SON TV Yazıları: DOĞU PERİNÇEK, AYDINLIKÇILAR VE CASUSLAR
Doğu Perinçek ve örgütü 1970’li yıllarda “Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi” adında illegal bir terörist örgüt kurmuşlardı. Gizlice Şafak isimli kışkırtıcı yayını basıyor ve dağıtıyorlardı. Bu Maocu Terör Örgütü’nün bir İngiliz istihbaratçının evinde yakalandığı bilgisini “Tanık” olarak ifade verdiğim, Ergenekon davasına bakan 13 Ağır Ceza Mahkemesinde belirtmiş, bu konuda yazılı bilgiler de sunmuştum. Mahkemesinin bu konuyu araştırılması AYDINLIKÇILAR arasında panik yaratmış. Beni yalancılıkla suçlayan yayınlar yapıyorlar. Maocu geçinen grup, laf kalabalığı ve yalanlarla konuyu saptırıp kapatmaya çalışıyor.
YALANLAMALARA CEVAP
Okuyucularımıza “son.tv” ile bu konuyu teferruatlı bir şekilde anlatan bir dizi film hazırladık. Beğeneceğinizi umuyoruz.
Daha önce eski MİT Mensubu Necdet Küçüktaşkıner’in TBMM Susurluk Komisyonunda anlattıklarını yayınlamıştık. Filmi seyretmeye başlamadan önce bir kez daha onun anlatımıyla bu konuya göz atalım.
Tarih 17.03.1997, yer TBMM Susurluk Komisyonu. Eski MİT görevlisi Necdet Küçüktaşkıner, ülkemizde yürütülen gizli faaliyetler ve milli güvenliğimiz konusunda çok önemli bilgiler vermeye çalışıyor. Ancak sözü sık sık bazı komisyon üyelerince ve özellikle de Yaşar Topçu tarafından kesiliyor.
İZİN VERİN ANLATAYIM
“Sayın Başkanım, ikinci plan diye buyurduğunuz hususlar, benim komisyonun dinlemesini istediğim hususlardır. Türkiye'de oynanan bir oyunu açıklamak için esas itibariyle ben buradayım. Ben, bu Komisyonu çok değerli, Meclisten çıkmış bir komisyon olarak kabul ettiğim için başımdan geçen canlı bir provokasyonu anlatmak istiyorum; bunu ben yaşadım, benimle beraber devlet yaşadı...
Aydınlık gazetesinde koca bir manşet attılar. Benim yazıhanemin, evimin resimleri, şahsımın, yandan önden çekilmiş filan hedef olarak bizi ortaya attılar. Hakkımızdaki bibliyografik bilgiler doğru, hepsi doğru; ana adı, baba adı, MİT'e hangi tarihte girmiş çıkmış, hangi görevde bulunmuş, tayini nereye olmuş, hangi devrede terfi etmiş bunların hepsi doğru. Ancak, altına, işte her şeye bir çamur atıyorlar. O tarihlerde, bu örgütü bir sol örgüt olarak biliyorduk, kafamızda bir İngiliz istifamı belirdi. Biz, o tarihlerde, bir İngiliz'i yakaladık, sorgulayamadık…
ÖRGÜTÜN BAŞI ÇOBAN MI?
Ben İstanbul'da Ferit İlsever'in şifreli defterini çözünce, zaten, bütün İstanbul örgütü çıktı. İstanbul örgütünün şeması vardı şifreli defterde. Ondan sonra, operasyon, Ankara'ya atladı, Doğu Perinçek, burada, bir çiftlik evinde çoban kıyafetinde yakalandı. 120 sayfa kendi el yazısıyla ifadesi vardır. Ferit İlsever'in 60 sayfa kendi el yazısıyla ifadesi var.
Şimdi, (MİT’tekilerle) konuştuk, kendilerini aydınlattım. "Benim kanaatimi sorarsanız, bu işin içerisinde çapanoğlu var, bunlar, yabancı bir istihbarat servisiyle temas halindeler; ancak, ben, bunu tespit edemedim; siz buyurun tespit edin" dedim. Ondan sonra bu kontrgerilla yayını üzerine, MİT birtakım ciddî çalışmalar yürüttü. Bu arada, bu çalışmalar yürürken, bunların istihbarat ağına,
Turan Çağlar adında bir emekli albay takıldı.
