Uyuşturucudan Susurluk'a 55 - Ayhan Çarkın
[ 9/12/2002 - 17:33 ]  By Atin  anadolu@atin.org

Uyuşturucudan Susurluk’a dizisinde bu gün, Susurluk olayları nedeniyle ismi sık sık medyada yer alan Emniyet Özel Harekât Daire Başkanlığı'nda...

Uyuşturucudan Susurluk’a dizisinde bu gün, Susurluk olayları nedeniyle ismi sık sık medyada yer alan, Emniyet Özel Harekât Daire Başkanlığı'nda görevli polis memuru Ayhan Çarkın'ın TBMM Susurluk Araştırma Komisyonundaki ifadesine yer verdik:


AYHAN ÇARKIN

28 Şubat 1997 Cuma
BAŞKAN : Mehmet ELKATMIŞ
BAŞKANVEKİLİ : Mahmut YILBAŞ (Van)


BAŞKAN - Ayhan Çarkın...

AYHAN ÇARKIN - Evet efendim.

BAŞKAN - Ayhan, önce kendini tanıt. Sorularımızı ondan sonra soracağız.

AYHAN ÇARKIN - 1962 İstanbul doğumluyum. İlk ve orta öğrenimimi İstanbul'da tamamladıktan sonra, 82 senesinde Babaeski 213 üncü piyade alayında askerliğimi tamamladıktan sonra, polislik mesleğine müracaat: edip, 85 yılında polislik mesleğine girdim. Erzincan Polis Okulunu ilk onda, okul altıncısı olarak bitirdikten sonra, Ankara Asayiş Daire Başkanlığında kısa müddet göreve başladım, oradan iç güvenlik özel harekât kursuna katıldım altıncı dönem kursiyeri olarak, iç güvenlik özel harekât kursunu bitirdikten sonra, Diyarbakır Özel Harekât Şube Müdürlüğü’nde 1986 senesinin Eylül ayında bilfiil göreve başladım efendim. Dört yıl Diyarbakır dahil olmak üzere, güneydoğunun muhtelif illerinde bilfiil görev yaptım. Bu görevim esnasında sürekli olarak operasyon ve çatışmalara girdim. 1990 senesinin Temmuz ayında İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne tayin oldum, operasyon timinde göreve başladım, aynı birimde 1993 senesinin...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İstanbul Özel Harekât öyle mi?

AYHAN ÇARKIN - İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü, o zamanki adı Siyasî Şube Müdürlüğüydü efendim; operasyon grubundaydım; yasadışı bütün örgütlerin operasyonlarına bilfiil katıldım, halen bu operasyonlarda, sürmekte olan... Sanık olarak, idamla ve hapisle yargılandım; sekiz davam devam etmektedir.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bu operasyonlarla ilgili...

AYHAN ÇARKIN - Evet efendim 1993 senesinin Temmuz veya Ağustos ayında Ankara Öze Harekât Daire Başkanlığında tayinen göreve başladım; 95'in Temmuz ayına kadar da aynı birimde çalıştım, Özel Harekât Daire Başkanlığında. Ailevî sebeplerden dolayı tekrar İstanbul'a 95 senesinin Temmuz ayında İstanbul Özel Harekât Şube Müdürlüğünde tayinen göreve başladım. Kadrom Özel harekât Şube Müdürlüğünün; fakat, yine Terörle Mücadele Şubesinde operasyon grubunda bilfiil görev yapıyordum. Daha sonra Ağustos’un 8'inde İstanbul'dan ilişiğimi kestim ve Şanlıurfa Milletvekilim Sedat Bucak'ın yanına koruma görevlisi olarak, Ankara'ya, Özel Harekât Şube Müdürlüğüne tayin oldum. 8 veya 9'unda buradan ilişiğimi kestim, 15 gün meyil müddetinden sonra göreve başladım efendim.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Tutuklusun...

AYHAN ÇARKIN - Tutukluyum efendim.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Neden dolayı...

AYHAN ÇARKIN - Kamuoyunda Susurluk diye adlandırılan olaydan dolayı, çete suçlamasıyla tutuklandık efendim. Yargının bütün kurallarına uyduk, bütün hukuk kurallarına uyduk, bütün çağrılara cevap verdik, ifadelerimizi verdik, kaçmadık; tutuklandık, şu anda Metris Cezaevinde memurlar koğuşundayız.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, çete kurmakla suçlandığınız diğer isimler ne?

AYHAN ÇARKIN - Efendim, şu anda benim beraber olduğum beş polis arkadaşız biz, bir de Sedat Edip Bucak'ın aşiretine mensup, Abdulgani Kızılkaya diye bir arkadaş var, şoförlüğünü yapıyor; Susurluk kazasında sözde çanta manta alınmış gibi konular vardı; o konuyla ilgili o arkadaş da, şu anda altı kişiyiz, kendisi korucu.

BAŞKAN - Susurluk olaylarında oraya siz gittiniz, Abdullah Çatlı ile münasebetleriniz, onu ne şekilde tanırsınız, tanıştıran kim, Ömer Lütfü Topal cinayetinde sizin isminiz geçiyor, bunlarla ilgili ne söyleyeceksiniz.

AYHAN ÇARKIN - Cumhuriyet savcılığına, Devlet Güvenlik Mahkemesine bu konuda biz ifademizi verdik, şu anda yargı aşamasındayız. Bu konuyu, bilmiyorum elinize geçti mi geçmedi mi, varsa, oradaki benim ifadelerim aynen geçerlidir; kayıtlara geçirilmesini istiyorum. Onun haricinde sizin aklınızda olup da bana sormak istediğiniz veya yorum yapmamı istediğiniz bir konu varsa ben komisyona yardımcı olurum.

BAŞKAN - Sedat Bucak'ı tanır mısınız?

AYHAN ÇARKIN - Tanırım efendim.

BAŞKAN - Nasıl tanırsın?

AYHAN ÇARKIN - Sedat Bucak'ı hem yapmış olduğumuz görevler dolayısıyla Diyarbakır'da o zamanlar ismini duyuyorduk, Ankara'dan tanıyorum; terörle mücadelede Türkiye'de korucu sistemini veyahut da sivil vatandaş içerisinde PKK'ya karşı mücadele eden güneydoğudaki aşiretlerin en güzeli bize göre. Nasıl en güzeli; daha geçmişini araştırdığımız zaman, 79 senesinden beri bu eşkıya örgütüyle, bu ermeni örgütüyle birebir mücadele ettiğini, bu uğurda kayıplar verdiğini biliyorduk; bundan da bizim bir gönül bağımız oldu. Ankara'da takip ettik ve Daire Başkanlığına geliyordu orada tanıştık, bazen güneydoğuya giderken Siverek'e uğruyorduk; neticede sevdiğimiz bir insan, o da bizi seviyordu, şahsen tanıyordu, terörle yapmış olduğumuz mücadelede yerimizi biliyordu en azından, bir koruma gündeme geldiği zaman kendisi bize teklif etti, biz de seve seve kabul edeceğimizi söyledik; ondan sonra bizi koruma olarak onun yanına verdiler efendim.

BAŞKAN - Kaç yılından beri tanıyorsun?

AYHAN ÇARKIN - 93'ten beri ilişkilerimiz farklı boyutta olmak üzere 90'dan beri. 86'dan beri; 86'dan 90'a kadar olan bölümünde biz Siverek’e falan biz göreve gidiyorduk, orada bir iki sefer karşılaşmıştık kendisiyle; ondan sonra, bilfiil, bu iletişimimiz 93 senesine rast geliyor; özellikle Daire Başkanlığında görevimiz esnasında.

BAŞKAN - Siz Sedat Bucak'ın Ankara'daki bürosuna...

AYHAN ÇARKIN - Tabiî efendim... Bürosuna gidiyordum...

BAŞKAN - Başka kimler geliyordu oraya? Tanınmış kişilerden, siyasetçi...

AYHAN ÇARKIN - Biz güvenlik görevlisiyiz, korumasıyız, sayın milletvekilimizin korumasıyız; onun yanında kim olduğu bizim haddimize değil.

YAŞAR TÖPÇU (Sinop) - Hayır... Hayır... Onu sormuyor. Korumadan evvel diyor. siz bürosuna gidiyor muydunuz?

AYHAN ÇARKIN -- Korumadan evvel de ben gittim geldim; bürosuna gittim.:

BAŞKAN - Kimler gidip geliyordu oraya?

AYHAN ÇARKIN - Kendisi mesela daire başkanına gelirdi; İbrahim Şahin giderdi oraya, Özel Harekât Daire Başkan Vekilimiz; şu anda firarda tahmin ediyorum, müdürümü. Onun kardeşini tanıyorum efendim, Serdar Bucak'ı. Bir de aşiretinden bir güvenlik görevlisi arkadaşı iyi tanıyorum, Osman diye bir arkadaş var, tanıyorum yani; Hacı Seyrıl diye var yine İstanbul'da tanıdığım, yine aşiretten bu; PKK'lı öldürmekten 11 sene cezaevinde yatan bir insan

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Abdullah Çatlı'yı tanıyor muydun?

AYHAN ÇARKIN - Mehmet Özbay olarak tanıdım ben Abdullah Çatlıyı.

BAŞKAN - Kim tanıştırdı?

AYHAN ÇARKIN - Ben Sedat Bey’in orada tanıştım. Yani, koruma olmadan önceki dönemde mi tanıdınız?

AYHAN ÇARKIN - Hayır... Sedat Beyin orada; yani, koruma olmadan daha önce tabiî. Ben iki buçuk yıldır falan ben Abdullah Çatlı'yı Mehmet Özbay olarak tanıyorum; fakat Abdullah Çatlı olduğunu öğrendim ve ben Mehmet Özbay'ı tanıyorum...

BAŞKAN - Sık sık geliyor muydu Mehmet Özbay?

AYHAN ÇARKIN - Mehmet Özbay'la bir iki sefer karşılaştık; fakat, Mehmet Özbay'la, merhum Abdullah Çatlı'yla ben İstanbul'da görüşüyordum. Bizim çok iyi ilişkimiz vardı, ben seviyordum bu insanı, bir dost ilişkisi, vatanını milletini sever, adam gibi bir adam.

BAŞKAN - Kim tanıştırdı? Hangi tarihte ve kimin vasıtasıyla tanıştınız?

AYHAN ÇARKIN - Kendisi oraya gittikçe bizimle iletişim kurdu; Mehmet Bey olarak tanıştık, kendisi bize kartvizitini verdi, İstanbul'da iş yaptığını, geldiği zaman görüşebileceğimizi... Biz de geldiğimizde ziyaret ettik, kariyer sahibi, düzgün, tertemiz bir insan.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ne kariyeri var?

AYHAN ÇARKIN - Karizmatik bir kariyeri var. En azından konuşmasını bilen, oturup kalkmasını bilen... Biz, insanları seçeriz, dostluk kuracağımız insanları kalite ararız en azından; ben seviyordum mesela bu insanı bunu inkâr etmiyorum, hâlâ da seviyorum; Abdullah Çatlı olduğunu öğrendim yine seviyorum.

BAŞKAN - Peki, hiç şüphelenmediniz mi yani?

AYHAN ÇARKIN - Bu insan 18 sene toplum içinde rahat rahat gezen bir insan; iş kurmuş, ticarî yaşantısı var, artı, özel bir yaşantısı var; müzikli yere gideriz, lokantaya gideriz, yaz oldu denize gideriz, yani, o konuda şüphe arz edecek hiçbir davranış içerisinde değil. Yok yani...

BAŞKAN - O kadar içli dışlısınız ki, denize gidiyorsunuz,lokantaya gidiyorsunuz... İnsan bu kadar samimî olursa, samimî insanlar birbirlerini sınayabilirler; değil mi?

AYHAN ÇARKIN - Abdullah Çatlı diyorsunuz, 18 sene bu insan... Şimdi ben yorumlarını yapabiliyorum, Susurluk'a kadar ben Türkiye'de ne olduğunu anlayamadım... Onun cevabını ben şu şekilde vereyim, biz onun Abdullah Çatlı, olduğunu bilseydik, arkadaşımızın kucağında vefat etti bu insan 15 kilometre, Susurluk kazasından hastaneye kadar olan yerde onun cebini de boşaltırdı onu götürür gömerdi, onu gider yok ederdik, biz ölü görmemiş insan değiliz, bilmiyorduk biz bu kişinin Abdullah Çatlı olduğunu bu kişinin. Ama, öğrendim, ben onun Abdullah Çatlı olduğunu bilseydim, Abdullah Çatlı olarak bu insanla görüşürdüm, o dostluğu kurardım ben onunla.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama sen polissin. Yasalara riayet etmek.

AYHAN ÇARKIN - O dostluğu kurarken de yasalara aykırı davranmazdım, en azından onu ben teslim olmaya bile ikna edebilirdim, ben seviyordum o insanı, yine seviyorum ben o insanı. Benim dostumdu, benim iyi bir arkadaşımdı, iyi bir insandı.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - İstanbul'da zaman zaman görüşüyoruz diyorsunuz...

AYHAN ÇARKIN - Evet efendim.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Görüşmeleriniz Abdullah Çatlı'nın ticarethanesinde...

AYHAN ÇARKIN - Mehmet Özbay olarak, mesela Kadıköy yakasında bir işyeri var, Baysa Ticaret diye bir şirketi var.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ahmet Baydar'ın da bulunduğu...

AYHAN ÇARKIN - Evet efendim. İş ortağı kendisi. Ondan sonra Merter'de tekstil şeyi var, Küçükçekmece'de bir tekstil işletmesi var; ticaret insanıydı, en azından...

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - O sizi mi arardı, siz İstanbul'a geldiğiniz zaman o mu arardı?

AYHAN ÇARKIN - Tabiî efendim ben sürekli görüşürdüm, ben evimden ararım, o benim evimi arar. Yani, görüşüyordum, iki arkadaş nasıl olur, ben onunla öyleydim.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Beraber eğlenmeye gittiğiniz arkadaşlarınızdan Ahmet Baydar...

AYHAN ÇARKIN - Ahmet Baydar'la bir iki sefer tahmin ediyorum Etilerde müzikli bir yere gittik bir gün, bir de yemeğe gitmiş olabilirim, balık lokantasına gittik, gittik yani.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Sizin yanınızda başka kişiler olur muydu beraber giderken Abdullah Çatlı'yla beraber?

AYHAN ÇARKIN - Bazen arkadaşlarım olurdu: Mesela Oğuz, şu anda benimle beraber.

BAŞKAN - Onların dışında, siyasetten kişiler de var mıydı?

AYHAN ÇARKlN - Siyaset olarak, ben size şöyle bir şey söyleyebilirim. "Kaza yerinde ben yoktum, ben Ankara'daydım yengeyle beraberdim diğer arkadaşlar da...

BAŞKAN - Kucağımızda öldü dediniz...

AYHAN ÇARKIN - Arkadaşımızın kucağında öldü dedim efendim. Abdullah Çatlı olduğunu bilseydi onun cebinden, böyle bir işte olsaydı...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Onu anladım.

AYHAN ÇARKIN - Nasıl şüphelenmediğimi ben size arz edeyim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Onu da anladık. Dediniz ki, 18 senedir bu hüviyetteki ticaret kurmuş, toplumda yer yapmış bir adamın böyle bir şey olabileceğini düşünmedik.

AYHAN ÇARKIN - O da değil; bu insan üç tane polise mi söyleyecek Abdullah Çatlı olduğunu. Lütfen...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Diyor ki, sizin bu görüşmeleriniz sırasında, sizin tanık olduğunuz burada tutuklu olan arkadaşlardan veya olmayanlardan, siyasîlerden, polislerden başka kimlerle beraber oluyordunuz?

AYHAN ÇARKIN - Ona işte ben yuvarlak tek bir cevap veriyorum: Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisinin içerisine benim gözümün önünde bu insan girdi. Kimliğini verip kapıdan girdi. 1994'ün sonlarında...

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Kimin yanına uğradı?

AYHAN ÇARKIN - Ben bıraktım onu, içeri girdi. Daha açıkçasını söyleyeyim. Bu insan; Anavatan Partisinin Balgat’taki binasına iki defa bu insan girdi.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yanında kim vardı?

BAŞKAN - Niye girdi, kiminle girdi?

AYHAN ÇARKIN - Arkadaşlarım var dedi, görüşeceğim... Arkadaşımız var dedi onunla görüşelim, hemşehrilerimiz var dedi. Yani, ticarî ilişkide, ticarî boyuttaki bir insanın, normaldir, siyasîlerle de görüşür, çünkü, rahat bir insan, suçluluk psikolojisi gösteren bir insan hata yapar; fakat o kadar rahat bir insan ki, o kadar yaşamayı seven, gezmeyi seven; yok yani şüphelenmedim. Sonra 18 yıl bütün bu şartlar içerisinde yaşayan bir insan, ben zannetmiyorum, gelip iki tane polis memuruna kendisinin Abdullah Çatlı olduğunu söylesin.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Ayhan Bey bir şey soracağım, siz Abdullah Çatlı diye birisini tanıyor musunuz?

AYHAN ÇARKIN - Tanımıyorum. Siyasî olsaydım, geçmişimde ülkücü tabandan yetişmiş -ben 12 Eylül kuşağıyım, terörü de gördüm, şeyi de gördüm- o şekilde siyasî bir insan olsaydım tanırdım.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Siz hiçbir zaman Abdullah Çatlı diye birisinin var olduğunu duymadınız.

AYHAN ÇARKIN - Tanımadım efendim. Ben onun için kaza günü televizyonda alt yazı geçiyor Sedat Bucak yanında bulunan merhum Hüseyin Kocadağ, Gonca, ondan sonra Mehmet Özbay olarak tanınan ülkücü firari Abdullah Çatlı olduğu... Türkiye'nin üzerine bir bomba düştü; öyle bir bomba ki, neyin ne olduğunu anlayamadan, hatta bir korkuya bile kapıldım, ben dedim ki bir buçuk aydır tanıyorum, ne olacağını bilmiyorsun, bütün ihanet şebekeleri bu ülkede başını göstermeye başladı.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, şunu öğrenebilir miyim ben, tekrar soruma dönmek istiyorum, hem Ankara hem İstanbul Abdullah Çatlı ile -siz Mehmet Özbay olarak tanıyorsunuz- ben de Mehmet Özbay olarak şey, yapacağım, bağlantıları daha rahat...

AYHAN ÇARKIN - Hayır efendim... Abdullah Çatlı deseniz de...

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Mehmet Özbay kimliğinde hatırladığınız, beraber olduğunuz için söylüyorum. Mehmet Özbay'la burada İstanbul'da beraber özel eğlenme yerlerine giderken veya başka türlü seyahatlerinizde birlikte olduğunuzda sizden başka, az önce bazı meslekten arkadaşlarımız dediniz, meslekten arkadaşlarınız dışında özel dostunuz olan veya Mehmet Özbay'ın özel dostluğu olup da sizinle beraber tanıştırdığı İstanbul'da isimler var mı?

AYHAN ÇARKIN - Ben 94'ün sonlarında Haluk Kırcı'yla tanıştım.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Beraber oldunuz mu Haluk Kırcı'yla?

AYHAN ÇARKIN - Tabiî... Tabiî... Oturdum kalktım ben Haluk'la

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani, 94'te...

AYHAN ÇARKIN - 94'ün sonları... Tekstil işleri yapıyorlardı efendim. Yine Sultan Tekstil vardı, oradakilerle tanıştım, Sami Beyle tanıştım

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Sami Hoştan...

AYHAN ÇARKIN - Evet...

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Fevzi Bir'i tanıyor musunuz?

AYHAN ÇARKIN - Onu da tanıyorum efendim.

BAŞKAN - Onunla nasıl tanıştın.

AYHAN Ç,ARKIN - Onlarla da Mehmet Beyin sayesinde, Abdullah Çatlı’nın.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ne zaman?

AYHAN ÇARKIN - Onun şu an tarihini hatırlamıyorum, Mehmet Özbay'la tanıştığımın, Ankara'daki ilişkilerimiz daha değişik de, sıcak ilişkilerimiz İstanbul'da başladı, yani kendisini tanıdıktan; 8 ay sonra diyebilirim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Aşağı yukarı sene olarak kaç senedir tanıyorsunuz.

AYHAN ÇARKIN - İki senedir filan tanıyorum efendim.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - 94'ten bu yana diyorsunuz.

AYHAN ÇARKIN - Tabiî, 94'ten bu yana.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, Ömer Lütfü Topal'la falan bir konuşmuşluklarınız, duyduğunuz...

AYHAN ÇARKIN - Hiçbir şey duymadım.

HAYRETTIN DİLEKCAN (Karabük) - Tanışıklıkları var mıydı.

AYHAN ÇARKIN - Yok. Ben ne şahit oldum Ömer Lütfü Topal'la ilgili, ne bir şey oldu. Yani, Ömer Lütfü Topal'la ilgili -bunu anlata antala bittim, dilimizde tüy bitti- bizim hiçbir işimiz yok.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ben sizin demiyorum Mehmet Özbay’ın.

AYHAN ÇARKIN - Onu da bilmiyorum efendim.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Hüseyin Kocadağ'la Abdullah Çatlı'nın samimiyetinin olup olmadığını.

AYHAN ÇARKIN - Rahmetli Hüseyin Kocadağ benim Diyarbakır'daki Özel Harekât Şube Müdürümdü, kerelerce operasyonlarda ölümü yan yana paylaştığım bir insan, tanımıyorum.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Mehmet Özbay'la tanışıyor mu? Ben Abdullah Çatlı ile demiyorum, Mehmet Özbay'la tanışıyor muydu?

AYHAN ÇARKIN - Ben, ilişkilerim boyunca rahmetli olana kadar Hüseyin Kocadağ ile Mehmet Özbay'ı ben bir arada görmedim. Ne onu onun tanıdığını ne de öbürünün onu tanıdığını hiçbir şekilde ben bir olaya şahit olmadım.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Drej Ali'yle Mehmet Özbay'ın bir...

AYHAN ÇARKIN - Doğrudur; siyasî geçmişleri var...

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Beraber oldular...

AYHAN ÇARKIN - Tabiî... Tabiî...

BAŞKAN - HBB Televizyonunda da birtakım beyanların var; şimdi sırasıyla, kronolojik sırayla.

AYHAN ÇARKIN - Eğer Abdullah Çatlı'yı ortaya koymak istiyorsak, Ayhan Çarkın'la olan ilişkisini ortaya koymak istiyorsak, ben bir daha söylüyorum, polis memuru şu anda tutuklu olan polis memuru Ayhan Çarkın olarak, Abdullah Çatlı merhum Mehmet Özbay benim dostumdur, Mehmet Özbay olarak ben o insanı sevdim; Abdullah Çatlı olduğunu bilseydim, Abdullah Çatlı olarak ben onu severdim ve hukuka da ben saygılıyım, onu kanuna teslim etmek için yataklık değil; elimden gelen yardımı da, kolaylığı da gösterirdim; olay bu. HBB’ deki konuşmaya da gelince, Türkiye'deki ihale şebekelerinin basın, medya patronları bana eroin krizine girip İstanbul Asayiş Şube Müdürlüğünde infiale kapılıp, bilmem şu kadar cinayeti işlediğim ve devlet için yaptığım isnadında bulununca hizmet ettikleri yer zaten belli, zaten bunu görüyoruz, burada benim kişilik haklarım ön plana çıktı, evimde benim oğlum var yetişkin, ilkokul üçüncü sınıfa giden, baba sen eroin mi içiyorsun dedi, bu benim artık kişilik hakkım; ben orada polisliği de bıraktım, şeyi de bıraktım; yapmıyorum polislik; ben akşam eve gittiğim çocuklarım benim yüzüme bakıyor, eroin mi içiyorsun... O yüzden kendimi savunma gereği mi dersiniz, savunma amaçlı mı dersiniz öyle bir şeye gerek duydum, benim hakkımda yazı yazan aynı satılmış, bana 10 milyar teklif edip kendi kanalında...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kim o?

