Header $articleheadline_he$ "ArticleHeadline" Detay Sayfa Header

 

 

     

 

 

 
2021-08-24

Detay Sayfa

Tüm Dosyaların Listesi

News Database Template Page Example

Akkuyu Nükleer Santral İhalesi'nin İptali

11/8/2000 - 11:00 - Nükleer Mühendisler Derneğiİlgili Bağlantı Yorumlar Bu Yazıyı Bir Tanıdığına Yolla Bu Yazıyı Yazdır  

      

Akkuyu Nükleer Santral İhalesi'nin İptalinin Düşündürdükleri

Nükleer Mühendisler Derneği’nin Kamuoyuna Açık Mektubu

Başbakan Sayın Bülent Ecevit, 25 Temmuz 2000'de televizyonlardan da canlı olarak yayınlanan ve Akkuyu Nükleer Santral İhalesinin Bakanlar Kurulu kararıyla iptal edilerek 15 ile 20 yıl gibi bilinmeyen bir tarihe ertelendiğini bildiren bir açıklama yaptı. Bu açık mektupta, Sayın Başbakanın, ihalenin iptaline gerekçe olarak ileri sürdüğü nedenler ve Derneğimizin soru işaretleri ile dolu bu gerekçelere yanıtları kamuoyunun bilgisine sunulmaktadır.

GEREKÇE 1: Akkuyu Nükleer Santral projesi Hükümetin ağır dış borç yükünü arttıracak, enflasyonla mücadele programını aksatacaktır. Hazine Müsteşarlığı Akkuyu Nükleer Santralı için kaynağımız olmadığını ifade etmektedir. Bizim nükleer enerjiye yönelmemiz şimdilik gereksizdir. Ekonomik açıdan sakıncalıdır. Bu yüzden ekonomik istikrar programımız ciddi olarak aksayabilir

YANIT 1: Nükleer Santral ihalesinde, ihaleye katılan firmalardan nükleer santralın yapımı için %100 kredi bulmaları istenmiştir. Firmaların getirmekle yükümlü olduğu kredinin geri ödenmesine ancak 2008 yılında santral hizmete alındıktan sonra başlanacak ve 6 aylık taksitlerle 15 (onbeş) yıl içinde yani 2023 senesi sonuna kadar gerçekleştirilecektir. Bu nedenle, nükleer santral yapımının, ne bugünkü Hükümet'in aldığı geçici istikrar tedbirleriyle, ne Hazine'nin 2008 yılına kadarki harcamalarıyla ve ödeme planlarıyla da ve ne de enflasyonla mücadele programı ile yakından uzaktan hiçbir ilgisi yoktur. Zaten 2023 yılına kadar bugünkü hükümet çoktan tarihe kavuşmuş olacaktır.

Ayrıca, en az nükleer santral ihalesi kadar maliyetli olan ve ödemesi ekonomimize oldukça ağır yükler getirecek olan helikopter alımı ihalelerinin, enflasyonla mücadele programını etkilemiyor olması ise PARLAMENTER DEMOKRASİNİN, ülkemizde ne kadar sağlam temeller üzerinde oturduğunu göstermektedir.

******

GEREKÇE 2: Yeni nesil santrallerin ömürlerinin 40-50 yıla uzatılması ve maliyetlerinin de %25 düşürülmesi hesaplanıyor. TAEK raporuna göre ise doğalgaz rezervlerinin 15-20 yıl sonra azalacağı bildirilmektedir. Nükleer santrallere işte o zaman yönelmemiz gerekecektir.

YANIT 2: Enerji kaynakları açısından %52 oranında dışa bağımlı olan bir ülkede Üniversitelerin, DPT'nin, TEAŞ'ın ve bu işin uzmanı planlamacıların, 1960'ların ortalarından itibaren yapmış oldukları enerji projeksiyonlarının hepsinin de elektrik üretiminde nükleer enerjiye geçmenin kaçınılmaz ve acil bir gereksinim olduğunu ileri süren ve şimdikinden önceki beş hükümetin de kabul etmiş olduğu bilimsel değerlendirmelerini 2,5 saatlik bir Bakanlar Kurulu toplantısında bilimsellik ile ilgisi olmayan bir biçimde elinin tersiyle silip atmak ne derece inandırıcıdır?

