SON TV Yazıları: ABDİ İPEKÇİ’Yİ ANAR, DERİN DEVLET’İ ARARKEN...
18.02.2013
Cinayetten 34 Yıl Sonra
Geçtiğimiz günlerde, 34 yıl önce, 1 Şubat 1979’da evinin yakınında silahlı bir saldırıda öldürülen Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürü ve Başyazarı Abdi İpekçi, kabrinde düzenlenen törenle anıldı. Günümüze kadar birçok yönü ile karanlıkta kalan “Abdi İpekçi Suikastı Davası” 30 yıllık zaman aşımı nedeniyle kapanmıştı. Geçtiğimiz günlerdeki bu anma töreni bana geçmişteki bazı tuhaflıkları hatırlattı.
Sadece Ağca Değil Daha önce kendi sitemde yazmıştım. Bazı köşe yazarları Ağca konuşursa, Abdi İpekçi ve Papa'ya suikast olaylarının çözüleceğini belirtiyorlardı. Ağca'nın samimiyetle konuşması halinde bunun mümkün olduğunu, ancak, 19 sene konuşmayan, daha doğrusu konuştukça olayı daha karışık hale getiren ve adeta herkesle dalga geçen Ağca'nın birdenbire samimi duygularla her şeyi anlatmasını beklemenin, biraz fazla iyimserlik olacağını belirtmiştim.
Esasında Abdullah Çatlı grubu ile yurt dışında “Asala’ya karşı faaliyet yürüten” MİT İstanbul Başkanı Nuri Gündeş başta olmak üzere birçok ismi saymış ve bunların bilgi sahibi olduğunu ve konuya açıklık getirebileceklerini de söylemiştim. Hatta Abdullah ÇATLI'nın önemli açıklamalarını ihtiva eden bir mektubunun Nuri Gündeş’te olduğuna da değindim. Ancak ne ismini saydıklarım samimi bir açıklama yaptı, ne de onlara doğru dürüst sual soranlar oldu.
Palma Mallorca ve Uğur Mumcu ile Nuri Gündeş Görüşmesi
Abdi İpekçi suikastı konuda en kapsamlı çalışmalar yapanlardan biri rahmetli Uğur Mumcu’ydu. Palma Mallorca’ya kadar gidip iz sürmüş, Nuri Gündeş’le İstanbul Sultanahmet Sahilyolu’ndaki Kalyon Otel’de buluşarak bilgi almaya çalışmıştı ama ömrü vefa etmedi. O da korkunç bir suikasta uğrayarak hayatını yitirdi. Onun yolunda gideceklerini söyleyen “genç araştırmacı gazetecilerin” ise lafları havada kaldı, hiçbiri onun gibi ciddi bir çalışma ortaya koyamadı.
Yalçın Özbay Almanların Koruması Altında
Abdi İpekçi (ve daha sonra da Papa) suikastının organizasyonunda yer aldığı belirlenen zanlılar arasında Abuzer Uğurlu, Bekir Çelenk, Mehmet Şener, Oral Çelik, ve Yalçın Özbey vardı. Yavuz Çaylan hariç bunların hiç biri bu cinayetten sorgulanmadılar ve ceza almadılar. Cinayetten önce ve sonra Ağca’nın hesabına para yatıran Yalçın Özbey, Almanya’ya kaçtı ve siyasi mülteci oldu. 1997 yılının ortalarında, Yalçın Özbey, Almanya’da ESSEN Eyaleti Kriminal ve Narkotik Polisince uyuşturucu kaçakçılığından yakalandı. Yalçın Özbey, Alman polisine itiraflarda bulunmuş, bunun üzerine polis, yasalara göre şahsı itirafçı olarak kabul ederek koruma altına almıştı.
