SON TV Yazıları: HOCA EFENDİ DÖNÜYOR MU?
[ 2/1/2014 - 17:30 ]  By Mehmet Eymür  admin@atin.org

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ'NİN OTUZİKİNCİ BAŞKANI FRANKLIN DELANO ROOSEVELT; “POLİTİKADA HİÇBİR ŞEY TESADÜFİ DEĞİLDİR. BİR ŞEY OLUYORSA, O OLAYIN O BİÇİMDE GERÇEKLEŞECEĞİNİN ÖNCEDEN PLANLANDIĞINA EMİN OLABİLİRSİNİZ” DİYOR.

SON TV Yazıları: HOCA EFENDİ DÖNÜYOR MU?


AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ'NİN OTUZİKİNCİ BAŞKANI FRANKLIN DELANO ROOSEVELT; “POLİTİKADA HİÇBİR ŞEY TESADÜFİ DEĞİLDİR. BİR ŞEY OLUYORSA, O OLAYIN O BİÇİMDE GERÇEKLEŞECEĞİNİN ÖNCEDEN PLANLANDIĞINA EMİN OLABİLİRSİNİZ” DİYOR.

ACABA BU KALIP SON OLAYLARA DA UYABİLİR Mİ? KİM BİLİR BELKİ DE…

ANKARA’NIN İNCEK SEMTİNDE SÜRATLİ BİR ŞEKİLDE YAPILAN BİR İNŞAAT VAR. BEYAZSARAY GİBİ HAŞMETLİ VE GÜZEL BİR YAPI.






Hiçbir Şey Tesadüf Değildir

Amerika Birleşik Devletleri'nin Otuzikinci Başkanı Franklin Delano Roosevelt; “Politikada hiçbir şey tesadüfi değildir. Bir şey oluyorsa, o olayın o biçimde gerçekleşeceğinin önceden planlandığına emin olabilirsiniz” diyor.

Acaba bu kalıp son olaylara da uyabilir mi? Kim bilir belki de…

Ankara’nın İncek semtinde süratli bir şekilde yapılan bir inşaat var. Beyazsaray gibi haşmetli ve güzel bir yapı. Binanın Fethullah Gülen Hoca Efendi için hazırlandığı söyleniyor. Ne kadar doğru bilmiyorum. Keşke Gülen Hoca gelse de sevincini, sıkıntısını kendi ülkesinde yaşasa.






17 Aralık 2013 Operasyonu

Yakın tarihte Türkiye Cumhuriyeti’nde benzeri görülmemiş bir rüşvet ve yolsuzluk operasyonu yapıldı. Polis, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı talimatı ile 17 Aralık sabahı İstanbul ve Ankara’da birçok adrese baskın yaparak 89 kişiyi gözaltına aldı. Soruşturmayı önemli kılan rüşvet ve yolsuzluk iddiasına konu olan paraların miktarı kadar gözaltına alınanların üç bakan çocuğu, bir belediye başkanı ile ünlü bürokrat ve iş adamları olmasıydı.

1 Operasyon 3 Soruşturma

Türkiye’yi sarsan, dünyada da geniş yankı bulan operasyon üç ayrı soruşturmadan oluşuyor. İlk soruşturma İran asıllı Rıza Sarraf’ın (Reza Zerrab, sonradan Türk vatandaşı oldu) altın kaçakçılığı, sahte belge ve hayalî ihracat yöntemleri ile kara para transferini ve rüşvetle gerçekleştirdiği iddia edilen faaliyetlerini kapsıyor.

İddialara göre, Sarraf kara para transferi işlerini rahat yürütebilmek için bakan ve üst düzey bürokratlara rüşvet vermişti. İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler ile Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın oğlu Salih Kaan Çağlayan, bu rüşvet trafiğinde etkin rol oynuyordu ve Sarraf kendisine koruma tahsis ettirmek ve bazı örgüt üyelerine Türk vatandaşlığı kazandırmak için de rüşvet dağıtmıştı. Para trafiğinin miktarı 87 milyar avro, rüşvet miktarının ise 137 milyon lira olduğu söyleniyordu. Olaya Halkbank ve müdürünün de adı karışmıştı. Soruşturmanın ikinci ayağını Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın görev sahasındaki Toplu Konut İdaresi (TOKİ) ve inşaat sektöründeki rüşvet, haksız kazanç, imar usulsüzlükleri ve rant yolsuzluklarını, üçüncü soruşturma ise Fatih Belediyesi’ndeki usulsüzlüklerle ilgili, tarihi yapıların ve sit alanlarının rüşvet karşılığı ve kanuna aykırı şekilde imara açılması ile ilgiliydi. Daha birçok teferruat var ama bunlara değinmeyeceğiz. Teferruata dalmadan olayı incelemeye devam edelim.






