Header $articleheadline_he$ "ArticleHeadline" Detay Sayfa Header

 

 

     

 

 

 
2021-08-24

Detay Sayfa

Tüm Dosyaların Listesi

News Database Template Page Example

Rüşvetin Belgesi 01 - Engin Civan

22/10/2000 - 11:00 - Atinİlgili Bağlantı Yorumlar Bu Yazıyı Bir Tanıdığına Yolla Bu Yazıyı Yazdır  

      

Tarih, 04 Ekim 1994, Engin Civan’ın Alaattin Çakıcı'nın adamları tarafından 19 Eylül 1994 tarihinde vurulmasından on beş gün kadar sonra:

“Semra Özal bir süre önce Alaattin Çakıcı'yı telefon ile arayarak, Engin Civan'dan 5 milyon dolar alacakları olduğunu bu konuda kendilerine yardım etmesini istemiş.

Alaattin Çakıcı, Engin Civan ile irtibatlı olan ve İstanbul'da hukuk bürosu bulunan bir yakınıma adamlarını göndererek tehdit etmiş. Yakınım bunu bana anlattı. Bunun üzerine Alaattin Çakıcı ile telefonda görüştüm ve hukuk bürosu sahibinin akrabam olduğunu belirterek rahatsız etmemesini istedim.

Çakıcı “Ben senin akraban olduğunu bilmiyordum. Bir süre önce Semra Özal bizzat telefon etti ve Ahmet’in, Engin Civan'dan alacağı olan 5 milyon doların alınmasında yardımcı olmamı istedi. Onun için devreye girdim” dedi.

Esasında Ahmet Özal'ın, Engin Civan'dan alacağı filan yok. Borçları çok ve hacizli durumda, paraya ihtiyacı var. Bu sebeple kendisi tarafından Emlak Bankası Genel Müdürlügü'ne getirilen Engin Civan'ın bu güne kadar aldığı komisyon ve rüşvetlere karşılık 5 milyon dolar istiyor, Engin’in bunu reddetmesi üzerine konuyu Çakıcı’ya havale ediyor. Civan'ın vurulması olayını planlayan Çakıcı.

Engin Civan, geçmişte uluslararası mali piyasalarda işlem gören Moneytron isimli firmanın gizli ortağıydı.

Moneytron, mali işlemlerde yüksek değişim oranları, 1.3 yerine 1.8 gibi çapraz kur uygulayarak yapılan döviz alış - verişleri yaptı ve bu yolla müşterilerle de anlasmaya vararak 0.5 gibi bir oranda kazanç sağladı. “


Bu sözler, Mehmet Ağar ekibince yokedilen Tarık Ümit’e ait.

Esasında, Semra Özal, Ahmet’in işini, Uğur Kılıç (Çakıcı) vasıtasıyla halletmişti.

Ahmet Özal’ın, Kanal 6 TV’nin satışından, Doğuş Holding’in sahibi Ayhan Şahenk’e olan borcu, Alaattin Çakıcı’nın devreye girmesi ve Tevfik Ağansoy’u bu konuda görevlendirmesi üzerine çözülmüştü. Tevfik Ağansoy’un, Şahenk’in hukukçularını tehdit etmesi üzerine alacaklı Şahenk, yüklü miktardaki alacağından bir anda vazgeçmişti.

Engin Civan’ın vurulmasına neden olan borç ise işadamı Selim Edes’e aitti.

Emlak Bankası eski Genel Müdürü Engin Civan, Turgut Özal'ın prenslerindendi. Selim Edes ise Özal ailesine yakın bir iş adamı.

Edes, projelerini Japonya’da yaptırdığı büyük bir bir konut işinde Emlak Bankası ile ortaklık kurmuştu. Proje iyi bir şekilde yürüyordu. Ancak Edes, Emlak Bankası’nın bu projedeki emlak satışlarından elde ettiği gelirlere rağmen, kendisine ödemesi gereken paraları alamıyordu. Edes bunu Semra Özal’a açtı.