Esasında uyuşturucu faaliyetinde normal görünen bu koruma altına alma işlemi, önemli bir cinayet olayına adı karışmış ve aranmakta olan, bir kişi için pek mantıklı görünmüyordu. Türkler arasında çok iyi örgütlenmiş olan Alman istihbaratının Yalçın Özbey'in kaçakçılık dışındaki faaliyetlerinden haberi olmaması mümkün değildi. Alman istihbaratı belli ki kendileriyle irtibatlı olan Yalçın Özbey’i bu şekilde güvenlik altına almıştı.
Almanlardan Usul Dışı Bir Talep
Neticede Essen Eyalet Başsavcısı, Yalçın Özbay’ın Türkiye tarafından aranmasını dikkate almayarak, usul dışı bir şekilde Türkiye’nin Essen Başkonsolosluğuna başvurarak Yalçın Özbey isimli bir Türk vatandaşının uyuşturucu kaçakçılığı hakkında itiraflarda bulunduğunu belirtiyor. Türkiye bağlantıları nedeniyle Türkiye’den konunun uzmanı olan kişilerin Almanya'ya gelerek sorgulamaya katılmasını istiyor.
Bu usul dışı talep üzerine (Normalde Adalet Bakanlıkları kanalıyla yapılması ve heyetin başında savcı olması gerekirdi), tahminen Ağustos 1997’nin başlarında, Almanya’ya gidecek heyete Kontr-Terör Başkanlığından da bir personel istenmesi üzerine, yurtiçinde görevde olan Organize Suçlara Bürosuna bakan Müdür Zafer’i acele çağırarak ertesi gün hareket edecek olan heyete katılmasını sağladım.
Yalçın Özbey heyeti, 10 gün kadar sonra döndü. Zafer’den çok önemli bir bilgi almadıklarını öğrendim. Ancak aynı günlerde yurtdışına tayinim çıktığı için Almanlardan aldıklarınla 400 sayfadan fazla olan raporunu ve eklerini detaylı olarak okuyamadım. 1997 Ağustos’unun son günü ’Washington’da göreve başladım.
Yalçın Özbey’le sakın temas etmeyin!
2 Ekim1997'de Almanya'da yattığı cezaevinden tahliye edilen Özbey aynı gün Belçika’ya geçti ve burada gözaltına alındı. Ancak Belçika'da zamanaşımı süresinin 10 yıl olması nedeniyle hemen serbest bırakıldı ve iadesi gerçekleşmedi. Brüksel Savcılığı, gazeteci Abdi İpekçi'nin öldürülmesi davası nedeniyle kırmızı bülten ile aranan Yalçın Özbey'in, işlemlerdeki eksiklik nedeniyle serbest bırakıldığını açıkladı.
Aynı günlerde MİT’in yurtdışı birimlerinin bağlı olduğu başkanlık, yurtdışı birimlerin tümüne çok ivedi bir mesaj emri yolladı. Emir mealen şöyleydi:
“Abdi İpekçi Suikastına adı karışan Yalçın Özbey, Almanya’dan tahliye olarak Belçika’ya gitmiş, burada 24 saat gözaltında tutulduktan sonra serbest kalmıştır. Adı geçen şahsın Ülkücü kişiler aracılığıyla muhtemel temas girişimleri konusunda son derece dikkatli olunması ve böyle bir istek halinde her türlü temas ve görüşme talebinin reddedilmesi”.
Birçok görevli için sıradan bir talimat gibi görülen bu mesaj dikkatimi çekmişti. Normalde, önemli bir suikasta adı karışan kişiyle veya yakın çevresiyle temas kurulup, konu hakkında bilgi alınması gerekirken, neden her türlü görüşme talebinin reddedilmesi talimatı veriliyordu. Belki Yalçın Özbey çok önemli bazı şeyler anlatacaktı, bunlar kimi ve neden rahatsız edecekti, ne gizleniyordu?
