Yılar mı Yılmaz mı?
[ 16/1/2001 - 11:00 ]  By Atin  anadolu@atin.org

Adı Yılmaz -
Allah günahlarını affetsin. Yakın tarihte ölen Ahmet Kaya'nın bir şarkısı var: "Adı Yılmaz"
Dalyan gibi bir çocuktu,
Benim gözümde küçüktü,
Küstü de dağlara çıktı,
İner mi, inmez mi bilmem.
Adı Yılmaz, kendi yılmaz,


Allah günahlarını affetsin. Yakın tarihte ölen Ahmet Kaya'nın bir şarkısı var:

"Adı Yılmaz"

Dalyan gibi bir çocuktu,
Benim gözümde küçüktü,
Küstü de dağlara çıktı,
İner mi, inmez mi bilmem.


Adı Yılmaz, kendi yılmaz,
Makamı yok, dem tutulmaz


Bizim Yılmaz
Bizim de bir Yılmaz'ımız var ama bu şarkıdakine pek benzemiyor. Gerçi onun da artistik bir görünüşü var ve Alaattin ve Erol gibi yakın dostları bu sebeple onu "Kemal Sunal" diye anıyorlar ama, bizim Yılmaz rahmetli Kemal Sunal gibi eğlendirici bir tip değil. Hele eskiden pek suratsızdı. Ağzından her beş dakikada bir, tek kelime çıkan bir robot gibiydi. Sonra "gülme" dersleri aldı ve bütün dişlerini göstererek gülmeyi öğrendi. Son günler hariç hep gülüyordu.

Bilmem niçin, boyundan mı yoksa karekterinden mi neden, bizim Yılmaz da benim gözüme hep küçük görünüyor.

Ahmet Kaya'nın Yılmaz ne olmuş, neye alınmışsa, küsmüş ve dağa çıkmış. Anlaşılan, onurlu, gururuna düşkün biri.

Bizim Yılmaz öyle her şeye kızıp küsmez, pişkindir. Ne derlerse desinler üzerine alınmaz. Hatta ona "banka soyguncusu" filan deseler, dönüp arkasına bakar ve "banka soyguncularına af yok!" diye lafı tamamlar.


Bizim Yılmaz Neye Kızar, Neye Kızmaz
Bizim Yılmaz'ın çok ender olarak "yolsuzluk soruşturmalarına, bunu yürütenlere ve bunu aksettiren basın kuruluşlarına" kızdığı görülmüştür. Onun da gerekçesi vardır. Bu gidişatın "yolsuzlukların daha çok yapıldığı askeri rejimleri" getirmesinden endişelidir...

Ahmet Kaya'nın Yılmaz, küsünce dağa çıkmış, Kaya "iner mi inmez mi bilmem" diyor. Bizimki küsünce yurtdışına çıkıp, enerji lobilerini, pahalı restoranları ve kumarhaneleri dolaşır. Çok küserse yurtdışından döner mi, dönmez mi ben de bilemiyorum.

Ahmet Kaya'nın Yılmaz, adı gibi kolay yılmayan birisi imiş. Bizimki biraz tersine. Kırk yılda bir kabadayılık yapıp bir laf söyler, tepki alınca hemen yılıp "size değil Saddam'a söyledim" diye çark eder.


İbrikçibaşı Yılmaz
Bizim Yılmaz'ın kendini "vatan millet hizmetine vakfetmiş, ibrikçibaşı" bir yakını var. O bizim Yılmaz'dan daha cesur doğrusu. Hiç değilse o hiç kimseyi "cami duvarına şey ettirtmiyor".

Ahmet Kaya'nın Yılmaz'ı garip zavallı. Bir makamı bile olmamış. Herhalde fazla onuruna düşkün, herşeye boyun eğmeyen bir yapıda olduğundan. Öyle olmasa, o da bizim Yılmaz gibi bir makam sahibi olabilirdi. Bizimkinde makamdan bol bir şey yok. Gerçi bizim Yılmaz'ın gözü hep yükseklerde ama oraları olmazsa "Enerji Bakanlığında" bir memurluk makamına bile razı olabilir.

Evet, çeşit çeşit Yılmaz var. Nedense Ahmet Kaya'nın Yılmaz'ı bana daha sempatik geliyor...