Semra Özal, Edes’e “Engin’in biraz sıkışıklığı var. Sen ona biraz parasal yardımda bulun, o zaman paranı öder” önerisinde bulundu.

Yani, bir Cumhurbaşkanı eşi, bir iş adamına, kendi getirdikleri bir brokrata, Emlak Bankası Genel Müdürü Engin Civan’a “rüşvet” vermesi telkininde bulunuyordu.

Selim Edes, bu telkine uydu ve karşılıklı görüşmede, Trakya’da arazi aldığını ve sıkışık olduğunu belirten Engin Civan’a rüşveti verdi.

Ancak Civan, parayı almasına rağmen Edes’e yine de ödeme yapmadı. Bir süre sonra Emlak Bankasından ayrıldı.

Edes, durumu bir kez daha Özal’lara bildirdi, en azından rüşvet olarak verdiği parayı geri almak istiyordu. Semra Hanım, “Ahmet’in bir işi vardı onu hallettirdik, aynı şekilde senin işini de hallettireceğiz” dedi.

Ahmet’in işi olduktan sonra, Semra Özal, Zeynep ÖZAL ve sekreterleri İclal, teşekkür etmek için14 Eylül 1994 günü, Ugur Çakıcı’nın Alkent'teki evine gittiler. Selim Edes’in alacağı konusu bu ziyaret sırasında açıldı.

İş adamı Selim Edes'in Engin Civan'da 5 milyon dolar alacağı vardı. Bu para faiziyle birlikte 8 milyon dolar olmuştu. Eğer bu paranın tamamı Engin’den tahsil edilirse, 2 milyon dolar tahsil edenlere verilecekti.

Edes’in 5 milyon dolar alacağı olduğuna göre, aradaki 1 milyon dolar ne olacaktı? Herhalde bu küçük meblağ, aracılık yapan Özal ailesinin masrafları karşılığı olarak hesaplanmıştı. Tabii, paranın tamamı alınsaydı, Edes’e 5 milyon doları verilir miydi, o da meçhul.

Tevfik Ağansoy durumu telefonla yurtdışında kaçak olan Çakıcı’ya bildirdi. Çakıcı, 2 milyon dolar karşılığında bu tahsilatın yapılmasını onayladı.

Ağansoy, Ayhan Şahenk konusunun hallinden dolayı ne para alındığını da merak ediyordu. Çakıcı’ya sordugunda “para önemli değil, Özal’lar gibi dostumuz olsun yeter” cevabını aldı. Çakıcı’nın menfaati olmadan parmağını bile kıpırdatmayacağını bilen Ağansoy, bu cevaba bir mana veremedi.

Bir süre sonra Semra hanım Selim Edes’i arayarak “Dündar Kılıç’ın kendisini beklediğini, Kılıç’ın alacak konusunu halledeceğini” bildirdi.

Edes’in eşi, yeraltı dünyasının bu işin içine girmesinden rahatsız olmuştu. Edes’e gitmemesini söyledi. Ancak Edes, çok saygı duyduğu Özal ailesine ayıp olacağını düşünerek, yanına avukatını da alarak görüşmeye gitti.

Dündar Kılıç başkanlığındaki “mahkeme”, Kılıç’ın Selimpasa Kıyıkent’deki yazlığında kurulmuştu. Selim Edes ve Engin Civan, burada yüzleştirildiler. Civan şiddetle böyle bir para almadığını söylüyor, Edes’e, “o zaman belgesini göster” diyordu.

Edes, bu lafa sinirlenmişti. Daha sonra haberlere ve kitaplara başlık olacak “rüşvetin belgesi mi olur?” yanıtı ağzından çıkıverdi.

Bir süre tartışmadan sonra, Selim Edes, Dündar Kılıç’ın “siz gidebilirsiniz” demesi üzerine ayrıldı, bu toplantıdan bir netice alamadan evine döndü.

Dündar Kılıç, Engin Civan’ın direnmesine ve o kadar param yok demesine karşın, bir kaç taksitle de olsa Civan’dan paranın tamamını alacağını düşünüyordu. Nitekim toplantıdan bir - iki gün sonra Selim Edes’e telefon ederek “sizin işinizi bir kaç güne kadar halledeceğiz” dedi.

