Gazeteci-İstihbarat ve Kirli İlişkiler
[ 3/5/2000 - 11:00 ]  By Atin  anadolu@atin.org

Son günlerde "MİT Ajanı Gazeteciler" tartışması büyüdü. Konuyla ilgili çok değişik yaklaşımları okumak, esaslardan uzaklaşıp, bir bardak suda fırtınalar koparıldığını görmek ilginç geliyor insana.

Bir ülke


Son günlerde "MİT Ajanı Gazeteciler" tartışması büyüdü. Konuyla ilgili çok değişik yaklaşımları okumak, esaslardan uzaklaşıp, bir bardak suda fırtınalar koparıldığını görmek ilginç geliyor insana.

Bir ülke düşünün ki:

Başbakanı, MİT'e çalışan gazetecilerin listesini iki gazeteciye veriyor,

MİT Müsteşarı, istihbarat faaliyetini "kirli ilişki" olarak niteliyor ve gazetecilerin "kirli ilişkide kullanılmadığını" belirtiyor,

Basın mensupları da olaya "MİT'e hizmet dışında her şey mubahtır" felsefesi ile yaklaşıyorlar.

Acaba bütün bu insanlar Türkiye'de mi yaşıyor diye düşünüyor insan. Birkaç yıl önce DEA (ABD Narkotikle Mücadele Teşkilatı)'na hizmet eden bir gazeteci olayı meydana çıktığında fazla bir reaksiyon olmamıştı. Esaslar ve ahlaki değerler bir tarafa bırakılıp konunun sadece milli bir müesseseye tepki olarak ortaya konulması herhalde bize has bir yaklaşım.

İhbarcı Başbakan

Zamanın Başbakanı Mesut Yılmaz ile ilgili 2 önemli iddia vardı;

1.Kanun kaçağı Alaattin Çakıcı'ya yapılacak bir operasyonu bildirerek "gözlerinden öperim, yerini değiştir" diye haber yollaması,

2.Aynı şekilde, PKK terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan'a yönelik bir faaliyeti de bildirmesi.

Şimdi bunlara bir üçüncüsü eklendi. "Başbakan Mesut Yılmaz'ın" kendisi ile görüşen iki gazeteciye (Zafer Mutlu ve Hasan Cemal olduğu iddia ediliyor) "MİT Ajanı Gazetecilerin" listesini verdiği iddiası.

Dikkat ediyoruz olayın bu yanı ile ilgilenen pek kimse yok. Bu sanki çok doğal bir şeymiş gibi, görmemezlikten geliniyor.

Bu kadar önemli iddialar varken ve her gün bir yenisi eklenirken "Mesut Yılmaz'ı Cumhurbaşkanlığı'na" getiremeyenler şimdi de "hükümette yer almasının" ne kadar faydalı olacağını yayıyorlar.

Ne için ve neden, artık herkes biliyor ..!

Acaba gelişmiş bir ülkede böyle bir olay olsaydı, mesela, ABD eski Başkanı Bush, "Usama Bin Laden'e", veya İngiliz Muhalefet Partisi Başkanı, "IRA'nın liderine", "sana operasyon yapacaklar yerini değiştir" diye haber yollasalardı neler olabileceğini düşünebiliyor musunuz?

Kirli İlişkilerin Patronu

MİT Müsteşarı'nın öncelikli görevi kendisini değil başında bulunduğu teşkilatı ve onun haklarını korumaktır. Milli istihbarat Teşkilatının en başındaki kişi, sırf basın camiasına şirin gözükmek için, istihbari faaliyetleri "kirli ilişki" olarak niteleyemez. Bu son derece utanç verici, talihsiz bir açıklamadır.

"Kirli ilişki",MİT'i siyasete alet etmektir, kirli ilişki şaibeli banka satışlarında "Çakıcı-Korkmaz Yiğit ilişkisine ait bilgi yok" şeklinde düzmece belge vermektir, kirli ilişki elemanları ve teşkilatı kişisel amaçlar için kanunsuz ve gayri ahlaki bir şekilde kullanmaktır.

