SON TV Yazıları: FAİLİ MEÇHUL VE BERBER YAŞAR
FAİLİ MEÇHUL
Altındağ Nüfus Müdürü Abdülmecit Baskın’ın 1993’te kaçırılarak öldürülmesine ilişkin Mehmet Ağar ve Korkut Eken’in de aralarında olduğu 12 kişi hakkında açılan davanın ikinci duruşması 19 Şubat 2014 tarihinde Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı. Davaya tutuklu olan Ayhan Çarkın’ın yanı sıra Korkut Eken, Ahmet Demirel, Seyfettin Lap, Ayhan Özkan, Uğur Şahin, Ayhan Akça, Ercan Ersoy, Ziya Bandırmalıoğlu katıldı. Mehmet Ağar ise ‘sağlık sorunları nedeniyle tedavi için yurtdışında bulunacağı’ gerekçesiyle daha önceden ifade verdiği için duruşmaya katılmadı.
TAHRİK VE TARTIŞMA
Duruşmaya Abdülmecit Baskın’ın ailesinin yanısıra, eşi Savaş Buldan’ı faili meçhul bir cinayete kurban veren BDP milletvekili Pervin Buldan ile Çağdaş Hukukçular Derneği avukatı Engin Gökoğlu da katıldılar. ÇHD terör örgütü DHKP-C ile ilişkili bir hukuk derneği. Yakın tarihte terör örgütü DHKP-C'ye yönelik operasyon kapsamında İstanbul Şubesi Başkanı Taylan Tanay'ın da aralarında bulunduğu gözaltına alınan ve 9’u tutuklu, 22 avukatın yargılanması devam ediyor. Duruşmada BDP milletvekili Pervin Buldan ile ÇHD avukatı Engin Gökoğlu’nun sanıklara ağır hakaretlerde bulunması üzerine Yarbay Korkut Eken önce ikaz etmiş, karşı tarafın tahriklere devam etmesi üzerine de sinirlenerek onlara ağzına geleni söylemiştir.
Bu sürtüşme nedeniyle salonda gerginlik olmuş, duruşmaya ara verildiğinde koridorda müşteki yakınları, “Sen nasıl Pervin Buldan’a küfür edersin” diyerek Eken’in üzerine yürümüş, adliye koridorlarında çıkan arbede polisin araya girmesiyle son bulmuştur. Tutuksuz sanık Alper Tekdemir hakkında yakalanma kararı veren mahkeme de 14 Nisan’a ertelenmiştir.
ŞAHİN VE AĞAR
Faili meçhul davasının ilk duruşması 27 Kasım 2013 tarihinde yapılmış, bu duruşmada savunma yapan Ayhan Çarkın, “Baskın’ın ölümüne giden yol, İbrahim Şahin’in, Oğuz Yorulmaz ve bana verdiği bir talimatla başlamıştır. ‘Gidin bu şahsı bana getirin, bu adam PKK’lılara nüfus cüzdanı veriyor’ dedi”.
“Oğuz’la beraber 1 kişi daha vardı. Gittik, bizi kapıda karşıladı. Beyefendi bir adam, elinde portföy gibi bir çantası vardı. 2 araba vardı. Diğer arabada Ayhan Akça’lar vardı. Onlara teslim ettik.
Saat 10.00 gibi Şahin’in yanına gittik. ‘Ne işiniz var burada gidin onlarla buluşun’ dedi. Telsizle haberleşip gittik, orada infaz etmişlerdi” diye ilave etti.
Çarkın, “Faik Candan, Yusuf Ekinci, Savaş Buldan, Behçet Cantürk, galerici kardeşler, İranlılar, bunlar Ayhan Akça’nın bulunduğu grup tarafından öldürülmüştür” iddiasında da bulundu.
ÖCALAN EYMÜR’ÜN ADAMI…
Cezaevinden video konferansla ifadesi alınan İbrahim Şahin ise, “Abdülmecit Baskın öldürüldüğü tarihte daha ortada binamız yok. Böyle bir emir vermedim. Ayhan Çarkın’ın ifadelerinin mantıkla alakası yok. Tüm faili meçhul cinayetlerin arkasında Mehmet Eymür var. Abdullah Öcalan, Mahmut Yıldırım, MİT elemanıdır. Mehmet Eymür’ün adamıdır” diyordu.
