TBMM Susurluk Raporu 12
[ 4/3/1997 - 11:12 ]  By Atin  anadolu@atin.org

26.12.1994-24.1.1995 tarihleri arasinda bir aylik sürede Sami Hostan'i 26 kez,Ali Fevzi Bier'i 5 kez,Korkut Eken'i 16 kez,Ibrahim Sahini 13 kez,Sedat Edip Bucagi 4 kez,Ziya Bandirmalioglu'nu 2 kez,Ayhan Akçayi 3 kez aradigi, Ercan Ersoy'un Haluk Kirci'yi

Onikinci Bölüm

26.12.1994-24.1.1995 tarihleri arasinda bir aylik sürede Sami Hostan'i 26 kez,Ali Fevzi Bier'i 5 kez,Korkut Eken'i 16 kez,Ibrahim Sahini 13 kez,Sedat Edip Bucagi 4 kez,Ziya Bandirmalioglu'nu 2 kez,Ayhan Akçayi 3 kez aradigi, Ercan Ersoy'un Haluk Kirci'yi 26-27 temmuz 1996 tarihlerinde 5 kez,Sami Hostan'i 30 Temmuz 1996 da 1 kez,Abdullah Çatliyi 26 Temmuz 1996 da 1 kez,Ali Fevzi Bir'i 30 Temmuz 1996 tarihinde 1 kez aradigi, Oguz Yorulmaz'in Abdullah Çatliyi 29.7.1996 da 4 kez,Haluk Kirciyi 25,26,27 ve 29 Temmuz 1996 da 11 kez,Korkut Eken'i 29.7.1996 da 4 kez,Osman Dilberi 25,26 ve 29 Temmuz 1996 tarihlerinde 7 kez aradigi, Ayhan Çarkin'in Abdullah Çatli'yi 27,28 temmuz 1996 da 4 kez,Agustos 1996 da 7 kez,Sami Hostan'i 27.7.1996 da 1 kez,Osman Dilberi 28,30,31 Temmuz tarihlerinde 5 kez,Haluk Kirci ve Abdullah Çatli tarafindan kullanilan bir baska telefonu Haziran-Agustos 1996 aylarinda 23 kez aradigi, Haluk Kirci'inin Abdullah Çatli'yi muhtelif telefonlarindan 25-29 temmuz 1996 tarihlerinde 26 kez,Ayhan Çarkin'i 25-27 Temmuz 1996 tarihlerinde 7 kez,Oguz Yorulmazi 25-27,29-30 Temmuz 1996 tarihlerinde 11 kez,IAli Fevzi Bir'i 27 Temmuz 1996 tarihinde 1 kez aradigi, Ali Fevzi bir'in Ercan Ersoy'u 27 Temmuz 1996 tarihinde 1 kez,Haluk Kirci'yi 27 Temmuz 1996 tarihinde 1 kez,Sami Hostan'i 27-31 temmuz 1996 tarihlerinde 2 kez,Oguz Yorulmazi 25-30 Temmuz tarihlerinde 2 kez aradigi, Korkut Eken'in Abdullah Çatli'yi 26.12.1994-24.1.1995 tarihlari arasindaki dönemde 26 kez,Sedat Edip Bucagi 11 kez aradigi, Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Bassavciligi tarafindan tespit edilmistir. B- ÖMER LÜTFI TOPALIN ÖLDÜRÜLMESI ILE ILGILI DEGERLENDIRME Emperyal Kumarhameleri isletmecisi olan ve kamuoyunda isletmelerinden çok yüksek gelir sagladigi degerlendirilmesi bulunan Ömer Lütfi Topal, 28.7.1996 tarihinde saat 23.30 siralarinda Istanbul Sariyer ilçesi, Tazeceviz Sokakta, içerisinde bulundugu 34 BTG 96 plakali otomobilinde otomatik silahlarla taranarak öldürülmüstür. Olay mahallinde suçta kullanilan 2 adet Kalashnikov marka otomatik tüfek, bu tüfeklere ait sarjörler, 47 adet dolu 9 adet bos kovan bulunmustur. Ayni gün polise telefonla yapilan bir ihbarda olayi gerçeklestiren kisilerin 34 KN 288 plakali araç ile kaçtiklari bildirilmis ve bu araç Istinye Polis Karakolu idaresinde terkedilmis olarak bulunmus ve araç içerisinde 9 mm. çapinda UZI marka makinali tabancalara ait 1 adet sarjör, 9 mm. çapinda MKE yapisi IZZ marka 9 adet mermi, 7.62x39 mm. çapinda Kalashinkov marka tüfeklere ait 2 adet sarjör ve 7.62x39 mm. çapinda 27 adet fisek bulunmustur. Ancak, UZI marka sarjörlerin ait oldugu silah bulunamamis ve muhtemelen olay faillerinin kaçarken yanlarinda götürdükleri kanaatine varilmistir. Bu otomobil hakkinda yapilan arastirmada 24.04.1995 tarihinde Ankara Ilinde çalinmis oldugu ve gerçek plakasinin 06 V 7550 oldugu tesbit edilmistir. Bu olayin Istanbul Emniyet Müdürlügünce tahkikatinin yapildigi sirada 25.08.1996 tarihinde Asayis Sube Müdürlügü Cinayet Büro Amirligine ismini bildirmeyen bir kisi tarafindan telefonla yapilan ihbarda, Ömer Lütfi TOPAL'in öldürülmesi olayinin faillerinin Ayhan ÇARKIN, Ercan ERSOY, Oguz YORULMAZ isimli Özel Harekat Dairesi polis memurlari ile Sami HOSTAN ve Ali Fevzi BIR isimli kisiler olduklarini bildirmistir. Ancak anilan polis memurlari o sirada Özel Harekat Daire Baskanliginda görevli olmayip, bunlardan Ercan ERSOY halen Izmir'de Genel Hizmetlerde görevli oldugu, Ayhan ÇARKIN ve Oguz YORULMAZ ise Istanbul Özel Harekat Subesinde görevli olduklari anlasilmistir. Bu ihbar üzerine adi geçenler 28.08.1996 tarihinde Istanbul Emniyet Müdürlügü Asayis Sube Müdürlügünde gözaltina alinmislar, bu kisiler hakkinda Istanbul Emniyet Müdürlügünce arastirma devam ettigi sirada dönemin Içisleri Bakani Mehmet AGAR, (Dönemin Istanbul Emniyet Müdürü Kemal YAZICIOGLU, Müdür Yardimcisi Bilgi ÜNAL, Emniyet Genel Müdürlügü Özel Harekat Daire Baskan V. Ibrahim SAHIN ve bizzat Bakan Mehmet AGAR'in beyanlarina göre) Emniyet Genel Müdürünün bilgisi disinda Genel Müdür Yardimcisi Halil TUG'u Istanbul'a göndererek gözaltina alinan memurlarin neden alindigini sordurmus, daha sonra da bizzat Istanbul'a gelerek Vali Beyin bilgisi disinda Istanbul Emniyet Müdürüyle görüsmüs ve polislerle ilgili bir delil olup olmadigini sormus, Emniyet Müdürünün herhangi bir delile rastlanmadigini söylemesi üzerine adi geçenlerin Genel Müdürlükte sorgulanmak üzere Ankara'ya gönderilmelerini istemis, bundan sonra Özel Harekat Daire Baskan Vekili Ibrahim SAHIN'i görevlendirerek adi geçen polis memurlarinin ve 2 sivil sahsin Ankara'ya getirilmesini emretmistir. Ibrahim SAHIN de yanina bir Komiser ve iki polis memuru alarak Istanbul'a gelmis ve Müdür Yardimcisi Bilgi ÜNAL'la görüserek sözkonusu polis memurlarinin ve sivil kisilerin kendilerine teslimini istemis, adi geçenleri gazetecilerin görmemesi için Çamlica Turnikelerinin disinda tutanak karsiliginda teslim alarak Ankara'ya götürmüs ve Emniyet Genel Müdürlügünde yapilan sorgulama sonucunda adi geçenlerin cinayet saatinde baska yerde bulunduklarina iliskin mekan taniklari göstermeleri ve bu taniklarin beyanlari sonucu saniklarin suçlanmalari için ciddi bir bulgu elde edilemedigi gerekçesiyle serbest birakilmislar ve daha sonra da Sanliurfa Milletvekili Sedat E.BUCAK'in istemi üzerine kendisine koruma polisi olarak görevlendirilmislerdir. Her ne kadar ANAP Genel Baskani Mesut YILMAZ, Ömer Lütfi TOPAL Cinayeti ile suçlanan 3 polis ile Sami HOSTAN ve Ali Fevzi BIR'in sorgulamalarinin video ve teyp kasetine alindigini iddia etmisse de, Istanbul Emniyet Müdürü, bütün beyanlarinda israrla, sorgulamanin kaset ve banda alinmadigini söylemistir. Emniyet Genel Müdürlügü Özel Harekat Daire Baskan Vekili Ibrahim SAHIN, Istanbul'da meydana gelen bir olayla ilgili olarak polis memurlarinin sorgusunun Genel Müdürlükte yapilmasinin normal bir uygulama olmadigini belirtmistir. Öte yandan CMUK'nun 154 ncü maddesinin 2 nci fikrasinda yeralan ``Bütün zabita makam ve memurlari, elkoyduklari olaylar ve yakalanan kisiler ile uygulanan tedbirleri Cumhuriyet Savcilarina derhal bildirmek ve C.Savciliginin adliyeye iliskin islerde bütün emirlerini yerine getirmekle yükümlüdürler.'' hükmüne ragmen bu olayla ilgili olarak yakalanan polis memurlari 30 saat Istanbul'da gözaltinda tutulduklari halde görevli Cumhuriyet Savciligina bilgi verilmeksizin Emniyet Genel Müdürlügüne götürülmeleri ve burada yapilan sorgu sonucu yine C.Savciligina bilgi verilmeksizin serbest birakilmalari açikça yasaya aykiridir. Ancak, saniklarin serbest birakilmalarinin bir sebebinin de Ömer Lütfi TOPAL'in öldürülmesi olayi sebebiyle tanik olarak ifadeleri tespit edilen sahislarin olay anini görmedikleri, eylemin karanlikta yapilmasindan dolayi saglikli bir eskal veremedikleri, teshis yapamayacaklari anlasildigindan olay sebebiyle gözetim altina alinan sahislar ve taniklar arasinda herhangi bir teshis ve yüzlestirme islemi yapilmamasi oldugu, dosya tetkikinden anlasilmistir, Adi geçen kisiler bu sekilde serbest birakildiktan sonra Istanbul Emniyet Müdürlügüne gelen Istihbari bilgiler üzerine Istanbul Emniyet Müdürlügü tarafindan arastirmalar sürdürülmüs ve bu kisilerin bu olaya istirak ettikleri hususunda adi geçenlerin telefon görüsmeleri gibi bazi emareler elde edildigi bildirilerek bu durum bizzat Istanbul Emniyet Müdürü tarafindan Sayin Cumhurbaskani'na ve Sayin Basbakan'a sifahi olarak arzedilmistir. Bu olayla ilgili olarak Istanbul Emniyet Müdürlügünde sürdürülen arastirmalar sirasinda Ö.Lütfi TOPAL'in öldürülmesinde kullanilan ve olay yerinde terkedilen Kalashinkov marka tüfeklerden birinde, bu tüfegin iki sarjörünü birbirine monte etmekte kullanilan koli bantinin iç yüzeyinde bulunan sag orta parmak yarim bogum parmak izinin mukayese çalismalarinda, bu parmak izinin 26.02.1992 tarihinde sahte pasaport ile Atatürk Hava Limanindan çikis yapmak istedigi sirada yakalanan Sahin EKLI isimli kisiye ait oldugu tesbit edilmistir. Sahin EKLI ile ilgili kayitlarin arastirilmasinda, bu kimligi kullanarak sahte pasaportla yurtdisina çikmak isteyen kisinin gerçek kimliginin Abdullah ÇATLI oldugu tesbit edilmis, Bunun üzerine Abdullah ÇATLI'nin kayitlarda gerek kendi adina gerekse Mehmet ÖZBAY adina mevcut bulunan parmak izleri ile ölümünü müteakip Nevsehir Devlet Hastanesi morgunda alinan parmak izlerinin mukayesesi yapilmis ve sonuç olarak suç aleti tüfegin sarjörlerini monte eden koli banti iç yüzeyindeki parmak izinin Abdullah ÇATLI'ya ait oldugu kesinlik kazanmistir. Bu durumda Abdullah ÇATLI'nin Ömer Lütfi TOPAL'in öldürülmesi olayina istirak ettigini bu somut delille tesbit edilmis, ancak adi geçenin bizzat tetigi çeken mi, yoksa tüfegi hazirlayan mi oldugu tam olarak tesbit edilememistir. Bu sekilde, Ömer Lütfi TOPAL'in öldürülmesine istirak ettigi tesbit edilen Abdullah ÇATLI'nin bu olay sebebiyle gözaltina alinan kisilerle ve Istanbul DGM Cumhuriyet Bassavciliginca tahkikati yapilan (Cürüm islemek için tesekkül olusturmak suçuna iliskin) olaylarda adi geçen kisilerle iliskileri arastirildiginda; Sami HOSTAN ve Ali Fevzi BIR, Ömer Lütfi TOPAL'in Istanbul Intercontinental Otelindeki kumarhanesinin % 50 oraninda ortaklari oldugu, Abdullah ÇATLI'nin sik sik bu kumarhaneye geldigi, Sami HOSTAN ve Ali Fevzi BIR ile idare odasinda oturup, uzun görüsmeler yaptiklari, keza Sami HOSTAN ve Ali Fevzi BIR'in de Ankara Iline gittiklerinde Sedat Edip BUCAK'in yazihanesinde Abdullah ÇATLI ile bulustuklari ve görüstükleri ve bu kisiler arasinda uzun süredir yakin iliskiler oldugu bizzat Sami HOSTAN'in kardesi Sedat HOSTAN'in ifadesi ve diger ifade ve delillerden ve telefon tesbit tutanaklarindaki görüsme detaylarindan anlasilmistir. Dosya içerisinde mübrez bulunan ve yukari bölümlerde izahi yapilan ve Siverek Ilçesinde Sedat BUCAK'in ikametgahinda çekildigi tesbit edilen ve Ömer Lütfi TOPAL'in öldürüldügü tarihlere yakin zamanlara tekabül eden günlerde çekilmis oldugu tesbit edilen fotograflarda bu kisiler arasindaki yogun iliskileri teyit etmektedir. Ö.Lütfi TOPAL olayi sebebiyle gözaltina alindiktan sonra Ankara Emniyet Genel Müdürlügüne götürülerek orada kisaca ifadesi alinan Sami HOSTAN bu ifadesinde Ö.L.TOPAL'in öldürüldügü tarihlerde Marmaris Grand Azur Otelinde konakladigini belirterek, otelin faturalarini ibraz etmistir. Ancak, dosyada mübrez bu fotograflarin incelenmesinde, konaklayan kisilerin Sami HOSTAN ve aile efradi olduklari görülmekle beraber gerek rezervasyonunun gerekse faturalarin Mehmet ÖZBAY (Abdullah ÇATLI) adina düzenlenmis oldugu görülmüs ve bu husus Sami HOSTAN ve Abdullah ÇATLI arasindaki iliskilerin baska bir göstergesi olmustur. Yine Sami HOSTAN'in kardesi Sedat HOSTAN'in ifadesine göre 03.11.1996 tarihinde Susurluk Ilçesi civarinda meydana gelen kazada Abdullah ÇATLI'nin ölümü ilk kez kendisine duyurulan kisilerden biri de Sami HOSTAN'dir. Bu haber üzerine Sami HOSTAN derhal olay yerine gitmek için harekete geçmis durumu ortagi Ali Fevzi BIR'e de bildirmis ve Susurluk'a gitmek üzere Istanbul Bogaz Köprüsü çikisinda