MİT kanununa göre, "MİT'in kadrolu personeli" ile "MİT elemanları", bir bütün olarak "MİT Mensubu" olarak tanımlanırlar (Madde 2.b). "MİT Mensupları" arasındaki fark, "kadrolu personelin" açık ödenekten, elemanların ise "örtülü ödenekten" ücretlerini almasıdır. "Eleman" tanımı, istihbari faaliyet yürüten ve ücretini "gizli ödenekten" alan "Ajan" dahil çeşitli kategorideki hizmet grubunu temsil eder.

Bir basın kuruluşunun, ticari bir şirketin yaşaması için istihbarata ihtiyacı olduğu gibi, devletin de istihbarata, hem de çok yaşamsal bir şekilde ihtiyacı vardır. MİT kanunu, bu ihtiyacın sağlanması sırasında "gazeteci kullanılmaz" gibi bir kısıtlama ve istisna koymamıştır. Yani "MİT'in, istihbari faaliyetler gerektirdiği takdirde gazeteci kullanması" yasal bir durumdur.

MİT'in yurt içindeki istihbarat alanını kısıtlayan tek istisna Ordu'ya ait "İç hizmet Talimatı"dır. Bu talimat MİT'in ordu içinde istihbarat yapmasını "izne" bağlar. MİT'in "ihtilalleri haber alamama" gerekçesi olarak kullandığı bu kısıtlama, zaman zaman eleştirilere uğramışsa da halen geçerlidir.

Ayrıcalıklı Sınıf: Gazetecilik

Basındaki haberleri izlediğiniz zaman "Medyanın kendisini toplum içinde ve kamu hizmetleri açısından ayrı bir sınıf gibi gördüğünü fark etmemek mümkün değil. İnsanın yaptığı işi sevmesi ve onunla övünmesi iyi bir duygu ama bunu yaparken gerçeklerden de uzaklaşmamak gerek.

Gazetecilik, "haber alma", "haber toplama" mesleğidir. Gazetecilerin istihbarat toplama yöntemi ile MİT'in yöntemi arasında büyük bir paralellik vardır.

İstihbarat, MİT için ne kadar önemliyse gazete içinde o kadar önemlidir. Gazetelerin "İstihbarat Şefleri" onun için önemli kişiler olarak addedilirler.

Gazetecilerin de kaynakları vardır ve bunlar her kesimden insanlardır, "MİT'ten, polisten, Meclisten, bakanlıklardan, mafyadan, illegal örgütlerden vs..

Gazeteciler de kaynaklarına, aldıkları haber karşılığında para öderler. Para ödedikleri kaynaklar arasında, kuruluşu dışına bilgi vermeleri suç olan kamu görevlileri de vardır.

Gazeteci haber toplarken, bunun kanuni ve ahlaki yönünü pek araştırmaz. Önemli olan bilginin niteliği ve elde edilmesidir.

Yani bir gazeteci "Polisteki bir gizli soruşturma dosyasını" bir memurdan gizli bir şekilde ve bazen bedelini ödeyerek alırken, bunun "kanunlar karşısında yanlış" ve "memuru suça teşvik eden" bir davranış olduğunu düşünmez. Düşündüğü takdirde ise kamuyu aydınlatma görevini yerine getiremez.

Gazeteci, haber toplarken "önemli ve saygın" kişilerle görüştüğü gibi, "kanunsuz ve seviyesiz" kişilerle de irtibat kurabilir.

Gazetecinin aranan bir suçlu, devlet düşmanı bir terörist, kanlı bir katil ile temas etmesi ve hatta böyleleri ile bilgi alış verişini devam ettirebilmek için münasebetlerini koyulaştırması, gazeteciliğin ve haber toplamanın doğal uzantısı olarak kabul edilir. Kamu yararı, mesleğin ifası açısından, ahlaki ve kanuni kaidelerin üstünde tutulur. Aynı yöntemler MİT için de geçerlidir.

Gazetecilik ve Mitçilik

Her ikisi de kamu yararına hizmet eden kuruluşlar olmasına rağmen gazeteler ile MİT arasındaki fark, birinin açık ve ticari, diğerinin ise "gizli" ve "gayri ticari" olmasındandır.

"Gazetecilik" ile "MİTçilik" arasındaki bu mesleki benzerliğin altını çizdikten sonra günün konusuna dönmek istiyorum.