DARBECİ – AYDINLIKÇI CASUS
Turan Çağlar, emekli bir albay ve Ankara'dan İstanbul'a gelmiş, burada, Odalar Birliğinde "Özel Sektör Enformasyon Bürosu" adında bir kuruluş kuruluyor. Bu büroyu yönetiyor. Büronun ne iş yaptığı belli değil, paranın nereden geldiği belli değil, paranın nereye gittiği de belli değil.
Bu “Özel Sektör Enformasyon Bürosu, Uğur Mumcu'nun da tetkikatına uğruyor. Özellikle bunun üzerinde uğraşıyor Uğur Mumcu; araştırıyor ediyor, birtakım paralar sarf edilmiş, bu paraların nereye gittiğini ne yapıldığını tespit edemeden Uğur Mumcu çalışmalarını yarıda bırakıyor.
Bu arada Turan Çağlar, Nuri Beyle ilgili bilgileri Aydınlık’a verirken suçüstü oluyor İstanbul Fındıklı'da Set üstünde. Yanında MİT'çi Bülent Şekerkaya var, ikisini birden suçüstü yapıyorlar. Turan Çağlar alınıyor, birtakım sorgulara tabi tutuluyor ve ondan sonra her ne hikmetse serbest bırakılıyor, hakkında hiçbir tahkikat yapılmıyor. MİT'çi Bülent Şekerkaya öldü, intihar etti.
Birtakım oyunlar oluyor, burada bunun nereden geldiği bilinmiyor serbest bırakılıyor. Nuri Bey “Bu, espiyonaj yönünden kontrol edilmesi veya askeri mahkemeye verilmesi gereken bir kişidir" diyor. Talebi kabul edilmiyor. Meğer, Turan Çağlar denilen adam, bizim biyografik malumatımızı, demin arz ettiğim biyografik malumatı adamları vasıtasıyla alıyor personelden ve Aydınlık Gazetesine aktarıyor.
Aydınlık Gazetesine aktarıyor; ama, kendiliğinden aktarmıyor, CIA, Aydınlık Gazetesini destekle diye Çağlar'a emir vermiş. Aydınlık Gazetesi bunları alıyor, kullanıyor, yazıyor, çiziyor, herkese bir yakıştırma yapıyor. Hatta Turan Çağlar, Aydınlık Gazetesinin merkezinde merkez komitesinden iki üç kişiyle beraber toplantılar yapıyor. Artık, işi bu derece ihtilal öncesi yozlaştırmışlar yani.
Neticede Turan Çağlar Amerikalı bir CIA ajanıyla suçüstü yapıyorlar. Onlardan para alıyormuş 1000 dolar filan. İşte içimizdeki bir iki kişiye de para veriyormuş. Orada bilgileri çalıyor, bunları Aydınlık gazetesine aktarıyor.
CIA'dan aldığı talimat muvacehesinde Aydınlık Gazetesini desteklemesi bence ilgi çekici bir olaydır, Komisyonun dikkatini çekiyorum. Netice itibariyle, adam askerî mahkemede yargılanıyor, yargılanırken de ölüyor.
Evet bu çok önemli açıklama ertesi gün gazetede şöyle veriliyordu: “18.02.1997 - Komisyon dün ayrıca Hüseyin Baybaşin’in avukatı sıfatıyla çağırdığı Necdet Küçüktaşkıner’i dinledi. Küçüktaşkıner’in Baybaşin’in avukatı olmadığını söylemesi ve kendi yaşamına ilişkin konuşması. Komisyon Başkanı ve üyelerince kesildi.”
Necdet Küçüktaşkıner’in ifadesi önemliydi. Zira Küçüktaşkıner o operasyonu yürüten sorumlu kişiydi. Resmin, olayın tamamını biliyordu. Ben ise o baskında yardımcı olarak görevlendirilmiştim. Bilgim yaşadığım enstantanelerden (anlık görüntülerden) ibaretti.
AYDOĞAN BÜYÜKÖZDEN
Hilary Sumner-Boyd’la konuşmuş, başında perukla yakalanan ve bir müddet "sağar ve dilsiz" numarası yapan Aydoğan Büyüközden’i Sirkeci’deki Emniyet Müdürlüğüne götüren ekipte yer almıştım.
