Header $articleheadline_he$ "ArticleHeadline" Detay Sayfa Header

 

 

     

 

 

 
2021-08-24

Detay Sayfa

Tüm Dosyaların Listesi

News Database Template Page Example

Aileyi Satan Var mı? 01

21/4/2000 - 11:00 - okuyucuİlgili Bağlantı Yorumlar Bu Yazıyı Bir Tanıdığına Yolla Bu Yazıyı Yazdır  

      

Eylem Yapılacak, Dikkatli Ol...

PKK Terör Örgütü ile 22 senedir mücadele eden bir toplumun bireylerinin karanlıkta kalmış bazı olayları irdelemeye ve hesap sormaya hakları var diye düşünüyoruz. Hele bu bireyler, bu topraklar için şehit düşmüş binlerce kahramanın yakınları ise bu hesabın çok daha ciddi bir şekilde verilmesi gerek.

Karanlıkta kalmış olaylardan biri PKK ile mücadele edilen günlerde "PKK ile kurulan irtibatlar" ve PKK lideri Abdullah ÖCALAN'a gönderilen "sana karşı eylem yapılacak, dikkatli ol" mesajları.

Biz bu iddiaların ne derecede sağlıklı olduğunu bilmiyoruz. Ancak bunların ciddi olarak araraştırılması gerektiği düşüncesindeyiz.

"Baba" -Godfather- filmini seyretmiş olanlar hatırlayacaklar. Aileye ihanet eden karekter zaaflı ağabey, "Babalığını" ilan eden kardeşi tarafından bizzat cezalandırılır ve öldürülür. O dünyada, aileye ihanet, affedilmesi mümkün olmayan ağır bir suçtur. İhanet eden veya ettiğinden şüphe edilen bedelini hayatı ile öder.

"Baba" modeli cezalandırma yöntemi, tüm terör örgütlerinin de sık sık başvurduğu bir yöntemdir. Yakın tarihimizde PKK başta olmak üzere bütün terör örgütlerinin "istihbarat elemanı" şüphesiyle kendi yandaşlarını infaz ettikleri sayısız olay mevcuttur.

Demokratik toplumlarda ve hukuk devletinde de "aileye", yani "vatana ihanet" ağır bir suçtur. Ancak hukuk devletinin kuralları "karanlık dünyanın" kurallarından çok daha sağlıklı işler. İhanet varsa, ihanet eden hukuk kuralları içinde yargılanır ve cezalandırılır, ihanet yoksa o zaman bunu iddia edenler iftira etmek ve muhataplarına kara sürmekten dolayı adalete teslim edilirler.

"PKK ile ilişki" ve "PKK liderine haber uçurma" iddiaları hukuk devleti kuralları içinde ciddi bir şekilde incelenmelidir.

"PKK liderine haber uçurma" iddialarından biri, uzun bir dönem bu örgütün "siyasi müşavirliğini" üstlenmiş olan Profesör Dr. Yalçın Küçük'ten gelmektedir. Küçük'ün "Aydınlık Zindan" isimli kitabının 89'ncu sayfasında başlayan ilgili bölümü, herhangi bir yorum yapmadan olduğu gibi veriyoruz. ATİN

DEFTERLER-6

EK:

SÖZLERİM DOĞRULANMIŞTIR.

Prof. Dr. Yalçın Küçük
7 Haziran 1999, Haymana Zindanı

Basın Açıklaması

Ankara İki numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde, İmralı Adası duruşmalarında, Abdullah Öcalan ’ın ifadeleri, benim daha önce, yine Ankara İki Numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde ve yine değerli Yargıç Turgut Okyay başkanlığındaki kurul önünde, 27 Ocak 1999 tarihli ve izleyen duruşmalarda yapmış olduğum açıklamaları doğrulamıştır. Fakat bir bölümü sorulardan ve bir bölümü ifadelerden kaynaklanan bazı teknik yanlışlar ortaya çıkmıştır; bu açıklamayı yanlışları düzeltmek ve kayıtları yenilemek amacıyla gerekli görüyorum.