MİT'in gazetecileri kullanması "gayrı ahlaki" bir davranış olarak görülüyorsa, gazetecilerin de MİT'i veya herhangi diğer bir kamu yararına çalışan kuruluşun mensubunu "kaynak olarak kullanması" o kadar gayri ahlakidir.

O zaman "gazetecilere kaynaklık eden ve bu sebeple saygınlığını kaybettiği varsayılan kamu görevlileri de bir bir tespit edilip, derhal görevlerinden atılmalı, onları kullanan gazeteciler de şiddetle kınanmalı" gibi karşı bir tez de ortaya çıkabilir.

Kanaatimizce her iki müessese bakımından bu faydalanma, kamu yararı ve ahlaki ölçüler açısından değerlendirilmelidir.

Gazeteciler topluluğu da toplumun her kesiminde olduğu gibi, şerefli, düzgün, onurlu insanlarla, şerefsiz, ahlaksız, satılık insanları bir arada, aynı camia bünyesinde barındırmaktadır.

MİT'e hizmet etmek, ahlaksızlıktır, şerefsizliktir, gazeteciliğin saygınlığına gölge düşürür gibi bir genelleme yanlıştır. Konu hizmetin yeri açısından değil, hizmetin şekli ve ahlaki değerler açısından ele alınmalıdır.

Basınımızın, son yıllarda bazı medya kuruluşlarının "ticari çıkarlarını", kamuyu aydınlatma görevinin üstünde tutan bir davranış içerisine girdiğini de dikkate alarak, hizmetin yeri ve şekli ne olursa olsun, "ahlaksızlık", "şerefsizlik" ve "saygınlık" gibi kavramları, belli müesseselerle bütünleştirmeden, ayrı olarak ele almasının daha doğru olacağını düşünüyoruz.

Para veya menfaat karşılığı yazı yazanlar,

Veya aynı sebeple yazması gerekeni yazmayanlar,

Basının gücünü şantaj unsuru olarak kullananlar,

Yabancı istihbarat teşkilatlarına, yasadışı ideolojilere, teröre, kaçakçılığa hizmet edenler,

Şahsi veya gizli çıkarları ülke çıkarlarının üzerinde tutarak kamu oyunu yönlendirenler, yalan haber üretenler,

Basının gücünü ihale ve diğer ticari işler için kullananlar,

Suçları örtbas etmeye, suçluları himayeye çalışanlar,

Siyaseti ve devleti kontrolünde tutmaya çalışanlar,

bizce basınımızın öncelikle ele alması ve öz eleştiri yapması gereken konulardır.

MİT'in geçmişteki ve günümüzdeki faaliyetlerini eleştirmek, ülkemizin daha sağlıklı bir istihbarat teşkilatına kavuşması açısından yararlıdır. Ancak bu eleştirilerin amacını aşması ve MİT'in adeta hasım bir teşkilat gibi göstermesini kabullenmek zor.

Ve Ben

Basında "Ajan Gazeteci" tartışmasını benim başlattığım iddia ediliyor.

Bu konuya değinen ve tahlillerine çok değer verdiğim bir köşe yazarı, eski Doğu Alman servis başkanının sırf ajanlarını açıklamamak pahasına hapsi göze aldığından bahisle önemli bir istihbarat kaidesini bana da hatırlatmış. Bu ikazını saygı ile karşılıyorum. Ancak şartların aynı olmadığını da belirtmem gerek.

Öncelikle bu münakaşayı ben başlatmadım. Ben daha meslekte iken, yani MİT Müsteşarlığının fiilen mensubu olduğum sırada, teşkilatla ilişkisinden bilgim olan bir gazeteci, köşesinden bana ağır bir üslupla saldırdı. O yazıyı bir daha açıp okuyun. Teşkilatla herhangi bir bağı olamayan bir gazeteci bu yazıyı yazabilir diyorsanız söyleyecek bir sözüm yok. Ben onun yazdığı yazıdaki sözlerin kime ait olduğunu gayet iyi biliyorumdum. İlk saldırısından sonraki yazılarında da aynı davranışı gösterdi. Sesimi çıkarmadım.