Papa’ya Suikast
13 Mayıs 1981 Mehmet Ali Ağca, Papa’ya Suikast teşebbüsünde bulundu. Bu olayda da Abdullah Çatlı, Oral Çelik Yalçın Özbey gibi bilinen isimler geçiyordu. İtalyan Sorgu yargıcı Martella Almanya'ya gidip Özbey'le görüşmüş ve ona bazı tekliflerde de bulunmuştu. Bu husus İtalya’da Abdullah Çatlı ve Yalçın Özbey’in dinlendiği Papa Suikastı davasında açığa çıktı. Duruşmada Çatlı ve Özbey arasında şu konuşma oldu.
Abdullah Çatlı - Sorgu yargıcı Martella Almanya'ya gidip Yalçın Özbey'in açıklamalarını banda aldı. Martella ile görüşmeden sonra da Özbey, her yeri arayarak Oral Çelik'i bulmaya çalıştı. (Özbey’e doğru dönerek) Özbey aracılığıyla Çelik'e Bulgar bağlantısını doğrulaması halinde 500 bin dolar ve koruma önerdi.
Yalçın Özbey – (Bitkin bir halde) BKA'nın (Alman Federal Asayiş Dairesi) talebi üzerine Çelik'le Paris'te temas ettim.
Abdullah Çatlı - Belki de bu olayı şimdi doğrulamak istemiyorsun, çünkü başına geleceklerden korkuyorsun. Çelik'le ben bunu kabul etmedik, çünkü kullanılmak istendiğimizi anladık. Biz gizli servislerin iplerini tuttuğu kuklalar değiliz.
Yalçın Özbey – (Alçak bir sesle mırıldanarak) Çatlı'nın bütün söyledikleri doğru... Başka bir şey diyemeyeceğim. Korkuyorum.
Bu konuşma Papa suikastı davasının seyrini değiştirdi. Oral Çelik kurtulmuş, Bulgar bağlantısı tezi de zayıflamıştı.
Bütün bu olaylar olurken Türkiye’de Abdi İpekçi davası devam ediyordu. Ağca, İtalya’da hapiste cezasını çekerken, suça iştirak ettikleri iddia edilenlerden bir tek Yavuz Çaylan 10 yıl hapis cezası aldı. Mehmet Şener, Oral Çelik, Ömer Ay, Timur Selçuk, Abuzer Uğurlu, Bekir Çelenk, Doğan Yıldırım, Abdullah Çatlı değişik şekillerde ve görünmeyen güçlerin himayesinde bu suçtan kurtuldular, ceza almadılar.
İpekçi’yi Yalçın Özbey Öldürdü.
Yalçın Özbey’e gelince, Mehmet Ali Ağca'nın İpekçi olayında zanlı olarak yakalandığı sırada sorgulanırken Mehmet Şener ve Oral Çelik gibi yurtdışına çıkışlarından sonra verdiği isimdi.
Ağca, Roma'daki bir duruşmada, İpekçi'yi Özbey'in öldürdüğünü ileri sürdü. Özbey ise bu iddiayı reddetti ancak İpekçi Cinayeti öncesi ve sonrasında, Ağca’nın hesabına para yatırdığı tespit edilince bunu doğruladı. Ağca'nın 23 Kasım 1979'da İstanbul Kartal Maltepe Askeri Cezaevi'nden kaçırılmasında kullanılan arabanın kendisine ait olduğunu da kabul etti. Olaydan sonra Almanya’ya kaçtı, siyasi mülteci oldu.
Sahtekârlık, Hırsızlık, Haraç ve Uyuşturucu
16 Kasım 1983'te Almanya'nın Bochum Kenti'nde işlettiği lokalde gözaltına alındığında yapılan aramada iki sahte pasaport, bir konsolosluk mührü, Türkiye'deki çeşitli kuruluşlara ait mühür ve sahte belgeler, 7.65 çapında Unic marka tabanca bulundu. Daha sonra serbest bırakıldı.