bulusmuslar ve orada karsilastiklarinda ``Abdullah'i kaybettik'' diye birbirlerine sarilmislar ve oradan hareketle Susurluk Devlet Hastanesine gitmislerdir. Abdullah ÇATLI'nin Susurluk Devlet Hastanesindeki cenazesini, Abdullah ÇATLI'nin diger yakinlari ile birlikte Nevsehir Iline götürmüsler ve orada defnedilmesinde hazir bulunmuslardir. Abdullah Çatli'nin birçok eyleminde Sami HOSTAN onun yaninda bulunan kisilerden birisidir. Abdullah ÇATLI ile bu sekilde çok yakin ve karmasik iliskilerde bulunan Sami Hostan ve Ali Fevzi Bir'in, Sedat Bucak ve onun yaninda koruma polisi olarak görevlendirilen ve iddianamede sanik olarak adi geçen polis memurlari Ayhan Çakir, Ömer Yorulmaz ve Ercan Ersoy ile de yakin derecede iliskileri bulunmaktadir. Nitekim adi geçenler Abdullah Çatli'yi Mehmet Özbay adiyla S.Edip Bucak'in koruma görevine basladiktan sonra tanidiklarini söylemis iseler de, Istanbul DGM C.Bassavciliginda yapilan arastirmada yapilan telefon tesbitlerinde, Abdullah ÇATLI'nin kullaniminda olan çok sayida cep telefonlari ile çok uzun süreden beri yogun telefon görüsmeleri yaptiklari tesbit edilmistir. Bunun üzerine adi geçenlerin sanik sifati ile alinan ifadelerinde Abdullah ÇATLI'yi birkaç yildan beri tanidiklarini ve onunla sik sik görüstüklerini ifade ettikleri görülmüstür. Ömer Lütfi TOPAL'in öldürülmesi olayi ile ilgili olarak yapilan hazirlik tahkikati Sariyer Cumhuriyet Bassavciliginin 1996/3514 Hazirlik numarali evrakinda halen sürdürülmekte olup yukarida izah edilen tesbitler Sariyer Cumhuriyet Bassavciliginca da yapilmistir. Ömer Lütfi TOPAL cinayeti, Abdullah ÇATLI ve 3 Özel Harektat polisinin karistigi iddiasi nedeniyle Istanbul DGM Bassavciliginca Hazirlik Sorusturmasi yapilmakta olan Susurluk Olayi ile birlestirilmis ve bu açidan da sorusturma devam etmektedir. Ayrica, gözaltina alinan polis memurlarini savciliga haber vermeden Ankara'ya gönderen ve götüren görevliler hakkindaki islem dosyalari, görev yerleri itibariyle Istanbul ve Ankara C. Bassavciliklarina gönderilmis, Dönemin Içisleri Bakani Mehmet AGAR hakkindaki islem dosyasi da Anayasanin 100. maddesi geregince TBMM'ye sevk edilmistir. Görüldügü gibi olay yargiya intikal etmis ve görevli mahkemeler (Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi, Sariyer Cumhuriyet Bassavciligi, Istanbul C.Bassavciligi ve Ankara C.Bassavciligi) konuyu kendilerine bakan yönleriyle sorusturmaya baslamislardir. Ömer Lütfi TOPAL'in neden öldürüldügü sorusunun cevabi arastirilirken önceelikle geçmisteki ihtilaflarina ve olaylarina bakmak gerekmektedir. Bunlardan bazilari; 1- 1994 yilinda Akgün Otel yakinindaki otoparkta Bülent FIRAT'in öldürülmesi, 2- Ayni olayla baglantili olarak, 1995 Necdet ELMAS, Metin ÖZEN, Mehmet BAYAR ve Erzem KAYA 'nin dövülmesi, 3- Bodrum Regata Otelde, Ömer Lütfi TOPAL'in ortagi Hikmet BAYBASIN'in öldürülmesinde Ömer Lütfi TOPAL'in azmettirici olarak yer almasi, Öte yandan maktülün avukati Ekrem MARAKOGLU'nun iddiasina göre; Ömer Lütfi TOPAL'in öldürülebilmesi için Emperyal Sirketler Grubunu çok büyük zarara sokacak maddi bir ihtilafin olmasi gerektigi, Ömer Lütfi TOPAL'in haraç anlaminda birilerine hiçbir sey almadan para verecek bir yapisi olmadigini böyle bir isi ancak çok büyük bir baski karsisinda yapabilecegini, Hüseyin KOCADAG ile Ömer Lütfi TOPAL'in önceleri çok yakin iliskileri oldugunu, zaman zaman Ibrahim POLAT'in da ortak oldugu, Polat Otelinin Gazinosunda sik sik beraberce oturduklari, Ancak, sonradan Hüseyin KOCADAG ile Ömer Lütfi TOPAL arasina bir sogukluk girdigini, hatta Hüseyin KOCADAG bir seferinde kendisini görmek için Pente Gazinosuna geldiginde Yigit ismindeki görevlinin ``Ömer bey buraya girmenizi istemiyor.'' dedigini, bunun sebebinin de geçmiste Ö.Lütfi TOPAL ile Mehmet ÖZCAN arasindaki ihtilafta Hüseyin KOCADAG'in Ömer Lütfi TOPAL'a karsi alevi olmasi dolayisiyla Mehmet ÖZCAN'i tutmasinin olabilecegini, Kendisinin 7 HAZIRAN 1994 tarihinde Ömer Lütfi TOPAL ile birlikte Müdüriyet odasindayken VIP salonu monitöründen Necdet MENZIR ile Hüseyin KOCADAG'i gördügünü, bütün casinolarda video kayit sistemine bagli kameralarin bulundugunu, bunun herhangi bir itiraz durumunda kullanildigini; ancak Murat TOPAL tarafindan bu kasetlerden birisinin fotograflandigi ve bu fotograflardan birinin Hüseyin KOCADAG'a gösterildigini, sonraki konusmalarinda Hüseyin KOCADAG'in bu konudan ne kadar rahatsiz oldugunu belirttigini ve genelde Klasis'e giden Necdet MENZIR'i sanki kendisi santaj yapmak istermisçesine oraya özellikle götürdügü gibi bir durumun ortaya çiktigini, ancak resmin kritik dönemlerde dahi ortaya çikmamasinin kendisine bir güvence verdigini söyledigini, Ayrica, Ömer Lütfi TOPAL'a ait otellerin özellikle bayram tatillerine iliskin misafir listelerinde çok sayida yargi mensubuna rastlanabilecegini, yine ayni sekilde Tepebasi Emperyalda sirf yargi mensuplarinin yemek ve diger ihtiyaçlarini karsilayan bir lokal olusturuldugunu, bunun da Ömer Lütfi TOPAL'in adli sistem içinde kendisine güvence olacak bir iliski kurmak istedigini gösterdigini, Adi geçen, Ömer Lütfi TOPAL'in gayriresmi karisi Hilal ALTINTAS'in beyanina da dayanarak, maktulün ölümünden bir gün önce Ispanya'da bulunan Giresunlu uyusturucu kaçakçisi Ismail TANK isimli sahislar telefonda uzun ve sert bir tartisma yaptigi, bunun gözönüne alinmasi gerektigi. Maktülün ortaklari Sami HOSTAN ve Ali Fevzi BIR ile aralarinin iyi olmadigi onlari sevmedigi, hatta Aliço denilen Ali Fevzi BIR'in Casinolar Genel Müdürü Ahmet KARA'ya, Ömer Lütfi TOPAL'in kendi kar hissesini tam vermediginden sikayet ettigi, ancak, Ömer Lütfi TOPAL ile Sami HOSTAN ve Ali Fevzi BIR arasinda herhangi bir ihtilaf bulunduguna sahit olmadigini, Öte yandan cinayette kullanilan kalasnikof silahin jarjör bandi üzerinde parmak izi bulunan Abdullah ÇATLI ile bu kisilerin yakin iliski içinde olduklari bilinmekte. Böylece, bu kisilerin cinayeti islemis olabilecekleri sonucuna varmaktadir. Dikkate alinmasi gereken bir baska konu da; Ömer Lütfi TOPAL'in Avrupa ve ABD'ye yönelik uyusturucu kaçakçiligindan 5 yil hapis cezasi verildigi, ayrica Bülent FIRAT ve Hikmet BAYBAS'in öldürülmesi ve Necdet ELMAS ve arkadaslarinin dövülmesi olaylarinda azmettirici olarak yargilandigi halde adli mercilerden rahatlikla iyi hal kagidi alarak tali oyunu salonlarini isletme izni alabildigi, orada her ne kadar adli mercilerin bilgisayarlarinda sabika kaydi kontrolü yapilirken kimlik bilgilerindeki harf ve rakam degisiklikleri yapildigi, Örnegin, 4.1.1995 tarihinde Istanbul Sicil Müdürlügüne yazilan dilekçede isim Ömer Lütfi yerine Ömer Lütfü yazildigi, diger taraftan, adigeçen tarafindan 25.3.1994 tarihinde Adli Sicil ve Istatistik Genel Müdürlügü'ne yazilan dilekçede, baba adi Mevlüt olmasina karsin, Mevlut yazildigi, Malatya Cumhuriyet Savciligina yazilan 5.7.1994 tarihli dilekçede dogum tarihi 1942 olmasina ragmen 1994, ayni sekilde dogum yeri Akçadag olmasina karsin Malatya yazildigi anlasilmaktadir. Bütün bunlarin bilmeden yapilmis olmasi düsünülemiyeceginden bu hususlarin Adalet Bakanliginca ayrintili bir sekilde incelenmesi ve benzer suistimallerin bir daha yasanmamasi için gereken önlemlerin alinmasi gerekmektedir. Turizm Bakanligi tarafindan 30.12.1994 tarih 22157 sayili Resmi Gazete'de yayinlanan ``Talih Oyunlari Yönetmeliginin Bazi Maddelerinin Degistirilmesi Hakkinda Yönetmelik'' ile talih oyunu isletme izni için istimal ve istihlak kaçakçiligi hariç, kaçakçilik suçlarindan mahkumiyet bulunmama sarti aranildigi, Belirtilen nedenden dolayi, Talih Oyunlari Yönetmeligine göre Emperyal Otelcilik Turizm ve Ticaret A.S.'ye Talih Oyunlari Isletme Izinleri verilmemesi gerektigi anlasilmaktadir. Oysa Ömer Lütfi TOPAL'in sahibi oldugu Emperyal Otelcilik Turizm ve Ticaret A.S'nin turizm isletme belgeli 13 turizm kompleksi bünyesinde bulunan talih oyunlari salonlarina, Turizm Bakanligindan Talih Oyunlari Isletme Izni alarak çalistirdigi anlasilmistir. Emperyal A.S'nin Turizm Bakanligindaki islemlerinin incelemesi sonucunda, anilan sirketin kiraladigi talih oyunu salonlarindaki oyun araç ve gereçleri yerine, sanki bu araç ve gereçler yokmus gibi Turizm Bakanligi'na müracaat ettigi, bu durum Turizm Bakanligi yetkililerince bilinmesine ragmen çok sayida talih oyunu araç ve gereçlerinin bu sekilde ithaline Turizm Bakanliginca izin verildigi, Emperyal Sirketinin bu konuda yaptigi islemler hakkinda Turizm Bakanligi'na bilgi verilmesi istenilmesine karsilik, istenilen bilgileri genelde vermedigi ve sonuçta; önemli miktarda kayitdisi talih oyunu araç ve gerecinin yurtiçine girisine izin verildigi, Her yil Talih Oyunu Isletmecileri kayitli her oyun masasi için 15.000 $, oyun makinalari için 400-800 $'i Turizm Bakanligi'na ödemeleri gerektigi, sözkonusu oyun masasi ve makinalarinin kayitdisi tutuldugu, anilan sirketin Devlete ödemesi gereken katki paylarini ödemedigi, buna örnek olmak üzere, Mersin Hilton Oteli Isletmesi ile ilgili islemlerde, bu isletmenin 21.1.1994 tarihinde Turizm Bakanligi'na yazdigi yazida 11 adet oyun masasi ve 54 adet oyun makinasi oldugunu bildirmistir. Mersin Giris Gümrük Müdürlügünün 28.2.1994 tarih 3426 sayili yazisinda anilan sirketin 120 adet oyun makinasi ithal ettiginin belirtildigi, Nitekim Turizm Kontrolörlerince Mersin Hilton Oteli Isletmesinde yapilan 20.12.1995 tarihli denetimde, tesiste 11 adet oyun masasi ve 54 adet oyun makinasi olmasi gerekiriken, uygulamada 19 adet oyun masasi ve 154 adet oyun makinasinin oldugu, 22.3 1996 tarihli denetimde, 18 adet oyun masasi, 154 oyun makinasi bulundugu, 1.6.1996 tarihli denetimde ise 20 adet oyun masasi, 1 adet at yarislari makinasi(23 kisilik) , 154 adet oyun makinasi buluntugu saptanmis, Bu usulsüzlükten dolayi anilan sirkete yalnizca, 3.150.000 Tl ceza kesilmesi önerilmistir. Bu tespitlere göre anilan talih oyunu isletmesinin Turizm Bakanligi'na 1995 yilinda ödemesi gereken ücret (6 adet oyun masasi için 100.000 $ + 15.000 X 13 = 295.000 $ Oyun makinalari için ise 15 adet için 15.000$ geriye kalan 139 X 800= 131.200 $ Genel Toplam :421.200 $ olmasina karsilik, Turizm Bakanliginca 1995 yilinda 221.200 $, 1996 yilinda 250.000 $ alindigi dosyasindan görülmektedir. Buna karsilik bazi dosyalarda fiili durum esas alinarak sözkonusu hesaplamalar yapilmistir. (Örnegin, Antalya Lara Ofo Oteline ait dosya.) Görüldügü gibi Emperyal A.S'nin Devlete olan borç yükümlülükleri her bir oyun salonunda yillik 500.000 $' geçtigi, buna ragmen, 10.3.1994 tarihli Talih Oyunlari Yönetmeliginde Yapilan degisiklik ile Emperyal A.S'nin vermek zorunda oldugu her bir isletme için 600.000 $ teminat toplam 13 oyun salonu için 7.800.000 $ teminat, her bir isletme için 200.000 $ teminata indirilmistir. Böylece, Emperyal A.S'nin bütün oyun salonlari için vermesi gereken teminat mektubu 2.600.000 $ indirilmistir. Bu islemde dikkat çekici bulunmustur. Buna göre, Turizm Bakanliginca Talih Oyunu Isletme Izni verilen bütün isletmelerin, talih oyunlari isletme izinlerinin ve fiilen kullandiklari oyun masalari ve oyun makinalarina göre ödemeleri gerekli ücretleri Turizm Bakanligina yatirip yatirmadiklarinin incelenmesi, varsa sorumlularin cezai ve hukuki sorumluluklarinin Turizm Bakanligi Teftis Kurulu ile Maliye Bakanligi Teftis Kurulunca müstereken tespiti, bu konudaki devlet zararlarinin belirlenerek öncelikle ilgili sirketlerden süratle tahsiline gidilmesi, bu mümkün olmadigi takdirde meydana gelen zararlarin sorumlularina