AYDINLIK YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Şafak (TİİKP) Davası Ağustos 1974’de neticelendi. 197 kişinin 8 ila 20 yıl arasında ceza yediği davada Doğu Perinçek, Ferit İlsever ve diğer bazı aydınlıkçılar 20 yıla, Aydoğan ise 15 yıla mahkûm oldu. 1974 Temmuz'unda hepsi genel afla serbest kaldılar. Aydınlık, Kasım 1974’te haftalık dergi olarak yeniden yayına girdi, ancak bu yayın 14 sayı sonra Şubat 1975’de son buldu. Sıkıyönetim tarafından kapatıldı. Aydınlık, 1 Mart 1978'de günlük gazete olarak çıkmaya başladı. “KONTRGERİLLA” konusunun yayınlandığı bu dönemde “Yazı İşleri Müdürü” benim İngiliz’in evinde yakalanmasına şahit olduğum Aydoğan Büyüközden’di.
Aydınlık 12 Eylül 1980 günü askeri yönetim tarafından kapatıldı. Aydoğan Büyüközden bu dönemde birçok kere gözaltına alındı, yargılandı.
DİĞER BÜYÜKÖZDEN
Ferit İlsever ile yakalanan 29 kişi arasında Aydoğan Büyüközden’den başka bir diğer Büyüközden daha vardı. Eşi Gülay Büyüközden. O bir macera filmine konu olabilecek kadar enteresan bir geçmişi olan, savunduğu fikirleri ile kamuoyunda tartışmalar yaratan, günümüzün tanınmış gazetecisi Gülay Göktürk’tür. (Genç kızlık soyadı “Kurnaz”) 1969’da evlendiği Aydoğan Büyüközden’le beraberliği 1972’ye kadar sürmüş ve daha sonra yine birlikte yakalandığı isimlerden Ahmet Metin Göktürk ile evlenerek Göktürk soyadını almıştır. Göktürklerin bir oğulları ile bir kızları var.
1 MAYIS EN İYİ ŞAHİTLERİ
Metin Göktürk’ü yakın tarihteki bir tartışmadan hatırlayacaksınız. Halil Berktay’ın bilinen belli çevrelerce tepkilerle karşılanan 1977’deki “Kanlı 1 Mayıs” ile ilgili beyanatını doğrulamış ve o gün başından sonuna kadar Aydınlık için resim ve film çekmek amacıyla Sular İdaresinin üstünde bulunduğunu ve oradan hiç kimsenin ateş etmediğini, tersine alandan üzerlerine ateş açtıklarını belirtmişti. Şüphe yok ki hem Halil Berktay hem de Göktürk’ler Perinçek ve Aydınlıkçıları herkesten daha iyi tanıyorlar.
PROFESÖR CERİT’İN EŞİ
Aydoğan Büyüközden’e gelince artık Perinçek’in çevresinde gözükmüyor. Herhalde o da birçokları gibi Perinçek ve Aydınlıkçılardan kopmuş. İkinci evliliğini başarılı, tanınmış
Profesör Dr. Güldem Cerit ile yapmış olan Büyüközden’in neyle meşgul olduğunu bilmiyorum.
Büyüközden’in neyle meşgul olduğunu bilmiyorum ama içinde bulunduğu karanlıktan uzaklaşmakla doğru yapmış. Bir mucize olup, Doğu Perinçek, Ferit İlsever ve diğer Aydınlıkçılar da pişmanlık duyup, yabancı güçlerin yaptırdıkları tertipleri, hedef gösterip ölümüne neden oldukları insanları bir-bir anlatsalar, hayatlarında ilk kez bu ülkeye iyi bir şey yapmış olurlar.
Yalan Dünya Tiyatrosu
Perinçek’in illegal örgütü TİİKP’nin Ferit İlsever Başkanlığındaki İstanbul grubunun bir İngiliz’in evinde yakalanması Aydınlıkçılar tarafından hep reddedildi.
Perinçek, olayın doğru olmadığını, Aydoğan Büyüközden’in orada yakalanmadığını, lojman’ın da İngiliz’e ait değil Robert Kolej’e ait olduğunu söylüyordu.
