Kara Harp Okulu Mezuniyet Töreninin Düşündürdükleri
[ 3/9/2003 - 11:46 ]  By Ahmet Şener  asener@hotmail.com

Yine sıcak bir ağustos günü televizyonlarımızın başındayız. İçinde biraz milli duygu barındıran herkesin heyecanla ve gururla izlediği Kara...

Yine sıcak bir ağustos günü televizyonlarımızın başındayız. İçinde biraz milli duygu barındıran herkesin heyecanla ve gururla izlediği Kara Harp Oklunun 154. Dönem Mezuniyet törenlerini izliyoruz.

Her köşesi itina ile düzenlenmiş bir tören alanı var. Yüzlerinde zorlu bir eğitim sürecini bitirmenin mutluluğu ve gururu ile yeni teğmenler dizilmişler sıra sıra. Saygı duruşu ve İstiklal Marşının ardından okul komutanı güzel bir konuşma yapıyor.

Sonra dereceye giren genç teğmenlere diplomalarının verilmesi süreci başlıyor. Bu arada ilk üç dereceye girenlerin öz geçmişleri okunuyor; Her birinin iki yabancı dil öğrenmiş olarak okuldan mezun olduklarını öğreniyoruz. Hoşumuza gidiyor, işte diyor içimizdeki ses : “Türkiye Gelecekle Buluşuyor”

Sonra, devlet protokolü tarafından dereceye girenlere diplomaları verilmeye başlanıyor. Okul Birincisi, diplomasını almak için Cumhurbaşkanı’nın bulunduğu kürsüye çıkıyor. Diğer zevat ise, protokol sıralarından aşağıya inip, kürsüye kadar geliyor ve öyle veriyorlar teğmenlere diplomalarını…

Birden bir ayrıntı takılıyor gözlerimize; Teğmenler eğer kendilerine diplomalarını veren zevat asker ise, iki kez selam verip, “Sağol” diyorlar. Ama eğer diplomalarını sivil zevattan alıyorlar ise, hiç selam vermeden sadece “Sağol” diyerek alıyorlar diplomalarını. Dikkat kesiliyoruz; acaba biri-ikisi mi atladı diye. Hayır atlama yok. Uygulama bu şekilde sürüyor. Belli ki bir emir verilmiş teğmenlere: “Sivile Selam Verilmeyecek”. Başbakan da olsa, Yargıtay Başkanı da olsa kural aynı. Sivile selam yok!…

Canımız sıkılıyor, içimiz burkuluyor, keyfimiz kaçıyor. “Şeytan ayrıntıda yatar” diyen Alman atasözünün haklılığına takılıyor aklımız.

İyi de bu emri verenler bilmiyorlar mı ki örneğin, diploma veren sivillerden İçişleri Bakanı Ve Milli Savunma Bakanı’nın emir subayları var. Hem de bunlar “yarbay” rütbesi ile üst subay statüsünde görev yapıyorlar ve her gün onlarca defa selam veriyorlar bakanlarına…

Bu emri verenler bilmiyorlar mı ki, XX. Yüzyılın sonlarında Türk ordusu, sivil halk ile el ele, gönül gönüle vererek, dünya tarihine “gayrı nizami harp” kazanan tek düzenli ordu olarak geçti. Unutuldu mu şimdi bütün bunlar?…

Acaba dedik, biz mi fazla takıldık bu ayrıntıya ve konuya. “Bir Bilen” olarak danışıp güvendiğimiz, en üst düzey yargı organımızda görev yapan ve görevi gereği askeri erkanla sıkı ilişkiler içine girmiş bir dostumuzla konuştuk bu konuyu. Şaka yollu bir değerlendirme de bulundu: “Askerlerin gözünde en kaliteli sivil, yedek teğmendir…”

Olmuyor beyler, olmuyor. Çağdaş uygarlıkları yakalamayı hedef gösteren o büyük komutanın, “En Büyük Harbiyeli”nin kurtuluş savaşını halkı ile, kazandığını ve sivil-asker işbirliği ile XX.Yüzyılın ilk çeyreğinde dünyaya emsalsiz bir ders verdiğini unutuyorsunuz.

Olmuyor beyler, Türk ordusunun Türk Halkı için var olduğunu, yine Başkomutanın sözüyle “ Büyük Türk Milletinin Hizmetinde olduğunu” göz ardı ediyorsunuz.

Türkiye’de devlet denilince akıllara önce Türk Silahlı Kuvvetleri gelir. Yani, bu emri verenlerin küçümsediği, cenazeye bile verilmesi gereken selamı Türkiye Cumhuriyeti’nin en üst düzey devlet protokolünden esirgediği siviller için Türk Ordusu asli unsurdur.


Bu şanlı ordunun komuta kademesinde yer almayı kendilerine amaç edinmiş genç Harbiyelilere verilmesi gereken en önemli ders, bir takım mihraklarca bilinçli olarak yaratılmaya çalışılan sivil-asker ayrımının bu ülkenin bölünmez bütünlüğü için gericiliğin bile ötesinde en ciddi tehdit unsuru olduğudur…