1993'te Almanya'da uyuşturucuyla yakalandığı için gözaltına alındı. İpekçi davasından 20 yıla kadar ağır hapis cezası istemiyle yargılanan ve Türkiye tarafından yurtdışında kırmızı bültenle aranan Özbey’i Almanlar iade etmediler, onu koruma altına aldılar. Cezaevinde iken Almanya’daki Emniyet Genel Müdürlüğü İrtibat Görevlisi Naim Aydın'la görüştü ve bazı bilgiler verdi. Ağustos 1997’de Almanya’ya giden iki MİT görevlisi de Özbey’le görüştüler.
2 Ekim 1997'de Almanya'da yattığı cezaevinden tahliye edilen Özbey aynı gün Belçika’ya geçti ve burada gözaltına alındı. Brüksel Savcılığı, gazeteci Abdi İpekçi'nin öldürülmesi davası nedeniyle kırmızı bülten ile aranan Yalçın Özbey'in, işlemlerdeki eksiklik nedeniyle serbest bırakıldığını açıkladı. Belçika 1999'da Türkiye'nin yenilenen iade talebini de idam cezasının yasal varlığı nedeniyle reddetti. Belçika'da yaşadığı ve emlak işleriyle ilgilendiği bilinen Özbey, Şubat 2006’da işlediği çete kurma, hırsızlık malları satma ve haraç toplama gibi suçlardan tutuklandı ve Brüksel'deki Forest hapishanesine konuldu. 2 ay kadar cezaevinde kalıp serbest bırakıldı. Türkiye’de hiç yargılanmadı. Halen Brüksel’de yaşıyor.
MİT’te Hafıza Kaybı
1999 senesinin Nisan ayı. İki yıl önce emekli olmuş olan Kontr-Terör Başkanlığı Organize Suçlar Bürosu Müdürü Zafer’i eski arkadaşları ararlar. “Sayın Müsteşar seninle görüşmek istiyor” derler. Zafer kendi kendine “Hayırdır İnşallah” diyerek verilen randevuya gider. Müsteşar Şenkal Atasagun ile görüşeceğini zannederken karşısına olaydaki birçok kişi gibi Malatya’lı yardımcısı MikdatAlpay çıkar.
Alpay, Zafer’e "Almanya’da yaptığın sorgulamanın ses bantları ve tepeleri kimde, arşivde bulamıyoruz” diye sorar.
Zafer kendisini “her görev dönüşünde olduğu gibi belge ve bilgileri üst makama rapor halinde sunuldum” diye cevaplar.
Bunun üzerine Mikdat Alpay “Abdi İpekçi Suikastının sanıklarından Oral Çelik’in mahkemesi devam ediyor. 22 Nisan 1999 tarihinde duruşma var. Almanya’da yaptığın Yalçın Özbey’in Oral Çelik ile ilgili söylediklerinin ses kayıtlarını mahkeme bizden istiyor. Ayrıca sorguya katıldığın için seni de tanık olarak dinlemek istiyorlar. Tanıklık yapmanı istemedik ama basın çok üstümüze geldi. Tanık olarak ifade verebileceğini gizli bir yazı ile mahkemeye bildirdik. Bir şey bilmediğini söyle, sadece ne varsa teşkilattan alın şeklinde ifade ver, başka bir şey söyleme” şeklinde talimat verir.
Oral Çelik Rüşvet mi Verdi?
Zafer, böyle davranarak komik duruma düşebileceklerini söylese de Alpay’ı ikna edemez.
Zafer, 22 Nisan 1999 günü duruşmada mahkeme heyetine “Sorgulamayı yaptığını, ancak Yalçın Özbey’in Oral Çelikle ilgili bir şey söylediğini hatırlamadığını belirtir. Oral Çelik bu ifade üzerine beraat eder.
23 Nisan 1999 tarihli tüm gazetelerde ve televizyonlarda aleyhte yazılar yayınlanır. İpekçi'nin avukatı Turgut Kazan haklı olarak Zafer ve MİT için hakarete varan sözler söyler.