Ancak Çakıcı hem Civan’a sinirlenmiş, hem de “papaz” adını taktığı kayınpederi Dündar Kılıç’tan huylanmıştı. Tevfik Ağansoy’a talimat vererek Civan’ı, tetikçi Davut Yıldız'a, 19.09.1994 tarihinde Gayrettepe'deki Avrupa Hastanesi'nin önünde vurdurttu.

Neticede, Engin Civan hastahaneye ve arkasından cezaevine giderken, Selim Edes de ilk defa mahkemede gördüğü tetikçi Davut Yıldız’ı “cinayete azmettirmekten” idam cezasıyla yargılanıyordu.

Dündar Kılıç ve kızı Uğur Kılıç (Çakıcı) verdikleri ifadelerde, bu işe “hatırlı birilerinin” isteği üzerine girdiklerini söylediler. Daha sonra Uğur, hatırlı kişilerin 7. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın eşi Semra Özal ile kızı Zeynep Özal olduğu açıkça belirtti.

Hukuk büyük bir yara aldı ve “zorla tahsilat” gibi kanunsuz işleri adet haline getirmiş Özal’lar ile hayatı bu tip işlerin içinde geçmiş, “yüzleştirme mahkemeleri” kurmuş olan sabıkalı Dündar Kılıç ailesi, olayın dışında tutuldu.

Uğur Kılıç (Çakıcı), bu olaydan kısa bir süre sonra, eski eşi Alaattin Çakıcı’nın talimatıyla, 20 Ocak 1995 saat 16:00 sularında Uludağ Kervansaray Tesisleri önünde, çocuğunun yanında, kiralık katil Abdurrahman Keskin’in silahlı saldırısına uğrayarak üç kurşunla öldürüldü. Çakıcı medyaya gönderdiği teyp kasetleri ile bunun bir namus meselesi olduğunu ve infaz kararını Dündar Kılıç’la birlikte aldıklarını yaydı.

Olay sonrası Yavuz Ataç kanalıyla yurt dışına kaçan Tevfik Ağansoy, bir süre sonra Çakıcı ile ihtilafa düştü ve 28 Ağustos 1996'da İstanbul Bebek'te Çakıcı tarafından öldürttürüldü.

Semra Özal’ın telkini ile Engin Civan’a rüşvet veren ve “Rüşvetin belgesi mi olur?” sözünü hukuk tarihine tescilliyen iş adamı Selim Edes de kendi insiyatifi dışında gelişen yaralama olayından “idam talebi” ile yargılandıktan sonra “yaralamaya azmettirmekten” 1 yıl 8 ay, “rüşvet vermekten” de 111 milyar lira para cezasına mahkum oldu.

195 gün hapis yattıktan sonra 6 Nisan 1995’de tahliye olan Edes, tahliyesini müteakip yurtdışına çıktı. Edes yurt dışında iken cezasının yanlış hesaplandığı ve 45 gün daha cezaevinde kalması gerektiği anlaşıldı.

Halen ABD’de yaşıyan Edes, hayatını ve işini altüst eden bu kadar maceradan sonra, kısa bir süre için de olsa tekrar cezaevine girmek istemiyor ve Türkiye’ye dönmek için af çıkmasını bekliyor.

7 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan Engin Civan, 2 yıla yakın (550 gün) cezaevinde kaldıktan sonra infaz yasasından yararlanarak serbest kaldı.

3 Nisan 1996’da tahliye edildikten sonra, para cezasının ilk taksidi olan 6,25 milyar lirayı ödedi ve yurtdışına çıkarak ABD’ye yerleşti.

ABD’ye yerleşmeden önce bir süre Rusya’da da yaşayan Engin Civan’ın halen ABD’de, Türkiye, Antalya Organize Sanayi Bölgesi'nde UBT Tarım Ürünleri Sanayi adlı bir şirketi bulunan kardeşi Ergin Civan'la bağlantılı olarak “baharat toptancılığı” yaptığı söyleniyor.