Kiracı Terör Örgütü
En eğlenceli cevap, bana Amerika’ya, Doğu Perinçek’ten sonra elektronik posta ile düzeltme yollayan Hasan Yalçın’a aitti:
“Bilgilerin tamamı asılsız ve yalandır. İngiliz Profesör Hilary Summer Boyd’la bir dava sanığının ilişkisi, ev sahibi-kiracı ilişkisinden ibarettir. Summer Boyd gibi Robert Kolej’de çalışan sanıklardan biri Boyd’un evini kiralamış ve bir süre orada oturmuştur. Birkaç parti üyesinin o evde yakalanmış olması İngiliz İstihbaratıyla ilişkinin kanıtı olamaz”.
Görüyor musunuz, Perinçek’in Robert Koleje ait diye düzeltme yaptığı lojmanı, İngiliz, örgüte kiraya vermiş.
Onlar yalanladıkça ben delilleriyle yeni bilgiler ortaya koydum. Buna devam edecek, bu ülkeye daha fazla zarar vermelerine imkân tanımayacağım.
Cahit Düzel
Ferit İlsever’i de dinlediniz. O da o evin yakalanan örgüt mensuplarından Cahit Düzel’e ait olduğunu iddia ediyor. Demek “kiracı parti üyesi” Cahit Düzel’miş! İngiliz’i ise hiç görmemiş… Herhalde Turan Çağlar ve Savaşman’ı da! Boş çaba, takke düştü, kel gözüktü. Hepsi tescilli…
Ferit İlsever’in bahsettiği Cahit Düzel, Perinçek’in organizasyonuna katılıp tahsilini tamamlayan ender kişiler arasında. 1971 yılında Robert Kolej İş İdaresi ve İktisat Yüksek Okulu’ndan mezun olup bir müddet Ekonomi gazeteciliği yapıyor. 1989 – 2005 yılları arasında Philip Morris Sabancı A.Ş.’de Kurumsal İlişkiler Direktörü ve Philsa A.Ş.’de Yönetim Kurulu Üyeliği görevini yürütmüş. 2005 yılından sonra ortak olduğu bir danışmanlık şirketini yönetmiş, bir Kimya şirketinin de Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yapmış. Ayrıca Boğaziçi Üniversitesi Mütevelli Heyeti’nde.
Ferit İlsever’in bahsettiği Cahit Düzel, Perinçek’in organizasyonuna katılıp tahsilini tamamlayan ender kişiler arasında. 1971 yılında Robert Kolej İş İdaresi ve İktisat Yüksek Okulu’ndan mezun olup bir müddet Ekonomi gazeteciliği yapıyor. 1989 – 2005 yılları arasında Philip Morris Sabancı A.Ş.’de Kurumsal İlişkiler Direktörü ve Philsa A.Ş.’de Yönetim Kurulu Üyeliği görevini yürütmüş.
2005 yılından sonra ortak olduğu bir danışmanlık şirketini yönetmiş, bir Kimya şirketinin de Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yapmış. Ayrıca, Boğaziçi Üniversitesi Mütevelli Heyeti’nde.
Anlaşıldığı kadarıyla hayli başarılı bir iş adamı. Galiba artık emekli olarak günlerini güneyde tekne ve denizde geçiriyor. Herhalde Perinçek ve Aydınlıkçılarla ilişkisi kalmamış ki habire onun adını öne sürüyorlar.
Devlet Brifingi
3 Kasım 1972’de Ankara’da Marmara Köşkünde yapılan devlet brifinginde; “Amerika'da eğitilmiş bulunan ve bu arada Chicago'da Taşmak Sutyun Ermeni Cemiyeti ile irtibat kurduğu söylenen Leon Mafyan adındaki bir militan, bidayette aynı evde oturduğu birkaç subayın kendi vahşet çizgisine çekilmesinde kullanılmış ve maalesef 40-50 kadar genç subayı da en azından sempatizan olarak PDA çizgisine saptırmaya muvaffak olmuştur. Kendisinin Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde öğretim kadrosunda bulunması bu faaliyetlerine yardımcı olmuştur. Türkiye ihtilalci İşçi Köylü Partisiyle her ne şekilde olursa olsun ilişkili bulunan askerlerin hepsi yakalanarak tutuklanmışlar ve böylece Ordu saflarına sızmaya muvaffak olan PDA zihniyeti söndürülmüştür” denilmektedir.