Sayın Başbakan: "Yeni nesil santrallerin ömürlerinin 40-50 yıla uzatılması ve maliyetlerinin de %25 düşürülmesi hesaplanıyor" dediler. Günümüzde, nükleer santralların ömürleri zaten 40 yıl civarındadır. Elektrik üretim santrallarının maliyeti, santralların ömürleri boyunca ürettikleri enerjinin maliyetine bakılarak belirlenir. Günümüzde, nükleer santralların ürettiği elektriğin maliyeti, en ucuz elektrik üretilen, kömür ve doğal-gaz santralları ile yaklaşık aynı mertebededir. Zaten nükleer-elektrik, ekonomik olmasa idi, bütün dünyada üretilen elektrik enerjisinin %17’si nükleer santrallardan üretiliyor olur muydu ?

Sayın Başbakanın doğalgaz ve petrol rezervlerinin 15-20 yıl içerisinde oldukça azalacağını ve bu kaynaklardan yararlanılarak üretilen enerjinin maliyetlerinin çok artacağını – ki bu sene içinde petrol fiyatlarının 18 Amerikan Dolarından 30 Amerikan Dolarına yükselmiş olması da bu gerçeğin açık bir göstergesidir – biliyor olmasına rağmen, kaynak çeşitlendirilmesinin önünde, bizzat kendisinin engel olması, Sayın Başbakanın, gelecek nesillerin üzerinde koydurduğu bir ipotektir. Ve bunun sorumluluğunu Sayın Başbakan tarih önünde taşıyacaktır.

Günümüzde çok daha uygun ve ekonomik koşullarda nükleer teknoloji sahibi olabilecekken, bundan 15-20 yıl sonra, dünya doğalgaz-petrol rezervleri azaldığı için, mecburen nükleer santral kurmak zorunda kaldığımızda, bugünkü uygun ekonomik ve teknolojik koşulları bulamadığımızda, nükleer teknolojiyi, bilimsel gerçekleri gözardı ederek ve oy kaygısı ile istemeyenler, bunun hesabını tarih ve yüce Türk Halkı önünde vereceklerdir.

Herşeye rağmen, Sayın Başbakan, yeni nesil nükleer santral alımında ısrarlı ise, zaman kaybetmeden, TEAŞ Nükleer Santrallar Dairesi’nde, ihale değerlendirmesi sırasında oluşturulmuş olan çekirdek kadrodaki Nükleer Mühendislik eğitimi almış mühendisleri, yurtdışında, yeni nesil nükleer santral çalışmaları yapmakta olan ülkelere eğitim amaçlı gönderilmeli ve bu teknoloji ülkemize gireceği sırada yetişmiş eleman bulundurulmalıdır.

*****

GEREKÇE 3: Türkiye'nin çok sayıda doğalgaz ve hidrolik santral yapımını kararlaştırmış olması dolayısıyla nükleer enerji şimdilik gereksizdir. Rüzgar ve güneş enerjilerini ivedilikle değerlendirmemiz büyük önem taşımaktadır.

YANIT 3: Sayın Başbakan’ın bizzat kendisi, 15-20 yıl sonunda, dünyadaki doğalgaz rezervlerinin azalacağını bildirmesine karşılık, Türkiye’yi, tamamını dışardan ithal ettiği doğalgaza bu kadar bağımlı kılacak olan bir enerji planlamasına sokuyor olmasını da anlamak olası değildir. Doğalgaz konusunda geçen sene yaşadığımız sıkıntılar henüz belleğimizde bu kadar taze iken, hem ısınmada hem de elektrik enerjisi üretiminde bu kadar doğalgaza bağlı olmamızın çok da mantıklı ve gerçekçi olmadığı görüşündeyiz. Bir nükleer santralın 10 yıllık yakıtının bir depoda saklanabileceği ve dışa bağımlılığı bu yolla azaltabileceği biliniyorken, hala doğalgazda bu kadar ısrarcı olmanın mantığını anlamakta zorlanmaktayız.

