KGB Ajanı Manukyan
[ 8/4/2000 - 11:00 ]  By Atin  anadolu@atin.org

Bir Casusluk Hikayesinin Öbür Yüzü -
Geçenlerde, basında hakkımızda çıkan klasörler dolusu dökümanlara göz atarken, tarihsiz ve nereden alındığı belli olmayan, belki de yabancı bir yayından tercüme edilmiş bir yazı bulduk. Herhalde 3-4 sene öncesine ait


Bir Casusluk Hikayesinin Öbür Yüzü

Geçenlerde, basında hakkımızda çıkan klasörler dolusu dökümanlara göz atarken, tarihsiz ve nereden alındığı belli olmayan, belki de yabancı bir yayından tercüme edilmiş bir yazı bulduk. Herhalde 3-4 sene öncesine ait. Başlığı "Eski KGB Ajanı Manukyan Mehmet Eymür'e Ateş Püskürüyor" şeklinde. Herhalde o tarihte yoğun iş trafiği nedeniyle doğru dürüst okuyamamış, MİT'in "günah keçisi" olma alışkanlığı ile alıp şahsi dosyamıza koymuşuz.

Yazıyı hem "casusluk olaylarına" meraklı olanların ilgisini çekebilir diye, hem de hayatta olduğunu ümit ettiğimiz Manukyan'a buradan seslenebilmek amacıyla yayınlıyoruz:

"Eski KGB Ajanı Manukyan Mehmet Eymür'e Ateş Püskürüyor

(Paris) Türkiye’de 14 yıl aralıksız olarak Sovyetler hesabına çalışan eski KGB Ajanı Manukyan sığındığı bir Avrupa ülkesinde Sovyetlerin hesabına çalıştığı yıllardan Türkiye’de yakalandığı zamana kadar olan hatıralarını yazıyor.

İsviçrenin Zürih kentinde görüştüğümüz eski KGB Ajanı Manukyan yaptığı açıklamada ”yarısından fazlasını yazdığım hatıralarımı satın almak için şimdiden 5-6 yayınevi başvurdu” diyerek, aslında eski yıllara ait çalışmalarını hiç bir zaman yazmayı düşünmediğini, buna kendisini MİT Mensubu Mehmet Eymür’ün yazdığı hatıralarının mecbur bıraktığını açıkladı.

MİT Mensubu Mehmet Eymür’ün MİT’ten ayrıldıktan sonra kaleme aldığı hatıralarında kendisiyle ilgili yazdıklarının aslı olmadığını söyleyen ve “Ben hem Mehmet Eymür’ü tanıdım hemde Hiram Abası” diyen Manukyan, “Birçok şeyi saptırdılar. Eymür, kaybolan 3 adet silahım ile yakalandığım zaman büromdan alınan bir miktar yabancı dövizden hatıralarında neden bahsetmemiş?” şeklinde ithamda bulundu.

Mehmet Eymür’ün yazdıklarının gerçekleri yansıtmadığını, anlattıklarının bir senaryodan öteye gitmediğini iddia eden Eski KGB Ajanı Manukyan "Sovyetlerin hesabına çalıştığını" gizlemiyor. Çalışmaya ne şartlar altında zorlandığını hatıralarında açıkça yer verdiğini belirten Manukyan, Mehmet Eymür’ün hatıralarında kendisi için yazılanları yalanlamak zorunda kalacağını açıkça belirtiyor ve "suç benden gider” diyor.

Türkiye’de 1954 yılından 1968 yılına kadar aralıksız olarak Sovyetler Birliği hesabına çalışan Manukyan, veya film piyasasındaki ismiyle “Kerim” şimdi Fransaya sığınmış olup Paris’te yaşamaktadır. Türkiye’den yasa dışı yollarla kaçmıştır.

Manukyan şimdi Parkinson hastalığına yakalandığını, sağ eli ile sağ gözünde hafif bir arıza olduğunu, arasıra tedavi gördüğünü söyledi.

Sovyetlere Çalışmaya Başlaması

Manukyan'ın ailesi, 1915 sürgünü sırasında Erzurum yöresinden kaçarken, bir bölümü Batum’a diğer kısmı ise Romanya’ya gitmişler. Amcası olan Adrinik Batum’a gidenlerdenmiş. Amca Adrinik yıllar sonra Türkiye’ye Süleymanoğlu Hüsnü ismiyle dönmüş ve İstanbul’da bir apartmana kapıcı olarak girip çalışmaya başlamış. Manukyanın anlattığına göre Amca Adrinik, Rusya’da çok iyi yetiştirilmiş bir KGB ajanıymış.