müteselsilen tazmin ettirilmesinin yararli olacagi mütalaa edilmektedir. Ayrica kayitdisi kalan oyun masalari ve oyun makinalarinin süratle kayit altina alinmasi gerekmektedir. Talih Oyunu Isletmelerinin fiilen sahip olduklari oyun masalari ve oyun makinalarina ragmen, isletmelerin fiilen sahip olduklari oyun masalari ve oyun makinalarinin da yerine ithal izni vererek kayitdisi oyun masalari ve oyun makinalarinin olusmasina yol açan Turizm Bakanligi Yetkilileri hakkinda sorusturma açilmasi gerekmektedir. ABD'nin bu sekilde Türkiye'de takip ettigi bir kisinin sahibi oldugu Emperyal Sirketine, Türkiyede yaptigi islemlerde Ülkemizdeki Yetkili Mercilerce gereken incelemeler yapilmadan, ``Iyi hal Kagidi, ``Sabikasizlik Belgesi'' ve ``Talih Oyunu Salonlari Isletme Izni'' verilmesi düsündürücüdür. Bir baska husus: Ömer Lütfi Topal'in sahibi oldugu Emperyal A.S'nin Özellestirme Idaresi Baskanliginca satisa çikarilan HAVAS'in 23.01.1995 tarihli ihalesine katilmak üzere teklif vermesi üzerine, ABD'nin Ankara'daki Büyükelçiligince Dis Isleri Bakanligi'na 23.2.1995 tarihinde, HAVAS'i satin almaya talip olan adigeçenin, 1977 yilindan bugüne kadar Avrupa ve ABD'ne yönelik tesekkül halinde uyusturcu madde kaçakçiligina dair kayitlar bulundugu, bu suçtan mahkumiyetlerinin de oldugu belirtilerek, teklifinin degerlendirilmesinde ``Sirketin istigal mevzuu ve yapisi itibariyle 4046 sayili Özellestirme Kanununun genel ilkelerine uygun olmadigi'' gözönüne alinarak adi geçen Sirket ihale disi birakilmistir. Daha da ötesi adi geçen kisiye Türk Hava Yollari tarfindan (Kendi ifadelerine göre) Kamu Kurumlari ve Özel Kuruluslarin üst düzey yöneticilerine verilen ve sahibine pek çok ayricalikli hizmet ve imkânlar saglayan Courtesy Card ' in nasil ve neden verildigi de ayrica degerlendirilmelidir. C- SÖYLEMEZ KARDESLER ÇETESI ILE ILGILI DEGERLENDIRME: Söylemez Kardesler Çetesi ile ilgili olarak konunun inceleme bölümünde saniklar, saniklarin isledikleri suçlar, magdur olanlar ve suç tarihleri ile saniklar hakkinda Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Bassavciliginca hazirlanan iddianamenin tarih ve sayisi belirtilmis olup, - Söylemez Kardesler Çetesi ile ilgili olarak Meclis Arastirma Komisyonumuza intikal eden bilgi ve belgelerin incelenilmesi ve konu ile ilgili bazi kisilerin beyanlarina basvurulmasindan sonra yapilan degerlendirmede: - Söylemez Kardesler Çetesinin, Mehmet SENA, Mehmet FAYSAL ve Mustafa SÖYLEMEZ kardesler tarafindan olusturuldugu ve bunlarin çetenin yöneticileri durumunda olduklari, - Saniklardan Can KÖKSAL, Mehmet Siddik BAKIR, Nazif YAVUZ, Fevzi SAHIN, Nihat KOÇ, Ümit ATAY'in cürüm islemek için çete kurduklari, Zeki ATAY, Davut SAHIN, Halim APAYDIN, Cevdet KOÇAK, Kamil TÜRK, Numan OKMAN, Oktay SAGLAM, Muhsin ÇAYAN, Cafer ENGIN, Mehmet Sükrü ENGIN, Sevki ANLAR, Metin SAVCI, Fehmi UZAL, Çerkes GEBOLOGLU, Abdullah ALACA ve Süleyman SAHIN adli sahislarin da yardim ve yataklik ettikleri, - Saniklardan Can KÖKSAL'in Jandarma Üsttegmen, Mehmet Siddik BAKIR ile Nazif YAVUZ'un Emniyet teskilatinda komiser yardimcisi ve Halim APAYDIN'in da Emniyet Teskilatinda Baskomiser oldugu, Numan OKMAN, Oktay SAGLAM, Kamil TÜRK, Cevdet KOÇAK, Muhsin ÇAYAN'in astsubay olduklari ve bu sahislarin ``Söylemez Çetesine'' yardim ve yataklik ettiklerinin Istanbul D.G.M Cumhuriyet Bassavciliginca hazirlanmis olan 27.12.1996 tarih ve 1996/1321 Esas ve 1996/1711 iddia, 1996/1584 sayili iddianamede de belirtmis oldugu, - Türkiye Cumhuriyeti Yasalarina aykiri hareket eden çete mensuplari ile yardim ve yataklik eden sahislar hakkinda Devletin yetkili makamlarinin üzerine düsen görevi yaptiklari ve çetenin bütün mensuplarinin ortaya çikarilarak Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesine sevk edildikleri ve halen yargilamalarinin devam ettigi, - Idari yönden de Devletin resmi makamlarinin bu çeteye katilan, yardim ve yataklik ettikleri belirlenen resmi kisilerin kurumlari ile ilisiklerini keserek görevlerini yapmis olduklari, - Söylemez Kardesler ile Sedat BUCAK'lar arasinda bir kan davasi oldugu ve bunun, 1994 yili Ocak ayinda Ankara'da Söylemez Kardeslerin ortak oldugu Rumors Disko Bar önünde meydana gelen ve Bucak Asiretinden Memduh Sultan BUCAK ile arkadaslari Ahmet OYNAK ve Vahap AKPINAR'in, Söylemez Kardeslerden Mustafa SÖYLEMEZ ile barda çalisan Sait AYDIN tarafindan silahla vurularak öldürülmelerinden sonra basladigi, - SÖYLEMEZ Kardeslerin, Mersin'de oturan ve BUCAK asiretinden olan Osman BUCAK'i öldürmeye karar verdikleri, Osman BUCAK'in evine yakin Soli sitesinte ev kiraladiklari ve cinayet amaciyla Mersin'e hareket ettikleri, 11.6.1996 günü Istanbul Emniyet Müdürlügü Asayis Subesi Cinayet Bürosu görevlilerince Pozanti Ilçesi girisinde Adana ve Pozanti Emniyet Müdürlükleri görevlileri ile birlikte 06 VVS 45 plakali otonun turnikeler girisinde durduruldugunda çikan silahli çatismada Mehmet Sena SÖYLEMEZ'in yarali, Faysal SÖYLEMEZ, Can KÖKSAL ve Fevzi SAHIN'in de birlikte yakalandiklari, diger saniklarin da daha sonra yakalandiklari ve SÖYLEMEZ ÇETESI'nin polisin basarili bir operasyonu sonucu bütün mensuplarinin yakalanacak çökertilmis oldugu, - Söylemez Kardeslerin, Ömer ÇETINSAYA ve Selçuk HÜRYASAR adli kisileri silah ile tehdit ederek alikoyduklari Ömer ÇETINSAYA'nin (Etiler'de Don Petro Bar) isyerindeki hissesini tehdit ile Ümit ATAY (çete mensubu) adina Kadiköy 12. Noterliginde devir islemi yaptirdiklari, - ÇETINSAYA'larin, Söylemez Kardeslerin Kadiköy Ilçesi Kiziltoprak'ta bulunan isyerine Komiser Yardimcisi M.Hakan FINDIK ile polis memuru Ragip LALE ile birlikte baskin yaptiklari ve çikan çatismada SÖYLEMEZ'lerin adami Sait AYDIN'in öldügü, SÖYLEMEZ Kardeslerin Sait AYDIN'in öldürülmesinden Ömer ÇETINSAYA'yi sorumlu tuttuklari ve bu sebeple 4.4.1996 tarihinde öldürülen adamlari Sait AYDIN'in intikamini almak için ÇETINSAYA ailesine karsi eylem yapmaya karar verdikleri ve Eminönü Belediye Baskani Dr.Ahmet ÇETINSAYA'yi vurmak üzere hazirlik yaptiklari ve bu tesebbüse de Komiser Yardimcisi Mehmet Siddik BAKIR ile Komiser Yardimcisi Nazif YAVUZ'un katildiklarinin belirlenmis oldugu, ancak suikasti gerçeklestiremedikleri, 20.4.1996 tarihinde Söylemez Kardeslerin, Çetinsaya ailesinden intikam almak amaciyla Hakan ÇETINSAYA ve Halit PISKINBAS'i öldürdükleri, SÖYLEMEZ kardesler ile Çetinsaya'lar arasindaki davanin bu sekilde baslayip devam ettigi, - Istanbul Emniyet Müdürlügü Asayis Subesi eski Müdürü Sedat DEMIR'in, Ankara-Çankaya Emniyet Müdürlügü yaptigi sirada bu çete tarafindan isletilen Rumors Disko Bar'i süresiz olarak kapattigi, ancak Sedat DEMIR'in makam odasina mobilya alinmasi karsiliginda Rumors Disko Bar'i Sedat DEMIR'in tekrar açtigi ve görevini kötüye kullandigi gerekçesiyle hakkinda fezleke düzenlenerek Ankara Il Idare Kuruluna sunuldugu ve buradan da dosyanin Ankara Cumhuriyet Bassavciligina intikal ettirilmis oldugu, Sedat DEMIR'in bunun disinda Söylemez Çetesi ile bir iliskisinin bulunmadigi, Mehmet Sena SÖYLEMEZ'in Komisyonca alinan 2 Mart 1997 tarihli ifadesinde de belirttigi gibi Sedat DEMIR ve Deniz GÖKÇETIN'in kendi taraftarlari olmadigi, SÖYLEMEZ Çetesine katilan emniyet mensuplari hakkinda idari yönden sorusturma yapilmasi sirasinda, Sedat DEMIR'in 1990 yilindan sonra mal varliginda izahini yapamadigi önemli artislar görülmesi üzerine, sorusturmayi yürüten müfettislerce hakkinda düzenlenen raporun Istanbul Cumhuriyet Bassavciligina intikal ettirildigi ve sahsin halen tutuklu bulundugu ve yargilamasinin devam ettigi, Haluk KIRCI'nin Istanbul Emniyet Müdürlügünden kaçmasinda Sedat DEMIR'in ihmali oldugu gerekçesiyle Adalet Bakaninin emri ile hakkinda yeniden sorusturma baslatildigi, Istanbul Emniyet Müdür Yardimcisi Deniz GÖKÇETIN'in de Istanbul Kumkapi Otelinin kapatilmasi isinde 10.000 Mark rüsvet almaktan tutuklandigi ve halen yargilanmasinin devam ettigi, Istanbul Emniyet Müdürlügü Cinayet Bürosu eski Amiri Erdal DURMAZ'in da, Söylemez Kardeslerden rüsvet almak suçundan tutuklu oldugu ve yargilamasinin devam ettigi, Meclis Arastirma Komisyonumuzca 2.3.1997 tarihinde bilgisine basvurulan Sedat DEMIR, Söylemezler ile ilgili olarak polis, Savcilik ve Mahkeme asamasinda kendisine herhangi bir suçlamanin bulunmadigini, bir arkadasina sattigi ev nedeniyle tutuklandigini, Istanbul Emniyetine gelen yeni yöneticilerin kendisinin Söylemezler'i korudugu seklinde yanlis bilgilendirildiklerini, Söylemezler'i korumadigini, Söylemezler'le ilgili çalismayi kendilerinin baslattiklarini, bir komploya kurban gittiklerini'' iddia ve beyan etmislerdir. 2.3.197 günü bilgisine basvurulan Deniz GÖKÇETIN ise SÖYLEMEZ KARDESLER'den rüsvet aldigi ve iskence iddiasi ile suçlandigini, bunun mümkün olmadigini, Suçsuz oldugunu, cezaevinde can güvenliginin bulunmamasi ve Agir Ceza Mahkemesinin delil toplama safhasinin uzun olmasi nedeniyle hemen teslim olmayip kaçtigini, iddia ve beyan etmistir. Istanbul Cumhuriyet Bassavciliginca haklarinda Agir Ceza Mahkemesinde dava açilan saniklar Sedat DEMIR, Deniz GÖKÇETIN ve Erdal DURMAZ, haklarinda giyabi tutuklama karari verilmesinden sonra firar etmisler ve 4 ay sonra Istanbul'da kaldiklari evlerde yakalanarak cezaevine konulmuslardir. Anavatan Partisi Genel Baskani Mesut YILMAZ'in 24.12.1996 tarihinde Meclis Arastirma Komisyonumuza verdigi bilgide, Söylemez Çetesi ile ilgili sorusturmayi kendilerinin baslatmis oldugunu, sayet iktidarda 10-15 gün kadar daha kalmis olsalardi, Söylemez Çetesi'nin bütün baglantilarini ortaya çikartmis olacaklarini ifade ettigi, Meclis Arastirma Komisyonumuzca 2 Mart 1997 tarihinde bilgisine basvurulan Söylemez Çetesi mensuplarindan Mehmet Sena SÖYLEMEZ, Mehmet AGAR ve Sedat BUCAK'la ilgili olarak birtakim iddialarda bulundugu; ``Sedat BUCAK'in Mehmet AGAR ile birlikte karanlik islere girip çiktigini, polisleri üzerlerine saldirttigini, Söylemez Kardesler üzerine saldiranlarin daima polisler oldugunu, bir olaydan dolayi Bilkent Üniversitesinde okuyan yegeninin tutuklandigini, iskence gördügünü ve zamanin Adalet Bakani Mehmet AGAR'in emri ile Eskisehir Ceza ve Tutukevine gönderildigini, yegenine elbise, çamasir, para vs. ihtiyaçlarini götüren agabeyisi Resul SÖYLEMEZ ile yegeni Nasir SÖYLEMEZ'in 13 Mart 1996 günü Eskisehir ziyareti dönüsünde ülkücü mafyadan bazi kisilerce pusu kurularak öldürüldüklerini ve ates edenlerin polis oldugunu, olayin maddi delillerinin arastirilmadigini, olay mahallindeki Mersedes otunun içinde Fatih BUCAK adina kayitli cep telefonu bulundugu, bu telefondan kimlerle konusuldugunun tesbiti mümkün oldugu halde böyle bir arastirma yapilmadigini, 11.6.1996 günü Adana-Pozanti'da yakalandiktan sonra tutuklandigini ve memur oldugu için memurlar kogusuna konulmasi gerektigi halde, Adalet Bakani Mehmet AGAR'in imzasiyla Kütahya Cezaevine gönderildigini, burada agabeyi Resul SÖYLEMEZ'i öldürmekten zanli insanlarin bulundugunu, ayrica 50 kadar Urfa'li bulundugunu, Sedat BUCAK'la yakin iliskisi olan Müslüm BAKAN adli bir sahsin kardesinin de Kütahya Cezaevinde bulundugunu, bu cezaevine konulursa mutlaka öldürülecegini, bunu da Mehmet AGAR'in Adalet Bakani sifatiyla yetkisini kullanarak bilerek yaptigini, ancak Kütahya'da bir Savcinin durumu farkederek kendisini Kütahya Cezaevine koymadigini ve buradan sevkinin Kirklareli Cezaevine çiktigini,'' iddia ve beyan etmistir. D- MEHMET HADI ÖZCAN ÇETESI ILE ILGILI DEGERLENDIRME Mehmet Hadi ÖZCAN Çetesiyle ilgili olarak konunun