Header $articleheadline_he$ "ArticleHeadline" Detay Sayfa Header

 

 

     

 

 

 
2021-08-24

Detay Sayfa

Tüm Dosyaların Listesi

News Database Template Page Example

Toplumsal Barış

4/7/2000 - 11:00 - OkuyucuYorumlar Bu Yazıyı Bir Tanıdığına Yolla Bu Yazıyı Yazdır  

      

Bireyselleşme Süreci, Akıl -Aklı Selim- ve Paranoya

Türk toplumu yıllardır kendisine dayatılan açmazların sancısıyla kıvranıyor.

Sağcısından solcusuna, Türkiye’de, siyaset sahnesinde yaşanan -hemen hemen- tüm olayların dünya siyasetinden soyutlanarak algılanabileceğine inanan artık hiç kimsenin kalmadığını söylemek yanlış olmasa gerek. Bir iki örnekle dile getirecek olursak;

Sovyetler Birliği ve onun batı dünyasına yönelik (muhtemel) tehditleri sürüyor olsaydı eğer, bu gün demokrasimizi derinden tehdit eden terör örgütlerinin üstüne bu kadar kolay gidilebilir miydi?!.

PKK nın uluslararası siyasetin yanı sıra bölge ülkelerinin çıkarlarına uygun düştüğü için akıl almaz bir biçimde uzun süre desteklenmesinin ardından, örgüt liderinin Türkiye Cumhuriyeti yönetimine teslim edilmesi basit bir rastlantı olarak tarif edilebilir mi?

Geniş Ortadoğu politikalarıyla bugüne kadar desteklenen islami akımların, bu arada hizbullahın, PKK karşıtı olduğu ve sadece bu tehdit ortadan kalktığı için kaderiyle başbaşa bırakıldığı düşünülebilir mi? Yoksa Sovyetler Birliği tehdidine karşı oluşturulmaya çalışılan yeşil kuşağın, en azından bu topraklar üzerinde pek fazla bir öneminin kalmadığı anlamına mı geliyor bu kaderine terkediliş? 2000 li yılların başlangıcında, kurulmaya çalışılan yeni dünya düzeniyle bütünleşmenin sancısı mı yoksa bütün bunlar?!.. Türkiye’ye verilen önemin böyle birden bire artıvermesinin, korkulu terör örgütlerinin birer birer çökmesinin bunlarla ilintili bir açıklaması olabilir mi?

Yoksa Türkiye (bu kez belki iyiye, güzele doğru!) yeni bir dayatmayla mı karşı karşıya?

Ve hal böyle ise eğer, kendi kendimize sormamız gereken sorular, almamız gereken doğru tavır -ya da- tavırlar neler olmalıdır?

Yeni Dünya düzeniyle bütünleşmenin olmazsa olmazlığını, ulus devlet kavramının artık sona erdiğini, önümüzdeki bin yıla ayak uyduramayacak olan ülkelerin kazançlı çıkamayacaklarını (yok olacaklarını) siyasetin en tepesinde oturan birileri de söylüyorsa eğer, siyasetle ilgilensin ilgilenmesin herkesin, değişimden, bugün yaşadığımız ve gelecekte yaşayacağımız muhtemel sorunlardan -sorunsallarımızdan- söz etmelerinin zamanı gelmiş demek değil midir?

Nedir öyleyse bütün bunlar? Böylesi bir gelecek için öncelikle kendimizi ve içinde bulunduğumuz kurulu düzeni sorgulamaya nerden -nerelerden- başlamalıyız? Bunun bir yolu, yordamı var mıdır? Basınıyla, siyaset adamlarıyla, değişimden yana bireyleriyle, herkesin, hepimizin üstlenmesi, görev edinmesi gereken roller nelerdir?

Bütün bunlara cevap vermeden önce gelin bu günlere gelene -getirilene- değin hangi karanlık tünellerden geçtiğimize şöyle bir bakalım.

Hiç kuşku yok ki, Sovyetler Birliği’nin çöküşü, yeni dünya düzenine doğru gidişin önündeki engelleri birer birer kaldırıp atmış, bu hazin çöküşle birlikte yaşanan sarsıntı Dünya’yı, onun kurulu dengelerini bir anda altüst etmiştir.

Büyük Sovyet tehdidine karşı önlem olmak üzere gözetilen iktidarlar, savaşlarla, darbelerle iş başında tutulmaya çalışılan yönetimler ve karşıt önlemler adına Sovyetler Birliği tarafından gözetilen dengeler bu yıkılışın ardından birdenbire yok olmuş, o güne kadar desteklenen siyasal akımlar -ilişkiler- birden bire anlamsızlıklar yumağına dönüşüvermiştir…

Geriye her geçen gün biraz daha büyüyen -farklılaşan- sorunlarıyla cebelleşen koskoca bir Avrasya ve başlarına örülen çorapları -ilişkiler yumağını- çözmeye çabalayan bölge ülkeleri ve bölge ülkelerinin yaralı insanları kalmıştır…

Kabaca, 1900 lerin gözetilen dengeleri, üzerinde oyun oynanan ülkelerin tümünü -insanlarını- derinden etkilemiştir.