BEN TUĞLAYI OYNATTIM!
Eski Emniyet Müdürü Mehmet Ağar, rapor göndererek ilk duruşmaya da katılmamıştı. Ayhan Çarkın aynı duruşmada Mehmet Ağar için, “Tuğla çekerse duvar yıkılırmış, ben tuğlayı oynattım. Duvar titredi. Duvar yıkılsın, hangi şerefsiz altında kalacaksa kalsın. Biz davada yargılanırken Mehmet Ağar VIP’lerde kahramanlık taslıyordu. Madem o kadar kahramandı bir numaralı sanık olduğu davada gelip bizi savunsaydı. Ne oldu o da ceza aldı. Ona ceza veren hâkim daha mı az vatanseverdi?” diyordu. Olayların seyrine bakılırsa Ayhan Çarkın haklı sayılır, sanıkların birçoğu daha önce de yargılandılar ve ceza alıp hapis yattılar. Aralarında en iyi tanıdığım ise Korkut Eken’dir.
Korkut Yarbay, Kıbrıs Savaşına katılmış, gösterdiği cesaret ve yaptığı hizmetlerden dolayı "Şerit Rozet beratı" ile ödüllendirilmiş, Özel Harp Dairesinde PKK ile mücadelede yer almış, Eruh ve Sason bölgelerinde görev yapmış iyi bir askerdir. 1987 yılında kendi isteğiyle askerlikten emekliye ayrılıp MİT'e geçti ve Güvenlik Dairesinde Yardımcım olarak çalıştı. “MİT Raporu” olayından sonra bir sorumluluğu olmamasına rağmen benimle birlikte Mayıs 1988’de MİT’ten ayrıldı. Benim tanıdığım Korkut Eken, evi madalyalarla dolu, pırıl-pırıl bir ailesi olan, cesaretli, yürekli, nitelikli bir askerdi. 1993 yılına kadar beraber olduk. Mehmet Ağar’ın teklifi üzerine Polis Özel Harekât Timlerini yetiştirmek üzere ayrıldı. Susurluk davasında en yüksek cezayı aldı. İbrahim Şahin ile birlikte 6 yıl ağır hapis cezasına mahkûm oldu. Ayaş Cezaevi’nde yaklaşık 2 yıl yattıktan sonra serbest bırakıldı. Birlikte yargılandığı diğer sanıklar da 4′er yıl hapis cezasına çarptırıldılar.
MEHMET AĞAR’I KİM NİÇİN KORUYOR?
Evet, Mehmet Ağar’la beraberlik, Korkut Eken’e çok pahalıya patladı. Şimdi belki de hiç alakası olmadığı bir konuda, BDP milletvekili Pervin Buldan ile Çağdaş Hukukçular Derneği avukatı Engin Gökoğlu’nun ağır hakaretlerine muhatap oluyor. Hem de mahkeme salonunda. Gazeteler vekile küfür etti diye saldırıyorlar.
Keşke MİT’te kalıp, bütün bu olumsuzlukları, bu acıları yaşamasaydı…
Yukarıdaki resim, hastalık nedeniyle yurtdışında olacağını belirten Mehmet Ağar 13.02.2014 tarihinde Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki özel oturumda ifade verdikten sonra duruşmadan çıkarken çekilmiş. Ağar, sağlık sorunları nedeniyle yurtdışında olacağını belirterek, biri 19 Şubat, diğeri 16 Nisan'da görülecek duruşma tarihlerinden önce ifade vermek istemiş. Demek ki ağır suçla yargılanan Ağar’ın yurt dışı yasağı yok…
17 ayrı faili meçhul cinayetle suçlanan Ağar’ın özel ifadesi tam 21 dakika sürmüş. Avukatı Ağar’ın Ankara dışında ikamet ettiğini ve sağlık sorunları olduğunu, Ağar’ın sık sık yurt dışına gitmesi gerektiğini belirterek, "duruşmalardan vareste tutulmasını istiyoruz" demiş. Cumhuriyet Savcısının olumlu görüş vermesi üzerine Mahkeme, Ağar'ın duruşmalardan vareste tutulmasına karar vermiş.