AYHAN ÇARKIN - Kanal D.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İsmi var mı?

AYHAN ÇARKIN - Uğur Dündar.

BAŞKAN - Onu açıkla. Bir söz söylerken, onu aç...l0 milyar... Kim teklif etti? Niçin teklif etti? Bize detayıyla anlat ki...

AYHAN ÇARKIN - Kanal D'nin ben binasına gittim, Hürriyet Gazetesinin binasına gittim...

BAŞKAN - Sen mi gittin onlar mı çağırdı?

AYHAN ÇARKIN - Kendim gittim. İçeri girdim, dedim ki, görüşmek istiyorum bir yetkiliyle, büyük ihtimalle şu anda ismini hatırladığım kadarıyla Rahmi Bey olması lazım, Rahmi Turan Bey olması lazım ve ben bunu söyledim, dedim ki, benim kişilik haklarıma, benim aileme saldırıyorsunuz, bu hakkı size kim veriyor ve dediğim kelime orada şu: Sizi öldürürüm, çocuklarınızı öldürürüm, size evlat acısı yaşatırım; çünkü benim de evladım var, bana eroinman, bana katil, bana şerefsiz dediniz, aylardır; Kemal Yazıcıoğlu Müdürümle, Emniyet Müdürümle polisin, birbirimizin aramızı açtınız, birileri Türkiye'de bu düğmeye bastı, kim bastı bilmiyorum; bu ülke uçuruma gidiyor, bunu anlasın herkes. Aynı kanallar, aynı satılmışlar, aynı müstemleke nazırlıklarının köpekleri Türkiye'de ellerine 1dakika sürekli aydınlık için 1 dakika karanlık kampanyasını başlatıp, kırsalda, hücrede bütün yasadışı örgüt militanları sloganlarını attırıyorlar bu ülkede. Bugün ellerine mum verilen çocuklar, yarın ellerine Kalaşnikof alacaklar, ülke uçuruma gidiyor... Bunun sebebi Susurluk değil. Susurluk bir potansiyel Türkiye'de...

BAŞKAN - Sen o biraz evvelki konuya gel...

AYHAN ÇARKIN - Rahmi Beyin odasında, bir program teklifi geldi; dediler ki canlı yayına çıkar mısın, 10 milyar para verelim... Ben dedim ki, ben parayla kendimi satmam, Özel Harekâtçıyı satın alacak para daha basılmadı. HBB'ye gittim, Behiç Beyle görüştüm, tamam kardeşim dedi, bana hiçbir müdahalede de bulunmadı, ben o programa çıktım, tek bir amacım vardı, aileme karşı olan sorumluluğum...

BAŞKAN - Şimdi, bak, sen ifaden şöyle bir söz söylemişsin, bunu açmanı istiyorum ben senden "hatta bizim kaçmamamız ve yargı mercilerin önüne çıkmamamız için birçok siyasî kişiden cazip teklifler, çok büyük paralar teklif edildi; gerekirse bu kişileri mahkemeler safhasında ve ileri safhada da açıklar ispat ederim, şimdilik bu kadar ifade vermek istiyorum" bu sözü açıklaman lazım, mahkeme değiliz biz ama Türkiye Büyük Millet Meclisi adına, yani halk adına, senin adına da burada bulunuyoruz; yani, burada söz edemeyeceğin hiçbir şey yok, burada her şeyi gayet açıklıkla söyleyeceksin. Ne varsa, bak... Orada kapalı konuşmuşsun, hepsini aç. Ne dedi? Nasıl oldu?

AYHAN ÇARKIN - Ben isim veriyorum şu anda mahkeme safhasında bu sorular bana sorulduğu zaman, ben bunları...

BAŞKAN - Biz soruyoruz... Bize söyleyemeyeceğin hiçbir şey yok; serbest ol...

AYHAN ÇARKIN - Efendim ben yargıya anlatırım, ben yargıya güveniyorum, Türkiye'de bir hukukun üstünlüğü... Ben hukuka güvenen bir insanım. Ben laikim. Ben demokratım. Ben Türkiye Cumhuriyetinin bütün ilkelerini savunan bir insanım. Şimdi, ben isim veriyorum Yaşar Okuyan... Agâh Oktay Güner diyorum. Almanya'ya göndereceklerdi bizi; Mesut Yılmaz'ın kardeşinin yanına göndereceklerdi.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, burayı açar mısınız? Şahıslarla direkt temasınız mı oldu?

AYHAN ÇARKIN - Dolaylı yönden temasım oldu; bu temasımı da ben mahkeme safhasında ispat edeceğim efendim.

BAŞKAN - Şimdi, dedin ki, Yaşar Okuyan, Agâh Oktay Güner... Nasıl görüştün? Kiminle görüştün? Ne dediler? Nasıl bir tepki geldi? Açman lazım. İsim söylüyorsun orada kalıyor.

AYHAN ÇARKIN - Ben bu sözü söylerken orada ne dedim, gerekirse bana mahkeme safhasında sorulduğu zaman ben bunu ispat eterim.

BAŞKAN - İşte soruyoruz biz şimdi.

AYHAN ÇARKIN - Efendim, mahkeme değil burası.

BAŞKAN - Mahkemeden de daha belki...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Daha önemli bir soru sorabilir miyim? Sevgili kardeşim Agâh Oktay Güner Bey veya Yaşar Okuyan Bey ile siz geçmişte nasıl bir beraberliğiniz oldu ki, sizin konuşmanızdan veya ifade vermenizden rahatsız olup da, sizin dışarı gitmenizi, sizden ifadeden kaçmanızı söyleyecek, nedir o olay?

AYHAN ÇARKIN - İfademizden rahatsız olmaz efendim; onların rahatsız oldukları konu gayet basit, onlar Abdullah Çatlı'dan rahatsız oldular.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır... Hayır... Bana diyorsun az...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İzin verirseniz kendi rahatlığıyla anlatsın.

BAŞKAN - Samimi ol, bütün...

AYHAN ÇARKIN - Ben samimiyim efendim. Şu şekilde, bugün ben Metris Cezaevindeysem, şu anda buradaysam, bu ülkeye ettiğim bütün hizmetler karşılığında buraya elim kolum kelepçeli geliyorsam, ben samimiyim, ben kaçmadım. Ben, bizim gibilerin üzerinden ülkede kimin olduğunu bilmiyorum, pisliklerin temizlenmesine ben müsaade etmedim, biz müsaade etmedik, biz buradayız, hukuka saygılıyız, yargıya saygılıyız, geldik teslim olduk, özgürlüğümüz kısıtlandı ve mağdur durumdayız. Ülkem için bedel ödeyeceksem, ben bunu öderim. Sayın Okuyan ve Sayın Güner'le ilgili teklif dolaylı yönden, benim kendileriyle direkt olarak bir temasım yok. Yalova'da Sayın Okuyan'la görüşen veya ikili ilişkileri olan bazı şahıslar tarafından bu teklif bana iletildi; ama, bunda ne derece samimi... O da araştırılması gereken, incelenmesi gereken ayrı bir konu.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Benim sorduğum sorunun çok önemi vardı: ben arkadaşlarım için sormuyorum; siz böyle bir teklifi, yani diyelim ki sizin dediğiniz gibi rahatsız oldu, Abdullah Çatlı'dan rahatsız oldu, siz diyorsunuz ki, ben Abdullah Çatlı'yı şu kadar senedir tanıyorum ama Mehmet Özbay olarak tanıyorum, Abdullah Çatlı olarak tanımıyorum, bu arkadaşların Agâh Oktay Güner, Yaşar Okuyan vesaire ismini söylediğiniz söylemediğiniz kişilerin, Abdullah Çatlı'yla geçmişteki ilişkilerine dair sizde özel bilgiler var, o arkadaşlar da bunu biliyor da ondan dolayı mı sizi yurtdışına git, kaç ifade verme dediler.

AYHAN ÇARKIN - Olabilir.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır, yani öyle bir icaptan dolayı mı söylediler?

AYHAN ÇARKIN - Olabilir.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yani, siz tahmininizi mi söylüyorsunuz, yoksa var mı?

AYHAN ÇARKIN - Tanıyorlar... Abdullah Çatlı'yla benim şu anda bir ikinci maske takmasına gerek yok; bu adam 12 Eylüldeki harekât içerisinde...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Onu sormuyorum. Sevgili kardeşim sizi gayet iyi anlıyorum. Ben soruyu sorarken de siz polislikten geldiniz, ben de avukatlıktan geldim, hukukçuyum; bu arkadaşların, Sayın Başkanın sorduğu soruya göre size astronomik veya herhalde birtakım tekliflerde bulunup dolaylı yoldan yurtdışına git, ifade verme diyebilmeleri için, diyorum ki, normalinde siz de polis olsanız, karşınızda başka bir Ayhan Çarkın olsa, benim yerimde olsanız, sorguluyor olsanız, bu soruyu sormanız lazım. Kardeşim neden dolayı Abdullah Çatlı’yla benim arkadaşlığım... O zâman, Abdullah Çatlı'yla bu arkadaşların geçmişte olan ilişkilerine dair sizin bir şeyler bildiğiniz yolunda bir şey mi var ortada?

AYHAN ÇARKIN - Efendim, ben ispat edeceğim diyorum, ben insanları getireceğim, Sayın Okuyan'ın Yalova'daki bütün arkadaşlarını ben getireyim Abdullah Çatlı'yla bizzat görüştüğünü kendileri söylüyor. 12 Eylül dönemindeki militarist hareketlerde Sayın Okuyan -bunlar artık kahvelerde konuşuluyor- bizzat 3 bin kişiyi, 5 bin kişiyi kendi bölgesinden Milliyetçi Hareket Partisinin saflarına katan bir insan, nasıl tanımaz; bunu Yalova konuşuyor efendim. Lütfen...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Onlar tanıdığını söylüyorlar...

AYHAN ÇARKIN - Ama, bu insanlardan bir tanesi de bana teklif ediyor. Diyor ki, böyle böyle diyor.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Kim o şahıs?

AYHAN ÇARKIN - Onu ben yargı aşamasında söyleyeceğim efendim.

BAŞKAN - Şimdi söyle...

AYHAN ÇARKIN - Lütfen efendim, artık bu ülke yeteri kadar zarar gördü...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bir iddiada bulunuyorsa, bu, bildiğini söylüyor, o kişi...

AYHAN ÇARKIN - Ben de iddia ediyorum.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu önemli bir konu; sizin hukuka saygılı bir polis, güvenlik görevlisi olmanızı bilmesine rağmen, yurtdışına çıkmanızı veya Sayın Mesut Yılmaz'ın kardeşinin yanına gittiğinizi teklif etmenin altında yatanın sizin bazı bilgileriniz olduğundan kaynaklanıyor; ama, bu çok ciddî bir iddia.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Tabii... Ben de onu soruyorum, bu bilgiler ne?

AYHAN ÇARKIN - Ben yorumluyorum, bu çok ciddî bir iddia; ama, ben diyorum ki, Sayın Okuyan'la, Sayın Güner'le direkt bir temasımız olan kişiler biz değiliz; bize Yalova'da teklif edilen bu, yani bize teklif edilen bu. Pasaport temin ederiz kardeş hiç üzülmeyin dedi ve bir de öyle bir ortamda konuşuluyor ki, iki kişi arasında olan bir konu değil, bir gürcü köyünde konuşuyoruz bunu.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yeter ki gidin diyorlar...

AYHAN..ÇARKIN - Evet efendim; yeter ki gidin diyorlar; nasıl giderseniz gidin diyorlar; yani, bu, artık oldu diyorlar.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kalırsanız, sizin vereceğiniz beyanlar onların aleyhine çok büyük şeyler mi çıkaracak ortaya?

AYHAN ÇARKIN - Anlamadım... Bilmiyorum işte. Ben onu söylemek istiyorum, Türkiye'de birileri bir şey yapıyor, kimin ne yaptığı belli değil, kim hangi düğmeye bastı, kim ihanet ediyor, kim vatanını seviyor bu belli değil artık, ülke kaynayan kazan oldu; Allah'ınızı severseniz lütfen... İnsanlar Mars'ta yerleşim planları yaparken biz Susurluk kamyonunun altında kaldık hâlâ. Lütfen efendim...

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Sayın Başkan devam edelim.

BAŞKAN - Devam et, bu konularda bildiğinizi...

AYHAN ÇARKIN - Ben diyorum ki, Mehmet Özbay'ı seviyordum, Abdullah Çatlı olduğunu bilseydim Abdullah Çatlı olarak severdim ben bu insanı.

BAŞKAN - Bunun dışında, başka, detaya in; rahatlıkla in ki...

AYHAN ÇARKIN - Ben rahat iniyorum efendim, artık ben sanığım, gelebileceğim en son yere kadar gelmişim, bundan sonra... Gelmişim cezaevindeyim artık, benim saklayacak, gocunacak hiçbir şeyim yok, yok, çünkü bir şey yok. Türkiye'de bir grubun ihaneti söz konusu bu ülkeye. Yani Susurluk olayında bu ülkede terör mü bitti, bu ülkede uyuşturucu kaçakçıları mı bitti, bu ülkede affedersiniz kadın satanlar mı bitti, sanki bütün her şeyin, sebebi Susurluk, Susurluk'ta yaşanan olayların sebebi üç tane beş tane sağ kalan gibi bir izlenim ortaya çıktı.

BAŞKAN - Yine bir şey söylüyorsun Ayhan, diyorsun ki ifadende devamlı emniyet müdürüne girer çıkardı, yani Abdullah Çatlı için söylüyorsun ve üst düzeyde de birçok kişiyle de görüşen, oturup kalkan bir insan olduğu için biz onunla arkadaş olmaktan bir endişe, duymadık. Yani, doğrudur, emniyet müdürlüğüne devamlı girip çıktığı için, burada üst düzeyde birçok kişilerle görüştü dediğine göre bir şey bildiğin ortaya çıkıyor; kim bu üst düzeydeki birçok kişi? Mesela bize üç beş tanesini...

AYHAN ÇARKIN - Efendim Menzir'le de görüşüyor; Necdet Menzir'le... Ne bileyim yani İstanbul Emniyet Müdürlüğüne giriyordu; ha onun yanında ben mi giriyordum... Silah ruhsatı almak için giriyordu, Ankara Emniyet Müdürlüğüne giriyordu, Büyük Millet Meclisine giren bir insan neden şimdi... Emniyet Müdürlüğüne girdiğinin sorgusu... Türkiye Büyük Millet Meclisine giriyordu. Sayın Meclis Başkanımız Mustafa Kalemli demedi mi herkes girebilir, bu insan Mehmet Özbay olur, havaalanına gidiyordu, silahını veriyordu, uçak yolculuğu yapıyor; yani biz gibi.

BAŞKAN - Tabiî doğru, dediklerin doğru. Doğru derken...

AYHAN ÇARKIN - Ben anlıyorum efendim...

BAŞKAN - Şimdi siz bir şeyler biliyorsunuz; mesela diyorsunuz ki Necdet Menzir'le görüşüyordu diyorsunuz...

AYHAN ÇARKIN - Hayır iddia etmiyorum ben, giriyordu diyorum ben; ben onun kimlerle görüştüğünü...

BAŞKAN - Kimlerle görüştüğünü gördüğünüz oldu mu sizin?

AYHAN ÇARKIN - Bilmiyorum.

BAŞKAN - Size anlattı mı filanla görüştüm; Yaşar Topçu'yla görüştüm Mehmet Elkatmış'la görüştüm diye...

AYHAN ÇARKIN - Hayır efendim. Hayır...

BAŞKAN - Ama, burada "emniyetten birçok kişi" diyorsun.

AYHAN ÇARKIN - Efendim, görüşüyor; emniyet müdürlüğüne giren bir insan ya emniyet müdürüyle görüşür, ya yardımcılarıyla görüşür ya da polislerle görüşür.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ayhan öyle değil. Emniyet müdürüne akşama kadar bin kişi giriyor; her giren emniyet müdürüyle görüşmez Ayhan.

AYHAN ÇARKIN - Menzir diyorum efendim. Sayın Necdet Menzir beni tanımadığını söylüyor beni; benim yanımda çatışmaya girip benim sırtımı sıvazlayan, benim cebime para koyan emniyet müdürü, televizyonun karşısında, milletvekili olmuş, çıkıp beni tanımadığını, bizleri tanımadığını söyleyen bir insana ben şimdi ne şekilde... Şimdi Abdullah Çatlı’yı tanıdığını mı söyleyecek... Beni tanımıyor, benim yanımda, sırtımı... Alnımdan öpen insandı çatışmalarda, şimdi Abdullah Çatlı'yı tanıdığını mı söyleyecek, ben neyi iddia edeyim, kime neyi söyleyeyim efendim...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sen kendi bildiğini söyle! Bırak onun kabul edip etmemesini Ayhan.

AYHAN ÇARKIN - Sayın Başkanımız bize sorduğu soruya... İsim ver diyor, Necdet Menzir diyorum ve yorumunu yapıyorum.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Görüşüyor deyince, biz bir çay kahve içecek kadar arada yakınlık var anlamında anladık genelde; yoksa, bir iş için girip çıkmak görüşme anlamında değil.

AYHAN ÇARKIN - Öyledir de efendim.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani, çay kahve içecek şekliyle mi bir görüşme?

AYHAN ÇARKIN - Efendim, bugün Abdullah Çatlı'dan bahsediyorsunuz...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bak, kardeşim, arkadaşları bir dinle; diyor ki Hayrettin Bey, o da savcılıktan gelme, bir insan biriyle görüşüyor diyebilmek için, mesela, sizin kaymakamlıkta işiniz var, kaymakam beye bir şeyi havaleye götürüyorsunuz, bu olağan bir iş görüşmesi, bir de kaymakam beyle sizin ahbaplığınız var, kapıyı çalıp giriyorsunuz, oturup bir çay içiyorsunuz, orada görüşüyordu sözünüz herhalde olağandışı bir görüşmeyi ifade ediyor.

AYHAN ÇARKIN - Efendim olağandışı... Ben şimdi onu nereden bileyim? Ben şu şekilde anlatayım: Her insanın ikili ilişkileri vardır, ben şimdi Abdullah Çatlı'yla görüşüyorum, Mehmet Özbay'la görüşüyorum, bunun altında art niyet aramanın bir anlamı yok ki; zamparalığa gidiyorum Mehmet Özbay'la; öyle ya canım... Sevgililerimiz var, bir yere gidiyorum, yemeğe gidiyorum Mehmet Özbay'la; illâ Mehmet Özbay birisiyle görüştüğü zaman bunun altında bir şey mi aramak lazım, ben anlayamıyorum bunu.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Senin ifadenden öyle bir sonuç...

AYHAN ÇARKIN - Tamam, ben isim koyuyorum, Sayın Necdet Menzir diyorum, bir de yorumunu yapıyorum, eğer...

BAŞKAN - Ben seni anladım, başka kimler mesela?

AYHAN ÇARKIN - Efendim, İstanbul'un bir numarasından bahsediyorum, bu adamın makamına girdi bu insan, şimdi Sayın Menzir'e bunu açın sorun, Sayın Menzir tanımıyorum diyecek, neden; Necdet Menzir beni bile tanımadı, bizi tanımadı, her gün şubemizde ismen bizi seven,yapmış olduğumuz çalışmalardan, başarılarımızdan bizi ismen taltif eden insan televizyonun karşısına çıkıp bizi tanımayacak kadar, bizi bir kalemde silebilecek, kadar olabiliyor; bizi tanımayan Abdullah Çatlı'yı herhalde tanımayacak; ha o makam mevki sahibi diye mutlaka kamuoyunda onun söylediği doğru olacaktır, mutlaka... Ben inanmıyorum çünkü... Onun söylediği doğru olacaktır.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Hayır hayır öyle bir şey yok.

AYHAN ÇARKIN - Hayır efendim, Sayın Eyüp Aşık elimde belgem var. Bize katil dedi, altı ay bize katil dedi bugün biz Metris Cezaevindeyiz, ismen dedi, Ayhan Çarkın, Ercan Ersoy ismen katiller dedi, sanık deme şeyini bile göstermedi bize. Nasıl olacak... Öyle ya şimdi.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Şimdi, Eyüp Aşık katil dedi diye katil olmanız söz konusu değil, ona yargı karar verecek...

AYHAN ÇARKIN - Ama, hukuk kuralları bu ülkede tamamen çiğnendi efendim... Bütün televizyon kanalları yalvarıyor artık Allah’ınızı severseniz, şunlardan birisini bir yerde gören varsa çıksın da söylesin diye yalvarıyor. Di Pietro, Scarpinato İtalyan savcılarından televizyonlarda mahkemeler kuruldu bizi yargılamak için, Türk hukuk sistemini bizim üstümüzden yargılamak için mahkeme kurdular bu ülkede. Allah’ınızı severseniz Abdullah Çatlı ölmüş bir insan, ölmüş; onun arkasından bile... Ben seviyorum, Abdullah Çatlı olduğunu bilseydim, Abdullah Çatlı olarak, eğer ben onun için bedel ödeyeceğimi bilseydim, ölümüne kadar da bedel... O benim dostumdu Mehmet Özbay; ama, bu insanın arkasından alkış tutabilecek kadar küçüldüler; insanlar uzayda yerleşimin planını yapıyorlar, Honk Kong bitiyor, İstanbul'a yerleşecek Honk Kong... Türkiye'de oyunlar oynanıyor, birileri düğmeye bastı, Allah’ınızı severseniz...

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - İdeolojik bir komisyon...

AYHAN ÇARKIN - İdeolojik ama bu...

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yok... Devlet yapısı tartışılan bir komisyon değil bu komisyon. Türkiye'de bir rahatsızlık varsa veya yoksa, onu net olarak...

AYHAN ÇARKIN - Ama, bu rahatsızlık varsa, bu rahatsızlığı altı tane polis memuruyla Abdullah Çatlı'da aramayacaksınız.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Altı tane polis memurunda değil; siz diyorsunuz ki Necdet Menzir görüşüp neredeyse çay içerdi diyorsunuz; beraber otururdu diyorsunuz, bir numarasıydı diyorsunuz İstanbul'un. Şimdi burada benim bir algıladığım da Abdullah Çatlı için bedel ödemem gerekirse, o kadar seviyordum gerekirse böyle bir dostluk için bedel öderdim...

AYHAN ÇARKIN - Bugün beni idam etsinler, Abdullah Çatlı'yı...