O günlerde Tarık Ümit, Engin Civan’ı şöyle anlatıyor:

“Bir gün Yaman Namlı geldi, ağabey dedi, ben işte Engin Civan ve Rüştü Sarçoğlu ile banka açtık. Aman dikkat et dedim seni bu işte kullanmasınlar, bunlarla başedemezsin. O da ‘merak etme ben kendimi kullandırtmam’ dedi. İyi, pekiyi dedim.

İşte o tarihte yeni başlıyordu ortaklık. Burada bir şirket kurdular Moneytron diye. İşte şey oynuyorlar, ona benim aklım ermiyor, nasıl oluyorsa, buradan düğmeye basıyorsun, Ankara’da bilmem ne oluyormuş, dolar gidiyormuş, mark gidiyormuş... Sonra burada şey bunlara çok büyük taahhütlerde bulunmuş, bu Engin Civan, işte para transferlerinde bulunmuş, şu olmuş, bu olmuş, hiçbir şey olmuyor.

Ve bu arada, Engin Civan bu arada üç-beş kişiyi götürmüş. Bunlardan ben bir tanesinin ismini hatırlıyorum, çünkü tanıdığım için ismini hatırlıyorum, Abdullah Acar, Yaman, Abdullah Acar’ı hiç tanımaz, Abdullah Acar da Yaman’ı tanımaz. Acar Engin Civan’la tanışıyor.

Acar bunlara böyle bir şirket kurdular diye 130 .000 dolar para veriyor, veyahut 150.000. Parayı Engin Civan’a veriyorlar ama, bunlara vermiyorlar. Bunları tanımıyorlar ki versinler. Böyle beş-altı yerden para almışlar. Bu paranın miktarı da 850.000 dolar. Borsada bu parayı kaybediyorlar. Benim bildiğim. Belki de kaybetmediler bilmiyorum. Nereden bileyim, ortak da değilim. Sonra bu parayı verenler şeyi sıkıştırmaya başlıyorlar, Yaman’ları. Yaman’la Tolçay’ı.

Bunlar ağlıyorlar, perişanlar. Nedir kardeşim? Ağabey böyle, böyle. Dedim Abdullah Acar’a giderken, dedim bana haber ver, beraber gideceğiz. Çünkü ben Abdullah Acar’ı tanıyorum. Pardon parayı vermiş, bunlardan senet almış Abdullah Acar.

Senet almış. Seneti de icraya verecek, protesto edip, icraya verecek bunları. Bunlar bana haber vermeden, Tolçay, Yaman, Engin Civan, Abdullah Acar’a gitmişler. Engin bunlara, aman demiş, benim ortak olduğumu söylemeyin.

Abdullah Acar bunlara şey yapmış. Sonra geldiler, ne oldu dedim, Biz ağabey gittik, niye gittiniz oğlum, ağabey seni bulamadık gittik.

Ben Abdullah Acar’a telefon ettim, dedim Abdullah’cığım, bak birşey söyleyeyim sana, ben seni 40 senedir tanırım. Sen tefecisin kardeşim. Sen Allah’ın oğluna bir bardak su vermezsin. Yaman’ı tanımıyorsun, Tolçay’ı tanımıyorsun, sen bunlara 150.000 dolar değil, 150 lira vermezsin, ben seni biliyorum. Niye şeyden, Engin Civan’dan istemiyorsun. Engin Civan getirmedi mi sana kardeşim, ağabey onun işte onun Allah belasını versin, bilmem ne yapacağım da, işte bir gelsin, işte şu.

Bunları icraya verme, bu çocuklar benim yakınım, imkanlar dahilinde yavaş yavaş ödesinler. Sen kefil olur musun? Peki dedim oluyorum, bunları şey yapma, sıkboğaz etme, yavaş yavaş.

Bir 20.000 dolar borçları kaldı, hepsini ödediler. Böyle beş altı yerden daha. Onların hepsini tabii bilmiyorum. ... Sonra bu şirketi kapattılar. Kavga, gürültü kapandı. Sonra bu hadise oldu (Engin Civan’ın vurulması).