Peki, 19 Şubat’ta Mehmet Ağar neredeydi? Beşiktaş Sinanpaşa Cami’sinde, öğlen namazından sonra yapılan cenaze merasiminde. Nereden mi biliyorum. Ölen MİT’ten emekli, sevdiğim bir arkadaşımdı ve ben de oradaydım. İnsan hiç değilse dışarıda kasıla kasıla dolaşmaz ve en azından mahkeme ve savcıyı da töhmet altında bırakmaz.
HER ŞEYİ ÖZEL, ADAM SANKİ PARALEL YAPI…
Susurluk’ta herkes yargılandı, herkes ceza aldı, bir ona dokunamadılar. Uzatmayayım, Mehmet Ağar’la ve ilişkileriyle ilgili hikâye çok. Sonunda bütün baskılara rağmen bazı düzgün ve onurlu hâkimler, savcılar, ona 5 yıl ceza verdiler. Suç örgütünün üyesiydi ama örgütün lideri belli değildi. Onu bile beklemiyordu, şaşırdı. Ona uygun, güvenli, evine yakın, havası güzel, yeşillik manzaralı Aydın'ın Yenipazar K1 Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'nu hazırladılar. Cezaevi boşaltıldı, tadilatlar yapıldı ve misafir yerleştirildi. Ziyaretler, geçmiş olsunlar, öğlen-akşam yemekleri ve saire. 1 yıl dolmamıştı ki, 3. Yargı Paketinden yararlanan Ağar, 25 Nisan'da cezaevinden çıktı. Artık hiçbir şey gizli kalmıyor. Bakalım Ağar’ın korunması daha ne kadar devam edecek…
DOSTLUĞUN MİMARI BERBER YAŞAR ÇIKTI.
Eski İçişleri Bakanı Muammer Güler’i İstanbul Valisi iken tanıdım. Sempatik, hızlı konuşan, akıllı bir kişiydi. Bakanlığı bu şekilde bırakmasına üzüldüm. Ancak belli makamlara gelen insanların da kendinin ve yakınlarının yaşantısına çok dikkat etmesi gerekiyor…
Yukarıdaki başlığı, CHP İstanbul Milletvekili,
eski Hazine Başkontrolörü Aykut Erdoğdu’nun Birgün’deki aynı başlıklı yazısından aldım. Şimdi o yazıdan bazı pasajlar vereceğim. Tamamını okumanızı öneririm.
“BİZ BU FİLMİ GÖRDÜK - Aslında bu yaşadıklarımızın benzerini 1980–1989 yılları arasında ANAP döneminde yaşadık. ANAP’IN HAYALİ İHRACATI - O yıllarda kalkınma için fon aranıyor. Turgut Özal bir model geliştirdi. İsviçre’de bulunan “gri paralar” Türkiye’ye getirilecekti. Bu amaçla dönemin Lübnanlı bankeri Muhammed Şekerciyan ile görüşüldü. Gri para Türkiye’ye gelmek için hem yasal güvenlik hem de komisyon istedi. Özal ona da çare buldu . Hayali ihracat yapılacak ve karşılığında İsviçre’de bulunan gri para ihracat karşılığı olarak Türkiye’ye çekilecekti. İhracat bedeli olarak gösterilen dövizlere KDV iadesi adı altında yüzde yirmi teşvik sağlanacaktı. Yapılan işlemler sonucunda kalkınma için ihtiyaç duyduğumuz fon sağlanmış olacaktı. İNDİRMECİ BERBER YAŞAR - Özal’ın kurduğu kalkınma finansmanı modeli iki yıl içinde çöktü. Artık kimse yurtdışından para getirmiyor ama Hazine’den %20-25 KDV iadesi alıyordu. Eline 1 milyon dolar alan 50 defa bu parayı İsviçre’ye gönderiyor 50 defa geri getiriyor bu sayede 50 milyon dolarlık vergi iadesi alıyordu. Bu yönteme döviz indirmeciliği deniyordu. Bu durumu dönemin meşhur bankacıları, kara gözlüklü müsteşarları, şişman bakanları çok iyi bilir. İstanbul, Mersin ve Gaziantep bu işlerin en yoğun yapıldığı illerimizdi. Kilis bu işlerde kilit öneme sahipti. ANAP’lı yılların Yaşar Aktürk’ü vardı. Namı diğer Berber Yaşar. Berberlikten başlayıp Türkiye’nin en önemli döviz indirmecisi olduğu için camiada “berber” olarak bilinir. O dönem Hazine ve Kambiyo Kontrolörlerinin yazdığı raporlarda yer alan tespitlere göre hayali ihracatın kilit adamı Berber Yaşar’dı. Berber Yaşar Türkiye’de yastık altında kalan altınları toplamaya başladı. Tonlarca altını İsviçre’ye kaçırdı. Karşılığında “getirdiği-indirdiği” dövizlerle hayali ihracatçıların taahhütlerini kapattı. Komisyonunu aldı. GÜLER’İ ZARRAB’LA BERBER TANIŞTIRDI - Mardinli Muammer Güler Gaziantep Valisi (6 Temmuz 1994 - 28 Temmuz 2000). Ben de genç bir Hazine Kontrolörüyüm.