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Abdullah Çatlı'yı, bedel ödeme noktasında eğer bana düşen bir bedel varsa ödemeye hazırım diyecek kadar sevdiğiniz bir dostunuz var, bu dostluğun bazı sırları vardır, bu sırları, şahsî özel sırları vermeyebilirsiniz; ama, kamuoyunun aylardır çalkalandığı şekliyle İstanbul'a gelip giderken görüşüyorsunuz, dediğiniz tarzda baktığınız zaman üç kişi, beş kişi, altı kişi yedinciyi söylemiyorsunuz, bu kadar samimi olduğunuz bir insan...

AYHAN ÇARKIN - Efendim ne söylememi istiyorsunuz başka, ben size üç tane, dört tane isim söyledim, bildiğimi ben size söylüyorum. Ben size şimdi iftira da atabilirim... Neden ben Yaşar Okuyan diyorum? Neden Sayın Yaşar Topçu demiyorum? İftira atmak kolay insanlara, söylerim şimdi, derim ki Millet Meclisinden şu şu milletvekilleri...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Çok mertçe bir şey söylüyorsun, diyorsun ki, bugün de ben o gün olduğu gibi Abdullah Çatlı olduğunu bilseydim ölümüne kadar da giderdim, bu dostluğun nedeni nedir, yani insanlar böyle dostlukları az elde ederler...

AYHAN ÇARKIN - İşte insanların hayal edemediği dostluk bu; biz ölümün sınırlarında yaşayan insanlarız, biz dostluğa değer veririz.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Siz, birlikte ölümün sınırında yaşadınız mı?

AYHAN ÇARKIN - Hayır efendim; polis arkadaşlarımla ben operasyonlarda yüzlerce çatışmaya girdik, ölümü kucaklayarak, göğüsleyerek yaşadık; güneydoğuda, doğuda, İstanbul'da, hücre evlerinde... Bugün yasadışı örgütlerin bültenlerini açtığınız zaman benim ismimle sık sık karşılaşacaksınız; biz hayatı, yaşamayı seven insanlarız; onun için ben en iyi şekilde giyinmesini isterim, en iyi yerde yemek yemek isterim, en iyi yerde yatmak isterim ben insanım, ne zaman öleceğim belli olmadığı için en iyi de dostu tutmak isterim kendime, güveneceğim, bu adam insandı, insan gibi de insandı, bir daha söylüyorum, katilmiş, onu vurmuş, bunu öldürmüş beni ilgilendirmiyor; o benim dostumdu, adam gibi de adamdı, dört dörtlük adamdı, oturmasını, kalkmasını, konuşmasını bilen, namuslu; daha dostta ne aranır efendim...

BAŞKAN - Ayhan, tamam onu söyledin; şimdi, biraz evvel benim sorduğum soru konusunda başka diyeceğin var mı?

AYHAN ÇARKIN - Yok efendim.

BAŞKAN - Şimdi, gelelim Ömer Lütfü Topal'a, orada da sizin isminiz geçiyor, hatta bir telefon var, o telefonla siz devamlı görüşmüşsünüz, Ercan'ın telefonu sizdeymiş; 236 19 97 numaralı telefon; Ercan'dan niye aldın o telefonu? Bu olay nasıl oldu? Bu Topal olayını başından başla, bildiğin kadarıyla...

AYHAN ÇARKIN - Efendim, Topal olayının bize yüklenmesinin tek bir sebebi var; Ömer Lütfü Topal'ın ortağı var, Mehmet Özbay'ın arkadaşı, benim de tanıdığım onun vasıtasıyla, Sami Hoştan; bizim onu tanımamız vesilesiyle bu şekilde bir hareket tarzını bizim tarafımızdan yapılabileceği imajı sürekli işlendi; yani, acaba aralarındaki bir husumetten mi kaynaklandı, bizi mi kullanıldı böyle bir olayda, bu tamamen senaryodan, hayalden ibaret, insanların kafasını bulandıran bir olay; hatta hatta sayın millet vekillerimizi gaflete düşürecek kadar olan bir olay. Ben bir kere katil olsam kaçardım, 17 milyon dolardan bahsediyorlar, giderdim...

BAŞKAN - Ne 17 milyon doları?

AYHAN ÇARKIN - Efendim yazılı işte, 17 milyon dolar aldılar diyor, 10 milyon dolar aldılar diyor, parayı aldılar diyor; bugün evim kirada, arkadaşlarım her hafta burada, gardiyanlar şahittir, aralarında topladıkları parayla -bu elbiseyi de dün getirdiler- bize yardım ediyorlar; 17 milyon dolar, 10 milyon dolar paradan bahsediyorlar, yok yeşillerden, kırmızılardan bahsediyorlar, başına şapka takan, gözlüklü, ajan kılıklı şizofrenik kılıklı insanlar geldiler her biri bir şey biliyoruz diye ortaya çıktılar, kimsenin ne bir şey bildiği var ne bir şey gördüğü var; üç, altı aydır bizim hakkımızda artık yalvarmadıkları kaldı; şunları bir yerde gören varsa ne olur çıksın söylesin de şunlara ceza verelim; toplumda bu kadar infial yaratmanın sebebi bizmişiz diye cezaevinde bize kimlik veriyorlar; altında yazıyor, toplumda infial yaratmak; nasıl bir infial bu? Yani Ömer Lütfü Topal'ı biz öldürmedik, Ömer Lütfü Topal'ı biz görmedik, ben tanımam, hiçbir şekilde hiçbir ilişkimiz de olmadı. Telefonlar; hepimizin cep telefonu var, ben dedim ya, bizim dostluklarımızda ufak tefek yemek hesabı, şu hesabı, telefon... Alır, Ercan telefonu ver derim, verir; benim telefonumu alır, ben bir arkadaşımdan... Sevilen insanlarız biz; telefonu her zaman, her yerde alırım; günlerce de bende kalır, günlerce de görüşürüm, o telefonla da her yeri ararım, her yerle konuşurum, herkesle de görüşürüm. Yani bunun kanunî bir kısıtlaması varsa, onu en azından bilmemiz lazım, görüşmemiz lazım. Cep telefonu taşınabilir bir olay, alırım görüşürüm; Ercan bana verir, Ercan tatildeydi o zaman, ben Yalova'da aldım ondan telefonu, Yalova'da termal var, kaplıcalar, ben gidip gelirim, o zaman bir arkadaşımın şeyi kapalıydı, Ercan'ın telefonunu ben aldım...

BAŞKAN - Senin de var değil mi?

AYHAN ÇARKIN - Benim kendi adıma yok, ben arkadaşlarımın telefonunu alıyordum, faturasını ben ödüyordum, devralmadım üzerime; ama, ev telefonum, mesela eşimin üzerine kayıtlı, üstüme kayıtlı cep telefonu falan yok benim. Ki numaralarını benim diye veriyorum sağa sola veya ne bileyim telefon oluyor arıyorum görev olursa şu telefondayım diyorum mesela, Mehmet Beyle beraberim, yemekteyim, diyorum ki, çünkü operasyon timiyiz biz, biz yapıyoruz operasyonu, hücre evlerinin hepsine ben gidiyorum, ben ve arkadaşlarım, bu telefondayım, çalışma olur, sorguda bir şey çıkarsa, beni her an bulabileceğin telefon Mehmet Özbay'ın telefonu diyorum ve numarasını veriyorum. Bu telefonla da şubemi arıyorum, bu telefonla komiserimi arıyorum, bu telefonla arkadaşlarımı arıyorum...

BAŞKAN - Mehmet Özbay'ın telefonunu emniyettekilere veriyorsun...

AYHAN ÇARKIN - Konuşuyorum, ben konuşuyorum, onun telefonunu alıyorum, amirimle konuşuyorum, müdürümle konuşuyorum; görüşüyorum sürekli, ben her zaman görüşüyorum, iki senedir görüşüyorum. Ben evimden de görüşüyorum, Mehmet Özbay'ı, arkadaşlarını arıyorum, o benim evimi arıyor, ben inkâr etmiyorum ki, dostum benim bu insan.

BAŞKAN - Şimdi, bu olaydan dolayı, sizi, ilk defa 28 Ağustos'ta İstanbul Emniyet Müdürlüğü... Oradan başlayalım, nasıl oldu bu olay?

AYHAN ÇARKIN - Sayın Ana muhalefet Partisi Genel Başkanımız çıkıp kamuoyunda kaset var, belge var; Sayın Eyüp Aşık kaset var, itiraf var, bunu da İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu'ndan öğrendik, netleştirdik; bu tür konuşmalar deyince, ne konuştuğumu biliyorum ne anlattığımı biliyorum ne yaptığımı biliyorum; dedim ki kaset var ve konuştuğum da o. Mesela HBB televizyonunda ne söylediğimi de söyledim; o gün benim oğlumun sünnet düğünü yalvârdım ben onlara, yalvardım, dedim yapmayın, kelepçelendim, yalvardım, yok... Sorguladılar. Değişik, psikolojik bir sorgulama yaptılar, ayrı bir teknikte, insanları acaba bunaltıp da bir şey yapabilir miyiz?

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sorgulama nerede?

AYHAN ÇARKIN - Emniyet Müdürlüğünde, Asayiş Şube Müdürlüğünde.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yani, sizin hakkınızda bir ihbar yapıldıktan sonraki bölümü anlatıyorsun...

AYHAN ÇARKIN - Efendim, ihbar yapıldıktan sonraki bölümü anlatıyorum...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - 28 Ağustostaki bölümü anlatıyorsun...

AYHAN ÇARKIN - 27 Ağustos saat 3.30 ilâ 4.00 arasında şubeye kendim gittim, gözaltında kaldım; 28'inde de benim oğlumun sünnet düğünü vardı, yani... Bağırdım orada, küfür de ettim, kafamı vurdum duvarlara., kendimi öldüreceğim dedim; söyledim çünkü kabullenemiyorsun; yani, o kadar çok şeyler oldu ki... Psikolojik bir sorgulama... Şudur, budur... Ne yaptıklarını da anlamadım. Nasıl bir sorgulama, nasıl bir polislik, nasıl bir şey bunu da anlamış değilim ben. Ama, hiçbir şey anlamadım; ondan sonra bir tutanak tanzim ettiler, bize dediler işte Ömer Topal olayını sordular, ondan sonra, ilgimiz olmadığını... Parmak izimizi aldılar, ondan sonra bir tutanak tanzim ettiler, bu konuyla ilgili şubemizce gözaltına alınan bu şahıslar anılan öldürme olayıyla ilgileri olmadığı anlaşıldığından, fakat konunun önemine binaen bağlı bulundukları bünyenin daire başkanlığı bünyesinde araştırılıp, incelenip, tetkik edilmesinden ... bir teslim tesellüm tutanağı, bu da normaldir, çünkü kamuoyunda spekülasyon polisin üzerinde, dediler ki, bir Genel Müdürlük imkânlarıyla bir de siz araştırın, oradan gittik, teslim olduk, bizi aldılar tutanak karşılığı, orada da araştırmalarımızı yaptılar, bir müddet silahlarımız falan açıkta gezdik, şey yaptık; herhangi bir illiyetimiz olmadı; ne olduğunu da anlamadık, ta ki Susurluk kazasına kadar Türkiye'de neyin ne olduğunu, bilmiyorduk; ama, Susurluk kazasından sonra öyle bombardımanla karsı karşıya kaldık ki, Allah yüzümüze baktı, ben her şeyi yapabilirdim, eğitimli bir insanım, bana katil diyor, bana eroin krizi diyor, bana aşağılık diyor, bana her şeyi diyen insanların bir şekilde gider... Ben yetişmiş bir insanım, yapardım, bunları da yapardım, istedikleri o muydu, bir yapmamızı mı... En son oturduk, arkadaşlar dedik, birileri bir oyun oynuyor bu ülkede; ama, bizim üzerimizden ceset mi yıkamaya çalışıyorlar, ne yapmaya çalışıyorlarsa, gelin yargıya teslim olalım, kendimizi teslim edelim, ifadelerimizi verelim, alnımızın akıyla toplumun içine çıkalım; ondan sonra, hukuki yoldan biz hesabımızı soracağız, ayrı bir olay. Hukuka inanıyoruz, yargıya hep inandık, hep inanmaya da devam edeceğiz; ama, yok ne Ömer Topal'ı öldürdük... Allah’ınızı severseniz, bu kadar Ömer Topal'la ilgili bize katil deniyor; bir tane de Ömer Topal'ın bir akrabası hakkımızda bir suç duyurusunda bulunmuş mu efendim; oğlu, karısı, kızı, yeğeni kendileri inanmıyor ki; ölen insan için aynı basın yayın organları ona da diyorlar eroin kaçakçısı, katil, aranan şahıs, neyin ne olduğu Türkiye'de belli değil ki, kimin ne yaptığı. Yani, benim babamı öldürdü diyecek birisi ben giderim davacı olurum, sonra sebep olması lazım, bizim o insanı öldürmemiz için bir sebep olması lazım; sebebimiz yok ki, tanımayız, bilmeyiz, ismini duyduk, biliyorum çünkü Sami Beyi tanıyorum; ama, benim o insanı... Bir de Sami Bey, ben bey olarak hitap ediyorum, bilmiyorum, arkadaşı, üzülmüş falan, şey yapmış, 30 senelik arkadaş bir de bu insan... Allah’ınızı severseniz, tanıdığınız varsa bir yardımı edin dedi, kimse bunlar bulduralım, şey yapalım; arkadaşı, üzülen bir insan; ama, katil damgasını yiyen biz olduk; emniyet müdürümüz diyor ki, efendim çift şarjör bantlı, bizim timlerimizin işidir... Böyle bir şey var mı efendim, o zaman siz katil yetiştiriyorsunuz bu ülkeye!..

BAŞKAN - Sorgulama şeklini bir anlat... Şimdi, ortada bir bant meselesi var; siz var diyorsunuz, Sayın Ana muhalefet Partisi Lideri de var diyor, ama bazılârı yok diyor, mesela İstanbul Emniyet Genel Müdürü... Nasıl sizi sorguladılar?

AYHAN ÇARKIN - Böyle bir odadaydı; içeri girdim, aşağı yukarı 17-18 polis memuru, 7-8 tanesini ben tanıyorum... Olayın başı, Aksaray'da, Laleli'de yabancı uyruklu bir kadın kaçırılıyor, tecavüz ediliyor, gasp ediliyor; o kadın da şubeye gidiyor, resimlerden Oğuz'u teşhis ediyormuş bizim; ben de Oğuz'a telefonda öyle şey mi olur dedim yahu; ben de geliyorum dedim; ben de davetiye dağıtıyorum o zaman; onlardan önce de şubenin önüne ben gidiyorum, ben karşılıyorum onları. Oğuz'un kendisi anlatır nasıl gözaltına alındığını, kim kim gözaltına alındık, gidiyoruz şubeye hiçbir olay yok, oturup çay içiyoruz, konuşuyoruz; birden tavırlar değişiyor, hareketler değişiyor, birden konuşmalar değişiyor, insanlar ayrılıyor, odaya giriyorum, bana deniyor ki, silahını, kimliğini vereceksin; sebep yok. Neyin yüzleştirmesini yapacağım, işte böyle böyle filan; suçlama bir kere beni kafadan yıkan, bana yaptığı suçlama adice, tecavüz, gasp türü şeyler; ben silahımı vermem dedim, şey yapamazsın falan, tepki gösterince sakin olmamı söylüyorlar, oturuyorum. Ondan sonra diyor ki böyle böyle işte, şahısları çıkarıyor, sana sorular soracağım diyor, ne soracaksın dedim...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ayhan, kim diyor bunları, kiminle konuşuyorsun?

AYHAN ÇARKIN - Müdür var efendim; onlar hakkında da soruşturma açılmış herhalde.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Müdür...

AYHAN ÇARKIN - Duran Müdürün; ilk sorgulama orası...

BAŞKAN - Kaç kişi vardı?

AYHAN ÇARKIN - Ben, iki tane yetkili işte, amir orada, Duran...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yetkili amir dediğin...

AYHAN ÇARKIN - Şimdi isimlerini hatırlamıyorum, orada yazar efendim yani, o şubenin birindendi, birim amirleri... Oturduk, şey yaptık...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Asayiş Şubesi miydi?

AYHAN ÇARKIN - Asayiş Şubesinde... Bilgi bekliyoruz dedi, biraz otur dedi, ondan sonra, Ünal Müdür var, bütün onun organizasyonuymuş bu.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bilgi Ünal...

MAHMUT YILBAŞ (Van) - O da sorgulamaya katıldı mı?

AYHAN ÇARKIN - O katılmadı efendim. Bir şey yok; aradan biraz zaman geçti filan ben sakinleştim, al dedim o zaman, silahı, kimliğimi, bütün her şey verdim; 93 ile 95 arasında Türkiye'de işlenen faili meçhul cinayetlerle ilgili Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna bir rapor yazılıyor...

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Tekrarlar mısın bir daha.

AYHAN ÇARKIN - 93 ile 95 arasında işlenen faili meçhul cinayetlerle ve olaylarla ilgili bir rapor hazırlanıyor; 93 ile 95 arasındaki bu görevleme bizim görevimiz gibi, ben o şekilde anlatıyorum; ondan sonra, bu rapora, bunlarla ilgili senin bildiklerin, gördüklerin ne varsa... Beni ne ilgilendiriyor dedim yani dedi ki biz biliyoruz kimin ne yaptığını, özel harekât dairesinin ne yaptığını biliyoruz dedi; öyle deyince, kimsiniz siz, kime hizmet, nesiniz siz dedim. Dedi ki, kadın elinden çıkıp da, kadın dediği Başbakan Yardımcımız Sayın Çiller demedi mi PKK yardım ve yataklık yapan işadamlarının listesi elimizde hesap soracağız. Dedi mi dedi, ben dedim dedi; işte bununla ilgili rapor hazırlıyoruz; da Emniyet Genel Müdürlüğünün bünyesinde Özel Harekât Daire Başkanlığında bu işle ilgili bir birim kuruldu; bu birim PKK ile mücadelenin boyutuna başka bir konum kazandırır; yani, komple bir mücadele; PKK'yla mücadelenin sadece silahlı mücadele olmayacağı, bu akan kaynağını kurutmak, bu mücadelede kararlılık gösteren Sayın Çiller; bunu herkes biliyor, 5 yaşında çocuk da biliyor 10 yaşında çocuk da biliyor dedi; ama, bizi ilgilendiren kısmı o değil deyince ben başladım orada çok... Kasette var işte, onun için diyorum çıkarsınlar.

BAŞKAN - Ses kaseti mi?

AYHAN ÇARKIN - Hayır ikisi de var.

BAŞKAN - Var mı yok mu?

AYHAN ÇARKIN - Efendim, ben, var dememin sebebini, dayanağını söylüyorum; Sayın Parti Başkanımız var dediği için var diyorum.

BAŞKAN - Sen başkasının ne söylediğini bırak. Bak, şimdi, burada sesini alıyoruz biz; bunu hepimiz de görüyoruz gözümüzle.

AYHAN ÇARKIN - Ama, şimdi var, bunu çekmeceye koyarsanız, ben bilmem var mı yok mu.

BAŞKAN - Sen görmedin ama...

AYHAN ÇARKIN - Ben görmedim. Benim sözlerim, kamuoyunda benim ağzımdan çıkan bazı kelimeler, mesela Uğur Dündar'la ilgili bazı tenakuzlar benim söylemiş olduğum sözler, kasetten dinlemiş gibi kamuoyuna lanse edilince, birileri bir şeyler fısıldamış belli; bu söylenmiş, dedim ki var ve üstüne HBB programında dedim ki o da değilse bunu bunu bunu bu şekilde söyledim ağzımdan çıkan kelime de budur...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Tutanak var mı?

AYHAN ÇARKIN - Ama, suç yok ki tutanak tutulsun.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hayır sen konuşurken, ifadeni zapta geçirmiyorlar mıydı?

AYHAN ÇARKIN - Sorgulamada önce mülakat yapılır, bunu biz de denedik, insanı psikolojik olarak yıkmayı biz de yaptık, ben de kendim sorgucuyum; aynı, herhangi bir suçtan önce psikolojik olarak yıpratmaya... Ne bileyim yani... Bir suç yoksa zaten tutanağa geçmez, suç olsaydı zaten biz savcılığa sevk edilirdik. Daha hassas davranılıyor burada, biz konusunda, daha hassas davranılıyor, Ankara'ya teslim ediliyoruz.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Psikolojik sorgulama sırasında kayda alırlar mı, yani gizli kamerayla ve sesle?

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Size bu sorgulamanın sonunda Ankara'ya teslim tutanağı dışında bir sorgu zaptı veya ifade zaptı imzalatıldı mı; arkadaşlarımızın üzerinde durduğu o.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hayır benim üzerinde durduğum o değil başka bir soru sordum onun cevabını istiyorum ben. Gizli kamerayla veya gizli mikrofonla ifadeler, konuşmalar, alınır mı genellikle poliste?

AYHAN ÇARKIN - Savcının izniyle...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kendi aranızda kalmak kaydıyla...

AYHAN ÇARKIN - Şöyle olur o; bu tür sorgulamada teypti, kayıttı alınmaz; önce insan suçlu mu değil mi, bu suçtan illiyeti, ne derecede var ne derecede yok; bunu biz orada sorgularken not alırız. Anlattıklarını, konuştuklarını; o notların içerisinden soru çıkartırız, o sorularla ilgili tekrar sorgularız.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Senin konuşmaların, ifadelerin - sonra dışarıda bazılarından duydum dedin de- o not alınanlar olamaz mı?

AYHAN ÇARKIN - İki oda vardı; yan tarafta benim konuştuklarımı oturup bir şekilde not aldıysa, çünkü, benim söylediğim cümleler, benim ağzımdan çıkan bazı cümleler; mesela ben dedim ki memleketin vatan haini bitti, her şeyi bitti, şerefsizi, eşkıyası bitti, benim anlayamadığım kavram karışıklığı da burada, Uğur Dündar bugün bana katil diyor, benim Uğur Dündar'la ilgili söylediğim söz, bütün hain bitti Uğur Dündar mı kaldı? Yani, olay bu!

BAŞKAN - O cümleden...

AYHAN ÇARKIN - Tabiî efendim, dehşete düştüm baktım ki benim ağzımdan çıkan cümle; ama, bu şifahî olarak mı kendisine söylendi veya yazılı bir not halinde mi verildi veya oradan asayiş şubesinden birileri bir yerlere bilgi mi sızdırdı onu bilemiyorum ben; bilemiyorum, ben onun için ne söylediğimi de bildiğim için...

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Biraz evvel, 1993-1995 arasında faili meçhul cinayetler için insan haklarına rapor yazılacak, bu rapor için bilgine müracaat edeceğiz, o kadın işte hesap soracağız dedi bunu bilmeyen mi var, bu şekilde bir soru sorulduğunu ve verdiğin cevabı, bundan önce, bu komisyondan önce herhangi bir yerde sorgulama sırasında veyahut da ifadene müracaat edildiği anda beyan verdin mi?

AYHAN ÇARKIN - Mülkiye başmüfettişlerine, bunu mahkeme safhasından önce idarî soruşturma kapsamında mülkiye müfettişlerine ben bu konuyu arz ettim.

NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Ayhan bu sorgulamanın yapıldığı oda özel sorgulama odası mıydı, yoksa böyle bir müdürün odası veya...

AYHAN ÇARKIN - Makam odası, böyle, böyle...

NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Bir şey dikkatini çekti mi? Bu odada, sizin oturuş tarzınıza göre, yerinize göre karşınızda büyük bir Atatürk, bunun daha şekilli bir şeyi var mıydı veya o Atatürk resminde göz kısmına dikkat ettiniz mi?

AYHAN ÇARKIN - Aşağıda Fatih, Müdürümün odasındaki şeye dikkat ettim; göz kısmında da, asayiş şubesinde çalışan benim bir sürü arkadaşım var; o kasetten sonra ben bunu araştırdım, alındıysa, Fatih Müdürün odasındaki Atatürk'ün portresinin arkasından video çekimi yapılmıştır diye ben onun için şey yaptım. Benim de arkadaşlarım, ben 12 senelik polisim aşağı yukarı.

NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Fatih Müdürün?..

AYHAN ÇARKIN - Fatih Müdürün.

YASAR TOPÇU (Sinop) - Fatih Müdür dediğin hangisi?

AYHAN ÇARKIN - Fatih Özkan efendim.

NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Böyle bir fotoğrafta bir mercek, bir alıntı...

AYHAN ÇARKIN - Ben görmedim efendim; ne ses gördüm ne bir şey; fakat benim cümlelerim telaffuz edilmeye başlayınca, bu da sanki kaset var şeklinde basına yansıyınca, ben de var dedim. Ben bunları söyledim, aynı kasetim çıksın buraya, çok özür diliyorum, bir sürü küfürüm var benim ağzımdan çıkan, kabullenemediğim.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Peki sorgulama sırasında not aldılar mı?

AYHAN ÇARKIN - İşte onu sordu Bakanımız da; yok... Ben görmedim; yanda olabilir, benim orada alınmadı ve alınmıştır, almışlardır, almaları da normaldir.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Ya öyledir ya öyledir...

AYHAN ÇARKIN - Normaldir efendim, almaları normaldir; "öyledir" değil yani. Ben orada sorgulama geçiriyorum, bir tarafta, normaldir, artı yan odada oturur, iki oda orası, tuvalet kısmında oturur birisini dinleyip de not alması normaldir.

METİN ÖNEY (İzmir) - Ayhan Bey, daha önce de Devlet Güvenlikte vesaire yerlerde ifadeler verdiniz, Devlet Güvenlikte ifade verirken, sen şu tarihte de gözaltına alınmıştın, orada da şöyle şöyle şeyler söyledin diye bir soruyla karşılaştın mı? Mesela, derler ki, bak emniyette bir ifaden var, orada böyle söyledin, hâkime ifade veriyorsan, hâkim der ki, bak savcılıkta da böyle demiştin derler, herhangi bir konuda; şimdi, sen bu ifadeleri verirken, önce DGM'de iki üç saat sorgulandın uzun uzadıya, müfettişlere de verdin, orada, işte Temmuz ayında, Ağustos ayında seni gözaltına almışlardı, orada bir şeyler söylemiştin, söylediklerin şimdikilerle tutmuyor gibi bir soruyla...

AYHAN ÇARKIN - Yani, senin bu söylediğinle bu söylediğin tutmuyor; ben de onun sebebini şu şekilde izah ettim, ben Mehmet Özbay olarak tanıdığımız bir insanın birden bire Susurluk kazasından sonra korktum, açık açık söyleyeyim korktum, çok korktum hem de; bir de Sedat Bucak’ın korumasıyız, Mehmet Özbay, Abdullah Çatlı, Ağca olayının ülkücü firari sanığı, katliam sanığı bir sürü şey; korktum. Neyin ne olacağı belli değil, birden bire bir savaş başladı Türkiye'de; ben o ifadede mümkün olduğu kadar şey davranmaya çalıştım, dedim ki...

METİN ÖNEY (İzmir) - Ben ilkinde, DGM savcısı, seni aldılar, gözaltına aldılar arkadaşlarınla beraber, o sorgulamada daha önce İstanbul Emniyetinde gözaltına alındın ya, şimdi arkadaşlarımızın sorduğu konu, oraya atıfta bulunarak, bak, sen orada şöyle dedin diye bir soruyla karşılaştın mı hiç savcılar tarafından.

AYHAN ÇARKIN - Yok öyle bir soru sorulmadı.

METİN ÖNEY (İzmir) - Bu konuda hiç kimse sana bak sen daha önce bir gözaltına alındın, sonra Ankara'ya götürülüp serbest bırakıldın; ama, orada, şöyle şöyle sana sorular soruldu verdiğin cevaplarla şimdi verdiklerin birbirini tutmuyor...

AYHAN ÇARKIN - O şimdi, şöyle soruldu; direkt bu konuyla ilgili sizin söylediğiniz tarzda bana yöneltilmedi o soru; bana bu ikinci gözaltı yaşadığımız süre içerisinde, biz mesela 8 gün orada uykusuz kaldık, 8 gün birbirimizi görmedik... O söylemiş olduğunuz cümlenin kapsamları, bana sorulanlar, ikinci gözaltındakinin hepsinin içerisinde var; yani, daha önce gözaltına alındın, şu şu sorular soruldu mu sana gibi onların cevapları da var; fakat, daha değişik boyutta, daha değişik tarzda bana soruldu.

METİN ÖNEY (İzmir) - Peki, bir soru daha soracağım, şimdi, bu bir araştırma komisyonu seni sorgulamıyoruz, bilgine başvuruyoruz, 39 kişinin bilgisine başvurduk, 18 kişi daha var, belki 28 daha olur; yani biz burada herkese aynı durumda muamele ediyoruz, asla seni sorgulamıyoruz, bilgine başvuruyoruz, bu önemli, benim açımdan önemli; ben hukukçuyum, bana göre de iyi bir hukukçuyum, kendi sahamda imtiyaz sahibiyim. Bakın bu olaylar, yani Susurluk çıktığından bu yana en çok ismi geçenler sen, arkadaşların, İbrahim Şahin, Korkut Eken, Mehmet Eymür; neden? Niçin bu kadar çok isminiz geçiyor? Yüzlerce, binlerce Türkiye'de insan operasyona katılıyor, devlet görevi yapıyor, yapmıyor, filan var, feşmekân var da niçin ben merak ediyorum, önüme gele gele, biz de yorulduk; aslında, televizyonları açıyoruz, dosyalar vesaire... Neden sence? Sen tabiî genç bir arkadaşımızsın 62 doğumlu, 80 öncesi şeyleri hatırlaman mümkün değil...

AYHAN ÇARKIN - Ben 60'lıyım..

METİN ÖNEY (İzmir) - 17-18 yaşında oluyorsun.

AYHAN ÇARKIN - Ama, sokakta insanların öldüğünü, gençlerin birbirini vurduğunu ben yaşadım.

METİN ÖNEY (İzmir) - Peki, niçin bu kadar?

AYHAN ÇARKIN - Meyve veren ağacı taşlarlar...

METİN ÖNEY (İzmir) - Ne meyvesi mesela?

AYHAN ÇARKIN - Terörle mücadele efendim.

METİN ÖNEY (İzmir) - Nasıl oraya bağlıyorsunuz?

AYHAN ÇARKIN - 1990 senesinde biz İstanbul'a geldik, özel tim bunu İstanbul'da, ben yine söylüyorum, klasik polis tiplemesinden biz farklıyız. Bunu bir kere... Polis, cebimizdeki kimliğimiz polis... Dağda ne işimiz var; jandarmanın emrine girer görev yaparız orada; farklı bir yaşam tarzından farklı bir yaşam tarzına geldik. Terörle iç içe... Gün aşırı İstanbul'da polis öldürülüyor, ekip taranıyor, banka soyuluyor, şu oluyor, bu oluyor... Türkiye silahlı devrim birlikleri adı verilen bütün örgüt militanlarının gizli operasyonlarına birinci başkanı olmak üzere Mustafa Altınok, bugün şu anda, cezaevinde benimle beraber yatan Mustafa Altınok'un, yarın Hatice Dilek, İsmail Oral'la ilgili Hasan Paşa operasyonuna Avrupa'da savunmak zorunda kalacak, bugün çeteci denen insan.

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Anlayamadım...

AYHAN ÇARKIN - Şu anda benimle beraber çete suçlamasıyla karşı karşıya olan cezaevinde tutuklu bulunan Mustafa Altınok, polis memuru, Hasan Paşa operasyonuyla ilgili Avrupa'da dava açtılar, Türkiye'deki karara itiraz ettiler, Türkiye Cumhuriyeti devletimiz yarın aynı Mustafa Altınok'u Avrupa'da savunmak zorunda kalacak ve bütün bu operasyonlarla ilgili karşımıza çıkacak yegâne iş de bu olacak; ben 16-17 Nisan operasyonu, TİKKO operasyonu, hepsine bilfiil katıldım, hepsinde örgütün hedefi konumunda bir insanım; ama, ölçü değil bizim için, bizim için ülkemize hizmet ölçü, hiçbir zaman yargısız infazda bulunmadan, bana devletin verdiği silahı yetkimin dışında hiçbir zaman kullanmadım; benim görevimdi görevimi yaptım; olay bu!

METİN ÖNEY (İzmir) - Bu sebeple...

AYHAN ÇARKIN - Tabiî efendim, baltalamak... Şimdi, sokakta atılan sloganları takip etmiyor musunuz?! Allah aşkına...

METİN ÖNEY (İzmir) - Tutuklama müzekkeren yanında mı? Bir tevkif müzekkeresi veriyorlar, tutuklananlara...

AYHAN ÇARKIN - Yok. Benim yanımda yok.

METİN ÖNEY (İzmir) - Hangi maddeden olduğunu biliyor musun?

AYHAN ÇARKIN - Biliyorum efendim;

METİN ÖNEY (İzmir) - Ne?..

AYHAN ÇARKIN - Cürüm işleme, 313 üncü...

METİN ÖNEY (İzmir) - Yani, müstakil bir olay yok...

AYHAN ÇARKIN - Yok efendim; cürüm işlemek amacıyla çete kurmaya teşebbüs; bir de toplumda infial yaratmak, asıl tutuklanma sebebimiz bu, toplumda infial yaratmak, delillerin kaybolmasını önlemek amacıyla tutuklu bulunmamıza karar verildi. Biz zaten kaçmadık ki...

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ayhan Bey, özellikle çok inançlı ve çok zor şartlar altında, ölümle de karşı karşıya görev yaptıktan sonra, bunu da vatan için yaptıktan sonra böyle bir sorgulamaya girmek... Benim iki sorum olacak sorgulamayla ilgili; tabiî, özellikle de heyecanlı ve atak kişiler için çok zor gelmiştir, gayet tabiî bu. Sizin, orada söylenenler içerisinde karşı tehditler savurduğunuz, yani bu görevi devlet görev verdiği için yaptığınız ve o faili meçhul cinayetlerle bağlantılı veya bağlantısız; ama, vatan için bir çatışmada -ister PKK ile ilgili olsun ister bu tür o söylediğiniz suçlarla ilgili olsun- siz bunun görev verildiği için yapıldığını ve İbrahim Şahin'in bunları bilmemesinin veya İbrahim Şahin gelsin ona da hesap sorsun gibi birtakım şeyler; orayı biraz açar mısınız?

AYHAN ÇARKIN - Onu açmam gayet basit efendim; sorulan soru tarzı o şekilde olduğu için, biz bunları biliyoruz kardeş, ülkemiz için yapıldı, ona tamam bir şey dediğimiz yok, hoş ölenlerin içerisinde bak bakalım bir tane şey... Biz biliyoruz; ama, bizim görevimiz, bunu yapmak zorundayız, ben bunu da anlamamıştım, dedim ki, emniyet camiası içerisinde yani bu nasıl bu tür sorulara ben muhatap kalırım, bunları nasıl sorarlar, ta ki İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı'nın beyanlarına kadar, adresi orası.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - O beyanları dinledikten sonra lütfen bunu geriye doğru dönüp yorumlar mısınız?

AYHAN ÇARKIN - Geriye doğru döndürdüğümüz zaman, aynı Hanefi Bey İstanbul İstihbarat Şube Müdürüydü, İstanbul'da yapılan bütün operasyonları baş mimarıdır kendisi. Şimdi neden bu şekilde davranış içerisinde bulunuyor bunu anlamak mümkün değil.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Neden bulunuyor.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sizce neden?..

AYHAN ÇARKIN - Mümkün değil anlamak, bütün bu operasyonlarda bu insan benim yanımdaydı; TİKKO operasyonu bitti, yani İstanbul'da yapılan hücre evleri operasyonlarının baş mimarı Hanefi Avcı'dır.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Şöyle demek mümkün mü Ayhan Bey; siz -hangi tür olursa olsun- emir komuta zinciri içerisinde, emir almadan hiçbir iş yapmadınız...

AYHAN ÇARKIN - Hayır efendim.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Böyle bir sorgulamada emir almadan yaptığınız iş olmadığına göre, emirle yaptığınız işler için niye suçlandığınıza mı reaksiyon gösteriyor ve siz onları suçluyorsunuz?

AYHAN ÇARKIN - Ben suçlamıyorum ki onları...

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Yani, onlar gelsinler, onlara da cevap vereyim şeklinde İbrahim Şahin'le ilgili bir iki ifadeniz var herhalde, yani hafifte küfürlü gidiyor galiba...

AYHAN ÇARKIN - O güç kim, Tansu Çiller, Mehmet Ağar, İbrahim Şahin, finansör de Özer Çiller, bakın ben burada hiçbir siyasî partiyi savunmuyorum, ben buradan gittiğim zaman başımı yastığa koyacağım rahat uyumak isterim, huzurlu uyumak isterim, benim çoluğum çocuğum var, kimseye leke atmak istemem ben, bu güç, finansör bir de finans olayımız var, Özer Çiller bize para veriyor, ben ay sonunu zor getiren bir insanım...

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Nereden çıktı bu?

AYHAN ÇARKIN - İşte bana sorduğu sorular...

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Açar mısın onu biraz?

AYHAN ÇARKIN - Bunların denetiminde terörle mücadele kapsamında yapılan bir olay; bunları bile destekliyoruz diyor; ama, siz işi çığırından çıkardınız, bunları bir tarafa bırak, kapat, bunları devlet için yaptınız, bir iş de kendimize yapalım dediniz, bunu da götürdünüz kendinize yaptınız; o güç dedim o zaman, o güce mi hizmet... Nasıl bir güçmüş isim saydı bana, o zaman dedim, İbrahim Şahin gelsin, Mehmet Ağar gelsin, Sayın Cumhurbaşkanımız da gelsin, Sayın Çiller de gelsin, gelsinler dedim buraya, nasıl bir güçmüş, kimmiş bunlar dedim, siz kimsiniz dedim kardeşim, kime hizmet ediyorsunuz dedim, sizin iplerinizi elinde tutan kim dedim; öldüreceğim sizi dedim, bak beni öldürün dedim burada, bir de ben bunları söyledim, küfür de ettim, benim oğlumun düğünü var, Çavuşesku'yu da ben öldürdüm, Kenedy'i de... Yaptım kardeşim ne diyorsun!..

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bunun arkasından ikinci bir soru sormak istiyorum, aynı şeyle ilgili. Siz deneyimli bir kişisiniz, bize lütfen o şarjörün iki tane sarılması ve altındaki bantın içerisinde el izi vesaire söylenende, bunu profesyonel olmayan kişiler yapabilirler mi, sizin kendi görüşünüz nedir, yani kim yapar onu, nasıl yorumluyorsunuz?

AYHAN ÇARKIN - Abdullah Çatlı diyorsunuz...

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hayır bir şey demiyoruz biz, ben sizin yorumunuzu almak istiyorum.

AYHAN ÇARKIN - Abdullah Çatlı'yı ortaya koyuyorsunuz, bir şekilde bu insan hizmet mi etmiş, kullanılmış mı, kullanmış mı ayrı bir tartışma konusu; 18 sene Avrupa'da...

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hayır ben o olaydaki...

AYHAN ÇARKIN - Şimdi, ben oraya geleceğim için söylüyorum; benim inancım, ben böyle inanıyorum, o kadar sahte kimlikler, pasaportlar içerisinde yorulmuş,, bir sürü ilişkilere girmiş, bir sürü bir şekilde... Şarjörün bantının yapışkan kısmında, bilmiyorum yani...

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, kim yapar böyle, kim yani iki tane... Niye silahları orada ortada bıraksınlar, cinayet sonrası orada bulundu...

AYHAN ÇARKIN - Sebepleri, aynı bize katil diyenler, bu Ömer Lütfü Topal'ın ikili ilişkilerini hiç araştırmıyorlar mı? Kimlerle ilişkisi varmış, kimlerle dost ilişkisi varmış, kimlerle para ilişkisi varmış, kimlerle uyuşturucu yapmış...

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Siz araştırdınız mı?

AYHAN ÇARKIN - Araştırdım tabii.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Şimdi bilginiz var mı?

AYHAN ÇARKIN - Bilgim var efendim.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Söyleyebilir misiniz?

AYHAN ÇARKIN - Mesela Bodrum'da bir müdürümü öldürttürmüş bu adam, Hikmet Babataş diye birini öldürttürmüş. Ondan sonra Azerbaycan'da bir müdür, işte, bilmem karısını marısını öldürttürdüğü söyleniyor. Karısıyla arasının kan davalı, kendi öz karısının, kendi karısının Ömer Lütfü Topal öldükten sonra, ertesi gün evinde davullu zurnalı düğün eğlence yaptığını duyuyorum ben.

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Bu öldürülen şeyde, Azerbaycan'da karı koca şeyler var, onları mı kastediyorsun?

AYHAN ÇARKIN - Evet efendim.

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Afyon Valisinin kızıyla, damadının Ömer Lütfü Topal tarafından öldürüldüğünü; HAVAŞ ihalesinde,

AYHAN ÇARKIN - Türkiye'de bir numaralı uyuşturucu kaçakçılıkları... Basın da takip ediyorum. Yani bu insan... Bir bunu araştırsınlar, devlete, bize katil diyen insanlar bir baksınlar bakalım bu adamın ikili ilişkilerinden ne çıkacak... Aynı gün ölüm tarihinde sanki dalga geçer gibi mesela duyduğuma göre Bodrum'daki müdürlerin aşireti ölüm ilanı vermişler, bunlar mesâjdır. Benim hiçbir ilişkim olmayan insan, bir de ilişkisi olanlara bakın!..

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Hangi gazete?..

AYHAN ÇARKIN - Efendim, bilmiyorum, basın gündemlerinden şey yaparsanız, çıkarırlar onu size.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Anlayamadım...

AYHAN ÇARKIN - Efendim bu şey ölüm ilanı vermiş, siz söyleyin adını, Hikmet Babataş mı diyorlar...

METİN ÖNEY (İzmir) - Müdürün aşireti...

AYHAN ÇARKIN - Bu Müdürün aşireti ölüm tarihinde başsağlığı ilanı vermiş; bunlar önemli şeyler. Bir daha söylüyorum, oğluyla mesela arasının açık olduğunu araştırıyorum, oğlu babasına kindar, düşman; karısı, birinci karısı düğün bayram yaparmış... Öldüğü zaman mesela çocuğu da olmuş bu adamın öldürülmesi için o kadar çok sebep var ki! Cinayet masası amiri gibi, elimde belge var sen katilsin dediğin zaman ortaya koy bakalım, o zaman sen benim katil olduğumu biliyorsan...

BAŞKAN - Ona mahkeme karar verecek...

AYHAN ÇARKIN - Biz de onu söyledik; ama, ben hâkim olsam, bana gelse 40 gün, 60... 6 aydır bir insan hakkında en son neticeye, karara vardığım zaman etki altında kalırım ben.

NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - İkinci hanımından doğan çocuk Topal'ın ölümünden sonra mı doğru, evvel mi doğdu?

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Aynı anda doğdu.

AYHAN ÇARKIN - İşte o zaman...

NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Öldüğü gün...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ne oluyor o zaman?

METİN ÖNEY (İzmir) - Mirastan...

BAŞKAN - Ayhan, o sorgulama sırasında bir de şöyle söylüyorsun, diyorsun ki, Tarık Ümit'e sordular, gidin Mehmet Eymür'e sorun dedim; peki bu şeyi nereden kurdun, sen Mehmet Eymür'ü tanıyor musun?

AYHAN ÇARKIN - Mehmet Eymür'ü ben biliyorum, bilmem mi efendim?!

BAŞKAN - Nereden tanıyorsun onu?

AYHAN ÇARKIN - Bizim operasyonlarla ilgili daire başkanı, İstanbul'da operasyonlarla ilgili de onu biliyorum, Ankara'dan da tanıyorum, devletin görevlisi, MİT'le polis her zaman iç içedir, çalışılır yani, istihbaratı MİT getirir, polis operasyon yapar, bu gayet normaldir.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki MİT görevlilerini tanır mısınız?

AYHAN ÇARKIN - MİT görevlilerini tanırım.

BAŞKAN - Emniyetteki sorgulamanda kızarak Kenedy'i de ben öldürdüm dedin, oradan devam et.

AYHAN ÇARKIN - Ondan sonra Ömer Lütfü Topal cinayetine geldi, Ömer Lütfü Topal cinayetinde bazı şiddetli şeye maruz kaldım, orada sorgulandım, parmak izin alındı, şunu şunu tanıyor musun, şöyle şöyle dediler, böyle dediler, neticede o sorgulama sonucunda benim suçlu olmadığım, ben başka yerlerde olduğumu ispat ettim; ama, önyargılı bir yaklaşım var, yargısız infaz kafadan kesilmiş yani, kafadan bir yaklaşım var bize. Ondan sonra, mesela Ömer Lütfü Topal'ı öldürdüm, para için öldürdüm, devlet için şunu yaptık da, bunu yaptık da; ben böyle bir şey söylemedim, böyle bir konuşma da benim ağzımdan yok. Ben şunu öğrendim, biz, ayın 27'sinde, 28'inde gözaltında olduğumuz zaman, televizyonda, çıktıktan sonra öğreniyorum, gözaltına alınmamızdan birkaç saat sonra televizyonun ekranlarında bizim Ömer Lütfü Topal'ın katil zanlıları yakalandı diye alt yazı geçiyor, bizim ismimiz geçiyor; aynı Susurluk kazasında ölen Mehmet Özbay'ın Abdullah Çatlı olduğunun televizyonda alt yazı geçtiği gibi.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ne zaman, 28 Ağustosta mı?

AYHAN ÇARKIN - 27 Ağustosta biz gözaltına alınıyoruz efendim, aynı günün akşamı televizyon ekranlarında, hem de ismen koyuyor bizi, Ayhan Çarkın bilmem ne katil zanlıları diye, şimdi ben nasıl anlayamıyorum bu olayı. Saat 10.30'da dediler ki, tamam kardeşim tutanakla sizi Ankara'ya teslim edeceğiz, müdürleriniz sizi gelip alacaklar, tamam dedik. O arada benim oğlumun düğünü devam ediyor, Bakırköy Spor Kulübü tesislerinde ben düğüne gitmem lazım dedim, oradan gidersin dedi. Düğüne oradan gidersin, önce daire başkanımız filan geldi... Dedim düğün bitiyor, yok filan deyince, ben boğaz köprüsünde hareket halindeki arabadan atladım, attım kendimi aşağı, attım, yuvarlandım; caddenin karşısına geçtim, taksiye bindim oğlumun düğününe geldim. Aşağı yukarı sakal tıraşı dahi olmadan, üstümü giydim, aşağı elbiseyi giydim, misafirlere hoş geldin... Tamamı 25-30 dakikayı geçmez, düğünde durdum, tekrar arabaya atladığım gibi irtibat kurdum İbrahim Beyle falan, yanımda o zaman asayiş şubesinden Kemal isminde bir çocuk vardı, o geldi, dedim tamam, ben söz veriyorum geleceğim hatta ben kimliğimi de... Yapmıyorum kardeşim polisliği dedim, al dedim, kimliği de attım ben...