Hükümet Şokta

Türkiye’yi sarsan, dünyada da geniş yankı bulan yolsuzluk operasyonu ile 3 Bakanın oğlunun gözaltına alınması, 4 bakanın isminin de yolsuzluk ve rüşvet iddialarına karıştırılması ilk anda hiçbir şeyden haberi olmayan Erdoğan Hükümetinde bir şoka neden oldu. Ne polisin en üst amiri olan İçişleri Bakanı, ne Adalet Bakanı, ne de Başbakan’ın operasyondan hiç haberi olmamıştı. Operasyon şimdiye kadar örneğini görmediğimiz derecede gizlilik içinde yapılmıştı.

Suçlu Cemaat mi?

Hükümet ve AKP yetkilileri artarda açıklamalar yapmaya başladılar. Bunun AKP’yi siyaseten bitirmeyi amaçlayan bir tertip olduğunu, devlet içinde paralel yapılanma bulunduğunu iddia ettiler. Hükümet üyeleri el ele tutuşup gülerek birlik içinde olduğunu kanıtladı. Başbakan Erdoğan "Ortada çok kirli bir operasyon var. Devletin içinde devlet olan çeteler var. Bu örgütlenmeyi kesinlikle meydana çıkaracağız. Gereken çalışmayı gerektiği gibi yapacağız" dedi. Yabancı basın operasyonu, Başbakan Erdoğan ile Fethullah Gülen çekişmesine bağladı. Operasyonu Başbakan Tayyip Erdoğan ve Gülen cemaati arasında dershanelerin kapatılması tartışmalarıyla tırmanan gerginliğin yeni bir safhası olarak gören piyasalarda durgunluk ve düşüş yaşandı. Poliste çok büyük tayinler oldu ve halen de devam ediyor.






“Ülkemizde tutmaya da mecbur değiliz”

Başbakan Erdoğan, ABD Büyükelçisi Ricciardone'yle ilgili son günlerde büyükelçilerin bazı provokatif eylemler içerisine girdiğini belirterek, ‘Eğer görev alanınızın dışına çıkarsanız biz sizleri ülkemizde tutmaya da mecbur değiliz’ dedi. Karadeniz gezisi sırasında yaptığı konuşmada ‘Bu uluslararası oyun, kökü dışarda tezgah. Taşeron olarak kullanıldılar. Yerli piyonlar bu komploda kullanıldı. Gezi’de bu oyunu nasıl bozduysak burada da bu oyunu bozacağız bunu bilin, '…O elleri kırarız' dedi. Bu konuşmaları dış basında ilgiyle izlendi. ABD'nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone bazı gazetelerde çıkan "yolsuzluk ve rüşvet operasyonun arkasında ABD var" iddialarına " ABD'nin hiçbir ilgisi yoktur. Haberlerin tümü yalan ve iftiradır. Hiç kimse asılsız iddialarla Türkiye-ABD ilişkilerini tehlikeye atmamalıdır" dedi. ABD resmi bir açıklama ile rahatsızlığını belirtti.

‘Haddini Bil’ – ‘Allah Görüyor’

Fethullah Hoca itham edilmekten rahatsızlık duymuştu. Önce ‘haddini bil’ dedi. Erdoğan'ın Karadeniz gezisinde, devlet içinde paralel yapılanmaya izin vermeyeceklerini belirtip, Numan Kurtulmuş'a ait olduğu ileri sürülen görüntülere sert tepki gösterdi; "Benim Genel Başkan Yardımcımla ilgili, son derece iffetli bir insanla ilgili ahlaksız bir filmden kare alıyorlar, onu servis ediyorlar. Bu alçaklıktır, bu şerefsizliktir, bu namussuzluktur, ahlaksızlıktır, hem dindarım diyeceksin hem de gözünü kırpmadan, üstelik de en iğrenç biçimde masum insanlara iftira atacaksın, yazıklar olsun” dedi.






Bu sözler üzerine Fethullah Gülen; 'Müslümana çete diyen, şebeke diyen, eşkıya diyen ve onları inlere sığınmış goriller gibi, maymunlar gibi gören... Bunlarla hiçbir eğri düzeltilemez. İki metre genişliğindeki tahta kulübeleri in şeklinde görme, esasen inin neden ibaret olduğunu bilmemenin ifadesidir. Kimin inde olduğunu Allah görüyor. İnlerdeki maymunlar, goriller, ayılar, sırtlanlar, yılanlar, çıyanlar gibi… İn deyince onlar anlaşılır’ ifadelerini kullandı.

‘Evlerini Ateşler Salsın’

İthamlar devam edince bu sefer o meşhur, -daha sonra beddua olmadığı açıklanan- ‘…evlerini ateşler salsın, yuvalarını başlarına yıksın…’ duasını etti. Yakışmadı hocam, yakışmadı. Video dedikoduları, kötü dualar, hiddet size yakışmadı…

Her Şey Altüst

Neticede; önce Zafer Çağlayan ve Muammer Güler bakanlık görevlerinden istifa ettiler. İstifasını canlı yayınında açıklayan Bakan Erdoğan Bayraktar, suçlandığı işlemleri talimatıyla yaptığını belirttiği Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da istifa etmesi gerektiğini söyledi.