Türk Solu isimli dergide Ocak 2007’de yayınlanan bir yazıda ise TİİKP ve TİKKO üyesi Ermeniler olarak; “Levon Mafyan, Hrant Dink, Ohannes Bakırcıyan, Aziz Demirel, Murat (Ohannes) Saskal, Maniyil Demir” isimleri sayılmaktadır.
Perinçek grubundan koptuğu anlaşılan ve sırf Ermeni asıllı Türk vatandaşı olması nedeniyle herkesten fazla suçlanan Levon Mafyan, sonunda mahkemeye müracaatla “dininin Müslüman, adının Levent ve soyadının Denizci olarak tescilini” sağlamış. Levent Demirci, meşhur müzisyen ve bestecimiz Garo Mafyan’ın ağabeyidir.
Aile Şirketi
Merak ettiğim bir husus, Ferit İlsever’in ekibi ile yakalananlar arasında
bulunan Sami Perinçek, Doğu Perinçek’in; “Ayakkabı malzemesi üzerine küçük
esnaftır, Mustafa Paşa Kuruselvi sokakta oturur” diye bahsettiği amcası mı?
Neden olmasın, Profesör Emine Büşra Ersanlı da eski baldızı değil miydi? Kardeşi, kayınbiraderi, oğlu bu işlerin içinde olmadı mı? Herhalde karlı, kazanç sağlayan bir iş ki ailece bu işlere soyunmuşlar. Bir aile reisi yakınlarını nasıl olur da böyle cezaevlerine sürükleyecek işlere yöneltir?
Eski Aydınlıkçı Turgut Balya “Perinçek Görev İcabı Bir Solcudur” başlıklı yazısında şöyle diyor:
“Babasının Oğlu"
Bilindiği gibi 12 Eylül öncesi babası tarafından Sovyet Sosyal Emperyalizmi baş düşman ilan edilmişti. Fakat Doğu Perinçek oğluna 1990'larda Rus dili ve edebiyatı okuttu. Baba Perinçek kendini yakın bulduğu "Çin" dilini değil de Rus dilini neden tercih etmişti. Oğul Perinçek daha becerikli, donanımlı bir casus olarak mı hazırlanıyordu?”
(Turgut Balya - 1958 yılında Manisa - Akhisar'da doğmuş. İstanbul’da birçok yerel gazete ile sektörel dergide editör, haber müdürü ve muhabirlik yapmış.
1978 Haziran'ından 1979 Kasım'ına dek Aydınlık Gazetesi'nde yazmış ve Aydınlık Yayınları'nda düzeltmen olarak çalışmış. 1978 Eylül'ünden itibaren Perinçek'in TİKP'ine muhalefet etmiş ve ayrılmış. Doğu Perinçek'e karşı yazdığı yazılar ve diğer yazılarına bakmak gerek.
turgut balya kimdir )
Doğu Perinçek ve Aydınlıkçıların yabancı servislerle irtibatı sadece örgütlerinin bir İngiliz’in evinde yakalanması ile sınırlı değil.
Anglo-Amerikan Casuslar
Doğu Perinçek ve Aydınlıkçıların yabancı servislerle irtibatı sadece örgütlerinin bir İngiliz’in evinde yakalanması ile sınırlı değil. Suçüstü yakalanarak casusluk suçundan ağır ceza alan iki emekli Türk Subayı da Aydınlıkçılarla irtibatlıydı. Hele bunlardan Turhan Çağlar, Aydınlık’ın “İstihbarat ve Yazı İşleri Müdürü” gibi çalışıyor, Aydınlıkçılarla toplantılar yapıyordu. Bu konuları gazetelerden alıntılarla izleyelim.
1954 yılında gazetelerde şöyle bir haber çıktı: “Napoli’deki NATO karargâhında vazifeli bulunan Yüzbaşı Turan Çağlar’ın bir kızı dünyaya gelmiş ve NATO adı konmuştur. NATO, Napoli’deki NATO karargâhında doğan ilk çocuktur”.
John Le Carré’nin Köstebeği
Sadece gazete kupürlerini arka arkaya eklediğinizde bile karşınıza Oscar’a aday olan John Le Carré’nin eserinden uyarlanan Köstebek’e tur bindirecek bir casusluk hikayesi bu. Hava Muhabere Yüzbaşı Turan Çağlar Manastırlı bir aileden geliyor. Türkiye’deki tüm darbe ve darbe girişimlerinde yer almış bir isim.