Muhtelif kaynaklardan beslenen terör (milliyetci-dini-siyasi) kontr terör çatışmaları gün geçtikçe beslenen -semiren- savaş lobileri yaratmış, çıkan çatışmalar sonucunda binlerce, onbinlerce insan katledilmiş, toplumsal barış bozularak ülke acılı kamplara bölünmüştür…

İşin tuhaf (ya da doğal olan) tarafı, karşılıklı nefretlerin haykırıldığı bir ortamda, bireylerin perde arkasını göremeyen gözleri, savaşın acılarından hep karşıtlıkları sorumlu tutmuş, işin içindeki iş hep unutulmuş, unutturulmuştur...

Sonuç olarak uluslararası dengeler adına geçmişten bu güne taşıdıklarıyla Dünya yeni bir dönüm noktasına doğru itilmeye -dönmeye- başlamıştır…

Kaçınılmaz olarak bu ülkemiz için de yeni bir dönemin başlangıcıdır.

Başımıza gelenlerin, neredeyse bütünüyle kendi insiyatifimiz dışında örülen çorapların, dönen dolapların ve içine sürüklendiğimiz entrikaların yol açtığı yaralarının sarılmaya çalışıldığı bir dönemin başlangıcı...

Bunun ilk adımı hiç kuşku yok ki toplumsal barış süreci olmalıdır. Toplumsal barışa çözüm diye bakan bireylerin bir araya gelerek -hangi siyasetin içinde olursa olsunlar- seslerini toplumsal barış özlemiyle yükselttikleri bir dönemin adı, ilk adımı olmalıdır. Birbirimizi ön koşulsuz affetmek zorunda olduğumuz, selim aklın -aklı selimin- yol gösterdiği bir geleceğe ulaşabilmek için yaralarımıza tuz basarak kendi kaderimizle yüzleştiğimiz, sessiz sedasız bir barış…

Bu sürecin ilk adımı olarak hırsız, üçkağıtçı, fırsatçı, sağcı, solcu, ümmetçi, terörist-kontr terörist ayırımı yapmadan çıkarılacak olan (Devlete karşı işlenen suçların da af kapsamında olacağı) bir af kanunu ciddi bir başlangıç olacaktır buna… “Ya eski günlere dönersek?” paranoyasına kapılmadan, kendimize ve geleceğe güvenle bakarak çıkarılması gereken bir genel af!.

Sonuç olarak geçmişte yaşanılan kaos düzeninin içinde var olmaya çalışan, o nedenle yaralanan, o nedenle yaralayan, kanan, kandırılan, zaman zaman acı çeken, zaman zaman sırıtılan bir fesat düzeninin (fırsat düzeninin) hissedarı olan insanlarımızın dramıdır bütün bu yaşanılanlar…

Kuşkusuz, bu yeni dönemin, geçmişin acıyla andığımız açmazlarına bir daha geri dönmemek üzere yeniden yapılandırılması gereken bir alt yapısı, yeni bir Anayasası, yeni bir hukuk sistemi, yeni bir yönetim biçimi hatta yepyeni bir ahlak anlayışı olmalıdır.


Yeni bir dönemin başlangıcında varılan bu son noktada, hangi siyasetten olursa olsunlar, güncel hayatın siyasal tartışmalarına katılmanın, hepimizin kaçınılmaz görevi olduğunu düşünüyor ve herkesi başta yasaksız bir Anayasa olmak üzere, değişimden yana olanların saygın çabalarını desteklemeye çağırıyorum...
--------------------------------------------------------------------------------------
Bu sayfa "Konuk Yazarımız" tarafından yazılmıştır. Anadolu Türk İnterneti, okuyucularının olumlu ve seviyeli yazılarına her zaman açıktır. Atin'de yayınlanmasını istediğiniz yazıları lütfen bize iletin. Açık kimliğinizi veya takma bir ismi kullanabilirsiniz. Görüş ve düşüncesi ne olursa olsun, hakaret ve küfür içermeyen, seviyeli bir şekilde yazılmış yazıları yayınlayacağımızdan şüphe duymayın. Konuk yazarlara ait yazıların yayınlanması, bu yazılardaki görüşlerin Anadolu Türk İnterneti'nce paylaşıldığı veya paylaşılmadığını yansıtmaz. ATİN.




FastCounter

 

Hit Counter

  Anadolu Türk İnterneti

 

Güncelleştirme : 24.08.2021 - 15:50