Uyuşturucudan Susurluk'a 40 - Kemal Yazıcıoğlu
[ 31/10/2001 - 11:02 ] By Atin anadolu@atin.org
Uyuşturucudan Susurluk'a dizimizin bu sayfasında zamanın İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu'nun TBMM Susurluk Komisyonu'ndaki ifadesine yer veriyoruz.
Uyuşturucudan Susurluk'a dizimizin bu sayfasında zamanın İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu'nun TBMM Susurluk Komisyonu'ndaki ifadesine yer veriyoruz.
Kemal Yazıcıoğlu
27.12.1996
BAŞKAN - Hoş geldiniz Sayın Müdürüm.
KEMAL YAZICIOĞLU - Sağ olun Başkanım, teşekkür ederim.
BAŞKAN -Sizi çağırma gayemizi, niçin çağırdığımızı izah etmeye herhalde gerek yok.
KEMAL YAZICIOĞLU - Evet efendim.
BAŞKAN - Biliyorsunuz İstanbul'da bazı öldürmeler oldu, bunların en önemlilerinden bir tanesi Ömer Lütfü Topal cinayeti.
KEMAL YAZICIOĞLU - Evet efendim.
BAŞKAN - Bu konuyla ilgili siz, Sayın Cumhurbaşkanımızla, Başbakanımızla görüşmüşsünüz...
KEMAL YAZICIOĞLU - Evet efendim, Sayın Bakanımızla da...
BAŞKAN - Ve birtakım şeyler anlatmışsınız, neler konuştunuz, ne anlattınız, bu olayda ne yaptınız, bunları öğrenmek istiyoruz. Buyurun.
KEMAL YAZICIOĞLU - Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımızın gittiğimizde...
BAŞKAN - Özür dilerim, isterseniz şöyle başlarsanız, yani, Lütfü Topal'ın öldürüldüğünde siz ne yaptınız, o anda görevdeydiniz, bundan itibaren ne yaptınız, bunları kronolojik olarak anlatırsak daha iyi olur.
KEMAL YAZICIOĞLU - Anlıyorum. Ömer Lütfü Topal cinayeti işlendikten sonra biz birtakım çalışmalara başladık haliyle tabiî, her olayda olduğu gibi, İstanbul'da faili meçhul olayımız hemen hemen yoktur, büyük çoğunlukla hepsini halletmişizdir. Biz bu çalışmaları yaparken Ömer Lütfü Topal cinayetiyle ilgili arkadaşlarımız, asayiş şubesi bir ihbar alıyor, bu ihbarda üç özel harekat mensubuyla iki sivil şahsın bu öldürme eylemini yaptıkları şeklinde oluyor.
BAŞKAN - Kim bunlar, isimlerini söylerseniz zapta geçmesi için.
KEMAL YAZICIOĞLU - İsimleri tabiî, şu anda benim hatırlamam mümkün değil, çünkü, bizzat benim uğraştığım konular değil, ben Emniyet Müdürü olduğum için detayları pek bilemem; ama, işte, Ayhan Çarkın, Oğuz soyadını bilemiyorum şimdi.
BAŞKAN - Yorulmaz.
KEMAL YAZICIOĞLU - Evet, Yorulmaz, öbürü...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ercan Ersoy.
KEMAL YAZICIOĞLU - Ercan Ersoy, Aliço lakaplı Ali Fevzi Bir sanıyorum, Arnavut Sami dedikleri Sami Hoşnav hatırladığım kadarıyla böyle. Bu şahıslar alındıktan sonra inceleniyor konu arkadaşlarımız tarafından sanıyorum şahıslardan biri İzmir'den alınıyor, hepsi aynı gün alınıyor, yapılan incelemede ve olay yerinde olay vukua geldiğinde olayda bir parmak izi kalmış silahın şarjöründeki bantta. O bantla karşılaştırılmasında herhangi bir bulguya rastlanılamıyor. Arkadaşım, daha doğrusu ben Başkanım, bütün bu irtibatları yardımcılarımla yaparım, yani, benim İstanbul'da 30 tane müdür muavinim var, onlarla yürütürüm meseleyi, benim direkt şubeyle ilgilenmem çok önemli meseleler dışında pek mümkün değildir. Bu konuda da yardımcım Bilgi Ünal'dır, ondan aldığım bilgiye kadar herhangi bir şey tespit etmemişler, edememişler, suçla ilgili herhangi bir şey tespit edememişler. Ben, tekrar incelemelerini söyledim. Ertesi günü, yani, bir gün evvelisi, tarihi hatırlayamıyorum, akşam üzeri bunlar alındı, ertesi günü akşama kadar bizde kaldılar. Ertesi gün sabahleyin veya alındığı gün sanıyorum, Sayın Sedat Bucak beni aradı, bana bu şahısların, özellikle Özel Harekatçıların niye alındığını sordu, ben bilmiyorum dedim, başlangıçta hakikaten bilmiyordum, o anda alınıp alınmadıklarını. Ondan sonra bakayım inceleyeyim dedim, baktım, ikinci kez beni aradı, bir tahkikatla ilgili alındıklarını söyledim. Peki dedi. Ondan sonra birkaç kez daha aramış beni, ama, ben kendisiyle görüşme fırsatı bulamadım. Ertesi gün Emniyet Genel Müdür Muavini Halil Tuğ bana geldi, öğleye yakındı sanıyorum, Sayın Bakanın kendisini gönderdiğini, bu alınan şahısların ne olduğunu, niçin alındığını sordu, ben de kendisine izah ettim, böyle böyle bu Ömer Lütfü Topal olayıyla ilgili aldığımız bir ihbarın değerlendirilmesi sonucu alındığını; ama, herhangi bir bulguya rastlayamadığımızı söyledim. Ondan sonra kendisi gitti. Sayın Bakan öğleden sonra gelecek dedi, hakikaten Sayın Bakan geldi, biz de Sayın Valimle gittik kendisini havaalanında karşıladık. Havaalanında bir odada oturduk, Sayın Valim ayrıldı, biz beraber kaldık Sayın Bakanla. Bana mesele nedir diye sordu, anlattım, yine Halil Tuğ'a anlattığım gibi. Yani, bu şahısları bu şekilde aldığımızı; ama, herhangi bir maddî bulguya rastlayamadığımızı. Peki, o zaman bir de bizim Emniyet Genel Müdürlüğü bunları incelesin dedi. Peki, Sayın Bakanım dedim. Bir mahzuru var mı dedi...
BAŞKAN - Burada bir şey sormak istiyorum; yani, Sayın Bakan, sırf bu iş için mi geldi?
KEMAL YAZICI - Hayır efendim, hatırladığım kadarıyla orada bir semtte bir parti toplantısı vardı, birkaç Sayın Bakanla sanıyorum...
BAŞKAN - Evet.
KEMAL YAZICI - Biz, Sayın Bakanımız geldiği için havaalanında karşılıyoruz efendim. Benimle görüşüp ayrıldıktan sonra zaten o toplantıya gitti, akşam üzeri de ayrıldı sanıyorum, şimdi hatırlayamıyorum. Bir de şeyde incelensin, bir mahzuru var mı dedi, ben mahzuru olmadığını söyledim, çünkü, suç teşkil edecek herhangi bir bulguya rastlanmadığı için biz her gün ihbarla bir sürü insan alırız, aldığımız bu insanların suçla ilgisini görürsek savcılığa sevk ederiz veya tahkikatı daha derinleştiririz, ona göre operasyon yürütürüz, değilse serbest bırakırız. Peki, gönderin dedi. Yalnız, siz talimat verin efendim dedim. Yani, benim göndermem olmaz, sizin talimatınız olsun dedim. Peki, ben hallederim, seni ararlar dedi. Ondan sonra sanıyorum Emniyet Genel Müdür Muavini Sayın Halil Tuğ'a söylemiş, bir de Özel Harekat Daire Başkanı, bu şahıslar Özel, Harekatçı olduğu için, İbrahim Şahin'e söylemiş. Ben de yardımcıma dedim ki bu şahısları bırakma tut, Sayın Bakanın talimatıdır, Emniyet Genel Müdürlüğünden gelip alacaklar bunları, ben sana bilgi veririm dedim. Bilgi Ünal'a söyledim. Ben bütün ilişkilerimi Bilgi Ünal ile yürütüyorum. Akşam saatleriydi, saat olarak şu anda hatırlayamıyorum, İbrahim Şahin, beni telefonla aradı, polis evindeydim, yemek yiyordum, geldim abi dedi, peki dedim, Bilgi ile irtibat kur dedim. Bilgi ile irtibat kur şahısları alırsınız derim. Tabii, bu arada basın, biliyorsunuz son derece bu konularda çok duyarlı ve oldukça de yanlış değerlendirmeler yapıyor. Basının görmemesi amacıyla, bunları turnikelerde teslim almak istemişler ve oradan teslim alıp götürmüşler. Bu olay bu şekilde bitti bizde. Fakat biz çalışmalarımızı yürütüyoruz tabiî yani Ömer Lütfü Topal olayını, aydınlatılması açısından bir sürü faaliyet yürütüyoruz. Son Susurluk olayı olmadan önce aldığım birtakım bilgiler oldu, ben Emniyet Müdürü olduğum için hem istihbari hem duyumlar açısından birtakım bilgiler alırım, bana bilgi kaynaklarından gelir ve bunları zaman zaman değerlendiririm. Aldığım bu bilgilerden olayın tekrar bunlar, bu şahıslar üzerine doğru yönlendiğini hissettim, yalnız bu bendeki bilgi değil de karine diyebileceğimiz veya işaret diyebileceğimiz hususlar natamam vaziyette, bu halde iken Susurluk olayı patlak verdi, ondan sonra işte Sayın Cumhurbaşkanımız, Başbakanımızla görüşmem ve Bakanla görüşmemiz oldu. Ben bu konuları bu şekilde aktardım Sayın Cumhurbaşkanımıza, Başbakanımıza, bu şahısların, bendeki bu karineler, bu işaretler muvacehesinde; ama, yarımdır daha natamamdır, bunların tamamlanması gerekir, bunları tamamlayabildiğimiz takdirde bu şahısların inkâr edemeyecekleri duruma gelecekleri, hatta itiraf edebileceklerini yan delillerle birlikte tespit edildikten sonra sağlayabileceğimi söyledim. Bunu, hem konumum itibariyle, mesleki kariyerim itibariyle hem de meslek başarılarım itibariyle yapabileceğimi de söyledim, bunun kanıtı da budur dedim. Yani, benim şimdiye kadar gittiğim illerde hiçbir faili meçhul olay kalmamıştır Başkanım, kesinlikle, bu benim bir özelliğimdir de ayrıca. Bu konuyu aydınlatabileceğimi söyledim. Bunun yanında bana Sayın Cumhurbaşkanım kaset var mı, belge var mı, video bandı var mı dedi. Kesinlikle böyle bir şey olmadığını söyledim.
BAŞKAN - Ve de almadınız değil mi, aldınız mı veya?
KEMAL YAZICIOĞLU - Hayır efendim...
BAŞKAN - Yani, hiçbir şekilde, sorgulamanın hiçbir safhasında videoya, banta...
KEMAL YAZICIOĞLU - Hayır efendim, kesinlikle, bizde böyle bir şey olmamıştır. Zaten ben yokum orada, ama, bu şeyler çıktıktan sonra, zaten bizim Sayın Cumhurbaşkanına gitmemiz, başka kişilerin talebi suretiyle değil efendim, Sayın Valimizle bizim talebimizdir. Bu hadiseler çıktıktan sonra işte kaset var, bilgi var, belge var, bu noktada bir şeyler olunca bizim gidip meselenin aslını, özünü anlatmamız gerekti, mesele budur, bunun için gittik. Dolayısıyla böyle bir şey olmadığını, yani, kaset, video bandı vesaire olmadığını söyledim Sayın Cumhurbaşkanı’na.
BAŞKAN - İkrara havi herhangi bir belge...
KEMAL YAZICIOĞLU - Hayır, hayır, sadece bende birtakım karinelerin olduğunu...
BAŞKAN - Nedir Sayın Genel Müdür o karineler?
KEMAL YAZICIOĞLU - Efendim, onları şu anda izah etmem mümkün değil. Çünkü...
BAŞKAN - Yani, devlet sırrı olduğundan dolayı mı? Yoksa...
KEMAL YAZICIOĞLU - Hayır, bir sistem meselesidir.
BAŞKAN - Söz verdiğinizden dolayı mı?
KEMAL YAZICIOĞLU - Hayır efendim, hiç alakası yok, bir sistem meselesidir bu. Bunu açıklamış olmam o sisteme zarar verir, dolayısıyla Teşkilatımı belirli noktada atalete uğratır; ama, bunu bu konuyu bilenler huzurunda gayet rahatlıkla açıklarım. Bu şekilde onların bunu yürütmesini sağlarım.
BAŞKAN - Şunu söyleyeyim, yani, bizim Komisyonumuz bu konularda yetkili..
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kastettiği o değil.
KEMAL YAZICIOĞLU - Efendim, o konular başka...
BAŞKAN - Her şeyi bilelim ki, ona göre...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Şöyle diyeyim efendim, bu konuyu bilenlerle dediniz, kimler onlar?
KEMAL YAZICIOĞLU - Şimdi, bunun adını koymamız bile inanın adını koymamız bile doğru değil, inanın doğru değildir.
BAŞKAN - Peki, orayı geçtik.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yani, bunu çözme sistemini bilenlerle konuşursam olur diyor.
KEMAL YAZICIOĞLU - Evet, çözme sistemini bilenlerle, tabiî, efendim.
BAŞKAN - Peki, devam edin efendim.
KEMAL YAZICIOĞLU - Ben, bu konuları şimdi, tabiî, basında çıkan birtakım şeyler daha var ben, onları da arz etmek istiyorum, çünkü, basına karşı ben konuşamıyorum, memuriyetim icabı bu mümkün değil; ama, basın bir sürü şey uyduruyor tabiî, kafama takılan birtakım şeyler var, onları da söyleyeceğim, ayrıca, müsaade ederseniz.
BAŞKAN - Tabiî, buyurun, o konuları dinleyelim.