Birşeyler kaparım diye bu arada, biz Engin Civan’ı üç defa ziyarete gittik. Ben ilk defa hayatımda Engin Civan’ı hastanedeyken gördüm... Engin Civan’ı duydum. O da beni tanıyor, ben de onu tanıyorum.

Dedim ki sen tek başına kalırsan bu işin altından kalkamazsın, biz sana yardımcı olalım, sen bize konuyu aç. Bir düşüneyim dedi. Ben sana öyle cevap vereyim. Üç dört gün sonra bu bizi çağıracaktı, bir Cumartesi günü. Cuma günü akşamı polis gelmiş bunu apar topar kaldırmış hastaneden götürmüş. Ondan sonra da bir daha Engin Civan’la bir araya gelmek nasip olmadı. Sonra Engin Civan kardeşiyle, üç dört defa bize haber yolladı görüşelim diye. Gidemedim.

Engin Civan’ın parasının nerede olduğunu biz biliyoruz. Burada bir kuruş parası olduğunu zannetmiyorum. Esasında Yaman’la araları bozuk. Yalnız Yaman’ın Engin’le ilgili çok ciddi bilgileri var, Sarçoğlu’yla çok ciddi bilgileri var. Ben artık birşeyler vermekten korkuyorum. Vallahi korkuyorum. Benim başıma gelen her türlü bela bu pislikten geliyor. Bürokraside çok...birşey var. Bakın, ben size söyleyeyim. Bürokrasinin iki yönü var. Merkez Bankası’nın parası çalınıyor, Merkez Bankası hepimizin bankası, öyle mi? Hepimizin bankası.

Bugün Merkez Bankası’nı idare eden bir grup var. Merkez Bankası Genel Müdürü var, bürokrasisi var, şu var. Bir hadiseye çok ciddi boyutta şahit oluyorsunuz, siz bunu, dile getirdiğiniz zaman, karşınıza öyle güçler çıkıyor ki vatan haini oluyorsunuz. Karşı taraf, aslanım diyor aferin diyor, aman diyor sen işin üstüne git diyor, sen işin üstüne gidiyorsun, karşına öyle adamları muhatap düşman alıyorsun ki, işte o zaman yanıyorsun. O zaman İstanbul’da sokağa çıkamıyorsun. Ondan sonra mekanizmanın ters çarkına giriyorsun, mahvoluyorsun.

Engin Civan’ın parasının nerede olduğunu biliyorum. İsviçre’de. Engin Civan’ın bütün işlerini yapan orada bir banker var. İsviçre’de. İsviçre’ye gittiğimiz zaman, ona gitti dedi.

Şimdi Türkiye’de bir sistem var, Merkez Bankası, dünya borsasında, elindeki stok, fazla kullanmadığı parayı faize veriyor. Diyelim ki, dünya standartındaki reel faiz, bunları Yaman’la konuşuyorum, ben 1.2 misal. Merkez Bankası’ndaki parayı 1.8’e gönderiyorum. Diyorum ki reel faiz 1.2 mi, 1.35 diyorum. Dünya standartları 1.2’yken, ben 1.35’e kontrgarantili teminatla ... parayı veriyorum.

Hiç kimse sen nasıl bu parayı veriyorsun diyemez. Ama bu paranın gerçek miktarı 1.35 değil, 1.8. Tabii cebe atıyor parayı. Hadise bu.

Olay üst düzey, birinci derece bürokratlarda, bu para akışları, diğer borsa sistemleri.

İşin enteresan tarafı Engin resmen ortak değil bu işe. Bir avukat kadın ortağı var. Avukat kadın adına şirket kuruluyor. Engin’in hissesi avukat kadında. Engin dürüst olsa, samimi olsa, kendi adını kullanır, kendi adını kullanmıyor Engin. O avukat kadını kullanıyor. Bu salaklarda kendi isimlerini kullanıyorlar. Engin bunlara vaatlerde bulunuyor o vaatleride yerine getirmiyor. Bunları tanıdıklarına götürüyor, bunları empoze ederek borç para aldırttırıyor. 850 bin dolar bütün masraflarıda bunlara yıkıyor, sabahtan akşama 24 saat kadar bilgisayar ve telefon başında, Amerika ile, bütün dünya ile kontak halinde, telefon masrafları 200 milyon ,300 milyon, faks masrafları bilmem kaç yüz milyon, buna birşey dayanmaz, 6 ayda güm benim bildiğim bu.”