New York Times gazetesi, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı "suçlayarak" istifa etmesinin ardından, rüşvet skandalının Erdoğan'a bir adım daha yaklaştığını öne sürdü.

Kabinede değişiklik yapıldı, Bakanlar Kurulu'nda 10 isim değişti. Yolsuzluk operasyonunda suçlanan 4’ncü kişi, Avrupa Birliğinden sorumlu Bakan Egemen Bağış da kabine dışında kaldı.

Hükümeti koruyalım derken, “Cemaat ne istedi de vermedik”, “Bunlar milli orduya da kumpas kurmuşlardı”, “Yargı ve emniyete çete sızmış”, “Amerikan elçisi bu işi planladı”, “Dolarları kim aldı", “Yargıtay’da Cemaat imamı var, ben bunu biliyordum”, "Her yere kim sızdı, Her yeri kim dinledi”, “Balyoz ve Ergenekon da bu çetenin işi” gibi kendilerini daha zor duruma sokacak savunmalar yaptılar.

Emniyet teşkilatı her düzeyde alt üst edildi, hakim ve savcıların arasında bölünmeler yaşandı. Yani kısa bir dönem içinde medeni, demokratik ve laik bir ülkede olmayacak her şeyi, her türlü usulsüzlük ve çirkinliği bir arada yaşadık. Ancak “Yolsuzluk var mı, yapıldı mı? Bunun cevabını bizi yönetenlerden alamadık. Bakalım adalet ne diyecek?






İkinci Çuval Operasyonu

Şimdi size basit bir sual soracağım. Türkiye’nin ABD ile ilişkileri iyi olsa idi, bütün bu olumsuzluklar, bütün bu çirkinlikler olur muydu?

Türkiye’de ABD’ye tanınan imtiyazlar 1923 yılında başlamış. Türkiye Cumhuriyeti kurulurken ABD ile sıkı ekonomik ilişkiler geliştirmek isteyen ve Lozan Barış Antlaşması sırasında ABD'nin politik desteğini arayan TBMM ve hükümet, 1923 yılı başında Türkiye'de yatırım yapacak Amerikan şirketlerine yoğun teşvikler içeren Chester Teşvikleri yasasını kabul etmiş.

1947 yılında ABD Senatosu Sovyetler Birliği'ne karşı Batı bloğunu korumak üzere Truman Doktrini'nin bir parçası olarak Türkiye için bir ekonomik ve askerî yardım paketini onaylamıştır.

Amerika ile olan askeri, ekonomik, teknik, eğitim vs. gibi çok yönlü ve 65 yılı aşan ilişkiler Amerika’nın, başka hiçbir devletin giremediği kadar bütün müesseselerimize, bütün hücrelerimize girmesine neden olmuştur.

Türkiye’de politika, ordu, güvenlik, basın, hemen-hemen tüm müesseselerimizde yükselmek isteyen herkes Amerika’nın yolunu tutmuş, destek istemiştir, istemeye de devam etmektedir. İçimizdeki Amerika ordumuza ihtilal yaptırmış, hükümetleri devirmiş, hükümetler kurmuştur. Yani bir yerde görünmese ve arka planda kalsa da Türkiye’yi yönetmiştir.

Erdoğan Hükümeti bir yıl öncesine kadar Türkiye’ye çok olumlu hizmetler vermiş, başka hiçbir hükümetin başaramadığı birçok projeyi gerçekleştirmiştir. Ekonomi, dış ilişkiler gelişmiş, hem Türkiye hem de Türkiye’yi yönetenler uluslararası alanda saygınlık kazanmışlardır.

Geçtiğimiz yıl ilişkilerde değişiklikler hissedilmeye başlanmıştır. Batılı kaynaklar Türkiye’de eksen kayması olduğunu telaffuz etmeye başlamış, münasebetler gittikçe bozulmuştur. Bunda, yöneticilerin ağzına geleni söylemek ve aklına geleni yapmak alışkanlığının da rolü olmuştur.

Dik durmak, haysiyetli olmak, milliyetçi davranmak her zaman tercihimiz olmalı. Ancak imkânlarımızı, gücümüzü, kuvvetimizi de iyi bilmemiz gerekir.

Başkanı Roosevelt’in dediği gibi “Politikada hiçbir şey tesadüfi değildir. Bir şey oluyorsa, o olayın o biçimde gerçekleşeceği önceden planlanmıştır. Ben bu 17 Aralık olayına “İkinci Çuval Operasyonu” diyorum ve devamının geleceğini sanıyorum. Bakalım daha neler göreceğiz, çuval kimlerin başına geçirilecek…

Mevlana’nın şu güzel sözü herkes için geçerli. “Ne kadar az yüksekten uçarsan, düştüğün zaman o kadar az incinirsin. Kibiri bırak alçak gönüllü ol…

İyi seneler diliyorum. Sağlıcakla kalın.