KEMAL YAZICIOĞLU - Şimdi, basında benim Sayın Mesut Yılmaz'a bilgi, belge, kaset verdiğim söylenir. Ben, 30 senelik meslek hayatımda konuları çok iyi bilen bir insanım, benim hiç kimseye belge, bilgi, kaset veya herhangi bir şey vermem mesleki hiyerarşim dışında mümkün değildir. Sayın Mesut Yılmaz ile ben görüşürüm, Sayın Ecevit ile ben görüşürüm, Sayın Baykal ile ben görüşürüm.
BAŞKAN - Elbette tabiî...
KEMAL YAZICIOĞUL - İçinizdeki Bakanlarla ben görüşürüm, zaman zaman beni ararlar, ben ararım, karşılaşırım, bir arada buluşuruz, konuşuruz, bunlar mümkündür; ama, ben mesleki gereğini çok iyi bilen bir insanım. Dolayısıyla basında çıkan bu şeylere şu anda sizin huzurunuzda cevap vereyim, böyle bir şey asla yoktur, mümkün değildir. Dün akşam maalesef, Sayın Keçeciler yine beni son derece üzen bir söz söyledi, biz teyit ettirdik dedi. Ben, hiçbir bilgiyi, hiçbir kimsenin vereceği bilgiyi veya soracağı bilgiyi teyit edecek veya reddedecek konumda da değilim, ne teyit ederim ne de reddederim. Benim bilgi vereceğim hiyerarşi bellidir; kimdir, Validir, Emniyet Genel Müdürüdür, Müsteşardır, Bakandır, Sayın Başbakandır, Sayın Cumhurbaşkanıdır, bu hiyerarşi içerisinde veririm. Bir başka bakana da vermem söz konusu değildir, bağlı olduğum bakanlık içerisinde veririm. Mesele budur. Bu konuyu özellikle belirtmek isterim. İkincisi, Sayın Cumhurbaşkanından Sayın Başbakandan süre istemişim, ben süre istemedim efendim, bendeki bu bilgilerin daha detaylanması, natamam olan bu karinelerin, bu işaretlerin tamamlanması için, özellikle Ömer Lütfü Topal olayında bir 10-15 günlük daha çalışmam gerektiğini söyledim ve bunları ben açığa alınmadan önce söyledim. Sayın Bakan ile iki kez görüştüm, pardon ondan önce bir şey var, Abdullah Çatlı ile benim Abdullah Çatlı'yı tanıdığım meselesi gündeme getirildi, bir tebrik kartı Mehmet Özbay adına atılan bir tebrik kartı geldi. Doğrudur, kayıtlarıma baktım hakikaten benim disketimde de Mehmet Özbay ismi var, hakikaten de o adres, yani, Abdullah Çatlı sahte isimli Mehmet Özbay; ama, bu vatandaş bana kart atmış, bu kartı ben bilmem, siz hepiniz yaşıyorsunuz bunu...
BAŞKAN - Hepimiz aynı şeyi yaşıyoruz evet.
KEMAL YAZICIOĞLU - 7-8 bin tane kart atarım ben. Bunların hiçbirine benim bakmam mümkün değil. Çok özel olursa, Sayın Bakanlarım bilir, belki onlara Sayın Bakanım diye yazarım üzerine ve kendi imzamı atarım, diğerlerinin hepsi matbu imzalıdır ve özel kaleme gelir, özel kalemden çıkar gider bunlar.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Haberiniz bile olmaz.
İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRÜ KEMAL YAZICIOĞLU - Haberim bile olmaz efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAGLAR {İçel) - Anlatmanızda yarar var, süremiz bilmiyorsanız anlatayım, biliyorsanız anlatmayayım.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Lütfen efendim, dinleyelim.
KEMAL YAZICIOĞLU - Yani, parmak izi nasıl bulundu, nedir.
BAŞKAN - Hep öyle tabiî...
KEMAL YAZICIOĞLU - İnanın, bu iş çıkmasıydı, bu yılbaşında da gidecekti o adama o kart, ölmüş olmasına rağmen, gidecekti yani. Bu basınla ilgili biraz not aldım da, basında konuşamadığım için sıkıntı duyuyorum...
BAŞKAN - Burada serbestçe konuşun tabii...
KEMAL YAZICIOĞLU - Hakikaten sıkıntı duyuyorum. Bir parmak izi olayı oldu; Abdullah Çatlı'nın parmak izi o şeyde çıktı, silahın sarılı bandında çıktı. Onun çıktığı zaman ben açıktaydım. Olayı müsait.
BAŞKAN - Buyurun anlatın.
KEMAL YAZICIOĞLU - Şimdi, olay olduğu zaman olay yerinde iki adet kalaşinkof bulundu, bir de bir araba başka bir yerde terk edilmiş o bulundu, onun içinde de eldivenler veya mermiler eldivenlerle birlikte, belli ki, bir profesyonel işi bu. Yani, olayı ben incelediğimde o anda eyvah, bu profesyonel işi dedim; ancak, oradaki olay yerinde bulunan şarjörlerden silahlardan bir tanesinin şarjörü veya ikisinin bilemiyorum ama, bir tanesinin iki tane şarjör birbirine bantlanmış, onun özelliği fazla mermi taşıyabilmek için iki tane şarjör birbirine bantlanmış. Onun özelliği, fazla mermi taşıyabilmek silahta -bizim sistemlerimiz içerisinde vardır; özellikle operasyonlarda kullanacağımız şeydir, sıkıştığımız zaman bir noktada fazla mermi kullanalım diye- çift şarjör birbirine sarılır, biri bitince hemen öbürü takılır. Yani, zamandan kazanma olayıdır. Bir de silahta iki şarjörü birden taşıma olayıdır; bunun için yapılır. Bunun üzerine, bir bantta bir parmak izi bulunuyor. Bu parmak izi olay anında, olaydan sonra hemen alınıyor, bizim laboratuvarda muhafaza ediliyor. Yalnız, bu parmak izi, diyelim ki -kesin bilmiyorum net olarak- sağ elin işaret parmağının şu bölümünü alıyor...
YAŞAR TOPÇU (Sinop} - Orta parmak.
KEMAL YAZICIOĞLU - Sanıyorum. Şu kadar bir bölümünü, bir boğumunu alıyor. Şimdi, bu tek boğumu, bütün diğer parmak izleriyle mukayese etmek mümkün değil. Bunu, ancak, şüphelendiğiniz parmak izleriyle mukayese edersiniz; ama, bu parmak izinin yanında diğer parmak izleri olursa veyahut da daha geniş bir satıh olsa. O zaman bunu kategorilere bölmeniz mümkün. Yani, diyelim ki, Emniyet teşkilatında 10 milyon parmak izi var, bunu o zaman 3 bine düşürebilirsiniz diğer izlerle müşterek olursa. Aksi halde, bunu 10 milyonla karşılaştırmanız gerekir ki, bu yıllar alır. Dolayısıyla, bu tür parmak izleri için, bizde bir yönetmelik vardır, olay olduğu yerde muhafaza edilir, şüphelilerle karşılaştırılır, hiçbir zaman başka yere gönderilmez, talep olmazsa; anlatabildim mi?
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Otomatik aranmaz diyorsunuz, manüel aramak lazım. Tek tek.
KEMAL YAZICIOĞLU - Aranamaz efendim. Tek tek. Yani. şüphelendiğiniz şeyden ararsınız onu. Şimdi, bu parmak izi mevcutken, işte, bizim bu yakalanan Özel Harekâtçılar, sivil şahıslar falan, onlarla da mukayese edildi, tutmadı. Ancak, parmak izinin bulunmasından bir iki gün kadar önce, ben açıklayayım o zaman, şeyde, basında, parmak izinin bulunmasından; yani, Abdullah Çatlı'yla mutabakatının sağlanmasından bir iki gün önce basında, Abdullah Çatlı'nın, 1992 yılında, yurtdışına havaalanından çıkarken sahte pasaportla yakalandığını söylüyor ve Şahin Ekli şeyiyle müstear adıyla. O zaman, bizim çocuklar "bu yakalandıysa bunun parmak izleri alınmıştır" diyorlar. Hakikaten bakıyorlar ki, Şahin Ekli'nin parmak izi alınmış, 10 parmak izi. Karşılaştırıyor, şak diye oturuyor parmak izi. Bu sefer, Şahin Ekli'nin Abdullah Çatlı olmasının ispatı gerekiyor; yani, onun olduğunun ispatı gerekiyor. O zaman, ölüden alınan parmak izleriyle mukayese ediyorlar, oturuyor. Dolayısıyla, bu iş. Bu şekilde aydınlatılmış oluyor; ama, parmak izinin o bantta bulunması, Abdullah Çatlı'nın silahı bizzat kullanan mı, yoksa silahı hazırlayan mı olduğu noktası belli değildir. O operasyonlarda veya ileride yakalanan şahıslar olursa onların beyanlarından anlaşılacaktır; ama, Abdullah Çatlı'nın bu olayda olduğu kesindir. Bu reddedilmez bir delil...
BAŞKAN - Bu olayın bir yerinde var; ama, neresinde?
KEMAL YAZICIOĞLU - Bu silahı hazırlamıştır, bu kesindir, silahı hazırlamıştır; ama, tetiği çekmiş midir, çekmemiş midir, o ayrı bir konudur. O, benim biraz evvel arz etmeye çalıştığım, bendeki karinelerin veya işaretlerin değerlendirilmesi ve bilahare, o yönde yan delillerle tespit edilip neticeye varılması şeklinde olur. Sayın Bakanla, özellikle, yine, tabiî, Sayın Bakan basında çıktığı için Sayın Bakanımız bunları söylüyor mu, söylemiyor mu bilemiyorum; ama, benim kendisine bilgi vermediğimi ifade ediyor. Ben, Sayın Bakanımla iki sefer görüştüm, iki kez. Biri açığa alındığım gün sabahleyin; yani, açığa alınmadan önce sabahleyin yüzyüze. Ben, Sayın Cumhurbaşkanıyla Sayın Başbakanımla görüştükten sonra...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sayın Bakan derken kimi kastediyorsunuz?
KEMAL YAZICIOĞLU - İçişleri Bakanımızı kastediyorum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Meral Hanımı mı?
KEMAL YAZICIOĞLU - Meral Hanımı. Yalnız, o karışmasın lütfen.
BAŞKAN - İsim söylerseniz zapta o şekilde geçer.
KEMAL YAZICIOĞLU - Doğru efendim. Sayın Bakanımız Meral Akşener'e benim bilgi aktarmadığım meselesi geliyor gündeme. Ben, Sayın Meral Akşener'le iki kez görüştüm, biri Sayın Cumhurbaşkanımla görüştüm, Sayın Başbakanımla görüştüm, Sayın Başbakanımla görüştükten sonra, akşam, karayoluyla İstanbul'a dönerken gece saat 23.00 falandı sanıyorum, Sayın Bakanımızın beni ertesi sabah 7.30'da makamında, özel bürosu var Gaziosmanpaşa'da, Nene Hatun üzerinde sanıyorum, orada beklediğini söylediler. Uzatmayalım, ben, 8.30'de gelebileceğimi söyledim; çünkü, uçak öyleydi, bir iki kez telefonla irtibat kurdum Sayın Bakanımla. "8-8.30'da bekliyorum seni sabahleyin" dedi, gittim. Bana iki sual sordu, birisi "sende kaset, bilgi, belge var mı?" Ben de böyle bir şey yok efendim dedim. Kaset yok bende, bende belge yok. "Peki sen Mesut Bey'le irtibatlı mısın?" Mesut Bey'le bu konuda irtibatlı değilim dedim. Bana sorduğu bu iki sualdi, bir de İstanbul'un yapısı hakkında görüştük, İstanbul'da ne gibi takviyeler gerektiğini, ne yapmak gerektiği şeklinde bana sordu. Teşekkür etti, gidebilir miyim dedim, gidebilirsin dedi, ayrıldım. Aradan, işte, beş altı saat geçti, açığa alındığımı ben televizyondan öğrendim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Açığa mı alındınız, işten el mi çektirildiniz?
KEMAL YAZICIOĞLU - İşten el çektirme, açığa alınma, bilemiyorum. İşten el çektirme beyanı oydu Sayın Bakanın.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - 657'de Sayın Bakanın tabiri, görevden uzaklaştırma, işten el çektirme diye bir tabir yok. İdare Hukukunda görevden uzaklaştırmadır, işten el çektirme diye bir tabir yok.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - 657'ye göre almamış zaten. 138'e göre.
BAŞKAN - Buyurun.
KEMAL YAZICIOĞLU - Sayın Bakanımla ikinci görüşmem açığa alındıktan bir veya iki gün sonraydı, kesin hatırlamıyorum. Sayın Valim beni aradı, Sayın Bakanımızın beni Moral Eğitim Merkezimiz vardır, orada, Sayın Bakanımız için ayrılmış bir konut vardır; orada, gece saat 20.00-20.30 gibi beni beklediğini söyledi; gittim, kendisiyle görüştüm, üzüntülerimi belirttim. Sayın Bakanım bir tasarruftur tabiî, siz, Bakanımızsınız ben bu tasarruf için hiçbir şey söylemem mümkün değil; ama, beni bu eşkiyayla bir yaptınız, aynı kategoride gördünüz dedim. "Yok, basın seni şey yaptı" dedi. Değil efendim, siz, onu okurken ben şeyi gördüm dedim, bu beni son derece üzüyor dedim. "Peki ne yapmamız lazım, ne yapalım, bu işler ne olur nerelere kadar gider" bana sorduğu sorular Sayın Bakanın. Dedim ki, nerelere kadar gideceğini ben bilemem, ancak, bu meseleler, eğer, sadece Ömer Topal olayını kastediyorsanız, aydınlanması mümkündür; ama, diğer olaylarla ilintisini düşünüyorsanız, bunun çok özel bir ekip tarafından, özel bir kurum tarafından veyahut özel derken, tabiî, yani, özellikle hazırlanmış bir ekip tarafından bunun yürütülmesi lazım, bu hassas bir konudur. Bu konuda alacağınız her şahsı, basın, çok çeşitli şekilde lanse edebilir kamuoyuna tanık diye alırsınız, sanık diye lanse eder; onun için çok hassas bir konudur Sayın Bakanım. "Onun için ne önerirsin?" dedi, valla MİT'ten destek alın dedim. MİT'ten destek alın bu konularda dedim. Aynen bunları görüştüm Sayın Bakanımla ve ondan sonra, teşekkür ederim dedi, İstanbul'da bir şeye ihtiyacın olursa, ararsın, falan gibi malûm konularda görüştük ve ayrıldık. Sayın Cumhurbaşkanımı ve Başbakanımı bu konularda yine, benim birtakım arzlarım oldu.