First Merchand Bank’ın ortaklarından Hakkı Yaman Namlı ise bu ortaklığı şöyle anlatıyor.

“Engin beyle ortak şirketimizde hergün bülten yayınlıyorduk. İşte dünyadaki gelişim, döviz dengeleri, faizler ne olur, mark ne olur falan, Türk lirası ne olur Zannedersem 5 - 6 ay sürdürdük. Onun dışında pek bir ilişkimiz olmadı.

Timur Selçuk o zaman kağıt üzerinde değilse de ortağımızdı. Drej Ali’yi de onun vasıtasıyla tanıdım. Timur Selçuk’la ilişkilerimiz ilk başta iyiydi, sonra kötü sonuçlandı. Ben Belçika’dan Türkiyeye döner dönmez, bizim İstanbul’daki büromuzu sık sık kullanıyordu. Bizden borç para alıyordu. Ondan sonra günün birinde bir tane Gürcü vatandaşı bizim büroya getirdi. Saso diye. Bu kereste ticareti yapmaktaydı. Konuyu uzatmayayım, biz bu tanışmalar ve konuşmalar sonucunda bir ihale aldık. 22 metreküp. Bu ihalede Tarık Bey’den bir mektup aldık, işte bizim şirketten biraz gerekli nakit para harcadık, ihaleye girdik, ihaleyi biz gerçekleştiremedik, ihaleyi veremedik.

Timur Selçuk’la o zamandan kaynaklanan bizim sürekli bir para alışverişimiz vardı. İşte borç para alıyorduk. Ondan sonra günün birinde şirket kapatılınca o Engin Civan’la olan şirket kapatılınca, kötü günde çekildi bizden. Ve biz birkaç tatsızlık yaşadık. Hatta o tatsızlıktan bir tanesi benim Mikail Göleli ile benim Belçika’dan arkadaşım olmasına karşın, Mikail kendi akrabasından borç aldı bu işe koymak üzere, o parayı Timur başka yerde kullanmış sonra birbirimize girdik.

Mikail birgün bizim büroyu bastı, Tarık Bey’i çağırdım o ortalığı yatıştırdı. Timur ile görüşmelerimiz, kontağımız 93’ün yazında bitti. Beni Timur’la Mikail Göleli, Belçika’lı, 1991 yılının sonunda tanıştırmıştı. Ben Türkiye’ye döner dönmez bizim İstanbuldaki büromuzu sık sık kullanmaya başladı. Parası vardı ama bize bir katkısı olmadı. Timur’u ben Türkiye’ye ilk geldiğinde İlhan Aküzüm’ün yanında tanıdım. Onun sürekli makam arabasında geziyordu. Özel kalem müdürününün odasında bir müdür, birde o vardı. Sıfatı yoktu ama, gelip gidenlerin tayin taransfer gibi işleriyle ilgileniyordu. Turizm bakanlığına dil bilmeyen yüzlerce insan yerleştirdiler.


1992’nin başında biz ihaleyi aldık, kontratı yaptık, malı tedarik edip ihaleyi tamamlayamadık ve tabi çok büyük cezalar yedik. 90-95 bin dolar kaybımız oldu. Bir kısmını kendimiz ödedik, bir kısmını da Tarık bey verdi ona borçlandık. 1993’ün Nisanında Mayısında büroyu kapatmadan 2 ay evvel bizim Timur ile bütün sosyal ilişkilerimiz koptu. Bir daha kendisini görmedim."




FastCounter

 

Hit Counter

  Anadolu Türk İnterneti

 

Güncelleştirme : 24.08.2021 - 15:50