Yanlış hatırlamıyorsam sene 1997. Berber Yaşar ve diğer döviz indirmecilerinin hayali ihracatlarını soruşturuyorum. Gaziantep’e gittim. Valiyi ziyaret ettim. Vali Güler çok babacan tavırlı ama bir o kadar heyecanlı. Ben konuyu açmaya çalıştıkça aman beni bu işlere bulaştırmayın diyor. 15 yıl sonra 17 Aralık iddianamesinden bilgiler sızıyor. Muammer Güler’i Rezza Zarrab ile Kilis’li Berber Yaşar tanıştırmış. Telefon, mail ihbarları yağmaya başlıyor. Gaziantep’ten başlayan ilişkiyi anlatıyorlar. Dönemin hesap uzmanlarıyla birlikte yürüttüğümüz “Balina” soruşturmasına kadar bağlanıyor bu ilişki. Muammer Güler’in sadece oğlundan değil altın işiyle uğraşan eniştesinden bahsediyorlar.”
Evet, uzmanından Kilis’in meşhur, adına türküler düzenlenen, yardımsever Berber Yaşar’ının maceralarını okudunuz. “Berber Yaşar” olarak tanınan Yaşar Aktürk hayali ihracat, kara para aklama ve uyuşturucu olaylarına adı karışan bir kişi. 1983’de aralarında banka genel müdürleri ve ünlü işadamlarının da bulunduğu “altın kaçakçılığı” davasında Erol Aksoy, Hüsnü Özyeğin, Nasrullah Ayan gibi iş dünyasının önde gelen isimleriyle birlikte yargılandı. 1988’de İzmir’de ortaya çıkarılan bir hayali ihracaat olayından dolayı İsveç’e kaçtı. Turan çevik ve Ertan Sert gibi isimleri piyon olarak kullanarak pek çok hayali ihracaat operasyonu gerçekleştirdiği ileri sürüldü. 2 Ocak 1990’da İzmir DGM’ye teslim oldu. Hayali ihracaat ve altın kaçakçılığıyla suçlanan Aktürk’ün gizli pazarlıkla teslim olduğu ve Berber Yaşar’ı sorgulamakta ısrar eden eski Emniyet Müdürü Lütfü Tomuş’un bu pazarlık sonucu görevden alındığı ileri sürüldü. Aktürk’ün tutukluluğu iki gün sonra kaldırıldı, ancak bir uyuşturucu olayına karıştığı için yeniden gözaltına alındıktan sonra İstanbul DGM tarafından serbest bırakıldı. Gazetecilere bu tarihte servetinin 65 milyar lira olduğunu söyledi. 12 Eylül’den sonra aranırken uçakla İsviçre’ye kaçtı. Tempo dergisine yaptığı açıklamalarda turizmle ilgili 15 şirketi ve 4 oteli olduğunu, hakkındaki suçlamaların asılsız olduğunu ve şu an sabıka kaydının bulunmadığını söyledi. En son 1998’de İstanbul DGM’de cinayete azmettirme ve uyuşturucu kaçakçılığı suçlamasıyla 16 yıl hapis cezası istenen bir davadan yargılanıyordu.