1- Benim Öcalan ile telefonla görüştüğüm iddiası önemsiz bir yanlıştır. Benim böyle bir düşünce ve niyetim hiç olmamıştır ve ayrıca ben, genel olarak ve benim için, Öcalan ile telefon konuşma imkanımın olduğunu bilmiyordum. Benim bildiğim hep Öcalan tarafı arıyordu ve istenen kimse de belirlenen zaman ve telefona bağlanıyorlardı; benim açımdan böyle bir görüşme hiçbir zaman olmamıştır.

2- Bu önemsiz nokta, ifadelerde sözü geçen Değerli arkadaşımız Uğur Mumcu için önemli olabilmektedir. Ben Sevgili Uğur ’dan hiçbir zaman “ Öcalan ile görüşmek istiyorum veya düşünüyorum” sözünü işitmedim; ancak hain saldırıdan önce Öcalan üzerinde çalışıyordu ve çok sık görüşüyordu, bende, araştırmalarının belli aşamasında görüşebileceği izlenimi doğmuştur; Uğur ciddi bir araştırıcı idi ve benim bunu çevreme söylemiş olmam mümkündür.

Kürtlerimizin duydukları pek çok sözü, çeşitli kanallarla, Öcalan ’a ulaştırdıkları tahminin ötesindedir. İmralı ifadelerinde geçen “bilgi notu” içine bunlarda girmektedir. Benim Sevgili Uğur ile ilgili izlenimimin abartılarak aktarılmış olduğu anlaşılmaktadır.

3- Ankara DGM savcılarının Öcalan’a, “06 Mayıs 1996 tarihinde Suriye ’de” düzenlenen suikast üzerine sorular yönelttikleri ve benim adımın da bu vesile ile geçtiği, savcılık ifade tutanağından anlaşılmaktadır. Benim bu tarihteki suikast ile ilgili hiçbir bilgim olmamıştır ve bu suikast, Ankara DGM önünde yapmış olduğum açıklamalarda da söz konusu edilmemiştir.

Bana bildirilen suikast düzenlemesi, 1995 Sonbaharı Seçimi’nden hemen önceye denk düşmektedir. İlk suikast düzenlemesidir ve DYP-CHP koalisyonu sırasında ve Tansu Çiller’in başkanlığı zamanındadır.

4- Paris’te on beş gün boyunca bana telefonla verilen bilgilerde, bu bilgileri verenin, Mafya Şefi Çakıcı ile konuşan bakan Eyüp Aşık ’ın adından esinlenerek, “X. Aşık ” diyebiliriz, bir net isteği bulunuyordu: “Yaklaşan seçimlerde HADEP seçimden çekilmeli ve ANAP desteklenmelidir ” Mahkemeler huzurunda yapmış olduğum açıklamalarda ben bu noktayı çok açıklıkla ve ısrarla belirtmiş bulunuyorum.

Bu Va’ka’da benim görebildiğim daha önemli ve vahim olan yan burasıdır. Fakat ben bu konuda intermediare bile olmak istemiyordum.

a) Öcalan’a telefon edebileceğini bilmiyordum.

b) Böyle bir pazarlıkta rol alma bile bana itici geliyordu.

c) Benim siyasetim değildi ve buradaki olumsuz değerlendirmemin bilinmesini dahi istemiyordum.

d) Bana aktarılan bilgileri, Belçika veya Hollanda’da olan ve telefonu herkeste bulunan bürolardan birisine aktarmakla yetinmiş bulunuyorum. Muhatabına ulaşacağını tahmin ediyordum.