Manukyan film piyasasında çalıştığı sırada Rusya’dan kaçak film getirilebileceğini duymuş. Zaten Avrupa ülkelerinden ham film getirip karaborsada satıyormuş. Bir gün Amcası Adrinik (Hüsnü Süleymanoğlu), isterse kendisinin de film temin edebileceğini ve bunun daha da ucuza olacağını söylemiş ve Manukyan bu teklifi kabul etmiş. Getirilen filmi kaliteli bulmuş ve arkasından 10 adet daha sipariş etmiş. 10 film daha gelince amcası kendisini birileriyle tanıştıracağını söylemiş ve evinde tanışmışlar. Manukyan'ın tanıştığı kişiler 10 adet filmi teslim etmiş ancak ücret almamışlar. Hediye olduğunu söylemişler. Bu kişiler, Manukyan'a kendilerinin de bir istekleri olduğunu açıklamışlar. KGB hesabına çalışmasını... "Reddettim" diyor Manukyan.

Manukyan’a daha evvel çekilmiş bazı resimleri göstermişler, Sovyetlerin ne kadar güçlü bir ülke olduğunu söylemişler ve tehdit etmişler. Neticesinde kabul etmiş ve eğitim için Doğu Berlin’e gönderilmiş. Berlin’de gördüğü eğitimden sonra İstanbul’da 5 ajandan gelecek bilgileri şifrelemek ve yerine ulaştırmakla görevlendirilmiş.

Göreve başladığı ilk ayda kendisinden, "İstanbul’da ne kadar çift çıkışlı lokanta ve kahve varsa adreslerini tespit et ve bir rapor halinde ver" şeklinde istekleri olmuş.

Manukyan, kendisine bağlı çalışan ajanların önceden belirlenmiş ağaç kovuklarına bıraktıkları mesajları alıp anında mikro filme çekerek yerine ulaştırdığını, bu işi en iyi şekilde yapmak için büyük gayret sarfettiğini belirtiyor.

Bir ara KBG’den kurtulmak için Bağdat’a kaçmış, Beyrut’da çalışmış, orada da bulmuşlar. KGB kendisinden en çok 30 yaş dolayındaki kişilere ait kimlik istiyormuş. Sonsuz bir harcama imkanı tanımışlar. Kendisine 6 ayrı kimlik ve harcamaları için yüksek miktarda avans para vermişler. Manukyan, "ben göreve başladıktan bir müddet sonra amcam Adrinik bir ormanda ölü bulundu" diyor. "Çünkü amcam çok şey biliyordu bildikleri KGB’yi rahatsız edebilirdi bundan dolayı aynı ekip tarafından öldürüldü" şeklinde ilave ediyor.

Yakalanışı

Manukyan yakalanışını ise şöyle anlatıyor. İlk okuldan tanıdığı bir Ermeni, Amerika’ya yerleşmek ve Amerikan vatandaşlığına geçmek istiyor. Sözlü mülakat sırasında "hiç komünizimle ilişkin oldu mu?", "komünist tanıdığın var mı?" şeklinde sorular soruyorlar. Ermeni arkadaşı bir an tereddüt ediyor, ancak Amerika’lıların israrlı soruları üzerine "film piyasasında çalışan ilk okul arkadaşım var" diye Manukyan'ın adını veriyor.

"Yıllar sonra Amerikaya yerleşecek olan arkadaşımla Beyrut’ta karşılaştık. Bana olayı anlattı. Bu arada beni, ilk okuldaki ismim ile film piyasasında aramışlar. sonunda beni buldular ve ilk önce Amerikan ajanları sorguladılar” diyor.

Amerikalılar kendisine Türkiye’deki KGB ajanı olduğundan şüphe ettikleri kişiler hakkında bilgi toplaması görevini vermişler ve bu iş için de bir yıl süre tanımışlar. Manukyan "benden istedikleri arasında Hürrem filmin sahibi de bulunuyordu. Üstelik Hürrem bey Rus bir kadınla evli idi ve Rusya’dan kaçak film getiriyordu. Onun KGB’ye çalıştığını iddia ettiler. Ben Hürrem beyi tanıdığım için mümkün olmadığını söyledim. Buna rağmen evine girip, kasasını açıp bakmamı istediler. Diğer isteklerinden bazılarını yerine getirdim ama Hürrem bey için söz konusu olmayacağını tekrarlamam üzerine bir yıl sonunda beni MİT’e Amerikalılar ispiyon ettiler" şeklinde anlatımlarını sürdürüyor.