BAŞKAN - O ilk görüşmenizden sonraki zamanlarda mı?
KEMAL YAZICIOĞLU - Hayır efendim, ben birer kez görüştüm zaten. Hem Sayın Cumhurbaşkanımla, hem Sayın Başbakanla birer kez görüştüm. Bunun haricinde görüşmedim kendileriyle. Orada, bu meselenin Susurluk olayıyla bağlantılı mı değil mi veya diğer medyada geçen olaylarla bağlantılı mı değil mi, bunların araştırılmasının yine, biraz evvel Bakana, Sayın Meral Akşener'e arz ettiğim konularda olduğu gibi, çok ihtisaslaşmış bir ekip tarafından yürütülmesini, çok gizli bir şekilde yürütülmesini, basına kesinlikle sızmamasını, bundan, şu anda görüyorsunuz, devletimizin zarara uğradığı gibi, şahısların da zarara uğrayabileceği, dolayısıyla bunun basının gözünün kulağının her an içimizde olduğu bir İstanbul Emniyetinde, bir Ankara Emniyetinde gibi değil, daha çok özel yerlerde, çok hassas yerlerde bu meselenin yürütülmesi gerekliliğini söyledim ve bunun için de bir Ömer Lütfi Topal'ı, çalışmalarımı 10-15 gün içinde bitirirsem şayet bu görev bana verilirse, herhalde birkaç ayda, daha uzun süre içerisinde bitebilir ve açıklığa kavuşabilir dedim. Benim Sayın Cumhurbaşkanımıza, Başbakanımıza ve Bakanıma söylediğim konular bunlar Başkanım.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Basında bir şey yayımlandı. Ankara'da görüşme yapıldıktan sonra, Cumhurbaşkanı ve Başbakanla, Susurluğa dönmek üzereyken yoldan geri çevrildiğiniz hakkında bir şey vardı.
KEMAL YAZICIOĞLU - Susurluğa mı efendim?
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Susurluk civarlarında tekrar geriye çağrıldığınız şeklinde...
KEMAL YAZICIOĞLU - Ben Susurluğa hiç gitmedim efendim.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Pardon, Kocaeli...
KEMAL YAZICIOĞLU - O gün, Sayın Başbakanla görüştüm, tam İstanbul'a dönüyordum, saat gece 22.00-23.00'di, Sayın Bakanımız beni aradı, ben, İzmit civarlarındaydım, Adapazarı-İzmit civarlarındaydım, ertesi gün gelmemin talimatını vermişlerdi, o olaydır. Tabiî, basın bunu "geri çevrildi" falan diyor, o şekilde yansıtıyor.
BAŞKAN - Sayın Müdürüm, Sayın Yılmaz'ı da dinledik, şöyle bir beyanı oldu: "Sayın Cumhurbaşkanım kendisini ikâmetgâhına çağırmış" dedi, siz de "ben gittim, bilgi arz ettim" dediniz; yani, Sayın Cumhurbaşkanı mı çağırdı, siz devlet geleneği olarak kendiniz mi?..
KEMAL YAZICIOĞLU - Şimdi, efendim, tabiî, biz, bu konular, Sayın Mesut Yılmaz'ın Sayın Cumhurbaşkanımızla görüşmesinden daha öncedir efendim. Yani, bizim talebimiz, ben Sayın Valime söyledim, Sayın Valimle kararlaştırdık. "Ben Sayın Cumhurbaşkanıma arz ederim, bizi çağırır" dedi ve Sayın Cumhurbaşkanıma gittiğimizde "Kemal, Vali Bey söylemişti, ben sizi onun için çağırdım" dedi; ama, bu, Sayın Mesut Yılmaz'la görüşmesinden sonraki güne rastlıyor.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Siz daha önce talep ettiniz.
KEMAL YAZICIOĞLU - Bizim talebimiz daha önce; ama, gelişmeler. Sayın Mesut Yılmaz'ın görüşmesi bu meseleyi çabuklaştırmıştır, o olmuştur, bizim talebimizi çabuklaştırmıştır.
BAŞKAN - Bir de şöyle bir beyan var, diyor ki: Benim kendisine ilettiğim, Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın Mesut Yılmaz'a ilettiğim bilgilerin doğru olup olmadığını size sormuş Sayın Cumhurbaşkanımız, siz de aynen şöyle demişsiniz: "İstanbul Emniyet Müdürü, İstanbul Valisinin yanında, Özel Tim mensuplarının sorguladıklarını, bunlardan bir tanesinin bu olayı ve diğer olayları itiraf ettiğini, ancak, bu işi devlet için yaptıklarını ve yukarıdan talimat alarak yaptıklarını, bundan dolayı da kendilerine herhangi bir sorumluluk yüklenemeyeceğini söylediğini ifade etmiş, Sayın Cumhurbaşkanı kendisine bu konuda Emniyet Genel Müdürlerini de kaset gibi maddî değerler bulunup bulunmadığını sormuş, İstanbul Emniyet Müdürü de bu konuda maddî değerler bulunmadığını, ikimize de aynı şeyleri söylemiş.
KEMAL YAZICIOĞLU - Sanıyorum orada bir yanlış anlaşılma var Başkanım. Ben, orada, biraz evvel arz ettiğim gibi, itiraf meselesini, bendeki bulguların, bendeki karine ve işaretlerin değerlendirildiği takdirde bu işaret hatta Sayın Cumhurbaşkanıma size bile itiraf ederler dedim; yani, o duruma getiririm ben bunları; benim söylediğim bu efendim.
BAŞKAN - Yani, ifade ettiği mana ayrı. Bir de şöyle bir ifade var: Emniyet Müdürlüğüne verdiğini, Genel Müdürlüğünde de bunlarla ilgili hiçbir işlem yapılmadan bunların salıverildiğini.
KEMAL YAZICIOĞLU - Onu ben bilemem efendim. Onlar herhalde ifade falan. Sayın Yılmaz'la bu konuları falan görüşmedik efendim biz.
BAŞKAN - Peki teşekkür ederim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Soru sormadan önce bir şey söyleyebilir miyim? Sadece spesifik olarak Topal Cinayetini anlattınız, İstanbul Emniyet Müdürü olduktan sonra, biraz evvel dediniz ki "faili meçhul cinayetlerin sayısı giderek azaldı hatta..."
KEMAL YAZICIOĞLU - Kendi dönemimi kastettim efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, sizin döneminizde yine önemli bir nokta daha var Söylemezler Çetesi. Daha fazla da ona bağlı olan başka şeyler çıktı. Onunla ilişki kurabilir misiniz; yani, Söylemezler Çetesi...
KEMAL YAZICIOĞLU - İncelemem gerekir efendim bunları. Eğer bir ilinti varsa mutlaka çıkarırım; ama, şu anda bir bağ kurmam için o konuların ikisini ayrı ayrı incelemem lazım.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İkisinde de siz varsınız. "Topal'da bir noktaya kadar geldik, karineler de var" diyorsunuz. Söylemezler Çetesiyle ilgili bütün bilgiler siz de var kanıtlarıyla birlikte.
KEMAL YAZICIOĞLU - Söylemezler Çetesinin operasyonu bizdedir efendim. Söylemezler Çetesinin öncesini biz bilemeyiz. Yani, Söylemezler... Şöyle oldu, onu da arz edeyim: İstanbul'a geldiğimiz günlerdeydi sanıyorum veya bir ay falan geçmişti. Söylemez kardeşler, Eminönü Belediye Başkanının amcasını ve kardeşini sanıyorum, pek iyi hatırlamıyorum, vurdular, öldürdüler. Dolayısıyla, biz, bu cinayetin üzerine gittik, çeteyi bulduk, çıkardık; yani, ondan önceki; ama, o çeteyi bulduğumuz sırada, onunla bu şeyin bir bağlantısı yoktu. Yani, Topal... Zaten Topal olayı olmamıştı, biliyorsunuz.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Daha sonra, Topal olayından sonra geriye dönüp baktığınız zaman...
KEMAL YAZICIOĞLU - Hayır, öyle bir bağlantı bulamadık. Zaten Topal olayını tam aydınlatmış değiliz biz. Yani, o bağlantıyı bulabilmemiz için biraz evvel, benim arz ettiğim gibi, o karineleri, o işaretleri değerlendirmemiz lazım. Ben ne söylediğimin çok farkındayım. Yani, size bir şey izah edemiyorum diyorsam, izah edemiyorum, bir sebebi vardır; ama, gerektiğinde izah edilir bu. Bu konuyu aydınlatırım diyorsam da aydınlatırım.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Aydınlatacağınızı söylediğiniz olay...
KEMAL YAZICIOĞLU - Topal olayı...
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Diğer olaylarla alakası var mı?
KEMAL YAZICIOĞLU - Şu anda yok tabiî; ama, görev verilirse, onun da üstüne giderim tabiî, niye gitmeyeyim.
BAŞKAN - Sayın Müdürüm, bize söylemek istediğiniz, bize bilgi vermek istediğiniz başka bir konu var mı, bu konularla ilgili bilgilenmemizi gerektiren başka bir husus var mı?
KEMAL YAZICIOĞLU - Hayır efendim.
BAŞKAN - Peki, değerli arkadaşlarımızın soruları var mı? Buyurun.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Müdür Bey, ifadenizde bir ibare var mı açıklığa kavuşturmak için sormak istiyorum. Eğer, diyelim ki, varsayalım, Emniyet Genel Müdürlüğü bu ifadesini aldığınız şahısları Genel Müdürlüğe istemeseydi...
KEMAL YAZICIOĞLU - Serbest bırakacaktık. O anda yapacak hiçbir şey yoktur; ama, onları bir daha almamamız diye bir şey olamaz.
MAHMUT YILBAS (Van) - Hayır, ben, o anda, o zaman dilimi için söylüyorum. Diyelim ki, Emniyet Genel Müdürlüğü istemedi, ne olacaktı ne yapılacaktı?
KEMAL YAZICIOĞLU - Serbest bırakılacaktı tabiî, efendim. Suç unsuru yok çünkü.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Bir sürçü lisan mı yoksa bilerek mi söylediniz, yine bir tabir, biraz evvel "Sayın İçişleri Bakanıyla görüştüm, kendisine sitem ettim ve beni eşkiyayla birlikte görevden aldınız, buna çok üzüldüm" dediniz, eşkiyadan kastınız nedir, bir sürçi lisan mı?
KEMAL YAZICIOĞLU - Evet, onu düzeltmem gerekir. Bu şaibe altında olan insanlarla... Rahatsızım ve oldukça da stresliyim, kusura bakmayın.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Hayır, bir sürçi lisan mıdır, yoksa değil midir onu bilmek istedim. Müdür Bey, yine, ifadelerinizden bir konunun açıklığa çıkmasında yarar görüyorum. Sayın Cumhurbaşkanı veya Başbakan görüşmenizde "bana iki ay süre veriniz, ben, bu işi aydınlığa çıkaracağım" Bunu söylerken, acaba, görevden alınmayla ilgili bir endişeniz mi vardı, böyle bir engelle mi karşılaşıyordunuz, bunu açıklığa kavuşturabilir misiniz?
KEMAL YAZICIOĞLU - Şimdi, efendim, biraz evvel de arz ettim, ben, hiçbir şekilde süre istemedim. Onu özellikle tashih ettim ki, belli olsun diye; yani..
MAHMUT YILBAŞ (Van) - 15 gün süreyi aldım da burada...
KEMAL YAZICIOĞLU - Hayır, süre isteme değil efendim , süre isteme değil o. Süre isteme başka, süre içerisinde yapılabilmesi başka olay. Süre isteme, bir tedirginlik ifade eder mutlaka; ama, şu kadar süre içerisinde bunlar yapılır, bu tedirginlik ifade etmez; çünkü, ben tedirgin değilim. Sayın Cumhurbaşkanımla, Başbakanımla görüştüğümde ben açık da değilim. Böyle bir şey de istemiyorum. Sayın Bakanımla görüştükten sonra da ben İstanbul’a gittim ve bana bir arkadaşım telefon açtı, dedi ki "televizyonu izliyor musun?" Hayır dedim, hayrola... Toplantıdaydım arkadaşlarla, yardımcılarımla. "Bak, sen açığa alınmışsın" dedi. Açtım, televizyona baktım ki açığa alınmışım veya uzaklaştırılmışım.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Bir kelime kullandınız "yetki istedim" dediniz...
KEMAL YAZICIOĞLU - Nasıl yetki efendim?
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Burada "Sayın Başbakanla ve Cumhurbaşkanıyla görüşmemde bu olaylar için bir yetki istedim" dediniz. Tutanaklara da bakabiliriz.
KEMAL YAZICIOĞLU - Bakalım lütfen.
BAŞKAN - Yetki mi istediniz, yoksa "ben yaparım mı" dediniz.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Açıklanmasını istediğim için söylüyorum...
KEMAL YAZICIOĞLU - Ben yetkiliyim zaten. Benim dediğim -tekrar edeyim o zaman- özellikle, münhasıran Topal olayıyla ilgili elimdeki karineler veya işaretler natamamdır, tamamlanmamıştır. Öncelikle bunların tamamlanması gerekir. Bunların tamamlanması için de 10-15 günlük çalışma gerekir, süre gerekir. Bu sürenin sonunda, yan delillerle bunlar itiraf edilecek, ettirilecek pozisyona getirilebilirler. Benim arzım budur.
BAŞKAN - Sayın Müdürüm, şunu öğreneyim; yani, bu araştırma, bu sizin dediğiniz doneler, karineler değerlendiriliyor mu halen, bu konuda bilgi var mı? Emniyetten kopmuş değilsiniz.
KEMAL YAZICIOĞLU - Ama, değerlendirilmesi mutlaka yapılıyordur.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Zamanı da değil; ama, burada konuşuluyor, bilgi de veriliyor. Eğer, bir bilginiz varsa bu konuda, bu, Tarık Ümit konusunda Sayın Müdürüm...
KEMAL YAZICIOĞLU - Söylentilerden başka bir bilgim yok efendim.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Bir de, bu Söylemez olayında bildiğim kadarıyla olay Adana-Pozantı'da olmuştu.