inceleme bölümünde saniklar, isledikleri suçlar ile saniklar hakkinda Devlet Güvenlik Mahkemesi Bassavciliginca hazirlanan iddianamenin tarih ve numarasi belirtilmis olup, Mehmet Hadi ÖZCAN Çetesiyle ilgili olarak Komisyonumuza intikal eden bilgi ve belgelerin incelenmesi ve konuyla ilgili bazi kisilerin beyanlarina basvurulmasindan sonra yapilan degerlendirmede; Mehmet Hadi ÖZCAN'in ülkücü görüse sahip oldugu, 1980 öncesinde Sapanca Kirkpinar Ülkü Ocaklari Baskanligi yaptigi, uyusturucu olarak eroin kullandigi Komisyonumuza verdigi 1.3.1997 tarihli ifadesinden anlasilmaktadir. Mehmet Hadi ÖZCAN, 1993 yilinda, kendi yönetiminde Hadi ÖZCAN Mafyasi (Kocaeli Çetesi) adi altinda cürüm islemek için bir çete olusturdugu Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Bassavciliginin hazirlamis oldugu 4.9.1996 tarihli 1996/1734 Esas ve 1996/158 iddianame 199/1078 sayili iddianamede Mehmet Hadi ÖZCAN ile birlikte Metin Ali BAGDAT, Savas UZUN, Ismail HALIL, Muzaffer OSMANLI, Yilmaz KAYA, Seyfettin AYDIN, Metin ÇEPNI, Hacer AGCAN, Alaattin KESKIN, Mehmet KUTLUFAN, Selim GÖKKAYA, Mehmet Ilker KAYIS, Sahin TEKDEMIR, Ramazan ÖZTÜRK, Tuncay ÇORA, Sahit SEKANLI, Servet SAVAS ve Sabahattin YAVAS adli sahislarin da sanik olduklari ve Mehmet Hadi Özcan ile birlikte onbir sanigin tutuklanmis oldugu, Çete mensuplarinin halk arasinda korku ve panik yaratmak amaciyla kasten adam öldürmek, yagma, adam kaldirmak gibi suçlari isledikleri, adi geçen çete mensuplarinin hesap vermek üzere yargi önüne çikartilmis olduklari, Bu çete ile iliskileri bulunan emniyet mensuplarindan Kocaeli Emniyet Eski Müdürü Nihat Camadan hakkinda sorusturma izni istenildigi, Kocaeli Emniyet Müdürlügü Personelinden Sube Müdürü Cemal SENCAN, Emniyet Amiri Sezai Konuklar, Baskomiser Oktay Durmus ve Polis Memuru Kemal Kara ile Emniyet Genel Müdürlügü özel Harekat Daire Baskanligi Personelinden Polis Memuru Alper Tekdimer ve Ankara Emniyet Müdürlügü Personelinden Polis Memuru Latif Özdemir haklarinda görevi suiistimal suçundan Kocaeli Asliye Ceza Mahkemesinde 7.8.1996 gün ve 1996/5304 sayili savcilik iddianamesine dayali olarak dava açilmis oldugu, ayrica haklarinda disiplin sorusturmasi yapildigi, Mehmet Hadi Özcan'in, Abdullah Çatli'yi, Abdullah Çatli ismiyle tanidigi, Abdullah Çatli'ya kendisini tanistiranin da, çete içerisinde bulunan Sahin Tekdemir oldugu, Meclis Arastirma Komisyonuna 1.3.1997 tarihinde bilgi veren Sahin Tekdemir'i, Mehmet Hadi Özcan'i, Abdullah Çatli ile kendisinin tanistirdigini ifade ettigi, Sahin Tekdimer'in büyük kardesi Alper Tekdimer'in polis oldugu ve Emniyet Genel Müdürlügü Özel Harekat Dairesi Baskanvekili Ibrahim Sahin'in korumaligini yaptigi, Mehmet Hadi Özcan'in, Abdullah Çatli ile is iliskisinin oldugu, Iskenderun Demir Çelik Fabrikasina Abdullah Çatli ile birlikte 1500 ton petrol sattiklari, parasini almak için Çatli ile birlikte Ankara'da bulustuklari, bu bulusmada Sedat Bucak'in ve Haluk Kirci'nin da yanlarinda bulundugu, bu bulusmada paylasilacak 12 milyar Tl'den sadece 500 milyon TL'nin Hadi Özcan'a verilmek istemesi üzerine bunu kabul etmeyerek aralarinin açildigi, BOTAS'a Abdullah Çatli'yi Mehmet Hadi Özcan'in götürdügü, BOTAS'tan aldiklari isi BOTAS Genel Müdür Yardimcisi Kaya'nin verdigini, Iskenderun Demir Çelik sitelerinde oturan ve ismi Abdullah Yilmaz ile Mehmet Hadi Özcan'in tanismalarinin Gazi Üniversitesi Ögretim Üyelerinden Prof. Veli Aktas'in sagladigini, Abdullah Yilmaz'in bir is meselesini Hadi Özcan'in araya girerek halletigini, Abdullah Yilmaz'in da BOTAS Genel Müdür Yardimcisi Kaya ile konusarak BOTAS'in silas (çamurlu petrol) isinin Hadi Özcan'a verilmesinin saglandigi ve tonu 10 dolardan silasi aldiklari, ancak simdi bu islerin durdugunu, Abdullah Çatli ile ters düsmemis olsalardi Yumurtalik Petrol Boru Hatti açildiginda 110 bin tona yakin petrolü silas olarak alip bunu fabrikalara fuel oil olarak satacaklarini ve bundan 1,5 trilyona yakin para kazanacaklarini ancak Çatli ile aralarinin açilmasi yüzünden bu düsüncelerinin gerçeklesmedigini, Çatli'nin da Baysa Sirketi adina BOTAS'tan is aldigini ve petrol isinden Çatli'nin en az 70 - 75 milyar Tl. para aldigi Mehmet Hadi Özcan'in çek - senet tahsilati islerinde rol aldigi, aracilik yaptigi hatta cezaevinde iken bile gönderdigi bir haberle bir devlet adaminin isini hallettigi, hatta paralarini alamayan bazi emniyet mensuplarinin dahi alacaklarini tahsil ettigi, Çatli'nin, Kürsat Yilmaz ile ilgisi oldugu, Mehmet Hadi Özcan'a karsi Abdullah Çatli'nin Kürsat Yilmaz'i kullanmak istedigi, Hadi Özcan'in Musavvat Dervisoglu ile birlikte Yesil'i, Kürsat Yilmaz'i ve Abdullah Çatli'yi öldürmek ve Türkiye'yi temizlemek için karar aldiklari, Ancak Yesil'e, Hadi Özcan'in karismak istemedigi ve Yesil'le müsterek baska bir arkadasliginin oldugunu, Yesil'in de Çatli'yi öldürmek istedigini, Mehmet Hadi Özcan'in Tarik Ümit'i tanidigi, ancak Tarik Ümit'i sevilmeyen bir adam olarak niteledigi, Izmit'te 3 yil önce kaçak petrol hadisesi oldugu, PKK'nin bu isten büyük paralar kazandigi Kocaeli Emniyet Müdürü Nihat Camadan'in bu ise göz yumdugu yolunda dedikodular oldugu, Vefa Küçük'ün Izmit'te Belsa Plaza isimli bir yer yaptirdigi, karsisinda yedi katli eski bir tekel binasinin bulundugu, Tekel binasinin Belsa Plaza'nin görüntüsünü bozdugu nedeniyle Tekelde bulunan mallarin TIR'larla Ali Sen'in Maga Deri Fabrikasina tasindigi, olayi Alaattin Keskin ve Emniyet Müdür Yardimcisi Ayhan Toptas'in bildigini, daha sonra da Tekel binasinin yakildigini, Hadi Özcan'in bulundugu cezaevinden baska cezaevlerine nakledilmek istendigi bunun da Hadi Özcan'in susturulmasi ya da öldürülmesi için yapilmak istendigi, Hadi Özcan'in Kocaeli Il Jandarma Alay Komutani Veli Küçük'ü tanimadigi ancak bir kez telefonla görüstügü, iddia ve beyanlarinin Mehmet Hadi Özcan'in 1.3.1997 tarihinde Komisyonumuza verdigi ifadesinde yer aldigi, 4.2.1997 tarihinde Komisyonumuzca bilgisine basvurulan Emniyet Genel Müdürlügü Istihbarat Dairesi Baskan Yardimcisi Hanefi Avci ise "Kocaeli Çetesi" olarak basina yansiyan Hadi Özcan'in sürekli olarak MIT ile görüstügünü, Kocaeli Il Jandarma Alay Komutani Veli Küçük'ün mafya ile siki diyalogunun oldugunu, iddia ve beyan ettigi 18.2.1997 tarihinde Komisyonumuzca bilgisine basvurulan Jandarma Assubay Hüseyin Oguz, Veli Küçük'ün Yesil'i tanidigini, Yesil'in Veli Küçük'ün sözünden çikmadigini, Yesil'in önce polisle daha sonra JITEM'le çalismaya basladigini ve Kürtçe bildigini, Veli Küçük'ün Kocaeli'ne tayin olmasindan sonra Yesil'in Istanbul tarafina kaydigini ve bu tarafta infazlarin basladigini ve faili meçhul olaylarin arttigini iddia ve beyan etmistir. E- YASAR ÖZ ILE ILGILI DEGERLENDIRME: 12.1.1994 günü Adana Havalimaninda yapilan pasaport kontrolü sirasinda Metin Bozdag adli kisinin Hakki Mercan adina düzenlenmis olan TRD 356520 nolu pasaportu ibraz etmesi ve pasaportun sahte oldugunun anlasilmasi üzerine adi geçen sahsin pasaportu Istanbul Ataköyde ikamet eden Yasar Öz'den aldigini söylemesini müteakiben Adana Emniyet Müdürlügünce durum 13.1.1994 gün ve C-14 sayili faks ile Istanbul Emniyet Müdürlügüne bildirilmis, Istanbul Emniyet Müdürlügünce Yasar Öz'ün Istanbul Ataköydeki ikametgahinda yapilan aramada ruhsatsiz (2) adet silah ile mermiler, birisi Tarik Ümit adina, digeri Yasar Öz adina düzenlenmis hususi pasaport ile Esref Çugdar adina düzenlenmis sürücü belgesi bulunarak degerlendirilmek üzere Istanbul Emniyet Müdürlügü Mali Sube Müdürlügünde Komiser Levent Sevinç tarafindan bizzat elden Ankara'ya getirilerek Emniyet Genel Müdürü Mehmet Agar'a teslim edilmistir. Komiser Levent Sevinç Istanbul Cumhuriyet Bassavciliginda verdigi ve C.Savcisi Aykut Cengit Engin tarafindan alinan 25.12.1996 tarihli ifadesinde bu durumu açikça belirtmektedir. Diger yandan Istanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Bassavciliginda ifade veren ve Ocak 1994 tarihinde Istanbul Emniyet Müdür Yardimcisi olan Mestan Sener, ``Yasar Öz ile ilgili olarak Mehmet Agar'in kendisini aradigini ve Yasar Öz ve Tarik Ümit adli kisileri yurtdisinda PKK ile ilgili bir çalisma yapmak üzere görevlendirdiklerini, bu nedenle Yasar Öz'ün üzerinden ve evinden çikan her türlü belgelerin ve silahlarin kendisine gönderilmesini emrettigini ifade etmistir. Emniyet Müdür Yardimcisi Mestan Sener Mehmet Agar'in talimatini istanbul Il Emniyet Müdürü Necdet Menzir'e iletmis ve bu konu ile ilgili Mehmet Agar'in talimati oldugunu söylemistir. Necdet Menzir'de Emniyet Genel Müdürlügüne bir yazi yazilarak kurye ile silah ve belgelerin gönderilmesi konusunda Mestan Sener'e emir vermistir. Bu talimat üzerine 31.1.1994 tarihinde Istanbul Emniyet Müdürlügünden Emniyet Genel Müdürlügüne 31.1.1994 tarih ve 194-49/94 sayili yazi yazilarak Yasar Öz'ün evinde ele geçirilen silah ve belgelerin, gönderildigi belirtilmistir, Yukarida da izah edildigi gibi bu silahlar ve belgeler Komiser Levent Sevinç tarafindan bizzat elden Ankara'ya getirilerek Emniyet Genel Müdürü Mehmet Agar'a elden teslim edilmis ve karsiliginda da teslim-tesellüm belgesi verilmemistir. Emniyet mensuplarinin beyanlarindan da anlasilacagi üzere Yasar Öz'ün serbest birakilmasi, evinde ve üzerinde ele geçirilen silah ve diger belgelerin Emniyet Genel Müdürlügüne gönderilmesi talimatini Mehmet Agar'in verdigi ve bu talimata göre hareket edildigi, açikça görülmektedir. Ruhsatsiz silah, sahte pasaport ve sürücü belgesinin ele geçirilmis olmasina ragmen suça muttali olan güvenlik makamlarinin derhal olaya el koyup yetkili Cumhuriyet Savciligina sanik Yasar Öz'ü ve sanikla ilgili silah ve belgelerin intikal ettirilmesi gerektigi halde bu yapilmamis ve Emniyet Genel Müdürü Mehmet Agar'in talimati ile suç belgeleri ve silahlarin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Agar'a elden teslimi saglanmistir. Olaya el koymasi gereken emniyet görevlileri adli görevlerini ihmal etmislerdir. Emniyet Genel Müdürü Mehmet Agar'in da Istanbul'da Yasar Öz'ün evinde ele geçirilen ruhsatsiz silahlar ile diger sahte belgeleri Emniyet Genel Müdürlügüne degerlendirilmek üzere istemesinin de yasal dayanagi yoktur. Burada yapilmasi gereken tek sey, suça muttali olan emniyet mensuplarinin sanigi, ruhsatsiz silahlar ve sahte belgelerle birlikte derhal mahalli savciliga teslim etmeleridir. Türkiye Cumhuriyeti Yasalari bunu emretmektedir, Hukuk Devletinde yapilmasi gereken de budur. Adli görevlerini savsaklayan emniyet mensuplari hakkinda yargi organlarinca gereginin yapilacagi dogaldir. Yasar Öz'ün evinde ele geçirilen sahte pasaport ve sürücü belgeleri ile ilgili olarak Bakirköy Cumhuriyet Bassavciliginca, ``Sahte pasaport ve sürücü belgesi tanzim etmek ve bu sekilde tanzim edilmip pasaport ve sürücü belgelerini kullanmak maksadiyla baskalarina teslim etmek suçundan Bakirköy Cumhuriyet Bassavciliginin 22.1.1997 tarih ve 1997/362 Hazirlik ve 1997/659 sayili iddianameleri ile Bakirköy 3. Asliye Ceza Mahkemesi nezdinde dava açilmis olup halen davasi devam etmektedir. Yasar Öz'ün 31.1.1994 tarihinde Ataköy 7-8 Kisim 30/A-15 Bloktaki evinde yapilan aramada seri numaralari silinmis (1) adet Smithwesson marka 9 mm çapli Barabellum tipli Amerikan yapisi tabanca ile MKE yapisi 9 mm çapinda 43 adet mermi ve (1) adet 30 Calibrelik markasi ve seri numarasi belirsiz toplu tabanca ile ilgili olarak Yasar Öz hakkinda 6136 sayili Atesli Silahlar ve Biçiklar Hakkindaki kanuna Muhalefet suçundan Bakirköy Asliye Ceza