BAŞKAN - Düğündeki kirven kimdi?

AYHAN ÇARKIN - Oğuz Yorulmaz'dı efendim; fakat olmadı, başka bir arkadaşımız oldu. Nakliyeci Necati Kostik oldu.

BAŞKAN - İbrahim Şahin'le, Abdullah...

AYHAN ÇARKIN - Ayhan'ları karıştırıyoruz efendim.

BAŞKAN - İkinizinki aynı anda olmadı mı?

AYHAN ÇARKIN - Değil. Onunki sene farkı var. O Ayhan Akça, ben Ayhan Çarkın. Benim Ayhan Akça'yla aynı kefeye konmamın sebebi; Ataköy'de Ayhan Akça'ya uygulanan bir operasyon var, bu, Ahmet Altuntaş denilen adamın yapmış olduğu...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Tarık Ümit'le ilgili...

AYHAN ÇARKIN - Evet, Tarık Ümit'le ilgili, gayri kanunî...

BAŞKAN - Tamam, turnikeye gittin...

AYHAN ÇARKIN - Gittim, ondan sonra, taksiye bindim, 20-30 dakika durdum, oradan arabaya bindim tekrar otoban turnikelerinde ekibe kendimi teslim ettim, ondan sonra tokalaştılar biz ayrı ayrı arabalarda Ankara'ya gittik. Orada bir tutanak tanzim edildi, tekrar üst aramalarımız yapıldı, silahlarımız bir müddet verilmedi, bir yerde kapalı şeyde filan kaldık; ondan sonra dediler ki tamam kardeşim bir illiyetiniz, bir suçunuz yok, bağınız yok...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Orada ne sordular?

AYHAN ÇARKlN - Orada da yine bu sorularla ilgili soruşturma yaptılar; kamuoyunda yarın bir gün... Televizyonda alt yazı geçti, bir şekilde... İçişleri Bakanımız da emir vermiş, demiş ki polisler her şeye, her yere bulaşıyor, bunu araştırın, lekelenmesin, bir soruşturma da siz yapın gibi; yok yani, suçumuz olmadığı için; yok yok. En azından suçlu olsak savcılığa sevk ederdik. Sonra, Sayın Emniyet Müdürümüz, mesela Kemal Yazıcıoğlu Müdürümüz, adamın hiçbir suçu günahı yokken -bana göre- birileri bu insanı aldattı; hiçbir günahı, hiçbir alakası olmayan bir işten adamı, insanı bir şeye bulaştırdılar bilmiyorum, insanların geleceği söz konusu, şeyi söz konusu bana göre, benim şahsî kanaatim. Bu insan da çıkıp da demedi mi 65 milyona yok kardeşim, sayın valimiz demedi mi yok kardeşim, hâlâ yok, sayın milletvekilimiz diyor ki, katili bunlar.

BAŞKAN - Sorgulaman yapıldı orada, ondan sonra...

AYHAN ÇARKIN - Kapandı, bitti.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Şimdi, ben şunu bir türlü anlayamadım, o sorgulama sırasında da işi başka türlü anlattılar dediniz, siz bir polisiniz, neden Ömer Lütfü Topal cinayetinin suçlusunun tanığı olarak sizi tuttular?

AYHAN ÇARKIN - Yorum mu istiyorsunuz?

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hayır, size sordukları sorulardan da çıkardınız neden, bir gerekçeyle sizi tutuyorlar, sadece.

AYHAN ÇARKIN - Gerekçesini de bilmiyorum, o konuyla ilgili savcılık bir takipsizlik verdi, mesela Sarıyer Savcılığı ben bir daha çıkacağım; tutuklandık, o konuyla ilgili ne sorulacağını ben daha bilmiyorum.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, sizin yorumunuz ne o zaman?

AYHAN ÇARKIN - Benim yorumum, Mehmet Özbay'ın Ömer Lütfü Topal'ın ortağıyla olan ilişkisi, bir şekilde de bu Mehmet Özbay'ın Abdullah Çatlı olduğunu da biliyorlardı, bu işi yapabilse yapabilse, yani Mehmet Özbay'la da bizim konumumuzu, yani bizim arkadaşlığımızı bilip de bu şekilde bir yerlere mi ulaşabiliriz amacı mı güttüler, bunların üzerinden bir polis camiasını mı yıpratırız, özel harekatı mı lağvederiz; bir şekilde bir tezgah var, bir dümen var; güçlerin çarpışması söz konusu; bilmiyorum...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Siz Mehmet Özbay'ın ekibi misiniz?

AYHAN ÇARKIN - Lütfen efendim...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hayır, siz şimdi söylediniz, bizim ilişkimiz var, böyle bağlıyorlar...

AYHAN ÇARKIN - Hayır öyle bağlıyor, ben ekibi olduğumu söylemedim, o benim arkadaşımdı, benim, dostumdu o insan; onlar öyle yorumluyordu.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ekibi var mıydı o zaman Mehmet Özbay'ın?

AYHAN ÇARKIN - Yok.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İlk konuşmanızda dediniz ki Sami Hoştan'ı biz tanırız, belki onun arkadaşı olduğundan dolayı bizi götürdüler.

AYHAN ÇARKIN - Yani, Emperyalle ilgili ilişki kuracaksa ben polis kafamla söylüyorum...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, siz terörle mücadele polisisiniz, normal, gasp, asayiş polisi olsanız, derler ki, sizin onlarla ilginiz olabilir ama terörle mücadele...

AYHAN ÇARKIN - Hayır, ben şimdi yorum yapıyorum, ben o zaman yorum yapmadım bu konuyla ilgili; sizin sorunuz üzerine, ne olabilir dediniz; ben de olsa olsa böyle olabilir diyorum.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Daha önce anlatırken, söyledim ya Sami Hoştan'ın arkadaşı...

AYHAN ÇARKIN - Sami Bey’i Mehmet Bey’in arkadaşı olarak tanıyorum; Sami Bey de Topal Ömer'in ortağı konumundaki bir insanmış, hani ilişkiyi bu şekilde kurabilirler, neticede Mehmet Özbay'ın MİT takip edildiği mesela söz konusu, bir sürü şeylerden.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sevgili Ayhan niye bu ilişkiyi polis memuru Hüseyin’le kurmuyorlar da senle kuruyorlar ve üç tane adam!a yani.

AYHAN ÇARKIN - Mehmet Özbay'ın arkadaşı olduğum için, dostu olduğum için benle kuruyorlar, kimle kuracaklar efendim, karakoldaki polisle kuracak halleri yok.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki devam ediyorum. Sizi Ankara'da kim sorguladı?

AYHAN ÇARKIN - Daire Başkanlığında operasyon dan sorumlu Sezai Bey olması lazım ismini tam hatırlamıyorum şu anda.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Orayı biraz böyle çabuk geçtin, orada benzeri sorular...

AYHAN ÇARKIN - Aynı, aynı; benzeri sorularla; ama, sadece oradaki soruları şeyle nedir bu bir sürü cinayetler, biz anlamadık, mesela Topal cinayetini anlattım, nerede olduğumuzu, ne yaptığımızı filan, orada ifademiz var.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Neredeydiniz o akşam siz; yani Ömer Lütfü Topal cinayetinde?

AYHAN ÇARKIN - Ben görevliydim efendim.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Nerede?

AYHAN ÇARKIN - Kadıköy bölgesinde, ondan sonra, bu karşıda İstanbul'da görevliydim ben, ekip amiriydim, bir de telsiz araçlarım var benim, mesela öbür arkadaşım suçlanıyor, o da görevli, bir arkadaşımız var yemekte, yalan söylemek gerekirse, derim ki şuradayım, buradayım; o da yok herkes olduğu yeri söylüyor; yani yok, bu Ömer Lütfü Topal olayıyla bizim bir ilgimiz yok.

DURMUS FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sizde Uzi var mı?

AYHAN ÇARKIN - Uzi silahı ben gördüm, eğitim amaçlı biz bütün silahları gördük.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Benim şurada not aldığım bir husus var; ayrıca, bir konuya önem veriyorum çünkü bu söylediğiniz konularda, sizin orada ifadeleriniz konularında bilgiler var bende de; onları test etmek istiyorum. Net olarak, emniyete gittiniz, benim hatırladığım kadarıyla emniyete, arkadaşların gözaltına alınınca onlara bakmaya gitmişsiniz; doğru mu?

AYHAN ÇARKIN - Doğru.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Gittiniz, bu bahsettiğiniz Duran Müdürün odasında sorgulamaya almışlar, işte giriş...

AYHAN ÇARKIN - Sonradan öğrendiğime göre vekâleten bakıyormuş yanı.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yani, her neyse, o görev itibariyle... Bir girizgâh yaptılar, önce Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’na rapor hazırlıyoruz diye bir girizgâh yaptılar, arkasından eski Başbakandan bahsederek, onun listesinden haberdar olduğunu söylediler ve sonunda da lafı Ömer Lütfü Topal cinayetine getirdiler.

AYHAN ÇARKIN - Getirirken, tamamı 91 tane cinayet yani...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Dur, orada bir şey soracağım; demin de söylediniz, orası karışıyor, ben tam net anlayamıyorum, falanca falancayı biz öldürdük diye ben siz öfkeden söylediniz onu sormuyorum, o andaki haleti ruhiyeniz için sormuyorum, sizi bir şey için suçlamak için de sormuyorum sadece bir tespit için soruyorum; bunları da bunları da biz öldürdük diye bir isim -rast gele de olsa- içinde Kenedy de bulunsa söylediniz mi?

AYHAN ÇARKIN - Söyledim... Söyledim...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Söylediniz ...

AYHAN ÇARKIN - Bizzat ben öldürdüm... Bizzat ben sıktım...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, şimdi, burada Tansu Çiller ve Özer Çiller, Mehmet Ağar, İbrahim Şahin adını da siz mi zikrettiniz, onlar mı zikretti?

AYHAN ÇARKIN - Onlar zikretti, ben gücü sordum; güç içerisindeki yönetim kademesinde bana yani bu güce hizmet ettiğimizi; o zaman isim isim, zikrettim, dedim o güç buraya gelsin, hatta telaffuzlarım da,..

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - O güç buraya gelsin dediniz; yani, isim isim...

AYHAN ÇARKIN - Nasıl bir güçmüş bu dedim, gelsin, Sayın Cumhurbaşkanımız da gelsin, başka türlü o tarzda söyledim, nasıl bir güçmüş dedim bu yahu, kimmiş bu, nasıl bir güçmüş, nasıl bir insan; ben devletin polisiyim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - O gücü anlamadım, onu soruyorum Ayhan; yani, o güçten kastın...

AYHAN ÇARKIN - 93-95 arasında yapılan, onları ilgilendiren kısmı buymuş; bu cinayetlerin Özel Harekât Daire Başkanlığı bünyesinde bizler tarafından yapıldığını ima edip, bunu da İçişleri Bakanı...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bu faili meçhulleri kastederek...

AYHAN ÇARKIN - Tabiî... Tabiî... Mehmet Ağar'ı, onun üzerinde Sayın Çiller'i, bir de kocasının da bu işlerle ilgili bizim finansörümüz olduğunu, yani bize maddî destek sağladığı şeklindeki o gücü bu şekilde bana anlattılar.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Böyle bir gücü bunlar mı sağlıyor dediler; bunlar böyle bir güç sağlıyor diye sana mı sordular

AYHAN ÇARKlN - O güce hizmet ediyorsun dediler, o gücün içerisindesin dediler; bunlar önemli değil, herkes bu ülkeye hizmet eder filan dedi; sonra, ben çok inşallah kaset vardır, onu keşke çıkarsalar, öyle bir şey olsa çıkarsalar o kaseti, kim dediler, sayınca dedim, başladım, gelsin, o da gelsin, ağzımdan... Sayın Yılmaz da gelsin, ben Sayın Yılmaz'ın korumalığını bile yaptım efendim, rahmetli Sayın Özal'ın korumalığını yaptım.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ayhan bir soru daha sorayım sana...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu 1993-1995 yılları arasında İstanbul'da mı diye kastediyor, bütün Türkiye'de mi?

AYHAN ÇARKIN - Türkiye genelinde... Vedat Aydın'ı öldürmüşüm, Tarık Ümit'i öldürmüşüm, iki tane İranlı’yı öldürmüşüm, Yener Kaya'yı öldürmüşüm borsacı, Nesim Malki'yi öldürmüşüm, ondan sonra gelmişim Gazi Mahallesinde kahveyi taramışım, girmişim halkın arasında Behçet'i öldürmüşüm, bütün organizasyonların başında Sedat Bucak'ın birkaç tane korucusu, özel timler, bir de sivil, ülkücü...

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Bu suali kesin olarak soranı hatırlıyor musun?

AYHAN. ÇARKIN - Görsem tanırım efendim. Bir milyon kişi içerisinde... Ben unutmam insanı asla...

MAHMUT YILBAŞ (Van) - O zaman, daire amirlerinden birisi değil.

AYHAN ÇARKIN - Değil. Bir polisin sorabileceği kapasitede sorular... Şaşırıyorum yani. Ama şimdi anlıyorum. Neyi anlıyorum, bunu soran, istihbarattandır bu.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, Ayhan, ben soruma şöyle devam edeyim; net olarak, tekrar söylüyorum, bu sorgulamanın sonunda bir zabıt tutulup imzalamadığından emin misin?

AYHAN ÇARKIN - Kendim yazdığım şeyi imzaladım; kendim; böyle bir kâğıda, ben, olay tarihinde şöyle şöyle, şurada şurada şu anda hatırlayabildiğim kadarıyla...

METİN ÖNEY (İzmir) - Demin sorduğum soruda DGM savcısı yargılarken, orada gözaltına alındığında şöyle şöyle şeyler söyledin diye bana soru sordu diyor; tutanak olmasa savcı nereden...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Demin dedi ki...

METİN ÖNEY (İzmir) - Yeniden mi soruyorsun?

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Evet. Ayhan diyor ki, biz sadece teslim sırasında bir zabıt imzaladık diyor...

AYHAN ÇARKIN - Bu bir; ikincisi kendi el yazımla benim yazdığım yazı var, itirafnamem var benim, onların tabiriyle itirafım var benim orada.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Onun içersinde bu demin söylediğin laflar var mı?

AYHAN ÇARKIN - Yok... Yok... Bana, 28 Temmuzda...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - O mu diye ben...

AYHAN ÇARKIN - Yok... Benim öyle yazılı şeyim yok.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Benim sana sorum şu: Diyorsun ki, arkadaşlarımız çoğu Ayhan niye hep sizin isminiz dolaşıyor ortada, siz, de dediniz ki, bizim Mehmet Özbay'la olan yakınlığımız, Mehmet Özbay'ın da Sami Hoştan'la olan...

AYHAN ÇARKIN - Sadece Topal cinayetiyle ilgili...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Tamam ben orayla ilgili soruyorum. Ben oradayım, öbürkülere bakmıyorum. Sami Hoştan o günkü tespitlere göre hadisenin olduğu gün Kuşadası’nda görülüyor....

AYHAN ÇARKIN - Değilmiş efendim, Marmaris'te...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Marmaris'te, affedersin, sen daha doğru söylüyorsun. Sami Hoştan Marmaris'te olunca, birçok rivayet Sami Hoştan'la Ömer Lütfü Topal cinayeti arasında onun orada bulunmayışı sebebiyle. pek fazla ilişki kurmuyor; yani, senin gösterdiğin sebep, Sami'nin o an orada bulunmaması sebebiyle bazıları diyor ki Sami'nin bu işte şeyi olamaz, rivayet bir yorum, bazıları da aksine olabilir diyor. Şimdi, Sami orada bulunmadığına göre, sizin Mehmet Özbay dolayısıyla Sami'yi tanımış olmanız, sizin üzerinize bu işin atılması için yeterli sebep mi? Bak şimdi sen polissin...

AYHAN ÇARKIN - Değil... Değil... Ben size ortaya koyuyorum, bu grup içerisinde üç kişi Ömer Kaplan şimdi bırakıldı, bizim bu çete suçlamalarıyla ilgili ve ben, Mustafa Altınok 1990 senesinden beri, bizim başımıza böyle bir şey patlayacağı belli, bütün yasadışı örgüt operasyonlarında birinci derece sanığız, özellikle seçilmedi bu, özellikle bu üç tane isim üzerinde bütün örgüt bugün Dursun Karataş'ı buraya getirme imkânınız olsa, bizim hakkımızda ne düşündüğünü, yasadışı örgüt liderlerinin bizim hakkımızda ne düşündüğünü, 90'dan beri olan bütün legal ve illegal olan yayın organlarını çıkarsanız, neden biz olduğunu anlarsınız. O zaman, terörle mücadele içerisinde biz kırsalda, hücre evlerinde bunlarla mücadele ederken, bir şeyle mücadele etmemişiz, bunların devlet içindeki bağlantılarıyla mücadele etmemişiz, bunların uzantıları şu anda devlet içerisinde, MİT'in içerisinde, polisin içerisinde, İstihbaratın içerisinde, hepsinin içerisinde. Bakın, örgütler eylemi kesti, mümkün mü PKK eylem yapmasın, mümkün mü Dev Sol eylem yapmasın!.. Lütfen efendim!.. Onların yapacağı eylemi zaten biz kendi kendimize yapıyoruz, ülkeyi cadı kazanına çevirdik.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sami ile dediniz ki Mehmet Özbay vasıtasıyla tanıştık, o tanıyordu oradan tanıdık, peki, Mehmet Özbay Sami ile tanıştığına göre, Ömer Lütfü Topal'ın gazinolarına girip çıkar mıydı, beraber gittiğiniz oldu mu?

AYHAN ÇARKIN - Beraber ben gittim. Mehmet Özbay'la... Ben de gittim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Mehmet Özbay'la samimi oldunuz mu?

AYHAN ÇARKIN - Evet efendim. Bu derece samimiysem ben, her söylediğimde samimiyim; bakın, Abdullah Çatlı'dan bahsediyorsunuz, ben de diyorum ki, Mehmet Özbay olarak değil Abdullah Çatlı olarak ben onu tanısaydım...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Tamam, onu anladım; onu çok tekrar ettin onu anladım. Benim sorduğum şu: Deniyor ki, bir iddia var Sami, Mehmet Özbay'ı Abdullah Çatlı'yı uyuşturucuya alıştırmıştı, özellikle kokain kullanırdı gibi; hiç Abdullah Çatlı'nın hiç uyuşturucu ya da kokain cinsi yahut başka bir şey uyuşturucu kullandığını gördün mü veya haberdar mısın? Yalnız bir şey söyleyeyim sana haberdar mısın derken, bu cebinden çıkan toz kokain çıktı.

AYHAN ÇARKIN - ...mış deseniz daha iyi olur.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır çıktı, kesin. Laboratuarın kesin şeyi var, laboratuar kimyasal araştırmayı yaptı, dedi ki, Bucak'ın cebinden çıkan toz basit bir şeydir ama Abdullah Çatlı'nın cebinden çıkan toz budur dedi. Sen hiç tesadüf ettin mi veya sezgin oldu mu? Yahut da böyle bir şüphen oldu mu?

AYHAN ÇARKIN - Hiç şüphelenmedim; nasıl şüphelenmedim? Kaza oluyor, benim arkadaşım Ercan kaza mahallinden Mehmet Özbay'ı alıyor 15 kilometre hastaneye götürüyor, Abdullah Çatlı olduğunu bilsem diyor cebindeki her şeyi boşaltır, götürür gömerim; bu şekilde illegal çalışan bir insan olsam, ben öyle bir şeyim olsun...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır... Ben sizin...

AYHAN ÇARKIN - Anlatacağım şimdi... Arena Programında bir fotoğraf çıkıyor, kamyon, kamyonun altında araba, cesetler arabanın içerisinde. Bir buçuk saatten, iki saatten evvel oraya gazeteci gitmiyor, bu fotoğraf nasıl çekildi orada?

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Neyse, onu belki olay yerinde olanlar anlatacaklar; anlattılar mı size nasıl çekildi?

AYHAN ÇARKIN - İşte, İzmir'den beri bir takibin olduğu söz konusu.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kim takip ediyor?

AYHAN ÇARKIN - Ercan Bey size daha iyi onu izah eder; o bizzat yaşadığı için.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sayın Topçu tabiî sorgulamanın dışına çıktı.

AYHAN ÇARKIN - Arabanın içerisinde, ondan sonra silahlardan bahsediliyor. Şimdi, bu fotoğrafı çekip de bu fotoğraf yayınlandıktan sonra, imkânsız olan bir şey yani, kokain de çıkar, silah da çıkar, bomba da çıkar, her şey de çıkar; o fotoğrafı orada kim çekmişse, ondan sonra, kimsenin kimseye güveni kalmamış ki!

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ben, İstanbul'daki sorgulamaya geleceğim, sadece sizi mi sorguladılar İstanbul'da? Yani, sizin bu anlattıklarınız, bir gücün emrindesiniz filan diye...

AYHAN ÇARKIN - Tabiî... Tabiî...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Başka...

AYHAN ÇARKIN - Bana arkadaşlarım da sordular...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Aynı şeyleri sormuşlar mı? Çünkü, biz, sadece bütün kamuoyu ve hepimiz sadece sizin sorgulanmanızı biliyoruz, ama, Ercan, Oğuz'un böyle bir konuyla, hatta, zannediyorum önce Oğuz getirilmiş değil mi?

AYHAN ÇARKIN - Evet efendim.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ona böyle bir şey sorulmamış mı?

AYHAN ÇARKIN - Ona da soruldu da yani bu kadar boyutta... Mesela sormuş, bir de şöyle, onu size izah edeyim; bu bu şekildeki iddiaların faili diye böyle böyle söyledi, ne diyorsun, o da ne söylemişse doğrudur diyor, ne diyorsunuz kardeşim siz!.. Operasyonda mesela polisleri alıp şubeye giden benim kendi arkadaşım, onların bir alma şeyi yok, o onları alıp da şubeye gidiyor; söylemişse, herkes de ağzından çıkanın sahibidir diyor.

METİN ÖNEY (İzmir) - Hayır hepsi sorgulandı da Ayhan konuştu diye biliniyor.

AYHAN ÇARKIN - O şekilde sadece ben konuşmuşum... Onu şu şekilde, alıyor öbür tarafa diyor ki, Ayhan, bak söyledi...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hayır. Ayhan'ın bantından bahsediliyor.

AYHAN ÇARKIN - İşte bu psikolojik sorgulama içerisinde şey yapacak ya, Ayhan Çarkın, Ömer Lütfü Topal'ı öldürdüğünüzü itiraf etti diyor, bu zarflama yöntemidir, biz de yaparız.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Polis mesleğini seçme sebebiniz nedir?

AYHAN ÇARKIN - Memurluk, devlet memurluğu...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Başka bir sebebi var mı?