5- Akan kanın durmasını istiyordum, bana göre bu sorunda önemli mesafeler de kat edilmiştir, acıların geride kalması zorunluydu fakat gerekli adımları, ANAP ’ın ve lideri Yılmaz ’ın atamayacağını düşünüyordum, “diğerlerini bilemem, beni nasıl ikna edecek? ” diye sorduğum kesindir. Bunun ötesinde X’e , yakındaki Pazar günü, MED televizyonunda bir panel olacağını ve eğer bilgi ulaşmışsa, Öcalan ’ın cevabının dinlenebileceğini söylediğim de nettir.

a) Söz konusu panelin 19 Kasım 1995 tarihli olduğunu açılan bir davadan öğrenmiş bulunuyorum.

b) Televizyondakiler, yayın sırasında, ANAP adayı Korkut Özal ’ın bir kanalda, “seçimden sonra çözüm için Apo ile görüşeceğim ” dediğini aktardılar. Bu bana arkadaşımın sözünün kesinlikle doğru olduğu ve bana ANAP yönetimi adına telefonlar edildiği kanısını bir daha vermiştir.

c) 26 Kasım 1995 tarihli Hürriyet , Turkish Daily News ’ten alarak, Korkut Özal ’ın ANAP ’a geçişini, Yılmaz ’ı ciddi bulduğunu haber etmekte ve Özal ’ın “Kürt sorunu’nda Öcalan’ın gerçekten ne istediğini sorarım ” sözünü haber etmektedir. Haberin başlığı “Özal: Apo’yla konuşurum ” idi.

d) Özal adı, Kürtlerde olumlu etki yapıyordu ve eski Cumhurbaşkanı Özal ’ın Talabani ’den ayrı olarak gazeteci Cengiz Çandar kanalıyla da Öcalan ’a bilgi ve haber gönderdiği benim bilgilerim arasındadır. İmralı’da Öcalan ’ın ifadeleri bunları değiştirmeye yetmemiştir.

6- MİT tarafından 1995 seçimleri öncesinde Öcalan ’a bir suikast düzenlendiği ve bunun sızdırılarak boşa çıkarıldığı benim dışımda da çok bilinen bir va’ka’dır ve bu nedenle buna, “herkesin bildiği bir sır ” demekte mümkündür.

a) 6 Ekim 1998 tarihli, gizli servislerden çok iyi haber alan Hürriyet gazetesi, Öcalan ’ın Suriye’den çıkarılmasından hemen önce, şunları yazıyordu: “Başbakan Tansu Çiller ’in dönemin Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Sönmez Köksal ’a verdiği talimat açıktı: “Sizden Apo’nun kellesini sitiyorum. Ne yapıp yapıp, Apo’yu imha edeceksiniz. ” Çiller , bu talebini MİT ’e her fırsatta tekrarlıyor, süratle sonuç almak istiyordu. “ Aynı haberde şunlarda yer alıyordu” Operasyonun sorumluluğunun MİT ’in o dönemde kontr-terörizm merkezi yöneticisi Mehmet Eymür üstlendi. Tarih 1995 yılı sonbaharıydı ve Türkiye seçime doğru yol alıyordu. “Bana bildirilen suikast tertibi işte budur.

b) Seçimlerden hemen önce, Milliyet gazetesinin savunma bakanlığı muhabiri Evren Değer ise şu haberi veriyordu: “Başbakan Tansu Çiller ’in, Abdullah Öcalan ’ın yakalanmasını seçim öncesinde büyük bir koz olarak kullanacağı tartışması ilk olarak DYP Genel Sekreteri Tevfik Diker ’in geçen günlerdeki açıklamalarıyla başladı.”

“Tartışmalar sürerken Turkısh Daily News yazarlarından İlnur Çevik de yazısında, Çiller' in seçimler öncesinde Apo ’yu yakalattırıp, “halka teşhir etmeyi” yada “ öldürüldüğünü” açıklamayı planladığını bildirdi. “Çevik , Çiller' in bu konudaki eylemi 13 Aralık’ta Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne kabulünden sonra yaptıracağını da belirtirken, bazı devlet güçleri Çiller ’in böyle bir çılgınlık yapmaması için tedbir alıyorlarmış. Yani Öcalan ’ın şu sıralarda başına birşey gelmesi, Çiller ’den başka kimsenin işine gelmiyormuş. Görüşünü savundu.”