MİT fezlekesinden çarpıcı bilgiler
Albay Turan Çağlar ile ilgili MİT fezlekesinden film gibi casusluk raporu çıktı. Raporda CIA’nın Çağlar’a yönelttiği sorular da var: “Orduda sol darbe olur mu?
Ecevit daha ne kadar sola kayar? Evren’in dişçisi ile evlenme dedikodusu gerçek mi?” Ergenekon davasına bakan 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin MİT’ten istediği “casusluk” dosyalarından film senaryosu gibi bir fezleke çıktı. Albay Turan Çağlar ile ilgili fezlekede, 12 yıl CIA’ya çalışan Çağlar’ın, başlangıçtan suçüstü anına kadar faaliyetleri yer alıyor.
İhtilalci Albay ve İstanbul Sermayesi
Turan Çağlar 1965’te emekli olduktan sonra İstanbul sermayesiyle de ilişkiye geçer, Odalar Birliği‘nin İstanbul’daki Özel Sektör Enformasyon Bürosu’nda çalışmaya başlar. Sabancı Holding’te görev alır, Akbank’ta müdürlük yapar. MİT’in yönetimiyle sürekli irtibat halindedir. Gazete arşivlerinde Çağlar’ın adına
1971’de işadamı Mete Has’ın kaçırılması sırasında olayı polisten gizleyen ailenin bir yakını olarak kaçırılmayı polise ihbar eden kişi olarak bile rastlanıyor.
Nick Sola Kaymamızı İstemiyor
1971’de ise çalıştığı bankaya gelen ve ABD Konsolosluğu’nda çalıştığını belirten “Nick” adlı kişi Çağlar ile CIA bağını kurdu. Fezlekede, Nick ile 15 günde bir görüşen Çağlar’ın “Nick, Türkiye’nin sola kaymasını istemediğini söyledi, 12 Mart’ın nedenleri, daha sonra genç subayların bir darbe hareketinin içinde olup olmayacağına ilişkin fikirlerini aldı.
Müsteşar Solcu mu?
CIA Çağlar’a şunları da sordu; “Orduda ihtilal yapacak sol bir grup olup olmadığı, Türkiye’nin Kıbrıs’a çıkarma yapma ihtimalinin olup olmadığı, Türkiye’nin Yunanistan ile bir harbi göze alıp almayacağı, MİT Müsteşarı Bahattin Özülker’in solcu olup olmadığı.” Çağlar bu kapsamda TSK’nın Kıbrıs’a yapacağı çıkarmaya 28. ve 39. Tümen ile Hava İndirme Komando Tugayı’nın katılacağı, muhtemel çıkarma harekâtının Magosa’dan olacağı bilgisini verdi.
Kızının Eğitimi CIA’dan
Çağlar’ın kızının 1973-1974’te Oxford Üniversitesi’ndeki eğitim masrafları da ABD tarafından karşılandı. CIA Çağlar’a kriptolu görüşme imkânı sağlayacak bir çanta vermek istedi ancak Çağlar yakalanma ihtimaline karşı çantayı almadı.
Doğu Perinçek Grubu İlişkileri
Çağlar ve CIA ajanları randevularını şifreli yöntemlerle belirliyor, bir araya geliyorlardı. Kopukluk olması halinde Çağlar “Jack” ve “Harry” takma adlarıyla konsolosluğu arıyordu. Çağlar Doğu Perinçek liderliğindeki grupta yer alan isimlerle ilişkisi nedeniyle sorguladı.
1.5 Milyon TL Aldı
Çağlar’ın Levent’te Amerikan Konsolosu John McGlosson ile yaptığı gizli buluşma fotoğrafla belgelendi ve suçüstü yapıldı. Çağlar, 41 sayfalık ifadesinde CIA ile ilişkilerini en ince ayrıntısına kadar anlattı, aldığı para için “takriben 1 ila 1.5 milyon Türk Lirası’na tekabül eder” dedi.
Mamak Cezaevi’ne
1983 yılında Çağlar. CIA mensubu ile buluştuğunda “suçüstü” yapılarak yakalanır. Çağlar sorgusunda 15 yıl boyunca Amerikan istihbaratına Türk ordusuyla ilgili bilgi ve belge verdiğini itiraf eder. Mamak Cezaevine konur.