KEMAL YAZICIOĞLU - Adana'da değil efendim. Olaylar biliyorsunuz İstanbul'da oldu. Bu adamları biz Adana'da yakaladık. Benim ekiplerim gitti Adana'ya, Pozantı'da kıstırabildiler bunları.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Pozantı'daki olayda Adana polisi değil miydi efendim?
KEMAL YAZICIOĞLU - Hayır efendim, hayır. Tamamen operasyonu Ankara'da da, Adana'da da biz yürüttük; yani, benim ekiplerim yürüttüler operasyonları.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sema Hanım buyurun.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hayır, sırayla dönsün. Ben beklerim süremi.
KEMAL YAZICIOĞLU - Söylemez Çetesinin yakalanması da biraz evvel arz edemediğim konularla olmuştur.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Sayın Müdürüm iki sualim var müsaade ederseniz. Bulunduğunuz görevlerde faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasında fevkalade başarılı görevler yaptığınızı biliyoruz. Ömer Lütfi Topal'ın öldürülmesiyle ilgili olarak daha önce bir ihbar aldınız mı ölümünden evvel.
KEMAL YAZICIOĞLU - Hayır efendim, kesinlikle...
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Peki, olaydan sonra. Olayı duyduktan sonraki ilk intibaınız acaba kumarhaneler arasındaki bir çatışma şeklinde mi oluştu sizde, yoksa başka bir düşünce...
KEMAL YAZICIOĞLU - Çok çeşitli düşünmek lazım; yani, bir sebebe bağlamak doğru değil. Bu Ömer Lütfi Topal sanıyorum Antalya tarafında mı. Kuşadası tarafında mı, adamlarıyla başka adamlar arasında başka bir çatışma olmuş, birileri ya bunun tarafından, Ömer Lütfi Topal'ın adamları mı öldürmüş öyle bir şeyler. Tabiî, bunların hepsi değerlendirildi bizde; yani, her varsayım üzerinde düşünüldü. Acaba, kumarhaneler arası çatışma mıdır, acaba bir kumarhane dünyasını ele geçirme midir, acaba bir uyuşturucu dünyasını ele geçirme midir; çünkü, çeşitli söylentiler var tabii; ama, bunların hepsi tabiî, ispata muhtaç olan...
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Şunu söylemek istiyorum son olarak, bu ihbar gelinceye kadar o geçen süre içerisinde çalışmalarınız vardı tabiî. Bu bahsettiğiniz kumarhaneler arası çatışma, uyuşturucu ticareti, ilgili herhangi bir delil veya karine, ipucu bulabildiniz mi? Yani "bu konuyla alakalı olması daha muhtemeldir" şeklinde bir düşünce veya kanaat oluştu mu sizde acaba?
KEMAL YAZICIOĞLU - Hayır, öyle çok belirgin bir kanaat yok.
BAŞKAN - Sema Hanım, buyurun.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sayın Müdürüm, biraz önceki sözünüzde. İlk bilgi olarak içeriye alınıp da bu 4-5 kişinin sorgulanması... Gelen ihbar isimsiz bir ihbardı, henüz parmak izleri yönünden belki bu Özel Tim mensuplarının parmak izi mutlaka vardır kayıtlarda. siz, eğer, bir bilginiz olmadan tabiî onlar, ondan sonra size bilgi verildi ifadenize göre. Bilgiyi sizin yardımcılarınız almışlar, gerekli işlemi yapmışlar, ondan sonra da size bilgi vermişler; ama siz, akademik kariyeriniz gereği, acaba, bilginiz olsaydı, ilk anda bundan daha farklı bir müdahale yapar mıydınız?
KEMAL YAZICIOĞLU - Belki onlar için; ama, diğer ikisi bir şahıs da var sadece onlar değil ihbar olduğuna göre ve ihbarın arkadaşlarımızı harekete geçiren bir yapıda olması belki onu, ihbarı alan ben olmadığım için bilemiyorum. Bu konuya yöneltmiştir ve bunda bir hata yoktur alınmalarında.
BAŞKAN - Parmak izleri onların da alınmış, zabıt var burada.
KEMAL YAZICIOĞLU - Belki bizde parmak izleri yoktur bunların; çünkü, bizde olmaz, Emniyet Genel Müdürlüğünde olur o izler. Orada alındıktan sonra alınan parmak izleridir, öyle olması lazım.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Biraz önce, Sayın Sedat Bucak'ın sizi aradığını söylediniz. Arkasından, bir süre sonra da Sayın Sedat Bucak çok daha evvelden istek yapmış olmasına rağmen -söylenenler o şekilde- kendisine koruma olarak verildi, bu mağdur duruma düştükleri düşüncesiyle mi böyle bir korunma söz konusu oldu.
KEMAL YAZICIOĞLU - O konuya bir yorum getirmem şu anda mümkün değil.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, İbrahim Şahin'in teslim aldığı sırada tutanağı imzalamaktan imtina ettiği söyleniyor. Aslında normalde böyle bir işlemde mutlaka...
KEMAL YAZICIOĞLU - İmtina da edebilir, kendi memurlarının da, orada memurların imzası da vardır, ayrıca onun imza atmasına gerek yoktur.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Şahin Ekli isminde söylendi. Bu, tabiî, biraz önce de ifade ettiğiniz gibi, 10 milyon civarında otomatik olarak değil de tek tek inceleme gereği duyuldu. Bu isim özel olarak mı seçilip karşılaştırıldı yoksa, yüzlerce karşılaştırma sırasında denk mi geldi?
KEMAL YAZICIOĞLU - Arz ettim ya efendim. Basında Abdullah Çatlı'nın Şahin Ekli hüviyetiyle, pasaportuyla yurtdışına çıkarken yakalandığı söylenildi 1992 yılında...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Abdullah Çatlı adı çıktıktan sonra karşılaştırıldı diyorsunuz o zaman.
KEMAL YAZICIOĞLU - Hayır Abdullah Çatlı'yla birlikte çıktı basında o. Yani, Abdullah Çatlı'nın kod adı veya sahte kimliği Şahin Ekli, bununla yurtdışına çıkarken, Sabah'ta mı, gazetelerin birinde çıktı, o gazetede, Abdullah Çatlı'nın daha önce yurt dışına çıkarken sahte pasaportla yakalandığını yazdı; ama, buradaki kimlik, Şahin Ekli, şimdi, basın, Mehmet Özbay diyor Abdullah Çatlı'ya, Şahin Ekli diyor, Ahmet diyor, Mehmet diyor olabilir, bunlar değerlendiriliyor. Şimdi, Şahin Ekli adında çıktığı için... Mesela Mehmet Özbay adında çıktığında, Mehmet Özbay varsa onun da parmak izleriyle karşılaştırılır; ama, Şahin Ekli çıkınca, hakikaten baktılar ki arkadaşlar, Sahin Ekli sahte kimliğiyle yurtdışına 1992'de çıkmış, çıkarken yakalanmış, Müdüriyete getirilmiş, parmak izleri alınmış. O parmak izleriyle karşılaştırılınca, otomatikman oturuyor.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sayın Müdürüm...
KEMAL YAZICIOĞLU - Basının buradaki şeyi doğru.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - İstanbul Valisine ne ifade ettiniz randevu alınması konusunda, kendisine açıkça bu olayları anlattınız mı, yoksa Cumhurbaşkanıyla görüşmek istiyor mu şeklinde...
KEMAL YAZICIOĞLU - Hayır bir sürü spekülasyon oluyor şeklinde. Bant var, kaset var, bilmem şu var...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - O zaman haberi var Sayın Valinin sizin bu olaylarla.
KEMAL YAZICIOĞLU - Ben kendim izah ettim. Bunlar İstanbul Emniyetinde deniliyor, gazeteler... İzah edelim dedik konunun ne olduğunu.
SEMA PİSKİNSÜT (Aydın) - Peki, bu üç Özel Tim, şu anda şaibe altında olsun olmasın, olur da kendileri anlatacak olurlar, söyleyecek olurlarsa, devlet koruyabilir mi onları? Şu anda şaibe altında olsun olmasın, olur da kendileri anlatacak olurlar, söyleyecek olurlarsa, devlet koruyabilir mi bunları?
KEMAL YAZICIOĞLU - Ne olursa efendim?
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın)- Kendileri itiraf ederlerse bazı olaylar, bunun gibi bazı olayları.
KEMAL YAZICIOĞLU - Şimdi, kimsenin günahını almak istemem.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Gayet tabiî...
KEMAL YAZICIOĞLU - Elimdeki veriler bu 5 kişinin de bu olayın içinde olabileceğini, ama bunlardan bir bölümünün de olayın içinde olabileceğini gösteriyor. Ben, şudur budur veya...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Oldukları takdirde, yani, bu tür itiraf edenleri devlet net koruyabilir mi?
KEMAL YAZICIOĞLU - Yasa vardır efendim, İtiraf Yasası vardır.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Benim son bir sorum, sizin İstanbul'da sadece tabiî Ömer Topal değil birçok uyuşturucu olsun, kaçakçılık olsun pekçok konular var. Bu daha önceki isimleri belki bilmek de mümkün olmayabilir; ama, gerek Sami Hoşvan için gerekse öteki Bilir için...
KEMAL YAZICIOĞLU - Sabıkalı oldukları duyumu var.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sabıkalı, uyuşturucu, hâlâ daha kumarhane işlettikleri biliniyor. Bu sistemde hepsi farklı farklı mı, hiç öyle bir kararınız oldu mu İstanbul hakkında; yani, her işle ilgileniyor mu, bir PKK'ya menfaat sağlama yönünden tutunuz da kendi aralarında ilişki var mı, böyle bir şey?
KEMAL YAZICIOĞLU - Şimdi, tabiî, kumarhaneler biliyorsunuz resmî kuruluşlar. Bu kumarhanelere hâkimiyetleri sadece bir insanın hâkimiyeti değil veya bir grubun değil, gruplar vardır. Yani, o kumarhaneleri resmen çalıştıran ve ortak olan insanlardır. Burada, benim bildiğim kadarıyla veya yaptığım inceleme kadarıyla Arnavut Sami, Ömer Lütfü Topal'ın ortağıdır. Belirli yüzdelerle ortağıdır; ama, bu sadece İstanbul'daki Emperyal Otelinin gazinosu değil, işte daha Antalyalara uzanan bir zincirdir.
BAŞKAN- Yurtdışına kadar uzanıyor.
KEMAL YAZICIOĞLU - Yurtdışına kadar belki Başkanım. Ama, bunun yanında bir başka grup vardır. O grup da diyelim diğer kumarhaneleri, ama resmen tabii, resmî kumarhaneler bunlar, bunları çalıştıran...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - İzmir'deki çalışmalarınız çok başarılıydı efendim. Kuşadası zaten çok kara paranın aklandığı yerlerden bir tanesi. Bu Tuana Kafe diye bahsedilen yer, genellikle üslendikleri yerin üç özel timin olduğu söyleniyor. Bunun hakkında?..
KEMAL YAZICIOĞLU - Bilemiyorum. Şimdi, tabii, biliyorsunuz Kuşadası İzmir'e bağlı değil.
SEMA PİŞKİNSÜT ( Aydın ) - Güzelyalı'da benim söylediğim.
KEMAL YAZICIOĞLU - Bilemiyorum, o konuda bir bilgim yok.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Teşekkür ederim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sayın Yazıcıoğlu, bu arada bir şey sormak istiyorum. Bu işleri takip eden; yani, Ömer Lütfü Topal cinayetini takip eden benim yardımcılarımdan bir tanesiydi dediniz, Bilgi Ünal isminde. Cehaletimi bağışlayın, Bilgi Ünal şimdi görevde mi, o da mı alındı?
KEMAL YAZICIOĞLU - Açığa alındı efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - O da mı açığa alındı?
KEMAL YAZICIOĞLU - Evet efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Anlıyorum.
KEMAL YAZICIOĞLU - Şimdi şöyle söyleyeyim yalnız, görevi gereği takip eden. Şimdi, cinayet olaylarını biliyorsunuz asayiş şubesi takip eder. Asayiş şubesinin bağlı olduğu emniyet müdür muavini Bilgi Ünal'dır. Dolayısıyla, bana karşı asayiş hizmetlerinden sorumlu olan Bilgi Ünal'dır. Ben açığa alındığım gün, aynı gün...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Aynı gerekçelerle mi?
KEMAL YAZICIOĞLU - Aynı gerekçelerle?.. Vallahi bilemiyorum. Onu Bilgin'e sorulmadı.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama birlikte, aynı anda alındınız.
KEMAL YAZICIOĞLU - Aynı anda.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Açığa alınma değil. Sayın Valim itiraz ediyor; ama, işten el çektirme, açığa alınma başka şey. 138, bir insana soruşturma açarsın, soruşturma bitinceye kadar açığa alırsınız. Bir de görevden...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sayın Topçu'nun bunun altını çizmesinin nedenini ben anlıyorum.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ağır bir muamele, ötekinden ağır bir muamele.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Çok haklı olarak Sayın Yazıcıoğlu...
BASKAN - Fikri Bey, lütfen siz sorunuzu sorun.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ben devam etmek istiyorum. Bu bilgi benim için kişi olarak çok önemliydi. Siz de çünkü haklı olarak baktığınızda mazinizde çok başarılı bir kişi olarak da, iddialı olarak da, ben 15 gün içerisinde bu işi bitirebileceğim diyorsunuz. Demek ki, bugün burada da söylemiyorsunuz; ama, bu işi bitirebilecek bilgiye sahipsiniz. 15 gün çok kısa bir, polis camiası için çok önemli ve çok kısa...
KEMAL YAZICIOĞLU - Yalnız onu tekrar özellikle söyleyim, biraz evvel de 15 günde bu karineleri ve işaretleri yarım kalmıştır tamamlarım, yan delillerle birlikte ispat etmeye çalışırım. Yani, dediğim budur; ama, bu belki bir hafta sürer, o da belli olmaz, belki 15 değil de 20 gün sürer; yani, bendeki şey..
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kısa bir sürede belli ki...
KEMAL YAZICIOĞLU - Kısa sürede, tabiî efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Anlıyorum, o noktaya geldik diyorsunuz?..