AYHAN ÇARKIN - Başka sebebi, seviyorum yani.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bu olaylarda, sivilleri bir tarafa bırakacak olursak, genelde resmî insanları gördük; yani, 25-30 tane resmî insan var bu olaylarda, daha da fazla. Fakat bir şey daha var Ayhan Bey; bu resmî insanlar arasında bir çekişme var. Halbuki, bunlar ya polis ya subay ya istihbarat teşkilatı üyesi; hepsinin görevi, memleketi sevmek, memleketi korumak, memlekete hizmet etmek. Şimdi, siz güneydoğuda görev yaptınız, biz güneydoğudaki olaylara da baktığımızda buna benzer tespitlerde bulunuyoruz. Hepsinin gayesinin aynı olması gereken bu insanların birbirleriyle çekişmesinin arkasındaki gerçek nedir?

AYHAN ÇARKIN - Birbirleriyle çekişmesinin arkasındaki gerçek, benim şahit olduğum bir olay yok, şahsî menfaatların tahmin ediyorum ön plana çıkması. Yani, bir şekilde makamını, mevkisini insan zaafa düşebilir, kötüye kullanabilir; bu insanlar MİT'in içerisinde de olur, jandarmanın içerisinde de olur, insan unsurudur, hata yapmaya en müsait canlı insandır; adamın gözünün içine baka baka dersin ki yapma, bunu buradan alıp da buraya koyma...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Ayhan Bey bakın...

AYHAN ÇARKIN - Efendim, anlatıyorum; benim şeyim bu... Yapma kardeşim, bu bardağı buradan buraya koyma, bunu koyarsan düşürür kırarsın, cezası da bu; o kalpteki fesatlık var ya, onu inadına o bardağı oradan alır oraya koyar.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Şimdi, yalnız olayların boyutları çok büyük. Çok büyük çekişmeler var, bu çekişmelerin arkasındaki sebep ne sizce?

AYHAN ÇARKIN - Bu ülkede Alman gizli servisiyle Amerikan CIA’ sının çatışması var; bu kadar basit. Siyasî partilerin bir kısmı Alman ekolünü benimsemiş, bir kısmı da Amerikan ekolünü benimsemiş bu, bu kadar basit. Her siyasî partinin kendi kadrolaşması var, her siyasî partinin kendi oluşumları var; bu oluşumlar arasındaki çekişme, bu memlekete hizmet eden biz ve bizler gibisinin başında patlıyor bir şekilde. Arayışların sebebi sanki bizmişiz gibi...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yani, emniyet güçleri ekollerin kurbanı mı oluyorlar?

AYHAN ÇARKIN - Evet.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yahut piyonu mu oluyorlar?

AYHAN ÇARKIN - Tabiî piyonu oluyorlar.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - O zaman siz kendinizi de mi dahil ediyorsunuz.

AYHAN ÇARKIN - Efendim, yaşadığımıza baktığımız zaman, demek ki bizi bir şekilde kullanmış. Bunlardan bir tanesi de Hanefi Avcı, Necdet Menzir... Kullanmış, demek ki sen beni kullandın. yahu operasyonda benim yanımdaydın; bana dedin ki Ayhancım, üç tane şurada adam var, iki tane şurada adam var, şimdi de çıkmış bana katil diyorsun; o zaman kullandın beni sen.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Ayhan Bey niye kullanmışlar?

AYHAN ÇARKIN - Ya şahsî menfaatleri uğruna kullanmışlardır ya siyasî çıkarları uğruna kullanmışlardır; ama, bir şekilde kullanmışlardır.

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Yani, bizzat, senin de operasyonlara katıldığını mı ifade ediyorsun?

AYHAN ÇARKIN - Efendim, Necdet Menzir, Hanefi Avcı yan yanayım, yan yana. Benim yanımda, bana 5 milyon lira bir de bana bahşiş verdi; TİKKO operasyonunda 18 inci katta çatıda kiremitlerin üzerinde çatışmaya girdim, üç TİKKO militanının öldürülmesinden şimdi hâlâ yargılanıyorum, çıkarken bir de benim cebime 5 milyon lira...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Biraz evvel bir şey söylediniz, Amerikan ve Alman ekolünün çalışması var, bizler de bu ekollerin önünde piyon olduk, kullanıldık dediniz. Peki, bunun dışında ideolojik bir çatışma da var mı acaba, emniyet güçleri içerisindeki...

AYHAN ÇARKIN - O boyutta zannetmiyorum efendim. Potansiyel bir çatışmanın olduğu bireysel bir çatışma söz konusu; benim şahsî düşüncem, bu daha potansiyel, yani 12 Eylül öncesi gibi bir Pol-Bir, Pol-Der yapılanmasını zannetmiyorum.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Son üçüncü bir şey kaldı; samimî cevap verdiniz teşekkür ederim, Türkiye üzerinden çok büyük uyuşturucu ticareti yapıldığı söyleniyor, bunun rant paylaşımı, bu çekişmeyi ortaya çıkaran sebeplerden midir, siz güneydoğuyu da biliyorsunuz...

AYHAN ÇARKIN - Şimdi, zaten, bu uyuşturucu trafiğinin has mimarı PKK; bunu da herkes biliyor;

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI-(Gaziantep) - PKK'yı biliyoruz.

AYHAN ÇARKIN - PKK'yı biliyoruz da, bugün PKK'nın yapmış olduğu uyuşturucu trafiğinin sorumlusu sanki güvenlik güçleriymiş gibi altı aydır lanse ediliyor.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Onu konuşmuyoruz; bu çekişmenin arkasında uyuşturucu trafiğinin etkisi var mı diyorum.

AYHAN ÇARKIN - Efendim vardır. Faili meçhul cinayetler kendi arasındaki iç hesaplaşmalardır, cumartesi annelerini yaratanlar daha düne kadar şu şu oğlum kayıp diye Yunanistan sınırında yakalanıyor; bu insanlar, ölüm kamplarında bu memleketin evlatlarını kafasını, devrim mahkemelerinin kafalarına kurşun sıkıp iç organlarını satıyorlar; ondan sonra annelerini getirip. Galatasaray meydanına dikiyorlar; yani, bunları hâlâ gidip de mum yakıp alkışlamanın anlamı yok; Allah’ınızı severseniz atılan sloganlara bakın yeter: Yaşasın devrim ve sosyalizm. Bir deli kuyuya taş atar kırk akıllı peşinden koşar; Doğu Perinçek denen bir şaklaban, dangalak, gidiyor şeyde kuyu arıyor, ceset, bizim siyasîlerimiz onun peşinden koşuyor. Aynı Doğu Perinçek'i Diyarbakır'da yakalayan insan benim sahte kimlikle; niye bu araştırılmıyor. 90 senesinde Ergani yolunda ben yakaladım o insanı.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bildirdiniz mi?..

AYHAN ÇARKIN - Hayır söylemedim, şimdi onu da söyleyeyim de; çünkü önemli değil ki bizim söylediğimiz, hiçbir şey önemli değil; aynı Doğu Perinçek Abdullah Öcalan'la el sıkışıyor. Bu ülkede PKK ile anlaşma imzalanıyor efendim; altı tane ülkesi için ölmesini bilmeyen asker için gidip devletin iktidar milletvekili PKK'nın uzattığı kanlı kâğıda imza attı bu ülkede; yarın bir gün hangi Avrupa milletvekiline, hangi bilmem ne milletvekiline ne diyeceksin, yardım ediyorsun diye nasıl diyebilirsin, konuşma lan diyecek, senin kendi ülkenin iktidar milletvekili anlaşma imzaladı bizimle, esir değişimi yaptı. TÜSİAD raporları hazırlanıyor, sanki bizim Susurluk bahane edilip, ülkeyi bölmek için ihanet şebekeleri elinden gelen bütün şeyini çıkardılar. 1 dakika aydınlık, hangi aydınlık... Hangi aydınlık...

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Doğu Perinçek'in sahte kimlikle yakalanması ne zaman?

AYHAN ÇARKIN - 90 senesi efendim; ben yakaladım.

MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Kimin kimliğiyle yakaladınız?

AYHAN ÇARKIN - Şu anda hatırlamıyorum.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - İstanbul'da gözetim altına alınıp değişik psikolojik testlerden sonra Ömer Lütfü Topal cinayetiyle ilgili olarak bağlantınızı araştırmak için İstanbul Emniyetinin sizi sorguladığını söylüyorsunuz. Daha sonra da Ankara sevk edildi dediniz.

AYHAN ÇARKIN - Yalnız, Ankara'ya sevk edilirken, Ömer Lütfü Topal cinayetiyle ilgili Asayiş Şube Müdürlüğü’nde görevli amirin Ömer Topal cinayetiyle ilgili herhangi bir illiyet bağımızın olmadığı...

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ömer Lütfü Topal olayıyla ilgili olarak siz gözetim altına alındınız, bir şey olmadığı sizinle ilgisi olmadığı, Ankara'nın da polise bazen leke sürülüyor, bu açıdan bir de biz araştıralım, bu arkadaşımızı Ankara'ya gönderin, biz takip edelim diye Ankara'dan gelen talimat üzerine Ankara'ya sevk edildiniz.

AYHAN ÇARKIN - Ankara'dan gelen talimat üzerine mi olup olmadığını ben bilmiyorum.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Talimat üzerine veya sevk üzerine Ankara'ya gönderildiniz; bu arada çocuğunuzun sünnet düğünü meselesinden kaçtınız, ben kısaca net olarak söylüyorum, bu ifadeleriniz alınırken, Kemal Yazıcıoğlu'nun bu olaylarla direkt bağlantısı oldu mu?

AYHAN ÇARKIN - Hiçbir bağlantısı yok; kullanıldı...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, kim kullandı?

AYHAN ÇARKIN - Benim kendi tespitim, emniyet içerisinde birileri müdürümüzün başını yedi; ama, nasıl yedi, ama kiminle kontak kurdu...

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ben art niyetle söylemiyorum, gayet açık soruyorum; Kemal Yazıcıoğlu'nun bu sizin ifadenizin alınmasıyla ilgili olarak, alındığı anda, sorguya çekildiğiniz anda bilgi sahibi miydi?

AYHAN ÇARKIN - Değildi.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ankara'ya giderken bilgi sahibi miydi?

AYHAN ÇARKIN - Onu sonradan öğrendiğime göre bilgi sahibi olduğunu; yalnız, bilgi sahibi derken, asayişteki sorgulama esnasında, sorgulamada herhalde Bilge Müdür, Bilge Ünal Müdürüm soruşturmayı yürüttüğünü...

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Öğrenmek istediğim bir şey var Kemal Yazıcıoğlu bu olayda bilgi sahibi mi değil mi?

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Benim sorgulamadan anlamadığım, Ayhan Çarkın'ı getiriyorlar soruyorlar, Ömer Lütfü Topal cinayetiyle ilgili olarak mı soruyorlar, yoksa 93'ten 95'e kadar öldürdükleriyle mi?

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ayhan Çarkın'ın hadisesi karışık, bir testten sonra, olay, bağlantı Ömer Lütfü Topal cinayetine getirilmiş; onun üzerinde durulmuş, ben öyle anladım. Şimdi, arabaya biniyorsun, Ankara'ya gidiyorsun.

AYHAN ÇARKIN - Ben orada bir tespitte bulunayım, Ömer Lütfü Topal'ın oğlu babasının katillerini bulana bir ödül vaat etmiş efendim, büyük miktarda bir para; Ömer Lütfü Topal'ın oğlu alınıp sorgulandığı zaman, bu paraları kime verdiğini önce bir açıklarsa...

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ayhancım benim gelmek istediğim nokta şu: Ankara'ya bir arabaya biniyorsunuz, bu arabaya binerken, turnikelerden bindiniz arabaya, daha sonra düğünden ayrıldınız geldiniz, yanınızda sizi Ankara'ya götüren arkadaşlarınız var, meslektaşlarınız, amirleriniz; bu arabadaki muhabere sizinle ilgili Ankara'ya kadar, yolda giderken konuştunuz mu?

AYHAN ÇARKIN - Hiçbir konuşma... Hiçbir şekilde, en ufak bir şekilde bu konuyla ilgili hiçbir şey yok, hiçbir olay, hiçbir konuşma; sadece, bizim Yüksel var orada, Sait var, bizim arkadaşlarla Ankara'da çalıştığımız, ya nedir bu? Vallahi bilmiyorum dedim, ne olduğunu da bilmiyorum, ne olduğunu da anlamıyorum; Ankara'ya gidene kadar ne bir konuşma, ne bu olayla ilgili şey yok. Nedir; arkadaşlar soruyor; dedim yok kardeşim, bizim alakamız, şuyumuz, buyumuz yok. Ankara'ya gittik, yine Sezai Bey olması lazım, sorgudan geçirdi bizi, ifadelerimizi aldı, yine böyle bir sorgulama; biz de bu şekilde anlatınca, Allah Allah dedi nedir bu, Allah hayra çıkarsın... Yani, anlayamadık, Susurluk kazasına kadar ne olduğunu biz anlayamadık, suç sübut delillerle suçtur. Bir insanı suçlarken, alırsın bunu, yer göstermesi olur.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ayhan ben teferruata girmiyorum. Arabada hiçbir şey konuşmadık diyorsun...

AYHAN ÇARKIN - Ama, özellikle üzerinde durduğunuz bu Topal neyse, Ömer Topal'ın üzerinde altı aydır bütün bu devlet büyükleri, bu Topal kim bunu ben de merak etmeye başladım; şimdi ben söylüyorum bana 15 gün yetki verin ben çıkarayım Ömer Lütfü Topal'ın katilini; ama, her türlü yetkiyi bana verin, şimdi çıkarayım.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ayhancım benim öğrenmek istediğim Ömer Lütfü Topal'ın cinayeti çıkar çıkmaz şekliyle değil, ben sizin bilginize başvuruyorum, sizdeki bilgileri almaya çalışıyorum. Siz belki devlet yönetimiyle ilgili, memleketle ilgili düşüncelerinizi söyleyebilirsiniz, herkesin o noktada düşünceleri vardır, söyler; esas önemli olan kısaca, bir; ifadeniz alındı mı. İki; bir şey olmadığına dair bir el yazısı beyanınız oldu. Üç; Ankara'ya götürüldünüz, ifadeniz alındı ve salındınız. Olayın gelişimi tamamıyla bu şekilde oldu diyorsunuz. Bant varsa banttan benim bilgim yok diyorsunuz, ben sadece kendi el yazımla olayla ilişkim olmadığına dair beyanlarımı imzaladım ve Ankara'da da ifademiz alındı, olayla ilgili beyanımız imzalandı ve salıverildik diyorsunuz. Olayın gelişim şekli tamamıyla bu şekilde diyorsunuz. Bu esnada da Duran diye bir emniyet yetkilisinin odasında sorgulandık, Bilge Ünal bize bazı sorular yöneltti...

AYHAN ÇARKIN - Bilge Ünal değil, Bilge Ünal'ı ben görmedim.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ama, Bilge Ünal'ın

AYHAN ÇARKIN - Bilge Ünal Müdürün bu işle ilgilendiği bize söylendi, Emniyet Müdür Yardımcısı, asayişten sorumlu, soruşturmayı yürüttü.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Bilge Ünal asayiş şubeden sorumlu olarak Bilgi Ünal'ın kontrolünde yürüdü her şey...

AYHAN ÇARKIN - Kontrolünde yürütülen bir soruşturma.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Bana söylenen bu diyorsunuz.

AYHAN ÇARKIN - Bana söylenen bu.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Başka sorum yok.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ödülü vermiş mi Ömer Lütfü Topal'ın oğlu.

AYHAN ÇARKIN - Büyük miktarda bir para koydu.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Vermiş mi parayı?

AYHAN ÇARKIN - Vermiş.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani katili bulmuşlar.

AYHAN ÇARKIN - Evet. Bu para ödenmiş.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Katil kim?

AYHAN ÇARKIN - İşte bilmiyorum; onların söylediğine göre biziz. Menfaat ilişkileri var.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ayhan Bey biraz önce -tutanağa onun, geçmesini istiyorum- Korkut Eken'i tanıyıp tanımadığınızı söylemiştiniz efsanevî bir subay deniyor, nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir de sizi yetiştiren hocanızdı.

AYHAN ÇARKIN - Bizi yetiştiren hocamızdı 85-86 döneminde, kurs döneminde; hem fiziksel hem beyinsel olarak bize çok şeyler aktaran, bir insanın ülkesi, milleti için seve seve canını verebilecek kıvama kadar getiren efsanevî bir hocamızdır. Kaşif Bey yüzbaşı, o zaman teğmen veya üsteğmen olması lazım, bunların denetiminde biz yetiştik.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kaşif Beyin soyadı neydi?

AYHAN ÇARKIN - Pozanoğlu olması lazım efendim. Başçavuş vardı Ahmet Başçavuş olması lazım, her türlü bilgiyi, fiziksel, teknik bütün bilgileri, artı bizim bünyemizdeki hocalar, İbrahim Bey o zaman yine hocamızdı, İbrahim Şahin.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Cem Ersever'i tanır mıydınız?

AYHAN ÇARKIN - Tanımam efendim.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Yeşil kod adlıyı tanır mısınız?

AYHAN ÇARKIN - Hayır...

SEMA PİŞKİNSÜ i (Aydın) - Peki bu Avşar Kederoğlu ile arkadaşlığınız var mıydı?

AYHAN ÇARKIN - Avşar Kederoğlu'nu tanırım ben; Sefaköy-Halkalı'da Tır garajı işleten bir arkadaşımız.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sık sık gidip oturur musunuz? Yani, grup olarak...

AYHAN ÇARKIN - Grup olarak değil, ben üç dört sefer gittim. Abisi var, Abdullah Kederoğlu Uçuran'da DYP yönetim kademesinde falan olması... Tanırım yani.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, sizin Ayhan Akça ile ilişkiniz?..

AYHAN ÇARKIN - Ayhan Akça ile ilişkim, meslektaşım olması, aynı birimde çalışmamız.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Beraber çalıştınız mı?

AYHAN ÇARKIN - Tabiî... Tabiî... Ankara Özel Harekât Daire Başkanlığında beraber çalıştık; ben, yalnız, 95'te ayrıldım oradan, İstanbul'a geldim.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, Ayhan Akça ile ilgili İbrahim Şahin'in koruması olduğu zamanki birtakım söylentiler vardı, ondan sonra da korumalığından ayrıldı deniyordu, onun hakkında bir bilginiz var mı?

AYHAN ÇARKIN - En son güne kadar ben onun koruması olarak biliyorum. Ziya Bandırmalıoğlu, Ayhan Akça...

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Yani, siz orada soruşturulduktan, ondan sonra da Ankara'ya gidilip soruşturulduğu zaman hep yanınızda mıydı, İbrahim Beyin de yanında mıydı?

AYHAN ÇARKIN - Yanındaydı.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Herhangi bir ayrılma veya...

AYHAN ÇARKIN - Yani, bu mahkeme safhasına kadar, şimdi firar konumundalar herhalde, bu safhaya kadar beraberlerdi.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Nasıl karşılamıştınız Ayhan Akça için söylenenleri?

AYHAN ÇARKIN - Ben şimdi bizim hakkımızda bu kadar iddiada bulununca dedim herhalde özel harekâta yönelik bir komplo var; çünkü dediler ki özel harekât lağvedilmesi gündeme geldi; İbrahim Şahin'le ilgili söylenenler gündeme geldi, Mehmet Yaprak varmış Antepli onla bir şeyleri varmış, olaylar filan; normaldir dedim, bu kadar söylentiden sonra, özellikle. Ayhan Akça seçildi; tahminim bu kızla duygusal şeyi olabilir, bunu başka yönlere çekip, neticede. Bilmiyorum yani tam olayı; fakat ben spekülasyon olarak hâlâ öyle düşünüyorum.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bir ara konuşmada geçti Sayın Yılmaz'ın korumalığını yaptınız mı?

AYHAN ÇARKIN - Sayın Yılmaz'ın korumalığını şu şekilde yaptım, bizzat kendisine koruma verilmiş falan değil, mesela biz Başbakanımız gelir ziyarete özel harekât şube müdürlüğünden bilfiil koruma verilir, doğuya geldiğinde; Sayın Özal geldiğinde, Sayın Çiller geldiğinde, bütün bu devlet büyüklerimizin yanında güvenlik görevlisi olarak.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sami Hoştan'ın o olay zamanındaki tarif olarak, Sami Hoştan'ın Marmaris'te kaldığı söyleniyordu...

AYHAN ÇARKlN - Sonradan öğrendim Marmaris'te olduğunu.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki Sami Hoştan'ın Marmaris'te kalış parasını Mehmet Özbay.

AYHAN ÇARKIN - Onları bilmiyorum.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ben daha genel anlamda iki şey daha soracağım sizi fazla yormadan; güneydoğuda o PKK ile olan mücadelede siz özel tim birimleri alarak jandarmanın emrine veriliyorsunuz, bu gidişlerinizde, operasyon duyumu aldığınızda genellikle valinin haberi olmuyor değil mi? Yani, emir mi çıkıyor, nasıl oluyor onu bir anlatır mısınız?

AYHAN ÇARKIN - Polis belediye hudutları içerisinde görev yapar, belediye hudutları dışarısında güvenlik olarak oranın askerî birimlerinin emrine girmek zorundadır; bu da emirle olur, bu da onayla olur, valinin onayıyla olur; her türlü operasyon mutlaka valiye faks edilir, onun bilgisi dahilinde emredilir, onun emri dahilinde göreve çıkılır.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Operasyondan döndükten sonra neler yapıldığı, kimlerin ne şekilde olduğu, onun tekrar geriye bilgisi verilir mi, prosedür var mıdır?

AYHAN ÇARKIN - Tabiî... Tabiî... Prosedür vardır, bilgi verilir, faks çekilir; her olayla ilgili, şöyle söyleyeyim, güvenlik teşkilatlarında hasbelkader yolda bir, silah patlasa; ama, nasıl bir silah patladı, kim; birisi duydu silah patlamış, demiş ki şurada, şu caddede silah patladı, bunun dahi faksı Ankara'ya bildirilir.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, söylenenlerin içerisinde jandarma istihbarat devletin aleyhinde çalışan veya PKK ile işbirliği yapan kişileri tespit eder, ondan sonra birtakım liste mi gelir sizin elinize, nasıldır; bir olayı anlatır mısınız, yani nasıl operasyon yaparsınız?

AYHAN ÇARKIN - Bizim kendi emniyet teşkilatımızın bir istihbarat kuruluşu vardır, daire başkanlığına bağlı, illerde şubeler olarak çalışırlar; terörle mücadeleyle birlikte beraber çalışma yaparlar, siyasî şubelerle beraber. Ondan sonra, bu istihbaratlar birleştirilir, jandarmanın elde etmiş olduğu istihbaratlarla birleştirilir, bunlar bir masaya yatırılır, operasyon karârı alınır, bu operasyon kararı alındığı zaman da üst amirlere, mülkî amirlere mutlaka bilgi verilir, mutlaka bilgi vermek zorundasınız. Niye vermek zorunda; çünkü, polis olarak kendi hudutlarımızın, görev alanımızın dışı; dağda görev yapıyoruz ama 657 sayılı devlet memuruyuz, onun için askerin emrine veriliriz.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, bu operasyon timi dışında, tırnak içerisinde söylüyorum infaz timi adı altında da timler var mı?