Son saldırısında, işi mezardaki babama kadar götürdü. İstiklal Harbi Gazisi, bu ülkeye 50 küsur sene hizmet etmiş ve MİT'te önemli mevkilerde bulunmuş, yaşamını şerefli ve onurlu bir insan olarak tamamlamış babamı da "ajan" yaptı çıkardı.

Acaba,eski Doğu Alman Servis Şefi, benzer bir muameleye tabi tutulsaydı, ne yapardı?

Oyun kuralına göre oynanırsa kurallar geçerlidir.

Elimin, ayağımın kurallarla bağlanıp, kural dışı bir şekilde hırpalanmamda milli ve mesleki bir amaç, görseydim, sessiz kalmayı tercih ederdim.

Tersine, "kirli" ilişkileri ortaya koymanın gelecek açısından fayda sağlayacağını düşünüyorum.

Açıklanmasının zarar vereceğini düşündüğüm bilgilerin benimle beraber bu dünyayı terk edeceğinden kimsenin şüphesi olmasın.

Senelerce emek verdiğim bir müesseseye, milli bir teşkilata zarar vermek düşüncesinde hiç bir zaman olmadım. Ayrılsam da, bir daha kapısından içeri adımımı atmasam da, bazı yöneticilerine kızsam da orası benim yuvam, benim camiam.

Sadece bir ismi, o da basın mensuplarınca deşifre edilmiş bir ismi belirttim. Bütün tahriklere rağmen fazla da uzatmadım ve konuya bir daha değinmedim, yeni bir saldırısı olmadığı müddetçe de değinmeyeceğim.

Bence isimler önemli de değil. Önemli olan ders alınması gereken bozukluklar, yöntemler, keyfi icraatlar.

İsim vermeden diğer bir gazeteci ile ilgili anlattıklarım, yaşadığım olaylarla ilgilidir. Ne bahsi geçen faaliyeti normal bir MİT faaliyeti, ne de bu olayda yer alan gazeteciyi normal bir MİT elemanı gibi düşünmek mümkün değildir.

Bu gün bana bunu yapan, yarın menfaati başka yerde olduğu zaman aynı davranışı bir başkasına, bugün hizmet ettiği teşkilata yapmayacak mı?

İsim vermeden anlattığım bu olay, görevde olduğum sırada karşılaştığım bir olaydır. Yani statü itibariyle MİT'in üst yönetimindeki bir mensubuna karşı, diğer bir mensubunun kullanılması meselesi. Esasında emekli iken de olsa fark etmez. Olay, MİT mensubu tanımındaki bir kişinin, kanun dışı ve gayri ahlaki bir şekilde kullanılması durumu.

Esasında benim yönümden, ona veya buna menfaat ilişkileri açısından angaje olmuş insanların pek de farkı yok. Ben olaya ahlaki değerler açısından bakıyorum.

Gizlilik ve ketumiyet istihbarat teşkilatlarının önemli ve yararlı bir prensibidir. Ancak, bu prensip, ciddi ve normal şartlar altında geçerliliğini korur.

Başbakanının senaryolar yazdığı, illegallere mesajlar yolladığı, ajan listeleri dağıttığı, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı'nın, el altından devletin en gizli kalması gereken bilgilerini çarpıtarak basına verdiği, bazı teşkilat mensuplarının kendi meslektaşları yerine yer altı dünyasının adamları ile işbirliğini tercih ettiği şartlarda gizlilik, fayda değil zarar verir, kötülüğü besleyen bir gıda haline gelir.

İstihbarat teşkilatlarının prensiplerinden bahsederken, bir diğer önemli prensibi de hatırlatmakta fayda var.

Hiç bir istihbarat elemanı, hele üst düzeydeki biri, bana yapılan şekildeki bir muameleye tabi tutulup ortalarda bırakılmaz.

Bunun kişiyi "ihanete" kadar götürecek bir psikolojiye sokabileceği hesap edilir.

Bunu kendimle ilgili olarak söylemiyorum. Her zaman böyle bir psikolojiye girmeyecek kadar kuvvetli oldum ve halen "şerefle bitirilmesi gereken en önemli ve ağır görevin hayat" olduğu felsefesini bütün varlığımla koruyorum.


Anlatmak istediğim, kaidelerin bir bütün içinde ve normal şartlar altında değer ifade ettiği hususudur.