KEMAL YAZICIOĞLU - Yani, çalışmalarımı bitirmiş değilim. Bu çalışmalar delil değil. Bu çalışmaları alıp savcıya götürseniz, bu çalışmalarla hiçbir şey yapması mümkün değil; ama, o çalışmalarla bizim birçok şey yapmamız mümkün. Mesele budur yani, izah edemediğim...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Gayet iyi anlıyorum. Bir soru daha sormak istiyorum. bunları bilgi adına sormak istiyorum, tutanaklara geçsin diye. Özel Tim elemanları, siz il emniyet müdürü olarak sizin emrinizde midir, yoksa onlar birer bağımsız bir kuruluş mu?
KEMAL YAZICIOĞLU - Bizim emrimizdedir; yani, sevk ve idareleri bizim emrimizdedir. Ancak, özlük haklarını Emniyet Genel Müdürlüğü, yani, daire başkanlığına bağlıdırlar onlar, kumanyalarını, belirli ihtiyaçlarını oradan alırlar, onların ödeneğinden gelir, alınır. Özel Tim dediğimiz, yani, özel harekât...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sicil amiri misiniz?
KEMAL YAZICIOĞLU - Evet. ... özel harekât aynı zamanda bu ülke çıkarları için çalışan pırıl pırıl bir kuruluştur. Bu uğurda birçok şehit vermiştir. Özel harekâta kimsenin bir şey söylemeye hakkı yok. Ancak, değil özel harekât, polis içerisinde dahi birtakım unsurlar olabilir, bunlar yanlış davranışlar içerisinde olabilir. Bizim üzerimize düşen bunları üstüne gitmek, bunları temizlemek olayıdır; ama, hiçbir zaman o müesseseyi karalamak veya o müessesenin yapmış olduğu hizmetleri inkâr etmek değil.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sayın Müdürüm, ben dosyaya da baktığım kadarıyla, biz de o şekilde, Topal cinayeti işlendiği anda bir ihbarla...
KEMAL YAZICIOĞLU - Evet. İşlendiği anda değil efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yahut işlendikten 15 dakika sonra.
KEMAL YAZICIOĞLU - Hayır efendim, o bir ay sonra. Yani, bakın Temmuzda sanıyorum...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - 28 Temmuzda Topal cinayeti işlendiği anda bir ihbar üzerine polisler gidiyor, araba çalışır vaziyette bulunuyor cinayet anında.
KEMAL YAZICIOĞLU - Doğru tabiî, doğru.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İhbarla oraya gidiyor değil mi... Ertesi gün yine bir ihbarla beyaz şahin araba bulunuyor; ama, yine bir ihbarla bulunuyor, öyle mi?
KEMAL YAZICIOĞLU - Enteresandır, evet. Ondan sonra bir ihbarla bu adamlar yakalanıyor.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, polisi...
KEMAL YAZICIOĞLU - Ondan sonra bir ihbarla da belki karineler geliyor. Ondan sonra bir ihbarla da bilmem ne olacaktır.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ben, burada, siz de söylüyorsunuz...
KEMAL YAZICIOĞLU - Endişelerinizde haklısınız, ben de düşünüyorum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Siz de söylüyorsunuz, diyorsunuz ki; biz parmak izini aldık; ama, bunu bulamadık, gazetede çıkan bir haberden sonra Şahin Ekli'nin olduğunu...
KEMAL YAZICIOĞLU - O kesindir efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - izin verir misiniz... ... gazete çıkan bir haberden sonra Şahin Ekli ismini de kullandığını öğrendik ve ondan sonra hemen araştırdık ve orada da parmak izi çıktı.
KEMAL YAZICIOĞLU - Doğru.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, birisi ya da birileri size...
KEMAL YAZICIOĞLU - Gazeteyi okuttu...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - ... adım adım size yardım etti.
KEMAL YAZICIOĞLU - Ne güzel yani, şanslıyız.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - ... öyle mi?
KEMAL YAZICIOĞLU - Bu varsayım da çıkabilir yani, mantık meselesidir bu tabiî.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, aynı işin içersinde olan bir kişi olarak...
KEMAL YAZICIOĞLU - Ama bu böyledir diyemem ben.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sizin içerisinde olan bir kişi olarak bizim elemanlarımız da bu bulguları buldu falan, bunu bilen sizsiniz, ben bilmiyorum, ben sadece...
KEMAL YAZICIOĞLU - Benim biraz evvel arz etmeye çalıştığım olay bize aittir; yani, karine ve işaret olayı bize aittir efendim. İnşallah başka kimse de bilmiyordur bunu efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Arkasından demişsiniz ki Sayın Bakan, MİT size destek olsun. Oraya güveniyorsunuz.
KEMAL YAZICIOĞLU - Tabiî efendim. İstihbarat kaynakları çok daha geniştir efendim onların.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) -Emniyet Genel Müdürlüğünün de bir istihbaratı var.
KEMAL YAZICIOĞLU - Var tabiî, o da var.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, MİT daha...
KEMAL YAZICIOĞLU - Destektir efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - ... güvenilir olduğunu...
KEMAL YAZICIOĞLU - Güvenilir noktada değil tabiî; yani, kaynakları geniştir, imkânları geniştir, o açıdan söylenmiştir.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Anlıyorum. Şimdi, dün akşam, Ayhan Çarkın HBB televizyonunda konuşurken dedi ki, bir bant var, hatta video kaset var, ısrarla iddia ediyorum ve bantı ve bu video kaseti çıkarsınlar dedi. Bu komplodur. Beni sorgulamaya alanların yanında iki kişi daha vardı, ikisi birlikte, onu da bulsunlar, ellerinde mavi dosya vardı. Israr ediyorum dedi, bu video bantı ve kaseti çıkarsınlar, beni aldılar ve ben orada kızgınlık içerisinde birçok şey söyledim... 53 gün sonra ya da 52 gün sonra neden onun televizyona çıkıp niçin bunları söylediğinin yorumunu ben burada yapmak istemiyorum, siz daha iyi bilirsiniz. Belki arkadaşlarımızla birlikte bunu konuşacağız. Ama, ısrarla, sizin bant yok demeniz, ama o kişinin bant var demesi bizi ya da sizi nereye götürecek?
KEMAL YAZICIOĞLU - O zaman kendisi bantı çekmiştir; yani, başka bir şey söyleyemiyorum. Yani, ben bant yok diyorsam, benim orada olmam mümkün değil; ama, güvendiğim, inandığım arkadaşlarım bu operasyonları yürüten; yani, bana karşı yalan söylemeleri mümkün değil, yok diyorlarsa yoktur efendim bant; ama, bu insan ille bant vardır diyorsa, o zaman görmüştür bu bantı veya banta bir yerde alınmıştır bunun sesi veya görüntüsü.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sayın Mesut Yılmaz da burada bize verdiği bilgide kendisinin bantı kaseti görmediğini ya da duymadığını; ama, kendisine kaseti veya bantı izleyen kişinin çok emin, güvendiği kişinin bilgi aktardığını söyledi.
KEMAL YAZICIOĞLU - Ben de hayretler içinde kalıyorum. Düşünüyorum, acaba diyorum bu insanlar...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Şimdi sizlerin dışında da Emniyet Genel Müdürlüğünde banta alan ya da videoya alan gruplar, grupçuklar, siz bu işin en üst düzeyde yetkilisisiniz, amirisiniz, sizin dışınızda böyle bir şey olabilir mi? Ben bunu samimî olarak soruyorum.
KEMAL YAZICIOĞLU - Olamaz, sanmıyorum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ayrıca, şöyle görür, siz devlet hiyerarşisine, devlet terbiyesini almış bir kişisiniz, bundan hiçbir şüphemiz yok, çok haklı olarak da hiyerarşi benim için önemlidir dediniz bilgi olarak, işte genel müdürünüz, bakanınız, başbakanınız ve Cumhurbaşkanınız dediniz. Şimdi, onların üzerinde bir anayasal kurum var, burası. Bu da, hiyerarşi de, bu Komisyon da hiyerarşide önemli bir nokta.
KEMAL YAZICIOĞLU - Onun için ifade veriyorum efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İfade vermiyorsunuz, bilgilendiriyorsunuz.
KEMAL YAZICIOĞLU - Yani bilgilendiriyorum, evet efendim tabiî.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Onun için burası da eğer böyle bir bilgi varsa, samimî olarak soruyorum, ben bu mesleğin...
KEMAL YAZICIOĞLU - Şimdi bakın, bu çocuğu...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu meslekten birisi değilim diyorum ama, böyle bir sizin dışınızda bu tip sorgulama sırasında bilgi alan ya da kayda geçen, sorgulayabilen kişiler var mı?
KEMAL YAZICIOĞLU - Bakın efendim, bu çocuk öyle tenakuzlarla dolu ki, ben dün akşam rahatsız olduğum için fazla izleyemedim, izleyebildiğim kadarıyla diyor ki, ben saygılıyım, ben müdürüme karşı saygılıyım diyor. Müdürden de kastı sanıyorum bizim asayiş müdürüdür, yani Fatih Beydir. Karşısına çıktım, esas duruşa geçtim, ondan sonra silahımı çektim, hepsini teslim aldım diyor. Ne demek yani, bu ne biçim saygıdır, bu ne biçim davranıştır? Sonra sen kimsin, o kadar insanı silahla teslim alabileceksin. Oradakiler polistir.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - Öbürü dedi; yani, Oğuz...
KEMAL YAZICIOĞLU - Yok, yok, Ayhan söylüyor.
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Ben çok iyi dinledim yani, sonuna kadar.
KEMAL YAZICIOĞLU - Ben öyle anladım, yani, rahatsızdım onun için...
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Teslim aldım ifadesi...
KEMAL YAZICIOĞLU - Yani, silahımı çektim...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Beş kişinin bulunduğu...
KEMAL YAZICIOĞLU - Yani, bu kadar saygılı bir insan, ondan sonra iki sivil şahıs diyor. Oradakilerin hepsi sivil; yani, orada insanlar varsa, o asayiş şubesinde resmî insan yoktur, hepsi sivildir. Yani, onların sivil olduğunu nasıl anlamıştır?
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Giyimleri sivil?..
KEMAL YAZICIOĞLU - Tabiî, her şeyi sivildir. Yani, öbürlerinin alnında polis yazıyor da öbürünün yazmıyor mu? Efendim, ben özel kalemimde çalışan, yirmi kişi çalışıyor yirmisini de tanıyamam görsem. Öyle adamın alnında polis yazmaz.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Doğrudur. Burada herhalde kastetmeye çalıştığı, kendi teşkilatının istihbaratı...
KEMAL YAZICIOĞLU - Hayır efendim. Bizim o çalışmayla ilgili böyle bir şey kesinlikle olmamıştır.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - ...kişiler tekrar gözaltına alındığı zaman aradı, bir iki defa aradı. İsmen mi sordu size bu kişiler diye?
KEMAL YAZICIOĞLU - Net hatırlamıyorum, herhalde bu özel harekâtçılar mı dedi, veya Ayhan mı dedi, hatırlamıyorum onu. Yani, o noktada yanılabilirim. Ama bu özel harekâtçılar demiş olabilir, ismen de demiş olabilir.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Yani, kastettiği bu üç kişi olduğu açıktır.
KEMAL YAZICIOĞLU - Tabii, tabiî, aldığımız insanlarla ilgiliydi.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Onlarla ilgili bir kaç defa aradı dediniz.
KEMAL YAZICIOĞLU - Tabiî. Zaten ben kimi soruyorsunuz, isim aldım, o isme göre zaten şey yaptım. İkinci seferinde kendisine dedim, bunlar bir tahkikat için alınmıştır diye. Birinci sefer de inceleyim dedim.
BAŞKAN - Yani, bu kafa tutar şekilde mi, yoksa bir bilgi olsun diye mi?
KEMAL YAZICIOĞLU - Hayır, efendim, hatta bana abi diye hitap etti.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Çatlı'nın Emniyet Genel Müdürlüğü ya da onun ilgili birimleri adına çalıştığından bilginiz var mı?
KEMAL YAZICIOĞLU - Hayır yoktu.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Öyle bir kişinin yaşantısına baktığınızda gelip gidiyor, emniyetle ilgileri var, üzerinde taşıdıkları belgeler, taşıdığı isimler...
KEMAL YAZICIOĞLU - Ben bunların hiçbirini tasvip etmiyorum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama bunlar bir gerçek.
KEMAL YAZICIOĞLU - Bilemiyorum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ortada görüldüğüne göre. Abdullah Çatlı'yı emniyet teşkilatı, aranan bir kişi olduğuna göre büyük bir çoğunlukta üst düzeyde bu konularla ilgili olan kişiler görseler tanımayabilirler mi ya da?..
KEMAL YAZICIOĞLU - Tanımayabilirler efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hüseyin Kocadağ, Abdullah Çatlı'yı ...
KEMAL YAZICIOĞLU - Tanıyor da diyemem, tanımıyor da diyemem, onu artık. O Susurluk olayını incelemek lazım.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - Hüseyin Kocadağ nasıl birisidir?
KEMAL YAZICIOĞLU - Ben tanırım kendisini. Özel Harekâtçıdır; yani, özel harekât menşelidir, atak, gözüpek bir arkadaştır; ama, birlikte çalışmadığımız için mesleki yapısı hakkında fazla bir bilgim yok.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Emniyet müdür yardımcılığı görevinden siz geldikten sonra mı?..
KEMAL YAZICIOĞLU - Bizden önce?..
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sizden önce mi ayrıldı?
KEMAL YAZICIOĞLU - Benden önce efendim, daha önce, Necdet Bey zamanında ayrıldı. Ondan sonra Orhan Bey geldi, ondan sonra ben.