Şüpheli Ölüm
Hürriyet gazetesine “Casus değil, Amerikan sempatizanıyım, fakat bu husus hiçbir zaman memleket sevgisi üzerine çıkamaz, çıkmamıştır” açıklamasını yaptığı 29 Temmuz 1983 günü akşamında cezaevinde hayatını kaybeder. Ölümü şüphe ile karşılanır. Davasına yayın yasağı konduğu için pek kimse olayın üstüne gitmez.
Uğur Mumcu olayı araştırıyor
Olayı araştıran Uğur Mumcu ise şunları belirtir; “Yakın dostlarının anlattığına göre Çağlar, MİT İstanbul Bölge Başkanı Nuri Gündeş tarafından çalıştığı bir büyük bankadan alınarak sorgulandı. Durum, Çağlar tarafından Başbakan Ecevit'e özel bir mektup gönderilerek bildirilmişti. Bunun üzerine Çağlar, ikinci kez sorgulandı. İkinci sorgu Çağlar'ın ileri sürdüğüne göre Belgrad ormanlarında yapıldı ve kendisi Metin adlı bir MİT görevlisi tarafından dövüldü. 12 Eylül döneminde Çağlar "Amerikalılar hesabına casusluk yapmak" savıyla MİT tarafından gözaltına alındı, sorgusu yapılıp Cezaevi'ne gönderildi. Çağlar, cezaevinden gizli olarak çıkartıp yakınları aracılığıyla bazı gazetecilere ulaştırdığı mektuplarda, ilginç bilgiler verdi. İşkencelerden ve ölümlerden söz etti. Çağlar, bir süre sonra askerî cezaevinde ölüverdi! Böylece Turan Çağlar'ın sırları, kendisiyle birlikte mezara gömüldü gitti”.
Cezaevinden Gündeş’e Mektup
Nuri Gündeş, Çağlar’ın ilaçlarını içmeyerek bir nevi intihar ettiğini, cezaevinden mektup yollayıp kendisine ve sorgusunu yapanlara teşekkür ettiğini belirtir. Sorgusunu yapanlardan birinin Şenkal Atasagun olduğunu açıklayarak, mektubu basın mensuplarına gösterir.
Herhalde Ergenekon davası sonunda Sabahattin Savaşman ve özellikle de gizlilik kararı olan Turan Çağlar hakkında karanlıkta kalan çok şey öğrenecek, çocuğuna Nato adını koyan bir subayın Perinçek’in haber kaynağı haline nasıl geldiğini anlayacağız.
Perinçek’e Yakışır Amerika Temsilcisi
Doğu Perinçek ve Aydınlıkçıların ABD Temsilcisi Tuğrul Keskingören’e gelince, seyredeceğiniz videoda onunla ilgili hayli bilgi var. İnkâr yoluna gitse de “ATİLLA ONGUN” takma adını kullandığı, çok karışık ilişkiler içinde olduğu kesin ve bu konuda hayli doküman mevcut. Amerika’daki Kürtler onu fena halde deşifre etmişler ama bizim Washington Büyükelçiliğimize de sorulsa kim olduğu anlaşılır. Bu günkü Büyükelçimiz de, eski Büyükelçimiz Baki İlkin de onu çok iyi tanırlar, kendilerini nasıl tehdit ettiğini hatırlarlar.
Komutanlar İstedi
Keskingören bilmediğim bir kimse değil. Her tarafa servis verdiği için MİT’le ilişkisini görevde iken kesen benim. Onun üzerine askeri ataşeliğe yanaştı. İkaz etmeme rağmen askerler Keskingören’le ilişkiye devam ettiler. Şimdi orada görev yapan ataşelerin çoğu tutuklu.
Onu Çok İyi Tanıyorum
Aydınlık’ın temsilcisi olduğunu öğrendiğimde, rastladığım zaman nedenini sormuştum. Zira hep Ülkücü havalardaydı. Bana “Komutanlar öyle istedi” diye
cevap verdi. Benim web sayfamda hala duran «Henri Barkley ve "Tesir Ajanlığı"!» isimli yazıyı kim yazdı? Henri Barkley elektronik posta yollayıp “dava edebileceğini” söyleyince yazıyı çıkarttım diye “Biz bir grubuz, sizi buradan attırırız” diye beni tehdit eden kim di acaba? Yolladığı birçok belge bende mevcut. Bu bakımdan boşuna yorulmasın…