Hidroelektrik kullanımı, dünyada %20 dolaylarında iken, ülkemizde bu oran %40lar düzeyindedir ve ülkemizde, ekonomik olarak yapılabilecek büyük barajların hemen hemen hepsi yapılmış durumdadır. Artık, ikinci bir ATATÜRK barajı yapacak akarsuyumuz kalmamıştır. Bundan sonra yapılabilecek hidroelektrik santrallar, küçük güçte ve yüksek maliyetli olacaktır. Ayrıca, DSİ ve Enerji Bakanlığı, 2000 yılı yazında yaşamakta olduğumuz yüksek sıcaklıklar ve kuraklık nedeni ile, KEBAN, ATATÜRK ve KARAKAYA barajlarında su seviyesinin kritik düzeyin altına düştüğünü ve hava olaylarının bu şekilde devam etmesi durumunda, önümüzdeki kış, elektrik enerjisi üretiminde büyük sıkıntılar yaşanacağını açıkladılar. Ülkemizin düzensiz yağış rejimi ve nehir debileri ile, ülkemizin bundan sonra hidroelektrik enerjiye günümüzde olduğundan daha fazla bağımlı olmamalıdır.

Tüm Dünya’da, elektrik enerjisi üretimindeki payı %1’den az olan rüzgar ve güneş enerjisine bel bağlamının ise ne kadar doğru ve gerçekçi bir yaklaşım olacağı ise ayrı bir tartışma konusudur.

*****

GEREKÇE 4: Türkiye'de bol bulunan toryumun, uranyumun yerini alabilmesi ve füzyon reaktörlerinin devreye girmesini beklemek uygun olacaktır.

YANIT 4: Türkiye’nin toryum rezervlerinin ekonomik potansiyeli tartışmalıdır. Bu nedenle, sonu belli olmayan bir maceraya atılmak, Türkiye gibi kaynakları kısıtlı ve boşa harcayacak parası olmayan bir ülke için çok da uygun bir seçim olmayacaktır. Toryum teknolojisine geçmek, ancak kendi ulusal nükleer teknolojimizi geliştirdikten sonra, çizeceğimiz nükleer teknoloji politikası ile belirlenmelidir. Teknik olarak, toryum kullanımı hem ağır sulu reaktörlerde hem de hafif sulu reaktörlerde mümkün olduğu için bu konunun şimdi tartışılmasında yarar görmemekteyiz.

Füzyon teknolojisi ise ismi olan ancak henüz kendisi olmayan bir teknolojidir. Bu konuda gelişmiş ülkelerde çalışmalar sürmektedir, ancak henüz ekonomik olabilecek bir çözüm bulunamamıştır. Füzyon reaktörlerinin ekonomik bir alternatif olabilirliğnin anlaşılabilmesi için en azından 30 – 50 yıl gerektiği öngörülmektedir. Ülkemize maliyetinin henüz ne olacağı ve ne zaman işlerlik kazanacağı belli olmayan bir geleceğe sürüklenmenin doğru olmayacağı görüşündeyiz.

*****

GEREKÇE 5 : Elektrik kaçaklarını büyük ölçüde azaltmamız gerekir.

YANIT 5 : Türkiye’deki, elektrik enerjisi kullanımının yıllık artış miktarı, ortalama %8 ile %11 olarak gerçekleşmektedir. 1999 yılı içinde yaşadığımız iki büyük deprem faciasına rağmen yıllık elektrik enerjisi kullanımı aynı yıl içinde yaklaşık olarak %6 artmıştır. Toplam kurulu gücü 23000 MW düzeyinde olan Türkiye’nin bu artış mikdarını karşılayabilmesi için bu yıl kurulu gücüne en azından 1800 MWe’lik bir kapasite eklemesi gerekmektedir. Gelecek yıl bu sayı, 2000 MWe’e, daha sonraki yıl 2150 MWe’e, daha sonraki yıl ise 2300 MWe’e ulaşacaktır. Önümüzde görünen bu açığın, elektrik dağıtımındaki kayıpları azaltmak ile karşılamayı düşünmek hayalcilikten öteye geçmeyecektir. Ülkemizdeki kayıp kaçak oranları bazı illerimizde, Avrupa standartları düzeyinde iken (yaklaşık %10), bazı illerimizde %60 dolaylarında olması, bu kayıpların, iletim hatlarının eski ve yetersiz olması nedeni ile olmadığını, bunların asıl nedenin kaçak kullanım olduğunu göstermektedir. Ülkemizde otoyol, şehiriçi gibi aydınlatmalar, ücretsiz olduğu için bunlarda, hesaplamalarda kayıp olarak görünmektedirler. Elektrik dağıtımında çalışan kamu ve özel kuruluşlar daha etkin bir denetim mekanizması kurabilir ve işletebilirlerse, bu sorununun büyük ölçüde çözüleceği görüşündeyiz.