Zafer olanlardan üzüntülüdür. Teşkilatın neden böyle davrandığına mana veremez. Oral Çelik’ten menfaat temin ettiği ve onun için bu şekilde ifade verdiği haberleri kulağına gelir ve kahrolur.
30 yıl sonra sessizce Türkiye’ye giriyor.
Belçika Brüksel’de yaşayan Yalçın Özbey, temize çıkmış ve artık aranmıyordu. Türkiye’nin Anvers Başkonsolosluğu’ndan 16 Temmuz 2009 günü Türk pasaportunu aldı. Türkiye yolculuğun sessizce yapmaya kararlıydı. Bu nedenle, Brüksel-Malatya arasındaki yaklaşık 4 bin kilometrelik mesafeyi kara yoluyla yapmayı planladı. Gazeteci Faruk Zabcı’nın kendisine refakat etme teklifini kabul etti.
Sıradan eylemdi
Zabcı ona yolda İpekçi Cinayetindeki rolünü sordu. Cevabı ilginçti. “O dönemde sağ-sol ayırımı yapmadan bir vatan uğruna binlerce insan yaşamını yitirdi. Akademisyenden öğrencisine kadar çok kişi katledildi. Neden ve niçin? 30 senedir bu konuya değinilmedi. Abdi İpekçi medyanın değerli bir mensubu olabilir, can candır. Neden tek taraflı değerlendirme yapılıyor? Abdi İpekçi bir kader kurbanı. Ona suikast sıradan bir eylemdi. O zamanlar Ülkücü yazarlar da öldürülüyordu. Abdi İpekçi cinayetinin neden bu kadar büyütüldüğünü anlamıyorum.”
Hemşerilik Faktörü
Yalçın Özbey’in, Zafer’le görüşmesinde söylediği bir şey de dikkatimi çekmişti. Zafer’in Abdi İpekçi suikastı talimatını kim verdi mealinde bir suale “Yok o dönem talimat diye bir şey yoktu. Mesela Malatyalılar grubu var, kendi başlarına ferdi hareketli" diye cevap vermişti. Bu bana çok ilginç geldi.
Yukarıda bahsettiğim gibi Zafer’e “sus” diyen, Almanya’da da görev yapmış, bir zamanların Müsteşar adayı ve Şenkal Atasagun’un yardımcısı Mikdat Alpay da Malatyalı. Hani yakın tarihte Meclis komisyonuna gönderilen “Çiller Özel Örgütü”nden bahseden resmi “Susurluk Raporunu” kaleme alan, Susurluk konusunda Kontr-Terör’e ait bazı önemli bilgileri imha eden kişi. 1942 Malatya Hekimhan doğumlu. Tabloya şöyle bir bakarsak;
Abuzer Uğurlu – 1943 yılında Malatya'nın Pötürge’de dünyaya gelmiş,
Şahin Tolunoğlu – Malatya’lı (Bu ismi İtalyan Savcı Uğur Mumcu’ya vermiş. Eski MİT’çi olup Abuzer’in yanında çalıştığı belirtiliyor.)
Mehmet Ali Ağca – 1958 yılında Malatya Güzelyurt, Hekimhan köyünde doğmuş,
Yavuz Çaylan – 1958 Malatya Boztepe Mahallesi doğumlu,
Mehmet Şener – Malatya Pötürgeli
Yalçın Özbey – 1954 doğumlu, Malatya Pötürgeli
Oral Çelik – 1959 Malatya Hekimhan doğumlu,
Mikdat Alpay – 1942 Malatya Hekimhan doğumlu.
Acaba bütün bunlar bir tesadüf mü, yoksa MİT’te nereye hizmet ettiği belli olmayan ve faaliyetlerini gizlilik kisvesi altında perdeleyen kişiler mi var. Bu hususlar ciddi bir şekilde araştırılmalı ve MİT muhakkak güvenli bir şekilde denetlenmeli.
Derin devlet mi dediniz? İşte size bir derin devlet hikayesi.