AYHAN ÇARKIN - Yok efendim.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, siz beraber de, operasyon için de olsa bu itirafçılar var, onlarla beraber mi gidiliyor?

AYHAN ÇARKIN - Benim tanıdığım itirafçılar vardı...

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Mesela kimlerdi?

AYHAN ÇARKIN - Mesela Ali kod adlı Hidayet Bozyiğit, daha sonra İstanbul'da bir olayla ilgili öldürülmüş galiba. Recep Tiril vardı, Tiril mi öyle biri vardı, Batman'lı, Küçük Ağa bir şey vardı, itirafçılar vardı; bunlarla çalıştık.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Yani, onlar o timin içerisine mi dahil?

AYHAN ÇARKIN - Mesela Hidayet Bozyiğit bize istihbarat verdi, Eyin'de çatışmaya girdik beraber,üç tane PKK militanını aldı bizlen beraber, bizzat gelip de bizim yanımızda çatışmaya girdi; genelde istihbarat alanında kullanılıyordu örgüt içerisinde, o da normaldir. Yani, örgütü bir şekilde çözmek için mutlaka içerisinden adam satın almak zorundasın.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, siz, jandarmayla beraber gittiğinizde şimdi rahatsız olan bazı kişiler jandarma adına konuşabiliyor, belki izliyorsunuzdur basından da...

AYHAN ÇARKIN - İzliyorum.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - O izlemiş olduklarınızın mantıklı yönü var mı?

AYHAN ÇARKIN - Konuşana baktığınız zaman, rütbesine baktığımız zaman bir astsubayla karşı karşıya kalıyoruz; bir astsubayın görev alanlarıyla konuştukları birbirini tutmuyor. Astsubay rütbesindeki komutanları görev alanlarıyla konuştukları birbirini tutmuyor. Bu nedir? Geçenlerde Abdullah Oğuz diye bir astsubay var...

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hüseyin Oğuz...

AYHAN ÇARKIN - Hüseyin Oğuz... Açıklamaları var; bence tedaviye muhtaç bir insan; güneydoğuda sendroma girmiş, kendini bir şekilde şartlandırmış; bu tür insanlar... Öyle saçmalık olmaz.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, Veli Küçük...

AYHAN ÇARKIN - Yok. Ben basından...

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Haluk Kırcı'yı en son ne zaman gördünüz?

AYHAN ÇARKIN - En son 95'in başlarında olması lazım, ondan sonra da bir daha görmedim.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Abdullah Çatlı'nın veya Mehmet Özbay'ın yanında arkadaşı olarak mı tanıdınız?

AYHAN ÇARKIN - Haluk Kırcı olarak tanıdım.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ondan sonra görüştünüz mü?

AYHAN ÇARKIN - Görüştüm.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ne iş yapıyordu?

AYHAN ÇARKIN - Tekstil işi yapıyordu.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sadece tekstil...

AYHAN ÇARKIN - Tekstil ithalat ihracat işleri yapıyorlardı.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Başka, tıbbî malzemeyle işleri var mıydı?

AYHAN ÇARKIN - Onu bilmiyorum. Fakat, tekstil iç çamaşırı, en son gördüğümde iç çamaşırı yapıyorlardı.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Son bir şey soracağım, tabiî oradaki timlerle, askeriyeyle beraber çıkılıyor ama askerî yapıdan ayrı bir...

AYHAN ÇARKIN - Ayrılamazsınız...

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Fazla ayrılamıyorsunuz...

AYHAN ÇARKIN - Ayrılamazsın, hiç ayrılamazsın; mümkün değil...

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, kollanmanız, bakılmanız, sağlık yönünden kontrolleriniz vesaire açısından en az onlar kadar imkânlarınız var mıydı?

AYHAN ÇARKIN - Tabiî canım, beraber paylaşıyorduk. Olağanüstü Hal Bölge Valiliğinin iaşesinden müşterek biz faydalanıyoruz. Fakat, emir komuta zincirini de hiçbir şekilde askerin şeyinden çıkamazsın; mecbursun. Başındaki, komutan, oradaki arazide o çatışmadan sonra tutanakları jandarma tanzim eder, savcıya jandarma bilgi verir, emniyet ayrıca kendine tutanak tanzim eder o ayrı; neticede jandarmayla biz yine aynı Bakanlık bünyesinde görev yapan kuruluşlarız, İçişleri Bakanlığına bağlıyız; ama, o görevde onların emrine gireriz.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, o yıllarda çalışırken Diyarbakır'da hiç uyuşturucuyla ilgili bilgilenmediniz mi, uyuşturucunun içerisinde hiç görmediniz mi veya operasyonlarınızda karşılaşmadınız mı?

AYHAN ÇARKIN - Operasyonlarda ben uyuşturucu olayıyla hiçbir şekilde karşılaşmadım, yalnız, özel harekât şube müdürlüğünde uyuşturucu operasyonlarına karışan -karışan dediğim zaman şahsî menfaatli değil- o şekilde PKK ile bağlantılı uyuşturucu operasyonu yapan arkadaşlarımız da vardır. Yani, bugün kamuoyuna duyuru yapılsa, operasyona giden arkadaşlar listelerde çıkar. Onlar da bir şekilde yargıya mutlaka intikal eden olaylardır.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sizin oradaki genel kanaatiniz, PKK ile işbirliği açısından, Kürt kökenli vatandaşlara daha çok işbirliği yaptıklarına ait genel sistemde kanaat var mı?

AYHAN ÇARKIN - Biz önce bu olayla mücadele ederken, bir şekilde kazanmamızın tek yolunun bu insanlarla iletişim kurmak olduğunu anladım. Dört sene içerisinde benim görevim yılın iki yüz günü mutlaka dağda geçti, ben o insanlarla beraber yattım, beraber kalktım, istihbarat almak için, mecbursun o insanlarla bir olmaya, o insanlara yardım etmeye; sırt sırta, biz askerle jandarmayla hep beraber bir kucaklaştık, evimizden götürdüğümüz yiyeceğimizi, erzakımızı paylaştık, her şeyimizi paylaştık; bir müddet suskunluktan sonra, bu insanlar, devletin var olduğunu, devletin, bizlerin, onları ayırmadığının farkına, bilincine vardılar.

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sadece Kürt kökenli vatandaşları mı kastediyorsunuz?

AYHAN ÇARKIN - Kürt kökenli... Güneydoğu dendiği zaman, öyle, bir mozaik şey değil, ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım, ölçü değil benim için, fakat, orada bir terör var, mesela bir buçuk aylık bebeğin cesedini elimle topladım, hamile kadının karnında bomba patlattılar ben kaldırdım, 70 yaşındaki adamı yaktılar; biz bunları yaşadık. Bunları yaşadıktan sonra, kolay değil yani PKK'yı masum bir kuruluşmuş gibi gösterip de devlet güvenlik güçlerini, jandarmasını, askerini, polisini katil diye lanse etmenin bir amacı olmalı.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ayhan, kardeşim, dediniz ki, bizim bütün operasyonlarımız askerle beraberdir, tek başımıza operasyon yapmayız. Peki, operasyon sırasında yüzünüzü gizler misiniz?

AYHAN ÇARKIN - Kırsal operasyon...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kırsal veya şehir operasyonu?

AYHAN ÇARKIN - Yok efendim böyle bir olay; yani o filmlerde yaşanan

ses efektleri vardır, öyle bir şey yok.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır ses efekti değil, yüzünüzü, yani kimliğinizi gizleyecek tedbir alıyor musunuz?

AYHAN ÇARKIN - O en fazla şurada oluyor; şu İstanbul'da yaşadığımız operasyonlarda her gün polis öldürülüyor; biz de mücadelede deşifre olmama açısından yüzümüzü gizlediğimiz zamanlar oldu; ama, genelde yüzümüze yok maske takalım... Çünkü dağdasın, kimsenin kimseden bir şeyini gizleyecek hali yok, ortalık yanıyor, cehenneme dönmüş, çatışmadasın...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Asker gizliyor mu peki?

AYHAN ÇARKIN - Yok efendim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yanımızda sivil kişi olarak itirafçılar vardı dediniz, peki itirafçıların dışında gerek güneydoğuda görev yaptığınız sırada gerekse burada, İstanbul'da görev yaptığınız sırada hiç sizinle birlikte operasyona katılan resmî olmayan kişi oldu mu?

AYHAN ÇARKIN - Hayır... Hayır... İtirafçı bile katılamaz, onun sorumluluğunu kimse almaz.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Demin bize bilgi verirken, dediniz ki, Ömer Lütfü Topal cinayetini araştırmak için biraz da bu adamın ikili ilişkilerine bakmak lazım; falanca yerdeki müdürünü öldürtmüş, fişmanca yerdeki ortağını öldürmüş; bu arada Azerbaycan'da iki kişi öldürttü dediniz, Sayın Yılbaş da dedi ki Afyon Valisinin kızı ve damadını; evet onlar öldürttü. Sizce Ömer Lütfü Topal, Afyon Valisinin kızı ve damadını niye öldürtmüş olabilir?

AYHAN ÇARKIN - Bilmiyorum.

YAŞAR TOPÇU (Sinop.) - Sebebini bilmiyorsunuz.

AYHAN ÇARKIN - Sebebini bilmiyorum. İlişkiler derken, ben şimdi sanık durumundayım, ben bir olaydan suçlanıyorum...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır benim sorduğum o değil; bu olaya dair ne biliyorsunuz onu sordum.

MAHMUT YILBAŞ (Van) - Sayın Bakan, sormamın sebebi, basında da çıkmıştı, oradaki müdürüydü, damat müdürüydü de...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Damadı müdürüydü öyle mi?

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Otel gazinosunun müdürüydü...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Tamam. Ben onu atladım. Dediniz ki, bizi emniyete arkadaşlarımızı almışlardı, siz de bizim bilgimize göre, onlara niye alındı diye bakmaya gittiniz, bu arada beni de sorguladılar, 93'le 96 arasında Türkiye'deki faili meçhul cinayetlerin isimlerini saydılar; bunları siz böyle böyle yaptınız diye; peki, sizin karıştığınız operasyonların içinde hiç bu ismi sayılanlardan hayatını kaybedenler var mı?

AYHAN ÇARKIN - Yoktu. Gazi olayında mesela beni suçluyor, Gazi olayında ben burada görevli değildim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İbrahim Şahin, sizin daire başkanınız, Ömer Lütfü Topal'ı, Sami Hoştan'la Abdullah Çatlı'yı tanır mı, ilgisi var mı, bu konuda bilginiz var mı?

AYHAN ÇARKIN - Bakın, Mehmet Özbay olarak bir kere yine kendisi de söylediği gibi, ben Abdullah Çatlı'yı, rahmetli Mehmet Özbay'ı ne Özel Harekât Daire Başkanlığında gördüm ne İbrahim Şahin'le gördüm; tanırsa, koruması tanıştırmıştır, kirve olarak altına yazmıştı Mehmet Özbay olarak, o tanıştırmıştır, İbrahim Beyin ben bizzat veya o resmide çıktı dediğim, işte çetenin fotoğrafı gayet normal, Ziya Bandırmalıoğlu'nun kirvesi, birisi de öbürünün kirvesi, iki kirve orada dans ediyor, oyun oynuyor; oradaki bir tanışmışlığı belge diye lanse edip benim karımla çocuklarımla fotoğrafımı çete diye basına lanse ettiler. Karım, baldızımız, iki çocuğum işte çete diye televizyonlarda gösterdiler.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Mutlaka, katılıyorum, birçok suçlamanın etkisi altındasınız, elbette ki bunların sizi üzmemiş olması düşünmek de mümkün değil. Ben sadece sizin daire başkanınız olarak Sami Hoştan'ı tanıyan, Abdullah Çatlı'yı Mehmet Özbay olarak tanıyan bir görevli olarak Ömer Lütfü Topal'ı tanımasanız da İbrahim Şahin'in bunlarla sizin bildiğiniz bir ilişkisi, bir samimiyeti veya bir şeyi var mı onu soruyorum.

AYHAN ÇARKIN - Olabilir efendim. Sami Beyle de olabilir; Fenerbahçeli mesela, onun ortağı var Ali, Fenerbahçe yönetimindeyken İbrahim Bey sürekli gidip gelirdi, orada dostlukları olurdu, olur normal yani; bir sürü futbolcu geliyordu mesela.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Drej Ali'yi tanıyor musunuz?

AYHAN ÇARKIN - Ben tanıyorum.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Alaaddin Çakıcı'yı tanıyor musunuz?

AYHAN ÇARKIN - Tanımıyorum.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bir ara Abdullah Çatlı için Mehmet Özbay olarak çok iyi tanınıyordu, birçok yere de girip çıkıyordu, bu bakımdan şüphe etmemize de gerek yok; örneğin bir tanesi ben Meclise getirdim, Meclise girdi dediniz; siz ne yaptınız yani, Meclise getirdikten sonra geri mi döndünüz?

AYHAN ÇARKIN - Ben geri döndüm, bıraktım oraya o kadar.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Nerede görevliydiniz o sırada?

AYHAN ÇARKIN - Ankara'daydık işte; Sedat Beyin korumasıydık.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sizin lojmanınız ne zamandan beri İstanbul'da?

AYHAN ÇARKIN - Ben lojmanda oturmuyorum... O Ayhan ben değilim; evim benim Ankara'daydı, ben buraya geldim ve evimi de tekrar buraya getirdim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Buraya getirdiniz. Tamam. Peki, son sorum şu: Sizce -bu konuda bilginiz var mı- bu kazaya uğrayan ve rahmetli olanlar Kuşadası'ndan geliyorlardı; bunlar acaba oraya niye gitmişti?

AYHAN ÇARKIN - Bu konuda tam, net bilgiye sahip Ercan Ersoy, komisyonunuza ifade verecek olan bir insan; tam onlarla beraber orada yaşayan, Kuşadası'na giden, Burhaniye'ye falan arsa bakmaya gitmişler, yolda gelen; bütün o olay zincirine izini, İstanbul-İzmir şeyi o yanında olan arkadaş, o konuda benim fazla bilgim yok.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yani, bir şey intikal etmedi size...

AYHAN ÇARKIN - Bana intikal eden şu: Bir takip var, bir fotoğraf olayı var.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Takip dediğiniz, onlar mı takip ediliyor?

AYHAN ÇARKIN - Onlar takip ediliyor.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Onların ben gidiş amacını soruyorum?

AYHAN ÇARKIN - Gidiş amacı şey, Ali Aydınlıkçı'ya gitti; Sedat Bucak'ın akrabasıdır, oğlu intihar etti onun; taziyeye gitti.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kuşadası'na gidişlerini soruyorum; o konuda bir şey kulağına çalındı mı?

AYHAN ÇARKIN - Kuşadası'nda da Sedat Beyle konuştuğumuzda onun beş altı yıldır görmediği bir arsası...

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Anladım...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ben önce sorayım, polislikten istifa ettiniz mi?

AYHAN ÇARKIN - Şey verdim kabul olmadı; ben edeceğim yani, yine göndereceğim dilekçeyi yapmayacağım polisliği, bırakacağım.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İlan ettiniz...

AYHAN ÇARKIN - İlan ettik. Siyasete girmeyi düşünüyorum.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Oral Çelik de girecek; birlikte...

AYHAN ÇARKIN - Yok, arkamızda oldukça halk kitlesi var; cezaevine gelen mektupları buraya getirsem...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Doğrudur... Doğrudur... Bu Abdullah Çatlı'yla ilgili dostluğunuzdan sürekli bahsettiniz, dediniz ki, ben şurada kaydettim alabildiğim kadarıyla; dürüst, adam gibi adamdı, katilmiş beni ilgilendirmez...

AYHAN ÇARKIN - Sanıkmış, dedim.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yok katilmiş...

AYHAN ÇARKIN - Katilmiş...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Neyse... Katilmiş beni ilgilendirmez, aynı, şeyleri bir daha yaparım, söylerim dediniz. Siz bir polissiniz, bir katille de dostluk kurabilir misiniz?

AYHAN ÇARKIN - İnsan biraz dürüst olmalı; o benim dostumdu diyorum ben size; katille dostluk kurulur mu; kurulmaz, o ayrı bir olay. Mehmet Özbay'mış diyorum, dikkat ederseniz, hep miş. Ha şimdi öğrensem, Mehmet Özbay olarak tanısam, aynı yine dostluk... Ben seviyordum o insanı; katil olduğunu öğrenseydim, bu şekilde bu durumlarını öğrenseydim, ben inanıyorum ki kafasına silahı dayayıp adalete teslim ederdim, vallahi ederdim, billahi ederdim; ona bile gerek yoktu, söylerdim, giderdi. Biz ne diyoruz, olayın başından beri yargıya güveniyoruz, bu ülkenin bir yargı sistemi var; bir hukuk var, hâkimi var savcısı var, bir de adalet mekanizması var, bunun üstünde ben hiçbir şey tanımam. Bazı siyasîlerin dediği gibi basın dördüncü... Basın ne güçmüş, nasıl bir güçmüş bu; ama, güçmüş onu öğrendik, yargının üstünde de bir güçmüş, televizyonda mahkeme kuracak kadar küstahlaşan bir güçmüş, İtalyan savcılarla bizi, devleti yargılayacak kadar güçmüş.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, biraz daha açıklar mısın, Metin Beyin söylediği gibi, biz bilgiye başvuruyoruz, belki bunlar ileride seni de rahatlatacak sözler olacaktır, Abdullah Çatlı ile çok iyi bir dosttun Mehmet Özbay olarak dediniz ve hatta...

AYHAN ÇARKIN - Ve Mehmet Özbay olarak, bir daha tekrar ediyorum Mehmet Özbay olarak, ısrarla Mehmet Özbay olarak; ha öğrendim Abdullah Çatlı'ymış, öldüğüne üzüldüm, canı gönülden de üzüldüm, bunu da inkâr etmiyorum.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, Mehmet Özbay olarak dosttuk dediniz, hatta öyle ki, Mehmet Özbay'la Sami Hoştan arkadaştır, Ömer Lütfü Topal cinayetinde de bizim ona bu arkadaşlığımızdan dolayı bulaştırdılar diye. düşünüyorum dediniz.

AYHAN ÇARKIN - Öyle düşünüyorum. Yani, bu kadar şeyden sonra olsa olsa sebep bir insanın bir insanı öldürmesinin...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kim sizi bulaştırabilir?

AYHAN ÇARKIN - Bizim hakkımızda kim menfi düşünüyorsa, Susurluk 3 Kasımdan itibaren bugüne kadar hakkımızda çıkan...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, şimdi Susurluk'tan önce sizi bulaştırdılar bu işe.

AYHAN ÇARKIN - Tamam. Gözaltındaki süremizde diyelim. Gözaltına alınmamızda televizyonda isimlerimiz yayınlandı; o zamandan alın, kimse, onlar.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kim onlar?

AYHAN ÇARKIN - Kim, işte; bu devletin içerisinde çete mi, menfaat şebekesi mi, cinayet şebekesi mi; ne bileyim yani, kim..

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Durup dururken, üç tane beş tane özel timcinin...

AYHAN ÇARKIN - Ama, üç tane beş tane özel timcinin üzerinden açılan savaşı görmüyor musunuz efendim? Bizim üzerimizden koskoca bir polis teşkilatı yıpratılmaya çalışıldı, emniyet camiası. Koskocaman bir polis teşkilatı ve o kadar bir gaflet oluyor ki, kendi Sayın Emniyet Genel Müdürümüz, bakın, beyanlara bakın, diyor ki, bu mesleğe öyle insanlar alınıyor ki, annesi genelevinde çalışıyor, babası muhabbet tellallığı yapıyor, himayesindeki polise bu şekilde hitap edecek bir genel müdürün emrinde çalışıyor bu teşkilat. Bizim üzerimizden... Ben HBB televizyonunda Ünal İnanç denen bir insan çıktı, ne olduğunu, kime hizmet ettiğini bilmediğim bir insan hep böyle çift cephe, dedim ki ne demek istiyorsun onu söyle sen; sanki bizim üzerimizden, sanki biz sebepmişiz gibi polise bildirip kendimizi aklamaya, ihtiyacımız yok, kimse bizim üzerimizden... Ben yapmışsam beni yargılayın, benim üzerimde benim müdürlerimi, benim amirlerimi koskoca bir kuruluşu kimsenin yargılamaya hakkı yok, suçluysam beni yargılayın, ben suçlu olsam kaçardım, milyon milyon dolarlarım olsaydı kaçardım...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, İbrahim Şahin'in kaçmasını nasıl yorumluyorsunuz?

AYHAN ÇARKIN - İbrahim Şahin'in kaçmasını medyanın baskısına yorumluyorum.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Niye? O da gelip senin gibi burada ifade verebilirdi...

AYHAN ÇARKIN - Benim şahsî şeyim, o da yargıya güveniyor; fakat, neticede tutuklanma sebebimiz medyadır. İbrahim Şahin, belki de şeyden çekiniyordur, ben tutuklandığım zaman, cezaevine girdiğim zaman çünkü ona inanan bir sürü insan var bu teşkilatta, binlerce insan var, bir İbrahim Şahin'i bir cezaevinde kabullenmek istemez kimse.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bir kanun kaçağı olarak kabullenebilir mi?

AYHAN ÇARKIN - Kanun kaçağı olarak da kabullenmiyor, yani çok kötü bir durum. Bana sorarsanız teslim olması lazım. Biz nasıl geldik...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Acaba bildiği bir suç mu var ya da yaptığı bir suç mu var?

AYHAN ÇARKIN - Benim bildiğim yok efendim; ama, iddialar var. Herkes herkes hakkında bir sürü iddiada bulunuyor; İbrahim Şahin hakkında da yapmadığı kalmamış ona bakarsanız.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu Ömer Lütfü Topal cinayetine sizin isimlerinizin bir ihbar neticesinde geldiğini biliyor musunuz?

AYHAN ÇARKIN - Siz biliyor musunuz

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Biliyoruz. Öyle söylüyorlar bize.

AYHAN ÇARKIN - Öyle söylüyorlar diye, onların söylediklerine...

SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Telefonla bildirilmiş...

AYHAN ÇARKIN - Telefonla... Nasıl bir itibar... Nasıl bir telefon... Nasıl

bir olay bu... Allah’ınızı seversiniz...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki sizi niye seçtiler?

AYHAN ÇARKIN - Onun gerekçelerini koydum ortaya; niye bizim ismimizi seçtiklerinin gerekçelerini koydum ortaya. Şu altı kişilik grubun içerisinde öyle üç tane insanlar ki, başka türlü olamazdı şansları yoktu; bir de bizim üzerimizden açılan savaş dedim, bunu anlattım. Aşiretler... Suçluyduk, o zaman bizi niye Sedat Bucak'ın yanına gönderdiler, milletvekilinin yanına; öyle ya... Niye bizi yargıya sevk etmediler? Niye adliyeye sevk etmediler? Çıkıp İstanbul'un Emniyet Müdürü, İstanbul'un Valisi, İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürümüz; çıkıp demedi mi ki bu adamlar suçsuzdur...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bir dakika, siz Sedat Bucak'ın yanına siz 28 Ağustostan önce gittiniz.

AYHAN ÇARKIN - Ben, ayın 23'ünde başladım orada.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - 28 Ağustosta zanlı olarak ilan edilmesinden önce...