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Sayın Müdürün vermiş olduğu bilgilere teşekkür ederim. Yalnız, Sayın Mesut Yılmaz da siz de Komisyonumuza verdiğiniz bilgiler içerisinde bu Topal olayındaki soruşturmanın sizin görevden alınmanızla âdeta bir kesildiği izlenimi doğuyor. Eğer bunun devamlılığı bakımından size bir süre daha verildiği zaman, sürenin müddeti 15 gün, bir ay şeyine kadar gidecek. Elimizde yeni yeni gelen karinelerle bu işi yüzde yüze yakın bir şekilde çözeceğinizi; ama, sorumlusunun kim olacağını da tabiî şimdiden kestirmemiz mümkün değil; ama, mevcut isimler üzerinde bu işin daha çok dolaştığını beyan ettiniz. Şimdi halen görevde değilsiniz. inşallah yakın zamanda sizin gibi çalışkan bir arkadaşımızın göreve gelmesini temenni ederiz; ama, devlette bir devamlılık vardır. Sizin görevden alınmanız böyle de olabilirdi, terfian de olabilirdi veya mesleği bırakmanızla da olurdu, hepimiz bir yerde bir işi bırakıyoruz; ama, bizden sonra, sizden sonra arkadan gelen arkadaşlarımız bunu devam ettiriyorlar. Yani, çok çok önemli Türkiye kamuoyunun can kulağıyla dinlediği bir olaydaki birtakım sırları, hani devlet sırrı vardır, benimle beraber mezara gidecek deriz...
KEMAL YAZICIOĞLU - Olmaz efendim, o benim yapımla mütenasip değil. Merak etmeyin o şeyler gerekli yere verilmiştir. Yani benim olup olmamam söz konusu değil, böyle bir iddiam da yok ayrıca. Benim bu iddia da demeyelim, benim bu anlatımlarım görevden alınmadan önceydi, alındıktan sonra hiçbir talebim yok benim efendim. Yani, onlar tamamen görevden önceki olaylardır. Benim karakterimle bağdaşmaz zaten böyle bir şey.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Sizdeki karineleri sizden sonra gelen müdüre...
KEMAL YAZICIOĞLU - İlgili yerlere dedim efendim.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yine bu arkadaşlarımız belli emniyet polis tetkikatı neticesinde kısa zamanda sonuca ulaşacaklarını ümit ediyor musunuz?
KEMAL YAZICIOĞLU - O arkadaşlarımızdan kastınız, benden sonraki o da açıkta şu anda. Ondan sonraki ise şu anda tedirgin herkes. İstanbul polisine gidin bakın herhangi bir işe eğilebiliyorlar mı...
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Herhangi bir şeye eğilemiyorlar?..
KEMAL YAZICIOĞLU - Eğilemiyorlar, çekiniyorlar, tedirginlik var. Bu açıktır. Lütfen bunu bilin.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - İşte soruyorum, onu öğrenmek için soruyorum.
KEMAL YAZICIOĞLU - Maalesef, Teşkilatta bir tedirginlik var.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bu da dediğiniz başarının gecikmesine sebebiyet veriyor veya olmamasına sebebiyet veriyor.
KEMAL YAZICIOĞLU - Ama, yani, bu tedirginliği atacaktır Teşkilat üzerinden tabiî.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ben bir şey sorabilir miyim, bilmiyorum başka soracak var mı? Sayın Bakanla görüşmenizde, ikinci görüşmenizde, görevden el çektirildikten sonraki görüşmenizde haklı sitemlerinizi bildirdikten sonra Sayın Bakanın " bu iş nereye kadar gider" diye sorduğunu söylediniz.
KEMAL YAZICIOĞLU - Evet efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sayın Bakan "bu iş nereye kadar gider sorusunu niye size sordu da Emniyet Genel Müdüründen bilgi almadı?
KEMAL YAZICIOĞLU - Onu bilemiyeceğim. Ben, Sayın Bakana birtakım, Sayın Cumhurbaşkanına da arz ettiğim gibi önerilerimi veya yapılması gereken şeyleri önerdiğimde kendisine şu cümleyi de kullandım: Benim açıkta olup olmamam önemli değildir. Ben, yine benim üstüme düşeni açıkta olsam dahi yaparım Sayın Bakanım. Bunu böylece bilin dedim. Benim söylediğim budur.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR {İçel) - Bu iş nereye kadar gider peki, biz de soralım.
KEMAL YAZICIOĞLU - Müsaade ederseniz bir yorum getirmeyim ben hiç.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama yani, izin verirseniz, bu konuların içerisinde bir uzmansınız. Burası da biraz evvel söylediğimiz gibi, bunu çok iyi biliyorsunuz, bizim de görevimiz nedeniyle devletin; yani, ben tekrar hep böyle Komisyonun adını ortaya koymak istiyorum; çünkü, biz Susurluk Komisyonu değiliz. Devletin içerisindeki bir yapıyı araştıran bir komisyon görevlisiyiz ve herkes de biz özellikle çok şey bekliyoruz bu işten, vicdanen çok şeyi bulmak zorudayız ya da bulamazsak ne olacak bu devletin hali demeye devam edeceğiz. Siz, bu konuları bilen bir kişisiniz. Biraz evvel de söyledim, çok saygın bir devlet görevi içerisinde, bir kamu görevi içerisindesiniz. Bu devlet size güvenerek en önemli yerde görev verdi, inşallah bundan sonra da aynı şekilde görev verecektir. Böyle bir kişi olarak, bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak da bu işin nereye gidebileceğini karinelerle de bulabilecek ya da görebilecek bir uzman olduğunuza göre, bizi de aydınlatmanız için söylemenizde, samimî yorumlarınızı yapmanızda yarar olacağını düşünüyorum. Ayrıca bunun da bir görev, yurttaşlık görevi olduğunu da söylemek istiyorum.
KEMAL YAZICIOĞLU - Tabii ki Sayın Bakanım benim endişelerim var tabiî; yani, bu medyada çıkan... Ama, medyada çıkan ne derece doğrudur, onların incelenmesi gerekir. Yani, peşinen herhangi bir şeyin söylenmesi mümkün değil; ama, medyada çıktığı kadar bazı, mesela Çatlı'nın bu olayda parmak izinin çıkması gibi -ki, bu artık inkâr edilemez bir delildir- bu olayda bulunmasının tespiti gibi, bunlar endişe verici şeyler. Yani, mesele şuraya kadar uzanır demek şu anda mümkün değil; ama, Sayın Başbakanımız, Başbakan Yardımcımız da söylüyor, nereye kadar uzanıyorsa gitsin diye ki, gitmesi de gerekir bence. Ama, bunu yaparken de devleti zarara uğratmamak lazım, müeseseleri yıpratmamak lazım, bunu çok iyi ayırmak lazım. Yani, bunlara çok dikkat etmek lazım.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Bunun için biz buradayız, devleti korumak adına buradayız zaten. Asıl görevimiz o. Özel hal ya da kamu görevlileriyle aranan bir zanlı bir olayda isimleri yan yana geçiyor...
KEMAL YAZICIOĞLU - Esef vericidir evet.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - ...ve bunlar birlikte mi yapıp yapmadıkları doğrultusunda bu konuyu görebilecek, çözebilecek kişi olduğunuzu hem kendiniz söylüyorsunuz hem bizler de görüyoruz. Dolayısıyla o anlamda soruyorum; yani, sizin bu konuda son derece önemli bir sorumluluğunuz var.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Sayın Bakanım, müsaade ederseniz devam etmek amacıyla ben bu suali tersinden sormak istiyorum. Endişeye sizi sevk eden karineler veyahut da dayanaklar nelerdir? Sadece medyada çıkan haberler mi yoksa başka?..
KEMAL YAZICIOĞLU - Haber, ama, asıllı haberler de var efendim, asılsız olduğu kadar, asıllı da. Mesela, bu üçünün bir arada kazada ölmesi, değil mi efendim ve bunlardan bir tanesinin bir silahın, bir cinayet silahının üzerinde parmak izinin bulunması. Bunlardan bir tanesinin milletvekili, bir tanesinin polis müdürü maalesef, bir tanesinin de aranan bir insan olması.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Bunlar kamuoyunun da bildiği konular. Bunun daha şeyinde, temelinde...
KEMAL YAZICIOĞLU - Araştırma gerekir.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Bunlar tabiî araştırma; yani, bunun dışında sizin bir İstanbul Emniyet Müdürü olarak başka bulgularınız, bilgileriniz var mı?
KEMAL YAZICIOĞLU - Başka bulgularım dediğim, işte bu hadisede. Bu aldığımız beş kişinin tamamının veya bir bölümünün bu meselede olacağı işaretleri var bende.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Oldu, teşekkür ediyorum.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ben bir cümlelik bir şey soracağım. Çok uzmanlık yönünüze girdiği için soruyorum. Bu biraz evvel beş kişi, beş özel tim yaptıkları savunma yönünden sizce inandırıcılar mı?
KEMAL YAZICIOĞLU - Hangisi ama yalnız?
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ben resmî savunması yönünden?..
KEMAL YAZICIOĞLU - Resmi savunmada bizim yapacağımız bir şey yoktu efendim.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bulundukları yerleri, yani, cinayetin olduğu anda bulundukları yerleri izah etmeleri bakımından?..
KEMAL YAZICIOĞLU - Mekan şahitleri vardı.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Sizce inandırıcı mı?
KEMAL YAZICIOĞLU - O anda ona inanmak mecburiyetindesiniz efendim. Başka bir bulgu da olmadığı için.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hayır karinelerin içerisinde...
KEMAL YAZICIOĞLU - O karineler sonradandır efendim. Yalnız, özellikle vurgulamak istiyorum, bendeki karineler, başlangıçta da söyledim, Susurluk olayından çok az önce oluşmaya başlamıştır; yani, bu adamların yakalanması vesairede değil, daha sonraki bir olay.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Şimdi, sizdeki karinelerden bir tanesi dosyada gördüğüm kadarıyla yahut sorgusuna başvurduğunuz beş kişiden Sami Hoşnav'ın olay anında Marmaris'te olduğunu belirten belgelerin bir tanesinin Mehmet Özbay adına faturası...
KEMAL YAZICIOĞLU - Olabilir tabiî, yani bu da bir tanedir; ama, çok küçük bir noktadır bu dediğiniz; yani, bize daha, ama tamamlanmayan birtakım şeyler... Anlatamıyorum onu, anlatabilsem.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Anlıyorum. Yalova merkezli birçok olayda hep Yalova Termal diye geçiyor.
KEMAL YAZICIOĞLU - Enteresandır evet; ama, duyumdur; yani, bu kaza olduğunda bir iki araba daha varmış, onlar Yalova'ya gitmişler, orada bir termalde kalanlar götürmüşler falan bunlar hep duyum.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Haluk Kırcı'dan daha önce bir bilginiz var mıydı, İstanbul'daki icraatlarıyla ilgili?
KEMAL YAZICIOĞLU - İsmen bilirim, hayır. Bilsem onları İstanbul'da barındırmam mümkün değil.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Basında gördüğümüz, bize de Sayın Yılmaz'ın verdiği belgelerin bir tanesinde Sayın Mehmet Ağar'ın bana da gelen bir cevapta, onu şimdi Komisyona vereceğim, Sayın Akşener imzasıyla silah uzmanı kadrosunun olmadığını, İçişleri Bakanlığında böyle bir kadronun olmadığını, resmen Sayın Bakan benim sorduğum bir soruya cevap olarak verdi. Orada, öyle bir belge sizin teşkilatınızda herhangi bir yerde kapıyı açar mı ya da sizin polisleriniz ya da çok yetkili bu işte bilgili yöneticileriniz o belgeyi görünce ne yapar? Bu belgenin nitekim?..
KEMAL YAZICIOĞLU - Vallahi, o belgeyi ben görsem diyeyim? Ben görsem, gel buraya arkadaş derim, bu neyin nesidir? Sayın Bakanımızın imzasıyla veyahut genel müdürümüz neyse, hemen açar kendisine söylerim. böyle böyle, imzanızı taşıyan bir garip belge buldum, bu neyin nesidir diye sorarım.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, siz emniyet müdürü olarak sorarsınız.
KEMAL YAZICIOĞLU - Teşkilat da bunu yapar, yapması gerekir yani.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Biraz önce çok net olarak "barındırmam" dediniz Haluk Kırcı için. Bizim bilgimize göre veya verilere göre 21 civarında...
KEMAL YAZICIOĞLU - Arananlardan olması dolayısıyla...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hayır, 21 civarında paravan şirketi olduğu söyleniyor İstanbul'da.
KEMAL YAZICIOĞLU - Olabilir efendim, olabilir.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Biraz evvelki konuşmalarınızda haklı olarak Susurluk'taki kazadaki kişileri tasvip etmediğinizi söylediniz; fakat, görünen o ki, toplumda, siyasîlerde oluşan kanaat, emniyette veya başka güvenlik birimlerimizde bu tür ilişkiler oluşmuş vaziyette. İşte biraz evvel sizin söylediğiniz karineler, deliller de bunun misalleri. Acaba Emniyet, sizin bir uzman emniyetçi olarak tasvip etmediğiniz bu ilişkilere zaruretten dolayı mı giriyor, bu tür insanları kullanıyor veya başka ne gibi sebebi olabilir? Mesela, dün bir MİT görevlisini dinlerken "dışarıda bu tür insanlara ihtiyaç vardır" dedi.
KEMAL YAZICIOĞLU - Bence yanlış.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Peki neden kullanıyor..
KEMAL YAZICIOĞLU - Ben, bu teoriye karşıyım.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, o "dışarıda" dedi.
KEMAL YAZICIOĞLU - Dışarıda veya içeride... Devlet yapacaksa kendisi yapar.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Yani, ihtiyaç yoktur bana göre siz de dediniz.
KEMAL YAZICIOĞLU - Yapacaksa kendisi yapar. Ben ona karşıyım efendim.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) -Peki, o zaman neden kullanmış olabilirler, niçin, o zaman böyle bir ihtiyaç...
KEMAL YAZICIOĞLU - Belki o ihtiyaçtan kullanmışlardır, onları ihtiyaç olarak görmüşlerdir, ona bir şey diyemem; ama, ben böyle bir şeye karşıyım.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sayın Yazıcıoğlu, Emniyet teşkilatının içerisinde -çok genelleme yapmak doğru değil, ama- uyuşturucuya, kaçakçılığa veya yasadışı faaliyetlerin içerisine giren insanların sayısı ya da...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Sayın Bakanım, onu Genel Müdürlüğüne soracağız, son 5 yılın istatistiğini isteyeceğiz.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İstatistikleri istedik.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sayın Yazıcıoğlu, belki, ileride Genel Müdür olacak, yani... (Karşılıklı konuşmalar)
KEMAL YAZICIOĞLU - Ağzımın payını aldım efendim, bundan sonra bir şey olmam ben. Ben ağzımın payını aldım.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hakkımızı verdik diye bu kadar da şey yapma...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - En önemli soruyu atlatıyorsunuz.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bizim tensip kararımız -öyle diyelim artık- kaç kişi tutuklu, kaç kişi hükümlü, kaç kişi aranıyor...