Ancak, hükümetin, Nükleer Santral ihalesini, “elektrik enerjisi gereksinmesi yoktur, kayıp-kaçak oranlarını düşürerek gerekli enerjiyi sağlayacağız” şeklindeki açıklamalarına rağmen, sadece %8 gibi çok düşük bir verimde çalışan, ve enerji üretim maliyeti oldukça yüksek olan rüzgar santralı yapımını destekleyeceğini açıklaması ise, zaten yetersiz olan ülkemiz kaynaklarının, bazılarına peşkeş çekileceği endişesi yaratmaktadır.

GEREKÇE 6 : Elektrik enerjisinin israfını önlememiz gerekir.

YANIT 6 : Kişi başına elektrik enerjisi kullanımı, dünya ortalaması 2500 KWh’ken Türkiye’de bu sayı ancak 1900 KWh düzeyindedir. Yunanistan, Bulgaristan gibi komşularımızda bu sayı ülkemizdekinin yaklaşık iki katı dolayında, ABD, Kanada, Norveç gibi ülkelerde ise 8-10 katı arasındadır. Yukarıda verilen sayılardan da anlaşılacağı üzere Türkiye enerji fakiri bir ülkedir ve olmayan bir şeyin de tasarrufunu yapmak çok güçtür!

********

GEREKÇE 7 : Nükleer enerjiyi içime sindiremedim.

YANIT 7 : Sayın Başbakan, nükleer teknoloji konusunda hem yurt içinde hem de yurt dışında eğitim görmüş, bu konunun uzmanlarının görüşlerini bir yana bırakarak, “içine sindiremediği” için bu ihaleyi iptal ediyor ve dahası ülkeye yüksek teknoloji girişini engelliyorsa, ona ancak, ülkemizdeki bu konuda lisans eğitimi veren tek kuruluş olan Hacettepe Üniversitesi Nükleer Enerji Mühendisliği Bölümünü kapatmasını öneririz. Çünkü, uluslararası standardda nükleer mühendis yetiştiren bu bölümün mezunları, ülkelerinde uygun çalışma ortamı bulamadıkları için yurtdışına gitmektedirler. Ülkemizin yetiştirdiği bu değerler, başta ABD olmak üzere, gelişmiş ülkeler tarafından çalıştırılmaktadırlar.