Mahkemesinde yargilama devam etmektedir. Meclis Arastirma Komisyonumuzca bilgisine basvurulan istanbul Emniyet eski Müdürü Necdet Menzir'de 23.1.1997 tarihinde komisyona verdigi bilgide: ``Yasar Öz'ün evinde yakalanan silah ve belgelerin, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Agar'in emri üzerine Ankara'ya Mehmet Agar'a gönderdiklerini ifade etmektedir. Yine Mehmet Agara gönderdiklerini, ifade etmektedir. Yine Mehmet Agar, Istunbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir ile yaptigi görüsmede Yasar Öz'ün yapilacak bir istihbarat operasyonunda Devlet tarafindan kullanilacagini ifade etmistir. Bunu Necdet Menzir 23.1.1997 tarihinde Meclis Arastirma Komisyonuna verdigi ifadede açikça beyan etmektedir. Yasar Öz'ün 22.9.1992 tarihinde Istanbul Mali Sube Müdürlügünden ``Pasaport tahribati ve yurt disina adam kaçirmak'' suçundan kaydinin mevcut oldugu da görülmektedir. Bu durum istanbul Emniyet Müdürlügü Asayis Subesi Müdürlügü Teknik Büro Amirliginin 25.12.1996 tarih ve C/407520 sayili yazilarindan anlasilmaktadir. Meclis Arastirma Komisyonuna 30.1.1997 tarihinde bilgi veren Istihbarat Daire Baskan Yardimcisi Hanefi Avci, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Agar'in ``Yasar Öz'ün pasaport islemlerinin çabuklastirilmasi için kendisine talimat verdigini de beyan etmektedir. Meclis Arastirma Komisyonumuza intikal eden bilgi ve belgelerin Komisyonumuza bilgi veren sahislarin beyanlarindan Yasar Öz'ün Emniyetçe kullanildigi ve kollandigi gerçegi ortaya çikmaktadir. F- TEVFIK NURULLAH AGANSOY ILE ILGILI DEGERLENDIRME: Komisyonumuzun yazili istegi üzerine Içisleri Bakanligi Emniyet Genel Müdürlügünün 27.02.1997 gün ve 990006 sayili yazisi ekinde gönderilen Tevfik AGANSOY'a iliskin dosyanin incelenmesinde: 19.09.1994 tarihinde Engin CIVAN'in vurulmasi olayindan sonra kaçak olarak gittigi Almanya'da yakalanan Tevfik Nurullah AGANSOY Münih Sehir Hapishanesinde Bavyera Eyalet Kriminal Dairesi görevlilerinden Heinzinger'in huzurunda verdigi ifadesinde: 17 yasinda Ülkücü Harekete katildigini, ideolojik amaçli bir çok olaya karistigini, 10'dan fazla adam öldürdügünü, 1985 yilinda, cezaevinde iken pismanlik yasasindan yararlanmak için basvurdugunu ve tüm suçlarini açikladigini, 1989 yilinda tahliye oldugunu, itirafçi oldugu için eski arkadaslarindan tehdit aldigini, cezaevinden çikinca uzun zamandir tanidigi Alaattin ÇAKICI'nin yardimini gördügünü, ancak bu yardimlarin samimi degil, kendisini kullanmak üzere yapilmis oldugunu düsündügünü, çünkü Alaaddin ÇAKICI'nin istegi üzerine bazi tahsilat isleri yaptigini, 1994 yilinda Alaaddin ÇAKICI'nin istegi üzerine Kanal 6 televizyonu sahibi Ahmet ÖZAL ile Dogus Holding patronu Ayhan SAHENK arasindaki parasal ihtilafi Ahmet ÖZAL lehine tehditle çözümledigini, bu isten alinan para konusunu Alaaddin ÇAKICI'ya sordugunda ÇAKICI'nin para önemli degil ÖZALLAR gibi dostumuz olsun dedigini, bu isin hallinden sonra 14.09.1994 günü Zeynep ÖZAL ile Semra ÖZAL'in sekreteri Iclal'in Ugur ÇAKICI'nin Alkent'teki evine tesekkür için geldigini ve bu arada Selim EDES'in Engin CIVAN'da 5 Milyon Dolari oldugunu, faiziyle birlikte 8 Milyon Dolari buldugunu, eger tahsil edilirse kendilerine 2 Milyon dolar verilebilecegini söylemis olduklarini, Alaaddin Çakici kaçak olarak yurtdisinda oldugundan kendisiyle cep telefonuyla irtibat kurduklarini ve 2 Milyon Dolar karsiliginda bu tahsilati yapmaya karar verdiklerini, Alaaddin Çakici'nin talimatiyla Engin CIVAN ve Selim EDES'i Dündar KILIÇ'in Selimpasa Kiyikent'teki yazliginda biraraya getirip yüzlestirme yaptiklarini, taraflarin anlasmamasi üzerine Aleaddin'in Engin CIVAN'i kendisinin muhalefetine ragmen tetikçi Davut YILDIZ'a vurdurttugunu, kendisinin bu sekilde vurmaya karsi oldugunu, Alaaddin'in Engin CIVAN'i vurdurtmakla hem Dündar KILIÇ'i, hem de (Tevfik AGANSOY) kendisini polis karsisinda azmettirici duruma düsürmek istedigini ve olaydan sonra kendisinin de sahte bir pasaportla yurtdisina kaçtigini, yurt disindayken Alaaddin'in kendisini arayarak payina 400.000 dolar düstügünü, Nevyork'a gitmesini, kendisini havaalanindan aldirtacagini söyledigini, bunun kendisi için risk oldugunu, Alaaddin'in kendisini harcayabilecegini düsünerek gitmeyip savsakladigini, daha sonra alaaddin ÇAKICI'nin parayi Türkiye'ye gönderecegini bildirmesi üzerine Türkiye'ye kaçak olarak geldigini, Alaaddin'in parayi rulette yedim diye kendisini aldattigini, bundan sonra aralarinin açildigini, Istanbul 2. Agir Ceza Mahkemesince Komisyonumuza gönderilen, Engin CIVAN'in vurulmasiyla ilgili 1996/273 esas numarali dosyanin incelenmesinde: Engin CIVAN'in vurulmasi öncesinde Tevfik AGANSOY tarafindan banda alinan ve esi Hülya AGANSOY tarafindan 17.12.1995 günü Istanbul Emniyet Müdürlügü Interpol Sube Müdürlügüne teslim edilen bandin emniyetçe yapilan çözümlemesinde; Alaaddin ÇAKICI, Tevfik AGANSOY ve Dündar KILIÇ'in tele konferans sistemi ile üçlü görüsme yaptiklari, Selim EDES-Engin CIVAN ihtilafinin nerede ve nasil çözümlenecegi konusunda Alaaddin ÇAKICI'nin her iki tarafa direktif verdigi anlasilmaktadir. Engin CIVAN'in vurulmasi olayinda Istanbul 2. Agir Ceza Mahkemesinin Tevfik AGANSOY hakkinda sonuç olarak; TCK: 456/2 uyarinca 2 yil iki ay yirmi gün ceza verdigi, yattigi süre gözönüne alinarak tahliyesine karar verildigi anlasilmistir. Tevfik AGANSOY'un öldürülmesi olayi ile ilgili olarak Istanbul 2. Agir Ceza Mahkemesinin 1996/410 esas sayili dava dosyasinin incelenmesinde; Alaaddin ÇAKICI, Adnan ÇIÇEK, Kenan Ali GÜRSEL, Ahmet ATLILAR, Aydin GÖKER, Yener ÜÇÜNCÜ, Ferdi HEYBET, Kamil ÖZKILINÇ, Hasan TASKIN, Ramazan VURMAZ adli sahislarin sanik olduklari, taammüden adam öldürmek, kasten adam öldürmek, adam öldürmeye tesebbüs, silahla yaralama ve 6136 sayili kanuna muhalefetle suçlandiklari, Alaaddin ÇAKICI'nin azmettirmesi sonucu Tevfik AGANSOY'u öldürme isini adnan ÇIÇEK ve Kenan Ali GÜRSEL'in planlayip, organize edip ve bizzat eyleme katilarak icra ettirmekle suçlandiklari, Içisleri Bakanliginca Komisyonumuza gönderilen Tevfik AGANSOY'un öldürülmesi olayina iliskin 9.12.1996 tarihli yazi ekindeki dosyanin tetkikinde; Tevfik AGANSOY'un öldügü olayda yaninda bulunan ve ölen Celal BABÜR ve yarali kurtulan Ferda TEMEL'in Basbakanlik Koruma Müdürlügü kadrosunda ve Basbakan Yardimcisi Tansu ÇILLER'in Istanbul'daki konutunda görevli polis memurlari olmalarindan ötürü emniyet Genel Müdürlügünce 20.9.1996 tarihinde sorusturma açildigi, sorusturma sirasinda dinlenen sahitlerin beyanlarinda özellikle tanik Cengiz EVREN, Zafer YILMAZ, Hülya AGANSOY'un ifadelerinde: Tevfik AGANSOY'un ölmeden önce, Ahmet ÖZAL'in Almanya'da ismini bilmedigi bir yerden 25 Milyon Mark borç aldigini, imzaladigi borç senetlerinin Almanya'dan Tevfik AGANSOY'a gönderilecegini, paranin % 50'sine karsilik Ahmet ÖZAL'dan bu paranin tahsil edilecegini, bu konuda STAR Televizyonu ile anlasildigini ve kendilerine yardim edilecegini, tahsilattan elde edilen paradan polis memurlari Celal BABÜR ve Ferda TEMEL'e pay verilecegini söylediklerini, Cengiz Evren ifadesinde ayrica; Tevfik Agansoy ile eski arkadas olmalarina ragmen yaklasik 6 yil sonra 1996 Haziran ayinda Bebek'te karsilastiklarini, Agansoy'un kendisine ``Haver ilaç fabrikasinin korumaligini yaparak para kazandigini, yanindaki koruma polisi Haci Akpinar'a fabrikadan bir araba aldigini söyledigini ifade etmistir. Emniyet Genel Müdürlügü Istihbarat Dairesi Baskan Yardimcisi Hanefi AVCI'nin 4.2.1997 tarihinde Komisyonumuza verdigi ifadesinde: Nurullah Tevfik AGANSOY'un yurtdisina kaçirilisini MIT görevlisi Yavuz ATAÇ'in organize ettigi, Alaaddin Çakici ve adamlarina MIT tarafindan yardimci olundugu, Bursali isadami Erol Evcil'in Alaattin Çakici'yi bir kaç defa kiralayarak eylemlerde kullandigi, son defa da banka açmak istemesine mani olanlari etkisiz hale getirmesi için iki milyon dolara anlastigi, Çakici'nin durumu MIT görevlisi Yavuz'a anlatarak birlikte plan yaptiklarini açiklamistir. Dündar Kiliç'in 1.3.1997 tarihinde Komisyonumuza verdigi beyaninda; Alaattin Çakiciyi Mehmet Eymür'ün korudugu, yönlendirdigi, her türlü resmi belgeyi MIT'in verdigi, Mehmet Eymür'ün bazi solculari, hatta Nihat Erim'i öldürenleri Bursa'da bir mahkemede 8-10 kisiyi beraat ettirdigi ve onlari disarida kullanacagini, bunlari Nasrullah Ayan vasitasi ile yaptigini belirtmistir. Istanbul Emniyet Müdür Yardimcisi Bilgi ÜNAL Komisyonumuza verdigi 07.01.1997 tarihli ifadesinde: Tevfik AGANSOY'un öldürülmeden önce de iki kez öldürmeye tesebbüs oldugunu, olayin 2 sanigini aldiklarini, olaya fiilen karisan 6 kisi oldugunu, digerlerinin de isimlerini belirlediklerini, ölenlerden birisinin cinayeti islemeye gelenlerden birisi oldugunu söylemistir. Basbakanlik Teftis Kurulunca hazirlattirilan 19.01.1997 tarihli raporda: ANAP Lideri Mesut Yilmaz'in Cumhurbaskanimiza sundugu dosyada; Tevfik Agansoy'un öldürüldügü günün, Özel Harekatçi (3) polis memurunun Istanbul Emniyet Müdürlügünde Ömer Lütfi Topal cinayeti ile ilgili olarak gözetim altinda tutuldugu 28.8.1996 günü olduguna dikkat çekilmekte, dolayisiyla, Tevfik Agansoy'un öldürülmesinde bu kisileri ihbar etmis olabilecegi yada karsilikli hesaplasma süphesinin dogdugu ve arastirilmasi gerektigi, belirtilmistir. Ülkemizde son yillarda sik sik duymaya basladigimiz mafia-polis ve politikaci üçgeni yada çetelesmesi olaylarinin belki de en tipik örnegi Tevfik AGANSOY ve etrafindaki iliskiler yumagidir. 1980 öncesi yasanan sag-sol çatismalarinda kendi beyani ile (10) dan fazla insan öldüren sonra pismanlik yasasindan faydalanarak cezaevinden tahliye olan AGANSOY'un Alaaddin ÇAKICI Çetesinin kucagina düsmesi, bu çetenin ülke yönetiminde uzun yillar etkin ve bir numara olmus Özal Ailesiyle çok yakin iliskiler içinde olmasi, Engin CIVAN'in vurulmasi olayinda azmettiricilikten 2 yil 20 gün mahkumiyet alip, cezasini çektikten sonra disari çiktiginda bir mafiya lideri olarak, ekonomik dar bogazda olan bir ilaç fabrikasinin korumaligini yapmaya basladigi bir sirada kendisine devlet tarafindan koruma polisi (Haci AKPINAR) tahsis edilmesi, en sonunda Alaaddin ÇAKICI'nin adamlari tarafindan öldürüldügünde yaninda Basbakanlik Koruma Müdürlügü kadrosundan ve Basbakan Yardimcisinin Istanbul'daki ikametgahinda görevli olan polis memurlari Celal BABÜR ve Ferda TEMEL'in bulunmasi, taniklarin beyanina göre; Ahmet ÖZAL'dan Almanya'da yaptigi borcunun tahsilati isinden bu polislerin de AGANSOY'la beraber pay alacaklarinin iddia edilmesi, ülkemizde yasanan polis-mafia-politikaci beraberliginin tipik örnegini teskil ettigi. Eski Istanbul Emniyet Müdürü Necdet MENZIR'in Komisyonumuza 23.1.1997 tarihinde bilgi verirken Alaaddin ÇAKICI'ya ``sana hirsiz veya terörist muamelesi yaparim'' dedigini söylerken en azindan, cinayete azmettirmekten sanik olan ve kaçak durumdaki bir kisiye adeta imtiyaz tanidigini yada suçlular arasinda statü siniflandirmasi yaptigini, istemeden ortaya koydugu, bunun Istanbul Emniyet Müdürlügüne kadar yükselmis bir polis sefinin görevini yaparken, yasalari herkese esit uygulama yerine, kafasindaki indi degerlendirmelere göre uygulayabildigini gösterdigi kanaatina varilmistir. G- MEHMET ALI YAPRAK'IN KAÇIRILMASI ILE ILGILI DEGERLENDIRME Komisyon Baskanligimizca Gaziantep Cumhuriyet Bassavciligina yazilan 10.01.1997 gün ve A.1.01.GEÇ.10/89-138 sayili yazimiz üzerine, Mehmet Ali YAPRAK'in kaçirilmasina iliskin dosyanin Gaziantep Cumhuriyet Bassavciliginca Komisyonumuz