KEMAL YAZICIOĞLU - Onu, ben net olarak bilemem Sayın Bakanım. Ben bilemem onu efendim... Ama, mesela...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sen de biliyorsun, ben de biliyorunı ki, sayın bakanlarımızın, Bakanlar Kurulunda dahi karakol raporunu okuduklarını hepimiz biliyoruz.
KEMAL YAZICIOĞLU - Şimdi, bakın Sayın Bakanım, ben onu net olarak bilemem tabiî; ama, bir..
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR(İçel) - Bu da karinelerle söylenir...
KEMAL YAZICIOĞLU - Bakın efendim... Bir izdivaç yaptım. Dolayısıyla, bir on-onbeş gün kadar tatile gittik hanımla. Dönüşte, tabiî istatistik alıyorum ne yapıyorsunuz, ne ediyorsunuz diye. Kaç kişi açığa alındı -11 kişi mi; yanlış hatırlamıyorsam- 11 veya 15 kişiyi, biz, çeşitli suçlardan açığa almışız.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Onbir günde yahut onbeş günde
KEMAL YAZICIOĞLU - 11 veya 15 kişiyi almışız. Bu bir misal; ama, bu bizi hem üzüyor hem de şunu bilin ki, kendi içinde en çok özeleştirişi yapan bizim teşkilatımızdır. Biz, yılmadan usanmadan, kendi içimizde özeleştiri yapıyoruz devamlı; buna inanın; ama, maalesef bunlar da oluyor. Bu meselelerden de en büyük yarayı, maalesef biz aldık, teşkilat olarak.
BAŞKAN - Teşekkür ederim. Yaşar Bey, buyurun.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Benim değerli müdürüm, karşılıklı biraz konuşarak, bir sohbet havası içerisinde zatı âlinize bir şey sormak istiyorum, arkadaşlarım da, sanıyorum o konuda hak vereceklerdir. Şimdi, 28 Temmuzda bir olay oluyor. Size bir seri ihbarlar geliyor. Fikri Bey söyledi. Önce, o akşam 23.30'da öldürüldüğü söyleniyor, sonra araba bulunuyor, falan. 25 Ağustosta bir başka ihbar yapılıyor. Bu ihbarda 5 kişinin -2'si sivil, 3'ü özel tim görevlisi- ismi fail olarak gösteriliyor. Dosyasını incelediğimiz zaman, dosyada bu ihbar tutanağının daktiloyla geçildiği ve ihbarı alan iki polisin telefon numarasını da bildirerek, şu telefon numarasına bu ihbar yapılmıştır dediği açık, orada var, zabıt. Şimdi, sizin geçmişte ünlü bir DAL'cı olduğunuzu biliyoruz. Bu işlerdeki maharetinizi de biliyoruz.
KEMAL YAZICIOĞLU - DAL kelimesi şey yapılıyor, onu ben bir açayım...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Biz biliyoruz, açmaya lüzum yok.
KEMAL YAZICIOĞLU - DAL değil; D grubu, A grubu...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - D grubu.. Biz onu DAL diye eski deyimle söylüyoruz. Ben onun eski adının o olduğunu...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Biz biliyoruz.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Evet.. Biz onun ne olduğunu biliyoruz, D grubu olduğunu biliyoruz. Bize açmanıza gerek yok. Şahsen, benim ihtiyacım yok, arkadaşların olabilir...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Biliyoruz...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Benim üzerinde durduğum nokta...
KEMAL YAZICIOĞLU - Ama hiç kimseye hiçbir şekilde haksızlık yapmadım.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Mutlaka... Ondan da şüphemiz yok.
KEMAL YAZICIOĞLU - Allah şahittir.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Tamam. Ben, bu konuda son derece sizden şeyim; yüzünüze karşı diye söylemiyorum.
KEMAL YAZICIOĞLU - Suçsuz bir insana suç isnat etmenin ne kadar rezil bir iş olduğunu da...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ne kadar günah bir iş olduğunu...
KEMAL YAZICIOĞLU - Ne kadar günah, dünyada ve ahrette ne kadar günah olduğunu...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ona hepimizin inancı tam...
KEMAL YAZICIOĞLU - Onun için, bir insan hakkında bir şey söylerken çok düşünürüm, çok taşınırım. Allah, bizi ondan korusun...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Tamam Sayın Müdürüm. Ben, şimdi prosedürü söylüyorum, bundan sonraki prosedürü... Elinizde de iki silah var, iki kalaşnikof silah, otomatik... Bu silahlardan bir tanesinde çifte şarjör kullanıldığı için sarılan bantta bir parmakizi var.
KEMAL YAZICIOĞLU - Doğru efendim...
YAŞAR TOPÇU U(Sinop) - Ama, eldivenler de var. Yani, parmakizinden başka da bu iki silahta bir şey yok.
KEMAL YAZICIOĞLU - Yok evet.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - O halde, bir defa işin...
KEMAL YAZICIOĞLU - Profesyonel işi...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Profesyonel bir. Tek kişi olmadığı kesin. İki silah var çünkü...
KEMAL YAZICIOĞLU - Tabiî efendim. En az üç efendim. Bir de araba var.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bir de araba var. Arabayı da katmayalım.
KEMAL YAZICIOĞLU - Bir de gözcü koyun buna..
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Efendim, sadece tetikçi olarak bakıyorum ben.
KEMAL YAZICIOĞLU - İki tane en azından...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - En az iki adam var. İki tetikçi var. Şimdi bu 5 kişinin ismi gelmiş. Bu 5 kişinin -yine dosyada zabıtlar var- üstleri aranmış, polis olanların silahları alınmış, silahlar alındıktan sonra kendilerine bir olayla ilgili olarak çağrıldıkları söylenmiş -buyurduğunuz gibi, birisi İzmir'den, diğerleri İstanbul'dan getirilmiş, söylenmiş- sonra parmak izleri alınmış, parmakizleri, bu olayda tespit edilmiş olan orta parmak ön boğumunun iziyle karşılaştırılmış, tutmamış. Tutmayınca, başkaca bir maddî delil yok denmiş, sizin bu işe bakan müdür muavininizin ifadesine göre, başkaca bir maddî delil olmadığından bunlar salıverilme noktasındayken, yani, bir ilişkileri yok...
KEMAL YAZICIOĞLU - Yalnız, o arada bir şey var. Ben, tekrar inceleyin dedim. Bir daha incelettim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İzin verin, oraya geleceğim ben de. Salıverilme noktasındayken, size telefonlar gelmiş, görüşmeler yapmışsınız. Tekrar inceleyin demişsiniz. Tekrar inceleme... Benim aradığım şu: Bu insanlar karakola getirildiğine göre, Emniyet Müdürlüğüne... Orayı kastediyorum.
KEMAL YAZICIOĞLU - Şubeye efendim...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Şubeye.. Asayiş Şubesine getirildiğine göre, resmî olanların üzerinden silahları da alınarak parmakizleri de alındığına göre, ortada, resmileşmiş bir de ihbar -muhbiri belli değil ama, zapta bağlanmış bir ihbar- olduğuna göre, ortada iki de silah olduğuna göre...
KEMAL YAZICIOĞLU - Kaleşnikof efendim...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İki tane silah. Parmakizine baktınız, hiçbirisininki tutmadı, bunu anladık; ama, bir de parmakizi olmayan silah var, içlerinden bir tanesi onu kullanmış olabilir, kullanmadı diye bir şey yok, kullanmış olabilir, eldivenle kullanmış olabilir. Benim aradığım şu: Buyurdunuz ki, bu konuda tutulmuş hiçbir zabıt yok.
KEMAL YAZICIOĞLU - Nasıl zabıt efendim...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yani, ifade alma ve saire... Belge demem. Ben hukukçuyum, delil olarak bakıyorum olaya... Belgeyle delil farkiı şeydir. Ben. hukukçu gözüyle bakıyorum.
KEMAL YAZICIOĞLU - Sayın Bakanım, o kastınız ifade, yani, şahsın ifadesinin alınması şeklinde mi, yoksa kendi beyanları mı; neyi kastediyorsunuz?..
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Şahsın ifadesi... Yani, bu yapılan şahısların ifadesi..
KEMAL YAZICIOĞLU - Şahsın ifade tutanağı diye alınmamış, ben sonradan inceledim. Ancak, kendi elyazılarıyla, bu işe karışıp karışmadıkları sorulduğunda ona cevap vermişler efendim. O verilmiştir, savcılıktadır veya dosyasındadır yani.
BAŞKAN - Yaşar Bey, var o dosyada..
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Efendim, yine benim dediğimden değil. Ben onu gördüm... Şimdi, ortada ihbar var, iki silah var, bir ölü var, en az iki kişinin -yani tetikçi olarak iki kişinin- bulunabileceği, gözcü, arabayı kulanan vesaireyi kattığınız zaman da en az 4 kişinin karışmış olabileceği bir olay var. Ortada maddî delil olarak da bir tek parmakizi var.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - 3 kişi zaten şahitlerin ifadesinde var.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Efendim, ben maddî tarafını arıyorum işin. Diyorum ki, karakola geldikleri zaman, kendilerine soruldu, elyazısıyla bir şeyler... Ama, karakolda, bu konuda, en azından bunlara bu soruyu tevcih etti mi?
KEMAL YAZICIOĞLU - Etmişlerdir tabiî efendim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ettikleri sorunun cevabını bir müşterek zabta bağlamaları gerekmez miydi muavininizin; bunu muavininize sormadınız mı diyorum; yani, kardeşim, sen bu 5 kişiyi çağırdın...
KEMAL YAZICIOĞLU - Ben, o detayı inceleyemem Sayın Bakanım, yani, onlara bakamam ki o kadar ince şeye... Yani, o benim görevim de değil ayrıca... O ince detaya giremem ben efendim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sayın Müdürüm, tabiî ki giremezsiniz...
KEMAL YAZICIOĞLU - Yani, orada ifade alınması gerekiyorsa, alınmıştır.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Alınmıştır. Benim burada aradığım şu: Öyle de olabilir. Ben, bunu anlayışla karşılarım. Benim tahminim de olaya bakış açım da öyle. Ben size söyleyeyim, bunu da açıklamakta beis görmüyorum. Güvenlik gerekçesiyle... Bakın, selametle diyorum..
KEMAL YAZICIOĞLU - Doğru efendim..
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Güvenlik gerekçesiyle böyle bir belge vardır, bu belge ne o dosyaya konur, ne savcılığa verilir, ne bize gönderilir; çünkü. o, aynı zamanda soruşturmanın bundan sonraki selametinin de ifadesidir.
KEMAL YAZICIOĞLU - Öyle bir belge bizde yok efendim. Sanmıyorum yani..
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Olabileceği kanaati.. Sizde yok.. Ben, sizin elinizde vardır demiyorum, yani, en azından...
KEMAL YAZICIOĞLU - Olması gerekir diyorsunuz...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hangi belge?..
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kardeşim, ben avukatlıktan gelme bir insanım, karakol işlerini iyi bilirim. Ben, sizi karakola bir ihbarla çağırıp, üstünüzü arayıp, bunu zapta bağlayıp, parmakizinizi aldıktan sonra, sizi salıvermem için bir belgeye bağlamam lazım; yani, bir...
KEMAL YAZICIOĞLU - Onu şeyde yapmışlar Sayın Bakanım. Teslim tutanağıyla yapmışlar onu. O teslim tutanağını okudunuz mu, bilmiyorum orada niçin alındıklarını, kendilerine soru sorulduğunu...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yok. Orada da tam değil.
KEMAL YAZICIOĞLU - Olması lazım. Yani, o bir nevi olay tespit, yani, şahısların alınmasının tespiti ve teslimi tutanağı gibi bir şeydir o.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Okudum...
KEMAL YAZICIOĞLU - Veyahut eksik yapmışlardır. O tutanağın ikisini...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Orada bir eksiklik var da bir şey demem; ama, bana göre orada bir boşluk var. Şimdi, hiçbir şey olmamasını anlarım, tamam. Ama, bunun en azından olması lazım. Yani, dosyanın içerisine bakıyorum böyle bir belge olması lazım mutlaka...
KEMAL YAZICIOĞLU - Efendim arz edeyim. Şöyle...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Çünkü, adama derder ki, sen bunları niye tuttun kardeşim, niye alıkoydun?
KEMAL YAZICIOĞLU - Efendim, o teslim tutanağında yazılı onların hepsi. Yani, bu insanların niçin alındığı, bu insanlar alındığında üzerlerinde nelerin bulunduğu -ayrıca, o üst arama tutanakları falan yapılmıştır sanıyorum dosyasında olması lazım- beyanlarında ne dedikleri; yani, müşterek bir zabıt yapılmıştır orada. O, onun yerine geçer Sayın Bakanım.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sevgili dostum, biricik müdürüm o da geçmez onun yerine; neden, bir şey çıkmamış olan adamı bırakacağınıza birisine teslim ediyorsunuz. Birisi alıyor...
BAŞKAN - Yaşar Bey sorumuzu soralım.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Soruyu soruyorum işte, soru bunu içinde...
BAŞKAN - Olup olmadığını...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sen avukatlıktan geliyorsun. Soru burada. Olur mu öyle şey!..
BAŞKAN - Olup olmadığını...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İyi ya... Ben de onu soruyorum. Diyorum ki Müdür Beye, muavininizin tanzim etmiş olduğu yahut yardımcılarının tanzim etmiş olduğu evrakta da bir şeylik var, yani bir açıklık yok, onu söylüyorum ben. Ama, olması lazım; neden olması lazım; çünkü, böyle bir muamele, böyle bir ağır işte, cinayet işinde, böyle bir muamele yapılınca, bunlar da ihbar üzerine alınınca -ihbar tutanağı var çünkü- birisinin orada bir zaptı, mutlaka bunlarla beraber imzalatmış olması lazım; o da yok ortada. Teslim tutanağı, ayrıca bana göre yanlış; neden yanlış; suçsuz bir adamı birisine teslim ediyorsunuz. Yani, tutanağa göre söylüyorum tabiî... Tutanaktaki ifadeye göre söylüyorum.
KEMAL YAZICIOĞLU - Şöyle efendim: Burada bir talep vardır biliyorsunuz, Sayın Bakanın talebidir.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Evet yazıyor orada...