X’in bana telefonlarında da kafes içinde “halka teşhir” ve “Çillerin çılgınlığı” nitelemeleri geçiyordu. 1995 sonbaharına ait ve artık tarihi belge değeri kazanan bu anlatımda, bu düzenlemeye devlet içinde itiraz edenlerin çok olduğu kaydedilmektedir; doğru olması ihtimali çok yüksektir ve önemlidir.

c) 24 Ocak 1998 tarihli, Çiller ’e yakınlığı ile bilinen, Öncü gazetesinin büyük başlığı, “Apo’yu kim kurtardı? ” olmuştur. Suikast düzenlemesinin, bir eski başbakan tarafından ve PKK sempatizanı ünlü romancı” ve “Mao'cu politikacı” aracılığıyla bildirildiği iddia edilmiştir. Birincisi ile Yaşar Kemal ve ikincisi ile Doğu Perinçek kastedilmektedir. Bunlar yalnış ve haksızlıktır, ancak, anlatımın özü, benim bilgilerime uygundur.

d) 30 Ocak 1999 tarihli Yeni Şafak ’ta Nazlı Ilıcak şunları yazıyordu: “ Yalçın Küçük , 1995 seçimlerinden önce, Apo ’ya karşı düzenlenen operasyonu, PKK liderine, Mesut Yılmaz ’ın haber verdiğini açıkladı. Böylece, bundan iki yıl önce Akşam ’da, daha sonra Öncü ’de çıkan haber bir yönüyle doğrulandı.”

“1995 seçimlerinden önce, Mossad ile işbirliği yapılarak, Apo ’ya karşı bir operasyona girişilecekti. Bu teşebbüsü, Apo haber alıp kaçtığı için yarım kaldı. Konu Devlet arşivlerinde var.”

Konunun Devlet arşivlerinde olduğundan ben de kuşku duymuyorum. Ayrıca X’in kimliğinin Devlet tarafından bilindiğini de düşünüyorum. Bu nedenle açıklama bana düşmemektedir.

7- Eski Başbakan ve Anap Başkanı Yılmaz , Mayıs ayı içinde, parti yöneticileriyle yaptığı bir konuşmada, bir yandan, “Ecevit şanslı adam” demiş ve diğer yandan da “Öcalan benim zamanımda getirilseydi seçimi ben kazanırdım” kehanetini dile getirmiştir. Bu va’ka’daki anahtarlardan birisi bu kehanettir. a) Bir politik lider, sorunun her yolla çözümünün, diğerinin zamanında olmasını istememiştir. b) Diğerinin adımlarını önlemeye çalışmıştır. c) Ancak birbirini önlemek isteyenlerin arasında parti liderlerinden başkaları da girmektedir.

8- Burada vahim olan, bu tertibin bildirilmesi değildir. Belki bana, tertip boşa çıkarıldıktan sonra bildirilmiştir. a) Vahim olan, legal bir parti ile siyasal ittifakın legal olmayan bir muhattaptan istenmesidir. b) Daha da önemlisi, MİT içindeki bu düzenlenmenin, Mit içinden, yetkili olmayanlara bildirilmesidir.

9- Bu nedenle Devlet servislerinden bir bölümü, benim açıklamalarıma, çizgi dışı ve çok olumsuz tepki göstermiştir. A) 2 Şubat 1999 tarihli duruşmaya götürülmem önlenmiş ve açıklamalarım durdurulmak istenmiştir. B) Basının büyük bir bölümü buna ortak olmuştur.