üyesi ve Gaziantep Milletvekili M.Bedri INCETAHTACI'ya elden teslim edildigi, bu dosyanin ve bu dosyanin konusunu teskil eden olayin da incelenip arastirildigi Basbakanlik Teftis kurulunun 09.01.1997 tarihli raporunda yer alan konuya iliskin bilgiler ve Mehmet Ali YAPRAK'in 14.01.1997 tarihinde Komisyonumuza gelerek yaptigi açiklamalarin tutanaklarinin incelenmesinde; Gaziantep'te yayin yapan ``Yaprak TV''nin sahibi M.Ali YAPRAK (kendi beyanina göre); 25.05.1996 günü saat 23.30 siralarinda özel arabasini is dönüsü evinin önüne park ederken elleri silahli ve bazilari polis gömlekli olan 10-12 kisilik bir grup tarafindan arabasindan indirilerek kaçirildigini, Sanliurfa-Siverek taraflarinda bir mezraya götürüldügünü, 6 gün rehin tutularak kendisiyle fidye pazarligi yapildigini, kendisinden önce 15-20 milyon mark istendigi, kendisinde bu kadar para olmadigini söyledigini ve en sonunda taksitle ödemek sartiyla (3) milyon mark ödemek üzere anlastiklarini ve 6. günün aksami Hilvan Ilçesi girisinde serbest birakildigini, kendisini kaçiranlarin siradan kisiler degil, iyi organize olmus profesyonel kisiler olduklarini, rehin olarak tutuldugu sirada üzerinde bulunan 65-70 bin Mark, 35-40 Milyon TL. para ile kredi kartlarinin, kimlik belgesinin ve sürücü kartinin kendisini kaçiran kisiler tarafindan alindigini söylemistir. Mehmet Ali YAPRAK'in kaçirilmis oldugunun duyulmasi üzerine Gaziantep Emniyet Müdürlügünce sorusturmaya baslanmis, süpheli (9) dokuz saniktan (6) altisinin savunmalari alinmis, (3) üç tanesinin firarda oldugu belirtilerek 1.6.1996 tarihinde fezleke düzenlenip Cumhuriyet Savciligina sunulmustur. Firarda olan saniklardan Yahya EFE'nin savunmasinin alinmasi Gaziantep Cumhuriyet Bassavciliginin 18.10.1996 günlü talimatiyla Istanbul Cumhuriyet Bassavciligindan istenmis, bu arada avukat Sermet ATAY tarafindan müvekkili Müfit SAMENT ve Turgay MARASLI'nin savunmalarinin da talimatla alinmasi için Gaziantep Cumhuriyet Bassavciligina dilekçe ile basvuruldugu ve talebinin ayni gün (22.10.1996) Gaziantep Cumhuriyet Savcisi Akin INAL imzasi ile olumlu cevaplandigi ve Istanbul Cumhuriyet Bassavciligina talimat yazildigi ve istanbul Cumhuriyet savcisi Sezgin ÖZDEMIR'in Mehmet Yahya EFE'nin 23.10.1996, Müfit SAMENT'in 24.10.1996 ve Turgay MARASLI'nin 25.10.1996 tarihinde savunmalarini aldigi anlasilmistir. Mehmet Ali YAPRAK'in kaçirilmasinda kullanildigi iddia edilen 27 FH 151 plakali Sahin marka otonun terkedilmis olarak bulunmasi üzerine, Emniyet Müdürlügü Teknik Büro Amirligince aracin bagaj kapagindan alinan parmak izinin 30.05.1996 tarihinde Emniyet Genel Müdürlügüne gönderildigi ve Emniyet Genel Müdürlügünde uzmanlar tarafindan yapilan arsiv degerlendirmesinde bu parmak izinin, 9.5.1978 tarihinde tabanca tasimak ve darp suçundan getirildigi istanbul Etiler Polis Karakolunda on parmak izi ve fotografi alinan Refik-Seviye oglu, Igdir 1960 dogumlu Müfit SAMENT'e ait oldugu belirlenerek Ekspertiz Raporu düzenlenmis ve bu rapor 23.10.1996 günü Gaziantep Emniyet Müdürlügünce 27/96 sayili yazi ile Gaziantep Cumhuriyet Bassavciligina gönderilmistir. Gaziantep Cumhuriyet savcisi Akin INAL 15.11.1996 tarihinde konuya iliskin olarak yeterli delil elde edilemediginden saniklar hakkinda Daimi Arama ve Takipsizlik karari vermistir. Anilan Basbakanlik Teftis kurulu Raporunda; ``Gaziantep Cumhuriyet Savciliginin bu Takipsizlik Karari; sorusturmalar sirasinda Müfit SAMENT'e ait parmak izi ekspertiz raporunun dikkate alinmamis olmasi, Turgay MARASLI'nin annesi Zekiye MARASLI'nin 30.05.1996 tarihli ifadesinde olayin vukuu buldugu günlere rastlayan tarihlerde evlerinde kalan oglunun arkadasi Haluk isimli sahisla ilgili söyledikleri hakkindaki arastirmanin, Emniyet ve Cumhuriyet Bassavciliginda Istanbul Cumhuriyet Bassavciligina yazilan talimatlar da dahil olmak üzere iyi yapilmamis olmasi, müstekinin saniklarla yüzlestirilmesinin yapilmamasi nedeniyle, Adalet Bakanliginca 5.12.1996 tarihinde yeniden ele aldirtilarak Hazirliktaki ayni sayi ile kogusturmanin sürdürülmesi saglanmistir. Takipsizlik Kararinda kendisinden beklenen gerekli titizligi göstermedigi ve sorusturmayi eksik sonuçlandirdigi kanaati dogdugundan Gaziantep Cumhuriyet Savcisi Akin INAL hakkinda Adalet Bakanligina tahkikat açilmasi gerektigi, ayrica Istanbul'da talimatla savunmalari alan Savci Sezgin ÖZDEMIR'in Haluk KIRCI'nin Istanbul Emniyet Müdürlügünden kaçirilmasi olayinda Asayis Müdürü Sedat DEMIR hakkinda 8.4.1996 günü Takipsizlik Karari verdigi ve bu konunun da Istanbul Cumhuriyet Bassavciliginca yeniden ele aldirilip Istanbul Agir Ceza Mahkemesinde dava açildigi gözönüne alinarak ilgili savci hakkinda da Adalet Bakanliginca inceleme yapilmasi gerektiginin düsünüldügü'' belirtilmistir. Adalet Bakanliginca dosyanin yeniden ele aldirtilmasi üzerine; Mehmet Ali YAPRAK'in 26.12.1996 tarihinde Gaziantep Cumhuriyet Bassavcisi Naci AYAZ'a verdigi ifadesinde; kendisini kaçirdiklarini sandigi Hüseyin EFE, Yasar EFE, Ali MARASLI, Ali Aydin ÖZTEKIN ve Salih ÖZDAL'la daha önce yüzlestigini ve kendisini onlarin kaçirdigini teshis edemedigini, ancak, Mehmet Yahya EFE, Turgay MARASLI ve Müfit SAMENT isimli sahislarla henüz yüzlesmedigini ve yüzlesmek istedigini söyledigi, Gaziantep Cumhuriyet Bassavciliginca 26.02.1997 tarihinde Mehmet Yahya EFE ve Turgay MARASLI, 28.02.1997 tarihinde Müfit SAMENT'in Savcilik Makaminda yapilan yüzlestirmelerde Mehmet Ali YAPRAK'in bu kisilerin kendisini kaçiran kisiler olmadigini söylediginin tutanaklarla tespit edildigi incelenmistir. Komisyonumuzca Gaziantep Valiligi ve Emniyet Genel Müdürlügünden, Mehmet Ali YAPRAK hakkinda basinda çikan haberlerde ``bu sahsin silah tasima ruhsati bulundugu, sabika ve suç fisleri olmasina ragmen silah tasima belgesinin kanuna aykiri olarak düzenlendigi'' iddialarinin açiga çikmasi için bu konudaki tüm evrakin ve dosyalarin istenmesi üzerine, Gaziantep Valiligi ve Emniyet Genel Müdürlügünce Komisyonumuza gönderilen bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucu; Mehmet Ali YAPRAK'in 3 defa, Uyusturucu Madde Imali ya da imalinde kullanilan maddeleri yakalatmasi sonucu Diyarbakir Devlet Güvenlik Mahkemesine sevk olundugu ve hakkinda Emniyetçe fis düzenlendigi, Mahkemece serbest birakilmis oldugu, ayrica 04.09.1985 tarihinde Gaziantep Ili, Mütercim Asim Caddesi Sadikoglu Sok. No:6 da tibbi malzeme saticiligi yapan kardesi Osman YAPRAK'tan para alabilmek için, Ömer oglu 1962 dogumlu Cengiz AYDIN, Fazli oglu 1965 dogumlu Abidin YASAMAK, Abdülgani oglu 1954 dogumlu Nuri KUTLU ve Hasan oglu 1962 dogumlu Mustafa KIRAZ'i kiraladigi, bu sahislarin kendilerini Islami Cihat Örgütü mensubu olarak tanitarak, para gasp etmek suçundan suçüstü yakalandiklari, Emniyette alinan ifadelerinde kendilerini kiralayanin Mehmet Ali YAPRAK oldugunu itiraf ettikleri ve Osman YAPRAK'in davaci olmasi üzerine, 15.10.1985 günü kendiliginden teslim oldugu ve suçu kabul etmedigi, hakkinda düzenlenen tahkikat evrakiyla birlikte Gaziantep Ili Sikiyönetim Komutan Yardimciligina sevk edildiginin kayitlarin tetkikinden anlasildigi, bunlara ilaveten ruhsatsiz mermi ve tabanca bulundurmaktan Bakirköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 1981/308 sayili karariyla bir yil hapis ve 500 TL. Agir para cezasina çarptirilmis oldugu, yargilandigi diger 3 davadan 1'inden beraat, ikisinden ise takipsizlik karari aldigi, 91/1979 sayili yönetmelikte ``atesli silahlarla islenen cürümden hükümlü bulunanlara silah ruhsati verilmeyeceginin'' belirtildigi, ancak Içisleri Bakanliginin 07.06.1995 gün ve 1269-98 sayili genelgesi ile atesli silahlari ruhsatsiz tasimanin ve bulundurmanin atesli silahlarla islenmis cürümlerden sayilmayacagi ve bu suçlardan bir yil ve daha az cezaya mahkum olanlara baska mani hal yok ise yönetmeligin 16. maddesi uyarinca silah tasima ruhsati verilmesi gerektigi, bundan dolayi 30.03.1996 gün ve (152) sayili onayla Içisleri Bakani Ülkü GÜNEY'in yönetmeligin 7. maddesinin (a) bendine istinaden M.Ali YAPRAK'a Silah Tasima Ruhsati verdigi bildirilmistir. Bu konuda Komisyonumuza 24.12.1996 tarihinde ifade veren ANAP Genel Baskani Sn. Mesut YILMAZ'da ifadesinde; Gaziantep'te Mehmet Ali YAPRAK isimli sahsin kendilerine basvurarak; kendisinin (3) sivil polis tarafindan kaçirildigini, Sedat BUCAK'in köyüne götürüldügünü, onun asiretine mensup kisiler tarafindan sorgulandigini, kendisinden (20) Milyon Mark fidye istendigini, vadeli olarak (3) Milyon Marka anlastigini, müracaatina ragmen Emniyetin failleri ortaya çikarmadigini söyledigini, bu konuda Basbakanin kendisine Liderler toplantisinda ``Yaprak TV olayinin savci tarafindan örtbas edilmek istendigini, yeni Adalet Bakaninin bu olayin yeniden sorusturulmasini istedigini'' söyledigini ifade etmistir. Basbakanlik Teftis Kurulu Baskanliginca hazirlatilan 09.01.1997 tarihli raporda; M.Ali Yaprak'in kaçirilmasina iliskin yürütülen sorusturmada Gaziantep Cumhuriyet Bassavciliginin 1996/6503 Hazirlik, 1996/284 sayili Daimi Arama ve Takipsizlik Karari ile 15.11.1996 tarihinde karar verildigi anlasilmis, 5.12.1996 tarihinde dosya Adalet Bakanligi'nca yeniden ele aldirtilarak Hazirliktaki ayni sayi ile kogusturmanin sürdürülmesinin saglanmis oldugu belirtilmistir. Emniyet Genel Müdürlügü, Kaçakçilik, Istihbarat ve Harekat Dairesi Eski Baskani Tuncay YILMAZ Komisyonumuza verdigi 04.02.1997 tarihli ifadesinde: ``Daha önce konu edilen CANTÜRK olayiyla ilgili olarak, burada uyusturucu pazarini ele geçirme kavgasindan ziyade, bu pazari yürüten insanlar arasinda haraç alma kavgasi oldugu, YAPRAK, Captagon kaçakçisi oldugu halde yakalayamadiklarini, hatta sabika kaydi ve belge olmamasinin kendilerinin harekat sahasini daralttigini'' ifade etmistir. Emniyet Genel Müdürlügü, Istihbarat Daire Baskan Yardimcisi Hanefi AVCI 4.2.1997 tarihinde Komisyonumuzca alinan ifadesinde; Devletin PKK mensuplarina ve PKK'ya büyük destek veren kisilere karsi hukuki olarak yeterince mücadele edemedigini düsünen bazi devlet görevlilerinin hukuk disi bir anlayisla görev yapmak gerektigine inanmaya basladiklarini ve ilk defa Güneydogu'da JITEM görevlisi Cem ERSEVER'in bu tür faaliyetler içerisine girdigini, neticede PKK'nin ve diger örgütlerin destekçisi aktif unsurlarin susturuldugunu, daha sonra faaliyet gösterilecek zemin kalmayinca resmi görevli ve sivil kisilerden tesekkül ettirilmis olan bu gruplarin kendilerine menfaat temini ugruna mafya türü birtakim yasadisi faaliyetlere giristiklerini, bunlara normal polis ve jandarmanin müdahale edemedigini, bunlarin zengin isadamlarina müdahale ettiklerini ve haraca bagladiklarini, bir kisminin basina intikal ettigi halde çok büyük kisminin intikal etmedigi ve bu gruplarin denetlenemez hale geldigini, YESIL denilen kisinin önceleri Jandarma tarafindan Güneydogu'da eleman olarak kullanilirken daha sonra bu gruplar içinde en büyük para tahsilatçisina dönüstügünü, YESIL'in su anda MIT içinde Mehmet EYMÜR ve arkadaslari tarafindan resmen eleman olarak kulanildigini, Ege Bölgesinde JITEM'e bagli Yüzbasi Sinan YASAR ve bazi astsubaylarin mafya islerine giristiklerini, bunlarin ve Ankara jandarma Istihbarat görevlisi binbasi Ali YILDIZ'in mafya örgütleriyle de görüserek menfaat temin ettiklerini, Kocaeli Jandarma Alay Komutani, Veli KÜÇÜK'ün mafyacilarla siki diyalogunun oldugunu, Nurullah Tevfik AGANSOY'un yurtdisina kaçirilisini MIT görevlisi Yavuz ATAÇ'in organize ettigini, Alaattin ÇAKICI ve