar, haberleşmek için MİT'in uydu telefonlarından faydalanmışlardı. KTM bu tip olaylarda haberleşmenin önemini dikkate alarak, her türlü şartta karargahı ile haberleşebilecek, resim ve görüntü gönderebilecek techizatla donatılmış arazi araçları temin etti.

Ancak KTM, hiç bir zaman ana amacı olan, 'terörle doğrudan mücadelede görevli çeşitli kuruluşların temsilcilerini de bünyesinde barındıran' bir "füzyon" merkezi olma niteliğine kavuşamadı.

Neden mi?

Zira müsteşar değişti ve hali hazırdaki MİT Müsteşarı "Kontr Terör Merkezinin lafını bile duymak istemiyorum" diyerek, binbir emek ve büyük paralar sarfedilerek kurulan KTM'yi kapattı, personelini çeşitli yerlere dağıttı. Genç ve yetenikli personelin bir çoğu ümitsizliğe düşüp teşkilattan ayrıldılar.

Evet, artık terörle yaşayacağız.

Şimdi bu tip "kaynaştırma" merkezlerinin tesisine çok daha fazla ihtiyacımız var.


Hem de yaz-boz tahtası olmayacak bir biçimde ve köklü şekilde....