"Mehmet Eymür’ü ve Hiram Abas’ı iyi tanırım. Bir de Sezai ismindeki kişiyi. Beni yakaladılar Ziverbey köşküne attılar, burda 8 gün ayaklarımda çok ağır prangalarla tutuldum ve bir gece Hiram bey geldi ve beni sorguladı. Yaptığı sorgulamaya güldüm. Çocukça sorular soruyorlardı, Amerikalıların verdiği bilgiler çerçevesinde sorular sorduğu için" diyen Manukyan sonra tutuklandığını söylüyor.

Manukyan, Mehmet Eymür ve Hiram Abas'ın bürosunu aradıkları zaman 3 tabancayla, bir miktar yabancı dövize el koyduklarını da iddia ediyor. Bunların mahkemede belirtilmediğini söylüyor ve ayrıca Belgrad ormanlarında bir miktar dolar ve bazı aletlerin toprağa gömülü olduğunu anlatıyor. "20 yıl dayanacak plastik kutular içindeydiler, ayrıca yakalandığım büro ve evde de duvara gizlenmiş okuyucu aletler ve resim çeken bir saat vardı" diyor.

Mehmet Eymür'ün hatıralarında Manukyan’ın yakalanışı konusunda gerçekleri yazmadığını da anlatan Manukyan; ”Benim büromda buldukları mikro filmleri yaktılar, içinde ne var diye bakmaya bile lüzum görmediler. Bu aptalca bir işti” diyor. “Aslında o filmlerin birer kopyesi alındıktan sonra imha edilmesi gerekirdi, benim ve diğer ajanların ne gibi konuları işledikleri öğrenilebilinirdi, ben Amerikalılara çok şeyi anlatmamıştım” diyor.

Manukyan, Türkiye’de kısa süre Ulaştırma Bakanlığı yapmış bir kişinin de CIA ajanı olduğunu, çünkü İstanbul’da Amerikan Haberler Merkezinde bu zatı çokça gördüğünü, CIA ajanlarını Leyla Sayar’ın evine götürerek peşkeş çektiğini iddia ediyor.

Paris’te yaşadığını gizlemeye çalışan Manukyan, Mehmet Eymür’ün kolunun uzun olduğunu, bunun için de Paris’te bulunduğunu bilmemesini istiyor. Manukyan yaz aylarında tatilini geçirmek için Yunanistan’a gideceğini söylüyor."

Evet, medyatik hale getirilen ismimizi duyarak her olaydan bizi sorumlu tutan birçokları gibi Manukyan'da bizi suçlamış. Halbuki kitabımızda Manukyan ile abartılı bir husus yoktu ve Manukyan olayının sadece "takibi ve yakalanışı" kısmındaki kendi yaşadıklarımızı aktarmıştık. Ne bürosunda aramaya katılmış, ne de sorgusunda bulunmuştuk. Bürosunda bulunan malzemeler, bize aramaya katılan diğer personel tarafından aktarılmıştı. Yani Manukyan ile hiç yüz yüze gememiştik. Ama o bizi iyi tanıyormuş !...

O tarihlerde "Sovyet Masasında" çalışan MİT Müsteşarı Şenkal Atasağun, Manukyan'ın kaybolduğunu iddia ettiği mallarının nerede olduğunu daha iyi bilecektir ama, bizim bildiğimiz kadarıyla Manukyan'ın silahları ve casuslukta kullandığı malzemelerin tümü MİT'in küçük "casusluk müzesindeki" yerini almıştır. Hiç kimsenin onun dolarlarına tenezzül edeceğini de sanmıyoruz.


Kerim Manukyan'ın bizden korkması için bir neden de yok. O şu veya bu şekilde bu oyuna katılmış ve cezasını çekmiştir. Yukarıdaki mülakatta çok sathi geçen "hayat hikayesini" kitabına yansıtırsa, daha çok bilgilenir, veya doğrudan ATIN'e bir şekilde hayatının bilmediğimiz kısımlarını aktarırsa, bundan memnuniyet duyar, okuyucularla paylaşırız.