adamlarina MIT tarafindan yardimci olundugunu, Bursa'li isadami Erol EVCIL'in Alaattin ÇAKICI'yi birkaç defa kiralayarak eylemlerde kullandigini, son defa da banka açmak istemesine mani olanlari etkisiz hale getirmesi için iki milyon dolara anlastigini, ÇAKICI'nin durumu MIT görevlisi Yavuz'a anlatarak birlikte plan yaptiklarini, Kocaeli Çetesi olarak basina yansiyan Hadi ÖZCAN'in sürekli MIT ile görüstügünü, MIT görevlisi astsubay Duran FIRAT'in EYMÜR'ün temsilcisi ve kirli isleri ile ilgili olarak bütün mafyacilarla irtibatta oldugu ve ayak islerini yaptigini, Tarik ÜMIT olayi ve Mehmet Ali YAPRAK'in kaçirilmasi olaylarinda Mehmet AGAR ve Mehmet EYMÜR'e bagli gruplar arasinda anlasmazlik çiktigini, Emniyet ile MIT arasinda bir çekisme olmadigini, olayin özünde Mehmet AGAR'la Mehmet EYMÜR'ün çeliskisi bulundugunu, ancak bunun kendilerine bagli mafya gruplarina yansidigini ve bunlarin birbirlerini öldürmeye çalistiklarini, söylemistir. Mehmet Ali YAPRAK'i kaçirdigi iddia edilenlerden Turgay MARASLI ile birlikte 23 Mayis 1996 günü Gaziantep'e gelen ve yaninda esi Vildan ve 2 yasinda kizi bulunan Haluk isimli kisinin esgalini, Marasli ailesinden anne Zekiye, baba ali ve ogullari Tuncay MARASLI; iri yapili, çirkin suratli, esmer, 180 cm boylarinda ve 35- 40 yaslarinda olarak verdiklerinden bu kisinin Haluk kirci olabilecegi akla gelmektedir. Ancaak; M.Ali Yaprak'in ifadelerinde geçen çirkin kisinin 160-165 cm boylarinda ufak yapili ve 25-30 yaslarinda oldugu belirtildiginden ve Turgay Maraslinin 26.2.1997 tarihinde Gaziantep Cumhuriyet Bassavciliginda verdigi ifadesinde; kendisiyle birlikte Gaziantep'e 23 Mayista gelen ve ailesinin evinde misafir olan kisinin arkadasi Haluk Karabulut oldugunu beyan ettiginden o kisinin Haluk Kirci olmadigi kabul edilse bile; Haluk Karabulut isimli kisinin gerek Marasli Ailesi fertleriyle, gerekse M.Ali Yaprak ile yüzlestirilmesi gerektigi, mantikli düsünmenin bir sonucudur. Bu konuda anilan Basbakanlik Teftis Kurulu Raporunda da ``Turgay marasli'nin Gaziantep'teki ailesinin evinde esi Vildan ve 2 yasindaki pelin adli kizi ile birlikte kaldiginin Turgay Maraslinin annesi, kardesi ve babasi tarafindan ifade edilmesi üzerine Nevsehir Nüfus Müdürlügünden getirtilen vukuatli Nüfus ali kaydina göre Vesile adinda esi ve 25.10.1993 dogumlu Emine-Hazal adli kizinin olmasi, olay tarihi dikkate alindiginda esinin ve kizinin sahte isimlerini kullanan Haluk Kirci'nin da olayda yeraldigi süphesini güçlendirdigi, olay günlerinde Turgal Marasli ile Haluk adli kisinin geceleyin Urfaya gittiklerini belirtmeleride kaçirilma olayinda yer aldiklarini düsündürdügü ........ Saniklar Mehmet Yahya Efe, Müfit Sament ve Turgay Marasli'nin Drej Ali lakapli Ali Yasak'in adamlari oldugunun iddia edilmesi dikkat çekicidir'' dendigi ve ayni süphenin paylasildigi görülmektedir. Ali Yasak'in Abdullah Çatli'nin çok yakin arkadasi oldugu, en azindan Çatli'nin cenaze töreninde yaptigi konusma ile kamuoyunca bilinmektedir. Haluk Kirci'nin ise Çatli'nin ölümü üzerine onun yerine geçtigi kamuoyunda iddia edilmektedir. Turgay Marasli'nin Abdullah Çatli'nin ortagi oldugu Baysa isimli Sirkette Botastan alinan ihale islerinde çalistigi, gerek kendi ifadesi, gerekse Mehmet Baydar ve Hadi Özcan'in ifadeleriyle sabit olup yine Turgay Maraslinin Haluk Kirciyi Çatli'nin sahibi oldugu Sultan Tekstil sirketinden tanidigi, kendi ifadesinde yer almaktadir. Son yillarda belki de; güvenlik kuvvetlerinin dikkatinin özelde Güneydoguda görev yapanlarin PKK terörüne karsi yogunlasmasi sonucu Ülkemizde, Iran- Afganistan ve Pakistan'dan gelip bati ülkelerine giden uyusturucu ve bati ülkelerinden getirilen ve Ortadogu ülkelerinde pazarlanan Captagon isimli cinsel uyarici trafiginin yogunlastigi; gerek Kismetim-1- ve Lucky-s gibi polisin basarili operasyonlari sonucu çok büyük miktarlarda uyusturucunun yakalanmasi haberlerinin medyada sik sik yer almasi, gerekse adlari bu islerle istigal ettikleri için çok duyulan bazi kisi ve ailelerin çok hizli bir sekilde zenginlesmelerinden anlasilmaktadir. Buna ilaveten Susurluk kazasindan sonra ortaya çikan devlet baglantigi (Polis-Mafia-Politikaci) çetelerin de bu isleri yaptigi iddia edilmektedir. Ayrica; ülkemizde son 15-20 yila damgasini vuran her alanda mafialasma (çek-senet tahsilati, kentsel rantin paylasildigi arsa mafiaciligi ve tefecilik alanindaki) daki büyük artis sonucu ortaya çikan çok büyük miktarlardaki kara paranin paylasiminda Nesim Malki cinayeti, borsaci Yener Kaya cinayetinde oldugu gibi mafiavari cinayetlerin ve Van-Tur'un sahibi Senar Er'in babasinin yada Tarik Ümit ve M.Ali Yaprak'in fidye amaçli kaçirilmalarinin ortaya çiktigi ve maalesef çogaldigi görülmektedir. Bunlarin önlenebilmesi için devletin güvenlik güçleri ve Adli sistem ve teskilatinin daha hizli, objektif ve daha etkin çalisir hale getirilmesinin ve bünyelerindeki bozulmus unsurlarin derhal disari atilmasi ve kendilerinden hukuk sinirlari içinde hesap sorulmasi, Ülkede mafyalasmaya uygun ortam yaratan yasal bosluklarin bir an önce doldurulmaasi, mesela çek-senet davalarinin hizli sekilde sonuçlandirici düzenlemelerin hizla yapilmasi gerektigi kanaatina varilmistir. H- DILEK ÖRNEK ILE ILGILI DEGERLENDIRME 13.12.1996 tarihinde Istanbul Polisine, bir bayanin telefonla yaptigi ihbar üzerine, 15.12.1996 tarihinde yurda giris yaparken Istanbul Atatürk Havalimaninda üzerinde ve valizinde çok miktarda yabanci ülke paralari ile yakalanan Dilek ÖRNEK'in 15.12.1996 tarihinde istanbul emniyet Müdürlügü Terörle Mücadele Subesinde, 21.12.1996 tarihinde Narkotik Subesinde, 23.12.1996 tarihinde Istanbul Devlet Güvenlik Cumhuriyet Savciliginda verdigi ifadelerinin degerlendirilmesinde; 1974 yilinda Hollanda'da dogdugunu, 4 çocuklu bir isçi ailesinin çocugu oldugunu, Hollanda'da 11 yil okula davam ettigini, Almelo sehrinde ailesinin yaninda kalmakta iken ailevi nedenle 1993 yilinin 9. ayinda Eindhoven kentinde bulunan teyzesi Fatma KUNT'un yanina giderek orada kalmaya basladigini, teyzesinin yaninda kaldigi sürece (10) ay Mc.Donald'ta is bularak çalismaya basladigini, bu dönemde teyzesinin sik sik ispanya'ya ve Türkiye'ye gidip geldigini ve bu gelis-gidislerde onun Ispanya'dan aldigi paralari Türkiye'ye götürdügünü ögrendigini, ayni dönemde ablasi Yildiz ve kardesi Ihsan ÖRNEK'in de ayni isi yapmaya basladiklarini gördügünü ve 1984 yilinin (10). ayinda Mc.Donald'taki isinden ayrildigini, is aramaya basladigini, bu sirada teyzesinin teklifini kabul ederek yurtdisindan Türkiye'ye para tasimaya basladigini, parayi almak için Ispanya'ya gittiklerinde otelde kaldiklarini ve otelde iken teyzesine yada bu vesile ile tanidigi GARO isimli ermeni (ki kendisinin Hollanda'da yasadigi)ye telefonla bilgi verdigini ve ondan sonra Sülo adli birisinin kendisine bir paket içinde paralari getirdigini, ertesi gün otelden ayrilarak uçakla Türkiye'ye geldigini, havaalaninda (Atatürk Havaalaninda) kendisine Vahdettin SEYLAN isimli Gümrük Muhafaza memurunun yardim ettigini, getirdigi paket halindeki paralari Mehmet ve Abdüllatif ALAKEL isimli kardeslere teslim ettigini ve ertesi gün Hollanda'ya döndügünü, bu isle istigal ettigi süre içinde yaklasik 50 kez Türkiye'ye para getirmis oldugunu, bu isi yaparken ALAKEL kardeslerin kendisinden aldiklari parayi, Feramez kod adini kullanan Youssef GHARACHEHDAGHI isimli Iranli kisiye teslim ettiklerini ve onun da Lokman isimli yine Iranli bir ortagi oldugunu, bunlarin birlikte Kapaliçarsida Azer Döviz Bürosuna sahip olduklarini ve orada karapara akladiklarini, Lokman'in tam aninin Lokman Ghodsi Mahbood ALAM oldugunu, teyzesinin gayri resmi esi Ercan DOGAN'in ve Garo GÖKOGLU ve Sülo isimli sahislarin, satistan gelen paralari topladiklarini ve teyzesi Fatma KUNT, ablasi Yildiz ÖRNEK, kardesi Ihsan ÖRNEK, Ali KUNT, nisanlisi Murat ASKAR, Parseh KÖROGLU ve onun sevgilisi Brigitte BAARSHA ve Simon ACLACOGLU ve kendisinin, kurye olarak bu paralari Türkiye'ye getirdiklerini, olayda adi geçen Polis Memuru Ayhan AKÇA'yi tanimadigini, ilk defa teshis için karsilastiklarinda gördügünü söylemistir. Olayda adi geçen sanik Ercan DOGAN'da 30.12.1996 tarihinde Antalya Havalimanindan yurtdisina çikarken yakalandiktan sonra 30.12.1996 ve 1.4.1997 tarihlerinde Istanbul Emniyet Müdürlügü Narkotik Subede ve 10.01.1997 tarihinde Istanbul DGM Cumhuriyet Bassavciliginda verdigi ifadelerinin degerlendirmesinde; 1953-Ordu-Persembe dogumlu oldugunu, 1980 yilinda Hollanda'ya gittigini, 1984 yilinda Hollanda vatandasi oldugunu, 1990 yilinda Tiyatro Akademisini bitirdigini, 1981 yilinda silahla adam yaralamaktan cezaevine düstügünü ve 3 yil 4 ay cezaevinde kaldigini, 1995 Nisan ayinda tahliye oldugunu ve ayni yil Agustos ayinda Ispanya'ya gittigini ve orada yasamaya, bekar oldugunu, ancak Fatma KUNT isimli kanidla nikahsiz beraber yasadiklarini söylemistir. Hollanda'da Cezaevinde iken, gayriresmi esi Fatma KUNT'un ve yegeni Dilek ÖRNEK'in kendisini ziyaret ederek birlikte Ispanya-Madrit'e gideceklerini, orada Sülo isimli bir sahistan çok miktarda para alarak Türkiye'ye götüreceklerini, orada parayi Feramez isimli birine teslim edeceklerini, karsiliginda (6000) Mark alacaklarini, bu isi arkadasi Garabet GÖKOGLU'nun teklif ettigini söylediklerini, kendisinin de olur dedigini, cezaevinden çikisindan birkaç hafta sonra, 1983 yilindan beri tanidigi ve Hollanda'da Amsterdam'da Diament Center'da altin üzerine pirlanta isletmeciligi yapan Garabet GÖKOGLU isimli ermeni asilli arkadasinin kendisini telefonla arayarak geçmis olsun dileklerini ve kendisiyle yüzyüze görüsmek istedigini söyledigini, Garabet'le Amsterdam'da bulustugunu ve Garabet'in kendisine ``Ispanya-Madrid'e gitmesini, ev tutmasini, kendisine bir cep telefonu vereceklerini, bu cep telefonu ile kendisini arayan sahislar ile bulusacagini ve bunlarin getirecekleri paralari bir yerde biriktirmesini ve temin edecekleri kuryelerle bu paralari Türkiye'ye gönderecegini, bu is karsiligi kendisine ayda 10-15 bin Mark verilecegini'' teklif ettigini ve kendisinin de bu teklifi kabul ettigi için Ispanya'ya gidip ev tuttugunu, Garabet'e kabul demeden evvel bu isin Türkiye'deki ve Ispanya'daki basi olan insanlari görüp tanimak istedigini, ondan sonra kabul edecegini söyledigini, Garabet'in Türkiye'ye giderek ilgili sahislarla görüstügünü ve kendisine telefon ederek Türkiye'ye gelmesini istedigini, Istanbul'a gittigini, Garabet'in havaalaninda kendisini karsiladigini, birlikte Azer Döviz Bürosuna gittiklerini, orada Büronun sahipleri Lokman Ghodsi, Felamez (Youssef), Mehmet ve Abdüllatif ALAKEL ile tanistigini, onlarin kendisine ``biz bu isi % 7 ile yapiyoruz, % 0,5 ini sana verecegiz'' dediklerini, kendisinin de isi kabul ettigini, Lokman'in kendisine Ispanya'daki Sülo lakapli ve Yasar isimli kisinin cep telefon numarasini verdigini, 1995 yili Agustos ayinda Madrit'e gidip ev tuttugunu ve Yasar isimli kisiyle tanistigini, bir hafta isi beraber yaptiklarini, sonra Yasar'in Türkiye'ye döndügünü, kendisinin de o tarihten yakalandigi zamana kadar yaklasik bu isi yaptigini, Dilek ÖRNEK'in yakalanmasi üzerine Mehmet ALAKEL'in kendisine telefonla bilgi verdigini, kendisinin de yakalanan paralara sahip çikmak için Türkiye'ye geldigini, Türkiye'de Avukat Necmettin YILDIZ'la görüstügünü, onun kendisine bu paranin Türkiye'ye sokulmasinin yasak oldugunu, DGM'lik suç oldugunu bildirdigini, bunun üzerine panige kapilip sahte bir kimlikle yurtdisina çikmak