Bir okuyucumdan gelen mektubu aktarıyorum. Konusu Mesut Yılmaz.


Bir Okuyucudan Mektup
"Biliyorsunuz Türkiye enerji yolsuzluğuyla ve Mesut Yılmaz ile Bülent Ecevit’in bu yolsuzluğu, yönetimde asker-sivil mücadelesi kisvesi altında örtme girişimleriyle sallanıyor. Ama bu kez M.Yılmaz Türkbank ve Çakıcı davalarındaki yolsuzluklarını örtme başarısını tekrarlayamayacak gibi.

Bu olaylar bana bir başka olayı hatırlattı. Belki web sitenizde değinmek istersiniz. Hatırlar mısınız bilmem, bundan neredeyse bir sene evvel Emin Çölaşan ile ilgili bir olay olmuştu. Gazete arşivlerinde de duruyordur. E. Çölaşan bir keresinde “benim gazetedeki yazılarımdan hiçbiri sansür edilemez. Böyle bir durum olursa gazeteyi bırakırım” gibi sözler sarfetmiş köşesinde. Bu sözleri sarfedişinden bir süre sonra da, Hürriyet’te Mesut Yılmaz ile ilgili bir yazı hazırlamış. O dönem ANAP’ın hükümette olduğu, ancak Yılmaz’ın kabine dışında kaldığı dönem. Yazı M. Yılmaz’ın Mavi Akım projesi hakkında Rusya’da sürdürdüğü temasların mahiyeti ile ilgili olup, Çölaşan bu temaslar ve sözkonusu proje yoluyla ANAP liderinin kendine maddi çıkarlar sağlama gayreti içinde olduğunu iddia etmiş. Bu yazı, Hürriyet’in internet nüshasında yayınlanmış, ancak ertesi gün yayınlanan gerçek baskısında sansürlenmiş. Bunu ilk Fehmi Koru farketmiş ve tabii fırsatı kullanarak “Çölaşan yazın sansürlendi, bas hadi istifanı” demişti de Çölaşan gazete yönetimini ve patronunu protesto ederek birkaç gün gazeteye yazı yollamamıştı ama istifa da etmemişti. Tabii o dönem Yılmaz’ın Doğan Grubu ve Ertuğrul Özkök’le arasının iyi olduğu, Özkök’ün Güneş Taner’le özelleştirme pazarlıklarını telefonlarda gayet yakışıksız ölçüde bir samimiyetle sürdürdüğü bir dönem. Şimdi Çölaşan’ın Yılmaz’ı enerji yolsuzluğuyla suçladığı yazısını sansürleyen de Hürriyet, bu yolsuzlukta ANAPlıların payı olduğunu ima edercesine “düğmeye Enerji Bakanı değil, asker bastı” tartışmasını açan ve Bakan Cumhur Ersümer’in zan altındaki bürokratlara karşı hukuki süreci başlatmada kasıtlı olarak ihmali bulunduğunu iddia eden de Hürriyet. Ne oldu acaba? Hürriyet’le Yılmaz arasında bir çıkar çatışması mı? Bu arada o dönem kendisi ile ilgili bir yazının Hürriyet tarafından sansürlenmesini pek de demokrasiye aykırı bulmayan ve enerji ile ilgili yolsuzluk iddialarını “bunlar Türkiye’yi karanlıkta bırakmak isteyen vatan hainleri” diye niteleyen Yılmaz, şimdi aynı gazetenin bir komutanın kendisini hedef alan sözlerini manşete taşımasını demokrasi ayıbı olarak görüyor. Valla inşallah bu adam tez zamanda siyaseti falan bırakır da ülke rahatlar."



Bizim Yılmaz Hiç Tınmaz
Biz Yılmaz'ın kendi isteği ile ülkeyi rahatlatacağını hiç sanmıyoruz. Ama herhalde birileri bu görevi yerine getirecek gibi gözüküyor. Bakalım, bekleyelim...


Çıkarcı tipli bir çocuktu,
Benim gözümde çok küçüktü,
Enerji diye Ruslara çıktı,
Köşeyi döner mi, dönmez mi bilmem.

Adı Yılmaz, ne söylesen tınmaz,
Makamı çok, enerjisiz tutulmaz