AYHAN ÇARKIN - Hayır efendim, temmuzda gözaltına alındık zaten bu olayla ilgili.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Temmuzda mı alındınız, Ağustosta alındınız.

AYHAN ÇARKIN - 28 Ağustosta alındık; gözaltına alındık; o arada ben Ankara'da başlamıştım.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ne zaman başlamıştın sen?

AYHAN ÇARKIN - Ayın 8 inde ilişik kesmiştim.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, 28 Ağustostan 20 gün önce; 23 Ağustosta da...

AYHAN ÇARKIN - 23 Ağustosta Ankara'da göreve başladım, İstanbul'a geldim gözaltına alındım.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Tamam. Sedat Bucak'ın korumasıydın.

AYHAN ÇARKIN - Evet.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sonra Sedat Bucak'ın korumalığına devam ettin değil mi?

AYHAN ÇARKIN - Devam ettim, gözaltına alınana kadar.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Nerede korumalığını yapıyordun?

AYHAN ÇARKIN - Ankara'da, yazıhanesinde, lojmanlarda, gezdiği her yerde korumasıydım.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ankara sabit merkez korumalığı mı yoksa Siverek'e gidip...

AYHAN ÇARKIN - Siverek'e de gittim geldim.

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yakın koruma...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama merkezin Ankara...

AYHAN ÇARKIN - Ankara tabiî, Özel Harekât Şube Müdürlüğünde, orada görevliyim, onay alınmış vilayetten, valilikten ya da Emniyet Genel Müdürlüğü’nden korumayla ilgili onayım var.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Siz aynı arkadaşlar...

AYHAN ÇARKIN - İşte, Ercan, Oğuz, ben, Mustafa, Enver, Ömer.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ne zamandan beri bu beşli, dörtlü arkadaşlık devam ediyor?

AYHAN ÇARKIN - Ömer Kaplan'la 1985 senesinden beri, aynı polis okulu dahil olmak üzere, Mustafa Altınok'la 1990 senesinden beri, Ercan ve Oğuz'la da yaklaşık dört beş senedir beraberiz.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu kaza sırasında ben yoktum dedin...

AYHAN ÇARKIN - Yoktum ben, Ankara'daydım. Haber aldım, yengeyle falan konuştum, Susurluk'a doğru gittim ben, olay yerine gittim, olay yerinden hastaneye gittim.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bir araba takip ediyor dedin...

AYHAN ÇARKIN - Onu Ercan biliyor, kaza anını Ercan biliyor, o konuda benim fazla...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ben, tekrar, Ömer Lütfü Topal'a dönmek istiyorum, çünkü sizi oradan sanık olarak bütün toplum biliyor...

AYHAN ÇARKIN - Biz oradan sanık değiliz efendim, dikkatinizi çekerim, biz 313'ten sanık olarak...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Biliyorum, biliyorum da kamuoyundan bahsediyorum, sen de öyle söyledin.

AYHAN ÇARKIN - Tescilli katil olarak, yakamıza Ömer Lütfü Topal'ın katilleri diye bizim yakamıza bu kartı taktılar.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ömer Lütftü Topal'ın oğlu bir ödül koymuş dedin, sonra...

AYHAN ÇARKIN - İşte, bir şekilde bu paralar dağıtıldı; bunun araştırılmasını mesela ben istiyorum, alınsın bu insan, sorgulansın; mesela bir Kadıköy'de bir yerde oturup bir para paylaşıldığını konuşuyorlar.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kim paylaşmış?

AYHAN ÇARKIN - Bizim araştırmalarımıza göre, Ömer Lütfü Topal'ın oğlunun yüksek meblağda bir para koyduğu dolar bazında, tahmin ediyorum ki ve öyledir de, bir para dönmüş bu işte.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kadıköy'de kimler paylaşmış, bundan da haberiniz var mı? Paylaşanlar falan...

AYHAN ÇARKIN - Vallahi, emniyet camiasından insanlar... Araştırdığım için, kimseyi lekelemek...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ayhan, biz de araştırıyoruz seninle birlikte...

AYHAN ÇARKIN - Araştırırsanız, bu insan bir şekilde sorgulanırsa...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kim o insan?

AYHAN ÇARKIN - Oğlu...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Emniyet camiasından niye alsın? Bulduk diye mi almışlar?

AYHAN ÇARKIN - İnsan zaafa düşmüş, alır yani, satılık insan satılıktır. Yani, bizi satan kendini satmaz mı?

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sizi sattılar diye düşünüyorsunuz...

AYHAN ÇARKIN - Bizi para karşılığı bizi katil olarak televizyon kanallarına veriyorlar, lanse ediyor, yargısız infaz yapıyor bize, yani suçsuz insanı, günahsız insanı geliyor katil olarak lanse ediyor.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu Hanefi Avcı filan, Menzir'e çok kızıyorsun, bu tip insanlar mı seni çok kızıyorlardı?

AYHAN ÇARKIN - Bunların Türkiye'deki yapılanma içerisinde ayrı bir yeri var dernek ki.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ne gibi?

AYHAN ÇARKIN - Kendine has özellikleri var demek ki. Bugün Mehmet Avcı çıkıp da koskoca emniyet teşkilatında bizi çeteyle suçluyorsa, bilmem MİT'in içerisinde şu şu şu şunlar diyorsa, bunları bir belgelendirmesi lazım değil mi, bu iddiaları, herkese iddia ediyorsun da, makam sahibisin diye her senin söylediğin doğru mu? Değil. Bir çıkar bakalım o zaman, sen bunları, biliyorsun o zaman bunları söylediğine göre. Diyorsun ki Korkut Eken'e şu katil, şu paşaya diyorsun şu katil, şu polise diyorsun bu katil, bu, bu. çete; hadi getir kardeşim, neyin var elinde? Ben sana söylüyorum, o zaman sen böyleysen, sen benim yanımdaydın, bütün operasyonları seninle beraber yaptık, beraberdik seninle... Bugün beni çete suçlamasıyla, bilmem nerede, MİT içerisinde şunlar yapılıyor, asker içerisinde bunlar yapılıyor; sen nesin ki?

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Acaba, bu Menzir zamanında 93-96 arasında yargısız infazlar çok yoğun oldu, bunlarda da siz kullanıldınız, sizleri bu şekilde mi ortadan kaldırmak...

AYHAN ÇARKIN - Tabiî... Ben mesela yargısız infazlarla ilgili bütün örgüt mahkemelerinde yargılanıyorum; bütün suçlandığım davalarda yargısız infazla suçlanıyorum.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Niye sizi suçluyorlar?

YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Dur... Dur... Orada bir açıklık gelsin; örgüt mahkemesinde mi yargılanıyorsunuz, yoksa, hakkınızda resmen dava mı var?

AYHAN ÇARKIN - Bizim hakkımızda bulunulan suçlamalarda yargısız infazla...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hayır... Hayır... Örgütlerin infazından dolayı...

AYHAN ÇARKIN - Faili belli olmayacak şekilde adam öldürmekten...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, sen emir alıp bunu yaptığını söylüyorsun, bu operasyonları yaparken.

AYHAN ÇARKIN - Tabi canım biz operasyon grubuyuz; adres varsa, teslim ol çağrısına adam ateş eder, televizyon kanallarında görmediniz mi...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Niye yargılıyorsunuz, ne diyorlar, yani adam öldürmekten mi?

AYHAN ÇARKIN - Yargısız infaz yaptınız, sağ alabilirdiniz almadınız diyor.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Örgüt militanları söylüyor, bütün yayın organlarında söylüyor, artı örgütlerin avukatları söylüyor.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Polis teşkilatı da söylüyor mu aynı şekilde niye onları sağ almadın diye.

AYHAN ÇARKIN - Yok... Yok... Şimdi söyleniyor işte, katil diye bize.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kim söylüyor?

AYHAN ÇARKIN - Hanefi Avcı söylüyor işte; bunlar çete diyor... Necdet Menzir ben bunları tanımam diyor... Yani, mesela 16-17 Nisan operasyonunda benim yanımdaydı, İbrahim Şahin mesela benim yanımdaydı, kapıda benim yanımda yaralandı bu insan...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sedat Bucak'la birlikte olduğunuz süre içerisinde hiç uyuşturucudan ya da uyuşturucunun...

AYHAN ÇARKIN - Yok.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Çatlı'yla filan...

AYHAN ÇARKIN - Yok. Hiç o şekilde uyuşturucusuna da hiçbir şeyine de şahit olmadım.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kumarhanesinin ele geçirilmesi filan...

AYHAN ÇARKIN - Yok... Yok... Allah’ınızı severseniz, birisi de çıkıp ortaya koysun, bir kişi çıkmaz mı bu insan içinden, yani her türlü suçlama var; bir tanesi de, bir Allah’ın kulu da çıksın desin ki, benden 1 lira şu parayı aldılar... Bir Allah’ın kulu çıksın, benim neyim var, bizim neyimiz var, kaç paramız var, nasıl geçiniyoruz bunu hiç sormuyorlar; milyon milyon dolarlardan bahsediyorlar, yok işte bize özel finans sağlanıyor, özel bilmem ne sağlanıyor, bir baksınlar ay sonunda... Arkadaşlarım şimdi aralarında para toplayıp cezaevinde bize bakıyorlar.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu ilişkileriniz Abdullah Çatlı'yla, Haluk Kırcı'yla, Ahmet Baydar'la her türlü arkadaş ilişkilerinizde yemek yeme masraflarını filan daha çok kim öderdi?

AYHAN ÇARKIN - Ben bir şey söyleyeyim mi size, daha açık bir şey söyleyeyim mi, Mehmet Özbay'a maaşımdan para verdim biliyor musunuz?

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sizin maaşınız ne kadar?

AYHAN ÇARKIN - İşte o zaman ne alıyordum, 1 5-1 6 milyon; 1 -2 milyon benden para istedi bu adam, parası yoktu para istedi benden; vallahi verdim, billahi verdim; yoktu... Yemeğe gideriz ben paylaşırım, Kumkapı'ya gideriz otururuz, hatta resim diyor, benim Kumkapı'da şurada burada Mehmet Özbay'la resmim de olması lazım, ben onu bulduğum zaman getirir size veririm.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Çok sık gider miydiniz?

AYHAN ÇARKIN - Giderdim, Kumkapı'ya giderdim, işim biterdi giderdim, sahilde yemek yerdik, gezerdik, denize giderdik, bara giderdik...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - 15 milyon lirayla bu kadar yapılabiliyor mu?

AYHAN ÇARKIN - Ahmet Baydar ödüyordu.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Haluk Kırcı'da da çok para var mıydı?

AYHAN ÇARKIN - Yok efendim; paraları maraları yok onların, iflas etmişler, batmışlar onlar; hiçbir şeyleri yok, böyle bahsedildiği gibi bir şeyleri yok. Bu ilişkileri parasal bazda araştırıp netleştirirseniz, bu suçlamaların da ne kadar yersiz olduğunu anlarsınız.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sami Hoştan ne iş yapıyor?

AYHAN ÇARKIN - Ömer Lütfü Topal'ın ortağı.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hangi konuda?

AYHAN ÇARKIN - Gazinosunun ortağı.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki oraya çok gidip geliyor muydunuz?

AYHAN ÇARKIN - Ben gidip geliyordum.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Diğer arkadaşlar da gidip geliyor muydu?

AYHAN ÇARKIN - Tabiî... Tabiî...

DURMIJŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hiç onlara korumalık, şeylik yaptınız mı?

AYHAN ÇARKIN - Şöyle bir şey olmuş, onu Ercan Bey daha iyi biliyor; İzmir'de, Kuşadası'nda Onur Hotelde, oranın müdürü birisini vurmuş, firar etmiş, ondan sonra olaylar falan çıkacakmış, Ercan abi de İzmir'de, alıyor şahsı emniyet müdürlüğüne teslim ediyor; olay bu yani, bundan ibaret. Hatta avukatları var onların, Ercan Beye sorarsanız daha iyi anlatır onu. Bir de, yardım ediyor... Yardımımız dokunmuş, bir sebebimiz yok; Sami Beyle desen bir sebebi, adamın 30 senelik arkadaşı; o bile çabalıyor onun katillerini bulabilmek için...

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ayhan, ben bir şeyi anlamıyorum, sen polissin, özel yetişmiş bir polissin.

AYHAN ÇARKIN - İyi yetiştirilmiş bir polisim evet.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yaptığın görev de çok tehlikeli bir görev; dolayısıyla da senin çok da düşmanın var, bu kadar rahatlıkla nasıl dolaşıyorsun, nasıl para harcıyorsun, kumarhanelere nasıl gidiyorsun?

AYHAN ÇARKIN - Mesela Kumkapı'da, restoranda hesap ödemem, almazlar, arkadaşımdır. Ben sevilen bir insanım, çevrem geniştir, lokantacı arkadaşım vardır, barcı arkadaşım vardır; giderim bazen hesap almazlar, bazen ben bahşiş veririm.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, buralara giderken hiç çekinmiyor musun yalnız başına gittiğinde, çünkü İstanbul, burası da anarşinin, terörün en yoğun olduğu yer, uyuşturucunun...

AYHAN ÇARKIN - Eve kapanacak halimiz yok efendim; bizi vuracaklar diye de sosyal yaşantımızdan taviz mi verelim; tedbirimiz var, belimizde silahımız var, gelecekse, Allah kime verdiyse, ya onlara ya bana yani; benim için bir caddeden karşıdan karşıya geçmekten de tehlikeli değil, hücre evine girmek hiçbir şeyden tehlikeli değil.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Diğer arkadaşlara da poliste filan sıkıntılarında yardımcı oluyor musunuz?

AYHAN ÇARKIN - Yok.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu tip arkadaşlara, lokantaya,

gazinoya, şuraya, buraya, onlar da sizden bir gün herhalde bir şey isterler.

AYHAN ÇARKIN - Tanıştırırım mesela; arkadaşım gider benim, ekip gider mesela, ekibi gönderirim; derim yiyin; almazlar yani, almaz adam almaz; hiç kimse de gelip demez ki bunlar yemek yedi paraları nerede demez.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bir gün de o da size demez mi şurada bizim bir işimiz var, sen de bunu koru der mi?

AYHAN ÇARKIN - Hangi açıdan?

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Herhangi bir açıdan, silah ruhsatı var şunu al veya şuraya bir şey götürülecek onu da götür...

AYHAN ÇARKIN - Yok... Yok. Ehliyetti, silah ruhsatı bunlarla bizim şeyimiz olmaz, biz farklı insanlarız; ben ya anlatamıyorum, ya anlamak istemiyor ya ben anlamak istemiyor, biz farklı... Dostluğa, arkadaşlığa önem veren... Hiç kimse bizim için şahsî menfaatle ilgili şey söylemezler.

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ben detay olarak bunu kabul etmiyorum, ben yemek yiyorum, ekibi gönderirim ona yemek yedirtiyorum diyor; ben de soruyorum yani...

AYHAN ÇARKIN - Sizden para almayan lokanta yok mu?

DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ben herkese veriyorum para.

AYHAN ÇARKIN - Siz veriyorsanız, ben vermiyorum; benim o kadar maddî gücüm olmadığı için...

METİN ÖNEY (İzmir) - Anlaşılıyor ki, siz, resmî göreviniz sebebiyle operasyonlara katıldınız, ülkenin çeşitli yerlerinde görev yaptınız ve hakkınızdaki iddiaları da kabul etmiyorsunuz, tamam. Ama, şimdi, mesela ya yatacağınız yeri ya eve döndüğünüzde arkaya doğru baktığınızda, bu devletin içinde -seninle ilgili değil, arkadaşlarınla ilgili de değil ama- bir yanlış yapılanma var bir yanlış iş oluyor gibi bir kanaate varıyor musunuz, böyle tespitlerin oldu mu? Çünkü, ben bakıyorum yaşına göre çok şeylere tanık olmuşsun, şimdi dönüp de, yahu bu devletimiz böyle olmamalıydı, bunun içinde de bazı yanlış işler yapanlar da var gibi geliyor diye kendince bir kanaate varabiliyor musun?

AYHAN ÇARKIN - Şahsi menfaatler uğruna bazı değerler satılır, neticede insandır, dedim ya hata yapmaya müsait yegâne varlık, Cenabı Allah bile 99 tane peygamber göndermiş, ıslah olmamış bir variyettir, yapılır, yapanlar olmuştur, yapmışlardır; ama, beni ilgilendiren bir şey yoktur yani.

METİN ÖNEY (İzmir) - Yok. Zaten ben seninle ilgili sormuyorum.

AYHAN ÇARKIN - Bu yapanlar, belli makam, mevkilerle, bu insan milletvekili de olabilir, bakan da olur, başbakan da olur, o da olur, bu da olur, neticede kamuoyunda görüyoruz, aklanmalar, şunlar; bunlar; yani, yapılır, şahsî menfaatler sağlanır, bunlar için de ülkenin bazı değerleri satılabilir. Olayı öbür taraftan aldığımız zaman, Susurluk'tan sonraki Türkiye'yi kamyondan sonraki Türkiye'yi ele aldığımız zaman, bugünkü tabloyu seyretmek lazım. Bunu yaşayan insan bilir, ben yaşadığım için biliyorum. Bakın, ben diyorum ki -burada söylüyorum, dinlenir, dinlenmez- ülke uçurumun, kenarında, bu ülke bitiyor, yarın Alevî Sünnî’yi vuracak, Kürt Türk'ü vuracak, laik antilaiki vuracak, burası bir Yugoslavya olacak ve ben görüyorum, yakın yaşayan insan olarak görüyorum. Çünkü örgütler eylem yapıyor, hiç gerek kalmamış, bütün potansiyel olarak karşımızda bu ihanet odakları -ister sağ ister sol kesimden- Susurluk'tan sonra potansiyel olarak, medyada, iş alanında bütün karşınızda duruyorlar. Küçücük bir şey söyleyeyim, bakın isim veriyorum Fatih Altaylı, eğer imkânınız varsa araştırın, 11 yaşındaki erkek çocuğuna tecavüzden sanık olarak tutuklanmış mı tutuklanmamış mı? Belgeli...

METİN ÖNEY (İzmir) - Şimdi, ben bunları sormuyorum, benim sorduğum şuydu: Bütün bunlardan sonra kendi kendine bir muhasebe yaptığında...

AYHAN ÇARKIN - Çok rahatım efendim.

METİN ÖNEY (İzmir) - Onu da sormuyorum. Seninle ilgili sormuyorum, bir de altını çiziyorum, zaten kendinle ilgili sabahtan beri anlattın, herkes bunu ciddiyetle dinledi, bu işlerin içinde, ben avukatım, bazen diyorum ki acaba bu meslek daha iyi şöyle olabilir miydi veya ve sair böyle düşüncelerim oluyor, sen de senin dışında ülkemin bazı şeyleri yanlış gidiyor, yanlış yapılanmalar oluyor gibi bir kanaate vardın mı varmadın mı?

AYHAN ÇARKIN - Vardım.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Abdullah Çatlı'yla, Mehmet Özbay'la beraber yemek yerken, Haluk Kırcı da yanınızda oldu?

AYHAN ÇARKIN - Bir kere Kumkapı'da yediğimizde beraberdik.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Haluk Kırcı'nın aranan bir şahıs olduğunu biliyor muydunuz?

AYHAN ÇARKIN - Aranmıyordu ki... Haluk Kırcı'yı ben şeyden sonra öğrendim, yedi tane mi idam almış, ayrıyeten yedi tane cezadan yatmak gibi bir prosedürle tutuklanması çıkmış; benim en son öğrendiğim o, çünkü normal ticaret yapıyor, evlenmiş bu insan, evi var, şeyi var, Avcılar da oturuyor.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani, aranan şahıs olarak bilmiyordum diyorsun, geçmişteki olaylarını bilmiyordum diyorsunuz...

AYHAN ÇARKIN - Bilmiyorum.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Turgay Maraşlı'yı tanıyor musunuz?

AYHAN ÇARKIN - Onların şirketlerindeydi, o tekstil şirketi.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Burada mı karşılaştınız, başka yerde mi?

AYHAN ÇARKIN - İstanbul'da karşılaştık.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yahya Efe...

AYHAN ÇARKIN - Tanımıyorum.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Drej Ali'yle tanıştığınızı...

AYHAN ÇARKIN - Tabiî, Ali'yi tanırım; polis camiasında Ali'yi tanımayan yoktur.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, Mehmet Özbay Kıbrıs'a gidip gelmiş...

AYHAN ÇARKIN - Ali Yasak'ı, Drej Ali'yi ben mesela Mehmet Özbay'dan önce tanırım, onu da söyleyeyim yani, Mehmet Özbay beni Ali Yasak’la tanıştırmadı.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - İstanbul'da mı tanıştınız Drej Ali’yle?

AYHAN ÇARKIN - Tabiî, İstanbul'da...

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani, Drej Ali, Ali Yasak Türkiye'de de tanınan bir insandır belki ama polis camiasında da tanınması yeraltı dünyasından bir insan olarak mı tanınır?

AYHAN ÇARKIN - Yeraltı dünyasının bir insanı olarak ben tanımadım.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Mehmet Özbay'ın yurtdışına gidiş gelişlerinde, Kıbrıs'a gidip gelmiş, bu konularda...

AYHAN ÇARKIN - Benim Kıbrıs'a gidip geldiğiyle ilgili hiçbir bilgim yok. Ben şimdi Mehmet Özbay'ı tanıyorum ama her gün de beraber değiliz.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yok, bazı konuşmaların arasında geçer miydi?

AYHAN ÇARKIN - Günlük telefonla görüşürdük, günde üç kere onu ararım, o beni arar, ben onu ararım ama 15 günde bir, ama ayda, ama iki ayda bir, bir araya gelirdik.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Benim sorum net; yurtdışına gidiş gelişlerle ilgili hiçbir konuşmamız olmadı diyorsunuz.

AYHAN ÇARKIN - Hiçbir şekilde... Ne konuşmamız oldu ne bilgim oldu...

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, Ömer Lütfü Topal'ın Tarlabaşı'nda bir oteli varmış; Beyoğlu Caddesindeki hâkimlerin, savcıların da sürekli gidip geldiği bir otel...

AYHAN ÇARKIN - Ne gittim ne de yerini biliyorum.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, son sorum; Sedat Bucak İzmir'e gidecek bir yakınının ve aşiretten birisinin vefatı söz konusu, Ali Aydınlıkçı'nın oğlunun...

AYHAN ÇARKIN - Ercan Bey onu daha iyi bilir; ben gitmedim.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Gitmemişsiniz de Sedat Bey İzmir'e bir taziyeye gidecek; ama, ben kaldım diye bir beyanınız var...

AYHAN ÇARKIN - Ben öyle biliyorum, Ankara'dan çıkış sebebinin... İstanbul'a uğrayacaklarını, oradan İzmir'e geçeceklerini, geçmiş olsuna, daha ölmemişti Ankara'dan çıktıklarında, birkaç gün sonra, fakat, çocuk ölmüş herhalde, ondan sonra diyorlar ki taziyeye gidelim.

HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ben oradaki ilk ifadenizi ölmüş, başsağlığına gideceklerdi diyorsunuz...


AYHAN ÇARKIN - Evet... Evet... çıkış sebebini ben öyle biliyorum.