SONUÇ

Türkiye'nin nükleer enerjiden yararlanarak elektrik üreten santral kurması konusu Devlet Planlama Teşkilatı'nın her Beş Yıllık Planı’nda yer almıştır. Buna dayanarak Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) Akkuyu Nükleer Santral sahasının etütleri ve düzenlenmesi için bugüne kadar yüzlerce milyar lira para harcamıştır. 1992 sonu ya da 1993 başında Başbakan Sayın Süleyman Demirel'in başkanlığında toplanan Bilim Ve Teknoloji Yüksek Kurulu nükleer enerjiye geçmeyi Türkiye'nin öncelikli 4 sorunundan biri olarak kararlaştırmıştır. 1994 bütçe görüşmelerinde Türkiye'nin nükleer enerjiye geçmesi partiler arası bir konsensüs gerçekleştirmiş, TEK'e Akkuyu Nükleer Santralı için ihaleye çıkması izni verilmiştir. O zamandan sayın Ecevit'in bugünkü koalisyon hükümetine kadar 6 hükümet bu projeye destek vermiştir. Şimdiki koalisyonun protokolunda da bu konu üç partinin bu konuda ortak siyasi iradesini vurgulayan bir madde olarak yer almıştır. 2 Aralık 1999 tarihinde sayın Başbakan'ın huzurunda, sayın bakanlar: Devlet Bahçeli, Hüsamettin Özkan, Cumhur Ersümer, Enis Öksüz, Safter Gaydalı ile sayın Mesut Yılmaz, TAEK Başkanı, Hazine Müsteşarı, Devlet Su İşleri Genel Müdürü, TEAŞ Genel Müdürü, TEAŞ Genel Müdür Yardımcısı, TEAŞ Genel Müdür Danışmanı Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Danışmanı ve Nükleer Santral Proje Koordinatörü Prof. Dr. Ahmet Bayülken, Prof.Dr. Tolga Yarman, Prof.Dr. Tanay Sıdkı Uyar ve ayrıca 19 kadar üst bürokratın katılımıyla yapılmış olan aydınlatma toplantısı sonunda sayın Başbakan, hükümet ortaklarıyla yaptığı 1 saatlik bir fikir alış-verişinden sonra, kendisinin ve Hükümet'in Akkuyu Nükleer Santral projesi konusunda tatmin olmuş olduğunu (yani sayın Başbakan'ın bu projeyi "içine sindirmiş olduğunu") ve bu projeyi Hükümet olarak desteklediklerini Medya'ya resmen açıklamıştır.

Acaba bundan sonra ne oldu da Hükümet sayın Başbakan'ın ağzından bir sürü sudan sebep ileri sürerek Akkuyu Nükleer Santral projesinden birdenbire vaz geçti?

İngiliz The Economist dergisinin 24 Haziran 2000 tarihli sayısında yayınlanmış olan Harvard Üniversitesi Uluslararası Kalkınma Merkezi Direktörü Prof. Dr. Jeffrey Sachs'ın bir incelemesinde Dünya üçe ayrılmış bulunmaktadır. Teknoloji üreten ülkeler, Teknolojiyi kullanan ülkeler ve Teknoloji üretemeyen ve kullanamayan ülkeler. Bu sınıflandırmada Türkiye Teknoloji Üretemeyen ve Kullanamayan Ülke konumunda gösterilmiştir.

Bunun utancı Türk Bilim Adamları'na değil kendi uzmanlarına güvenmeyen devlet adamlarınadır .

Sayın Başbakanın nükleer enerjiyi içine sindiremediği gibi Nükleer Mühendisler Derneği de Hükümet'in Akkuyu Nükleer Santral ihalesini iptal kararını içine sindirememiştir. Bu konuda bunca yetişkin insanın emeği, Devlet'in bunca parası, nükleer mühendislerin bunca ümidi bir anda yok olmuş gitmiştir. 26 Temmuz 2000 akşamı bazı televizyon kanalları TEAŞ Nükleer Santraller Dairesi'nin de kapatılacağını ilan ettiler. 1983-1986 arasındaki girişimden sonra da bu daire kapatılmış ve bu konuda dünya da çok az olan yetişmiş insan gücü kaybedilmişti.. Eğer bu söylentiler gerçek ise bu durum ikinci kez tekrarlanacaktır .

Bundan sonra Türkiye’nin, nükleer enerjiye geçişi daha zor olacaktır. Çünkü Türkiye Hükümetleri nükleer santral yapımcıları ve uluslararası kredi kuruluşları nezdinde güvenilirliklerini kaybetmişlerdir.


Sayın Başbakan'ın Akkuyu Nükleer Santral ihalesinden Hükümetin niçin vaz geçmiş olduğuna ilişkin ileri sürmüş olduğu nedenlerin ne yazık ki hiçbirinin gerçek ve mantıksal bir dayanağı yoktur. Bunların hepsi de gerçek ile örtüşmeyen bahanelerdir. Sayın Başbakan bu bahanelerle gizlemek istediği asıl nedenleri Türk kamuoyuna açıklamalıdır.

Türk kamuoyuna saygılarımızla.




FastCounter

 

Hit Counter

  Anadolu Türk İnterneti

 

Güncelleştirme : 24.08.2021 - 15:50