10- Emniyet Genel Müdürleri genellikle benim mezun olduğum fakülte’den çıkmaktadırlar. Bu fakülteden sonra sadece iki dersten sınav verilerek Hukuk Fakültesi diploması da alınabiliyor ve dolayısıyla savcı olunabiliyordu. Ben fakülteye birincilikle girdim ve birincilikle mezun oldum; ancak emniyet müdürü veya savcı olmayı düşünmüyordum, saygım vardır. Olmak istediğimi oldum; Ülkemin ve aziz halkımın bütün sorunları benim sorunlarımdır.

Kürt sorununun da, parçası olmaktan onur duyduğum Türk aydın geleneğimize uygun bir biçimde etkilemeye ve çözmeye çalışıyordum; hiçbir suç işlemememe karşın, gizli servisler, emniyet müdürü veya savcılar türünden davranmadığım için, karalayan raporlar yazıyorlardı.

Bu açıklamamın iki nedeni vardır.

a) Ülkemden ve halkımdan başka hiçbir bağlantım olmadığını göstermek istedim.

b) Bu acılı sorun, çözüm kapısının önüne gelmişti, ancak, pek çok politikacı çözümsüzlüklerini bu sorunu çözmeyerek sürdürebiliyorlardı. Ülkemiz, sanki kanamaya mahkum edilmek isteniyordu ve bunu göstermek istedim.

11- Ankara DGM’deki 2 Şubat tarihli duruşmaya götürülmedim.

a) 3 Şubat tarihli gazeteler, önde gelen gazetecilerin, MİT Müsteşarlığında yemekte olduğunu yazıyorlardı. Gazeteler, MİT Müsteşarı ’nın Öcalan ’ın Rusya ’da kilitlendiğini söylediğini, doğru olmadığını -hemen sonra ortaya çıkmıştır- yazıyorlardı ve Müsteşar , Rusya ’yı, Devlet memurlarının yetkileri içinde olmayan bir biçimde ve çok ağır bir tonda suçluyordu.

b) 19 Şubat 1999 tarihli Hürriyet , Başbakan Ecevit ’in, Amerika ’nın, Öcalan ’ın kontrol altında olduğunu 4 Şubat’ta bildirdiğini yazıyordu.

12- Öcalan ’ın İmralı ’da söyledikleri ile eski açıklamalarının önemli bölümü arasında bir ton fark vardır. İmralı ’da genellikle, Türk Dış politikasının şu andaki gereklerine uygun bir söylem tutturmaya çalışmıştır.Hükümet ortaklarını rahatsız edecek söylemden imtina etmiştir. Ancak sözlerimi doğrulamaktan da geri kalmamıştır.

a) Mahkeme Başkanı’nın önündeki Öcalan ’ın savcılık ifadesinde de bu soruya verdiği şu cevap kayıtlıdır: “Bu konuda Yalçın Küçük ’ün söyledikleri doğrudur. Yani bu olayı kendisine haber veren kaynaklar konusunda söylediklerinin doğru olması gerekir. Benim izlenimlerime göre bu haber Yalçın Küçük ’e Anap çevresinden sızdırılmış olup elbette ki genel başkanlarının bilgisi tahtında olmuştur. ”Öcalan Mahkeme Başkanı’nın ikinci kez sorması üzerine İmralı ’da da bunu teyit etmiştir.

b) MED TV ’de pek çok kez ve çok daha net olarak kaynağı söylenmiştir.

c) DYP Başkanı Çiller , son seçimler sırasında, pek çok ekranda, Öcalan ’ın MED TV ’de Mesut Yılmaz ’ın adını telaffuz ettiğine işaret etmiştir.

13- Ankara DGM kovuşturma başlamıştır. Ancak ben sorunu ve adımı burada görmediğimi belirtmek durumundayım.

a) Gerekli olan Başbakanlık Teftiş Kurulunun harekete geçirilmesidir.

b) TBMM içinde araştırma komisyonu kurulmasıdır.


(Devamı var)




FastCounter

 

Hit Counter

  Anadolu Türk İnterneti

 

Güncelleştirme : 24.08.2021 - 15:50