KEMAL YAZICIOĞLU - Neyse efendim. Gerçek bu... Benim beyanımdır bu efendim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bakanın talebiyle...
KEMAL YAZICIOĞLU - Tabii efendim. Sayın Bakanın talebi vardır. Bu talep üzerine bunlar gönderilmiştir, serbest bırakılsalar, serbest bırakma tutanağı, serbest bırakılmadıkları için...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ben size niye serbest bırakmadınız demiyorum..
KEMAL YAZICIOĞLU - Teslim edilme tutanağı yapılmıştır.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - ikimiz kolay anlaşıyoruz ya... Lafa başlarken onun için söyledim...
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Biz karıştırıyoruz kafamızı...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hayır... Benim size sorum bunu niye bırakmadınız şeklinde değil; orada sizin bir dahlizin yok. Üst makam talimat veriyor; diyor ki "getir, ben onu kendi imkânlarımla araştırayım."
KEMAL YAZICIOĞLU - Tabiî efendim...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yani, tutanakta böyle. Şimdi, diyorsunuz ki "burada bizim elimizde başka bir şey yok." Tamam. Yalnız, burada, benim size sormak istediğim şey şu: Demin Sayın Valimize de Mahmut Bey sordu, ben de soracaktım, sordu, ben üstelemedim. Şimdi...
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Kusura bakmayın Sayın Bakanım...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Rice aderim efendim, ne demek?.. Ben, zaten bekledim ki, bir sürü sorumu çizdim, arkadaşlarımız sordu çünkü, aynı şeyleri tekrar etmeye lüzum yok.
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Suali sor kardeşim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Suali soruyorum. Dur şimdi. Bu önemli bir sual. Buyurdunuz ki "ben, medyada bant var, yok, ifade vardı, yoktu, bilmem neydi falan filan deyince, Sayın Valimize konuyu Cumhurbaşkanımıza aktaralım arzusunu ısrar ettim, o da 'hay, hay buraya zaten sık sık geliyor -kendisi de söyledi "evet" dedi sizi teyiden- kendisine arz edelim' dedi." Sayın Cumhurbaşkanına bunu arz ettiniz. Buradaki sorum şu: Acaba, böyle bir olayı doğrudan Cumhurbaşkanına arz etme ihtiyacı duyduğunuza göre, olayda başkalarına arz ettiğiniz zaman yanlış olacağına kanaat getirdiğiniz isimler mi vardı da, bu böyle oldu; niye en tepeye? Yani, Cumhurbaşkanına, bir devlet başkanına bunu götürdüğünüz zaman, sizin altınızda bir şey oluyor anlamı yok mu bunda?
BAŞKAN - Şöyle söylesek Yaşar Bey: İçinde siyasiler, devlet adamları var...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ben de onu soruyorum. Yani, şimdi, Cumhurbaşkanı deyince, nitekim, Sayın Cumhurbaşkanı da bir gazeteciyle yaptığı mülakatta, sizin kendisiyle olan konuşmanıza atfen dedi ki "Emniyet Müdürü geldi bana, konuyu bana aktardı, her ne kadar bandı ve belgesi olmadığını söylediyse de onunla yaptığım görüşmeden sonra, bu işin devletin, taa üst tepelerine kadar uzanmakta olduğunu anladım." Sizinle yaptığı görüşmede... Biz de diyoruz ki, cevap verip vermemekte takdir sizin..
KEMAL YAZICIOĞLU - Anlıyorum efendim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Böyle bir olaydan dolayı, maksadım, burada, tekrar bir daha şey etmek falan değil. Zaten, akşama kadar bu tür sorulara müteaddit defalar muhatap oluyorsunuz. Ama, böyle bir mana çıkıyor, böyle bir durum çıkıyor ortaya, en tepeden başlamak nedeniyle. Böyle bir şey var. Yani, buna, sadece bu kadar da cevap verebilirsiniz. Cumhurbaşkanına gitmesi gerekecek derecede, yukarıdaki kişileri ilgilendirdiği kanaatine vardığımdan diyebiliyorsanız mesele yok; hayır, öyle değilse, öyle de değil.
KEMAL YAZICIOĞLU - Öyle bir kaanati şu anda söylemem mümkün değil; yani, o bilgilerle; ama, burada, biraz evvel arz ettiğim gibi, o karine ve işaretler bu Özel Harekâtın olduğunu, yani, o insanların olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla, bu, benim için çok endişe verici bir şey. Bu endişem beni o yöne tevci etmiştir ve konuyu Sayın Valime açıp... Zaten, gitme talebimiz açtığım andır Sayın Valime. Böyle bir talebi... "Lütfen" dedim; çünkü, kendisi daha fazla birlikte oluyor, ben, sadece Sayın Cumhurbaşkanımızı karşılamada ve uğurlamadayım, izah edelim bu konuyu da devletin başı, bu dedikoduların aslı var mıdır yok mudur bilsinler diye ve biraz evvel arz ettiğim o konuları kendilerine naklettim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki efendim. Son bir şey daha sorayım, bitirelim, size çok yorduk. Demin buyurdunuz ki -onu da takdirle karşılıyorum- "bize sonradan gelen duyumlar, sonradan gelen, yaptığımız tespitler -ki, bunlardan bir tanesi telefon münakaleleri yolunda birtakım beyanlar var dışarıda, doğrudur yanlıştır; onları sormuyorum; var mı yok mu; olabilir- sizin soruşturma içerisinde bizden saklamak ihtiyacını, yani, şahsımızdan belki saklamazsınız da, meselenin mahiyeti icabı, bize ifade etmemeniz gereken şeyler olabilir, bunu anlayışla karşılarız. Dediniz ki "bu bir sistem meselesi. Bu sistemi bilenlerle bunu konuşup çözme olabilirdi; ama, size söylememem o sistemi. Söylersem sistem zarar görür." Benim sorum şu: Bu, sizin ihbarla yakaladığınız zanlıları, elinizden, Emniyet Genel Müdürlüğüne mensup kişiler, İçişleri Bakanının talimatıyla gelip aldıklarına göre, suçsuz bulup salıverdiniz, ama, sonradan birtakım yeni bulgular geldi; onları değerlendirdiniz, sistem içerisinde. Bunu, acaba, Emniyet Genel Müdürlüğüne, ben böyle bir şey buldum, bu sanıkları da siz alıp gitmiştiniz, getirin bakalım bunları ya da bunları tekrar bulalım, tekrar şey edelim demek ihtiyacını duydunuz mu?..
KEMAL YAZICIOĞLU - Hayır.. Bakın, ben arz ettim ki, bunlar natamamdır. Bunların tamamlanması... Bunlar işarettir sadece; yani, işaretle bir noktaya gitmek şu anda mümkün değil. Bunların tamamlanması lazım. Yani. sistemi anlatamadığım için, bunları size izah edemiyorum.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bize anlatmanıza gerek yok.
KEMAL YAZICIOĞLU - Ama, az çok da anlaşıldı gibi geliyor bana.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) -İyi kötü biliyoruz. Yarı meslektaş sayılırız.
KEMAL YAZICIOĞLU - Tabiî efendim. Yani, natamamdır şu anda. Sayın Bakanım, natamam olduğu için tamamlanmadığı için şu anda bir şey ifade etmez; ama, işaret verir tabii ve onlar da gerekli yere gitmiştir diyorum; müsterih olun.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ondan da şüphem yok. Benim, size soruşumun sebebi şu: Bu natamam işler de falan biliyorsunuz -bunu özel sohbet kısmında sordum, arkadaşlarımız da duysun- delillerin değiştirilmesi, yok edilmesi, ifadelerin şey edilmesi falan gibi karşı delil yakalamak gibi, yani, o işaretleri geçersiz kılacak ya da o işaretleri zayıflatacak yahut işaretlerin sinyalini azaltacak şeyler yapılabilir de o açıdan sordum.
KEMAL YAZICIOĞLU - Siz çok şey biliyorsunuz Sayın Bakanım. Benim, buna söyleyecek bir lafım yok.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ben öyle bakıyorum olaya da onun için.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ben, şimdi bir şey bilmiyorum; ben sorabilir miyim?
KEMAL YAZICIOĞLU - Estağfurullah...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ben sonuncuyum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İzin verir misiniz... Çok kısa bir soracağım. Sayın Yazıcıoğlu, ben bilmediğim için söylüyorum, siz il emniyet müdürü olarak, bazı olaylarda emniyetle ilgili, güvenlikle ilgili olaylarda bilgi alırsınız, istihbarat alırsınız; bu istihbarata göre de çalışmalarınızı sürdürürsünüz. Bu istihbaratlar nereden gelir size, doğrudan doğruya MİT'ten mi gelir yoksa, Genel Müdürlüğün istihbaratından mı?
KEMAL YAZICIOĞLU - Hayır... Çok çeşitli kanallardan; yani, istihbarat, hem istihbarat birimlerince verilen istihbarattır hem de telefonla gelen bilgilerdir, bir gazeteden alınan haberdir, bir haberin değerlendirilmesi olayıdır, bunların tümü istihbarattır.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçeI) - Tabiî, şahsî istihbaratınız da var; ama, yani, prosedürü, bizde her şey kurallara bağlıdır denir ya, o anlamda söyledim. Bakın...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Her istihbarat herkese gelmez..
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kişilere göre değişiyor tabiî. Siz dediniz ki "Sayın Bakana 'MİT' ten destek alın' dedim."
KEMAL YAZICIOĞLU - Evet efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Siz Emniyet Genel Müdürlüğünün, İçişleri Bakanlığının bir mensubusunuz. Ama, buna rağmen, Sayın Bakana -durup duruken bu uyarınızı yapmazsınız- diyorsunuz ki "MİT'ten destek alın.”
KEMAL YAZICIOĞLU - Bu bir tavsiyedir efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu tavsiyeye karinelerle mi ulaştınız''
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Abdullah Çatlı sorgulandı demiyor mu?..
FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ben, şunu sormak istiyorum: Buradan şuraya varabilir miyiz; daha önceki konuşmalarda da gördük, istihbarat teşkilatlarının birbirlerinin sahasına girmiş olmasından kaynaklanan...
KEMAL YAZICIOĞLU - Sıkıntılar doğabilir efendim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Siz, uygulayıcı olarak, böyle sıkıntıları yaşadınız mı?
KEMAL YAZICIOĞLU - Zaman zaman yaşadık tabii. Bu sıkıntılar, her iki istihbarat örgütlerinin de tasvip etmediği şeylerdir; ama, zaman zaman oluyor maalesef, bu kişisel bazı çekişmelerden oluyor; bazan aynı işin üzerine giderken, çakışmadan oluyor; yani, aynı noktaya iki istihbarat birimi de gitmiş oluyor, orada sıkıntılar doğuyor.
BAŞKAN - Son söz olarak Sayın İlgün, buyurun.
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Sayın Müdürüm, benim ufak iki tane sualim olacak; bir tanesi teknik, bilmediğim bir konu, öğrenmek istiyorum. Bu kadar profesyonelce hazırlanmış bir cinayet, sizin de ifadeniz, olaylar da öyle gösteriyor.
KEMAL YAZICIOĞLU - Fazla profesyonel değil yalnız efendim...
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Bu silahı bu kadar...
KEMAL YAZICIOĞLU - Düzelteyim efendim. Profesyoneller işlemiş olabilir; ama, profesyonelce değil pek; ben o kanaatteyim.
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Profesyonel insanlar işlemiş. Ben hayatımda bir tavukla bir kurbanlık kestim, ben böyle bir şey yapmaya kalksam, silahımı atıp da gitmem, silahımı atıp da kaçmam.
KEMAL YAZICIOĞLU - Profesyonel işidir o efendim.
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Onu öğrenmek istiyorum.
KEMAL YAZICIOĞLU - Bakın orada, zaten, ben bu olayın başlangıcını görünce "eyvah bu profesyonel işi" dedim. Bu da bir karinedir, bu da bir işarettir. Hiçbir zaman, profesyonel, silahını bulacağı bir yere saklamaz; çünkü, silah delildir; ya olay yerine atar... Çünkü, yakalandığında silah neredeydi dediğinizde olay yerindeydi dese bile, onu bütün herkes biliyor, olay yerinde olduğunu...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Delil değil.
KEMAL YAZICIOĞLU - Ama, bir yere saklasa onu oradan mutlaka buldururlar, nerede sakladığını, bulur çıkarır, delil olur. Ama, ne yapar profesyonel; ya olay yerine atar -biraz evvel dediğim gibi- veya kendisinin dahi bulamayacağı bir yere atar. Mesela, Boğaz Köprüsünden geçerken atar aşağıya; silahım burada diye ne kadar iddia etse bile, burada bulamazsınız onu. Orası biraz meskût kalır yani.
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Ufak bir sual. Şimdi, bu olayla ilgili olarak devletin en üstüyle 14 Kasımda görüşüyorsunuz, ondan sonra...
KEMAL YAZICIOĞLU - 14 Kasım mı, bilemiyorum. Tarih olarak hatırlamıyorum.
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Ondan sonra, Sayın Başbakanla falan... Sayın Anamuhalef Lideri Mesut Yılmaz'la 10 Kasımda görüşüyorsunuz. Bu görüşme talebi sizden mi geliyor? Bir otelde... Mesut Beyin ifadelerinde orada da beyan etti.
KEMAL YAZICIOĞLU - Efendim, sadece otelde değil; biz, birkaç yerde karşılaştık, görüştük.
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Hayır... Bu konuyla münhasır, otelde, sizin bilgi verdiğinizi falan beyan etti, zabıtlarda var.
KEMAL YAZICIOĞLU - Nasıl bilgi vermişim efendim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Öyle demedi.
NİHAN İLGÜN (Tekirdağ) - Müsaade ederseniz, suali ben sorayım Sayın Topçu... Bu görüşme talebi sizden mi geldi, Sayın Yılmaz'dan mı geldi?..
KEMAL YAZICIOĞLU - Benden gelmesi için bir sebep yok efendim. Sayın Yılmaz'dan gelmiştir, ben de herhangi bir bilgiyi kendi veremeyeceğimi, bu meslek hiyerarşisi içerisinde olamayacağını belirtmişimdir. Böyledir.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz. Arkadaşlar, toplantıyı kapatıyorum.