istedigini ve antalya'da Havaalaninda yakalandigini ifade etmistir. Ayrica anlattiklari disinda Dilek ÖRNEK'in anlattiklarinin dogru oldugunu söylemistir. Ispanya'da kendisinden önce ayni isi yapan Yasar isimli kisinin 35 yaslarinda, kisa boylu, hafif kel, zayif yapili, mavi gözlü, kumral tenli birisi oldugunu ve su anda Ispanya'da oldugunu, açik adresini ve ne is yaptigini bilmedigini, Ayhan AKÇA isimli kisiyi tanimadigini, Dilek ÖRNEK'in yakalanmasindan sonra TV haberlerinde resmini gördügünü, kendisiyle hiçbir iliskisi olmadigini ve bilgisi olmadigini, havaalaninda kuryelere yardim eden görevlilere 2000 Mark verildigini, Lokman'in kendisine söyledigini, açiklamistir. Sanik Youssef GHANACHEHDAGHI'nin, Dilek ÖRNEK ve ercan DOGAN'in iddialarini reddettigi görülmekle beraber söylediklerinin inandiriciliktan uzak oldugu görülmüstür. Sanik Ayhan AKÇA, 1985 yilindan beri polis memuru oldugunu, Özel Harekat Daire Baskan Vekili Ibrahim SAHIN'in daha önce Istanbul emniyet Müdürlügünde Sube Müdürü oldugu zaman korumaligini yaptigi ve o dönemde tanismis oldugu Musavvet DERVISOGLU isimli isadami vasitasiyla Kumkapi'da bir restaurantta Lokman, Mehmet ve Latif ALAKEL'lerle tanistigini, sonra bu sahislari isyerleri olan Azer Döviz bürosunda ziyarete gittigini, yanlarinda Felamez isimli bir kisinin daha bulundugunu, bu kisilerle 4-5 ay arkadaslik ettigni, bunlardan Mehmet ALAKEL'e sahibi oldugu sarjörlü Smit Wesson tabancayi hibe yolu ile devrettigini, evi Istanbul'da oldugu için sik sik Istanbul'a geldiginden ve arabasi olmadigindan bir gün Mehmet ALAKEL'e kendisine araba lazim oldugunu söyledigini, onun da 34 L 2034 plaka sayili 328 I/4 tipi siyah renkli BMW marka otoyu verebilecegini söyledigini ve kendisinin arabayi teslim aldigini, bu otoyu tahminen 1 ay kadar süre içinde hafta sonlari Istanbul'a geldikçe kullandigini, bu arada ALAKEL Kardeslerin karapara aklama olayindan subeye alindigini ve serbest kaldiklarini ögrendigini ve arabalarini iade etmek için kendilerini aradiginda kendilerini bulamadigini, dolayisiyle arabanin halen kendisinde oldugunu, bundan baska kendileriyle bir iliskisi olmadigini beyan etmistir. Youssef GHARACHEHDAGHI, Lokman GODSI, Mehmet ve Latif ALAKEL kardeslerin, 07.09.1996 günü Istanbul Narkotik Sube Müdürlügünce düzenlenen operasyonda Hursit HAN ve arkadaslarindan ele geçirilen (750) kgr. Baz morfin, 668 litre asit olayindan arandiklari, Mehmet ALAKEL'in yakalandigi, Youssef GHARACHEHDAGHI Fehmuz olarak bilindiginden dosyada Yusuf FEHMUZ olarak geçtigi, Lokman Mahbood ALAM'in firari sanik olarak arandiginin arsiv kayitlarindan tesbit edildigi, bu üç sanigin her iki olayda birlikte olmalari, uzun zamandir birlikte uyusturucu madde kaçakçiligi ve kara para aklama isi yaptiklari kanaati uyandirmaktadir. Ayrica Lokman Ghondsi Mahbood ALAM'in uyusturucu madde ticareti yapmak suçundan Bakirköy Cumhuriyet Bassavciliginca, 27.09.1993 günü 21.07.1994 günü DGM Bassavciligindan tutuklandigi tespit edilmis oldugu ve sicil fislerinin evrakina eklendigi, incelenmistir. Dilek ÖRNEK isimli kurye kizin Istanbul Atatürk Havalimaninda yakalanmasiyla çözülen iliskiler yumaginin, merkezinde Lokman Ghoodsi Mahbood ALAM, Youssef GHARACHEHDAGHI ve Mehmet ve Abdüllatif ALAKEL kardeslerin bulundugu karapara aklama ve uyusturucu madde ticareti yapan bir sebeke oldugu, bu sebekenin yurtdisinda da Garabet GÖKOGLU, Ercan DOGAN ve kot adi Sülo olan Yasar isimli kisilerden olusan kollari ve bu kollara bagli olarak faaliyet gösteren para toplayicilari ve bu karaparalari Türkiye'ye tasiyan kuryeleri oldugu, ortaya çikmistir. Istanbul Kapali Çarsida uzun süre faaliyet göstermis olan bu sahislara ait Azer Döviz Bürosunun, bunlarin kirli faaliyetleri için bir araç olarak kullanildigi da ortaya çiktigindan, faaliyetine son vermistir. Sebekenin merkezindeki bu üç kisinin 7.9.1996 tarihinde Hursit HAN'in yakalattigi uyusturucu isine karistiklari da düsünüldügünde bu sebekenin uzun zamandir bu isleri yaptigi sonucuna varilmaktadir. Polis Memuru ayhan AKÇA'nin böyle insanlarla silah alisverisi, ödünç araba kullanimi gibi iliskilere girmis olmasi ise; son yillarda polisin böylesi konularda hassasiyetinin azalmis oldugunu göstermektedir. Ülkemizde son yillarda çok konusulan ve var oldugu medyada dile getirilen karapara aklama konusunda gerekli yasal düzenleme 4208 sayili yasa ile yapilmis olmakla birlikte polisin bu konuda duyarlik ve egitimini çogaltmak için egitiminde bu konuya ve uyusturucu madde ticaretinin önlenmesi konusuna özel bir özen ve agirlik verilmesi kanaatine varilmistir. I- ANAVATAN PARTISI GENEL BASKANI MESUT YILMAZ'A BUDAPESTE'DE YAPILAN SALDIRI OLAYI HAKKINDA DEGERLENDIRME Konu ile ilgili inceleme bölümünde ayrintilari ile görüldügü gibi Anavatan Partisi Genel Baskani Mesut Yilmaz'a 24.11.1996 günü Macaristan'in baskenti Budapeste'de Hilton Otelinde saldirida bulunan sahislarin, Veysel Özerdem, Ismail Koçkaya, Ziya Korkut oldugu anlasilmis olup, saniklarin yakalanmasi hususunda Türk Resmi makamlarinin üzerine düsen görevleri yaptiklari ve halen firarda bulunan saniklar hakkinda Ankara 10. Sulh Ceza Mahkemesince giyabi tutuklama karari verildigi, Türk Interpolünce de adi geçen sahislar hakkinda kirmizi bülten çikarilarak, aranmasina devam edildigi, Mesut Yilmaz'in 2.12.1996 tarihinde Emniyet Genel Müdürü Aladdin Yüksel'e gönderdigi mektubunda kendisine saldiri olayinin Istanbul Küçükçekmecede Sultan Tekstil'in sahibi Aydin Ipekli tarafindan organize edildigini iddia ettigi, Aydin Ipekli'nin Sultan Tekstil'de Mehmet Özbay (Abdullah Çatli) ile ortak olduklari, hisse islemlerinin Abdullah Çatli'nin esi Meral Çatli adina yapildigi, 26.1.1995 tarihinde Meral Çatli'nin adina kayitli olan hisselerini Serpil ve Aydin Ipekli'ye devrederek sirketle ilisiginin kesilmis oldugu, buradan hareketle Aydin Ipekli ile Abdullah Çatli arasinda ticari ortakliktan kaynaklanan bir arkadaslik oldugunu anlasilmistir. Ancak aydin Ipekli'nin Mesut Yilmaz'a saldiri olayini organize eden kisi oldugu konusunda elde yeterli bilgi ve bulgu bulunmamaktadir. J- ALPASLAN PEHLIVANLI'NIN ÖLDÜRÜLMESI ILE ILGILI DEGERLENDIRME Inceleme bölümünde bahsedilen Kirikkale Milletvekili Alparslan Pehlivanli'nin ve Alparslan Pehlivanliyi öldüren Metin Vural'in abisinin öldürümesi olaylari ile ilgili olarak, Kirikkale Cumhuriyet Bassavciligi tarafindan gönderilen dosya muhteviyati ve ekli Kirikkale Cumhuriyet Bassavciliginin 6.6.1994 tarih ve hazirlik 1994/2755 nolu iddianamesi ile Kirikkale Agir Ceza Mahkemesinin E.1994/113, K: 1994/117 sayili kararinin degerlendirilmesinde; a- 1991 yili genel seçimler öncesi Metin Vural ile Alparslan Pehlivanli arasinda siyasî ihtilaf çikmasi üzerine Anavatan Partisi Keskin Ilçe Baskani olan Metin Vural'in genel merkez karari ile partiden ihraç edildigi ve parti içi çekismenin basladigi görülmüs, bu arada Metin Vural'in kardesi Haci Vural'in kendi siyasî geleceklerinden endiseye kapilarak, Alparslan Pehlivanliyi vurarak öldüreceklerini söyledigi, 1994 mahalli seçimlerinde Keskin'de Belediye Baskanligini Alparslan Pehlivanlinin destekledigi adayin seçimi kazanip, Haci Vural'in destekledigi adayin seçimi kaybetmesi üzerine düsmanligin arttigi, 14.4.1994 tarihinde o dönemin Kirikkale Milletvekili olan Alparslan Pehlivanli kendisine ait araç ile seyir halinde iken, aracinin önüne geçen araçtan açilan ates sonucu Alparslan Pehlivanlinin agir yaralandigi ve yolda vefaat ettigi, bilahare yapilan tahkikatta olay saniklarinin Haci Vural, Halim Ünver ve Üçler Talay adli sahislarin oldugu tesbit edildigi, Kirikkale Cumhuriyet Bassavciliginin 6.6.1994 gün ve 1994/977 esas, 1994/54 sayili iddia ile dava açildigi Kirikkale Agir Ceza Mahkemesince 13.6.1994 gün ve 1994/113 esas, 1994/117 sayili kararla güvenlik gerekçesiyle yargilamanin nakline karar verildigi, konu Adalet Bakanligi kanaliyla Yargitay'a intikal ettirilmesi üzerine de Yargitay 10. ceza dairesinin 9.6.1994 tarih ve 1994/6615-8737 sayili ilami ile amme emniyeti için kamu davasinin Manisa Agir Ceza Mahkemesine nakline karar verildigi anlasilmistir. Alparslan Pehlivanlinin öldürülmesi olayi mahkemeye intikal ettiginden Anayasamizin 138. maddesi uyarinca Komisyonumuzca bu konuda herhangi bir degerlendirme yapilmamistir. b- ANAP Kirikkale milletvekili Alparslan Pehlivanlinin öldürülmesi olayi ile ilgili oldugu tahmin edilen olayin 9 Ocak 1995 günü Metin Vural'in kendisine ait 71 AZ 167 plakali siyah renkli brodway marka araci ile yaninda tanik Idris Diri'nin oldugu halde Keskin ilçesine seyir halinde iken muhtemelen sahin marka beyaz renkli plakasi tespit edilemeyen ancak üzerinde seyyar mavi renkli tepe lambasi olan bir araç içindeki üç sahis tarafindan yolda durdurulduklari, sahislarin elinde el telsizi oldugu ve kendilerini polis olarak tanittiklari hatta Metin Vural'a kimlik göstererek Ankara Iline götürmek üzere Metin Vural'i kendi araçlarina bindirdikleri, tanik Idris Diri'yi ise biraktiklari, Metin Vural'i olay yerine getirerek araç içinde basina ates etmek suretiyle öldürmüs olduklari daha sonra araçtan asagiya attiklari Metin Vural'in üzerinde bulunan tasima ruhsatli 357 COLT MAGNUM KK 1948 seri nolu tabancasini alarak gittikleri araci Hasandede Kasabasi yakinlarinda terk ettikleri, 34 PDP 97 plakali aracin Istanbul ilinde 92 model kartal marka bir araca ait oldugu bu plakanin sahte oldugu anlasilmistir. Aracin motor ve sase numarasinda yapilan arastirmasinda Ankara ilinde Mehmet Orhan Erden isimli sahsa ait oldugu ve 20 Nisan 1994 tarihinde evinin önünden çalinmis oldugu, aracin gerçek plakasinin 06 ELM 05 oldugu ve gerçek sahibine teslim edildigi, olayin faili meçhul kaldigi, ancak Kirikkale Cumhuriyet Bassavciliginca komisyonumuza gönderilen dosya içerisinde bulunan ve Kirikkale il Merkez Jandarma Komutanliginca Kirikkale C.Savciligina gönderilen 21 Ekim 1995 tarih ve 4518 sayili yazida ``31 Temmuz 1995 tarihinde 0-1 Karayolu Merter mevkiinde Ulusoy firmasina ait yolcu otobüsünden kendilerine polis süsü veren kisilerce, arabadan indirilerek çantasindan 7 milyar lira degerinde altini çalinan Ibrahim Tekin adli sahsin yaptigi müracaat üzerine saniklarin Istanbul Emniyet Müdürlügünce yakalandiklari, 9 Ocak 1995 tarihinde Hasandede kasabasi Pelitözü mevkinde basindan vurularak öldürülen Metin Vural olayinda da kendilerine polis süsü veren sahislarin olmasi, iki olayi da ayni saniklarin isleyebilecegi kanaatini uyandirdigini'' belirtmisse de, Metin Vural'in öldürülmesinin; Alparslan Pehlivanlinin öldürülmesiyle baglantili oldugu kanaati hasil olmus, Kirikkale Cumhuriyet Bassavciliginda faili meçhul bir dosya olarak bulundugu, Kirikkale Il sinirlari içerisinde meydana gelen olayin sanik veya saniklarinin aranmalarina devam edildigi ifade edilmistir. Siyasal nitelikli cinayetlerin önemlice bir kesiminin suçlulariü,n bulunamamis ve cezalandirilmamis olmasi, bir yandan bu cinayetleri yüreklendirici bir ortam olustururken, diger yandan da devlete olan güveni ciddi bir biçimde sarsmaktadir. Bu cinayetlerin kimler tarafindan islenmis olabilecegi yolunda çesitli tahmin, spekülasyon ve suçlamalara da neden olmaktadir. Bazen bu suçlamalar çesitli odaklarca amaçli olarak da yapilmaktadir. Bunun sonucu kitleler arasinda kirginliklar, güvensizlikler ve zaman zaman da kutuplasmalar dogmakta, tüm bunlar toplumun iç bütünlügünü, iç barisini agir bir biçimde sarsmakta ve devlet-toplum iliskisini ciddi bir biçimde zedelemektedir.


Devamı